Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm tarihin çözülen bilmecesidir.

9 Mayıs 2025 Cuma

Oktay Baran’ın Tarikat Olgusu ve Gerçek Laiklik Mücadelesi adlı yazısının eleştirisi

Mahmut Boyuneğmez


20 Ağustos 2023 tarihli bir yazıyı eleştireceğiz. Yazı Sınıf Mücadelesinde Marksist Tutum adlı internet sitesinde yayınlanmış bulunuyor. Yazarı Oktay Baran, Türkiye sosyalist solunun sağlıklı bir kavrayışını ters yüz etmeye çalışıyor. Arada doğru argümanları varsa da yazının temel yaklaşımları yanılgılar içeriyor.

Yazıda tarikatlara yaklaşımda ve sosyalizm mücadelesinde laiklik ilkesinin savunulması konusunda, “Marksist sınıf tutumu”nun benimsenmesi gerektiği yazılıp, Türkiye sosyalist solunda ve muhalif kitlelerde Kemalist ve burjuva aydınlanmacı tutumların ağırlık oluşturduğu belirtiliyor. Bu kesimlerin “devletçi laiklik” anlayışına sahip olduğu ve bu yüzden “tarikatlar kapatılsın” sloganını attıkları yazılıyor. Toplumsal bir olgu olan tarikatların, tepeden emirlerle, yasaklarla ortadan kalkamayacağını, Cumhuriyet tarihi göstermiştir deniyor.

Bize göre sosyalizmde, toplumsal organizasyonların işleyiş ve düzenlenişine, devletin yapısına, planlamalara, üretim süreçlerine katılım yollarının açılmasıyla bireylerin dışında olan ve denetim altına alamadıkları toplumsal mekanizmaların kalmamasına bağlı olarak yabancılaşmalar aşılacak, metafizik inançlar yeniden üretilecekleri zeminleri yitirecektir. Sosyalist bir iktidar ve toplumda, dinin siyasal ilişkileri ve devletin yapılanmasını düzenlemesine dönük “emir ve yasaklar” anlamına gelen hukuksal düzenlemeler yanı sıra, sosyalist devletin farklı inanç ve dinlere inananlara dönük aydınlatıcı eylemleri, yeni kuşakların bilimsel eğitim sistemiyle yetiştirilmesi, toplumsal aydınlanma seferberliği kapsamında toplumsal organizasyonların aydınlanmacı faaliyetleri de olacaktır. Tarikatların bugünkü ekonomik örgütlenmeleri olan holdinglerin, şirketlerin, vakıfların kamulaştırılması sağlanacak, devlet bürokrasisinde ve düzen partilerinde örgütlü tarikat kadrolarının siyasal alandan tasfiyesi gerçekleştirilecektir. Ülke çapındaki tüm okullar ve yurtlar devletleştirilecektir. Bunlar olmadan ne sosyalist devletin laikliği ne de toplumsal aydınlanma süreçleri güvence altına alınabilir.

Laiklik ve aydınlanma mücadelesi, sosyalizm mücadelesinin temel bir bileşenidir. Bu mücadele, demokrasi mücadelesinin bir parçası değildir. Kitlelerde var olan seküler ve aydınlanmacı ideolojik motiflere bir bütünlük ve doğrultu verme politikası, demokrasi mücadelesi ya da demokrasiyi geliştirme mücadelesi kapsamında sayılamaz. Laik bir devlet ve toplumsal aydınlanma, sosyalist devletin ve toplumun nitelikleridir. Bu hedeflere ulaşmak için işçi sınıfının iktidarı alması gerekir. Öyleyse laiklik ve aydınlanma için verilen mücadele, sosyalizmi hedefleyen mücadelelerin bir bileşenidir. Yazar, laikliğin olmadığı bir toplumda demokrasiden bahsedilemez şeklinde yazarken hatalıdır. Çünkü bugün var olan burjuva demokrasisinde, kapitalist devletin laik olduğu söylenememektedir.

İbadethaneler sosyalist bir toplumda kapatılmayacaktır. Fakat dinsel örgütlenmelere, bunların ekonomik ve siyasi faaliyetlerine sosyalist bir iktidarın izin vermeyeceği açıktır. Sosyalizmde din, bireylerin özelinde yaşadığı vicdani bir meseledir ve inanç özgürlüğü ile dinsel inançlara inanmamayı seçme özgürlüğü bulunur. Dini siyasete ve iktisadi faaliyetlere taşıyan örgütlenmeler olan tarikatlar, emekçiler üzerinde mikro-iktidar ilişkileri oluşmasını sağlamakta, üyeleri için çıkar örgütleri olarak var olmaktadır. Sosyalist bir toplumda bu tür mikro-iktidar ilişkilerine ve çıkar örgütlerine yer ve ihtiyaç yoktur. Sosyalist demokraside, bireylerin inançlarını seçmeleri ve inançlarının gereklerini pratikte yerine getirmeleri önünde hiçbir engel bulunmaz.

Evet, din toplumsal bir olgudur. Sosyalistler ateizm propagandası yapmazlar. İşçi sınıfını içinden geçilen somut süreçlerde bilinçlendirir ve işçilerin sınıfsal çıkarları için oluşturduğu hareketlenmelere doğrultu verirler. Sosyalistler bilimsel düşünceleri savunur ve toplumda yaygınlaşmasına çalışırken, emekçilere din karşıtlığıyla yaklaşmazlar. Emekçilerin yaşadıkları yoksunlukların, eşitsizliklerin, haksızlıkların, adaletsizliklerin vd. kapitalist düzenin işleyiş mekanizmalarının ürünü olduğu sezgisini bilince çıkarmaya çalışırlar. Bunların kader ya da alın yazısı olarak görülemeyeceğini anlatırlar. Emekçilerin tarikat/cemaatlere katılarak birbirini kayırma/kollama mekanizmasına dâhil olmasının, toplumsal sorunların nedenlerini ortadan kaldırmadığını, bu yüzden dertlerine derman olamayacağını, bunun bencilce sorunlardan bir kaçış yolu olduğunu düşünmelerini sağlamaya çalışırlar. Sosyalistlere göre dindarlar, “örümcek kafalı” değildir, sadece nesnel ve toplumsal gerçekleri realist fikirlerden daha çok metafizik değerlerle anlamlandırmaktadırlar. Sosyalistler, işçiler arasında bilimsel ve eleştirel düşüncelerin, hâlihazırda mevcut olan rasyonel veya realist, kimi yerde ilerici de olan ideolojik motif ve değerlerin gelişmesi ve sistemleşmesine dönük politik/ideolojik mücadele verirler.

Yazar, siyasi iktidarlarla tarikatlar arasındaki ilişkiyi, tarikatların holdingleşmesini doğrulukla kavrıyor ve yazıyor. Bunlara diyecek bir laf bulunmuyor. Emekçilerin, tarikatlara bağlanmasının genel nedenlerine değinirken, neoliberal politikaların sonucunda devletin sosyal işlevlerinin tasfiyesiyle ortaya çıkan boşluğun tarikatlar tarafından doldurulduğunu yazarken, kitlelerde var olan olumsuz koşullardan kaynaklanan hoşnutsuzlukların yatıştırılmasında ve sömürü ile yoksullaşmaya katlanmada tarikatların işlevinin olduğundan bahsederken, ayrıca bireylerin özel/dar çıkarları için tarikatlara yöneldiklerine değinirken de doğru şeyler söylüyor.

Yazar iktidarın çeşitli politika ve uygulamalar üzerinden tarikat ve cemaatlerin kitle tabanını büyütmeye çalıştığını anlatıyor. Bu saptama gerçeği yansıtıyor. Kapitalist devletin, bu uygulamalarla laik sayılamayacağını ima edip, bu uygulamalara son verilmesi gerektiğini belirtiyor. Fakat “burada sorun, tarikatların gençleri kazanmaya dönük faaliyetleri değildir” deyiveriyor. Oysa tarihte din ile bilimsel düşünce arasındaki çatışma teorik düzlemde değil, toplumsal ilişkiler içerisindeki güçlerin somut tutumları üzerinden cereyan ediyor. Bugün sosyalistlerin, bilimsel düşünceyi savunanların ve ilericilerin aydınlanmacı mücadeleleri, karşıt güç ve örgütlenmelerin, tarikatların etki alanlarını genişletme çabalarıyla birlikte, zıt kutupları oluşturuyor.

Yazar, “bırakalım tarikatlar topladıkları bağışlarla diledikleri dini faaliyetleri sürdürsünler” şeklinde yazıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılmasından bahseden yazar, eğitim sisteminin ihtiyaçları için “sermayenin ek vergilendirilmesinden” dem vuruyor. Laikliği, “demokratik bir sorun” olarak kavrayan yazar, bu konuda demokrasi mücadelesi verilmesi gerektiğini söylüyor. Şu şekilde düşüncelerini özetliyor: “O halde, hedef tahtasına oturtulması gereken, din, cemaatler veya tarikatlar değil, onları her gün yeniden ve farklı biçimlerde üreten kapitalist sömürü sistemidir.”

Bu fikirlere karşı şunların belirtilmesi gerekiyor:

Sosyalistler din karşıtı propaganda yapmazlar. Dinsel fikirlerin toplumsal ilişkileri ve devletin yapılanmasını belirlemesine karşı çıkarlar. Bilimsel düşünceleri savunan güçlerle dinsel inançları savunan güçler ve iktidarlar arasındaki mücadeleleri kavradıklarından, bilimsel düşüncelerin yaygınlaşmasına uğraşırlar.

Tarikatlar holdingleşmiş, kurumsallaşmış, birçok örgütlenmeye kavuşmuş durumda olduğundan, “bırakılmış durumdalar” zaten…

Günümüzde ilerici güçlerle/fikirlerle iktidar ve desteklediği tarikat örgütlenmeleri arasında bir ideolojik/fikri ve siyasal mücadele bulunuyor. Gerçeklikte etkin olarak var olan din-bilim çatışması budur.

Sosyalist Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılması yerine, İnanç Başkanlığı’na dönüştürülmesi, bütçesinin ve kadrosunun ihtiyaçlar doğrultusunda azaltılması, farklı inanç ve dinlere dönük aydınlatıcı faaliyetleri organize edip yürütmesi sağlanabilir.

Sosyalistler “sermayeden devletin ek vergiler alması” gibi bir talebe sahip olamaz. Bu talep ne gerçekçidir ne de emekçiler arasında kabul görebilecek bir taleptir.

Sosyalistlerin işçi sınıfı iktidarı için yürüttüğü mücadele, sosyalizm mücadelesidir ve “demokrasi mücadelesi” vermek, sosyalistlerin işi değildir. Örneğin laiklik mücadelesi, aydınlanma mücadelesi, demokrasi mücadelesinin değil, sosyalist mücadelenin bileşenidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]