Frederick
Engels
Komünizmin
İlkeleri
Yazım
Tarihi: Ekim-Kasım 1847
Kaynak:
Seçilmiş Eserler, Cilt Bir, s. 81-97, Progress Publishers, Moskova, 1969
İlk
Yayın: 1914, Eduard Bernstein tarafından Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin
Vorwärts! Gazetesinde
İngilizceye Çeviren:
Paul Sweezy
—
1 —
Komünizm
nedir?
Komünizm,
proletaryanın kurtuluşunun koşullarıyla ilgili öğretidir.
—
2 —
Proletarya
nedir?
Proletarya,
toplumda tamamen emeğinin satışından yaşayan ve herhangi bir sermayeden kâr
elde etmeyen sınıftır; refahı ve felaketi, yaşamı ve ölümü, tüm varlığı emeğe
olan talebe – dolayısıyla, iş dünyasının değişen durumuna, dizginsiz rekabetin
kaprislerine – bağlıdır. Proletarya, ya da proleterler sınıfı, kısacası, 19.
yüzyılın işçi sınıfıdır.[1]
—
3 —
O
halde proleterler her zaman var olmadı mı?
Hayır.
Her zaman yoksul ve işçi sınıflar olmuştur; ve işçi sınıfı çoğunlukla yoksul
olmuştur. Ancak bugünkü koşullarda yaşayan işçiler ve yoksullar her zaman var
olmadı; başka bir deyişle, proleterler her zaman var olmadığı gibi, dizginsiz
serbest rekabet de her zaman var olmadı.
—
4 —
Proletarya
nasıl ortaya çıktı?
Proletarya,
geçen (18.) yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’de gerçekleşen ve o zamandan
beri dünyanın tüm medeni ülkelerinde tekrarlanan sanayi devriminde ortaya
çıktı.
Bu
sanayi devrimi, buhar makinesinin keşfi, çeşitli iplik eğirme makineleri,
mekanik dokuma tezgâhı ve bir dizi başka mekanik aletle hızlandı. Çok pahalı
olan ve bu nedenle yalnızca büyük kapitalistler tarafından satın alınabilen bu
makineler, üretim biçimini tamamen değiştirdi ve eski işçileri yerinden etti,
çünkü makineler, işçilerin verimsiz iplik eğirme çarkları ve el tezgahlarıyla
üretebildiklerinden daha ucuz ve daha iyi mallar üretti. Makineler, endüstriyi
tamamen büyük kapitalistlerin ellerine teslim etti ve işçilerin sahip olduğu az
miktardaki mülkü (aletler, tezgahlar vb.) tamamen değersiz kıldı. Sonuç olarak,
kapitalistler kısa sürede her şeyi ellerine aldılar ve işçilere hiçbir şey
kalmadı. Bu, tekstil endüstrisine fabrika sisteminin girişiydi.
Makine
ve fabrika sisteminin tanıtılmasına yönelik bu ivme bir kez sağlandığında, bu
sistem hızla diğer tüm endüstri dallarına, özellikle kumaş ve kitap basımı,
çömlekçilik ve metal endüstrilerine yayıldı.
Emek,
bireysel işçiler arasında giderek daha fazla bölündü, böylece daha önce tam bir
iş parçası yapan işçi artık sadece o parçanın bir kısmını yapıyordu. Bu iş
bölümü, şeyleri daha hızlı ve ucuz üretmeyi mümkün kıldı. Bireysel işçinin
faaliyetini, basit, sonsuzca tekrarlanan mekanik hareketlere indirgedi; bu
hareketler yalnızca bir makine tarafından değil, aynı zamanda bir makine
tarafından çok daha iyi şekilde gerçekleştirilebilirdi. Böylece, iplik eğirme
ve dokuma gibi, tüm bu endüstriler birbiri ardı sıra buhar, makine ve fabrika
sisteminin egemenliği altına girdi.
Ama
aynı zamanda, bu endüstriler büyük kapitalistlerin ellerine geçti ve işçileri
kalan bağımsızlıklarından yoksun bırakıldı. Giderek, yalnızca gerçek imalat
değil, aynı zamanda el sanatları da fabrika sisteminin kapsamına girdi; büyük
kapitalistler, küçük usta zanaatkârları büyük atölyeler kurarak yerinden etti;
bu atölyeler birçok masrafı azalttı ve ayrıntılı bir iş bölümüne olanak
sağladı.
Böylece,
medeni ülkelerde şu anda neredeyse tüm iş türleri fabrikalarda
gerçekleştiriliyor – ve neredeyse tüm çalışma dallarında el sanatları ve imalat
konumunu kaybetti. Bu süreç, eski orta sınıfı, özellikle küçük zanaatkârları
giderek daha fazla mahvetti; işçilerin durumunu tamamen dönüştürdü; ve diğer
tüm sınıfları giderek yutan iki yeni sınıf yaratıldı. Bunlar:
(i) Tüm
medeni ülkelerde tüm geçim araçlarına ve geçim araçlarının üretimi için gerekli
aletlere (makineler, fabrikalar) ve malzemelere neredeyse tamamen sahip olan
büyük kapitalistler sınıfı. Bu, burjuva sınıfı veya burjuvazidir.
(ii) Geçim
araçlarını elde etmek için emeğini burjuvaziye satmak zorunda olan tamamen
mülksüz sınıf. Bu, proleterler sınıfı veya proletarya olarak adlandırılır.
—
5 —
Proleterlerin
emeğinin burjuvaziye satışı hangi koşullarda gerçekleşir?
Emek,
diğer tüm mallar gibi bir metadır ve bu nedenle fiyatı, diğer mallara uygulanan
aynı yasalarla belirlenir. Büyük endüstri veya serbest rekabet rejiminde –
göreceğimiz gibi, ikisi aynı anlama gelir – bir malın fiyatı, ortalama olarak,
her zaman üretim maliyetine eşittir. Dolayısıyla, emeğin fiyatı da emeğin
üretim maliyetine eşittir.
Ancak
emeğin üretim maliyeti, tam olarak işçinin çalışmaya devam etmesini ve işçi
sınıfının yok olmasını önlemek için gerekli olan geçim araçlarının miktarıyla
oluşur. Bu nedenle işçi, emeği için bu amaç için gerekenden fazlasını almaz;
emeğin fiyatı veya ücret, başka bir deyişle, yaşamın sürdürülmesi için gereken
en düşük, asgari miktardır.
Ancak,
iş bazen daha iyi, bazen daha kötü olduğu için, işçi bazen malları için daha
fazla, bazen daha az alır. Ancak, tıpkı sanayicinin, iyi ve kötü zamanların
ortalamasında, malları için üretim maliyetinden ne daha fazla ne de daha az
alması gibi, işçi de ortalama olarak asgari miktardan ne daha fazla ne de daha
az alır.
Bu
ücretlerin ekonomik yasası, büyük endüstri tüm üretim dallarını ne kadar çok
ele geçirirse o kadar katı bir şekilde işler.
—
6 —
Sanayi
devriminden önce hangi çalışan sınıflar vardı?
Çalışan
sınıflar, toplumun gelişiminin farklı aşamalarına göre her zaman farklı
koşullarda yaşamış ve sahip olan ve yöneten sınıflarla farklı ilişkiler içinde
olmuştur.
Antik
çağda, işçiler sahiplerin köleleriydi, tıpkı birçok geri kalmış ülkede ve hatta
Amerika Birleşik Devletleri’nin güneyinde hâlâ oldukları gibi.
Orta
Çağ’da, Macaristan, Polonya ve Rusya’da hâlâ olduğu gibi, toprak sahibi
soyluların serfleriydiler. Orta Çağ’da ve hatta sanayi devrimine kadar,
şehirlerde küçük burjuva ustaların hizmetinde çalışan kalfalar da vardı. Manifaktür
geliştikçe, bu kalfalar yavaş yavaş daha büyük kapitalistler tarafından
istihdam edilen manifaktür işçileri oldular.
—
7 —
Proleterler
kölelerden nasıl farklıdır?
Köle
bir kez ve tamamen satılır; proleter ise kendini günlük ve saatlik satmak
zorundadır.
Bireysel
köle, bir efendinin mülkü olarak, ne kadar sefil olsa da, efendinin çıkarı
nedeniyle bir varoluş güvencesine sahiptir. Bireysel proleter, emeğini yalnızca
birinin ihtiyacı olduğunda satın alan tüm burjuva sınıfının mülkü gibidir ve
güvenli bir varoluşa sahip değildir. Bu varoluş yalnızca bütün bir sınıf olarak
güvence altındadır.
Köle
rekabetin dışındadır; proleter ise rekabetin içindedir ve onun tüm kaprislerini
yaşar.
Köle
bir şey olarak sayılır, toplumun bir üyesi olarak değil. Böylece, köle,
proleterden daha iyi bir varoluşa sahip olabilir, ancak proleter daha yüksek
bir toplumsal gelişim aşamasına aittir ve kendisi, köleden daha yüksek bir
toplumsal düzeyde durur.
Köle,
özel mülkiyet ilişkilerinin tümünden yalnızca kölelik ilişkisini kaldırarak
kendini özgürleştirir ve böylece proleter olur; proleter ise ancak özel
mülkiyeti genel olarak kaldırarak kendini özgürleştirebilir.
—
8 —
Proleterler
serflerden nasıl farklıdır?
Serf,
bir üretim aracı olan bir parça toprağa sahip olur ve kullanır, bunun
karşılığında ürününün bir kısmını veya emeğinin hizmetlerinin bir kısmını
verir.
Proleter,
bir başkasının üretim araçlarıyla, bu başkasının hesabına çalışır ve ürünün bir
kısmı karşılığında çalışır.
Serf
verir, proleter alır. Serf güvenceli bir varoluşa sahiptir, proleter ise buna
sahip değildir. Serf rekabetin dışındadır, proleter rekabetin içindedir.
Serf
kendini üç yoldan biriyle özgürleştirir: ya şehre kaçar ve orada zanaatkâr
olur; ya ürün ve hizmetler yerine efendisine para verir ve böylece özgür bir
kiracı olur; ya da feodal efendisini devirir ve kendisi mülk sahibi olur.
Kısacası, o ya da bu yolla/bir şekilde, sahip olan sınıfa girer ve rekabete
katılır. Proleter ise rekabeti, özel mülkiyeti ve tüm sınıf farklarını
kaldırarak kendini özgürleştirir.
—
9 —
Proleterler
zanaatkârlardan nasıl farklıdır?
Proletere
kıyasla, geçmişte (18.) yüzyılda neredeyse her yerde var olan ve şu anda hâlâ
yer yer var olan zanaatkâr, en fazla geçici olarak proleterdir. Amacı, diğer
işçileri sömürmek için kullanabileceği sermaye edinmektir. Loncalar hâlâ var
olduğu yerlerde veya lonca kısıtlamalarından kurtulmanın henüz zanaatlara
fabrika tarzı yöntemlerin getirilmesine ya da yoğun rekabete yol açmadığı
yerlerde bu amacına sıklıkla ulaşabilir. Ancak fabrika sistemi zanaatların
alanına girdiğinde ve rekabet tam anlamıyla geliştiğinde, bu perspektif körelir
ve zanaatkâr giderek daha fazla proleter olur. Zanaatkâr bu nedenle ya burjuva
ya da genel olarak orta sınıfa girerek ya da rekabet nedeniyle proleter haline
gelerek (ki bu artık daha sık rastlanan durumdur) kendini özgürleştirir. Bu
durumda, proleter hareketine, yani az çok komünist harekete katılarak kendini
özgürleştirebilir.[2]
—
10 —
Proleterler
manifaktür işçilerinden nasıl farklıdır?
16.
yüzyıldan 18. yüzyıla kadar olan manifaktür işçisi, birkaç istisna dışında,
hâlâ kendi üretim aracına sahipti – tezgâhı, aile iplik eğirme çarkı, boş
zamanlarında işlediği küçük bir arazi parçası. Proleterde bunların hiçbiri
yoktur.
Manifaktür
işçisi neredeyse her zaman kırsalda yaşar ve ev sahibi veya işvereniyle daha
çok veya daha az ataerkil bir ilişki içindedir; proleter ise çoğunlukla şehirde
yaşar ve işvereniyle ilişkisi tamamen nakit ilişkisidir.
Manifaktür
işçisi, büyük endüstri tarafından ataerkil ilişkisinden koparılır, hâlâ sahip
olduğu mülkü kaybeder ve bu şekilde proleter olur.
—
11 —
Sanayi
devrimi ve toplumun burjuvazi ve proletarya olarak bölünmesinin yakın erimli sonuçları
nelerdi?
Birincisi,
makine emeğinin yol açtığı giderek düşen endüstriyel ürün fiyatları, dünyanın
tüm ülkelerinde el emeğine dayalı eski manifaktür veya endüstri sistemini
tamamen yok etti.
Böylece,
tarihsel gelişime az çok yabancı olan tüm yarı-barbar ülkeler, endüstrileri manifaktüre
dayalı olanlar, izolasyonlarından zorla çıkarıldı. İngilizlerin daha ucuz
mallarını satın aldılar ve kendi manifaktür işçilerinin mahvolmasına izin
verdiler. Binlerce yıl boyunca ilerleme kaydetmemiş ülkeler – örneğin Hindistan
– tamamen devrimcileşti ve hatta Çin şimdi bir devrim yolunda.
İngiltere’de
icat edilen yeni bir makinenin, bir yıl içinde milyonlarca Çinli işçinin geçim
kaynağını elinden aldığı bir noktaya geldik.
Böylece,
büyük endüstri, yeryüzündeki tüm halkları birbirleriyle temasa geçirdi, tüm
yerel pazarları tek bir dünya pazarında birleştirdi, her yere medeniyet ve
ilerleme yaydı ve böylece medeni ülkelerde olanların diğer tüm ülkelerde yankı
bulmasını sağladı.
Bu,
eğer İngiltere veya Fransa’daki işçiler şimdi kendilerini özgürleştirirse, bu
diğer tüm ülkelerde devrimleri tetiklemeli – er ya da geç kendi işçi
sınıflarının kurtuluşunu gerçekleştirmesi gereken devrimler – anlamına gelir.
İkincisi,
büyük endüstrilerin manifaktürün yerini aldığı her yerde, burjuvazi zenginlik
ve güçte son derece gelişti ve kendini ülkenin birinci sınıfı yaptı. Bunun olduğu
yerlerde sonuçta, burjuvazi siyasi gücü kendi ellerine aldı ve o zamana kadar
yöneten sınıfları, aristokrasiyi, lonca ustalarını ve onların temsilcisi olan
mutlak monarşiyi yerinden etti.
Burjuvazi,
aristokrasinin, soyluların gücünü, mülklerin miras yoluyla devredilmesini
kaldırarak – başka bir deyişle, arazi mülkiyetini satın alma ve satmaya tabi
kılarak ve soyluların özel ayrıcalıklarını ortadan kaldırarak yok etti. Lonca
ustalarının gücünü, loncaları ve el sanatı ayrıcalıklarını kaldırarak yok etti.
Bunların yerine rekabeti koydu – yani, herkesin herhangi bir endüstri dalına
girme hakkına sahip olduğu, tek engelin gerekli sermaye eksikliği olduğu bir
toplum durumunu.
Serbest
rekabetin gelişmesi, böylece, toplumun üyelerinin yalnızca sermayeleri eşit
olmadığı ölçüde eşit olmadıklarını, sermayenin belirleyici güç olduğunu ve bu
nedenle kapitalistlerin, burjuvazinin, toplumun birinci sınıfı haline geldiğini
açıkça ilan eder.
Serbest
rekabet, büyük endüstrinin kurulması için gereklidir, çünkü büyük endüstrinin kendi
yolunu açabileceği tek toplumsal koşuldur.
Soylu
ve lonca ustalarının toplumsal gücünü yok eden burjuvazi, onların siyasi gücünü
de yok etti. Toplumda fiilen birinci sınıf konumuna yükselen burjuvazi, kendini
aynı zamanda egemen siyasi sınıf olarak ilan eder. Bunu, yasalar önünde burjuva
eşitliğe ve serbest rekabetin tanınmasına dayanan temsili sistemi oluşturarak
yapar ve Avrupa ülkelerinde bu, anayasal monarşi şeklinde ortaya çıkar. Bu
anayasal monarşilerde, yalnızca belirli bir sermayeye sahip olanlar seçmendir –
yani yalnızca burjuvazi üyeleri. Bu burjuva seçmenler milletvekillerini seçer
ve bu burjuva milletvekilleri, vergi oylamayı reddetme haklarını kullanarak bir
burjuva hükümeti seçer.
Üçüncüsü,
proletarya her yerde burjuvazi ile birlikte adım adım gelişir. Burjuvazi
zenginlikte büyüdükçe, proletarya sayısal olarak büyür. Çünkü proleterler
yalnızca sermaye tarafından istihdam edilebilir ve sermaye yalnızca emek
kullanarak genişler, bu nedenle proletaryanın büyümesi sermayenin büyümesiyle tam
olarak aynı hızda ilerler.
Aynı
zamanda, bu süreç burjuvazi ve proleterleri, endüstrinin en kârlı şekilde
sürdürülebileceği büyük şehirlerde bir araya getirir ve böylece büyük kitleleri
bir araya toplayarak proleterlere kendi güçlerinin bilincini verir.
Dahası,
bu süreç ilerledikçe, yeni emek tasarrufu sağlayan makineler icat edildikçe,
büyük endüstrinin ücretler üzerindeki baskısı artar, ki bu, gördüğümüz gibi,
asgari düzeye iner ve böylece proletaryanın durumunu giderek daha dayanılmaz
hale getirir. Proletaryanın artan hoşnutsuzluğu, bir proleter sosyal devrimini
hazırlamak üzere, onun yükselen gücüyle birleşir.
—
12 —
Sanayi
devriminin diğer sonuçları nelerdi?
Büyük
endüstri, buhar makinesi ve diğer makinelerle, endüstriyel üretimi sınırsızca
genişletme, hızlandırma ve maliyetlerini düşürme araçlarını yarattı. Üretimin
bu şekilde kolaylaşmasıyla, büyük endüstriyle zorunlu olarak bağlantılı olan
serbest rekabet, en aşırı biçimleri aldı; çok sayıda kapitalist endüstriye akın
etti ve kısa sürede ihtiyaç duyulandan fazlası üretildi.
Sonuç
olarak, tamamlanmış mallar satılamadı ve ticari bir kriz patlak verdi.
Fabrikalar kapanmak zorunda kaldı, sahipleri iflas etti ve işçiler ekmeksiz
kaldı. Her yerde en derin sefalet hüküm sürdü.
Bir
süre sonra, fazla ürünler satıldı, fabrikalar yeniden çalışmaya başladı,
ücretler yükseldi ve yavaş yavaş işler her zamankinden daha iyi hale geldi.
Ancak
çok geçmeden yine çok fazla mal üretildi ve önceki krizin aynı seyrini izleyen
yeni bir kriz patlak verdi.
Bu
(19.) yüzyılın başından beri, endüstrinin durumu refah dönemleri ile kriz
dönemleri arasında sürekli dalgalanmıştır; neredeyse her beş ila yedi yılda bir
yeni bir kriz araya girmiştir, her zaman işçiler için en büyük zorluklarla, her
zaman genel devrimci hareketlerle ve mevcut düzenin tümüne doğrudan tehlike ile
birlikte.
—
13 —
Bu
dönemsel ticari krizlerden neler çıkar?
Birincisi:
Büyük
endüstri, ilk aşamasında serbest rekabeti yaratmış olsa da, artık serbest
rekabeti aşmıştır;
rekabet
ve genel olarak üretimin bireyselci organizasyonu, büyük endüstri için bir
zincir haline gelmiştir ve bu zinciri kırmalıdır ve kıracaktır;
büyük
endüstri mevcut temelinde kaldığı sürece, yalnızca her yedi yılda bir genel
kaos pahasına sürdürülebilir, her seferinde tüm medeniyeti tehdit eder,
yalnızca proleterleri sefalete sürüklemekle kalmaz, aynı zamanda burjuvazinin
büyük kesimlerini de mahveder;
dolayısıyla,
ya büyük endüstrinin kendisi terk edilmelidir, ki bu mutlak bir imkânsızlıktır,
ya da üretimi artık birbirine rakip bireysel sanayiciler tarafından değil, tüm
toplum tarafından, kesin bir plana göre ve herkesin ihtiyaçlarını dikkate
alarak yönetilen tamamen yeni bir toplum organizasyonu kaçınılmaz olarak
gereklidir.
İkincisi:
Büyük endüstri ve onun mümkün kıldığı sınırsız üretim genişlemesi, toplumun her
üyesinin tüm güçlerini ve yeteneklerini tam özgürlükle kullanabileceği ve
geliştirebileceği bir sosyal düzeni uygulanabilir hale getirir.
Böylece,
mevcut toplum düzeninde sefalet ve kriz üreten büyük endüstrinin
niteliklerinin, farklı bir toplum biçiminde bu sefaleti ve bu felaketli
çöküşleri ortadan kaldıracağı görülür.
Tam
bir netlikle görmekteyiz ki:
(i) Bütün
bu kötülükler artık yalnızca gerçek duruma uymayan bir sosyal düzene atfedilmelidir; ve
(ii) Yeni
bir sosyal düzen yoluyla bu kötülüklerin tamamen ortadan kaldırılması
mümkündür.
—
14 —
Bu
yeni sosyal düzen nasıl olmalıdır?
Her
şeyden önce, endüstrinin ve tüm üretim dallarının kontrolünü birbirine rakip
bireylerin ellerinden alacak ve yerine bu üretim dallarının tüm toplum
tarafından – yani ortak hesap için, ortak bir plana göre ve toplumun tüm
üyelerinin katılımıyla – işletildiği bir sistem kuracaktır.
Başka
bir deyişle, rekabeti kaldıracak ve onun yerine ortaklaşmayı getirecektir.
Dahası,
bireyler tarafından endüstrinin yönetimi zorunlu olarak özel mülkiyeti ima
ettiğinden ve rekabet aslında yalnızca özel mülk sahiplerinin endüstriyi
kontrolünün ifade biçimi ve şekli olduğundan, özel mülkiyetin rekabetten ve
endüstrinin bireysel yönetiminden ayrılamayacağı sonucu çıkar. Bu nedenle özel
mülkiyet kaldırılmalı ve yerine tüm üretim araçlarının ortak kullanımı ve tüm
ürünlerin ortak anlaşmaya göre dağıtımı gelmelidir – kısacası, malların ortak
mülkiyeti olarak adlandırılan şey.
Aslında,
özel mülkiyetin kaldırılması, endüstrinin gelişimiyle gerekli hale gelen tüm
sosyal düzendeki devrimi karakterize etmenin en kısa ve en önemli yoludur – ve
bu nedenle komünistler tarafından ana talep olarak haklı bir şekilde ileri
sürülür.
—
15 —
Özel
mülkiyetin kaldırılması daha önce mümkün müydü?
Hayır.
Sosyal düzenin her değişikliği, mülkiyet ilişkilerindeki her devrim, eski
mülkiyet ilişkilerine uymayan yeni üretim güçlerinin yaratılmasının zorunlu bir
sonucudur.
Özel
mülkiyet her zaman var olmadı.
Orta
Çağ’ın sonlarına doğru, o zamanki feodal ve lonca mülkiyet biçimleri altında
sürdürülemeyen yeni bir üretim biçimi ortaya çıktığında, eski mülkiyet
ilişkilerini aşan bu manifaktür, yeni bir mülkiyet biçimini, özel mülkiyeti
yarattı. Manifaktür ve büyük endüstrinin ilk gelişim aşaması için, özel
mülkiyet tek mümkün mülkiyet biçimiydi; buna dayalı sosyal düzen tek mümkün
sosyal düzendi.
Herkes
için yeterli olacak kadar üretmek mümkün olmadığı sürece, sosyal sermayeyi
genişletmek ve üretim güçlerini artırmak için daha fazlası kalmadığı sürece,
toplumun üretken güçlerini yönlendiren bir yönetici sınıf ve yoksul, ezilen bir
sınıf her zaman olacaktır. Bu sınıfların nasıl oluştuğu gelişim aşamasına
bağlıdır.
Tarımcı
Orta Çağ bize baron ve serfi verir; sonraki Orta Çağ şehirleri bize lonca
ustasını, kalfayı ve gündelik işçiyi gösterir; 17. yüzyıl manifaktür işçilerine
sahiptir; 19. yüzyıl büyük fabrika sahiplerine ve proleterlere sahiptir.
Şimdiye
kadar, üretim güçlerinin herkes için yeterli olacak kadar geliştirildiği bir
noktaya hiç ulaşılmadı ve özel mülkiyet, üretim güçlerinin daha fazla gelişimi
için bir zincir ve engel haline geldi.
Ancak
şimdi, büyük endüstrinin gelişimi yeni bir dönem başlattı. Sermaye ve üretim
güçleri eşi görülmemiş bir ölçüde genişledi ve bunları yakın gelecekte
sınırsızca çoğaltma araçları mevcut. Dahası, üretim güçleri birkaç burjuvanın
ellerinde yoğunlaştı, halkın büyük çoğunluğu giderek proleterleşiyor,
burjuvazinin zenginliği arttıkça durumları daha sefil ve dayanılmaz hale
geliyor. Ve son olarak, bu güçlü ve kolayca genişletilebilir üretim güçleri,
özel mülkiyeti ve burjuvaziyi öyle aştı ki, her an sosyal düzenin en şiddetli
bozukluklarını tetikleme tehdidinde bulunuyor. Şimdi, bu koşullar altında, özel
mülkiyetin kaldırılması yalnızca mümkün değil, aynı zamanda mutlak olarak
gerekli hale geldi.
—
16 —
Özel
mülkiyetin barışçıl bir şekilde kaldırılması mümkün olacak mı?
Bunun
gerçekleşmesi arzu edilir ve komünistler buna karşı çıkan son kişiler olur.
Komünistler, tüm komploların yalnızca işe yaramaz değil, aynı zamanda zararlı
olduğunu çok iyi bilir. Devrimlerin niyetlerle ve keyfi bir şekilde
yapılmadığını, her zaman ve her yerde bireysel partilerin ve tüm sınıfların
iradesinden ve yönlendirmesinden tamamen bağımsız koşulların zorunlu sonucu
olduğunu çok iyi bilir.
Ancak
aynı zamanda, neredeyse tüm medeni ülkelerde proletaryanın gelişiminin şiddetle
bastırıldığını ve bu şekilde komünizmin muhaliflerinin bir devrime karşı tüm
güçleriyle çalıştığını da görürler. Eğer ezilen proletarya sonunda devrime
sürüklenirse, biz komünistler, şimdi sözlerimizle savunduğumuz gibi,
proleterlerin çıkarlarını eylemlerle savunacağız.
—
17 —
Özel
mülkiyet bir hamlede kaldırılabilir mi?
Hayır,
mevcut üretim güçleri tek hamlede komünist bir toplum yaratmak için gerektiği
ölçüde çoğaltılamaz.
Büyük
olasılıkla, proleter devrimi mevcut toplumu kademeli olarak dönüştürecek ve
üretim araçları yeterli miktarda mevcut olduğunda özel mülkiyeti
kaldırabilecektir.
—
18 —
Bu
devrimin seyri ne olacak?
Her
şeyden önce, demokratik bir anayasa kuracak ve bu sayede proletaryanın doğrudan
veya dolaylı egemenliğini sağlayacaktır. İngiltere’de, proleterlerin zaten
halkın çoğunluğunu oluşturduğu yerde doğrudan. Fransa ve Almanya’da, halkın
çoğunluğunun yalnızca proleterlerden değil, aynı zamanda proleterleşme
sürecinde olan küçük köylülerden ve küçük burjuvaziden oluştuğu yerlerde
dolaylı; bu sınıflar, tüm siyasi çıkarlarında giderek daha fazla proletaryaya
bağımlı hale gelir ve bu nedenle yakında proletaryanın taleplerine uyum
sağlamak zorundadır. Bu belki ikinci bir mücadele gerektirebilir, ancak sonuç
yalnızca proletaryanın zaferi olabilir.
Demokrasi,
özel mülkiyete karşı önlemler alınması ve proletaryanın geçiminin sağlanması
için bir araç olarak hemen kullanılmazsa, proletarya için tamamen değersiz
olur. Mevcut ilişkilerin zorunlu sonucu olarak ortaya çıkan başlıca önlemler
şunlardır:
(i) Aşamalı
vergilendirme, ağır miras vergileri, yan hatlar (kardeşler, yeğenler vb.)
yoluyla mirasın kaldırılması, zorla borçlar vb. yoluyla özel mülkiyetin
sınırlandırılması.
(ii) Toprak
sahiplerinin, sanayicilerin, demiryolu patronlarının ve gemi sahiplerinin
mallarının kademeli olarak kamulaştırılması, kısmen devlet endüstrisiyle
rekabet yoluyla, kısmen tahvillerle doğrudan tazminat yoluyla.
(iii) Halkın
çoğunluğuna karşı çıkan tüm göçmenlerin ve isyancıların mallarına el konulması.
(iv) Proleterlerin
kamu arazilerinde, fabrikalarda ve atölyelerde çalıştırılması veya istihdam
edilmesi, işçiler arasındaki rekabetin kaldırılması ve hâlâ var olan fabrika
sahiplerinin devlet tarafından ödenen aynı yüksek ücretleri ödemekle yükümlü
kılınması.
(v) Özel
mülkiyet tamamen kaldırılana kadar toplumun tüm üyeleri için eşit çalışma
yükümlülüğü. Özellikle tarım için endüstriyel orduların oluşturulması.
(vi) Devlet
sermayeli bir ulusal banka aracılığıyla para ve kredinin devletin ellerinde
merkezileştirilmesi ve tüm özel bankaların ve bankerlerin bastırılması.
(vii) Ulusal
fabrikaların, atölyelerin, demiryollarının, gemilerin sayısında artış; yeni
toprakların ekime açılması ve halihazırda ekili olan toprakların
iyileştirilmesi – hepsi ulusun emrindeki sermaye ve işgücünün büyümesine
orantılı olarak.
(viii) Annelerinin
bakımından ayrılabilecekleri andan itibaren tüm çocukların ulusal kuruluşlarda
ulusal maliyetle eğitimi. Eğitim ve üretim birlikte.
(ix) Kamu
arazilerinde hem endüstri hem de tarımla uğraşan vatandaş gruplarının ortak
konutları olarak büyük saraylar inşa edilmesi ve bu sarayların, şehir ile
kırsal yaşamın avantajlarını birleştirirken her birinin tek taraflılığını ve
dezavantajlarını ortadan kaldırması.
(x) Kentsel
bölgelerdeki tüm sağlıksız ve kötü yapılmış konutların yıkılması.
(xi) Evlilik
içi ve dışı doğan çocuklar için eşit miras hakları.
(xii) Tüm
ulaşım araçlarının ulusun ellerinde toplanması.
Elbette,
bu önlemlerin hepsini bir kerede gerçekleştirmek imkânsızdır. Ancak biri her
zaman diğerlerini peşinden getirecektir. Özel mülkiyete karşı ilk radikal
saldırı başlatıldığında, proletarya kendini daha da ileri gitmeye zorlanmış
bulacak, tüm sermayeyi, tüm tarımı, tüm ulaşımı, tüm ticareti giderek daha
fazla devletin ellerinde toplayacaktır. Tüm önceki önlemler bu amaca
yöneliktir; ve bunlar uygulanabilir ve gerçekleştirilebilir hale gelecek,
proletarya emek gücüyle ülkenin üretici güçlerini çoğalttığı ölçüde,
merkezileştirici etkilerini tam olarak ortaya koyabileceklerdir.
Son
olarak, tüm sermaye, tüm üretim, tüm değişim ulusun ellerinde bir araya
getirildiğinde, özel mülkiyet kendiliğinden kaybolacak, para gereksiz hale
gelecek ve üretim öyle genişleyecek ve insan öyle değişecek ki, toplum eski
ekonomik alışkanlıklarından geriye kalan her ne varsa ondan kurtulabilecektir.
—
19 —
Bu
devrim yalnızca bir ülkede mi gerçekleşebilir?
Hayır.
Büyük endüstri, dünya pazarını yaratarak, yeryüzündeki tüm halkları, özellikle
medeni halkları, birbirleriyle öyle yakın bir ilişkiye getirdi ki, hiçbiri
diğerlerinde olanlardan bağımsız değildir.
Dahası,
medeni ülkelerin sosyal gelişimini öyle bir ölçüde koordine etti ki, hepsinde
burjuvazi ve proletarya belirleyici sınıflar haline geldi ve aralarındaki
mücadele günün büyük mücadelesi oldu. Bu, komünist devrimin yalnızca ulusal bir
fenomen olmayacağı, aynı zamanda tüm medeni ülkelerde – yani en azından
İngiltere, Amerika, Fransa ve Almanya’da – eşzamanlı olarak gerçekleşmesi
gerektiği anlamına gelir.
Bu
devrim, her bir ülkede, o ülkenin daha gelişmiş bir endüstriye, daha büyük
zenginliğe, daha önemli bir üretken güç kütlesine sahip olmasına bağlı olarak
daha hızlı veya daha yavaş gelişecektir. Bu nedenle, Almanya’da en yavaş ve en
fazla engelle karşılaşacak, İngiltere’de en hızlı ve en az zorlukla
ilerleyecektir. Dünyanın diğer ülkelerinde güçlü bir etkisi olacak ve onların
şimdiye kadar izledikleri gelişim seyrini kökten değiştirecek, aynı zamanda
hızını büyük ölçüde artıracaktır.
Bu
evrensel bir devrimdir ve buna uygun olarak evrensel bir kapsama sahip
olacaktır.
—
20 —
Özel
mülkiyetin nihai olarak ortadan kalkmasının sonuçları ne olacak?
Toplum,
tüm üretim güçlerini ve ticaret araçlarını, ayrıca ürünlerin değişimini ve
dağıtımını özel kapitalistlerin ellerinden alacak ve bunları kaynakların
mevcudiyetine ve tüm toplumun ihtiyaçlarına dayalı bir plana göre yönetecektir.
Bu şekilde, en önemlisi, büyük endüstrinin şu andaki işleyişiyle ilişkili kötü
sonuçlar kaldırılacaktır.
Artık
krizler olmayacak; mevcut toplum düzeni için aşırı üretim olan ve bu nedenle
sefaletin başlıca nedeni olan genişletilmiş üretim, o zaman yetersiz olacak ve
çok daha fazla genişletilmesi gerekecektir. Sefalet yaratmak yerine, aşırı
üretim, toplumun temel gereksinimlerini aşarak herkesin ihtiyaçlarının
tatminini sağlayacak; yeni ihtiyaçlar yaratacak ve aynı zamanda bunları tatmin
etme araçlarını yaratacaktır. Yeni ilerlemenin koşulu ve teşvik edicisi haline
gelecektir, geçmişte olduğu gibi tüm sosyal düzeni karışıklığa atmayacaktır. Özel
mülkiyet baskısından kurtulan büyük sanayi, o kadar büyük bir genişleme
yaşayacak ki, bugün gördüklerimiz, günümüzün büyük sanayisinin yanında manifaktürün
göründüğü kadar önemsiz kalacaktır. Endüstrinin bu gelişimi, toplumun herkesin
ihtiyaçlarını karşılayacak yeterli miktarda ürün sunmasını sağlayacaktır.
Aynı
şey, özel mülkiyetin baskısından ve özel olarak sahip olunan toprağın küçük
parsellere bölünmesinden muzdarip olan tarım için de geçerli olacaktır. Burada
mevcut iyileştirmeler ve bilimsel prosedürler uygulanacak ve bu, toplumun
ihtiyaç duyduğu tüm ürünleri sağlayacak bir sıçrama yaratacaktır.
Bu
şekilde, malların bolluğu tüm toplum üyelerinin ihtiyaçlarını
karşılayabilecektir.
Toplumun
farklı, birbirine düşman sınıflara bölünmesi artık gereksiz olmaya
başlayacaktır. Dahası, bu yalnızca gereksiz değil, aynı zamanda yeni sosyal
düzende katlanılmaz olacaktır. Sınıfların varlığı iş bölümünden kaynaklandı ve
şimdiye kadar bilinen iş bölümü tamamen kaybolacaktır. Çünkü endüstriyel ve
tarımsal üretimi tarif ettiğimiz düzeye getirmek için mekanik ve kimyasal
süreçler yeterli değildir; bu süreçleri kullanan insanların kapasiteleri buna
uygun bir gelişim geçirmelidir.
Geçen
yüzyılın köylüleri ve manifaktür işçileri, büyük endüstriye çekildiklerinde tüm
yaşam tarzlarını değiştirdiler ve tamamen farklı insanlar oldular; aynı
şekilde, tüm toplum tarafından üretimin ortak kontrolü ve bunun sonucunda
ortaya çıkan yeni gelişim, tamamen farklı bir insan malzemesi gerektirecektir.
İnsanlar
artık bugünkü gibi tek bir üretim dalına tabi olmayacak, ona bağlı kalmayacak,
onun tarafından sömürülmeyecektir; artık sadece bir yeteneklerini
diğerlerinin pahasına geliştirmeyecek; üretimin yalnızca bir dalını veya
bir dalın bir parçasını bilmeyeceklerdir. Bugünkü endüstri bile bu tür
insanları giderek daha az faydalı buluyor.
Tüm
toplum tarafından kontrol edilen ve bir plana göre işletilen endüstri, dengeli
bir şekilde gelişmiş yeteneklere sahip, üretimin bütününü görebilen çok yönlü
insanları gerektirir.
Birini
köylü, diğerini ayakkabıcı, üçüncüsünü fabrika işçisi, dördüncüsünü borsacı
yapan iş bölümü biçimi, makineler tarafından zaten baltalanmıştır ve tamamen
kaybolacaktır. Eğitim, genç insanların tüm üretim sistemini hızla tanımalarını
ve toplumun ihtiyaçlarına veya kendi eğilimlerine yanıt olarak bir üretim
dalından diğerine geçmelerini sağlayacaktır. Bu nedenle, bugünkü iş bölümünün
her bireye empoze ettiği tek taraflı karakterden onları kurtaracaktır. Komünist
toplum, bu şekilde, üyelerinin kapsamlı bir şekilde gelişmiş yeteneklerini tam
anlamıyla kullanmalarını mümkün kılacaktır. Ancak bu olduğunda, sınıflar
zorunlu olarak kaybolacaktır. Bundan, komünist temelde örgütlenmiş bir toplumun
bir yandan sınıfların varlığıyla bağdaşmadığı, diğer yandan bu tür bir toplumun
inşasının sınıf farklarını kaldırma araçlarını sağladığı sonucu çıkar.
Bunun
bir sonucu olarak, şehir ile kır arasındaki fark da ortadan kalkmaya mahkûmdur.
Tarım ve endüstrinin iki farklı insan sınıfı yerine aynı insanlar tarafından
yönetilmesi, yalnızca maddi nedenlerle bile, komünist ortaklaşmanın gerekli bir
koşuludur. Tarımsal nüfusun kırsalda dağılması, endüstriyel nüfusun büyük
şehirlerde toplanması hem tarımın hem de endüstrinin gelişmemiş bir durumuna
karşılık gelir ve daha fazla gelişim için bir engel olarak zaten
hissedilmektedir.
Toplumun
tüm üyelerinin, üretim güçlerinin planlı bir şekilde kullanılması, üretimin
herkesin ihtiyaçlarını karşılayacak düzeye genişletilmesi amacıyla genel
işbirliği; bazılarının ihtiyaçlarının diğerlerinin ihtiyaçları pahasına
karşılanması durumunun ortadan kaldırılması, sınıfların ve sınıf çatışmalarının
tamamen ortadan kaldırılması; mevcut işbölümünün ortadan kaldırılması,
endüstriyel eğitim, çeşitli faaliyetlere katılım, herkesin herkesin ürettiği
zevklerden yararlanması, şehir ve kırsalın birleştirilmesi yoluyla toplumun tüm
üyelerinin yeteneklerinin çok yönlü gelişimi – bunlar özel mülkiyetin ortadan
kaldırılmasının başlıca sonuçlarıdır.
—
21 —
Komünist
toplumun aile üzerindeki etkisi ne olacak?
Cinsiyetler
arasındaki ilişkileri yalnızca ilgili kişileri ilgilendiren ve toplumun
müdahale etme gerekçesinin olmadığı tamamen özel bir meseleye dönüştürecektir.
Bunu yapabilir, çünkü özel mülkiyeti kaldırır ve çocukları komünal bir temelde
eğitir, böylece geleneksel evliliğin iki temelini – özel mülkiyete dayalı
olarak kadının erkeğe ve çocukların ebeveynlerine bağımlılığını – kaldırır.
Ve
işte, son derece ahlaki dar kafalıların “kadınların ortaklaşması”na (fuhuşa
-MB) karşı çıkardığı yaygaraya yanıt. Kadınların ortaklaşması, tamamen burjuva
toplumuna ait bir durumdur ve bugün fuhuşta tam ifadesini bulur. Ancak fuhuş
özel mülkiyete dayanır ve onunla birlikte ortadan kalkar. Böylece, komünist
toplum, kadınların ortaklaşmasını getirmek yerine, aslında onu kaldırır.
—
22 —
Komünizmin
mevcut milliyetlere karşı tutumu ne olacak?
Topluluk
ilkesine göre bir araya gelen halkların milliyetleri, bu birleşmenin bir sonucu
olarak birbirleriyle karışmak ve böylece kendilerini feshetmek zorunda
kalacaklardır, tıpkı çeşitli mülkiyet ve sınıf ayrımlarının, bunların temelini
oluşturan özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıyla ortadan kalkması gibi. [3]
—
23 —
Mevcut
dinlere karşı tutumu ne olacak?
Şimdiye
kadarki tüm dinler, tekil halkların veya halk gruplarının tarihsel gelişim
aşamalarının ifadeleri olmuştur. Ancak komünizm, mevcut tüm dinleri gereksiz
kılan ve onların kaybolmasını sağlayan tarihsel gelişim aşamasıdır.[4]
—
24 —
Komünistler
sosyalistlerden nasıl farklıdır?
Sosyalistler
üç kategoriye ayrılır.
[Gerici
Sosyalistler:]
İlk
kategori, büyük endüstri ve dünya ticareti ile onların yarattığı burjuva
toplumu tarafından zaten yok edilmiş ve her gün yok edilmekte olan feodal ve
ataerkil toplumun taraftarlarından oluşur. Bu kategori, mevcut toplumun
kötülüklerinden, feodal ve ataerkil toplumun bu tür kötülüklerden uzak olduğu
için yeniden kurulması gerektiği sonucuna varır. Şu veya bu şekilde, tüm
önerileri bu amaca yöneliktir.
Bu
gerici sosyalistler kategorisine, görünüşte partizanlıkları ve proletaryanın
sefaleti için döktükleri acı gözyaşlarına rağmen, komünistler tarafından şu
nedenlerle enerjik bir şekilde karşı çıkılır:
(i) Tamamen
imkânsız olan bir şey için çaba gösterir.
(ii) Aristokrasinin,
lonca ustalarının, küçük üreticilerin ve onların mutlak veya feodal monarklar,
memurlar, askerler ve rahiplerden oluşan maiyetinin egemenliğini kurmayı
amaçlar – bu toplum, mevcut toplumun kötülüklerinden arınmış olsa da en az onun
kadar çok kötülük getirirdi ve ezilen işçilere komünist bir devrim yoluyla
kurtuluş umudu sunmazdı bile.
(iii) Proletarya
devrimci ve komünist hale gelir gelmez, bu gerici sosyalistler gerçek
renklerini gösterir ve hemen burjuvaziyle birlikte proleterlere karşı ortak bir
dava yürütür.
[Burjuva
Sosyalistler:]
İkinci
kategori, mevcut toplumun, kaçınılmaz olarak yol açtığı kötülüklerden korkan ve
geleceği için endişelenen taraftarlarından oluşur. Bu nedenle istedikleri, bu
toplumu sürdürmek ama onun ayrılmaz bir parçası olan kötülüklerden
kurtulmaktır.
Bu
amaçla, bazıları yalnızca refah önlemleri önerir – diğerleri ise toplumu
yeniden düzenleme bahanesiyle aslında mevcut toplumun temellerini ve
dolayısıyla hayatını korumayı amaçlayan büyük reform sistemleriyle öne çıkar.
Komünistler,
bu burjuva sosyalistlere karşı amansızca mücadele etmelidir, çünkü onlar
komünistlerin düşmanları için çalışır ve komünistlerin devirmeyi amaçladığı
toplumu korur.
[Demokratik
Sosyalistler:]
Son
olarak, üçüncü kategori, Soru 18’de tarif edilen komünistlerin savunduğu bazı
önlemleri destekleyen demokratik sosyalistlerden oluşur; ancak bunları,
komünizme geçişin bir parçası olarak değil, mevcut toplumun sefaletini ve
kötülüklerini kaldırmak için yeterli olduğuna inandıkları önlemler olarak
desteklerler.
Bu
demokratik sosyalistler, ya kendi sınıflarının kurtuluş koşulları konusunda
henüz yeterince net olmayan proleterlerdir ya da demokrasi ve bunun getirdiği sosyalist
önlemlerin gerçekleştirilmesinden önce proletarya ile birçok ortak çıkarı olan
küçük burjuvazinin temsilcileridir.
Bundan
da anlaşılacağı üzere, eylem zamanlarında, komünistler bu demokratik
sosyalistlerle bir uzlaşmaya varmak ve genel olarak onlarla mümkün olduğunca
ortak bir politika izlemek zorunda kalacaklardır – elbette bu sosyalistler
yönetici burjuvazinin hizmetine girmediği ve komünistlere saldırmadığı sürece.
Bu
iş birliği biçiminin, farklılıkların tartışılmasını dışlamadığı açıktır.
—
25 —
Komünistlerin
zamanımızın diğer siyasi partilerine karşı tutumu nedir?
Bu
tutum, farklı ülkelerde farklıdır.
Burjuvazinin
yönettiği İngiltere, Fransa ve Belçika’da, komünistler hâlâ çeşitli demokratik
partilerle ortak bir çıkara sahiptir, bu çıkar, savundukları sosyalist önlemler
komünistlerin amaçlarına ne kadar yakınsa, yani proletaryanın çıkarlarını ne
kadar açık ve kesin bir şekilde temsil ederse ve proletaryanın desteğine ne
kadar bağımlıysa o kadar büyüktür. Örneğin İngiltere’de, işçi sınıfından gelen
Chartistler, demokratik küçük burjuvaziye veya Radikallere kıyasla komünistlere
çok daha yakındır.
Demokratik
bir anayasanın zaten kurulmuş olduğu Amerika’da, komünistler bu anayasayı
burjuvaziye karşı çevirip proletaryanın çıkarları için kullanacak partiyle
ortak dava yürütmelidir – yani tarımcı Ulusal Reformcularla.
İsviçre’de,
Radikaller, çok karışık bir parti olsalar da, komünistlerin iş birliği
yapabileceği tek gruptur ve bu Radikaller arasında Vaudois ve Genevese en ilerici
olanlardır.
Son
olarak Almanya’da, şu anda gündemde olan belirleyici mücadele, burjuvazi ile
mutlak monarşi arasındadır. Komünistler, burjuvazi ile kendi aralarındaki
belirleyici mücadeleye burjuvazi iktidara gelene kadar girişemeyecekleri için,
burjuvazinin iktidarı mümkün olan en kısa sürede ele geçirmesine yardım etmek
komünistlerin çıkarınadır ki, onu daha çabuk devirebilsinler. Bu nedenle,
hükümetlere karşı, komünistler radikal liberal partiyi sürekli desteklemeli,
burjuvazinin kendini kandırmasına karşı dikkatli olmalı ve burjuvazinin
zaferinin proletaryaya getireceği iddia edilen cazip vaatlere kanmamalıdır.
Proletaryanın bir burjuva zaferinden elde edeceği avantajlar şunlardan ibaret
olacaktır:
(i) Proletaryanın
sıkı sıkıya bağlı, savaşmaya hazır ve organize bir sınıf haline gelmesini
kolaylaştıracak çeşitli tavizler; ve
(ii) Mutlak
monarşilerin düştüğü gün, burjuvazi ile proletarya arasındaki mücadele
başlayacaktır. O günden itibaren, komünistlerin politikası, burjuvazinin halihazırda
iktidarda olduğu ülkelerdekiyle aynı olacaktır.
Kongre
adına ve yetkisiyle.
Dipnotlar
Aşağıdaki
dipnotlar, Marx/Engels Seçilmiş Eserler’in Çin Baskısından, Pekin, Yabancı
Diller Basımevi, 1977, marxists.org tarafından yapılan editoryal eklemelerle
alınmıştır.
Giriş
1847’de
Engels, Komünist Birlik için iki taslak program yazdı, biri Haziran’da, diğeri
Ekim’de, bir soru-cevap formatında. Ekim’de yazılan, Komünizmin İlkeleri
olarak bilinen metin, 1914’te ilk kez yayımlandı. Daha önceki belge, Komünist
İnanç İkrarı Taslağı, 1968’de bulundu. Bu, 1969’da Hamburg’da, Komünist
Birlik’in ilk kongresine ait dört başka belgeyle birlikte, Komünist Birlik’in
Kurucu Belgeleri (Haziran-Eylül 1847) adlı bir kitapçıkta yayımlandı.
Adil
İnsanlar Birliği’nin Haziran 1847 Kongresi’nde, aynı zamanda Komünist Birlik’in
kurucu konferansı olan toplantıda, bir “inanç ikrarı” taslağının Birlik’in
bölümlerine tartışılmak üzere sunulmasına karar verildi. Şimdi ortaya çıkan
belge, büyük olasılıkla bu taslaktır. İki belgenin karşılaştırılması, Komünizmin
İlkeleri’nin bu önceki taslağın gözden geçirilmiş bir versiyonu olduğunu
gösterir. Komünizmin İlkeleri’nde, Engels üç soruyu cevapsız bıraktı,
iki durumda “değişmedi” (bleibt) notuyla; bu açıkça önceki taslaktaki cevaplara
işaret eder.
Program
için yeni taslak, Engels’in, Paris çevresinin önde gelen organının talimatları
üzerine, 22 Ekim 1847’deki komite toplantısında, “gerçek sosyalist” Moses Hess
tarafından hazırlanan taslak programın keskin eleştirisinden sonra
kararlaştırılan talimatlar üzerine Engels tarafından hazırlandı; bu taslak daha
sonra reddedildi.
Hâlâ
Komünizmin İlkeleri’ni bir ön taslak olarak gören Engels, 23-24 Kasım
1847’de Marx’a yazdığı bir mektupta, eski soru-cevap biçimini bırakmanın ve
programı bir manifesto şeklinde hazırlamanın en iyisi olacağı görüşünü ifade
etti.
“İnanç İkrarı üzerinde biraz düşün.
Bence bu soru-cevap (kateşizm) biçimini bırakıp buna Komünist Manifesto
demeliyiz. İçinde az çok tarih anlatılması gerektiği için, şimdiye kadarki
biçimi hiç uygun değil. Buraya yaptığım şeyi getiriyorum; basit bir anlatım
biçiminde, ama korkunç bir aceleyle, berbat bir şekilde yazılmış. ...”
Komünist
Birlik’in ikinci kongresinde (29 Kasım-8 Aralık 1847) Marx ve Engels,
komünizmin temel bilimsel ilkelerini savundular ve Komünist Partisi’nin bir
manifestosu şeklinde bir program taslağı hazırlamakla görevlendirildiler.
Manifestoyu yazarken, Marksizmin kurucuları, Komünizmin İlkeleri’nde
ifade edilen önermeleri kullandılar.
Engels,
“Manufaktur” terimini ve türevlerini kullanır, bu metinde “manifaktür” olarak
çevrilmiştir. Engels bu kelimeyi kelimenin tam anlamıyla, el ile üretimi
belirtmek için kullanmıştır, fabrika üretimini değil, ki bunun için Engels
“büyük endüstri” terimini kullanır. Manufaktur, orta çağ kasabalarındaki lonca
üretiminden farklıdır, çünkü lonca üretimi bağımsız zanaatkârlar tarafından
gerçekleştirilirdi. Manufaktur, tüccar kapitalistler için çalışan ev işçileri
veya büyük atölyelerde birlikte çalışan zanaatkâr grupları tarafından
gerçekleştirilir. Bu nedenle, lonca (el sanatı) ve modern (kapitalist) üretim
biçimleri arasında bir geçiş üretim biçimidir. (Son paragraf, Pluto Press,
Londra, 1971’in Giriş’inden özetlenmiştir)
[1] Daha sonraki dönemlerde yazılmış eserlerinde, Marx ve Engels, burada kullanılan
“emeğin satışı”, “emeğin değeri” ve “emeğin fiyatı” yerine, Marx tarafından ilk
kez tanıtılan daha doğru kavramlar olan “emek gücünün satışı”, “emek gücünün
değeri” ve “emek gücünün fiyatı”nı kullandılar.
[2]
Engels burada el yazmasında yarım sayfa boşluk bıraktı. Komünist İnanç İkrarı
Taslağı, aynı soru (soru 12) için gösterilen cevabı içerir.
[3]
Engels burada “değişmedi” yazdı, Haziran taslağındaki 21 numaralı soruya
verilen cevaba işaret eder.
[4]
Benzer şekilde, bu, Haziran taslağındaki 23 numaralı sorunun cevabına işaret
eder: “Şimdiye kadar var olan tüm dinler, tekil halkların veya halk gruplarının
tarihsel gelişim aşamalarının ifadeleriydi. Ancak komünizm, mevcut tüm dinleri
gereksiz kılan ve onların yerini alan tarihsel gelişim aşamasıdır.”
[5]
Chartistler, 1830’lardan 1850’lerin ortalarına kadar süren ve sloganı olarak
Halkın Şartı’nı benimseyen, tüm işçilere oy hakkı garanti eden bir dizi koşulun
talep edildiği İngiliz işçilerinin siyasi hareketinin katılımcılarıydı. Lenin,
Chartizmi dünyanın “ilk geniş, gerçekten kitlesel ve politik olarak organize
proleter devrimci hareketi” olarak tanımladı (Toplu Eserler, İngilizce baskı,
Progress Publishers, Moskova, 1965, Cilt 29, s. 309). Chartist hareketin
gerilemesi, Britanya’nın endüstriyel ve ticari tekelinin güçlenmesine ve Britanya
burjuvazisinin süper kârlarından işçi sınıfının üst tabakasını (“işçi
aristokrasisi”) satın almasına bağlıydı. Her iki faktör de, özellikle sendika
liderlerinin Chartizmi desteklemeyi reddetmesiyle ifade edilen, bu tabakadaki
oportünist eğilimlerin güçlenmesine yol açtı.
[6]
Muhtemelen, 1840’larda George H. Evans tarafından kurulan ve merkezi New York’ta
bulunan Ulusal Reform Derneği’ne bir atıf. Bu derneğin sloganı “kendinize bir
çiftlik oy verin”di.