Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi

30 Kasım 2025 Pazar

CHP’nin 2025 Parti Programı Eleştirisi: Bir İllüzyon ve Aldatmaca

Mahmut Boyuneğmez

Bu yazı, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) “Güçlü Yurttaş, Güvenli Gelecek, Kazanan Türkiye” başlığı altında sunduğu 2025 Parti Programının temel hedeflerini, ideolojik çerçevesini ve politika eksenlerini eleştirmektedir. Program, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu çoklu krizleri aşmayı ve Cumhuriyet'in ikinci yüzyılında ülkeyi demokratik bir merkez ülke konumuna taşımayı amaçlayan kapsamlı bir vizyon belgesi ve iktidar stratejisi olarak sunulsa da bu bir illüzyon ve aldatmacadır.

Kapitalist dünyanın derin bir bunalım içerisinde olduğu gerçeği dikkate alındığında ve Türkiye kapitalizminin emperyalist-kapitalist sistem içerisindeki bağımlı ve “zayıf halka” konumu bilindiğinde, “demokratik bir merkez ülke” hedefinin gerçekleşmesi imkânsız bir hayal olduğu anlaşılmaktadır.

İdeolojik Çerçeve ve Temel Kaynaklar

Programın ideolojik temelleri, sosyal demokratik liberalizmin klasik söylem tarzı olan cilalı ve algı yöneten politik söylemlerle oluşturulmuştur. CHP'nin ideolojik kaynakları üç ana kaynaktan beslenmektedir:

1. Atatürk Devrimleri ve Altı Ok İlkeleri: Partinin düşünsel omurgası olarak kabul edilen Altı Ok ilkeleri, özgürlükçü cumhuriyetin, eşit yurttaşlığın ve kamusal vicdanın kurucu zemini olarak değerlendirilmektedir.

Eleştiri: Türkiye burjuva devriminde önemli bir siyasal sıçramayı temsil eden 1919-23 devrimci yükselişi sonrasında şekillenen Kemalist Altı Ok ve Kemalist programın doğrudan sahiplenilmesi anakronik olacağından yeniden yorumlanarak sahiplenildiği görülmektedir. Buradan bir sempati, beğeni, onay ve meşruiyet devşirilmeye çalışılmaktadır.

2. Sosyal Demokrasinin Evrensel Değerleri: CHP, kendisini emeğin, adaletin, dayanışmanın ve toplumsal eşitliğin partisi olarak tanımlamakta; sosyal devlet, katılımcı demokrasi ve sürdürülebilir kalkınmayı bu değerler üzerine inşa ettiğini belirtmektedir. Program, Altı Ok'un yanı sıra evrensel sosyal demokrat değerleri de siyasi vizyonunun merkezine yerleştirmektedir. Bu değerler arasında Eşitlik, Özgürlük, Çoğulculuk, Kapsayıcılık, Katılımcılık, Aktif Yurttaşlık, Dayanışma, Emeğin Üstünlüğü, Haysiyetli Yaşam ve Barış öne çıkmaktadır.

Eleştiri: Sosyal demokrasinin “emek”, “adalet”, “dayanışma”, “eşitlik” ve “özgürlük” gibi kavramları liberal bir içerikle anlamlandırdığı açıktır. Eşitlik, en başta sınıfsal eşitsizliği ortadan kaldırmaktır; özgürlük ise insanların toplumsal pratikleri, örgütlenmeleri ve ideolojik alemi denetimleri altına alması, yönetilen konumundan kurtularak toplumsal süreçleri yönetmesidir. Çoğulculuk, kapsayıcılık, katılımcılık ve aktif yurttaşlık, kararlar alınır ve uygulanırken farklı perspektiflerin savunulması ve tartışılmasını; söz, yetki ve karar almanın herkese açık olmasını; günümüz kapitalist demokrasilerindeki halkın edilgen konumdan çıkıp, politikalar belirlenirken ve uygulanırken aktif ve katılımcı olmasını anlatır. Dayanışma, sorunların kavranması ve çözümünde kolektif hareket etmektir. Emeğin önemi, toplumsal olarak var olan her şeyin doğa üzerine uygulanan emekle yaratıldığını bilmekten gelir ve emekçiler üzerindeki sömürü ortadan kaldırıldığında özgürlük gelişecektir. İnsancıl bir yaşam ve barış içerisinde huzurlu bir dünyanın diğer adı ise sosyalizmdir.

Sosyal demokratik liberalizmin sosyalist ideolojiye ait olan ya da ait olabilecek bu kavramları çalarak kendi meşrebince anlamlandırmaya çalıştığı görülmektedir.

3.  Anadolu Aydınlanması'nın İnsancıl Mirası: Yunus Emre, Mevlâna ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi düşünürlerin insan sevgisi, vicdan ve hoşgörüyü temel alan öğretileri, partinin halkçı ve kapsayıcı anlayışının bir parçası olarak kabul edilmektedir.

Eleştiri: Bu toprakların kültürel zenginliğinin bileşeni olan tasavvuf ve yol düşünürlerinin sahiplenilmeye çalışılması, ucuz halkçılık yaparak sosyalist solun kültürel mücadelede yeterince yer vermediği bazı motiflere el atılmasından başka bir anlama gelmemektedir. Bu sahiplenme, tıpkı hayırsever belediyecilik uygulamaları gibi popülist bir stratejinin parçasıdır.

Program, Altı Ok ilkelerini çağın gerekleriyle yeniden yorumlayarak dinamik ve yol gösterici değerler olarak sunmaktadır. Ancak bu yorumlar, kapitalist gerçekliği perdeleyen ideolojik kavramlaştırmalardır:

  • Cumhuriyetçilik: Kapitalist cumhuriyetlerde, sosyalist cumhuriyetlerin aksine egemenliğin halkta olmadığı açıktır. Kapitalist cumhuriyetler miadını doldurmuş, yaşanmış sosyalist cumhuriyetler ise gerçekleştirdiği ilerlemelerle onu fersah fersah geride bırakmıştır.
  • Milliyetçilik: Aktüel olan tüm milliyetçilik türleri, emperyalist devletlere ve uluslararası tekellere bağımlılığın derinleşmesiyle ve kamu yararının ayaklar altına alınmasıyla uyum içerisindedir. Milliyetçilik, sınıfsal ve toplumsal gerçeklerin üzerini örten demagojik bir ideolojidir. Ülkemiz emekçileri üzerindeki emperyalist sömürüye ve yeraltı/yerüstü zenginliklerimizin yağmalanmasına karşı çıkış anlamına gelen yurtseverlik, milliyetçilik zehrinin ilacıdır.
  • Halkçılık: Bir başka ideolojik hokkabazlık örneğidir. Halkçı devlet sosyalist devlettir. Kapitalist devlet, sermaye sınıfının yakın ve uzak erimli çıkarlarını kollar; işçilerin devleti değildir. Fakat kapitalist devlet, emekçilerin mücadeleleri içerisindeki istem ve taleplerini olabildiğince minimum düzeyde bir noktadan karşılamaya mecbur kalır.
  • Devletçilik: 1929 büyük bunalımının zorlamasıyla uygulanan devletçilik, günümüz benzer bunalım koşullarında yeniden denenmek üzere yardıma çağrılmaktadır. Kapitalist devletçilik, kapitalizmin toplum ve doğa üzerinde oluşturduğu sömürü, sağlıksızlık, güvencesizlik, yoksulluk, doğanın tahribi gibi “yaraları” pansuman etmeye yarayacak bir dizi sosyal demokratik liberal politikadan biridir.
  • Laiklik: Günümüzde laik devlet anlayışı ve toplumsal aydınlanmanın geliştirilmesi anlamına gelen sekülerleşme ilkesi sosyalist ideolojinin bayrağında yazmaktadır. Burada da diğer başlıklarda olduğu gibi cilalı bir imaj pazarlanmaktadır. Sosyal demokratik liberalizmin laikliğe aykırı uygulamalara karşı çıkma bahsinde hiçbir sözü ve eylemi olmamıştır.
  • Devrimcilik: Reformculuk ve restorasyon hedefi ile devrimcilik ne kadar farklıdır. Yenilenme ve değişim ile dönüşüm ve devrim arasındaki dağlar kadar farkı bilmeyen bir okur yoktur. Günümüzün çağdaşlaşma hamleleri sosyalizm programı altında toplanır.

Dört Temel Politika Ekseni Eleştirisi

Program, "Güçlü Yurttaş, Güvenli Gelecek ve Kazanan Türkiye" hedefine ulaşmak için dört ana politika ekseni belirlemiştir. Bu eksenler, kapitalist sistemin restorasyonu ve sosyal demokratik liberalizmin güncel bunalımlara uyarlanması çabasıdır.

1. Demokrasi, Yönetim ve Adalet

Bu eksenin temel amacı, kısmen değiştirilmiş olan siyasal rejimi fabrika ayarlarına döndürmek ve eski devlet yapısının restorasyonunu sağlamaktır.

  • Parlamenter Sisteme Geri Dönüş: Güçlü meclise dayalı, kuvvetler ayrılığını esas alan parlamenter sisteme geçiş, başkanlık modelinden bir geriye dönüşü ve eski devlet yapısının restorasyonunu amaçlamaktadır.
  • Yargı Bağımsızlığı ve Hukukun Üstünlüğü: Hukukun kapitalist iktidar ilişkilerinin bir boyutunu oluşturduğu bilindiğinde “hukukun üstünlüğü” kavramlaştırmasının ideolojik bir illüzyon olduğu görülmektedir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, siyasal rejimi kısmen değişen ülkemizde devlet organizasyonunda bir restorasyona işaret etmektedir.
  • Ayrımcılıkla Mücadele: Sosyal demokratik liberalizm, Kürt sorununun çözümü ve Alevi yurttaşların taleplerinin karşılanması konusunda mevcut yönetimin politikalarına benzer bir anlayışa sahiptir. Günümüzde yapılanlar aslında bu programda ifade edilenlerle benzer özellikler göstermektedir. Özünde bu politikaların amacı şudur: Kürt siyasi hareketini düzenle uyumlu bir rotaya sokup, “kafeslemek”; Alevi emekçilerin ilerici sol damarlarla buluşma potansiyelini ortadan tamamen kaldırmak ve sahip oldukları düzenle uyumsuz kültürel motifleri egemen ideoloji potasında eriterek sisteme kaynaştırmak.
  • Yolsuzlukla Mücadele, Şeffaflık, Hesap Verebilirlik, Aktif Yurttaşlık: Kapitalist toplumsal koşullarda az veya çok yaygınlıkta yolsuzluğun her daim var olduğu gerçeği kavrandığında, “yolsuzlukla mücadele”nin halkı aldatma ve gerçeklerin üzerini örtme işlevine sahip sahtekâr bir söylem olduğu görülür. Parasal ilişkilerin ve cemaat türünden kişisel çıkar örgütlerinin olduğu bir toplumda, yolsuzluk önlenemez, hesap verme tam olarak sağlanamaz. Sosyal demokratik liberalizmin de nepotizme başvurduğu, yolsuzluklarla anıldığı zaten bilinmektedir. “Şeffaflık” da kapalı kapılar ardında dolaplar çevirmeyi perdeleyen manipülatif bir kavramdır. Halkın yönetime katılımının sağlanmasının içi boşalmış kuru kabuk halindeki kapitalist demokrasiler için gerçekleşmesi imkânsız bir ilkeyi temsil ettiği görüldüğünde, programda yer alan “aktif yurttaşlık” kavramının sosyal demokratik liberalizmin karakteristik ve klasik özellikte, cilalı ve algı oluşturmaya dönük politik söylemlerinden biri olduğu anlaşılacaktır. Bu tür söylemlerle CHP, durumu idare etmekte ve günü kurtarmaya çalışmaktadır.
  • Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi: Yerel yönetimlerin seçimlerle belirlenmesinin miadı dolmuştur. Sosyalizmde halkın devlet yönetimine katılımı sağlanırken ve toplumsal süreçler planlanıp, akılcı politikalar geliştirilirken, belediyeler şeklinde örgütlenen ayrı bir yerel iktidar organizasyonuna ihtiyaç yoktur; yerel yönetim organizasyonları merkezi devlet yapılanmasının bir bileşeni olarak var edilir. İşlerin idaresinde sorumluluk üstlenenlerin halk tarafından görevden alınması da sosyalist bir sistemde uygulanacaklar arasındadır.

2. Kalkınma ve Ekonomi

Bu eksen, tipik bir sosyal demokratik anlayışı yansıtır: karma ekonomi, kapitalist devletin sermaye birikimi için planlama ve düzenlemelerle rota çizmesi, istihdamın artırılması ve vergide “adalet” gibi unsurlar.

  • Kalkınmacı Devlet Anlayışı: Kapitalizm dairesi içerisinde kalınarak devletin iktisadi süreçleri planlaması ve bazı sektörlerde bizzat yatırımcı olarak bulunması mümkündür. Bu, içerisinde bulunduğumuz büyük depresyon koşullarında neo-liberal politikalardan bu yöne doğru bir geçiştir.
  • “Eşitlikçi” ve “Adil” Kalkınma Modeli: Bunlar, cafcaflı sözler ve ideolojik illüzyonlar oluşturmanın bir örneğidir. Emperyalist-kapitalist dünya sistemi içerisinde bağımlı konumda olan bir ülkede “üretim odaklı” olmanın sınırları vardır.
  • Dönüşüm Politikaları (Yeşil, Dijital, Mor, İstihdam): Dünya kapitalizminde “yeşil” ve “dijital” dönüşüm olarak adlandırılması mümkün bir genel eğilim olduğu ortadadır ve CHP bu eğilimi içselleştirmiştir. “Toplumun birlikte zenginleşeceği” ve “kamu yararı” gibi laflar ise ideolojik yönlendirmeye ve cilalı bir imaj oluşturmaya yarayan, gerçeklikte karşılığı olmayan söylemlerdir. “Yüksek katma değer” hedefi ve “KOBİ’lere finansman desteği”, sermaye yanlısı olan programın iktisadi politikalarda bu yandaşlığı iyiden iyiye açık ettiği yerleri oluşturur.
  • Güvenceli İstihdam ve Kadın Emeği: Kayıt dışı sektörün ekonominin 3’te 1’ini oluşturduğu ve kadın emekçilerin gelirlerinin erkek emekçilerinkine oranla geride olduğu, emperyalist sisteme bağımlı Türkiye kapitalizmi için her emekçiye sosyal güvencenin sağlanması, kadın emekçilerin erkek emekçilerle aynı haklara sahip kılınması fantastik hayallerdir.

3. Sosyal Devlet

Kapitalist sosyal devlet politikaları bir “ip cambazlığı”na benzetilebilir. Bu cambazlık, sermaye egemenliğinin devamını sağlayacak şekilde emekçilerin özlem ve taleplerinin dikkate alınarak dengede kalınmasını, haklarının iyileştirilmesini anlatır. “Eşitlik ve özgürlük” ilkelerini ağızlarında çiğnedikleri bir sakız gibi kullanan bu sosyalist ilke hırsızlarının, gerçekten de kapitalist işletmelere dokunmadan, tekelleri kamulaştırmadan karma ekonomik bir modeli bazı sosyal devlet uygulamalarıyla pratikleştirmeleri olanaklıdır. Sosyal demokratik liberalizmin temsilcisi CHP’nin içerisinde bulunduğumuz dünya kapitalizminin bunalımının emekçilerde yarattığı hoşnutsuzlukların örgütlü ve alternatif bir güce dönüşmesinin önünü alma işlevi görecek bir şekilde sosyal devletçi bir yönelime sahip olduğu anlaşılmaktadır.

  • Temel Vatandaşlık Geliri (TVG): TVG, insanları yoksullaştıran mevcut sistemi dengede tutmaya yarayacak bir uygulama olarak burjuva politik aktörlerin gündeminde bulunmaktadır. Oysa insanlara balık vermek yerine balık tutulmasını öğretmek gerekir. Yoksulluk, işsizlik ve sömürü bir yazgı değildir, yok edilebilir.
  • Eğitim Hakkı (Ücretsiz Yemek, YÖK): Okullarda ücretsiz yemek ve içme suyu verilmesi talebi doğrultusunda mücadele edenler sosyalistlerdir, ancak bu politikanın okullarda yemekhaneler oluşturularak kamu eliyle verilmesini talep eden de yine sosyalistlerdir. Taşeron firmaların üretip servis ettiği yemeklerin gıda güvenliği açısından sakıncaları olduğu gibi, ilkesel olarak çocukların beslenmesinin şirketler için kar ve kazanç kapısı yapılmasına karşı olmak gerekir. YÖK'ün kaldırılması değil, sosyalist bir işçi iktidarında yükseköğretim alanında planlamaların ve standardizasyonun oluşturulması için bir devlet kurumunun oluşturulması gerekmektedir.
  • Sosyal Devletin İşlevi: Kitlelerden oy devşirebilmek için gerekli olan sosyal devlet söylemi, aynı zamanda içerisinde bulunduğumuz iktisadi bunalım koşullarında emekçilerin sosyalist fikirlere hayırhah bakmasını önlemenin, kitlelerde biriken hoşnutsuzluk ve öfkenin kapitalizme alternatif arayışlara ve devrimci yönelişlere akmasını engellemenin bir yoludur. Bize göre günümüzde ve gelecekte tek “sosyal devlet” biçimi, sosyalist devlettir. Kapitalist sömürü ilişkilerinin varlığında uygulanacak sosyal devlet politikaları yetersiz, güdük ve yarım yamalak kalır. Güçlü sosyalist ülkelerin yokluğunda ve kapitalist ülkelerdeki emekçilerin gözünde sosyalizmin bir cazibe merkezi oluşturmadığı günümüz koşullarında bu durum daha fazla geçerlidir.

4. Dış Politika, Güvenlik ve Dirençlilik

Bu eksen, AB, NATO gibi emperyalist örgütlere karşı olunmadığını açıkça göstermektedir. Buna rağmen bir demagoji olarak bağımsızlıktan bahsedilmektedir.

  • AB'ye Tam Üyelik ve Batı İttifakı: Avrupa Birliği'ne tam üyelik stratejik bir hedef olarak korunurken, Batı İttifakı içindeki konumun güçlendirilmesi amaçlanmaktadır. Türkiye kapitalizmi, AB’ye üyelikle Gümrük Birliği ile başlayan bu emperyalist örgüte bağımlı konumunu pekiştirecektir. Almanya ve Fransa kapitalizmine ve bu devletlerin politikalarına bağımlı olma anlamına gelen AB üyeliği, ülkemizin bağımsızlığını isteyen emekçiler tarafından kabul edilemez.
  • “Ulusal Çıkarlar”: Burjuva politikacıların kullandığı “ulusal çıkarlar”la kastedilen, emekçi halklarımızın çıkarı değildir. Türkiye kapitalizminin uluslararası tekellerle daha fazla entegrasyonu ve sermaye sınıfının çıkarları kastedilmektedir.
  • Afet Dirençliliği: Kapitalist toplumsal ilişkiler, Türkiye gibi gelişmişliği görece az ya da orta düzeyde olan kapitalist ülkelerde kentlerin afetlere dirençli hale getirilmesini engellemektedir. Afet değil, para/kar ekseninde yapılanan kapitalist hırsızlık, plansızlık, denetimsizlik ve akıl-dışılık öldürmektedir.
  • Göç Yönetimi: Göç yönetimi politikaları, sınır güvenliğini artırmayı ve düzensiz göçe karşı sıfır toleransı benimsemeyi hedeflerken, patronların kaçak olsun ya da olmasın göçmen emekçileri vahşice sömürmek için el ovuşturduğu bir gerçek olduğundan, bu düzenlemenin makyaj ve görüntüyü kurtarma amaçlı olduğu açıktır.

Sonuç: Bir Kapan

Sosyal demokratik liberalizmin temsilcisi CHP’nin, içerisinde bulunduğumuz dünya kapitalizminin bunalımının emekçilerde yarattığı hoşnutsuzlukların örgütlü ve alternatif bir güce dönüşmesinin önünü alma işlevi görecek bir şekilde sosyal devletçi bir yönelime sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Sosyalist ideolojinin kapsamındaki bazı ilke ve politikaların görünüşte ve sulandırılmış olarak CHP programında yer alması, şaşırtıcı veya sevindirici değildir. Emekçiler ve sosyalistler için CHP’nin “sosyal devlet” söylemleri bir “kapan”dır. Bunların ne oranda vaat olmaktan çıkıp kapitalist demokrasi içerisinde uygulanabileceği de ayrıca şüphelidir. Sosyal demokratik liberalizm, programında yer alan sosyalist solun ilke ve değerleri ile söylemlerinin sosuna batırılmış politikalarla Türkiye sosyalist hareketini yedeklemeye çalışmaktadır.

28 Kasım 2025 Cuma

Başlangıcın Sonu: Sovyetler’in Çöküşünden Dersler | Carlos Martinez

Özet

Bu yazı, Carlos Martinez'in "Başlangıcın Sonu: Sovyetler'in Çöküşünden Dersler" adlı eserinde sunulan ana temaları, kanıtları ve sonuçları sentezlemektedir. Yazı, Sovyetler Birliği'nin (SSCB) çöküşünün, Batı'daki yaygın "başarısız deneyim" anlatısının aksine, çok yönlü ve karmaşık bir süreç olduğunu ortaya koymaktadır. Çöküş, iç ekonomik durgunluk, ideolojik bozulma ve yoğun dış emperyalist baskının bir birleşiminden kaynaklanmıştır.

SSCB, feodal bir toplumdan küresel bir süper güce dönüşerek, tam istihdam, ücretsiz sağlık ve eğitim, toplumsal eşitlik ve sömürgecilik karşıtı hareketlere verdiği destek gibi tarihsel kazanımlar elde etmiştir. Ancak 1970'lerin ortalarından itibaren ekonomi, üretkenlik düşüşü, teknolojik gerileme ve merkezi planlamanın artan karmaşıklıkla başa çıkamaması gibi nedenlerle durgunluğa girmiştir. Eşzamanlı olarak, Kruşçev'in Stalin'i reddetmesiyle başlayan ideolojik bir güven aşınması, Komünist Parti'nin (SBKP) ve sosyalist projenin meşruiyetini zayıflatmıştır.

Bu iç zafiyetler, özellikle Ronald Reagan döneminde ABD'nin başlattığı "tam saha baskı" ile şiddetlenmiştir. SSCB'yi iflas ettirmeyi amaçlayan silahlanma yarışı ve Afganistan'daki yıpratma savaşı, Sovyet ekonomisi ve morali üzerinde ağır bir yük oluşturmuştur.

Nihai darbe, Mihail Gorbaçov'un perestroyka (yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) politikalarıyla gelmiştir. Kötü tasarlanmış ve aceleyle uygulanan ekonomik reformlar, sistemi iyileştirmek yerine tam bir kaosa yol açmış; kıtlık, enflasyon ve yeni bir kapitalist sınıfın doğuşuna zemin hazırlamıştır. Glasnost ise sosyalist demokrasiyi geliştirmek yerine, SBKP'nin tarihine ve ideolojisine yönelik topyekûn bir saldırı aracına dönüşmüş, partinin otoritesini ve toplumun temel direğini sistematik olarak yok etmiştir.

SSCB'nin dağılması, halkın Mart 1991'deki referandumda birliğin korunması yönünde oy kullanmasına rağmen, Boris Yeltsin liderliğindeki kapitalizm yanlısı bir elit tarafından gerçekleştirilen antidemokratik bir darbeydi. Sonuç, eski Sovyet halkları için "şok tedavisi" adı altında yaşanan derin bir ekonomik çöküş, toplumsal sefalet ve kitlesel yoksulluk oldu. Küresel ölçekte ise bu çöküş, ABD emperyalizminin önündeki tek dengeleyici gücü ortadan kaldırarak tek kutuplu bir dünya ve bir dizi yıkıcı savaş dönemi başlattı. Eser, bu trajik deneyimden çıkarılacak en önemli dersin, sosyalist projelerin hayatta kalabilmesi için pragmatik ekonomik reformların, Komünist Parti'nin sarsılmaz siyasi liderliği altında yürütülmesi gerekliliği olduğunu vurgulamaktadır.

Ana Temalar ve Analiz

1. Sovyet Deneyiminin Savunusu: "Aslanın Bakış Açısı"

Ana akım Batı tarihçiliğinin, SSCB'yi totaliter ve başarısız bir girişim olarak resmeden anlatısının aksine, eser, Sovyet deneyiminin tarihsel başarılarını ve olumlu yönlerini güçlü bir şekilde savunmaktadır. Bu karşı-anlatı, Soğuk Savaş propagandasını reddederek, Sovyetler Birliği'nin insanlık tarihindeki ilerici rolünü vurgular.

Temel Kazanımlar:

• Ekonomik ve Toplumsal Dönüşüm: Çarlık Rusyası'nın feodal geri kalmışlığından, sefaletinden ve yaygın açlığından yola çıkan SSCB, sadece birkaç on yıl içinde dünyanın ikinci büyük ekonomisine ve bir süper güce dönüştü. Tarihte ilk kez açlık ve kıtlık sorunu kökten çözüldü.

• Kapsamlı Refah Devleti: Sovyet halkı, dünyanın ilk kapsamlı refah devletini kurdu. Tam istihdam bir anayasal hak olarak güvence altına alındı. Eğitim (anaokulundan üniversiteye) ve sağlık hizmetleri tüm yurttaşlara ücretsiz olarak sunuldu. Barınma, ulaşım ve ilaç masrafları, aile gelirinin küçük bir kısmını oluşturacak şekilde sübvanse edildi.

• Eşitlikçi Toplum: SSCB, kapitalist ülkelere kıyasla çok daha eşitlikçi bir toplumdu. En yüksek ve en düşük gelirler arasındaki fark, ABD'deki binlerce kata karşılık yaklaşık 5'e 1 oranındaydı. Ekonomik büyümenin faydaları, bir sermayedar sınıf yerine doğrudan halka yönlendirildi.

• Kadın Hakları: Sovyetler Birliği, kadın haklarının geliştirilmesinde dünya lideriydi. 1936 Anayasası, kadınlara ekonomik, siyasi ve sosyal hayatın her alanında erkeklerle eşit haklar tanıdı. Devlet destekli kreşler, doğum izni ve eşit işe eşit ücret gibi mekanizmalarla bu haklar güvence altına alındı. 1970'te SSCB'deki kadın hekim sayısı, dünyanın geri kalanındaki toplam kadın hekim sayısından fazlaydı.

• Irkçılık ve Anti-Semitizmle Mücadele: SSCB, ırkçılığın olmadığı bir toplum inşa etme ilkesi üzerine kuruldu. Çarlık rejiminin devlet destekli anti-semitizmi, devrimden sonra yasa dışı ilan edildi. Ülke, ABD'deki ırkçılığa karşı duruş sergiledi ve W.E.B. Du Bois gibi Afrikalı-Amerikalı aydınlar tarafından ırk ve renk önyargısının olmadığı bir yer olarak tanımlandı.

• Ulusal Sorunun Çözümü: Çarlık Rusyası'nın "uluslar hapishanesi" mirasını reddeden SSCB, onlarca farklı ulusu ve etnik yapıyı karşılıklı saygı temelinde çok uluslu bir devlette bir araya getirdi. Varlıklı bölgelerden az gelişmiş bölgelere “sermaye” transferi yapılarak, tüm birlik topraklarında ücret ve sosyal haklar standartlaştırıldı ve bu bölgelerde okuryazarlık ve yaşam standartları çarpıcı biçimde yükseltildi.

• Anti-Emperyalist Duruş: SSCB'nin gelişimi, kapitalist dünyanın aksine sömürgecilik ve emperyalizme dayanmıyordu. Aksine, kendisini dünya çapındaki anti-sömürgeci ve anti-emperyalist hareketin ana destekçisi olarak konumlandırdı. Vietnam, Küba, Angola ve Güney Afrika gibi ülkelerdeki kurtuluş hareketlerine ve ilerici devletlere sağladığı destek, birçok durumda belirleyici oldu. Fidel Castro'nun belirttiği gibi, "Eğer Sovyetler Birliği var olmasaydı, emperyalistler Latin Amerika'daki herhangi bir ulusal kurtuluş devrimini boğardı."

2. Ekonomik Durgunluk ve Reform Arayışları

SSCB'nin 1970'lerin ortalarına kadar sergilediği etkileyici ekonomik büyüme, bu tarihten sonra yavaşlama eğilimine girdi. Bu durgunluk, çöküşün doğrudan nedeni olmasa da, halkın sosyalizme olan güvenini aşındıran ve dış baskılara karşı sistemi daha kırılgan hale getiren temel bir zemin oluşturdu.

• Büyümenin Yavaşlaması: 1928'den 1970'e kadar SSCB, Japonya hariç dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisiydi. Ancak 1970'lerin ortalarından itibaren büyüme oranları düştü ve plan hedefleri tutturulamadı.

• Üretkenlik Sorunu: Sovyet büyümesi, teknoloji ve “sermaye” yoğun ("entansif") üretimden çok, insan ve kaynak yoğun ("ekstansif") üretime dayanıyordu. Ekonomi karmaşıklaştıkça, emek üretkenliğini artıracak nitel bir sıçrama yapılamadı. 1975 ile 1991 arasında sınai emek üretkenliği %50 oranında düştü.

• Teknolojik Gerileme: SSCB, 1970'ler ve 80'lerdeki bilgisayar ve bilişim devrimini yakalamakta başarısız oldu. Bu durumun nedenleri arasında, sayısal kotalara odaklanan ve riskten kaçınan işletme yöneticilerinin yeni teknolojileri benimseme konusundaki isteksizliği ve ABD'nin uyguladığı teknoloji transferi ambargoları bulunmaktadır.

• Merkezi Planlamanın Zorlukları: Hızlı sanayileşme döneminde son derece başarılı olan merkezi planlama sistemi, ekonomi büyüyüp karmaşıklaştıkça daha hantal ve verimsiz hale geldi. Sistem, niceliği niteliğe tercih etme ve inovasyonu teşvik etmeme eğilimindeydi.

• İş Disiplini ve Teşvik Eksikliği: Tam istihdamın garanti edildiği bir sistemde, kapitalizmdeki işten atılma korkusu gibi bir "teşvik" mekanizması yoktu. Bu durum, özellikle devrimci coşkunun azaldığı sonraki nesillerde iş disiplininde zayıflamaya yol açtı. Ücret farklılıklarının azaltılması, daha fazla çalışma ve eğitim arzusunu da olumsuz etkilemiş olabilir.

• "İkinci Ekonomi"nin Yükselişi: Tüketim mallarındaki kıtlık ve düşük kalite, resmi ekonominin dışında işleyen, karaborsa ve spekülasyona dayalı canlı bir "ikinci ekonomi" yarattı. Bu yasadışı ekonomi, resmi ekonominin altını oydu ve kapitalist restorasyonu arzulayan yeni bir küçük burjuva katmanının doğmasına neden oldu.

• Uluslararası Yükümlülükler: SSCB'nin dünya çapındaki müttefiklerine (Küba, Vietnam, Afganistan vb.) sağladığı cömert yardım ve ABD tarafından dayatılan silahlanma yarışı, ekonomi üzerinde muazzam bir yük oluşturdu. Kaynakların askeri harcamalara ve dış yardıma yönlendirilmesi, iç tüketim ve yatırımdan feragat anlamına geliyordu.

3. İdeolojik Çözülme ve Güven Aşınması

Ekonomik sorunlara paralel olarak, Sovyet toplumunun ve küresel komünist hareketin ideolojik temelinde ciddi bir aşınma yaşandı. Bu süreç, halkın ve hatta yönetici elitin sisteme olan inancını sarstı.

• Kruşçev'in "Gizli Konuşması" (1956): Nikita Kruşçev'in, SBKP 20. Kongresi'nde Stalin'i ve "kişi tapınması"nı kınayan konuşması, bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Stalin, SSCB'nin varlığının büyük bir bölümünde lider konumundaydı ve ona yönelik bu topyekûn saldırı, aslında sanayileşme ve faşizme karşı zafer gibi en büyük başarıların yaşandığı bütün bir dönemin meşruiyetini sorgulattı. Bu durum, hem Sovyet halkı hem de dünya komünist hareketi içinde derin bir kafa karışıklığı ve bölünme yarattı.

• Küresel Komünist Hareketteki Çatlaklar: Çin-Sovyet ayrılığı, sosyalist kampı ikiye böldü ve SSCB'nin hareketin tartışmasız lideri konumunu sarstı. Sovyetler'in Macaristan (1956) ve Çekoslovakya'daki (1968) müdahaleleri, Batı'daki komünist partiler de dahil olmak üzere sol içinde ciddi anlaşmazlıklara yol açtı.

• Beklentilerin Karşılanamaması: Sovyet liderliği, sosyalizmin ekonomik olarak kapitalizmi "yakalayıp geçeceği" yönünde yüksek beklentiler yaratmıştı. Ancak savaş sonrası dönemde kapitalizmin "genel kriz"e girmek yerine altın çağını yaşaması ve Batı'daki yaşam standartlarının Sovyetler'in gerisinde kalmaması, sosyalist sistemin üstünlüğüne dair inancı zayıflattı.

• Propagandanın Zayıflaması: Parti ideolojisi giderek dogmatik, gerçeklikten kopuk ve şekilci bir hal aldı. Batı propagandası ise daha sofistike hale geldi ve radyo yayınları, kültürel ürünler aracılığıyla Sovyet toplumuna daha fazla nüfuz etti. Bu durum, özellikle Batı'daki meslektaşlarının maddi refahını kıskanan yönetici elit ve aydınlar arasında bir yabancılaşma yarattı.

4. Emperyalist Baskı ve İstikrarsızlaştırma

İç zafiyetler, 1970'lerin sonlarından itibaren Batılı güçlerin, özellikle de ABD'nin SSCB'ye yönelik saldırgan politikalarıyla birleşti. Bu dış baskı, Sovyet sisteminin çöküşünde kritik bir rol oynadı.

• Reagan'ın "Tam Saha Baskısı": 1981'de göreve gelen Ronald Reagan yönetimi, SSCB'yi ekonomik olarak iflas ettirmeyi ve askeri olarak kuşatmayı hedefleyen kapsamlı bir strateji başlattı.

• Silahlanma Yarışı: ABD, askeri harcamalarını muazzam ölçüde artırdı. Özellikle "Yıldız Savaşları" (Stratejik Savunma Girişimi - SDI) projesi, SSCB'yi karşılık vermeye zorlayarak kısıtlı ekonomik kaynaklarını tüketmeyi amaçladı. Silahlanma, kapitalist bir ekonomi için kârlı bir teşvikken, sosyalist bir ekonomi için sivil üretimden çalınan bir yüktü.

• Ekonomik Savaş: ABD, teknoloji transferini engellemek için sıkı ambargolar uyguladı ve Suudi Arabistan'ı petrol üretimini artırmaya teşvik ederek dünya petrol fiyatlarını düşürdü. Bu, döviz gelirinin büyük bir kısmını petrolden elde eden Sovyet ekonomisine ağır bir darbe vurdu.

• Afganistan Savaşı (1979-1989): ABD'nin, Sovyetler'i Afganistan'a çekerek onlara kendi "Vietnam"larını yaşatma stratejisi, çöküş sürecindeki en önemli dış etkenlerden biriydi. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski'nin itiraf ettiği gibi, CIA, Sovyet müdahalesinden önce İslamcı mücahitleri desteklemeye başlamıştı. Savaş, SSCB için büyük bir askeri, ekonomik ve insani maliyete yol açtı. Ayrıca, Sovyet halkının hükümete olan güvenini sarstı ve ülkenin uluslararası itibarını zedeledi.

5. Gorbaçov Dönemi: Perestroyka ve Glasnost'un Yıkıcı Etkileri

Mihail Gorbaçov'un 1985'te başlattığı reformlar, sosyalizmi güçlendirmek yerine, onun yıkımını hızlandıran ölümcül bir darbe oldu.

• Perestroyka (Yeniden Yapılanma): Gorbaçov'un ekonomik reformları, Çin'in "taşları hissederek nehri geçme" şeklindeki pragmatik ve kademeli yaklaşımının tam tersiydi. Aceleci, kötü planlanmış ve yukarıdan aşağıya dayatılan reformlar ekonomiyi kaosa sürükledi:

    ◦ İşletmelere kendi üretim seviyelerini belirleme özerkliği verilmesi, kâr marjı düşük temel tüketim mallarının (sabun, şeker, tuz) üretiminin durmasına ve kitlesel kıtlıklara yol açtı.

    ◦ Fiyatlar sabit kalırken ücretlerin artması, bastırılmış enflasyona ve karaborsanın patlamasına neden oldu.

    ◦ 1988'deki kooperatifler yasası, yasal kisve altında özel kapitalist işletmelerin doğmasını sağladı ve geleceğin oligarkları için bir zemin oluşturdu.

    ◦ Bu politikalar sonucunda, Sovyet ekonomisi 1990'da tarihinde ilk kez küçülme yaşadı ve 1991'de serbest düşüşe geçti.

• Glasnost (Açıklık): Başlangıçta sosyalist demokrasiyi derinleştirme amacı taşıdığı söylenen bu politika, kısa sürede SBKP'ye, Sovyet tarihine ve sosyalizmin temellerine yönelik topyekûn bir saldırı aracına dönüştü.

    ◦ Gorbaçov ve baş danışmanı Aleksandr Yakovlev, medyayı ve propaganda aygıtını, Stalin dönemi başta olmak üzere tüm Sovyet tarihini karalayan liberal ve antikomünist aydınlara teslim etti.

    ◦ Bu süreç, Komünist Parti'nin toplumdaki öncü rolünü ve meşruiyetini sistematik olarak yok etti.

    ◦ Gorbaçov, ekonomik reformlarına direndiği gerekçesiyle SBKP'yi günah keçisi ilan etti ve partiyi baypas ederek gücü kendi etrafında ve yeni oluşturulan, Batı tarzı yasama organlarında toplamaya çalıştı. Bu durum, partiyi yabancılaştırırken, sosyalizm karşıtı güçlerin örgütlenmesi için bir siyasi boşluk yarattı.

6. Çöküş Süreci (1989-1991)

Gorbaçov'un politikalarının yarattığı kaos, 1989'dan itibaren kontrol edilemez bir çöküş sürecini tetikledi.

• Doğu Avrupa'nın Düşüşü: 1989'da Polonya, Macaristan, Demokratik Alman Cumhuriyeti ve diğer Doğu Avrupa sosyalist hükümetleri birbiri ardına çöktü. Gorbaçov'un müdahale etmeyeceğini açıklaması bu süreci hızlandırdı. Bu durum, SSCB'nin ticaret ortaklarını kaybetmesine ve ekonomik krizi derinleştirmesine neden oldu.

• Milliyetçi Ayrılıkçılık: Glasnost'un yarattığı ortamda, özellikle Baltık cumhuriyetlerinde ve Rusya'da milliyetçi hareketler güç kazandı. Boris Yeltsin, Rus milliyetçiliğini kullanarak kendisini Gorbaçov'a bir alternatif olarak konumlandırdı.

• Mart 1991 Referandumu: Çöküş tehlikesi karşısında yapılan referandumda, halkın %78'i ezici bir çoğunlukla SSCB'nin "yenilenmiş bir federasyon" olarak korunması yönünde oy kullandı.

• Ağustos 1991 Darbe Girişimi: Ülkenin dağılmasını engellemek isteyen üst düzey komünist yetkililer (Devlet Olağanüstü Hal Komitesi), Gorbaçov tatildeyken yönetime el koymaya çalıştı. Ancak bu girişim, kararsızlık ve kötü organizasyon nedeniyle başarısız oldu.

• Yeltsin'in İktidarı Ele Geçirmesi: Yeltsin, darbe girişimini bir fırsat olarak kullanarak kahraman rolüne büründü. Darbenin başarısız olmasının hemen ardından Komünist Parti'yi yasakladı, parti mal varlıklarına el koydu ve iktidarı fiilen ele geçirdi.

• Belavezha Anlaşması (Aralık 1991): Yeltsin, Ukrayna ve Belarus liderleriyle bir araya gelerek, halkın referandumdaki iradesini ve tüm anayasal süreçleri hiçe sayarak, SSCB'nin varlığına son veren anlaşmayı imzaladı. 25 Aralık 1991'de Gorbaçov istifa etti ve Sovyetler Birliği resmen dağıldı.

7. Kapitalizme Dönüşün Sonuçları

SSCB'nin çöküşü, hem eski Sovyet coğrafyasındaki halklar hem de dünya için felaketle sonuçlandı.

• Ekonomik ve Toplumsal Yıkım: Yeltsin'in, ABD'li danışmanlar eşliğinde uyguladığı neoliberal "şok tedavisi" (fiyatların serbest bırakılması, kitlesel özelleştirme), tam bir felakete yol açtı.

    ◦ GSYİH ve sanayi üretimi birkaç yıl içinde %40'tan fazla düştü (ABD'nin Büyük Buhran'daki kaybından daha fazla).

    ◦ Erkeklerin ortalama yaşam süresi 65'ten 57'ye indi.

    ◦ Milyonlarca insan yoksulluk sınırının altına düştü. Evsizlik, uyuşturucu bağımlılığı, suç ve salgın hastalıklar patladı.

    ◦ Devlet varlıkları, "özelleştirme" adı altında bir avuç oligarka yok pahasına peşkeş çekildi.

• Demokrasinin Sonu: Yeltsin, kendisini "demokrasinin babası" olarak pazarlasa da, 1993'te kendisine muhalefet eden seçilmiş parlamentoyu tanklarla bombalatacak kadar otoriter bir yönetim kurdu.

• Küresel Etkiler: SSCB'nin bir dengeleyici güç olarak ortadan kalkması, ABD'yi tek süper güç haline getirdi. Bunu, 1991 Körfez Savaşı, Yugoslavya'nın parçalanması ve NATO'nun doğuya doğru genişlemesi gibi bir dizi emperyalist müdahale izledi. Küba gibi geriye kalan sosyalist ülkeler, en büyük ticaret ortaklarını ve destekçilerini kaybederek ağır ekonomik krizlere sürüklendi. Bu, küresel işçi sınıfı için tarihi bir yenilgi oldu.

8. Çıkarılan Dersler ve İleriye Bakış

Sovyet deneyimi bir bütün olarak başarısız değildir, ancak çöküşünden mevcut ve gelecekteki sosyalist hareketler için hayati dersler çıkarılması gerekmektedir.

• Ekonomik Reformun Doğası: Ekonomik reformlar gereklidir, ancak Gorbaçov'un aceleci ve dogmatik yaklaşımının aksine, Çin ve Vietnam'ın uyguladığı gibi kademeli, pragmatik ve deneysel olmalıdır. (Yazar Çin’in kapitalistleştiğini ve emperyalist bir güç olduğunu kavramıyor; ayrıca Vietnam da kapitalistleşmiş durumdadır -MAR)

• Partinin Rolü: Sosyalist bir devletin inşası ve korunmasında Komünist Parti'nin öncü rolü vazgeçilmezdir. Gorbaçov'un partiye saldırması ve onu zayıflatması, sistemin çöküşündeki en ölümcül süreçti. İşçi sınıfının devleti, kendi siyasi aracını korumalıdır.

• Tarihsel Mirasın Korunması: Hruşçov ve Gorbaçov'un yaptığı gibi, devrimin ve sosyalist inşanın tarihini inkâr etmek veya karalamak, projenin ideolojik temelini yıkar ve halkın zihninde kafa karışıklığı yaratır.

• Emperyalizme Karşı Uyanıklık: Sosyalist devletler, kendilerini yıkmaya kararlı güçlü bir emperyalist düşmanla karşı karşıya olduklarını asla unutmamalıdır. Dış baskı ve istikrarsızlaştırma çabaları her zaman var olacaktır.

Sonuç olarak, Sovyetler Birliği'nin mirasının onurlandırılması, onun büyük başarılarından ve trajik sonundan dersler çıkararak ve bu dersleri küresel bir sosyalist geleceği inşa etmek için kullanarak mümkün olacaktır.

24 Kasım 2025 Pazartesi

MATERYALİST DİYALEKTİK TEORİ SINAV SORULARI | MAR

1. Diyalektik ve yöntem arasındaki doğru ilişki nedir?

A. Diyalektik yöntem, tümevarım ve tümdengelimi birleştiren özel bir Marksist düşünme biçimidir.

B. Diyalektik ve yöntem eş anlamlıdır; ikisi de gerçekliği analiz etme sürecini ifade eder.

C. Diyalektik, gerçekliğin ontolojik niteliğidir (mantığıdır); yöntem ise bu diyalektiği keşfetmek için kullanılan bilimsel araçlardır.

D. Diyalektik, bir akıl yürütme şablonu olan Hegelci üçlemedir; yöntem ise bu şablonu uygulamaktır.

2. “Yadsımanın yadsınması” ilkesi nasıl değerlendirilmelidir?

A. Marx'ın Kapital'de kullandığı en temel analiz aracıdır ve tüm tarihsel ilerleme bu şemayla anlaşılabilir.

B. Engels tarafından yanlış anlaşılmıştır ve Marksizm'de hiçbir geçerliliği yoktur, tamamen terk edilmesi gerekir.

C. Hegel'in idealist bir akıl yürütme yöntemidir, nesnel gerçekliğe mekanik olarak uygulandığında sorunlar yaratır.

D. Doğadaki döngüsel süreçleri ve toplumsal gelişimi açıklayan evrensel bir doğa ve toplum yasasıdır.

3. Klasik mantıkta p => q ("ise" bağlacı) ile oluşturulan bir koşullu önerme yalnızca hangi durumda yanlış olur?

A. Hem p hem de q doğru olduğunda.

B. Hem p hem de q yanlış olduğunda.

C. p yanlış iken q doğru olduğunda.

D. p doğru iken q'nun yanlış olması durumunda.

4. “Diyalektik yöntem” teriminin kullanılmasının temel sakıncası nedir?

A. Varlığın işleyiş mantığını (diyalektiği) barındıran ontoloji ile bilgiyi edinme araçları olan epistemolojiyi birbirine karıştırmasıdır.

B. Klasik mantığın (tümevarım, tümdengelim) kurallarını tamamen reddederek bilimsellikten uzaklaşmasıdır.

C. Marx'ın bu terimi hiçbir zaman kullanmamış olması ve sonradan Engels tarafından hatalı bir şekilde eklenmesidir.

D. Diyalektiğin yalnızca toplumsal olaylara uygulanabilen, doğa bilimlerinde geçerli olmayan bir yöntem olmasıdır.

5. Marx’ın kapitalizm analizinin a posteriori (sonradan edinilmiş) sonuçları olarak ortaya çıkan üç temel perspektif hangileridir?

A. Ekonomi, Siyaset ve İdeoloji

B. Analiz, Sentez ve Soyutlama

C. Holizm (Bütünlük), Diyalektik ve Tarihsellik

D. Tez, Antitez ve Sentez

6. Marx ve Engels’in Kutsal Aile adlı eserinde verilen “Meyve” örneğinde, Hegelci spekülatif felsefenin yaptığı temel hile nedir?

A. Somut nesnelerden soyutlanan “Meyve” fikrini, bu nesnelerin asıl yaratıcısı ve “Tözü” olarak baş aşağı çevirmesi.

B. Gerçek meyvelerden (elma, armut) yola çıkarak tümevarımsal bir genelleme ile “Meyve” kavramına ulaşması.

C. Farklı meyveler arasındaki duyusal farklılıkların önemsiz olduğunu ve hepsinin aynı tada sahip olduğunu iddia etmesi.

D. Meyvelerin biyolojik evrim sürecini, Mutlak Tin'in kendini gerçekleştirmesi olarak yanlış bir şekilde yorumlaması.

7. “Çelişki” kavramının tanımı hangisidir?

A. Çelişki, yalnızca düşünsel düzlemde var olan mantıksal bir tutarsızlıktır.

B. Çelişki, karşıtların mücadelesinde dinamik dengenin bozulduğu ve bir krizin ortaya çıktığı durumlardır.

C. Karşıtların olduğu her durumda çelişki vardır.

D. Doğada çelişki yoktur, çelişki sadece toplumsal olaylara özgüdür.

8. “Karşıtlık” ile “çelişki” arasındaki ilişki nasıldır?

A. Karşıtlıklar düşünsel düzlemde, çelişkiler ise sadece toplumsal sınıflar arasında bulunur.

B. Her karşıtlık aynı zamanda bir çelişkidir ve değişimin temelini oluşturur.

C. Çelişki, karşıtlığın çözüme ulaştığı son aşamadır ve her zaman ilerlemeyle sonuçlanır.

D. Karşıtlık, süreçler arasındaki dinamik denge durumunu ifade ederken; çelişki, bu dengenin bozulduğu kriz anında ortaya çıkar.

9. Alman İdeolojisi’ne göre spekülatif felsefe ile gerçek dünya arasındaki ilişki hangi benzetmeyle eleştirilmiştir?

A. Manavdaki meyveler ile “Meyve” fikri arasındaki ilişki.

B. Onanizm ile cinsel üreme arasındaki ilişki.

C. Fotoğraf makinesi ile kamera arasındaki ilişki.

D. İnsan anatomisi ile maymun anatomisi arasındaki ilişki.

10. Fotoğraf makinesi gerçekliğin bir anını yansıtan klasik mantığa karşılık gelirse, kamera (film) neyi temsil ediyor olabilir?

A. Hegel'in idealist felsefesinin, tarihin bir film şeridi gibi aktığını düşünmesini.

B. Marx'ın Kapital'i yazarken kullandığı tümdengelimsel bilimsel yöntemi.

C. Postmodernizmin, her şeyin göreli ve akışkan olduğunu savunan hakikat anlayışını.

D. Gerçekliğin akış, süreç ve çelişki içeren diyalektik doğasını yansıtan materyalist perspektifi.

11. “Tez-antitez-sentez” üçlemesini sistematik olarak ilk formüle eden filozof kimdir?

A. Fichte

B. Aristoteles

C. Hegel

D. Marx

12. Klasik mantıkta "Bazı kediler kuyruksuzdur" önermesinin değili (olumsuzu) nedir?

A. Her kedi kuyruksuzdur.

B. Bazı kediler kuyrukludur.

C. Her kedi kuyrukludur.

D. Hiçbir kedi kuyruksuz değildir.

13. Klasik mantıkta bir önermenin “karşıt tersi” (contrapositive) nasıl oluşturulur?

A. Önermelerin değilleri alınarak (¬p => ¬q).

B. Önermeler 've' bağlacı ile birleştirilerek (p ve q).

C. Önermelerin yerleri değiştirilerek (q => p).

D. Önermelerin yerleri değiştirilip değilleri alınarak (¬q => ¬p).

14. “Beliriş” (emergence) kavramı ne anlama gelmektedir?

A. Doğadaki rastlantısal olayların, zorunlu bir yasanın işlemesiyle yeni bir düzen oluşturmasıdır.

B. Niceliksel birikimlerin kaçınılmaz olarak daha üst bir niteliğe sıçramasıdır.

C. Tarihsel süreçte daha önce var olan bir özelliğin daha gelişmiş bir düzeyde yeniden ortaya çıkmasıdır.

D. Bir bütünün veya sistemin, onu oluşturan parçaların özelliklerine indirgenemeyen yeni nitelikler kazanmasıdır.

15. Kuantum fiziğindeki çift yarık deneyinde, elektronların tek tek fırlatılmasına rağmen ekranda dalga benzeri bir girişim deseni oluşmasının nedeni nedir?

A. Elektronun süperpozisyon durumunda olması ve her iki yarıktan aynı anda geçme olasılığına sahip olmasıdır.

B. Heisenberg belirsizlik ilkesi nedeniyle elektronun konumunun tam olarak bilinememesidir.

C. Yarıklardan birinin elektronu saptırması ve diğerinin düz geçirmesidir.

D. Elektronların birbirleriyle çarpışarak deseni oluşturmasıdır.

16. Marx'ın Hegel'den aldığı diyalektik ile kendi kullandığı diyalektik arasındaki temel fark nedir?

A. Marx, Hegel'in tez-antitez-sentez üçlemesini doğrudan toplumsal sınıflara uygulamıştır.

B. Hegel diyalektiği felsefede kullanırken, Marx onu yalnızca siyasi eylem için bir rehber olarak görmüştür.

C. Marx, Hegel'in idealist diyalektiğini baş aşağı çevirerek, onu gerçek maddi dünyanın hareketinde ve çelişkilerindeki bir mantık olarak görmüştür.

D. Marx, Hegel'in diyalektiğini tamamen reddederek yerine klasik mantığı ve pozitivist bilimsel yöntemi koymuştur.

17. Klasik mantığa göre aşağıdakilerden hangisi bir "önerme" (proposition) değildir?

A. Cinler ve periler vardır.

B. Saat kaç?

C. 2025 yılında kurşun altına dönüştürülmüştür.

D. Dünya yuvarlaktır.

18. p => q önermesinin karşıt tersi nedir ve doğruluk değeri açısından asıl önerme ile ilişkisi nasıldır?

A. Karşıt tersi p ve ¬q'dur ve asıl önermenin değili olduğu için zıt doğruluk değerine sahiptir.

B. Karşıt tersi ¬p => ¬q'dur ve her zaman asıl önerme ile aynı doğruluk değerine sahiptir.

C. Karşıt tersi ¬q  => ¬p 'dir ve her zaman asıl önerme ile mantıksal olarak denktir.

D. Karşıt tersi q => p'dir ve genellikle asıl önerme ile aynı doğruluk değerine sahip değildir.

19. Marx'ın Felsefenin Sefaleti’nde Proudhon'u eleştirmesinin temel nedeni nedir?

A. Proudhon'un Hegelci diyalektiği bir "reçete" gibi mekanik bir şekilde ekonomik kategorilere uygulaması.

B. Proudhon'un Fransız Devrimi'ne karşı çıkması.

C. Proudhon'un özel mülkiyeti savunması.

D. Proudhon'un materyalizmi reddedip idealizmi benimsemesi.

20. Holizm, Diyalektik ve Tarihsellik, Marx'ın analizinde nasıl bir rol oynar?

A. Engels'in doğa bilimlerinden ödünç alıp toplumsal analize aktardığı evrensel yasalardır.

B. Analize başlamadan önce zihne yerleştirilmiş, gerçekliğe uygulanan a priori şablonlardır.

C. Kapitalizmin somut incelemesinden sonra keşfedilen, gerçekliğin kendisine ait a posteriori perspektiflerdir.

D. Yalnızca sunuş (Darstellung) aşamasında kullanılan, okuyucuyu ikna etmeye yönelik retorik araçlardır.

21. Klasik mantıkta p V q ("veya" bağlacı) ile oluşturulmuş bir bileşik önermenin değili (olumsuzu) De Morgan kuralına göre nedir?

A. ¬p V ¬q

B. ¬(p => q)

C. p ve q

D. ¬p ve ¬q

22. Bilimsel yasalar ile felsefi örüntüler arasındaki temel fark nedir?

A. Bilimsel yasalar kesin, evrensel ve öngörülebilirken; felsefi örüntüler daha soyut, genel ve yorumlayıcıdır.

B. Bilimsel yasalar matematiksel olarak ifade edilirken, felsefi örüntüler yalnızca sözel olarak anlatılabilir.

C. Bilimsel yasalar deneylerle kanıtlanabilirken, felsefi örüntüler hiçbir şekilde test edilemez.

D. Bilimsel yasalar doğa için, felsefi örüntüler ise toplum için geçerlidir.

23. Marx’ın “İnsan anatomisi maymun anatomisine bir anahtardır” aforizması hangi ilkeyi ifade eder?

A. En basit formdan en karmaşık forma doğru kronolojik bir inceleme yapılması gerektiği ilkesini.

B. İnsan toplumlarının hayvan toplumları gibi doğal yasalara tabi olduğu ilkesini.

C. Tarihsel analizin, en gelişmiş formdan yola çıkarak daha önceki formları anlamlandırması gerektiği ilkesini.

D. Tüm canlıların ortak bir atadan geldiği evrimsel ilkeyi.

24. Kuantum Fiziği ile ilgili olarak yapılan açıklamalardan hangisi yanlıştır?

A. Çift yarık deneyi, elektron gibi parçacıkların hem tanecik hem de dalga özelliği gösterebildiğini ve gözlem (ölçüm) eyleminin parçacığın davranışını değiştirdiğini ortaya koyar.

B. Kuantum dolanıklık, iki parçacık arasındaki mesafeye rağmen birinin durumunun diğerini anında etkilediğini ve bunun ışık hızından hızlı bir bilgi aktarımı olduğunu gösterir.

C. Kuantum süperpozisyon, bir parçacığın ölçülmeden önce birden fazla durumda bulunma potansiyelini (olasılığını) aynı anda barındırmasıdır.

D. Heisenberg belirsizlik ilkesi, bir parçacığın konum ve momentumunun aynı anda tam kesinlikle ölçülemeyeceğini, bunun doğanın bir özelliği olduğunu belirtir.

25. Marksizm’in “diyalektik yöntemi” yoksa ve bilimsel/realist düşünme yöntemleri varsa, hangi nitelikte bir diyalektiğe sahiptir?

A. Gerçekliğin kendisinde var olan ve soyutlamalarla yakalanan diyalektik bir mantığa.

B. Pozitivist bir bilim anlayışına.

C. Hegel’in idealist yönteminin materyalist bir versiyonuna.

D. Sadece klasik mantık kurallarına dayanan bir akıl yürütme sistemine.

26. “Hakikat” ve “doğruluk” ayrımını hangi örnekle açıklamak uygundur?

A. Bir olayın yasalara uygun olması (doğruluk) ile ahlaki olarak doğru olması (hakikat) arasındaki farkla.

B. Farklı yarım kürelerde aynı ayın farklı mevsimlere denk gelmesi (doğruluklar) ve bunun nedeninin Dünya'nın eksen eğikliği olması (hakikat).

C. Bilimsel bir teorinin o anki verilerle desteklenmesi (doğruluk) ile mutlak ve değişmez bir gerçeği ifade etmesi (hakikat) arasındaki ayrımla.

D. Bir nesnenin fiyatının (doğruluk) ardındaki emek-değerini (hakikat) bularak.

27. Klasik mantıkta “her” niceleyicisi hangi sembolle gösterilir ve ne anlama gelir?

A. , bir kümenin en az bir elemanı için önermenin doğru olduğu.

B. ∃!, bir kümenin yalnızca bir elemanı için önermenin doğru olduğu.

C. ≡, iki önermenin mantıksal olarak denk olduğu.

D. ∀, bir kümenin tüm elemanları için önermenin doğru olduğu.

28. Niceliksel birikimlerin niteliksel dönüşümlere yol açtığı süreçlerde, dönüşümün gerçekleştiği sınıra ne ad verilir?

A. Beliriş (Emergence)

B. Sentez

C. Dolayım

D. Ölçü (Eşik değeri)

29. Kuantum dolanıklık (quantum entanglement) nedir?

A. Bir parçacığın ölçülmeden önce aynı anda birden fazla durumda bulunma olasılığıdır.

B. Bir parçacığın hem dalga hem de tanecik gibi davranabilme özelliğidir.

C. Bir parçacığın konumunu ve momentumunu aynı anda tam kesinlikle ölçmenin imkânsız olmasıdır.

D. İki veya daha fazla parçacığın, aralarındaki mesafe ne kadar büyük olursa olsun, özelliklerinin birbirine anında bağlı olmasıdır.

30. Marx'ın Grundrisse'de bahsettiği 'soyuttan somuta yükselme yöntemi' nedir?

A. Yalnızca analiz (çözümleme) yöntemini kullanarak bir bütünü parçalarına ayırma sürecidir.

B. Ampirik gerçeklikten (somut) yola çıkarak yapılan soyutlamaların, zihinde yeniden birleştirilerek düşünülmüş somuta (zengin bir bütünlüğe) ulaşılmasıdır.

C. Marx'ın Kapital'de kullandığı ve 'diyalektik yöntem' olarak adlandırdığı özel bir akıl yürütme şablonudur.

D. Hegel'in İdea'dan yola çıkarak gerçekliği türettiği idealist yönteminin aynısıdır.

31. “Yadsımanın yadsınması” ilkesinin doğadaki döngüsel süreçlere (tohum-ağaç-tohum) uygulanmasını nasıl değerlendirmek gerekir?

A. Doğadaki diyalektiğin en mükemmel örneğidir.

B. Sadece tarihsel süreçlerde geçerlidir, doğada bu örüntü bulunmaz.

C. Engels'in bu konudaki örnekleri hatasızdır ve günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.

D. Bu süreçlere "yadsıma" nitelemesini atfetmek günümüzde keyfidir ve bilimsel değildir.

32. Materyalizmin iki temel aksiyomu (postulatı) hangileridir?

A. 1) Evrenin bir başlangıcı olduğu (Büyük Patlama), 2) Tüm olayların nedensellik ilkesine bağlı olduğu.

B. 1) Toplumsal varlığın toplumsal bilinci belirlediği, 2) Tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğu.

C. 1) Varlığın bilinçten bağımsız ve nesnel olduğu, 2) Bu nesnel gerçekliğin insan aklı tarafından kavranabilir olduğu.

D. 1) Maddenin sürekli hareket halinde olduğu, 2) Her şeyin karşıtların birliğinden oluştuğu.

33. Klasik mantıkta tüm doğruluk değerlerinde doğru olan bileşik önermeye ne ad verilir?

A. Aksiyom

B. Totoloji

C. Çelişki

D. Gerektirme

34. Marx’ın analizlerinde kullandığı “gelişmiş formdan geriye doğru inceleme” ilkesi nedir?

A. Geçmişteki tüm üretim tarzlarının kaçınılmaz olarak kapitalizme evrileceğini kanıtlayan teleolojik bir yaklaşımdır.

B. Kapitalizmin tüm özelliklerinin, antik toplumlarda bile embriyonik halde bulunduğunu gösteren bir soyutlama tekniğidir.

C. Tarihsel analizin odak noktasını belirleyen materyalist bir perspektiftir; en gelişmiş form olan kapitalizm, önceki formları anlamak için bir anahtar sunar.

D. Tarihi sondan başa doğru okuyarak geçmişi bugünün gözüyle yargılayan bir yöntemdir.

35. Bertell Ollman'a göre Marx'ın kullandığı soyutlama yöntemleri arasında aşağıdakilerden hangisi yer almaz?

A. Olumlama-yadsıma-yadsımanın yadsınması şeklindeki üçlemeyi kullanmak.

B. Konumlanma noktasını (perspektifi) değiştirerek aynı ilişkiye farklı taraflardan bakmak.

C. Farklı genellik düzeyleri arasında geçiş yaparak analiz yapmak.

D. Bir süreci farklı "uğrak"larını ve "biçim"lerini dikkate alarak incelemek.

36. Klasik mantığın “üçüncü halin imkânsızlığı” ilkesi hangi sembolik ifadeyle gösterilir ve ne anlama gelir?

A. ¬(A ve ¬A); bir önermenin aynı anda hem doğru hem yanlış olamayacağı anlamına gelir.

B. A ∨ ¬A; bir önermenin ya doğru ya da yanlış olduğu, üçüncü bir seçeneğin olmadığı anlamına gelir.

C. A <=> B; iki önermenin mantıksal olarak birbirine denk olduğu anlamına gelir.

D. A  = A; bir şeyin kendisi olduğu anlamına gelir.

37. “Hakikat” ve “doğruluk” arasındaki ilişki nasıldır?

A. Hakikat ve doğruluk eş anlamlıdır.

B. Hakikat nesnel, doğruluk ise tamamen özneldir.

C. Doğruluk bilime, hakikat ise felsefeye aittir.

D. Hakikat, bir fenomenin özünü ve temel nedenini açıklayan bilimsel bilgiyken; doğruluk, belirli bir konumlanma noktasından yapılan gözlemin geçerliliğidir.

38. Engels'in diyalektiği “evrensel yasalar” şeklinde formüle etme çabasının yarattığı en önemli sorun nedir?

A. Diyalektiği Hegel'in idealist sistemine çok fazla benzeterek materyalist temelini zayıflatmıştır.

B. Marx'ın yalnızca toplumsal analize odaklanan yaklaşımını, doğayı da kapsayacak şekilde gereksiz yere genişletmiştir.

C. Doğa bilimlerinden verdiği örneklerin (örneğin matematik) hatalı olması nedeniyle diyalektiğin bilimsel itibarını zedelemiştir.

D. Diyalektiği bir akıl yürütme şablonu veya reçete gibi algılama hatasına kapı açarak ontoloji ile epistemolojinin karışmasına neden olmuştur.

39. Heisenberg belirsizlik ilkesine göre bir parçacığın konumu çok hassas bir şekilde ölçülürse, momentumu hakkında ne söylenebilir?

A. Momentumu da aynı hassasiyetle ölçülebilir.

B. Momentumu sıfır olur.

C. Momentumundaki belirsizlik artar.

D. Parçacık hem dalga hem de tanecik özelliğini kaybeder.

40. “Eşitsiz ve bileşik gelişim” örüntüsü ne anlama gelmektedir?

A. Tüm toplumların aynı tarihsel aşamalardan geçtiğini ancak farklı hızlarda ilerlediğini ifade eder.

B. Süreçlerin farklı hızlarda gelişmesi (eşitsizlik) ile eski ve yeni, ilkel ve gelişkin olanın aynı anda bir arada bulunması (bileşiklik) anlamına gelir.

C. Yalnızca kapitalizme özgü bir yasa olup, emperyalist ülkeler ile sömürgeler arasındaki gelişim farkını açıklar.

D. Bir sistemin bazı parçalarının ilerlerken diğer parçalarının zorunlu olarak gerilemesi gerektiğini belirten bir denge yasasıdır.

41. Marksizm'deki “yöntem konfüzyonu” (yöntem konusundaki kafa karışıklığı) nasıl çözülebilir?

A. “Diyalektik yöntem” diye özel bir Marksist yöntem olmadığını; bunun yerine gerçekliğin diyalektik bir mantığı olduğunu ve Marksistlerin bunu realist/bilimsel yöntemlerle incelediğini kabul ederek.

B. Diyalektiğin bir yöntem olduğunu ancak bunun kurallarının henüz tam olarak formüle edilmediğini belirterek.

C. Marx’ın kullandığı yöntemin aslında Hegel’in üçlemesinin materyalist bir versiyonu olduğunu kabul ederek.

D. Yöntem tartışmasını bir kenara bırakıp yalnızca Marx’ın ekonomik analizlerine odaklanarak.

42. “Öz” ve “görüngü (fenomen)” arasındaki ilişki nedir?

A. Öz, varlıkların doğrudan gözlemlenemeyen, zorunlu ve görece istikrarlı özellikleriyken; görüngü, bu özün doğrudan gözlemlenebilen, değişebilir dışavurumlarıdır.

B. Öz ve görüngü aslında aynı şeydir; aralarındaki fark sadece gözlemcinin perspektifine bağlıdır.

C. Öz, bir şeyin değişmez ve kalıcı olan tek gerçeğidir; görüngü ise tamamen bir yanılsamadır.

D. Öz, bilimsel olarak kanıtlanmış gerçekleri, görüngü ise henüz kanıtlanmamış hipotezleri ifade eder.

43. Marx'ın Hegel'den ayrıldığı en temel nokta nedir?

A. Hegel için Fikir'in (düşüncenin) gerçekliği yaratması, Marx için ise maddi dünyanın düşünceyi yansıtması.

B. Marx'ın diyalektiği reddetmesi, Hegel'in ise kabul etmesi.

C. Hegel'in devleti savunması, Marx'ın ise devlete karşı olması.

D. Marx'ın tarihle ilgilenmesi, Hegel'in ise sadece mantıkla ilgilenmesi.

44. Marx'ın kullandığı soyutlama yöntemlerinin Bertell Ollman tarafından saptanan özelliklerinden biri aşağıdakilerden hangisidir?

A. İncelenen olguyu tarihsel bağlamından kopararak evrensel bir model oluşturmak.

B. Yalnızca niceliksel verileri kullanarak matematiksel modeller kurmak.

C. Tez-antitez-sentez üçlemesini kullanarak çelişkileri zihinsel olarak çözüme kavuşturmak.

D. Farklı genellik düzeyleri arasında geçiş yapmak ve konumlanma noktasını (perspektifi) değiştirmek.

45. “Araştırma” (Forschung) ve “sunuş” (Darstellung) arasındaki ayrım nedir?

A. Araştırma objektif ve bilimsel olmak zorundayken, sunuş politik amaçlara göre şekillendirilen öznel bir anlatımdır.

B. Araştırma gerçeklikten (somut) soyuta doğru giderken, sunuş bu sürecin tersine çevrilmiş bir yansıması olarak en basit soyutlamadan düşünülmüş somuta doğru ilerler.

C. Araştırma bireysel bir çabayken, sunuş kolektif bir faaliyet olarak gerçekleştirilir.

D. Araştırma süreci diyalektik, sunuş süreci ise klasik mantık kurallarına göre yapılır.

46. Tarihçesi aşağıda açıklanan Biston betularia (Biberli Güve) örneği, hangi diyalektik örüntüyü sergiler?

19. yüzyılda, özellikle İngiltere'nin sanayi bölgelerinde (Manchester, Birmingham, Yorkshire gibi) biberli güve (Biston betularia) çarpıcı bir evrim örneği sergilemiştir. Sanayi Devrimi ile kömür dumanı ve is, açık renkli likenlerle kaplı ağaç gövdelerini karartınca, açık renkli (typica) güveler avcı kuşlar tarafından kolayca fark edilip yenirken, nadir görülen koyu renkli (carbonaria) melanik form hızla çoğalmıştır. 1850'lerde Manchester civarında melanik form oranı %5'in altında iken, 1890'lara gelindiğinde %95'in üzerine çıkmıştır. Bu, Bernard Kettlewell'in 1950'lerdeki ünlü deneyleriyle doğrulanmış, doğal seçilim yoluyla endüstriyel melanizm olarak bilinen klasik bir evrim vakasıdır; hava kirliliği azaldıkça (Temiz Hava Yasaları sonrası) açık renkli form tekrar baskın hâle gelmiştir.

A. Karşıtlığın, çevresel koşulların değişmesiyle bir çelişkiye dönüşmesi ve yeni bir formun evrimleşmesiyle çözülmesi.

B. Eşitsiz ve bileşik gelişimin canlıların evrimindeki rolü.

C. Yadsımanın yadsınması ilkesinin, eski bir özelliğin yeni bir düzeyde tekrar ortaya çıkması.

D. Niceliksel birikimlerin niteliksel dönüşüme yol açması.

47. Klasik mantıkta “olmayana ergi” (reductio ad absurdum) yöntemi nasıl işler?

A. Bir önermenin doğru olduğunu varsayıp, bu varsayımın mantıksal sonuçlarının geçerliliğini test eder.

B. Bir önermenin doğruluğunu, çok sayıda örnek üzerinden tümevarım yaparak kanıtlar.

C. Bir önermenin yanlış olduğunu varsayarak başlar ve bu varsayımın bir çelişkiye yol açtığını göstererek asıl önermenin doğru olduğunu kanıtlar.

D. Bir önermenin doğruluğunu, ona denk olan karşıt ters önermenin doğruluğunu göstererek kanıtlar.

48. Marksist felsefede 'zorunluluk' ve 'rastlantı' arasındaki diyalektik ilişki nasıl yorumlanmalıdır?

A. Zorunluluk doğa olaylarında, rastlantı ise insan iradesinin ve eylemlerinin olduğu toplumsal olaylarda geçerlidir.

B. Tarih tamamen rastlantısal olayların bir birikimidir ve 'zorunluluk' ya da 'tarihsel yasa' gibi kavramlar birer kurgudan ibarettir.

C. Tarihteki her olay mutlak bir zorunluluğun ürünüdür ve rastlantı sadece bir yanılsamadır.

D. Zorunluluk, genel tarihsel eğilimleri ve yasaları ifade ederken; rastlantı, bu yasaların işlediği süreçte ortaya çıkan ve sonucu hızlandırıp yavaşlatabilen tekil olaylardır.

CEVAP ANAHTARI

1.C       8.D       15.A     22.A     29.D    36.B    43.A                    

2.C       9.B       16.C     23.C     30.B    37.D    44.D                   

3.D       10.D     17.B     24.B     31.D    38.D    45.B

4.A       11.A     18.C     25.A     32.C    39.C    46.A                    

5.C       12.C     19.A     26.B     33.B    40.B    47.C    

6.A       13.D     20.C     27.D     34.C    41.A    48.D   

7.B       14.D     21.D     28.D     35.A    42.A

Sınav sorularını indirmek için bağlantı adresi:

https://drive.google.com/file/d/1t2GfM2yba6qefrmaR-v6rjTxVZA4eCdD/view?usp=sharing

Konuları hızlıca gözden geçirmek için slayt sunusu:

https://drive.google.com/file/d/1YhoVS-QQZfT0cJGVSXdeO6zoxoGvncSa/view?usp=sharing

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]