Hazırlayan: Mahmut Boyuneğmez
New York Daily Tribune ilerici bir Amerikan gazetesidir.
Gazetenin yazı kurulu üyeleri arsında yer alan, uzun süre ütopik sosyalizm
düşüncesinin etkisinde kalmış olan Charles Dana, 1848 devrimi sırasında Marx’la
tanışmış olduğu Köln şehrinde bulunur. Dana, 1851 yılı yazında Marx’tan
gazetesi için Londra muhabirliği görevini üstlenmesini ister. Bu öneri, mali
sıkıntı içerisindeki Marx’ın işine gelir. ABD’de yaşayan çok sayıda devrimci
Alman göçmeni arasında NY Daily Tribune yaygın olarak okunmaktadır.
Marx, Batı Avrupa ülkelerindeki ilerici çevrelerde de okunan bu gazetenin
muhabiri olmayı kabul eder. Marx gazetedeki çalışmalara Engels’in katılmasını
da sağlar. Engels gazeteye çok sayıda makale yazar.
Marx’ın ricasıyla Engels, Ağustos 1851-Eylül 1852 arasında, gazetenin resmi
muhabiri Karl Marx imzasıyla Almanya’da Devrim ve Karşı-Devrim
başlığıyla bir makale dizisi yazar. Tümü 19 adet olan bu makaleleri, New York’a
gönderilmeden önce Marx gözden geçirir.
Engels Almanya’da Devrim ve Karşı-Devrim adlı eserinde1848-49 Alman
Devrimi’ni inceler. Bu tarihsel dönemde, sınıfların ve partilerin eylemlerini
ve mücadelelerini değerlendirir.
Burada Almanya’da Devrim ve Karşı-Devrim adlı eserin kısa bir
özetini yapmak istiyoruz. Böylelikle, görece daha az bilinen 1848-49 Alman devrimi
daha iyi kavranabilir.
***
1848 devrimlerinin birçok Avrupa ülkesinde hemen hemen eşzamanlı olarak
yaşanması, belirli tarihsel zorunlulukların sonucudur. Aynı şekilde
karşı-devrimlerin zaferleri de öyle… Karşı-devrimlerin gelişimi, devrimlere
katılan liderlerin hatalarıyla açıklanmaz.
Almanya’da feodal toprak mülkiyeti sistemi egemen durumdadır. Feodal
soylular, ayrıcalıklarının büyük bölümünü korumaktadır. Ren’in sol kıyısı
dışındaki tüm bölgelerde feodalizm egemendir. Bürokrasinin ve ordunun subay
kaynağını, feodal soylular oluşturmaktadır.
Almanya’da burjuvazi, İngiltere ya da Fransa’daki kadar yoğunlaşmamıştır.
Manifaktür, buhar gücünden yararlanmanın ve İngiltere sanayi devriminin
etkisiyle, yıkıma uğrar. Modern sanayi gelişmektedir. Fakat bu sanayi üretimi
henüz az sayıda fabrikada, dağınık biçimde ve ülkenin iç kısımlarında
filizlenmiştir. Almanya topraklarında henüz Paris, Lyon ya da Londra, Manchester
gibi büyük sanayi ve ticaret merkezleri yoktur. Alman sanayinin geriliğinin iki
temel nedeni şunlardır: 1) Dünya ticaretinin ana yolu Atlantik üzerinden
geçmeye başladığında, Almanya’nın bu yolu kullanmaya uygun olmayan, elverişsiz
coğrafi konumu. 2) 16. yy.’dan beri Almanya’nın girdiği ya da toprakları
üzerinde gerçekleşen savaşlar. Burjuvazi İngiltere’de 1868’den beri, Fransa’da
1879’dan beri iktidarda olduğu halde, Almanya’da iktidara gelememiştir, çünkü
sayıca güçsüzdür ve yoğunlaşmamıştır. Fakat Almanya’da burjuvazinin 1815
yılından beri zenginliği ve siyasal etkinliği artmıştır. 1815’te I. Napoleon
devrilir; bu tarihe kadar Alman devletleri Fransa’ya büyük tazminatlar
ödemiştir ve Almanya’nın batı ve güney kesimleri iktisadi ve siyasal açıdan
Fransa’ya bağımlı olmuştur. 1818’den itibaren Alman devletleri, Prusya’nın
yönetimi altındaki Zollverein (gümrük birliği)’ne katılırlar. 1834’te Kuzey
Almanya gümrük birliği kurulur; Avusturya buna katılmaz. Gümrük birliği,
buharlı ulaştırma araçlarının kullanımı ve iç pazara dönük rekabet, Alman
burjuvazisinin çıkarlarını ortaklaştırmış, devletlere bölünmüş bu sınıfı
merkezileştirmiştir. 1848 yılına kadar Alman burjuvazisi yönetimlerden bazı
ödünler koparabilmiştir. Fakat 1848’e doğru gelindiğinde, gelişen burjuvazi ile
siyasi yapı arasında, burjuvazi ile 36 adet prens, krallık ve özgür devlet
arasında bölünmüş siyasi yapı arasında, burjuvazi ile tarımın ve tarımsal
sanayinin gelişimini önleyen feodal kısıtlar arasında, burjuvazi ile
bürokrasinin ticaret üzerindeki gözetimi arasında karşıtlık belirmiş ve
belirginleşmiştir. 1840 yılında Prusya burjuvazisi, Almanya burjuva hareketinin
yönetimine geçer ve 1840-48 arasındaki dönemde Alman burjuvazisi, liberal
muhalefet kampında yer alır. 1840 yılında kralın, daha önceden babasının da
vaat ettiği anayasayı onaylamayacağı belli olduğunda, burjuvazi liberal
muhalefetiyle bunun karşısında konumlanır.
Almanya’daki temel sınıflar şunlardır: Soylular, burjuvazi,
küçük-burjuvazi, proletarya ve köylüler.
Küçük-burjuvaziyi oluşturan küçük esnaf ve dükkâncılar, Almanya’da
kalabalıktır. Monarşiyle yönetilen ve feodal ülkelerde, bu sınıfı oluşturan
terziler, kunduracılar, dükkancılar, marangozlar vb., yönetimin (örneğin askeri
garnizonlar, kanton hükümeti, mahkemeler) mal satın almalarına bağımlıdır. Bu
sınıf, iktidarın öfkesini üzerine çekmek istemez. Monarşinin/feodal hükümetin
yönetimi altında, itaatkâr ve hareketsizdir. Burjuvazi gelişirken,
küçük-burjuvazi liberalizme eğilimlidir. Küçük-burjuvazi, burjuvazinin
konumuna ulaşmayı ister, fakat proleterlerin konumuna düşme korkusu da yaşar.
Konumu burjuvazi ile proletarya arasındadır ve fikirleri de son derece
sallantılıdır. Burjuvazi siyasal iktidarı aldığında demokratik nöbetler geçiren
küçük-burjuvazi, proletarya harekete geçtiğindeyse yılgınlık içerisinde
bulunur.
Burjuvazi ile proletarya birlikte gelişir. Almanya’da bu iki sınıf,
İngiltere ve Fransa’ya göre daha geri bir gelişme aşamasındadır. Burjuvazi
iktidarı almadan önce bağımsız bir proleter hareket oluşmaz. Ancak burjuvazi
iktidarı aldığında, işçiler ile patronlar arasındaki çatışma artık ertelenemez.
Almanya’da işçilerin büyük çoğunluğu, İngiltere’de olduğu gibi modern
sanayi burjuvazisi tarafından değil, ortaçağ kalıntısı küçük zanaatçılar
tarafından çalıştırılmaktadır. Bu işçiler ile fabrikada çalışan işçiler
arasındaki fark büyüktür. Örneğin devrim başladığında emekçilerin loncaların
yeniden kurulmasını istemesini, bu durum açıklamaktadır. İşçilerin düşünsel
dünyaları, içinde bulundukları konumla ilişkilidir. Almanya’da burjuvazinin
aktif siyasal hareketi 1840’ta başlamıştır. İşçilerinkiyse, 1844 yılındaki
Silezya ve Bohemya’daki ayaklanmalarla.
Köylüler arasında tabakalar bulunmaktadır. Büyük ve orta köylüler denen
çiftçiler, büyükçe topraklara sahipler ve çok sayıda tarım işçisi
çalıştırırlar. Bunlar vergiden muaf olan büyük toprak sahipleri ile küçük
köylüler arasında yer alır ve siyasal açıdan kentlerdeki anti-feodal burjuvaziyle
birlikte hareket etmeye eğilimlidirler. Renanya’da küçük köylüler ağır
basmaktadır. I. Napoleon’un fethettiği Renanya’da feodal ilişkiler 19.yy.’ın
başlarında kaldırılmıştır ve daha sonra bu bölge Prusya’ya verilmiştir. Küçük
“özgür” köylüler, tefecilere borçludurlar ve toprakları ipoteklidir. Almanya’da
bir de toprak rantı ödeyen feodal toprak kiracıları tabakası ile tarım işçileri
bulunmaktadır. 1848 öncesinde küçük köylüler, toprak kiracıları ve tarım
işçileri apolitiktiler. Fakat devrim onlara yeni bir yaşam vaat ettiğinden,
devrim başladığında bunların çıkarları gereğince hareketlenmelere katılması
beklenir. Kentlerde yoğunlaşmış, harekete geçmesi daha kolay ve bilinç
açısından daha uyanık olan halkın, kırlarda geniş alana yayılmış köylülere bir
ilk itiş vermesi gerekir. Köylülerin kendileri bağımsız bir hareket
oluşturamazlar.
Almanya’daki bu sınıfsal tabloya, siyasal merkezileşmenin yokluğu da
eklendiğinde, hareketlenmelerin bir sonuca ulaşmaması ve aralarında bağlar
bulunmayan yalıtık çatışmalar yığınının oluşması açıklanır. Almanya’da ortak
amaç ve eylemde birlik oluşamaz. Siyasal bölünmüşlüğü, bölgelerdeki sınıfsal
dağılım ve karışıklık açıklamaktadır. Siyasal merkezileşmede en önemli olgu,
Gümrük Birliği olmuştur. 1815’te Viyana Kongresi’nde kurulan Germen
Konfederasyonu ve onun organı diyet, Almanya’nın birliğini oluşturmamıştır ve
bu birliği temsil etmez.
Şimdi Prusya’ya yakından bakalım… Almanya’da burjuvazinin siyasal hareketi
1840 yılında başlasa da, bundan daha önce toplumda muhalefet damarları
şekillenmiştir. Alman edebiyatında anayasacılık ve cumhuriyetçilik vaaz
edilmiştir. 1830 yılına doğru gelindiğinde Heine ve Boerne etkisi altında
biçimlenen Genç Almanya adlı edebi akım, muhaliflik, iyi sindirilmemiş Alman
felsefesinden düşünceler ve Saint-simonizm kırıntıları içermektedir. Hegel
1821’de Hukuk Felsefesi’ni yazdığında anayasal monarşiyi en yüksek ve en
yetkin yönetim biçimi olarak ilan eder. Anakronik Almanya’da Hegel, Alman
burjuvazisinin yakında siyasal iktidarı alacağını haber vermektedir (Hegel’in
politik açıdan tutucu, dahası gerici sayılması, Türkiye solunda gözlenen bir
yanlış yorumdur –MB). Hegel’in okulu, yani Genç-Hegelciler, Hıristiyanlığı
eleştirirler (okur bunu, Fransız aydınlanmasıyla karşılaştırmalıdır –MB). Bu
okulun din eleştirisi anlaşılmaz bir felsefi dille yapılır. Bu durum onların
sansürden kurtulmalarını sağlamıştır.
Politik alanda birçok liberal politikacının belirdiği, küçük prensliklerin
liberal anayasalar oluşturdukları Almanya’da siyasal gelişim yavaş seyretmektedir.
Buna neden olan etkenler arasında, haberleşmenin, köy okulundan gazete ve
üniversiteye kadar bütün bilgi ve haber kaynaklarının, yönetimin denetimi
altında olması önemlidir. Almanya’ya farklı fikirlerin girişini sadece
burjuvazi sağlamaktadır. Alternatif düşünceleri, siyasal bilgilenmeyi sağlayan
burjuvazidir.
1840 yılında 3. Friedrich Wilhelm ölür ve tahta oğlu 4. Friedrich Wilhelm
geçer. Burjuvazi anayasa ve basın özgürlüğü talep etmektedir. Fakat 4.
Friedrich Wilhelm gericidir ve burjuvazinin ondan beklentileri boşunadır.
Ayrıca, kral hazineyi savurganca kullandığından, vergiler devlet işlerini
yürütmeye yetmeyecek duruma gelir. Burjuvazi kendi temsilcilerini
bulamadığından, Ren eyaletinde ve tüm Prusya’da felsefi muhalefetle işbirliği
yapar. Köln’de 1842’de yayınlanan ve 15 ay sonra yasaklanan Rheinische
Zeitung’un doğumu işte böyle gerçekleşir. 1843’ten itibaren Almanya gazeteleri
toplumsal sorunlar üzerine tartışmalarla doludur. Giderek muhalefet büyür ve
güçlenir. 8 eyaletin meclisleri olan diyetlerde soylular ağırlıkta olup,
köylülerin ve burjuvazinin temsilcileri de bulunmaktadır. Bu diyetler ve
onların komiteleri kraldan reformlar yapmasını, anayasayı kabul etmesini ve
basın özgürlüğünü getirmesini istemektedir. Artık muhalefete, burjuvazinin yanı
sıra köylülüğün bir kısmı ve ticaretle uğraşan toprak sahibi birçok soylu da
katılmıştır. Yönetimin mali dar boğazıysa durmadan büyümektedir. Buna karşı
alınan önlemler etkili olmaz. İhtiyaç olan borçlanmayı kapitalistler vermeye
yanaşmaz ve kralı reform yapmaya zorlarlar. Şekillenen liberal parti ile kral
arasındaki çekişme şiddetlenir. Bu sırada Almanya’da komünist okul belirmiştir.
Sosyalizme ve komünizme giderek artan bir ilgi vardır. 1844 yılında Silezya
dokumacılarının patronlarına karşı ayaklanmasını, Prag basma işçilerinin
ayaklanması izler. Bunlar, işçiler arasında sosyalist ve komünist propagandanın
atılım yapmasına yarar. 1847 yılıysa açlık yılıdır ve ekmek ayaklanmaları yaşanır.
Bütün varlıklı sınıflar, anayasacı muhalefet etrafında toparlanırken, işçiler
sosyalist ve komünist düşüncelerle tanışır. Cumhuriyetçi bir partinin olmadığı
Almanya’da, işçiler ve köylüler liberal muhalefeti destekler. Üniversiteler,
küçük soyluluk, burjuvazi, bürokrasinin ve subayların aşağı katmanları yönetime
karşı konumlanmıştır. Sistemin destekçileri olarak sadece yüksek soylular,
belirli yaştaki memur ve subaylar kalmıştır. Kısacası, devrim artık kapıdadır.
Peki, öteki Alman devletlerinde ne olmaktadır?.. 1830 sonrasında küçük
Alman devletleri, Prusya ve Avusturya’nın uydusu olurlar. Bu devletlerde daha
önce anayasalar kabul edilir, çünkü heterojen eyaletlere birlik kazandırmak
amaçlanmıştır. Ayrıca bu anayasalar, büyük devletlere karşı birer savunma
aracıydılar. Fakat 1830-31 yıllarındaki çalkantılar, bu anayasaların
varlığının, prenslerin otoriteleri için tehlikeli olduğunu göstermiştir ve
böylece hemen hepsi kaldırılmıştır. Küçük Alman devletlerinde de burjuvazi
anayasacıdır. Küçük-burjuvazi burjuvaziyle aynı eğilimde olup, vergilerin
artışına ve yönetime muhaliftir. Köylüler arasında da hoşnutsuzluk
büyümektedir, fakat durgun zamanlarda bu sınıfın bağımsız bir konum alışı
olmaz. Prusya dışında sanayi bölgesi ve kent sayısı az olduğundan, buralarda
işçi hareketi son derecede yavaş gelişmektedir.
1847 sonlarına gelindiğinde, toprak soylularının bir bölümü meta üretimiyle
uğraşmakta ve burjuvaziyle aynı düşünceleri benimsemektedir. Küçük-burjuvazinin
reform planı yoktur, fakat vergiler ve ticaretteki engeller yüzünden
hoşnutsuzdur. Köylüler, tefeciler, faizciler, avukatlar feodal yükümlülükler
altında ezilmektedir. İşçiler arasında sosyalist ve komünist düşünceler
yayılmakta ve hoşnutsuzlukları artmaktadır. Türdeş olmayan bu muhalefetin
yöneticisi Prusya burjuvazisi, özellikle de Renanya burjuvazisidir.
Almanya’nın birliğini her toplumsal kesim farklı anlamlandırmaktadır. Küçük
devletlerde burjuvazi, Almanya’nın birliği düşüncesini benimsemektedir.
İstedikleri anayasal Prusya yönetiminin üstünlüğü altında Avusturya hariç tüm
Almanya’nın birleşmesidir. Küçük-burjuvazininse netleşmiş birlik tanımı yoktur.
Az sayıda gerici, Alman imparatorluğunun yeniden kurulacağını düşlemekte; bir
avuç insansa federal bir cumhuriyeti savunmaktadır. Bir ve bölünmez Almanya
cumhuriyetini sadece komünistler savunmaktadır. Alman devletlerinde siyasal
muhalefet dinsel biçimlere de bürünmüştür. Yeni mezheplerin Almanlara uyan
ortak bir din yaratma çabalarında, Almanya’nın birliği düşüncesi örtük olarak
bulunmaktadır. Alman devletlerinde Katolik ya da Protestan din adamları,
bürokratik aygıtın önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Küçük devletler birbirleriyle anlaşmazlık içerisindedir ve Prusya’ya karşı
güven duymazlar. Prusya’daysa yönetim mali sıkıntı içerisinde olup,
burjuvazinin muhalefetine teslim olmadıkça açığını kapatamayacak durumdadır.
Ayrıca burjuvazinin muhalefeti, giderek bürokrasiyi ve orduyu da etkisi altına
almaya başlamıştır.
Şimdi Avusturya’da neler oluyor, buna bakalım… Prens Metternich hükümeti,
Avusturya otoritesi altındaki ulusları, benzer durumdaki diğer ulusların tamamı
aracılığıyla bağımlılık altında tutar. Bu yönetim feodal toprak sahipleriyle
bankerlere dayanmaktadır. Bunların etki ve gücü, Metternich yönetimine eylem
bağımsızlığı sağlayacak biçimde dengede tutulur. Toprak soyluları, serflere
karşı koruma sağladığından yönetimi desteklemek zorundadır. Soyluların en
yoksul bölümü 1846’da Galiçya’da yönetime başkaldırdığında olduğu gibi, böylesi
durumlarda, Metternich yönetimi serfleri soylulara karşı kışkırtmaktadır. Büyük
borsa spekülatörleri ve bankerlerse devletin onlara borçlanması yüzünden
yönetime bağımlıdır. Aslında Avrupa’nın bütün büyük bankerleri sermayelerinin
büyük bölümünü Avusturya fonlarına yatırmıştır ve bu devletten kar
sızdırdıklarından, ona bağımlıdır. Dolayısıyla feodal toprak sahipleri ve bankerlerin
muhalefeti bulunmamaktadır. Monarşinin bürokrasisi ve ordusu da bu açıdan
sağlamdır.
1815-43 yılları arasındaki yaklaşık 30 yıl boyunca Avusturya, Avrupa’dan
yalıtık bir ülke görünümündedir ve toplumsal hoşnutsuzluk yoktur. Avusturya’da
sanayi ve ticaret burjuvazisi çok yavaş gelişmektedir. Küçük esnaflar loncalar
içerisinde yer alır. İşçiler ve köylüler, sistemin vergi kaynaklarıdır. Eğitim
her yerde Katolik din adamlarının elindedir. Macaristan dışında süreli bir
basın yoktur. Macar gazeteleri krallığın diğer yerlerinde yasaklanmıştır.
Üniversiteler dar bilgi dallarında uzman yetiştirecek, fakat genel bir
aydınlatıcılıktan yoksun biçimde öğretim verecek şekilde yapılandırılmıştır.
Yabancı kitap ve gazetelerin girişini gümrükler ve sansürcüler kontrol
etmektedir.
Makine ve buharın sanayide kullanılması, Avusturya’da da burjuvaziyi
geliştirmiştir. Bu süreçte, serfler küçük çiftçiler olurlar. Küçük çiftçiler
işçileşirler. Lonca sistemi aşınır. Demiryolları yapımı sanayinin gelişimini
hızlandırır. Gelişen burjuvazi başka ülkelerden entelektüel yönden
etkilenmektedir. Soyluluğun bir kısmı yoksullaşmaktadır ve hoşnutsuzdur. Bunlar
ve Prusya’dakine benzer biçimde bürokrasinin bir bölümü, burjuvazinin reformcu
hoşnutsuzluğuna katılmıştır. Reformların yapılması özlemi, toplumun aşağı
kesimlerinde de gözlenir. 1843-44 yıllarında bu toplumsal duruma uygun bir
yazın gelişir. Avusturya dışına çıkan şairler, romancılar, yazarlar,
Avusturya’nın sorunları üzerine çok sayıda kitap ve broşür yazarlar. Bunlar tüm
Almanya’da ve kaçakçılık yoluyla getirildikleri Avusturya’da okunmaktadır.
Bütün bu yazının, daha yumuşak bir sansür, yabancı kitap ve gazetelerin ülkeye
girişinin savunusu, yönetsel reformlar, eyalet diyetlerinin haklarının
genişletilmesi gibi konularda çok sınırlı reform talepleri vardır.
Avusturya’nın Almanya’nın geri kalanıyla ve Almanya’nın Avrupa’yla yazınsal
iletişimi geliştikçe, siyasal bilgilenme artmıştır. 1847 sonlarına gelindiğinde
Almanya’daki siyasal-dinsel çalkantı, artık Avusturya’da da gelişmiş bulunmaktadır.
Öyle ki, bankerler ve devlet tahvillerinin sahipleri de, hoşnutsuzluğun ve
reform taleplerinin yaygınlaşması yüzünden, artık yönetime güven duymamaya
başlamıştır. Prusya’da olduğu gibi, Avusturya’da da koşullar olgunlaşmıştır.
Şimdi, Viyana’da Mart ayaklanması nasıl oldu, buna bakalım… 24 Şubat
1848’de Fransa’da cumhuriyet ilan edilir. 13 Mart’ta Viyana halkı prens
Metternich hükümetini devirir. 18 Mart’taysa Berlin halkı ayaklanır. Bütün
küçük Alman devletlerinde başarıyla sonuçlanan ayaklanmalar olur.
Her devrimin zorunlu bir koşulu, çeşitli sınıfların güç birliğidir. Bütün
devrimlerde, devrime katılan sınıfların güç birliğinin uzun ömürlü olmaması bir
kuraldır. İktidar alınır alınmaz, yenenler ayrışır ve birbirleriyle mücadeleye
koyulurlar. Bu nedenle devrimler, toplumsal ve siyasal ilerlemenin çok hızlı
yaşandığı dönemlerdir. Olağan koşullarda yüzyılda alınacak mesafe, devrimde
birkaç yıl içerisinde alınır. Yeni partilerin jeneratörü olan devrimci süreçte,
bunlar arasında yoğunlaşmış çatışmalar yaşanır.
Viyana devrimiyle burjuvazi ve küçük dükkâncılar, ulusal muhafızın
kurulmasıyla silahlanmıştır. Fakat işçiler ve öğrenciler de silahlanmıştır. Bir
tür devrim hükümeti olan Güvenlik Komitesi’nde burjuvazi ağır basmaktadır.
Fakat silahlı öğrenciler, burjuvazinin basit bir aleti olmaya yatkın değildir
ve aldıkları kararları Güvenlik Komitesi’ne dayatmaktadır. Devrimle birlikte
işçiler işsiz kalmıştır. Kaçan aristokrasiye ve saraya dönük üretim yapan
sanayi ve ayrıca ticaret ölü durumdadır. Öğrenciler ve işçiler sürekli
ajitasyon içerisindedir. Burjuvaziyle işçiler ve öğrenciler arasında bir
soğukluğun olması kaçınılmazdır. Eski düzenin yeniden tesisi için çabalar
olmasa, bu soğukluk açık düşmanlığa kısa sürede dönüşecektir. Hükümet yeni
kazanılan özgürlüklerin bazılarını kaldırmak istediğinde, Viyana’da 15 ve 26
Mayıs’ta bütün sınıflar yeniden ayaklanır. Böylece silahlı burjuvazi demek olan
ulusal muhafız ile işçiler ve öğrenciler arasındaki güç birliği yeniden
perçinlenir. Devrimle birlikte aristokrasi ve plütokrasi=para babaları, ortadan
kaybolmuşlardır. Köylülerse her yerde feodalizmin son kalıntılarını yıkmakla
uğraşmaktadır. Köylülerin pratikteki adımlarını, Avusturya Diyeti onaylamak
zorunda kaldığından, artık köylülerin feodal köleliği sona ermiştir.
Bu arada, Avusturya’ya bağlı olan Kuzey İtalya’da da ayaklanmalar olmuştur,
fakat bunlar bastırıldıktan sonra Avusturya yeniden İtalya üzerinde egemen
olmuştur.
Berlin ayaklanmasına gelirsek… Berlin, devrimci hareketin ikinci
merkezidir. Prusya’daki bu devrim Viyana’dakinin aksine, sınıfların iş
birliğiyle olmaz. Fransa’daki Şubat devrimi, Prusya burjuvazisinin kendi
ülkesinde kuracağı yönetim türünü devirmiştir; burjuva hükümet devrilmiş ve
devrimde işçi sınıfı bağımsız bir özne olarak yer almıştır. Prusya
burjuvazisinin bundan duyduğu korku, işçilerin kitlesel hareketini kendi
yararına kullanmaya cesaret edememesini getirmiştir. Burjuvazi kralın küçük
ödünler vermesi üzerine, devrimi tamamlanmış sayar ve Berlin halkını
yatıştırmaya çalışır. Fakat askerlerin kitlelere saldırmasıyla sokak
savaşımları olur ve sonuçta krallık yenilir. Burjuvazi işçi sınıfını geri
planda tutmak istediyse de, dövüşen ve kazanan işçi sınıfı, gücünün farkına
varmıştır. Bu sınıfın kısıtlamaları olmayan talepleri vardır: seçim hakkı,
basın özgürlüğü, toplanma hakkı vd… Bu nedenle burjuvazi ile devrilen sistemin
yandaşları ittifak içerisinde bulunmaktadır. Kaçınılmaz olduğu kadarıyla bazı
ödünler verecektiler. Camphausen ve Hansemann bu koşullarda hükümet kurar. Bu
hükümet eski bürokratik devlet aygıtını olduğu gibi korur ve onu çalıştırır.
Bunun nedeni kitlelerin hareketinden duyulan korku ve düzeni sağlama isteğidir.
Toplanan Birleşik Diyet iki dereceli bir seçim sistemini kabul eder. Bu
koşullarda küçük burjuvazinin demokrat partisi hızla gelişip güçlenir. Demokrat
parti, Fransa’daki gibi tek dereceli ve genel oy hakkı, tek yasama meclisi
istemektedir. En ılıman kanadı demokratikleştirilmiş krallık istemiyle
yetinirken, en ileri bölümü cumhuriyetin kurulmasını talep eder. İşçi sınıfı ve
küçük-burjuvazi birlikte hareket etmektedir. Proleter parti, devrimin
başlarında eklentisi olduğu demokrat partiden kendini ancak çok kerteli biçimde
ayırmayı başarabilir.
Prusya’daki köylü sınıfı, devrimden feodal ilişkilerden kurtulmak için yararlanır.
Fakat köylülerin hareketlenmelerinden korkuya kapılan burjuvazi, anti-feodal
yönelimini terk eder. Küçük-burjuvazi de özel mülkiyete karşı saldırı
olmasından kaynaklanan korkuyu paylaştığından, köylülüğe destek vermez.
Burjuvazi kendi ideallerine ve bağlaşıklarına ihanet eder.
Sonuçta, Prusya ve Avusturya’da liberal ilkeler benimsenir ve anayasal
hükümetler kurulur. Prusya’da liberal burjuvazi, Champhausen ve Hansemann’ın
kişiliklerinde doğrudan iktidardadır. Avusturya’daysa burjuvazi siyasal bakımdan
çok az gelişmiştir ve iktidarı onun adına liberal bürokrasi kullanır. Eski
sisteme muhalefette birleşen sınıf ve partiler ayrışır ve liberal burjuvazi
bağlaşıklarına yüz çevirerek, kendinden daha ileri sınıf ve partilere karşıt
bir tutum alır. Liberal burjuvazi, yenilmiş olan feodal ve bürokratik güçlerle
işbirliği yapar. Liberal burjuvazi kendi gereksinimlerine ve düşüncelerine göre
kurumları düzenlemekten aciz durumda olup, onun bakanlar kurulu, geçici bir
yönetim dönemini oluşturur.
Avusturya ve Prusya, Almanya’nın iki yönetici devletidir ve bunlarda
yaşananlar, tüm Almanya’daki gidişi belirlemiştir. Viyana ve Berlin halk
ayaklanmalarından sonra, eski federal diyetin yanında Frankfurt Alman Ulusal
Meclisi toplanır. Halk, bu meclisin Germen Konfederasyonu için en yüksek
otorite olmasını ve sorunları çözmesini istemektedir. Bu meclis, diyeti ortadan
kaldırabilir, içinden hükümet çıkarabilir ve kanun gücünde kararlar alabilirdi.
Fakat Frankfurt Meclisi halk hareketinden korkmaktadır ve bunların hiçbirini yapmaz.
Kendini egemen kılmaz. Halkın gücüyle kendini destekleyeceğine, Mainz’in
sıkıyönetim altına alınması ve burada halkın silahsızlandırılması sırasında
kılını kıpırdatmamıştır. Frankfurt ulusal meclisi, Almanya’nın birliğini
sağlamamış, tahta dokunmamış, gümrük engellerini kaldırmamıştır. Özcesi bu yeni
merkezi otorite, hiçbir şeyi değiştirmemektedir. Üstelik bu meclisin yetkileri
belirsizdir. Prusya ve Avusturya’da kurucu meclisler, küçük Alman devletlerinde
yasama meclisleri oluşmuştur. Bütün bu meclisler de, halka ihanet ederek,
iktidarı feodal, bürokratik, askeri despotizmin ellerine bırakmıştır. Bu
meclisler Frankfurt meclisinin aksine, pratik sorunları tartışan gerçek
parlamentolardır, fakat onlar da halk hareketinden korkmuştur. Devrimci çözümleri
kabul edecek durumda değildiler.
Alman devriminin dış ilişkilerine geçelim… Alman devriminin dış ilişkileri,
iç sorunlar kadar karışık ve karmaşıktır. Almanya’nın doğu yarısında Slavlar
yaşamaktadır ve bunlar yüzyıllar içerisinde Almanlaştırılmıştır. Polonya
sınırında, Çek dilinin konuşulduğu ülkelerde, Bohemya ve Moravya’daysa kentler
az çok Alman özelliği taşırken, kırlarda Slav öğe ağır basmaktadır. Bu
bölgelerde ticaret, sanayi ve entelektüel kültür Almanların elinde
bulunmaktadır. Polonya’da cumhuriyetin kurulması yönünde bir hareketlenme
oluşmuşsa da, bu hareket bastırılmıştır. Polonya’ya hareketi bastırmak için
yapılan sefer, Prusya ordusunun yeniden örgütlenmesini de sağlamıştır.
Polonya’daki hareketin bastırılması, Rus çarlığına hizmet etmiştir. Çek dilini
konuşan eyaletlerse Bohemya krallığı, Moravya prensliği ve Macaristan’a
katılan, Slovakların yaşadığı Karpat dağları bölgesi şeklinde bölünmüştüler.
1848 devriminde Çeklerde de hareketlenmeler olmuştur.
Bohemya ve Hırvatistan, panslavizmin ocağıdır. Panslavizm adındaki saçma ve
anti-tarihsel düşünce, tarih bilimine meraklı bazı Slav entelektüeller
tarafından oluşturulmuştur. Bu düşünceye göre Polonyalı, Rus, Sırp ve Bulgar
olan bütün Slavlar (80 milyonluk bir toplam), yaşadıkları topraklardaki Türk,
Macar ve Alman varlığına son vermeliydi. Rus imparatorluğu, kendi çıkarlarına
uyduğundan, panslavizmi Avrupa’da desteklemiştir. Yani Bohemyalı ve Hırvat
panslavistler, Rusya’nın çıkarlarına hizmet etmiştir. Bu panslavistler Prag’ta
Slav birliğini hazırlamak amacıyla bir kongre düzenler. Fakat kongrede çeşitli
Slav dilleri arasındaki farklar yüzünden aralarında sağlıklı bir iletişim
kurulamaz ve nefret ettikleri Almanca’yı kullanmak zorunda kalırlar. Avusturya
ordusu işte bu kongreye müdahale etmiştir. Avusturya kurucu diyetindeki
Slavlarsa, Alman öğeye karşı mücadele içerisindedir. Tıpkı Prag kongresini
olduğu gibi, bu diyeti de, Avusturya’lı askerler dağıtır.
Macaristan ile Almanya sınırında herhangi bir anlaşmazlık yoktur ve bu iki
ulusun çıkarları çatışmamaktadır. Bunlar birlikte Avusturya hükümetine ve
panslavist gericiliğe karşı çıkarlar.
Schleswig ve Holstein ülkelerinin Mart devrimiyle birlikte başlayan
Danimarka’yla savaşı sırasında Alman hükümeti onları destekler. Bu ülkelerin
halklarının dili ve eğilimleri Alman’dır. Almanya için askeri bakımdan,
donanmaları ve ticaretleriyle gerekliydiler. Fakat Alman hükümeti
Schleswig-Holstein ordusuna her fırsatta ihanet etmiştir. Bu ordu dağıtıldıktan
sonra Danimarkalıların onu kılıçtan geçirmesine bile bile izin vermiştir.
Prusya ve Avusturya orduları, dış ülkelerdeki zaferlerle halkın gözünde
saygınlıklarını yeniden kazanırlar. Bu ordular bir süre sonra liberallere karşı
dönerler ve eski rejimin adamlarını tekrar iktidara getirirler.
Şimdi Avrupa’daki tabloyu özetle hatırlayalım ve Almanya’ya dönelim…
Fransa’da küçük-burjuvazi ve burjuvazinin cumhuriyetçi kesimi, proleterlere
karşı kralcı burjuvaziyle birleşmiştir. Almanya ve İtalya’da muzaffer
burjuvazi, halka ve küçük-burjuva yığınlara karşı feodal soyluluğun,
bürokrasinin ve ordunun desteğini almaya çalışır ve onlara yakınlaşır.
İngiltere’de 10 Nisan’da Çartist hareket bir bozgun ve kırılma yaşar. Fransa’da
16 Nisan ve 15 Mayıs’taki hareketler başarısız olur. İtalya’da Palermo’daki
ayaklanma bastırılmıştır. Almanya’da burjuva hükümetler ve kurucu meclisler
durumlarını pekiştirirler. Polonya’daki hareket bastırılmıştır. İşte bu
tabloda, 23 Haziran 1848’de Paris proleterlerinin ayaklanması, tüm Avrupa’da
yeni bir ayaklanmalar zincirini başlatabilir durumdadır. Fakat onlar da
yenilmiş ve ezilmiştir.
Almanya’nın eski feodal ve bürokratik partisinin, geçici bağlaşığı
burjuvaziden kurtulmak ve Mart olaylarının öncesindeki duruma dönmek için ilk
girişimlerini, Haziran ayaklanmasının bastırılmasıyla başlattığı söylenebilir.
Almanya’da ordu yeniden devletin etkin gücü olmuştur ve burjuvazinin hizmetinde
değildir. Burjuva politikacıların,1848’in yaz ayları boyunca hem halkın hem de
gerici güçlerin gözüne girme çabaları arasında yalpalaması ve kararsızlıkları,
bürokrasiye ve feodallere yaramıştır. Sonbahar geldiğinde Frankfurt’ta halk,
Frankfurt Ulusal Meclisi’nin Danimarka’yla olan savaşta ateşkesi onaylamasına
tepki göstererek ayaklanır. Baden ve Köln’de de benzer ayaklanmalar olduysa da,
hepsi bastırılır. Böylelikle, halkın gözünde Frankfurt Ulusal Meclis’i ve
Frankfurt imparatorluk hükümeti saygınlıklarını yitirir.
Şimdi Viyana’daki Ekim ayaklanmasına gelmiş bulunuyoruz… Bu ayaklanma,
Fransa’daki Haziran ayaklanmasının Almanya’daki karşılığıdır. Önce bu ayaklanma
öncesinde neler oldu, buna bakalım: Mart 1848’deki ayaklanmadan sonra 23 Nisan
anayasası kabul edilmiştir. Bu anayasa imparatora meclislerin kararlarını veto
etme yetkisini vermekte, işçilere oy hakkının tanınmadığı iki meclisli bir
seçim sistemini içermektedir. Çıkarılan basın yasası da, gazete kurulmasını
yüksek bir kefaret bedeli yatırılmasına bağlamaktadır. Bütün bunlar kitlelerin
hareketlenmesinden duyulan korkuyla ilişkilidir. Liberal bakanlar kurulu,
ulusal muhafız ve akademik lejyon (üniversite öğrencilerinden oluşan askeri
örgütlenme) delegeleri merkez komitesini dağıtmak ister. Bu çabası 15 Mayıs
ayaklanmasına yol açar ve hükümet, komiteyi tanımak, anayasa ve seçim yasasını
kaldırmak, yeni bir anayasa hazırlama işini genel oyla seçilmiş bir diyete bırakmak
zorunda kalır. Bunun üzerine bakanlar kurulundaki gerici parti, liberal
bakanları bu halk kazanımlarına saldırmaya yöneltir. Akademik lejyon 26
Mayıs’ta bir bakanlar kurulu kararıyla dağıtılmak istenir. Bu iş için ordu
görevlendirildiğinden, ulusal muhafız hükümete karşı döner ve akademik lejyonla
birleşir. Sonuçta hükümetin bu girişimi başarısız olur.
İmparator 16 Mayıs’ta Viyana’dan İnnsbruck’a kaçmıştır. Burada
karşı-devrimci parti güç toplamaya çalışır. Avusturya’nın heterojen siyasal
güçleri içerisinde, gericiliğin yeniden güçlenmesi olanağı
değerlendirilmektedir. Viyana’daki bakanlarsa gerçek iktidar gücünden yoksun
biçimde, kurucu meclisin oturumlarında siyasal boğuşmaların içerisindedir.
Temmuz 1848’de genel oyla seçilen kurucu meclisin toplanması, devrimci
dönemin sonudur. Burjuvazi sarayın artık korkulacak bir düşman olmadığına
inanmaya başlamıştır. Doblhof kabinesi 1848 Temmuz ortalarında hükümet olur.
Radetzky komutasındaki ordu, Ağustos 1848’de İtalya’da zaferler elde eder.
Saray da Viyana’ya geri döner. Hükümetin o zamana kadar işsiz işçilere yapılan
yardımı kaldıran bir kararnamesi yayınlanınca, işçiler gösteri yapar. Burjuva
ulusal muhafız, hükümetin yanında yer alır ve müdahalesiyle, 23 Ağustos’ta
direniş göstermeyen işçilerden çok sayıda ölümler olur. Böylece, burjuvazi ile
proletarya arasındaki güç birliği yok edilmiştir.
5 Ekim 1848’de Viyana Gazetesi’nde yayınlanan imparatorluk
kararnamesinde Macar diyetinin dağıtıldığı, Hırvatistan’lı Jellachich’in
Macaristan’ın askeri ve sivil valisi olarak atandığı bildirilir. Bu kararname
Macaristan’dan sorumlu bakanların hiçbiri tarafından imzalanmadan
yayınlandığından, anayasal hükümet ilkesi çiğnenmiştir. Ayrıca Viyana’daki
birliklere yürüyüşe geçme ve Jellachich’in otoritesini kabul ettirecek orduya
katılma emri de verilmiştir. Bunlar halkı, akademik lejyonu ve Viyana ulusal
muhafızını 6 Ekim’de ayaklandırır. Akşam olduğunda halk zafer elde etmiştir.
Ban Jellachich’in yardımına gidecek birlikler artık ona karşıt bir tutum alır.
İmparator ve saray, yarı Slav bir bölge olan Olmutz’a kaçar.
Olmutz’da kurucu meclisin Slav üyeleri ve krallığın her yerinden gelen
Slavların çabalarıyla bir kampanya başlatılır. Buna göre Slav topraklarından
Alman ve Macar öğeler savaşla çıkarılacaktır. Ekim ayı sonuna kadar 60 binin
üzerinde adam toplanarak Windischgraetz’in ordusu pekiştirilir. Viyana’daysa
yönetim çevrelerinde ve toplumda karışıklık vardır. İşçiler silahsız ve
örgütsüzdür; bilinçli bir politik tutumları yoktur. Viyana güvenlik komitesinde
halk örgütlerinin temsilcileri bulunmaktadır. Yapılacak saldırıya direnme
kararlılığında olan bu komite, küçük-burjuvazinin egemenliği altındadır. Alman
diyeti içerisinde karışıklık hâkimdir. Ulusal muhafızın bir bölümü savaşmak
istemez, bir bölümü kararsızdır ve sadece bir bölümü savaşmaya hazır
durumdadır. Oysa karşılarında yeniden örgütlenmiş 60-70 binlik Avusturya ordusu
bulunmaktadır. Mart ve Mayıs aylarında tek örgütlü güç devrim tarafından
yaratılan güçken ve karşı-devrimci güç dağınıkken, şimdi karşı-devrimci güç toparlanmış
ve güçlü, bunun karşısındaysa dağınıklık bulunmaktadır.
Windischgraetz’in topladığı ordu saldırdığında, bununla savaşmaya hazır
olan, ulusal muhafızın bir bölümünün yanı sıra, son anda silahlandırılan
proleterler ve akademik lejyondur. Savunma planı hazırlığı yetersizdir,
yeterince askeri örgütlenmeleri yoktur. Sonuçta, Avusturya birliklerinin
Macaristan üzerine yürümesine katılmayı reddeden ve ayaklanan Viyanalılar
yenilir. 1 Kasım 1848’de Viyana düşer. Peki, Viyanalıların bağlaşıkları olan Macarlar
ve Alman halkı bu sırada ne yapmaktadır?.. Macar ordusu Viyanalılarla birlikte
hareket etmeli ve Avusturya ordusu daha toparlanmadan saldırmalıydı, fakat
Jellachich’le savaşıp onun birliklerini Viyana üzerine püskürten Macarlar,
Viyana kuşatması ve saldırısı sırasında hareketsiz kalmıştır. Macar devrimci
ordusunun, topraklarını işgal eden Avusturya ordusunu temizlemesi 1849
baharında gerçekleşecektir. Viyanalıların ikinci bağlaşığı olan Alman halkı,
Frankfurt, Baden ve Köln’de yenilmiş ve silahsızlandırılmıştır. Her eylem
merkezinde ordu ile halk arasında gerilim bulunmaktadır. Böylelikle
Viyanalılara yardım etmeleri söz konusu olmaz.
Viyana düşünce, Prusya kralı Berlin’deki kurucu meclisi 9 Kasım’da dağıtır,
sıkıyönetim ilan edilir. Ulusal muhafız dağıtılır. Devrimin yazgısı Viyana ve
Berlin’de kararlaştırılırken, Frankfurt ulusal meclisinin hiçbir önemli işlevi
olmamıştır. Bu meclis küçük-burjuvazinin oyalanmasına hizmet etmiştir. Küçük
Alman devletleri, bu mecliste ortak bir merkez bulmuşlarsa da, iktidarı olmayan
bir meclistir bu. Sonuçta, karşı-devrim Almanya’nın iki büyük hareket
merkezinde, Viyana ve Berlin’de zafer kazanmıştır.
Prusya ve Avusturya hükümetleri 1848 Ekim-Kasım aylarında sağladıkları
üstünlüğü, 1849’un ilk aylarında daha ileriye götürürler. Viyana düştükten
sonra Avusturya diyeti sadece isim olarak vardır ve 4 Mart 1849’da kapatılır.
Bu tarihten itibaren Avusturya’da mutlakıyet yeniden kurulmuştur. 4 Mart
anayasasında tüm Avusturya’nın (Almanya’dan ayrı) bölünmez bir krallık olduğu
ilan edilir. Frankfurt Meclisi, Prusya hükümetine yanaşmak durumunda kalır.
Reich anayasası kabul edilir. Frankfurt Meclisi, 28 Mart 1849’da Prusya
kralını, Avusturya dışında Alman imparatoru seçer.
Burjuvazi ve küçük-burjuvazi Reich anayasasını destekler, çünkü devrim
döneminin tamamen bitmesini arzular. Avusturya ve Prusya ordularının devreye
girmesiyle, devrim şimdilik zaten bitmiştir. Küçük burjuva demokratların ve
anayasal kralcı burjuvaların Reich anayasasını savunmak için yürüttükleri
ajitasyon, çeşitli devletlerin meclislerinde karşılık bulur. Prusya, Hannover,
Saksonya, Baden ve Wurtemberg meclisleri anayasadan yana çıkarlar. Frankfurt
Meclisi ile Alman hükümetleri arasında Reich anayasası üzerinde gelişen gerilim
iyice artar. Bu anayasa Almanya’nın o güne kadarki en liberal anayasasıdır,
fakat hükümlerini yürürlüğe sokacak bir güç yoktur. Prusya yönetimi, Prusya
meclislerini kapatıp, 28 Nisan’da Reich anayasasını kötüleyen bir genelge
yayınlar. Bu anayasada değişiklikler yapılması için prensler kongresi
toplantıya çağrılır. Burjuvazi buna karşı Frankfurt Ulusal Meclisini ve Reich
anayasasını desteklemek için büyük mitingler düzenler. Halk içerisinde kaynama
vardır. Bu arada Macarlar, Avusturya istilasını geri püskürtmüştür ve Viyana’yı
almaları beklenmektedir.
Frankfurt Ulusal Meclisi ile Alman devletlerinin hükümetleri arasındaki
sürtüşme, 1849 Mayıs’ının ilk günlerinde açık çatışmaya dönüşür. Avusturya
hükümeti Frankfurt Meclisinden temsilcilerini geri çağırır. Mecliste artık
demokrat parti çoğunluğu oluşturmaktadır. Frankfurt Meclisi yeni anayasanın
uygulanması gerektiğini belirtir; 15 Temmuz’da halkın yeni temsilciler
meclisine temsilcilerini seçeceğini ve 15 Ağustos’ta bu meclisin toplanacağını
açıklar. Reich anayasasını benimsemeyen Prusya, Avusturya ve Bavyera
hükümetleri için bu bir savaş ilanıdır. Prusya ve Bavyera hükümetleri de
temsilcilerini Frankfurt Meclisi’nden çeker. Hükümetler ile halk (emekçiler ve
küçük-burjuvazi) arasında Reich anayasası ve Ulusal Meclis lehine yapılan
gösteriler nedeniyle karşıtlık gelişmiştir. Saksonya’da meclislerin
dağıtılması, Prusya’da yedek askerlerin silâhaltına alınması, patlamayı
başlatan kıvılcım olur. Almanya’nın değişik yerlerinde silahlı ayaklanma
başlamıştır. Frankfurt Meclisi, halkı her yerde silaha sarılmaya çağırmalı,
güçlü ve etkin bir yürütme gücü kurarak, tüm prens, bakan ve diğerlerini
yasa-dışı ilan etmelidir. Bunları yapmak ve kendini korumak için ayaklananları
Frankfurt’a çağırmak yerine, Frankfurt Meclisinin demokratları, ayaklanmanın
ezilmesine göz yumar.
Küçük-burjuvazinin çıkarlarını temsil eden demokratlar, Mayıs ve Haziran
1849’da bir hükümet kurma fırsatına sahip olurlar. Fakat korkak ve kararsız
küçük-burjuvazi, başarısız olur. Gericiler ve liberaller çekilince meclis
onlara kalmıştır. Kırsal nüfus onlardan yanadır. Küçük devletlerin ordularının
2/3’ü, Prusya ordusunun 1/3’ü, yedek askerlerin çoğunluğu onu izlemeye
hazırdır. Fakat demokratlar kararlı ve cesur değildiler. Olaylarla
hesaplaşmakta yeteneksizler, bilerek yanılgılarını sürdürmeye bağlılar ve
keskin görüşlü de değiller.
Frankfurt Meclisi bu süreçte politik açıdan gerilemektedir ve sonunda 18
Haziran 1849’da toplantı salonları kapatılır. Frankfurt Meclisi’nin toplanmaya
çağrılması Almanya’daki devrimin ilk tanıklığıdır ve bu meclis, devrim
tamamlanmadığı sürece de varlığını sürdürmüştür. Burjuvazi bütün Alman
devletlerinde iktidardan kovulmuş ve sonunda bu meclisle de rezil rüsva
edilmiştir.
Ayaklanmaların gerçek dövüşken gücünü işçiler oluşturmaktadır. Öğrenciler,
tarım işçileri ve küçük çiftçiler de katılmıştır. Kırların ayaklanmaya
katışının nedeni vergi yükleri ya da feodal yükümlülüklerdir. 1849’daki bu
ayaklanmaların yönetici sınıfı küçük-burjuvazidir. Tüm isyancı bölgelerde
kurulan geçici hükümetler çoğunlukla küçük-burjuvaziyi temsil etmiştir.
Küçük-burjuvazi siyasal alanda enerjik değildir, eylemde yeteneksizdir. Bu
ayaklanmalar taktiksizliği baş tacı etmiştir. Mayıs 1849’da başlayan
ayaklanmalar, 1849 Temmuz ortalarında tamamen yenilmiştir. Böylece 1. Alman
devrimi sona ermiştir.
Kaynaklar: 1) Friedrich Engels Biyografi, Sorun
yayınları. 2) Friedrich Engels, Almanya'da Devrim ve Karşı-Devrim, Sol
yayınları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.