Yazım tarihi: 13.07.2009
Mahmut
Boyuneğmez
-Eminim,
muhteşem bir “beyin” olacaktı... Ateş bebeğe
Bazı saptamalarda bulunup,
bunlar üzerine ileri süreceğimiz tezlerle ilerleyelim.
İngilizce populism,
Fransızca populisme, Almanca populismus, Latince “populus” kelimesinden köken
alır. Örneğin, İngilizcedeki “people” kelimesinin kökeninde bu kelime bulunur.
“People”ın, insanlar, topluluk, kişilerin toplamı gibi anlamları var.
Türkçedeki “halk” kelimesiyse Arapçadan gelir. “Yaratma” anlamı da olan halk
kelimesiyle, eski İngilizce “folc” (günümüz İngilizcesinde “folk”), Almanca
“volk” kelimelerinin telaffuzu/artikülasyonu birbirine benzer. Halklar,
kültürleri/yaşayış biçimleriyle tanımlanır. Ulus (millet) kavramının soy grubu
ve etnik birim şeklindeki eski anlamından (ortaçağ Almancasında “natie”),
bugünkü modern ve politik anlamıyla kullanımına geçiş (“nation”), Amerikan ve
Fransız Devrimleri’yle birlikte ulus-devletlerin oluşumu sürecinde
gerçekleşirken, halklar tarihin erken dönemlerinden beri birbirleriyle
kaynaşmalar oluşturarak var olmuştur. Uluslar politik olarak oluşturulmuşken,
halklar kendi özgün kültürleriyle yaşaya gelmiştir. Şimdi tezimizi yazabiliriz.
Tez 1: Her ne kadar
“populism”, Türkçe’ye “halkçılık” olarak çevrilebiliyorsa da, bu iki kavramın
köklerinin anlamı tam olarak örtüşmemektedir.
Denilebilir ki, etimolojiyle
uğraşarak, bu görüşler/ilkeler hakkında hüküm ileri sürülemez. Olabilir.
Öyleyse biraz daha ileri giderek irdelemeye devam edelim.
Popülizm, birçok insanın gözünde
“ucuz halkçılık”, “halk dalkavukluğu”, “ağza bir parmak bal çalmak” gibi
pejoratif anlamlarıyla kullanılmaktadır. Kelimenin anlamı bozulmuş ve geçici
refah/düzelme sağlayan, gerçekçi bir çözüm üretmeyen, statükocu olup sorunlara
köklü (radikal) çözümler getirmeyen, planlama içermeyen, geleceği düşünmeden
günü kurtarmaya yarayan uygulamalara, politikalara da popülist denir duruma
gelinmiştir. Sempati toplamak ve onaylanmak için kullanılan retoriğe, burjuva
politikacıların ilkesiz tavırlarına, kitleyi maniple etmeye çalışmak için ona
hoş görünmeye “popülizm” denmektedir. Halkın dini duygularının sömürüsü, cuma
namazlarına gitmeyi bir gösteriye çevirme, gecekondularda oturanlara tapu
dağıtma, hayırseverlik şovları ve sadaka uygulamaları vb. bunların hepsi
“burjuva popülist” tavırlardır. Burjuva popülizminin özü, halkı aptal yerine
koymaktır. Öyleyse tezimize geçelim.
Tez 2: “Sosyalist
halkçılık”, “burjuva popülizmi”ne karşı konumlanır ve onu teşhir eder.
Sosyalist halkçılar, ne kadar çürütülmeye çalışılsa da, halklarımızın erdemleri
olduğuna inanır, siyasi meşruiyetini halkın çıkarlarına dayandırır. Sosyalist
halkçılık, halkın yararını gözeten çözümlerinde realisttir, devrimcidir.
Halklarımız sosyalizme layıktır. Yozlaşmış politikacılardan ve sömürücü patronlardan,
bu elitlerden, emekçi halkımız kurtulmalıdır.
Popülizm, farklı politik
hareketleri, devlet politikalarını ve ideolojileri nitelemede kullanıldığından,
anlamı değişken bir kavramdır. 19. yüzyılın son çeyreğinde Kuzey Amerika’da
çiftçilerin taleplerini dile getiren hareketler, 1870-80’lerin Rusya’sındaki
Narodnizm (“narod”, halk anlamındadır), Latin Amerika ülkelerindeki devlet
ideolojilerinden biri olan Peronizm, yine bir devlet ideolojisi olarak
Tanzanya’daki ulusal gelişme görüşü, popülizm başlığı altında toplanır
(Marksist Düşünce Sözlüğü, İletişim Yayınları, 3. Baskı, 2002, s. 464-465). Bu
topraklara gelirsek Ziya Gökalp’in “halkçılık” anlayışı, özü korunarak Kemalist
ideolojiye aktarılmıştır. Bu öz, mesleklerin var olduğunu kabul edip, halkı sınıfların
olmadığı bir toplam saymaktır. Kemalist ideolojide halkçılığın, kanun önünde
biçimsel eşitliği, ulusal egemenliği ve bağımsızlığı kapsadığı anlatılır.
Kapitalizm ve emperyalizm koşullarında, bunların anlamı olanaklarda eşitsizlik,
burjuva egemenliği ve emperyalizme bağımlılıktır. Kemalist halkçılığın yarım
yüzyıldan fazla bir zamandır demode durumda olduğu, “altı ok” amblemli partinin
günümüzde tuzu kuru orta tabakalardan oluşan bir taban dışında geniş halk
kesimlerine seslenmediği bilinmektedir.
Tez 3: Bizim halkçılığımız,
sosyalist ideolojinin bir bileşenidir. Bu toprakların sosyalist hareketinin
özgün bir üretimi olacaksa, bu ilkenin adında “halkçılık” kelimesi olmalıdır.
20. yüzyılın başlarında
beliren, halkta iyi ve güzel olan ne varsa onu bulup, ortaya çıkarma
felsefesine sahip edebi okula da “popülizm” denmektedir. Bu ekolün, küçümsenen
işlerle uğraşanların özelliklerini yansıttığı ve “aydın”ların özenli tavrına
karşı olduğu belirtilir. Bu noktadan esinlenerek tezimizi ortaya koyalım.
Tez 4: Sosyalist halkçılık,
halkın arasında yaşayan ideolojik ve kültürel sağlıklı motifleri, değerleri
içerir. Hak arama, haksızlığa karşı çıkma, mücadelecilik, ezilenin yanında
olma, başkaldırı, ortaklaşma, adalet gibi sosyalizan kavramların dağarcığımızda
yeri vardır (benzer bir değerlendirme için şu makaleye bakınız: Metin
Çulhaoğlu, “Populizm” veya “Halkçılık”: Bir Kavramın Tarihsel ve Güncel
Uzanımları, Gelenek 102, s. 21-31). Sosyalist halkçılık, halk kültürünün
sağlıklı tüm öğelerini benimser. Öyle ki, sağlıklı atasözlerini,
Karagöz-Hacivat gölge oyununu, Nasrettin Hoca fıkralarını dahi sahiplenir.
Örneğin Pir Sultan Abdal’ın, Karacaoğlan’ın, Dadaloğlu’nun ve diğerlerinin
sahiplenilmesi gerektiğini burada hatırlatmaya gerek var mıdır?.. Öte yandan
sömürü düzenine hizmet eden günümüz aydıncıklarını eleştirmek, sağlıklı
üretimleri olan aydınları fildişi kulelerinden dışarı çıkmaya çağırmak birer
görevdir.
Marksizm ve sosyalizm, ilk
oluşumunda 18. ve 19. yüzyıl Avrupasının ürünüdür. Marksizm, materyalizm,
aydınlanmacılık, sosyalizmin eşitlik ve özgürlük gibi temaları, vazgeçilemez
evrensel konulardır. Ancak, her ülkede sosyalist ideolojinin sui generis (kendine
özgü) özellikleri vardır.
Tez 5: Fikirler düzleminde,
“batı” ve “doğu” diye bir ayrım yapılmamalıdır. Nerede ortaya çıkmış olursa
olsun, ilerici kavram ve fikirler değerlidir. Yapılması gereken, bu
topraklardan sosyalist ideolojiye özgün ve ayrıca Marksizm’e evrensel katkılar
oluşturmaktır. Ülkemizde sosyalist ideolojinin içermesi zorunlu birçok değer,
“halkçılık” başlığı altında toplanır. Bunun yanı sıra, bu toprakların
yaratılarına yabancı kalmamız da mümkün değildir. Örnek olsun, biz Osmanlıcayı,
divan edebiyatını, sanat müziğini, tarihçiliği gericiliğe
bırakmayız/bırakmamalıyız.
Daha değerlendirilecek
birçok alt başlık varsa da, son bir tezle bitirelim.
Son tez: Halkçılık, emekçi
halkımızın total iyiliğini, yararını düşünmektir. Bu sosyalist devrimcilikle
olanaklıdır. Teorik gelişkinliğin, bir tür “elitizm” sayılması yanlıştır. Asıl
elitizm, halkın arasında somut araçlarla var olmamaktır. Halkçılıkla öncülük,
karşıtlık oluşturmamaktadır aksine bunlar arasında uyum ve tümlenme vardır.
İhtiyacımız “araçlar” (lokaller, kültür evleri vb.) yaratmak ve sayısını
artırmaktır.
22.08.2022
tarihli ekler:
i. Sosyalist halkçılık, sosyalist
ideolojinin bu topraklara özgü sağlıklı ve solla ilişkilenen değerleri,
temaları ve motifleri içermesi ve yeniden anlamlandırıp, anlamlarını değiştirmesiyle
yürütülecek siyasal ve ideolojik mücadelede bir tarzdır. Başka bir ifadeyle, bu
topraklarda sosyalizm mücadelesi ve sosyalist ideoloji, “yerlileşmelidir” (Metin
Çulhaoğlu, Binyıl Eşiğinde Marksizm ve Türkiye Solu, 2. Basım, YGS Yayınları,
s. 337). Egemen ideolojinin ya da ortak duyunun parçalı, karşıtlıklar ve
tutarsızlıklar içeren, heterojen içeriğindeki sağduyu öğeleri, realist,
rasyonel, sola açık motifleri ve kimi uçunan (sublime olan) temaları (örneğin
laiklik/sekülerizm, aydınlanmacılık, adalet, sosyal haklar anlayışı, insanların
kardeşliği, anti-şovenizm, yardımlaşma/dayanışma, mücadelecilik gibi) sahiplenilerek,
sosyalist ideolojinin bütünlüğüne dâhil edilmeli, gerektiği ölçüde anlamsal
kaydırmalar yapılmalı, bütünlüğün diğer öğeleriyle uyumlu bağlantılar kurulmalıdır.
ii. Sosyalist halkçılık, aynı
zamanda bir örgütlenme ilkesi ya da biçimi olarak da görülmelidir. Halkçılık
bir örgütlenme ilkesi olarak, emekçilerin, sadece işyerlerindeki sorunlarının
kapitalizmle ve siyasal iktidarla ilişkilendirilmesiyle yetinme yerine, okulda,
mahallede, çarşı-pazarda, sokakta, kulüpler, dernekler, kültür/halk evleri gibi
karşı-hegemonya oluşturucu ara yüz örgütlenmeleri kullanarak, içinde sorunların
boy verdiği toplumun kılcal damarlarına ulaşıp, emekçi nüfusun farklı
bölmelerini kendi çıkarları doğrultusunda harekete geçirmektir. Bu nedenle
sosyalist halkçılık, uvriyerizmin, elitizmin, konformizmin karşısında
konumlanır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.