17 Temmuz 2013 Çarşamba

Almanya'da Devrim ve Karşı-Devrim – Friedrich Engels

Hazırlayan: Mahmut Boyuneğmez

New York Daily Tribune ilerici bir Amerikan gazetesidir. Gazetenin yazı kurulu üyeleri arsında yer alan, uzun süre ütopik sosyalizm düşüncesinin etkisinde kalmış olan Charles Dana, 1848 devrimi sırasında Marx’la tanışmış olduğu Köln şehrinde bulunur. Dana, 1851 yılı yazında Marx’tan gazetesi için Londra muhabirliği görevini üstlenmesini ister. Bu öneri, mali sıkıntı içerisindeki Marx’ın işine gelir. ABD’de yaşayan çok sayıda devrimci Alman göçmeni arasında NY Daily Tribune yaygın olarak okunmaktadır. Marx, Batı Avrupa ülkelerindeki ilerici çevrelerde de okunan bu gazetenin muhabiri olmayı kabul eder. Marx gazetedeki çalışmalara Engels’in katılmasını da sağlar. Engels gazeteye çok sayıda makale yazar.

Marx’ın ricasıyla Engels, Ağustos 1851-Eylül 1852 arasında, gazetenin resmi muhabiri Karl Marx imzasıyla Almanya’da Devrim ve Karşı-Devrim başlığıyla bir makale dizisi yazar. Tümü 19 adet olan bu makaleleri, New York’a gönderilmeden önce Marx gözden geçirir.

Engels Almanya’da Devrim ve Karşı-Devrim adlı eserinde1848-49 Alman Devrimi’ni inceler. Bu tarihsel dönemde, sınıfların ve partilerin eylemlerini ve mücadelelerini değerlendirir.

Burada Almanya’da Devrim ve Karşı-Devrim adlı eserin kısa bir özetini yapmak istiyoruz. Böylelikle, görece daha az bilinen 1848-49 Alman devrimi daha iyi kavranabilir.

***

1848 devrimlerinin birçok Avrupa ülkesinde hemen hemen eşzamanlı olarak yaşanması, belirli tarihsel zorunlulukların sonucudur. Aynı şekilde karşı-devrimlerin zaferleri de öyle… Karşı-devrimlerin gelişimi, devrimlere katılan liderlerin hatalarıyla açıklanmaz.

Almanya’da feodal toprak mülkiyeti sistemi egemen durumdadır. Feodal soylular, ayrıcalıklarının büyük bölümünü korumaktadır. Ren’in sol kıyısı dışındaki tüm bölgelerde feodalizm egemendir. Bürokrasinin ve ordunun subay kaynağını, feodal soylular oluşturmaktadır.

Almanya’da burjuvazi, İngiltere ya da Fransa’daki kadar yoğunlaşmamıştır. Manifaktür, buhar gücünden yararlanmanın ve İngiltere sanayi devriminin etkisiyle, yıkıma uğrar. Modern sanayi gelişmektedir. Fakat bu sanayi üretimi henüz az sayıda fabrikada, dağınık biçimde ve ülkenin iç kısımlarında filizlenmiştir. Almanya topraklarında henüz Paris, Lyon ya da Londra, Manchester gibi büyük sanayi ve ticaret merkezleri yoktur. Alman sanayinin geriliğinin iki temel nedeni şunlardır: 1) Dünya ticaretinin ana yolu Atlantik üzerinden geçmeye başladığında, Almanya’nın bu yolu kullanmaya uygun olmayan, elverişsiz coğrafi konumu. 2) 16. yy.’dan beri Almanya’nın girdiği ya da toprakları üzerinde gerçekleşen savaşlar. Burjuvazi İngiltere’de 1868’den beri, Fransa’da 1879’dan beri iktidarda olduğu halde, Almanya’da iktidara gelememiştir, çünkü sayıca güçsüzdür ve yoğunlaşmamıştır. Fakat Almanya’da burjuvazinin 1815 yılından beri zenginliği ve siyasal etkinliği artmıştır. 1815’te I. Napoleon devrilir; bu tarihe kadar Alman devletleri Fransa’ya büyük tazminatlar ödemiştir ve Almanya’nın batı ve güney kesimleri iktisadi ve siyasal açıdan Fransa’ya bağımlı olmuştur. 1818’den itibaren Alman devletleri, Prusya’nın yönetimi altındaki Zollverein (gümrük birliği)’ne katılırlar. 1834’te Kuzey Almanya gümrük birliği kurulur; Avusturya buna katılmaz. Gümrük birliği, buharlı ulaştırma araçlarının kullanımı ve iç pazara dönük rekabet, Alman burjuvazisinin çıkarlarını ortaklaştırmış, devletlere bölünmüş bu sınıfı merkezileştirmiştir. 1848 yılına kadar Alman burjuvazisi yönetimlerden bazı ödünler koparabilmiştir. Fakat 1848’e doğru gelindiğinde, gelişen burjuvazi ile siyasi yapı arasında, burjuvazi ile 36 adet prens, krallık ve özgür devlet arasında bölünmüş siyasi yapı arasında, burjuvazi ile tarımın ve tarımsal sanayinin gelişimini önleyen feodal kısıtlar arasında, burjuvazi ile bürokrasinin ticaret üzerindeki gözetimi arasında karşıtlık belirmiş ve belirginleşmiştir. 1840 yılında Prusya burjuvazisi, Almanya burjuva hareketinin yönetimine geçer ve 1840-48 arasındaki dönemde Alman burjuvazisi, liberal muhalefet kampında yer alır. 1840 yılında kralın, daha önceden babasının da vaat ettiği anayasayı onaylamayacağı belli olduğunda, burjuvazi liberal muhalefetiyle bunun karşısında konumlanır.

Almanya’daki temel sınıflar şunlardır: Soylular, burjuvazi, küçük-burjuvazi, proletarya ve köylüler.

Küçük-burjuvaziyi oluşturan küçük esnaf ve dükkâncılar, Almanya’da kalabalıktır. Monarşiyle yönetilen ve feodal ülkelerde, bu sınıfı oluşturan terziler, kunduracılar, dükkancılar, marangozlar vb., yönetimin (örneğin askeri garnizonlar, kanton hükümeti, mahkemeler) mal satın almalarına bağımlıdır. Bu sınıf, iktidarın öfkesini üzerine çekmek istemez. Monarşinin/feodal hükümetin yönetimi altında, itaatkâr ve hareketsizdir. Burjuvazi gelişirken, küçük-burjuvazi  liberalizme eğilimlidir. Küçük-burjuvazi, burjuvazinin konumuna ulaşmayı ister, fakat proleterlerin konumuna düşme korkusu da yaşar. Konumu burjuvazi ile proletarya arasındadır ve fikirleri de son derece sallantılıdır. Burjuvazi siyasal iktidarı aldığında demokratik nöbetler geçiren küçük-burjuvazi, proletarya harekete geçtiğindeyse yılgınlık içerisinde bulunur.

Burjuvazi ile proletarya birlikte gelişir. Almanya’da bu iki sınıf, İngiltere ve Fransa’ya göre daha geri bir gelişme aşamasındadır. Burjuvazi iktidarı almadan önce bağımsız bir proleter hareket oluşmaz. Ancak burjuvazi iktidarı aldığında, işçiler ile patronlar arasındaki çatışma artık ertelenemez.

Almanya’da işçilerin büyük çoğunluğu, İngiltere’de olduğu gibi modern sanayi burjuvazisi tarafından değil, ortaçağ kalıntısı küçük zanaatçılar tarafından çalıştırılmaktadır. Bu işçiler ile fabrikada çalışan işçiler arasındaki fark büyüktür. Örneğin devrim başladığında emekçilerin loncaların yeniden kurulmasını istemesini, bu durum açıklamaktadır. İşçilerin düşünsel dünyaları, içinde bulundukları konumla ilişkilidir. Almanya’da burjuvazinin aktif siyasal hareketi 1840’ta başlamıştır. İşçilerinkiyse, 1844 yılındaki Silezya ve Bohemya’daki ayaklanmalarla.

Köylüler arasında tabakalar bulunmaktadır. Büyük ve orta köylüler denen çiftçiler, büyükçe topraklara sahipler ve çok sayıda tarım işçisi çalıştırırlar. Bunlar vergiden muaf olan büyük toprak sahipleri ile küçük köylüler arasında yer alır ve siyasal açıdan kentlerdeki anti-feodal burjuvaziyle birlikte hareket etmeye eğilimlidirler. Renanya’da küçük köylüler ağır basmaktadır. I. Napoleon’un fethettiği Renanya’da feodal ilişkiler 19.yy.’ın başlarında kaldırılmıştır ve daha sonra bu bölge Prusya’ya verilmiştir. Küçük “özgür” köylüler, tefecilere borçludurlar ve toprakları ipoteklidir. Almanya’da bir de toprak rantı ödeyen feodal toprak kiracıları tabakası ile tarım işçileri bulunmaktadır. 1848 öncesinde küçük köylüler, toprak kiracıları ve tarım işçileri apolitiktiler. Fakat devrim onlara yeni bir yaşam vaat ettiğinden, devrim başladığında bunların çıkarları gereğince hareketlenmelere katılması beklenir. Kentlerde yoğunlaşmış, harekete geçmesi daha kolay ve bilinç açısından daha uyanık olan halkın, kırlarda geniş alana yayılmış köylülere bir ilk itiş vermesi gerekir. Köylülerin kendileri bağımsız bir hareket oluşturamazlar.

Almanya’daki bu sınıfsal tabloya, siyasal merkezileşmenin yokluğu da eklendiğinde, hareketlenmelerin bir sonuca ulaşmaması ve aralarında bağlar bulunmayan yalıtık çatışmalar yığınının oluşması açıklanır. Almanya’da ortak amaç ve eylemde birlik oluşamaz. Siyasal bölünmüşlüğü, bölgelerdeki sınıfsal dağılım ve karışıklık açıklamaktadır. Siyasal merkezileşmede en önemli olgu, Gümrük Birliği olmuştur. 1815’te Viyana Kongresi’nde kurulan Germen Konfederasyonu ve onun organı diyet, Almanya’nın birliğini oluşturmamıştır ve bu birliği temsil etmez.

Şimdi Prusya’ya yakından bakalım… Almanya’da burjuvazinin siyasal hareketi 1840 yılında başlasa da, bundan daha önce toplumda muhalefet damarları şekillenmiştir. Alman edebiyatında anayasacılık ve cumhuriyetçilik vaaz edilmiştir. 1830 yılına doğru gelindiğinde Heine ve Boerne etkisi altında biçimlenen Genç Almanya adlı edebi akım, muhaliflik, iyi sindirilmemiş Alman felsefesinden düşünceler ve Saint-simonizm kırıntıları içermektedir. Hegel 1821’de Hukuk Felsefesi’ni yazdığında anayasal monarşiyi en yüksek ve en yetkin yönetim biçimi olarak ilan eder. Anakronik Almanya’da Hegel, Alman burjuvazisinin yakında siyasal iktidarı alacağını haber vermektedir (Hegel’in politik açıdan tutucu, dahası gerici sayılması, Türkiye solunda gözlenen bir yanlış yorumdur –MB). Hegel’in okulu, yani Genç-Hegelciler, Hıristiyanlığı eleştirirler (okur bunu, Fransız aydınlanmasıyla karşılaştırmalıdır –MB). Bu okulun din eleştirisi anlaşılmaz bir felsefi dille yapılır. Bu durum onların sansürden kurtulmalarını sağlamıştır.

Politik alanda birçok liberal politikacının belirdiği, küçük prensliklerin liberal anayasalar oluşturdukları Almanya’da siyasal gelişim yavaş seyretmektedir. Buna neden olan etkenler arasında, haberleşmenin, köy okulundan gazete ve üniversiteye kadar bütün bilgi ve haber kaynaklarının, yönetimin denetimi altında olması önemlidir. Almanya’ya farklı fikirlerin girişini sadece burjuvazi sağlamaktadır. Alternatif düşünceleri, siyasal bilgilenmeyi sağlayan burjuvazidir.

1840 yılında 3. Friedrich Wilhelm ölür ve tahta oğlu 4. Friedrich Wilhelm geçer. Burjuvazi anayasa ve basın özgürlüğü talep etmektedir. Fakat 4. Friedrich Wilhelm gericidir ve burjuvazinin ondan beklentileri boşunadır. Ayrıca, kral hazineyi savurganca kullandığından, vergiler devlet işlerini yürütmeye yetmeyecek duruma gelir. Burjuvazi kendi temsilcilerini bulamadığından, Ren eyaletinde ve tüm Prusya’da felsefi muhalefetle işbirliği yapar. Köln’de 1842’de yayınlanan ve 15 ay sonra yasaklanan Rheinische Zeitung’un doğumu işte böyle gerçekleşir. 1843’ten itibaren Almanya gazeteleri toplumsal sorunlar üzerine tartışmalarla doludur. Giderek muhalefet büyür ve güçlenir. 8 eyaletin meclisleri olan diyetlerde soylular ağırlıkta olup, köylülerin ve burjuvazinin temsilcileri de bulunmaktadır. Bu diyetler ve onların komiteleri kraldan reformlar yapmasını, anayasayı kabul etmesini ve basın özgürlüğünü getirmesini istemektedir. Artık muhalefete, burjuvazinin yanı sıra köylülüğün bir kısmı ve ticaretle uğraşan toprak sahibi birçok soylu da katılmıştır. Yönetimin mali dar boğazıysa durmadan büyümektedir. Buna karşı alınan önlemler etkili olmaz. İhtiyaç olan borçlanmayı kapitalistler vermeye yanaşmaz ve kralı reform yapmaya zorlarlar. Şekillenen liberal parti ile kral arasındaki çekişme şiddetlenir. Bu sırada Almanya’da komünist okul belirmiştir. Sosyalizme ve komünizme giderek artan bir ilgi vardır. 1844 yılında Silezya dokumacılarının patronlarına karşı ayaklanmasını, Prag basma işçilerinin ayaklanması izler. Bunlar, işçiler arasında sosyalist ve komünist propagandanın atılım yapmasına yarar. 1847 yılıysa açlık yılıdır ve ekmek ayaklanmaları yaşanır. Bütün varlıklı sınıflar, anayasacı muhalefet etrafında toparlanırken, işçiler sosyalist ve komünist düşüncelerle tanışır. Cumhuriyetçi bir partinin olmadığı Almanya’da, işçiler ve köylüler liberal muhalefeti destekler. Üniversiteler, küçük soyluluk, burjuvazi, bürokrasinin ve subayların aşağı katmanları yönetime karşı konumlanmıştır. Sistemin destekçileri olarak sadece yüksek soylular, belirli yaştaki memur ve subaylar kalmıştır. Kısacası, devrim artık kapıdadır.

Peki, öteki Alman devletlerinde ne olmaktadır?.. 1830 sonrasında küçük Alman devletleri, Prusya ve Avusturya’nın uydusu olurlar. Bu devletlerde daha önce anayasalar kabul edilir, çünkü heterojen eyaletlere birlik kazandırmak amaçlanmıştır. Ayrıca bu anayasalar, büyük devletlere karşı birer savunma aracıydılar. Fakat 1830-31 yıllarındaki çalkantılar, bu anayasaların varlığının, prenslerin otoriteleri için tehlikeli olduğunu göstermiştir ve böylece hemen hepsi kaldırılmıştır. Küçük Alman devletlerinde de burjuvazi anayasacıdır. Küçük-burjuvazi burjuvaziyle aynı eğilimde olup, vergilerin artışına ve yönetime muhaliftir. Köylüler arasında da hoşnutsuzluk büyümektedir, fakat durgun zamanlarda bu sınıfın bağımsız bir konum alışı olmaz. Prusya dışında sanayi bölgesi ve kent sayısı az olduğundan, buralarda işçi hareketi son derecede yavaş gelişmektedir.

1847 sonlarına gelindiğinde, toprak soylularının bir bölümü meta üretimiyle uğraşmakta ve burjuvaziyle aynı düşünceleri benimsemektedir. Küçük-burjuvazinin reform planı yoktur, fakat vergiler ve ticaretteki engeller yüzünden hoşnutsuzdur. Köylüler, tefeciler, faizciler, avukatlar feodal yükümlülükler altında ezilmektedir. İşçiler arasında sosyalist ve komünist düşünceler yayılmakta ve hoşnutsuzlukları artmaktadır. Türdeş olmayan bu muhalefetin yöneticisi Prusya burjuvazisi, özellikle de Renanya burjuvazisidir.

Almanya’nın birliğini her toplumsal kesim farklı anlamlandırmaktadır. Küçük devletlerde burjuvazi, Almanya’nın birliği düşüncesini benimsemektedir. İstedikleri anayasal Prusya yönetiminin üstünlüğü altında Avusturya hariç tüm Almanya’nın birleşmesidir. Küçük-burjuvazininse netleşmiş birlik tanımı yoktur. Az sayıda gerici, Alman imparatorluğunun yeniden kurulacağını düşlemekte; bir avuç insansa federal bir cumhuriyeti savunmaktadır. Bir ve bölünmez Almanya cumhuriyetini sadece komünistler savunmaktadır. Alman devletlerinde siyasal muhalefet dinsel biçimlere de bürünmüştür. Yeni mezheplerin Almanlara uyan ortak bir din yaratma çabalarında, Almanya’nın birliği düşüncesi örtük olarak bulunmaktadır. Alman devletlerinde Katolik ya da Protestan din adamları, bürokratik aygıtın önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.

Küçük devletler birbirleriyle anlaşmazlık içerisindedir ve Prusya’ya karşı güven duymazlar. Prusya’daysa yönetim mali sıkıntı içerisinde olup, burjuvazinin muhalefetine teslim olmadıkça açığını kapatamayacak durumdadır. Ayrıca burjuvazinin muhalefeti, giderek bürokrasiyi ve orduyu da etkisi altına almaya başlamıştır.

Şimdi Avusturya’da neler oluyor, buna bakalım… Prens Metternich hükümeti, Avusturya otoritesi altındaki ulusları, benzer durumdaki diğer ulusların tamamı aracılığıyla bağımlılık altında tutar. Bu yönetim feodal toprak sahipleriyle bankerlere dayanmaktadır. Bunların etki ve gücü, Metternich yönetimine eylem bağımsızlığı sağlayacak biçimde dengede tutulur. Toprak soyluları, serflere karşı koruma sağladığından yönetimi desteklemek zorundadır. Soyluların en yoksul bölümü 1846’da Galiçya’da yönetime başkaldırdığında olduğu gibi, böylesi durumlarda, Metternich yönetimi serfleri soylulara karşı kışkırtmaktadır. Büyük borsa spekülatörleri ve bankerlerse devletin onlara borçlanması yüzünden yönetime bağımlıdır. Aslında Avrupa’nın bütün büyük bankerleri sermayelerinin büyük bölümünü Avusturya fonlarına yatırmıştır ve bu devletten kar sızdırdıklarından, ona bağımlıdır. Dolayısıyla feodal toprak sahipleri ve bankerlerin muhalefeti bulunmamaktadır. Monarşinin bürokrasisi ve ordusu da bu açıdan sağlamdır.

1815-43 yılları arasındaki yaklaşık 30 yıl boyunca Avusturya, Avrupa’dan yalıtık bir ülke görünümündedir ve toplumsal hoşnutsuzluk yoktur. Avusturya’da sanayi ve ticaret burjuvazisi çok yavaş gelişmektedir. Küçük esnaflar loncalar içerisinde yer alır. İşçiler ve köylüler, sistemin vergi kaynaklarıdır. Eğitim her yerde Katolik din adamlarının elindedir. Macaristan dışında süreli bir basın yoktur. Macar gazeteleri krallığın diğer yerlerinde yasaklanmıştır. Üniversiteler dar bilgi dallarında uzman yetiştirecek, fakat genel bir aydınlatıcılıktan yoksun biçimde öğretim verecek şekilde yapılandırılmıştır. Yabancı kitap ve gazetelerin girişini gümrükler ve sansürcüler kontrol etmektedir.

Makine ve buharın sanayide kullanılması, Avusturya’da da burjuvaziyi geliştirmiştir. Bu süreçte, serfler küçük çiftçiler olurlar. Küçük çiftçiler işçileşirler. Lonca sistemi aşınır. Demiryolları yapımı sanayinin gelişimini hızlandırır. Gelişen burjuvazi başka ülkelerden entelektüel yönden etkilenmektedir. Soyluluğun bir kısmı yoksullaşmaktadır ve hoşnutsuzdur. Bunlar ve Prusya’dakine benzer biçimde bürokrasinin bir bölümü, burjuvazinin reformcu hoşnutsuzluğuna katılmıştır. Reformların yapılması özlemi, toplumun aşağı kesimlerinde de gözlenir. 1843-44 yıllarında bu toplumsal duruma uygun bir yazın gelişir. Avusturya dışına çıkan şairler, romancılar, yazarlar, Avusturya’nın sorunları üzerine çok sayıda kitap ve broşür yazarlar. Bunlar tüm Almanya’da ve kaçakçılık yoluyla getirildikleri Avusturya’da okunmaktadır. Bütün bu yazının, daha yumuşak bir sansür, yabancı kitap ve gazetelerin ülkeye girişinin savunusu, yönetsel reformlar, eyalet diyetlerinin haklarının genişletilmesi gibi konularda çok sınırlı reform talepleri vardır. Avusturya’nın Almanya’nın geri kalanıyla ve Almanya’nın Avrupa’yla yazınsal iletişimi geliştikçe, siyasal bilgilenme artmıştır. 1847 sonlarına gelindiğinde Almanya’daki siyasal-dinsel çalkantı, artık Avusturya’da da gelişmiş bulunmaktadır. Öyle ki, bankerler ve devlet tahvillerinin sahipleri de, hoşnutsuzluğun ve reform taleplerinin yaygınlaşması yüzünden, artık yönetime güven duymamaya başlamıştır. Prusya’da olduğu gibi, Avusturya’da da koşullar olgunlaşmıştır.

Şimdi, Viyana’da Mart ayaklanması nasıl oldu, buna bakalım… 24 Şubat 1848’de Fransa’da cumhuriyet ilan edilir. 13 Mart’ta Viyana halkı prens Metternich hükümetini devirir. 18 Mart’taysa Berlin halkı ayaklanır. Bütün küçük Alman devletlerinde başarıyla sonuçlanan ayaklanmalar olur.

Her devrimin zorunlu bir koşulu, çeşitli sınıfların güç birliğidir. Bütün devrimlerde, devrime katılan sınıfların güç birliğinin uzun ömürlü olmaması bir kuraldır. İktidar alınır alınmaz, yenenler ayrışır ve birbirleriyle mücadeleye koyulurlar. Bu nedenle devrimler, toplumsal ve siyasal ilerlemenin çok hızlı yaşandığı dönemlerdir. Olağan koşullarda yüzyılda alınacak mesafe, devrimde birkaç yıl içerisinde alınır. Yeni partilerin jeneratörü olan devrimci süreçte, bunlar arasında yoğunlaşmış çatışmalar yaşanır.

Viyana devrimiyle burjuvazi ve küçük dükkâncılar, ulusal muhafızın kurulmasıyla silahlanmıştır. Fakat işçiler ve öğrenciler de silahlanmıştır. Bir tür devrim hükümeti olan Güvenlik Komitesi’nde burjuvazi ağır basmaktadır. Fakat silahlı öğrenciler, burjuvazinin basit bir aleti olmaya yatkın değildir ve aldıkları kararları Güvenlik Komitesi’ne dayatmaktadır. Devrimle birlikte işçiler işsiz kalmıştır. Kaçan aristokrasiye ve saraya dönük üretim yapan sanayi ve ayrıca ticaret ölü durumdadır. Öğrenciler ve işçiler sürekli ajitasyon içerisindedir. Burjuvaziyle işçiler ve öğrenciler arasında bir soğukluğun olması kaçınılmazdır. Eski düzenin yeniden tesisi için çabalar olmasa, bu soğukluk açık düşmanlığa kısa sürede dönüşecektir. Hükümet yeni kazanılan özgürlüklerin bazılarını kaldırmak istediğinde, Viyana’da 15 ve 26 Mayıs’ta bütün sınıflar yeniden ayaklanır. Böylece silahlı burjuvazi demek olan ulusal muhafız ile işçiler ve öğrenciler arasındaki güç birliği yeniden perçinlenir. Devrimle birlikte aristokrasi ve plütokrasi=para babaları, ortadan kaybolmuşlardır. Köylülerse her yerde feodalizmin son kalıntılarını yıkmakla uğraşmaktadır. Köylülerin pratikteki adımlarını, Avusturya Diyeti onaylamak zorunda kaldığından, artık köylülerin feodal köleliği sona ermiştir.

Bu arada, Avusturya’ya bağlı olan Kuzey İtalya’da da ayaklanmalar olmuştur, fakat bunlar bastırıldıktan sonra Avusturya yeniden İtalya üzerinde egemen olmuştur.

Berlin ayaklanmasına gelirsek… Berlin, devrimci hareketin ikinci merkezidir. Prusya’daki bu devrim Viyana’dakinin aksine, sınıfların iş birliğiyle olmaz. Fransa’daki Şubat devrimi, Prusya burjuvazisinin kendi ülkesinde kuracağı yönetim türünü devirmiştir; burjuva hükümet devrilmiş ve devrimde işçi sınıfı bağımsız bir özne olarak yer almıştır. Prusya burjuvazisinin bundan duyduğu korku, işçilerin kitlesel hareketini kendi yararına kullanmaya cesaret edememesini getirmiştir. Burjuvazi kralın küçük ödünler vermesi üzerine, devrimi tamamlanmış sayar ve Berlin halkını yatıştırmaya çalışır. Fakat askerlerin kitlelere saldırmasıyla sokak savaşımları olur ve sonuçta krallık yenilir. Burjuvazi işçi sınıfını geri planda tutmak istediyse de, dövüşen ve kazanan işçi sınıfı, gücünün farkına varmıştır. Bu sınıfın kısıtlamaları olmayan talepleri vardır: seçim hakkı, basın özgürlüğü, toplanma hakkı vd… Bu nedenle burjuvazi ile devrilen sistemin yandaşları ittifak içerisinde bulunmaktadır. Kaçınılmaz olduğu kadarıyla bazı ödünler verecektiler. Camphausen ve Hansemann bu koşullarda hükümet kurar. Bu hükümet eski bürokratik devlet aygıtını olduğu gibi korur ve onu çalıştırır. Bunun nedeni kitlelerin hareketinden duyulan korku ve düzeni sağlama isteğidir.

Toplanan Birleşik Diyet iki dereceli bir seçim sistemini kabul eder. Bu koşullarda küçük burjuvazinin demokrat partisi hızla gelişip güçlenir. Demokrat parti, Fransa’daki gibi tek dereceli ve genel oy hakkı, tek yasama meclisi istemektedir. En ılıman kanadı demokratikleştirilmiş krallık istemiyle yetinirken, en ileri bölümü cumhuriyetin kurulmasını talep eder. İşçi sınıfı ve küçük-burjuvazi birlikte hareket etmektedir. Proleter parti, devrimin başlarında eklentisi olduğu demokrat partiden kendini ancak çok kerteli biçimde ayırmayı başarabilir.

Prusya’daki köylü sınıfı, devrimden feodal ilişkilerden kurtulmak için yararlanır. Fakat köylülerin hareketlenmelerinden korkuya kapılan burjuvazi, anti-feodal yönelimini terk eder. Küçük-burjuvazi de özel mülkiyete karşı saldırı olmasından kaynaklanan korkuyu paylaştığından, köylülüğe destek vermez. Burjuvazi kendi ideallerine ve bağlaşıklarına ihanet eder.
Sonuçta, Prusya ve Avusturya’da liberal ilkeler benimsenir ve anayasal hükümetler kurulur. Prusya’da liberal burjuvazi, Champhausen ve Hansemann’ın kişiliklerinde doğrudan iktidardadır. Avusturya’daysa burjuvazi siyasal bakımdan çok az gelişmiştir ve iktidarı onun adına liberal bürokrasi kullanır. Eski sisteme muhalefette birleşen sınıf ve partiler ayrışır ve liberal burjuvazi bağlaşıklarına yüz çevirerek, kendinden daha ileri sınıf ve partilere karşıt bir tutum alır. Liberal burjuvazi, yenilmiş olan feodal ve bürokratik güçlerle işbirliği yapar. Liberal burjuvazi kendi gereksinimlerine ve düşüncelerine göre kurumları düzenlemekten aciz durumda olup, onun bakanlar kurulu, geçici bir yönetim dönemini oluşturur.

Avusturya ve Prusya, Almanya’nın iki yönetici devletidir ve bunlarda yaşananlar, tüm Almanya’daki gidişi belirlemiştir. Viyana ve Berlin halk ayaklanmalarından sonra, eski federal diyetin yanında Frankfurt Alman Ulusal Meclisi toplanır. Halk, bu meclisin Germen Konfederasyonu için en yüksek otorite olmasını ve sorunları çözmesini istemektedir. Bu meclis, diyeti ortadan kaldırabilir, içinden hükümet çıkarabilir ve kanun gücünde kararlar alabilirdi. Fakat Frankfurt Meclisi halk hareketinden korkmaktadır ve bunların hiçbirini yapmaz. Kendini egemen kılmaz. Halkın gücüyle kendini destekleyeceğine, Mainz’in sıkıyönetim altına alınması ve burada halkın silahsızlandırılması sırasında kılını kıpırdatmamıştır. Frankfurt ulusal meclisi, Almanya’nın birliğini sağlamamış, tahta dokunmamış, gümrük engellerini kaldırmamıştır. Özcesi bu yeni merkezi otorite, hiçbir şeyi değiştirmemektedir. Üstelik bu meclisin yetkileri belirsizdir. Prusya ve Avusturya’da kurucu meclisler, küçük Alman devletlerinde yasama meclisleri oluşmuştur. Bütün bu meclisler de, halka ihanet ederek, iktidarı feodal, bürokratik, askeri despotizmin ellerine bırakmıştır. Bu meclisler Frankfurt meclisinin aksine, pratik sorunları tartışan gerçek parlamentolardır, fakat onlar da halk hareketinden korkmuştur. Devrimci çözümleri kabul edecek durumda değildiler.

Alman devriminin dış ilişkilerine geçelim… Alman devriminin dış ilişkileri, iç sorunlar kadar karışık ve karmaşıktır. Almanya’nın doğu yarısında Slavlar yaşamaktadır ve bunlar yüzyıllar içerisinde Almanlaştırılmıştır. Polonya sınırında, Çek dilinin konuşulduğu ülkelerde, Bohemya ve Moravya’daysa kentler az çok Alman özelliği taşırken, kırlarda Slav öğe ağır basmaktadır. Bu bölgelerde ticaret, sanayi ve entelektüel kültür Almanların elinde bulunmaktadır. Polonya’da cumhuriyetin kurulması yönünde bir hareketlenme oluşmuşsa da, bu hareket bastırılmıştır. Polonya’ya hareketi bastırmak için yapılan sefer, Prusya ordusunun yeniden örgütlenmesini de sağlamıştır. Polonya’daki hareketin bastırılması, Rus çarlığına hizmet etmiştir. Çek dilini konuşan eyaletlerse Bohemya krallığı, Moravya prensliği ve Macaristan’a katılan, Slovakların yaşadığı Karpat dağları bölgesi şeklinde bölünmüştüler.  1848 devriminde Çeklerde de hareketlenmeler olmuştur.

Bohemya ve Hırvatistan, panslavizmin ocağıdır. Panslavizm adındaki saçma ve anti-tarihsel düşünce, tarih bilimine meraklı bazı Slav entelektüeller tarafından oluşturulmuştur. Bu düşünceye göre Polonyalı, Rus, Sırp ve Bulgar olan bütün Slavlar (80 milyonluk bir toplam), yaşadıkları topraklardaki Türk, Macar ve Alman varlığına son vermeliydi. Rus imparatorluğu, kendi çıkarlarına uyduğundan, panslavizmi Avrupa’da desteklemiştir. Yani Bohemyalı ve Hırvat panslavistler, Rusya’nın çıkarlarına hizmet etmiştir. Bu panslavistler Prag’ta Slav birliğini hazırlamak amacıyla bir kongre düzenler. Fakat kongrede çeşitli Slav dilleri arasındaki farklar yüzünden aralarında sağlıklı bir iletişim kurulamaz ve nefret ettikleri Almanca’yı kullanmak zorunda kalırlar. Avusturya ordusu işte bu kongreye müdahale etmiştir. Avusturya kurucu diyetindeki Slavlarsa, Alman öğeye karşı mücadele içerisindedir. Tıpkı Prag kongresini olduğu gibi, bu diyeti de, Avusturya’lı askerler dağıtır.

Macaristan ile Almanya sınırında herhangi bir anlaşmazlık yoktur ve bu iki ulusun çıkarları çatışmamaktadır. Bunlar birlikte Avusturya hükümetine ve panslavist gericiliğe karşı çıkarlar.

Schleswig ve Holstein ülkelerinin Mart devrimiyle birlikte başlayan Danimarka’yla savaşı sırasında Alman hükümeti onları destekler. Bu ülkelerin halklarının dili ve eğilimleri Alman’dır. Almanya için askeri bakımdan, donanmaları ve ticaretleriyle gerekliydiler. Fakat Alman hükümeti Schleswig-Holstein ordusuna her fırsatta ihanet etmiştir. Bu ordu dağıtıldıktan sonra Danimarkalıların onu kılıçtan geçirmesine bile bile izin vermiştir.

Prusya ve Avusturya orduları, dış ülkelerdeki zaferlerle halkın gözünde saygınlıklarını yeniden kazanırlar. Bu ordular bir süre sonra liberallere karşı dönerler ve eski rejimin adamlarını tekrar iktidara getirirler.

Şimdi Avrupa’daki tabloyu özetle hatırlayalım ve Almanya’ya dönelim… Fransa’da küçük-burjuvazi ve burjuvazinin cumhuriyetçi kesimi, proleterlere karşı kralcı burjuvaziyle birleşmiştir. Almanya ve İtalya’da muzaffer burjuvazi, halka ve küçük-burjuva yığınlara karşı feodal soyluluğun, bürokrasinin ve ordunun desteğini almaya çalışır ve onlara yakınlaşır. İngiltere’de 10 Nisan’da Çartist hareket bir bozgun ve kırılma yaşar. Fransa’da 16 Nisan ve 15 Mayıs’taki hareketler başarısız olur. İtalya’da Palermo’daki ayaklanma bastırılmıştır. Almanya’da burjuva hükümetler ve kurucu meclisler durumlarını pekiştirirler. Polonya’daki hareket bastırılmıştır. İşte bu tabloda, 23 Haziran 1848’de Paris proleterlerinin ayaklanması, tüm Avrupa’da yeni bir ayaklanmalar zincirini başlatabilir durumdadır. Fakat onlar da yenilmiş ve ezilmiştir.
Almanya’nın eski feodal ve bürokratik partisinin, geçici bağlaşığı burjuvaziden kurtulmak ve Mart olaylarının öncesindeki duruma dönmek için ilk girişimlerini, Haziran ayaklanmasının bastırılmasıyla başlattığı söylenebilir. Almanya’da ordu yeniden devletin etkin gücü olmuştur ve burjuvazinin hizmetinde değildir. Burjuva politikacıların,1848’in yaz ayları boyunca hem halkın hem de gerici güçlerin gözüne girme çabaları arasında yalpalaması ve kararsızlıkları, bürokrasiye ve feodallere yaramıştır. Sonbahar geldiğinde Frankfurt’ta halk, Frankfurt Ulusal Meclisi’nin Danimarka’yla olan savaşta ateşkesi onaylamasına tepki göstererek ayaklanır. Baden ve Köln’de de benzer ayaklanmalar olduysa da, hepsi bastırılır. Böylelikle, halkın gözünde Frankfurt Ulusal Meclis’i ve Frankfurt imparatorluk hükümeti saygınlıklarını yitirir.

Şimdi Viyana’daki Ekim ayaklanmasına gelmiş bulunuyoruz… Bu ayaklanma, Fransa’daki Haziran ayaklanmasının Almanya’daki karşılığıdır. Önce bu ayaklanma öncesinde neler oldu, buna bakalım: Mart 1848’deki ayaklanmadan sonra 23 Nisan anayasası kabul edilmiştir. Bu anayasa imparatora meclislerin kararlarını veto etme yetkisini vermekte, işçilere oy hakkının tanınmadığı iki meclisli bir seçim sistemini içermektedir. Çıkarılan basın yasası da, gazete kurulmasını yüksek bir kefaret bedeli yatırılmasına bağlamaktadır. Bütün bunlar kitlelerin hareketlenmesinden duyulan korkuyla ilişkilidir. Liberal bakanlar kurulu, ulusal muhafız ve akademik lejyon (üniversite öğrencilerinden oluşan askeri örgütlenme) delegeleri merkez komitesini dağıtmak ister. Bu çabası 15 Mayıs ayaklanmasına yol açar ve hükümet, komiteyi tanımak, anayasa ve seçim yasasını kaldırmak, yeni bir anayasa hazırlama işini genel oyla seçilmiş bir diyete bırakmak zorunda kalır. Bunun üzerine bakanlar kurulundaki gerici parti, liberal bakanları bu halk kazanımlarına saldırmaya yöneltir. Akademik lejyon 26 Mayıs’ta bir bakanlar kurulu kararıyla dağıtılmak istenir. Bu iş için ordu görevlendirildiğinden, ulusal muhafız hükümete karşı döner ve akademik lejyonla birleşir. Sonuçta hükümetin bu girişimi başarısız olur.

İmparator 16 Mayıs’ta Viyana’dan İnnsbruck’a kaçmıştır. Burada karşı-devrimci parti güç toplamaya çalışır. Avusturya’nın heterojen siyasal güçleri içerisinde, gericiliğin yeniden güçlenmesi olanağı değerlendirilmektedir. Viyana’daki bakanlarsa gerçek iktidar gücünden yoksun biçimde, kurucu meclisin oturumlarında siyasal boğuşmaların içerisindedir.

Temmuz 1848’de genel oyla seçilen kurucu meclisin toplanması, devrimci dönemin sonudur. Burjuvazi sarayın artık korkulacak bir düşman olmadığına inanmaya başlamıştır. Doblhof kabinesi 1848 Temmuz ortalarında hükümet olur. Radetzky komutasındaki ordu, Ağustos 1848’de İtalya’da zaferler elde eder. Saray da Viyana’ya geri döner. Hükümetin o zamana kadar işsiz işçilere yapılan yardımı kaldıran bir kararnamesi yayınlanınca, işçiler gösteri yapar. Burjuva ulusal muhafız, hükümetin yanında yer alır ve müdahalesiyle, 23 Ağustos’ta direniş göstermeyen işçilerden çok sayıda ölümler olur. Böylece, burjuvazi ile proletarya arasındaki güç birliği yok edilmiştir.

5 Ekim 1848’de Viyana Gazetesi’nde yayınlanan imparatorluk kararnamesinde Macar diyetinin dağıtıldığı, Hırvatistan’lı Jellachich’in Macaristan’ın askeri ve sivil valisi olarak atandığı bildirilir. Bu kararname Macaristan’dan sorumlu bakanların hiçbiri tarafından imzalanmadan yayınlandığından, anayasal hükümet ilkesi çiğnenmiştir. Ayrıca Viyana’daki birliklere yürüyüşe geçme ve Jellachich’in otoritesini kabul ettirecek orduya katılma emri de verilmiştir. Bunlar halkı, akademik lejyonu ve Viyana ulusal muhafızını 6 Ekim’de ayaklandırır. Akşam olduğunda halk zafer elde etmiştir. Ban Jellachich’in yardımına gidecek birlikler artık ona karşıt bir tutum alır. İmparator ve saray, yarı Slav bir bölge olan Olmutz’a kaçar.

Olmutz’da kurucu meclisin Slav üyeleri ve krallığın her yerinden gelen Slavların çabalarıyla bir kampanya başlatılır. Buna göre Slav topraklarından Alman ve Macar öğeler savaşla çıkarılacaktır. Ekim ayı sonuna kadar 60 binin üzerinde adam toplanarak Windischgraetz’in ordusu pekiştirilir. Viyana’daysa yönetim çevrelerinde ve toplumda karışıklık vardır. İşçiler silahsız ve örgütsüzdür; bilinçli bir politik tutumları yoktur. Viyana güvenlik komitesinde halk örgütlerinin temsilcileri bulunmaktadır. Yapılacak saldırıya direnme kararlılığında olan bu komite, küçük-burjuvazinin egemenliği altındadır. Alman diyeti içerisinde karışıklık hâkimdir. Ulusal muhafızın bir bölümü savaşmak istemez, bir bölümü kararsızdır ve sadece bir bölümü savaşmaya hazır durumdadır. Oysa karşılarında yeniden örgütlenmiş 60-70 binlik Avusturya ordusu bulunmaktadır. Mart ve Mayıs aylarında tek örgütlü güç devrim tarafından yaratılan güçken ve karşı-devrimci güç dağınıkken, şimdi karşı-devrimci güç toparlanmış ve güçlü, bunun karşısındaysa dağınıklık bulunmaktadır.

Windischgraetz’in topladığı ordu saldırdığında, bununla savaşmaya hazır olan, ulusal muhafızın bir bölümünün yanı sıra, son anda silahlandırılan proleterler ve akademik lejyondur. Savunma planı hazırlığı yetersizdir, yeterince askeri örgütlenmeleri yoktur. Sonuçta, Avusturya birliklerinin Macaristan üzerine yürümesine katılmayı reddeden ve ayaklanan Viyanalılar yenilir. 1 Kasım 1848’de Viyana düşer. Peki, Viyanalıların bağlaşıkları olan Macarlar ve Alman halkı bu sırada ne yapmaktadır?.. Macar ordusu Viyanalılarla birlikte hareket etmeli ve Avusturya ordusu daha toparlanmadan saldırmalıydı, fakat Jellachich’le savaşıp onun birliklerini Viyana üzerine püskürten Macarlar, Viyana kuşatması ve saldırısı sırasında hareketsiz kalmıştır. Macar devrimci ordusunun, topraklarını işgal eden Avusturya ordusunu temizlemesi 1849 baharında gerçekleşecektir. Viyanalıların ikinci bağlaşığı olan Alman halkı, Frankfurt, Baden ve Köln’de yenilmiş ve silahsızlandırılmıştır. Her eylem merkezinde ordu ile halk arasında gerilim bulunmaktadır. Böylelikle Viyanalılara yardım etmeleri söz konusu olmaz.

Viyana düşünce, Prusya kralı Berlin’deki kurucu meclisi 9 Kasım’da dağıtır, sıkıyönetim ilan edilir. Ulusal muhafız dağıtılır. Devrimin yazgısı Viyana ve Berlin’de kararlaştırılırken, Frankfurt ulusal meclisinin hiçbir önemli işlevi olmamıştır. Bu meclis küçük-burjuvazinin oyalanmasına hizmet etmiştir. Küçük Alman devletleri, bu mecliste ortak bir merkez bulmuşlarsa da, iktidarı olmayan bir meclistir bu. Sonuçta, karşı-devrim Almanya’nın iki büyük hareket merkezinde, Viyana ve Berlin’de zafer kazanmıştır.

Prusya ve Avusturya hükümetleri 1848 Ekim-Kasım aylarında sağladıkları üstünlüğü, 1849’un ilk aylarında daha ileriye götürürler. Viyana düştükten sonra Avusturya diyeti sadece isim olarak vardır ve 4 Mart 1849’da kapatılır. Bu tarihten itibaren Avusturya’da mutlakıyet yeniden kurulmuştur. 4 Mart anayasasında tüm Avusturya’nın (Almanya’dan ayrı) bölünmez bir krallık olduğu ilan edilir. Frankfurt Meclisi, Prusya hükümetine yanaşmak durumunda kalır. Reich anayasası kabul edilir. Frankfurt Meclisi, 28 Mart 1849’da Prusya kralını, Avusturya dışında Alman imparatoru seçer.

Burjuvazi ve küçük-burjuvazi Reich anayasasını destekler, çünkü devrim döneminin tamamen bitmesini arzular. Avusturya ve Prusya ordularının devreye girmesiyle, devrim şimdilik zaten bitmiştir. Küçük burjuva demokratların ve anayasal kralcı burjuvaların Reich anayasasını savunmak için yürüttükleri ajitasyon, çeşitli devletlerin meclislerinde karşılık bulur. Prusya, Hannover, Saksonya, Baden ve Wurtemberg meclisleri anayasadan yana çıkarlar. Frankfurt Meclisi ile Alman hükümetleri arasında Reich anayasası üzerinde gelişen gerilim iyice artar. Bu anayasa Almanya’nın o güne kadarki en liberal anayasasıdır, fakat hükümlerini yürürlüğe sokacak bir güç yoktur. Prusya yönetimi, Prusya meclislerini kapatıp, 28 Nisan’da Reich anayasasını kötüleyen bir genelge yayınlar. Bu anayasada değişiklikler yapılması için prensler kongresi toplantıya çağrılır. Burjuvazi buna karşı Frankfurt Ulusal Meclisini ve Reich anayasasını desteklemek için büyük mitingler düzenler. Halk içerisinde kaynama vardır. Bu arada Macarlar, Avusturya istilasını geri püskürtmüştür ve Viyana’yı almaları beklenmektedir.

Frankfurt Ulusal Meclisi ile Alman devletlerinin hükümetleri arasındaki sürtüşme, 1849 Mayıs’ının ilk günlerinde açık çatışmaya dönüşür. Avusturya hükümeti Frankfurt Meclisinden temsilcilerini geri çağırır. Mecliste artık demokrat parti çoğunluğu oluşturmaktadır. Frankfurt Meclisi yeni anayasanın uygulanması gerektiğini belirtir; 15 Temmuz’da halkın yeni temsilciler meclisine temsilcilerini seçeceğini ve 15 Ağustos’ta bu meclisin toplanacağını açıklar. Reich anayasasını benimsemeyen Prusya, Avusturya ve Bavyera hükümetleri için bu bir savaş ilanıdır. Prusya ve Bavyera hükümetleri de temsilcilerini Frankfurt Meclisi’nden çeker. Hükümetler ile halk (emekçiler ve küçük-burjuvazi) arasında Reich anayasası ve Ulusal Meclis lehine yapılan gösteriler nedeniyle karşıtlık gelişmiştir. Saksonya’da meclislerin dağıtılması, Prusya’da yedek askerlerin silâhaltına alınması, patlamayı başlatan kıvılcım olur. Almanya’nın değişik yerlerinde silahlı ayaklanma başlamıştır. Frankfurt Meclisi, halkı her yerde silaha sarılmaya çağırmalı, güçlü ve etkin bir yürütme gücü kurarak, tüm prens, bakan ve diğerlerini yasa-dışı ilan etmelidir. Bunları yapmak ve kendini korumak için ayaklananları Frankfurt’a çağırmak yerine, Frankfurt Meclisinin demokratları, ayaklanmanın ezilmesine göz yumar.

Küçük-burjuvazinin çıkarlarını temsil eden demokratlar, Mayıs ve Haziran 1849’da bir hükümet kurma fırsatına sahip olurlar. Fakat korkak ve kararsız küçük-burjuvazi, başarısız olur. Gericiler ve liberaller çekilince meclis onlara kalmıştır. Kırsal nüfus onlardan yanadır. Küçük devletlerin ordularının 2/3’ü, Prusya ordusunun 1/3’ü, yedek askerlerin çoğunluğu onu izlemeye hazırdır. Fakat demokratlar kararlı ve cesur değildiler. Olaylarla hesaplaşmakta yeteneksizler, bilerek yanılgılarını sürdürmeye bağlılar ve keskin görüşlü de değiller.

Frankfurt Meclisi bu süreçte politik açıdan gerilemektedir ve sonunda 18 Haziran 1849’da toplantı salonları kapatılır. Frankfurt Meclisi’nin toplanmaya çağrılması Almanya’daki devrimin ilk tanıklığıdır ve bu meclis, devrim tamamlanmadığı sürece de varlığını sürdürmüştür. Burjuvazi bütün Alman devletlerinde iktidardan kovulmuş ve sonunda bu meclisle de rezil rüsva edilmiştir.

Ayaklanmaların gerçek dövüşken gücünü işçiler oluşturmaktadır. Öğrenciler, tarım işçileri ve küçük çiftçiler de katılmıştır. Kırların ayaklanmaya katışının nedeni vergi yükleri ya da feodal yükümlülüklerdir. 1849’daki bu ayaklanmaların yönetici sınıfı küçük-burjuvazidir. Tüm isyancı bölgelerde kurulan geçici hükümetler çoğunlukla küçük-burjuvaziyi temsil etmiştir. Küçük-burjuvazi siyasal alanda enerjik değildir, eylemde yeteneksizdir. Bu ayaklanmalar taktiksizliği baş tacı etmiştir. Mayıs 1849’da başlayan ayaklanmalar, 1849 Temmuz ortalarında tamamen yenilmiştir. Böylece 1. Alman devrimi sona ermiştir.


Kaynaklar: 1) Friedrich Engels Biyografi, Sorun yayınları. 2) Friedrich Engels, Almanya'da Devrim ve Karşı-Devrim, Sol yayınları. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.