Ecehan Balta'nın devrim teorisi üzerine sunumu.
Marksist Araştırmalar'da teorik incelemeler, pedagojik metinler ve eleştiri yazıları yer alır.
29 Temmuz 2023 Cumartesi
Marksizm ve Devrim - Ecehan Balta
22 Temmuz 2023 Cumartesi
İKİLİ KATEGORİLER VE DİYALEKTİK MANTIK
Dr. Alişan Özdemir
Giriş
Konumuz iki kavramdan oluşan ve "ikili karşıtlıklar" da
denilen kategoriler. Kimileri "Başka konu bulamadın mı?" diyebilir.
Bu konu üzerinde niçin durmak gerekiyor? Çünkü insanlar, varlığını sürdürebilmek,
temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için dış dünyadaki varlıklarla ilişki
kurmak zorundadır. Yiyecek, giyecek ve barınak ihtiyaçlarını giderebilmek için
üretim yapmak insanın ana eylem biçimidir. İnsanın bu ana eyleminde
başarılı olması için felsefeninyardımcı olması gerekir. Bakıyorsunuz kimi filozoflar,
ikili kategorileri diyalektik düşünceye örnek olarak gösteriyor. Örneğin
"aydınlık-karanlık diyalektiği" ya da "içerik-biçim
diyalektiği" yahut "öz ile görünüş arasındaki çelişki"den söz
ediyorlar. Bu sözler gerçekliği mi yansıtıyor, hangi diyalektik anlayışın ürünü
bunlar? Bu soruların yanıtları, insanların yaşamlarında yararlı olacaktır.
Konuya girmeden önce, birtakım ön (apriori) bilgileri anımsayalım.
İç dünyada, varlıklar ve varlıkların her özelliği bir kavramla
karşılanır. Kavramların sınıflanması ve ilgi ya da benzerliklerine göre kümelenmesi
ile varlığın en genel ve temel özelliklerini, ilişkilerini yansıtan kategoriler
(temel kavramlar) oluşturulur. Bir ilke, yasa ya da pratiğe göre bağıntıları
olduğu saptanan farklı işlev ve yapıdaki kategorilerin bir araya getirilmesiylesistemlerortaya
çıkar.
Diyalektik adlı gösterge hem bir kavramı hem de bir düşünme
biçimini, hem bir mantığı hem de bir araştırma yöntemini kapsar. Yani dil
dünyasında bu dört gösterilen için de “diyalektik” göstereni/terimi kullanılır.
Dolayısıyla, diyalektik terimini herkes kullanıyor, ama hangi anlamda kullandığını
belirtmediğinde bir belirsizlik ya da karışıklık ortaya çıkabiliyor.
Başka bir durum, tarih içinde ortaya çıkan değişik
diyalektik anlayışların birbirine karışmasıdır. Çünkü diyalektiğin tarihi
İlkçağa, felsefenin başlangıcına değin gitmektedir. Gerek Doğuda gerek Batıda,
ilk filozoflar doğayı incelemeyi amaç edinmiş ve onun üzerine düşünmeye basit bir
diyalektik anlayışla (devinme ve oluş kavramlarıyla) başlamıştır. Diyalektik
düşünce Herakleitos'a bağlanır, ancak o bu terimi hiç kullanmamış. "Diyalektik"
terimini, Elealı Zenon'un türettiği kabul edilmektedir. O zamanlar
filozoflar arasında sık sık tartışmalar olurmuş. Zenon, bu tartışmalarda
başarılı olmak için kullandığı yönteme bu adı vermiş.Aristoteles de bu
anlamda kullanmış. Türkçede eytişim (söyleşim) sözcüğüyle karşılanıyor. Platon,
başlangıçta diyalektik terimini Sokrates gibi anlamlandırmış (karşılıklı
konuşma, sorma); yaşlılığında ise Herakleitos'a yaklaşmış, İdealara giden yol
olarak görmüş. Sonra birçok filozof bu terime değişik anlam vermiş. Ortaçağda
diyalektik düşünme Tanrının varlığını kanıtlamak için kullanılmış ve üç aşamalı
gelişme kuramı (olumlama, olumsuzlama, olumsuzlamanın olumsuzlanması) eklenmiş.
Kant, bilgi felsefesinin bir alt dalı olarak mantık sistemini
kurmuştur.Siteminde genel mantık ve transandantal mantık vardır, her birini
yine ikiye ayırır analitik ve diyalektik olarak. Yani Kant'ta hem genel diyalektik
mantık hem detransandantaldiyalektik mantık bulunur. Kant'ın diyalektik
mantıkları, her konuyu içermez, usun sapkınlıklarıyla ilgilenir.
Salt diyalektik
mantığın kurucusu Hegel'dir. Onun diyalektiği, Herakleitos-Platon kanalına
bağlıdır. Ondan da Marx kendi diyalektik düşünme ve mantığını
geliştirmiştir. Kant'ın mantığından farklı olarak,ikisinin de diyalektik
mantığı evreni kapsar, yani her konuyu içerir. Ancak, Hegel ile Marx'ın
diyalektiği arasında da önemli ayrımlar vardır. İkisi de tekçidir (monist), ama
Hegel'de "İde (ruh)" temeldir, madde onun görüngüsüdür. Marx ise maddeyi temel alır, düşünce onun görüngüsüdür.
Diyalektik mantık ve düşünmede "çelişki" ana kavramlardan biridir.
Hegel çelişkinin İdede olduğunu savlar, Marx’a göre ise çelişki maddededir.
Başka deyişle Hegel'in diyalektiği iç dünyaya ilişkindir, Marx'ın materyalist
ya da gerçekçi (realist) diyalektiği dış dünya ile ilişkilidir.
Dış dünyaya baktığımızda; her varlığın doğup, büyüyüp,
sönümlenip, yerini başka varlığa bırakarak sona erdiğini görüyoruz. Bu devinime
kısaca değişme diyelim. Gerçekçi diyalektik mantık, bu saptamayı, değişmeyi
evrenin temel yasası olarak ele alır ve her varlığı bir süreç[1]
olarak niteler. Ayrıca varlıklar arasında karşılıklı etki olduğunu görüyoruz,
buna da kısaca etkileşim diyelim. Değişmenin nedenleri, birincisi her sürecin
içinde bir ya da birkaç çelişki olması ve ikincisi etkileşimdir.
İkili Karşıtlık(lar) - Karşıt İkilik(ler)
Kategorilerin büyük bölümü tek terimlidir: Hareket, madde, ruh,
gerçek, etkileşim, nedensellik, çelişki, yadsıma, bg. Ancak iki terimli
kategoriler daha genel ve kapsayıcıdır: aydınlık ile karanlık, zorunluluk ile özgürlük,
tarihsel ile mantıksal, yer ile zaman, sonlu ile sonsuz, kaos ile düzen gibi.
İkili kategorilerdeki kavramlardan biri olmadan öbürü olmaz. Örneğin aşağı
olmadan yukarı olmaz. Ayrıca aralarında görelilik vardır, kimine göre aşağı olan
kiminee göre yukarıdır.
Sarp Erk Ulaş'ın Felsefe Sözlüğü'nde ikili karşıtlıklar, yani
ikili kategoriler şöyle tanımlanıyor: "Binaryopposition.
Birbirlerini bütünüyle dışlayan terimler ya da kavramlar arasında
bulunan, hiçbir koşulda ortadan kaldırılamayan karşıtlık durumu."
Demek ki, ikili karşıtlıklar ezeli ve ebediymiş. Oysa diyalektik düşünce
sistemine göre "her şey değişir", her şey yerini başka bir sürece
bırakır, sonsuz süreç, sonsuz çelişki yoktur. Devam edelim: "Batı
felsefesine ve pek çok değişik dil içine işlediği düşünülen, salt
karşıtlıklarıyla tanınan ikili terimler. Yapısalcı dilbilim çözümlemelerinde
kavram karşıtlığını anlatan ve sıkça başvurulan temel ilke.(Ulaş, 2002: 273)"
Yapısalcılığa göre dil, kimi birincil kimi ikincil önemde olan, sayısız ikili
karşıtlık barındırmaktadır: yin/yang, doğru/yanlış, ak/kara, aydınlık/karanlık,
eril/dişil, yukarı/aşağı, doğa/kültür, çiğ/pişmiş, yenebilir/yenemez,
kadın/erkek. Onlara göre, tüm anlatılar ikili karşıtlıklar üzerinden dillendirilmektedir.
Post-yapısalcılar ve yapısökümcülere göre, Batı felsefesi, tarih
boyunca "iyi/kötü, ruh/madde, konuşma/yazı" gibi kilit konumdaki
karşıtlıklar üstüne yapılanmıştır. Bunlardan bir an önce kurtulunması gerekir.
Çünkü bu karşıtlıklarda, ikinci kavramlar birincisinin bozulmuş biçimi olarak
tasarlanmıştır, karşıtlar eşit değildir. Ayrıca, ikili karşıtlıklarla düşünme,
iki değerli bir mantığı uygulamak demektir, her şeyin ak ya da kara olduğu ve
grinin tonlarının görülmediği bir düşünmedir.
İdealist diyalektikçiler (ya da Hegel etkisinde olanlar) ikili
kategorilere çok önem verir ve "İki kavram arasında 'diyalektik ilişki var'"
der. Örneğin Emin Özdemir, J.P. Sartre'dan bir alıntı yapmış; "Ama yazma eyleminin
karşısında diyalektik bir bağlaşık terim, yani okuma işlemi vardır ve birbirine
bağlı bu iki edim, iki ayrı edimci gerektirir.(Özdemir, 2017: 208)"
Kendisi de bu görüşe katılmış; "Yazma edimiyle okuma edimi arasında
'diyalektik ilişki' vardır. (Özdemir, 2017: 209)" İlişkiyi anladık da,
diyalektik ilişki nedir? Diyalektiğin alanına giren ilişki, girmeyen ilişki
ayırımı mı var?
Marksist düşünürler de ikili kategorilere önem veriyor ve birkaçını
diyalektiğin temel kategorileri olarak inceliyor: madde ile bilinç, genel ile
özel, içerik ile biçim, öz ile olay ya da öz ile görüngü, neden ile sonuç,
zorunluluk ile olağanlık ya da zorunluluk ile rastlantı, olanak ile gerçeklik,
nicelik ile nitelik, evrim ile devrim. (Afanasiev,
1988: 202-245; Şeptulin,
2013: 143-378; Çubukçu, 2011: 109-237)
Afanasiev; "Felsefi kategoriler; genel ilişki ve çizgileri,
gerçeğin çeşitli yön ve özelliklerini yansıtan kavramlardır." tanımını
yapmaktadır. Sonra, ikili kategoriler konusunda, "Bu kategorilerin incelenmesi
maddi dünyadaki evrim ve ilişkiler konusunda, Marksist diyalektiğin temel
yasaları üzerine görüşlerimizi tamamlayacaktır. ... Kategorilerin bilinmemesi yasaların
anlaşılmasını engeller. Ayrıca, yasaları bilirsek, diyalektiğin
kategorilerinin özünü anlayabiliriz. (Afanasiev, 1988:
202-203)" demektedir. Yani Afanasiev,
diyalektik mantığın yasaları ile kimi kavramlar ve ikili kategoriler arasında
sıkı bağ olduğunu ileri sürmektedir. Kitabında ikili kategorilerin nesnel
karakterde olduğunu yazıyor: "Kategorilerin kökeni, insanın dışında var
olan nesne ve olayların en genel en esaslı çizgileridir. (Afanasiev, 1988:
205)" Kategorinin bu tanımı doğrudur.
Kimi idealistlerin kavramlarla gerçek varlıklar arasında ilişki olmadığı
biçimindeki görüşlerini eleştirmede yazar haklıdır. Ama kategorilerin bire bir
karşılıkları dış dünyada yoktur. Afanasiev'in kategorileri gerçek varlık gibi
ele alması, usun ürünleri olduğunu göz önünde tutmaması yanlıştır.
Şeptulin şunları yazıyor: "... gerçeklikteki bütün görüngüler,
evrensel bir bağlılaşıklık ve karşılıklı etkileşim durumunda bulunurlar. Ama bu
durumda, insanın çevresindeki gerçekliği bilincine yansıtmasının aracı olan
kavramlar da birbiriyle karşılıklı olarak bağımlı, birbirine bağlı, devingen
olmak ve kimi koşullar altında da karşıtlarına dönüşmek durumundadırlar; zira
yalnızca bu yolla şeylerin gerçek durumunu yansıtabilirler." Şeptulin, bu
savını Lenin'den yaptığı bir alıntıyla destekliyor: "İnsana özgü kavramlar
devinimsiz değildir, tersine sürekli bir biçimde devinir durumdadırlar;
birbirlerine geçerler, birbirleri içinde seyrederler, bu olmaksızın canlı
yaşamı yansıtamazlar. (Şeptulin, 2013: 28)"İç dünyasında bizzat insanın oluşturduğu
kavramların, maddi varlıklar gibi sürekli devingen olduğunu, dahası
karşıtlarına dönüşebileceğini ileri sürmek,iç dünyadaki gerçekliğe aykırıdır.
Kavram, bir kez oluşturulduktan sonra, kendi başına ve bir destek almadan var
olabilir. Ama canlı bir şeymiş gibi devingen ve değişken olduğunu söylemek, ancak
idealist diyalektik anlayışla olabilir.
Şeptulin ve Lenin, bu görüşü ileri sürerken Engels'in şu tanımına
dayanıyorlar: "diyalektik doğadaki, toplumdaki ve düşüncedeki
hareketin ve değişimin genel yasalarının bilimidir." (Şeptulin, 2013: 191)
Görüldüğü gibi, Engels'ten Lenin'e, Afanasiev'denÇubukçu'ya çoğu Marxist'te
Hegel etkisi sürmektedir.
İkili kategoriler
Çoğu düşünür iki kavram arasında "diyalektik ilişki"
olduğunu, kimisi ise "çelişki" olduğunu ileri sürmektedir. Oysa
aralarında öyle "gizemli" bir ilişki olmadığı gibi, çelişki de
yoktur. Gerçekçi diyalektikçiler, diyalektiğin alanına giren ilişki, girmeyen
ilişki ayırımı yapmaz. Aslında gerçek süreçlerin kendilerinde kategoriler
yoktur. Kategorileri iç dünyada biz oluşturuyoruz, onlar iç dünyaya ait varlıklardır.
Aralarında çelişki varsa yanlışlık bizdedir, düşünceler sisteminde çelişmezlik
ilkesi geçerlidir. Şimdi karşıt ikilikleri tek tek ele alarak inceleyelim.
Aydınlık ile karanlık:
Dünya kendi çevresinde dönerken, Güneş'in karşısına gelen Dünya bölümü ışıkları
alır ve aydınlık olur. Dünya'nın Güneş'in karşısında olmayan bölümü ise ışık
almadığı için karanlıktır. Dünya dönedururken ışık alan bölgeleri değişir. Bu durumdan
özel ilişki ya da çelişki çıkarmak gerçekliği zorlamak değilse fantazyadır.
İyilik ile kötülük
arasında ilişkiden söz edilebilir, ama "bu ilişki diyalektiktir"
dendiğinde ne kastediliyor, "aralarında çelişki var" demek mi isteniyor?
İyi kişiler ile kötü insanlar arasında gerçeklikte savaşım var. Ancak bu eylemi
"iyilik ile kötülük arasındaki çelişki"nin dışavurumu olarak göstermek,
konunun ideler dünyasında ele alındığını gösterir. Dolayısıyla gizemcilik yapmış ya da bayağı
deyimle "edebiyat yapmış" olunur. Din kitaplarında ve din filozoflarında
(örneğin Hallacı Mansur) bu ikili karşıtlık çok kullanılır; "kötülük olmasaydı
iyiliği bilemezdik" diye. Oysa yalnızca iyilik olsaydı, kötülüğü
bilmeseydik dünya daha güzel olmaz mıydı? Solunum yaparken havayı kullanıyoruz,
onu özellikle bilmemiz gerekmiyor. Hele havayı bilmek için önce havasızlığı
bilmemize gerek yoktur.
İçerik ile biçim (öz ile
görünüş): Gerçek bir varlık için "biçimini ayıralım da içeriği görelim"
diye bir şey söyleyemezsiniz. İkisi bir bütündür, biz bu ayırmayı yalnızca usumuzda
yaparız. Bir nesnenin önce dışını görürüz, iç yapısını, özünü ya da bütün
yapısını algılayamayız. Bu güçlüğü anlatmak için iç dünyamızda bu iki kavramı
kullanırız. Bizim yarattığımız bu kavramlara gizemli anlamlar yükleyip,
canlıymışlar gibi, aralarında ilişki ya da çelişki var demek idealist
diyalektikte olabilir.
Zorunluluk ile rastlantı:
Evrende oluşlar ve olaylar neden ile sonuç bağlamında zorunlulukla olur.
Ancak, bazı olayları neden-sonuç kategorisiyle açıklayamadığımızda, "Rastlantısal!"deyip
geçeriz. İncelememiz sonucunda onun etkenini bulabiliriz. Ama bu durumlardan
iki kavram arasında ilişki ya da çelişki bulunduğu sonucunu çıkarmak gerçekliğe
uymaz.Aslında zorunluluk ile özgürlük, zorunluluk ile olağanlık gibi
"zorunluluktan" türetilen başka kategoriler de var. Bu durum,
kategori yaratmanın keyfi olduğunu, "aralarında ilişki var, aralarında
çelişki var" demelerin birer yakıştırma olduğunu göstermektedir.
Madde ile bilinç:
Gerçekten madde ile bilinç arasında ilişki, daha doğrusu etkileşim vardır.
Ancak bunu cansız maddeyi kapsayacak oranda genişletir, bütün evrene mal ederseniz,
Hegel'in Ruh-İde anlayışına uygun davranmış olursunuz. Çünkü bilinç canlılarla,
açıkçası yalnızca insan denen varlıkla ilişkilidir ve insan ile bilinç arasında
çelişki yoktur, etkileşim vardır.
Tüm ikili kategori - ikili karşıtlıkları incelemeyegerek yok. Genel
ile özel, olanak ile gerçeklik, nicelik ile nitelik, evrim ile devrim, yer ile
zaman, sonlu ile sonsuz, vb. kategoriler için de benzer şeyler söylenir.
Sonuç
Tüm kategorileri,iç dünyamızda bizoluştururuz ve oluşturacağız.
Dış dünyada olan bitenleri açıklamak için kullanacağız. Doğru edim, bunlara
gerçekliğin kendisi gibi bakmamak, aralarında gizemli (diyalektik) bağ ya da
çelişki olduğu gibi asılsız savlar ileri sürmemektir. İkili kategorilerin -
karşıt ikiliklerin gerçekçi diyalektik mantıkla hiçbir ilişkisi yoktur. Usumuzdaonların
aralarında ilişki kurabiliriz, ama çelişki olduğunu ileri sürmek idealizm olur.
Kaynakça
Aleksandr Şeptulin
(2013). Diyalektiğin Kategorileri ve Yasaları, İstanbul: Yordam Kitap.
Alişan Özdemir
(2016). Yeni Diyalektik Mantık, İstanbul: Yaba Yayınları.
Alişan Özdemir
(2022).Gerçekçi Felsefenin İlkeleri, Ankara: Platanus Publishing
Aydın Çubukçu
(2011). Mantık ve Diyalektik, İstanbul: Evrensel Basım Yayın
Emin Özdemir
(2017). O iyi kitaplar olmasaydı, Ankara: Bilgi Yayınevi.
Sarp Erk Ulaş
(2002). Felsefe Sözlüğü, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
V. Afanasiev
(1988). Felsefenin İlkeleri, İstanbul: Yar Yayınları
FORMEL MANTIK - DİYALEKTİK MANTIK İLİŞKİSİ
Dr. Alişan Özdemir
Felsefeciler arasında, diyalektik mantık ile formel mantık
düşman kardeşler olarak görülmektedir. Formel mantıkçılara göre, diyalektik
mantık diye bir şey yoktur, ya da yanlış
ve geçersizdir. Diyalektikçilere göre, formel mantık gerçeklikten uzak, işe yaramazdır.
Bu mantıklar gerçekten böyle midir? İncelersek, hiç de böyle olmadığını,
birbirini bütünlediğini görürüz.
FORMAL LOGIC -
DIALECTIC LOGIC RELATIONSHIP
Among philosophers, dialectical logic
and formal logic are seen as enemy brothers. According to formal logicians,
there is no such thing as dialectical logic, or it is false and invalid. According
to dialecticians, formal logic is useless, far from reality. If we examine
these logics as if they were really like this, we see that it is not like that,
but integrate each other.
Mantık tarihi
Bu tartışmanın tarihini çok kısaca gözden
geçirdiğimizde, İlkçağ’dan beri bu iki mantığın ayrı kanallardan geliştiğini,
başlangıçtan beri özdeş kalmayıp, değiştiklerini görüyoruz. Diyalektik mantığın
çıkışı Aristoteles’ten önceye, Herakleitos’a dayanır. Ancak onda sistemli bir
mantık öğretisi yoktur. "Diyalektik" terimini önce Elealı Zenon,
sonra Aristoteles kullanır, ama mantık anlamında değil, tartışma sanatı
anlamında. Günümüze gelebilen yazılı metinlerde "diyalektik" terimini
kullanan ilk filozof olarak görülen Platon, gençliğinde Sokrates’in verdiği
anlamda kullanır. Yaşlılık döneminde Herakleitos’tan etkilenir ve farklı bir
diyalektik anlayış ortaya koyar. Ortaçağ’da diyalektiğin Tanrının varlığını
kanıtlamada kullanıldığını, üç aşamalı gelişme kuramının eklendiğini görüyoruz.
"Diyalektik mantık" terimine ilk kez Kant’ta rastlıyoruz, Kant’ın
geniş mantık anlayışının bir parçası olarak. Hegel; Herakleitos ve Platon’un
diyalektik anlayışını geliştirerek oluşturduğu evrensel diyalektik mantığı
idealist felsefesinin temeli yapar. Marx is,e Herakleitos-Hegel kanalından
gelen diyalektiği değiştirerek materyalist diyalektik mantığı kullanır.
“Kullanır” diyorum, çünkü bu konuda kitap ve yazı yazmamıştır.
Formel mantığın atası Aristoteles mantığıdır, ancak "mantık (logic)" terimini
ilk kullananlar Stoacılardır. Ortaçağ filozofları, Bacon, Leibniz bu mantığa
katkı yapar. Sonra bu mantığın çeşitlendiğini görüyoruz. Aristoteles mantığı
ontolojiyle bağlantılı bir mantık iken, bu bağ kopmuş epistemoloji ile
bağlantılı duruma gelmiş, formel mantık adını almıştır. Sembolik mantık, çok
değerli mantık, bulanık mantık, sapmış mantıklar, vb de ortaya çıkmıştır.
Artık Kant’ın diyalektik mantıkları kullanılmıyor, Hegel
mantığı ise, resmiyette kullanılmıyor, ama etkilerini sürdürüyor. Bizim burada
dikkate alacağımız, gerçekçi (realist) ya da materyalist diyalektik mantıktır.
Öbür yanda ise Aristoteles kaynaklı mantığın bir türü olan formel mantığı ele
alacağız. Bunların farkı nereden ileri geliyor, gerçekten birbirinin karşısında
mı yer alıyor? Bu iki mantığı bağdaştırma yönünde benim saptayabildiğim kadarıyla,
Prof. Şafak Ural ve Prof. Nejat Bozkurt’un çalışmaları var: Ural’ın “Diyalektik
Düşünce ve Mantık” (Ural, 2017: 175-208),
Bozkurt "Diyalektik Mantık - Formel Mantık Bağlamı ya da İkideğerli
Mantıktan Çokdeğerli Mantığa" (Bozkurt, 2012: 112-137). İki çalışmanın
yaklaşımı farklı, bizim yaklaşımımız bu iki çalışmadan da farklı olacak.
Mantıkları anlamak için önce dünyamızı iyi tanımak gerekir.
Dünya derken, üzerinde yaşadığımız yerküreyi kastetmiyoruz. Yani coğrafi,
jeolojik, vb açıdan değil, dünyayı felsefe açısından tanımaktan söz ediyoruz.
Üç dünya gözlemi
Üç mantık
Niçin üç dünya üzerinde durduk? Bilindiği gibi, bilimler pek çok yasa
bulmuştur. Felsefe de birçok yasa saptamıştır. Ama iş mantığa geldiğinde, bu
yasaların altında yatan yasayı, yani anayasayı bilmek gerekiyor. Her
dünyanın ayrı anayasası var, birinin anayasası öbüründe kullanılmaz. Başka
deyişle, dünyaların anayasalarına biz “mantık” diyoruz ve üç dünya da mantık
var, ama insanlar mantıksız düşünmeye eğilimli. Bu yazımızda dil dünyası
mantığına değinmeyeceğiz. Önce dış dünyaya bakalım.
Dış dünya varlıklarının sürekli devindiğini görüyoruz:
Dünya’nın kendi çevresinde (saatte 1.600 km.) ve Güneş çevresinde (saatte
108.000 km.) sürekli dönüşü; Güneş sisteminin galaksi içinde, Samanyolu galaksisinin
evren içinde hareketi; bu nedenle bizim oturduğumuz yerde semazenler gibi
binlerce kilometre hızla hareket etmemiz. Herakleitos’un dediği gibi "bir
ırmakta iki kez yıkanamayız", çünkü
ırmağın suyu sürekli akıp gider, çevremizdeki su molekülleri sürekli
değişir. İnsan uyurken bile dolaşım sistemi, solunum sistemi sürekli çalışır.
Bunlar makro kozmosla ilgili. Mikro kozmosa geçersek, ki makrokozmosla iç
içedir, örneğin hareketsiz görünen bir masanın atomlarındaki elektronların,
çekirdek çevresinde ışık hızıyla döndüğünü biliyoruz. Demek ki devinim;
maddenin, dış dünya varlıklarının temel özelliklerinden biridir. Gözlemlerimiz,
ayrıca varlıklar arasında karşılıklı etki olduğunu gösteriyor. Güneş dünyayı
ısıtıyor ve ışıtıyor. Atmosfer olaylarının ve yine güneşin etkisiyle cansız
varolanlar parçalanıyor; heyelan ve sellerle denize taşınıyorlar. Atmosferden oksijen
alıp karbondioksit veriyoruz, bitkiler karbondioksit alıp oksijen veriyor.
Temiz su içip kirli su bırakıyoruz. Tüm canlılar, ancak birbirini yiyerek canlı
kalabiliyor. İnsanlar hayvanları, hayvanlar bitkileri, bitkiler ise toprağı
yiyerek yaşayabiliyor. Bu olgulara kısaca etkileşim denir.
Felsefe açısından önemli olan varlıkların kendilerinde olan
nicel ve nitel değişmelerdir. Her varlığın doğup, devinip, etkileşip,
gelişip, sönümlenip, yerini başka varolana bırakarak sona erdiğini
görüyoruz. Örneğin insan bebek olarak doğuyor; çocukluk, gençlik evrelerinden
geçip yetişkin oluyor. Yaşlılık, sonra cansız organik maddeye dönüşme ile insan
süreci sona eriyor. Kısaca değişim
denen bu olgu dış dünyanın anayasasıdır. Gerçekçi diyalektik mantık
ontik mantıktır ve dış dünya ile ilgilidir, dış dünyanın anayasasına dayanır ve
her varlığı bir süreç[1] olarak niteler. Bu anayasasının iki
maddesi vardır. Birinci madde, değişimin ilk nedenini açıklar: Her sürecin içindeçelişki,
yani iki karşıtın mücadelesi vardır. Her sürecin içinde olumlama (sav) ve olumsuzlama
(karşı sav) bir arada olur. İkinci madde, değişimin ikinci nedenini açıklar: etkileşim.
Düşünme dünyasına baktığımızda, bir bakıma dış dünyanın
tersi bir durumla karşı karşıya kalırız. Dış dünya varlıkları devingendir,
düşünme dünyasının sanal varolanları hiç devinmez. Varlıkların içinde çelişki
vardır, sanal varolanlarda çelişki yoktur. Varlıklar etkileşir, sanal
varolanlar hiç etkileşmez. Varlıklar değişim geçirir, sanal varolanlar
değişmez. Başka deyişle, düşünme dünyası
varolanları, "Ben" tarafından yaratıldıktan sonra bir desteğe gerek
duymadan var olurlar; ama devinim, çelişki, değişim ve etkileşim özellikleri kesinlikle
yoktur. Sanal varolanların kendiliğinden değişme özelliği zaten yoktur; onları
yaratan zihin, “Ben”, yani insan da değiştiremez. Düşünme dünyasının anayasası
budur: özdeşlik. Dolayısıyla düşünme dünyasında geçerli olan mantık,
epistemik kaynaklı olan formel mantıktır. Formel mantık, düşünme dünyasının anayasasına
dayanır. A, A’dır, sandalye sandalyedir, özgürlük özgürlüktür. Bu anayasanın da
iki maddesi vardır, ki onlar özdeşliği
açıklar. Birinci madde çelişmezliktir. Bir şey hem A, hem A olmayan
değildir. İkinci madde, üçüncüyü dışta bırakma ilkesidir. Bir şey ya
A’dır, ya da A olmayan, üçüncü bir durum yoktur.
Sanal varolanlar
kendiliğinden değişebilseydi, Platon’un düşünceleri günümüze dek kaç kez
değişirdi, oysa 2.500 yıl önceki gibi duruyorlar. Şöyle bir söz duydunuz mu:
“Bir sabah kalktım ki tüm düşüncelerim kendiliğinden değişmiş, ben ne yapacağım
şimdi?” Duymamışsınızdır, duyduysanız o insanı akıl hastanesine gönderin,
sağlıklı insanda böyle bir durum olmaz. Kendi düşüncelerimi ben de
değiştiremem. Tüm kavram, öneri, görüş gibi sanal varolanlar; insanın düşünme
tarihinde, düşünme arşivinde, belleğinde yerini alır. Diyelim ki, T1 adlı bir
tasarım ürettiniz, yanlış bulursanız hemen T2 tasarımını üretirsiniz, eksik bulursanız
T3 tasarımını üretirsiniz, beğenmezseniz T4 tasarımını üretirsiniz. Hepsi
yeniden üretimdir, bilgisayardaki gibi yanlış olanı “harddisk”inizden silemezsiniz,
üstünde düzeltme yapamazsınız. “Savunduğum düşünce” dediğiniz T4 tasarımıdır
artık. Ancak, T1, T2, T3 tasarımları sizin düşünme tarihinizde, belleğinizde durur. Şu sözün benzerlerini duymuşsunuzdur ya da
söylemişsinizdir: “Ben küçükken çöpçü olmak istiyordum, ortaokulda artist olmak
istedim, lise sonda filozof olmaya karar verdim.” İnsan, düşüncelerini
bilgisayardan siler gibi silebilse ya da değiştirebilseydi, bu sözleri
söyleyemezdi. Söz gelimi, “Çocukluğumda ne istediğimi bilmiyorum, çünkü sildim
(değiştirdim) onları” demesi gerekirdi. Düşünme dünyasında büyük bir devinim
vardır. Fabrika gibi her an yeni kavramlar, tasarımlar, düşünceler, hayaller
ortaya üretir. Ama ürettiği sanal varolanlar devinimsiz ve değişimsizdir. Dış
dünyanın düşünme dünyasındaki tasarımlarını fotoğrafa, Ben’i ise izleyiciye
benzetebiliriz: Fotoğrafta savaş vardır, ama izleyici savaşın içinde değildir;
fotoğrafta sel vardır, ama izleyici selde kalmaz. Yani varlıkların
çelişkilerini, etkileşimlerini içinizde yaşamazsınız, ama var olduğunu
bilirsiniz.
Akıl yürütme
Akıl yürütürken, başta kullandığınız kavram ya da tasarım
akıl yürütmenin sonuna değin özdeş kalmalıdır, arada benzer başka kavram ya da
tasarıma geçilmemelidir. Örneğin, T4 tasarımı ile başlamışsak akıl yürütmeye,
edim sürerken bir noktadan sonra T4 yerine T3’ü kullanmak, daha sonra T2’yi ya
da bambaşka bir tasarımı kullanmak bizi yanlış sonuçlara götürür. Önermelerimiz
de, özne olarak kullandığımız T4 tasarımı ile uyumlu olmalıdır. Çünkü özne olarak boş tasarım kullanmıyoruz,
dış dünyanın süreç ve oluşlarına ilişkin olarak diyalektik mantığın yol
göstericiliğinde oluşturduğumuz kavram ve tasarımların belli içerikleri
vardır. Örneğin, “İnsanlar ölümsüzdür”
yahut “Kimi insanlar ölümsüzdür” önermeleri, “insan” kavramımıza aykırı olan
önermelerdir. Önermeleriniz arasında uyuşmazlık, terslik olması durumunda da geçerli
çıkarım yapamazsınız. Bunu, daha önceki çıkarımlarınızla, yeni çıkarımlarınız
arasında uyuşmazlık ya da terslik olmaması gerektiği biçiminde
genişletebiliriz. Tümdengelim, tümevarım, vb akıl yürütme yöntemleri
kullanılır. Tutarlı düşünceler üretmek ancak formel mantıkla olur.
Sonuç
Şimdi söylediklerimizi birleştirelim. Dış dünyadan gelen duyumları
algılayarak, düşünme dünyamızda kavram ve tasarımlarımızı oluştururuz. Algılama
diyalektik mantığın yol göstericiliğinde[2] olursa, süreçlerin içindeki çelişkilerin ve aralarındaki etkileşimlerin
bilgisi, oluşturulan kavram ve tasarımlarda yer alır. Formel mantığın yol
göstericiliğinde akıl yürütürken bu kavram ve tasarımları kullandığımızda,
gerçekliğe ulaşabiliriz.
Sonuç olarak, diyalektik
mantığı dış dünyayı irdelerken kullanmamız, düşünürken formel mantığı kullanmamıza
engel değildir. Dahası, birbirlerini bütünlerler.
Kaynakça
Özdemir, A. (2016). Yeni
Diyalektik Mantık/ Diyalektik Ne Değildir?, İstanbul: Yaba Yayınları
Bozkurt, N. (2012). Felsefe
Işığıyla Arayışlar, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Ural, Ş. (2017). Temel Mantık,
İstanbul: Çantay Kitabevi
DİYALEKTİK NEDİR, NE DEĞİLDİR?
Alişan Özdemir
Duvar’da 24.12.2018’de
Gülgün Türkoğlu’nun Diyalektik Nedir? başlıklı yazısı çıktı. Yazı,
Hegel’in görüşlerini geçerli ve tek doğru görüş olarak gösteriyor. Oysa tarih
boyunca değişik diyalektik anlayışları ortaya çıkmıştır, ama çoğu anlayış artık
savunulmuyor, tarihte kalmışlardır. "Diyalektik
nedir?" sorusuna tarihi değil de güncel yanıt vermek isterseniz, Hegel ve
öncesini bir yana bırakmanız gerekir.
Diyalektik nedir?
Diyalektik düşünce
Herakleitos’a bağlanır, ancak o "diyalektik" terimini kullanmamıştır.
"Diyalektik"sözcüğünü Elealı Zenon türetmiştir, "tartışma sanatı"
anlamında. Sonra Aristoteles de bu anlamda kullandı (Topikler). "Diyalektik"
terimini, günümüze gelebilen eski metinlerde ilk kez Platon’da görüyoruz. Platon,
gençliğinde Sokrates’in verdiği anlamda (tartışarak eğitme) kullandı. Yaşlılık
döneminde Herakleitos'un görüşlerinden etkilendi ve farklı bir diyalektik
anlayış ortaya koydu. Ortaçağ’da mistik "üç aşamalı gelişme"
kavramının eklendiğini ve diyalektiğin Tanrının varlığını kanıtlamada
kullanıldığını görüyoruz. "Diyalektik mantık" terimine ilk kez
Kant’ta rastlıyoruz, Kant’ın geniş mantık anlayışının bir bölümü olarak. Hegel,
Herakleitos ve Platon’un diyalektik anlayışını geliştirip, üç aşamalı gelişme
anlayışını ekleyerek oluşturduğu diyalektik mantığı idealist felsefesinin temeli
yaptı. Marx ise Herakleitos-Platon-Hegel kanalından gelen diyalektiği
değiştirip geliştirerek realist, materyalist diyalektik mantığı kurdu. Bugün "diyalektik"
denince usa ilk gelen Marx’tır ve gerçekçi-maddeci diyalektiktir. Ancak,
Hegel’in görüşlerini gerçekçi anlayışa yamayanlar çoktur.
İç dünya (bireyseldir) dışındaki
her şey dış dünyayı oluşturur. Dış dünyada
yıldızlar, gerçek ya da nesnel tüm varlıklar, içinde yer aldığımız toplum, tüm
canlılar, tüm insanlar, insanların ürün ve eylemleri vardır. Dış dünyaya baktığımızda; varlıkların sürekli devindiğini görüyoruz:
Dünya’nın kendi çevresinde ve Güneş çevresinde sürekli dönüşü; Güneş sisteminin
galaksi içinde, Samanyolu galaksisinin evren içinde hareketi; bu nedenle bizim
oturduğumuz yerde binlerce kilometre hızla hareket etmemiz. Herakleitos’un
dediği gibi "bir ırmakta iki kez yıkanamayız", çünkü su sürekli akıp
gider, başka su molekülleri gelir. İnsanlar uyurken bile dolaşım sistemi,
solunum sistemi sürekli çalışır. Bunlar makro kozmosla ilgili. Mikro kozmosa
geçersek, örneğin hareketsiz görünen bir masanın atomlarına baktığımızda,
elektronların ışık hızıyla döndüğünü görürüz. Demek ki devinim; maddenin,
dış dünya varlıklarının temel özelliklerinden biridir. Ancak tüm bunlar mekanik
hareketlerdir, felsefeden çok bilimi ilgilendirir. Gözlemlerimiz, ayrıca varlıklar
arasında karşılıklı etki olduğunu gösteriyor. Güneş dünyayı ısıtıyor ve
ışıtıyor. Atmosferden oksijen alıp karbondioksit veriyoruz, bitkiler
karbondioksit alıp oksijen veriyor. Temiz su içip kirli su bırakırız. Tüm
canlılar, ancak birbirini yiyerek canlı kalabiliyor. İnsanlar hayvanları,
hayvanlar bitkileri yiyor; bitkiler ise toprak yiyor. Bu olguya kısaca etkileşim
denir.
Felsefe açısından önemli
olan dış dünyanın tüm varlıklarındaki nicel ve nitel değişmelerdir. Her varlık doğar,
büyür, devinir, değişir, gelişir, sönümlenip, yerini başka varlığa bırakarak
sona erer. Örneğin insan bebek olarak doğuyor; çocukluk, gençlik evrelerinden
geçip yetişkin oluyor. Yaşlanma, sonra cansız organik maddeye dönüşme ile insan
süreci sona eriyor, ortalama 70-80 yıl. Cansız varlıkta değişim, milyon yılı
bulabilir. Bu olguya kısaca değişim denir. Diyalektik düşünce; gerçek
varlıkları karşılıklı bağlantıları, artzamanlılıkları, devinimleri, doğumları
ve ölümleri içinde kavrar. Varlıkların hem yaşayacağını ve sürüp gideceğini hem
de kaçınılmaz olarak yok olacağını kabul eder. Gerçekçi diyalektik mantık,
bu saptamayı, "değişim"i, evrenin anayasası olarak ele alır ve her varlığı
bir süreç(1), her olgu ve değişimi bir oluş(2)
olarak niteler. Bu anayasasının iki maddesi vardır, ki onlar değişimin neden ve
nasıl olduğunu açıklar. Birinci madde, değişimin ilk nedenini açıklar: Her
sürecin içinde bir ya da birkaç çelişki, karşıtlar mücadelesi
vardır. Yani her sürecin içinde olumlama (sav) ve olumsuzlama (karşı sav) bir
arada olur. İkinci madde, değişimin ikinci nedenini açıklar: etkileşim.
Evrende tüm süreçler birbirini etkiler, değiştirir, gelişmesine ya da yok olmasına
katkıda bulunur.
Dış dünyadan gelen duyumları algılayarak, düşünme dünyamızda kavram ve
tasarımlarımızı oluştururuz. Algılama diyalektik mantığın yol göstericiliğinde
olursa, süreçlerin içindeki çelişkilerin ve aralarındaki etkileşimlerin
bilgisi, oluşturulan kavram ve tasarımlarda yer alır. Akıl yürütmeyi bu kavram
ve tasarımlarla yaparız.
Diyalektik ne
değildir?
Diyalektik adlı gösterge hem bir kavramı hem bir düşünme biçimini
hem bir mantığı hem de bir araştırma yöntemini kapsar. Yani dil dünyasında
bu dört gösterilen için de “diyalektik” göstereni/terimi kullanılır.
Dolayısıyla, diyalektik terimini herkes kullanıyor, ama hangi anlamda
kullandığını belirtmediğinde bir belirsizlik ya da karışıklık çıkabiliyor.
Başka bir durum, tarih içinde ortaya çıkan değişik diyalektik anlayışların
birbirine karışmasıdır. Bu yazıda diyalektik adına yapılan yanlışların önemli
olan birkaçına değineceğim.
Felsefe ile dine özdeşlik
tanınması, filozofları kızdıracaktır: "Kuantum dolanıklığın bugün, din ve
felsefenin uzun zamandır ortaya koyduğu 'evren bir ilişkiler bütünüdür'
önermesi..." Din kitaplarında bu önermeyi bulamazsınız. "Felsefe ve
din her zaman, bilim ise son dönemlerinde..." savı da çok yanlış, bilimi
dinin gerisinde görmek, ancak dincilerin savunacağı bir görüştür.
"Doğada renk yoktur
ama biz renk görürüz. Doğada ses yoktur biz sesler işitiriz. Görme, işitme, koklama
gerçekte beynimizde olmaktadır." önermeleri dış dünyayı yanlış saptamakta,
yanlış anlatmakta, beş duyunun varlığını yadsımaktadır. Duyular, duyu organları
olmadan, beyin göremez, işitemez... Din de bilim de Doğada ses ve renk yoktur
demez. Ardından duyuların var olduğunu kabul edip, "duyusal verilerden oluşan
algılarımızı yanılsama" olarak nitelemek yanlış bir seçmeciliktir.
Duyuları yadsımak da duyuların yanılttığını söylemek de değişik idealist
filozofların görüşüdür. Duyularımızın bazen bizi aldattığı doğrudur, ancak bu
her zaman olan bir şey değildir. Yanılsamalarımızı, pratikle, deneyimle ortadan
kaldırabiliriz. Ancak duyuları tümüyle güvensiz ilan etmek, gerçekliğe
aykırıdır.
Diyalektik, Doğada (dolayısıyla toplumda) başından beri var olan
durumun adıdır. "Düşünmenin diyalektik devinmesi" Hegel’e göre
olabilir, ama gerçekçi diyalektiğe göre olmaz. Maddeden bağımsız bir düşünme
devinimi, düşünme diyalektiği yoktur. Marxistlerin çoğu diyalektik adına yanlışlar
yapmaktadır. Örneğin GyörgyLukács'tan başlayarak Batı Marksizm'i, diyalektiğin
yalnızca toplumla ilgili olduğunu savunadurdu, “Doğanın diyalektiği”ni
yadsıdı. Doğanın diyalektiğini savunan Engels ise, “Bütün jeoloji bir sıra
inkâr edilmiş inkârlardır, yıkılmış eski formasyonların ardından yeni
formasyonların gelişidir” diyerek mistik üç aşamalı gelişme anlayışını Doğaya
uyguladı.
"Çelişki"
teriminin birçok anlamı vardır, hepsini özdeş görmek yanlıştır. Diyalektik sistemde
çelişki; bir varlığın (sürecin) içinde iki karşıtın bir arada var olması,
sürecin sonuna değin değişik yoğunlukta mücadele etmeleri anlamında
kullanılmaktadır. Günlük dilde iki süreç arasındaki çatışma da (sürekli olmaz
bunlar, bir süre sonra yardımlaşmaya dönebilir) "çelişki", ya da
"dış çelişki" olarak adlandırılmaktadır. Bu adlandırmanın,
diyalektikte sözü edilen "çelişki" kavramıyla ilişkisi yoktur. İki ya
da daha çok süreç arasındaki çatışma ya da yardımlaşmanın, diyalektik sistemde
"etkileşim" olarak adlandırılması gerekir.
Kimi kaynaklarda geçen diyalektiğin üç (bazen dört) yasası,
Marxistlerce birbirinden kopuk olarak ele alınmaktadır. Oysa "nicelikten
niteliğe geçiş" ve "olumsuzlamanın olumsuzlaması" denen durumlar
çelişkiden (karşıtlar mücadelesinden) ve etkileşimden bağımsız değildir. Onlar
çelişki ve etkileşimin değişik görünümleridir. Örneğin, bir süreç, çelişkiden
ötürü nicel değişiklikler geçirir. Çelişki uzlaşmazlık aşamasına ulaştığında
nicel değişiklikler biter, nitel değişme başlar. Üç aşamalı gelişme kuramı,
gerçekçi diyalektikte yer almaz. Süreç içinde olumlama ve olumsuzlama hep bir
arada olur, ayrı aşamalar değildir. Olumlama-olumsuzlama çelişkisi uzlaşmazlığa
vardığında, süreçle birlikte olumlama ve olumsuzlama da sona erer. Bu durum
olumsuzlamanın olumsuzlamasıdır, nitel değişmedir, yeni bir sürecin
başlangıcıdır.
Bazı durumlar
için “diyalektik süreç” sözü kullanılıyor. Diyalektik olmayan süreçler de mi
var? Diyalektik bütün evreni açıklıyorsa, "diyalektik olmayan süreç"in
olmaması gerekir. Tüm süreçler ve oluşlar diyalektiktir. "Süreç" ya
da "oluş" sözcüklerinin önüne "diyalektik" sözcüğünün
konması, durumu gizemlileştirmekten öte boş söz etmektir.
Gerçekçi
diyalektik mantık, diyalektik yöntem, diyalektik düşünme; dünyayı gerçekte
olduğu gibi anlamamızı sağlayabilen yol göstericilerdir. Yeter ki onu doğru
anlayalım doğru uygulayalım. Genellikle gördüğümüz yarım yamalak, az bilgiyle
uygulanan şey diyalektik değildir.
---
1) Süreç: Durumdan duruma geçen varlık.
2) Oluş: (olu, oluşum) bir gerçek varlığın ya da bir gerçek
varlıklar bütününün, bir durumdan başka bir duruma geçmesi, olay ya da eylemler
dizisi.
KAYNAKÇA
Özdemir, Alişan (2016). Yeni Diyalektik Mantık,
İstanbul: Yaba Yayınları.
Ollman, Bertell (2006). Diyalektiğin Dansı, İstanbul:
Yordam Kitap.
[Toplumbilim İçin Materyalist Kılavuz]
Mahmut Boyuneğmez Giriş Maddenin organizasyon düzeyleri ya da gelişim evreleri bulunmaktadır. Bunlara biz temel gerçeklik katmanları diyo...