Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi

2 Ekim 2025 Perşembe

Büyük Fransız Devrimi’ni Anlamak: Eşitlik, Özgürlük, Sermaye

MAR

I) Devrimin Tarihsel Seyri

1.0 Giriş: Bir Çağın Sonu, Yeni Bir Çağın Başlangıcı

1789 Büyük Fransız Devrimi, yalnızca Fransa'nın siyasi ve toplumsal yapısını kökünden değiştiren bir olaylar dizisi değil, aynı zamanda dünya tarihinin seyrini geri dönülmez bir şekilde etkileyen evrensel bir dönüm noktasıdır. Bu devrim, Avrupa'da yüzyıllardır hüküm süren mutlakiyetçi rejimlerin ve feodal ayrıcalıkların meşruiyetini temelden sarsmış; egemenliğin kaynağını ilahi bir haktan alıp iktidarı halk üzerinde inşa ederek modern ulus-devlet anlayışının ve ayrıca liberalizmden sosyalizme kadar uzanan siyasal ideolojilerin tohumlarını atmıştır. Devrimin yarattığı "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" sloganı, coğrafi sınırları aşarak sonraki iki yüzyıl boyunca dünyanın dört bir yanındaki toplumsal hareketlere ve devrimci mücadelelere ilham kaynağı olmuştur. Bu nedenle, 1789'un dinamiklerini anlamak, modern dünyanın siyasi ve felsefi temellerini kavramak için vazgeçilmez bir öneme sahiptir.

Bu yazı, Fransız Devrimi'nin kapsamlı bir analizini sunmayı amaçlamaktadır. İlk olarak, devrime zemin hazırlayan Ancien Régime'in (Eski Rejim) yapısal krizleri; siyasi, ekonomik ve entelektüel çelişkileri incelenecektir. Ardından, devrimin farklı aşamaları, radikalleşme süreci ve Jakobenizm gibi belirleyici ideolojik akımların yükselişi ele alınacaktır. Yazı, Terör Dönemi ve karşı-devrim hareketlerini de analiz ederek sürecin karmaşıklığını ortaya koyacaktır. Son olarak, devrimin Napoléon Bonaparte'ın yükselişiyle sona ermesi ve devrimin sınıfsal niteliğine ilişkin tarihsel tartışmalar değerlendirilerek, bıraktığı kalıcı miras üzerine bir sonuca varılacaktır.

2.0 Devrim Öncesi Fransa: Çöküşün Eşiğindeki Mutlakiyetçilik

Fransız Devrimi'nin kökenlerini anlamak için, devrimden önceki Fransa'nın, yani Ancien Régime'in siyasi, sosyal ve ekonomik yapısını derinlemesine incelemek zorunludur. Bu dönem, dışarıdan bakıldığında mutlak bir monarşinin görkemiyle parıldasa da, içinde birikmiş çelişkilerle ve yapısal krizlerle çöküşün eşiğindeydi. Bu bölümde, devrimin fitilini ateşleyen bu derin ve çok katmanlı bunalımın anatomisi çıkarılacaktır. Bu analiz, devrimin neden bir isyan ya da reform hareketiyle sınırlı kalmayıp, eski düzeni tamamen yıkan radikal bir toplumsal dönüşüme evrildiğini anlamak için hayati bir önem taşımaktadır.

2.1 Mutlakiyetçi Monarşinin Yapısı ve Krizleri

Fransız mutlakiyetçiliği, kuramsal temellerini Jean Bodin ve Thomas Hobbes gibi düşünürlerin egemenlik teorilerinden alsa da, siyasi bir gerçeklik olarak XIII. Louis döneminde sağlamlaşmıştır. Kraliyet, soyluların kendi aralarındaki bitmek bilmez mücadeleleri, yani adeta bir "kurtlar sofrasını" andıran güç savaşlarını bastırarak mutlak egemenliğini tesis etmiştir. Ancak bu süreç, soyluluk sınıfını homojen bir yapı olmaktan çıkarmış ve kendi içinde derin bir ayrışmaya yol açmıştır.

• Geleneksel "Kılıç Soyluluğu" (noblesse d'epee): Kökenleri feodal savaşçı geleneğine dayanan bu aristokrasi, gelirini büyük ölçüde topraktan sağlayan yapısı nedeniyle yeni finans ve ticaret dünyasına adapte olamamış, ekonomik ve siyasi olarak zayıflamıştır.

• Yeni "Cüppe Soyluluğu" (bourgeois gentilhommes): Buna karşılık, merkezi monarşiden görev satın alan burjuvazinin üst katmanları, bürokratik nitelikli yeni bir soyluluk kategorisi oluşturmuştur. "Soylu burjuva" olarak da anılan bu kesim, değerler sistemini "monarşik devlet ve ulus" kavramları etrafında şekillendirerek kraliyetin yeni güç odağı haline gelmiştir.

Bu ikili yapı, aristokrasi içinde bir dayanışma oluşmasını engellemiş ve kraliyetin, bu bölünmüşlük üzerinden kendi iktidarını pekiştirmesine olanak tanımıştır.

2.2 Ekonomik Bunalım ve Toplumsal Hoşnutsuzluk

XVI. Louis döneminde Fransa, "sürekli bunalım" olarak tanımlanabilecek derin bir ekonomik krizin içindeydi. Devlet hazinesi, özellikle uzun ve maliyetli savaşlar nedeniyle iflasın eşiğine gelmişti. Örneğin, yalnızca İspanya Veraset Savaşları'nın maliyeye yüklediği borç 2 milyar "livre" gibi devasa bir rakama ulaşmıştı. Bu mali çöküşü durdurmak için getirilen "büyücü" ekonomist John Law'ın kâğıt paraya dayalı sistemi, spekülatif bir balon yarattıktan sonra çökerek halkın ve yatırımcıların devlete olan güvenini tamamen sarsmıştır.

Fransa'nın ekonomik yapısı, sanayi ve tarımda geri kalmış, büyük ölçüde ranta dayalı bir karakter taşıyordu. Bu durum, sanayi devrimini yaşamakta olan İngiltere ile olan ticari rekabette ülkeyi zayıf düşürüyordu. Kral, bu ekonomik darboğazda toplumsal tabanını genişletmek yerine, vergi gelirleriyle beslediği ve üretken olmayan bir "dilenci aristokrasi" ile ittifak kurarak kendini toplumun geri kalan tüm sınıflarından soyutlamıştır. Bu politika, yoksulluk ve açlıkla boğuşan Üçüncü Zümre'nin (halk) yanı sıra, ekonomik gücü artmasına rağmen siyasi haklardan mahrum bırakılan burjuvazinin de tepkisini çekerek toplumsal gerilimi tehlikeli bir şekilde tırmandırmıştır.

2.3 Aydınlanma'nın Rolü ve Siyasal Düşüncenin Etkisi

18. yüzyıl Fransa'sında felsefe ve edebiyat, salt entelektüel bir uğraş olmaktan çıkarak mevcut rejime yönelik eleştirinin en önemli aracı haline gelmişti. Düşünce, yoğun bir şekilde siyasallaşmıştı. Bu dönemde İngiliz düşünürlerinin etkisi belirleyiciydi; John Locke'un toplum sözleşmesi teorisi ve Isaac Newton'un evrensel yasalara dayalı rasyonel evren tasarımı, Voltaire ve Montesquieu gibi Fransız aydınları üzerinde derin izler bırakmıştır. İngiliz toplum düzeni ve anayasal monarşisi, Fransız mutlakiyetçiliğine karşı bir model olarak sunuluyordu.

Aydınlanma düşüncesi içinde iki ana siyasi eğilim belirginleşmişti:

1. Aydınlanmış Despotizm: Monarşinin önemini kabul eden, ancak kralın aklın ve bilimin ışığında reformlar yaparak toplumu yönetmesi gerektiğini savunan görüş.

2. Liberal Özgürlük: Güçler ayrılığı, anayasal yönetim ve bireysel hakları temel alan, daha çok İngiliz modelinden etkilenen görüş.

Ancak devrimci düşüncenin fitilini ateşleyen en radikal ses, Cenevreli düşünür Jean-Jacques Rousseau'dan geldi. Rousseau, toplumsal iktidarın kaynağının bölünemez ve devredilemez olan "genel irade" olduğunu savunarak, mevcut düzenin meşruiyetini temelden sorguladı. Onun, insanları mevcut kölelik düzenine karşı uyanmaya çağıran "uyanın, köleler!" nidası, devrimin entelektüel habercisi niteliğindeydi.

Birikmiş olan tüm bu siyasi, ekonomik ve entelektüel gerilimler, Kral XVI. Louis'nin mali krize çözüm bulmak amacıyla 5 Mayıs 1789'da Etats Généraux'u (Zümreler Meclisi) toplamasıyla patlama noktasına ulaştı.

3.0 Devrimin Aşamaları ve İdeolojik Çatışmalar

Fransız Devrimi, tek bir olaydan ziyade, farklı siyasi grupların ve ideolojilerin iktidar için kıyasıya mücadele ettiği dinamik, karmaşık ve giderek radikalleşen bir süreçtir. Bu süreç, anayasal monarşi arayışından cumhuriyetin ilanına, devrimci terörden karşı-devrimci isyanlara uzanan çelişkili aşamalarla doludur. Bu aşamaların incelenmesi, devrimin kendi çocuklarını dahi yutan ve başlangıçtaki hedeflerini aşan doğasını anlamak için zorunludur.

3.1 Jakobenizmin Yükselişi ve Cumhuriyetin İlanı

Devrim, kendi içinden iki farklı tür Jakobenizmin doğmasına kaynaklık etmiştir: yükselen burjuvazinin çıkarlarını savunan "demokrat Jakobenizm" ve daha sonra Babeuf gibi isimlerle anılacak olan "sol Jakobenizm". Devrimin ilk yıllarında iktidar, sırasıyla anayasacılardan büyük ticaret burjuvazisini temsil eden Jirondenlere ve son olarak da en radikal kanadı oluşturan Jakobenlere geçmiştir. Bu geçiş, devrimin sürekli yükselen bir radikalleşme çizgisi izlediğini göstermektedir.

Jakobenlerin siyasi programı, devrimi hem iç hem de dış düşmanlara karşı korumayı hedefleyen radikal ilkeler üzerine kuruluydu:

• Devrimci Terör: Karşı-devrimi ezmek ve devrimin kazanımlarını güvence altına almak için devrimci şiddet ve terör uygulamak.

• Geçici Diktatörlük: Devrim tehlikeye girdiğinde, istikrar sağlanana kadar geçici bir diktatörlük kurmak.

• Cumhuriyet: Nihai hedef olarak merkezi ve güçlü bir cumhuriyet inşa etmek.

• Ulusal Birlik: Yoksul sınıflar ile burjuvazi arasında bir denge kurarak ulusal birliği sağlamak ve bu dengede hakem rolü oynamak.

• Merkeziyetçilik: Merkezi devleti güçlendirerek Fransa'nın birliğini sağlamak.

3.2 Terör Dönemi (1792-1794)

Jakobenlerin iktidarıyla birlikte devrimci şiddet, özellikle Kamu Selamet Komitesi'nin uygulamalarıyla zirveye ulaştı. Bu dönem, "Terör Dönemi" olarak anılmaktadır. Komite, Cumhuriyet'i iç ve dış düşmanlara karşı savunma gerekçesiyle son derece sert yaptırımlara başvurdu. Bu yaptırımlar arasında şunlar bulunuyordu:

• Zoralımlar: Ordu ve halkın ihtiyaçlarını karşılamak için tarım ürünlerine ve mallara el konulması.

• Yeni Vergi Yasaları: Savaş ekonomisini finanse etmek için özellikle zenginlere yönelik yeni vergiler getirilmesi.

• Fiyat Kontrolleri: Temel tüketim mallarında tavan fiyat uygulaması getirerek karaborsayı ve enflasyonu engelleme çabası.

Sans-culottelar (şehirli yoksullar) tarafından desteklenen bu radikal politikalar ve devrimci şiddet, Üçüncü Zümre'nin üst kesimlerini oluşturan ve mülkiyetin kutsallığına inanan burjuvazinin sert tepkisini çekti. Jakoben diktatörlük, bir yandan feodalizmin kalıntılarını temizlerken diğer yandan devrimin burjuva sınırlarını aşma tehdidi yaratıyordu.

3.3 Karşı-Devrim: Vendée İsyanı

Devrimin radikalleşmesi, yalnızca Paris'teki siyasi gruplar arasında değil, aynı zamanda kırsal bölgelerde de şiddetli bir direnişle karşılaştı. Bunun en çarpıcı örneği, Fransa'nın batısındaki Vendée bölgesinde patlak veren köylü isyanıdır. Dindar ve kraliyetine bağlı olan Vendée köylüleri, özellikle Kilise'ye yönelik baskılar ve zorunlu askerlik uygulamasına karşı ayaklandılar. İsyanın temel motivasyonu, devrimin din karşıtı politikaları ve zorunlu askerlik uygulamalarına yönelik derin bir tepkiydi. Nitekim isyancılar, 14 Mart 1793'te bölgedeki devrimci yöneticilere gönderdikleri bir mektupla taleplerini net bir şekilde ortaya koymuşlardı:

"1. Katolik ve öteki mezheplerden Hıristiyanların ibadetlerini sürdürebilmeleri; 2. Askere almaya son verilmesi; 3. Devrimden kaçanların ve şüphelilerin çocuklarının tutuklanmalarına son verilmesi..."

Vendée İsyanı, devrimin yalnızca başkentli aydınlar ve burjuvalar tarafından değil, aynı zamanda kırsal halkın önemli bir kesimi tarafından da bir tehdit olarak algılandığını ve ne kadar kanlı bir iç savaş potansiyeli taşıdığını göstermesi açısından kritik bir öneme sahiptir.

4.0 Devrimin Sonu ve Mirası

Terör Dönemi'nin ardından devrim, kendi yarattığı şiddet sarmalında enerjisini tüketmeye başladı. Robespierre'in devrilmesiyle başlayan Thermidor Dönemi, istikrarsızlık, ekonomik kaos ve siyasi belirsizliklerle karakterize oldu. Bu çalkantılı süreç, devrimin yarattığı kaostan düzen çıkarma vaadiyle sahneye çıkan ve devrimci idealleri sona erdirirken devrimin bazı kazanımlarını konsolide eden Napoléon Bonaparte'ın yükselişine zemin hazırladı.

4.1 Thermidor Gericiliği ve Ekonomik Kaos

Robespierre ve müttefiklerinin 9 Thermidor (27 Temmuz 1794) darbesiyle giyotine gönderilmesinin ardından Fransa, "isteksizlik günleri" olarak adlandırılan yeni bir döneme girdi. Thermidor yönetimi, derin bir çelişki üzerine kuruluydu: Bir yandan Terör'ü bitirme iddiasındaydı, ancak darbeyi gerçekleştirenlerin kendileri de Terör'ün kanına bulaşmış eski Jakobenlerdi. Bu dönemde Jakoben kulüpleri kapatıldı, Vendée isyancıları gibi karşı-devrimci unsurlar için af çıkarıldı ve siyasi bir gevşeme ortamı yaratıldı.

Ancak bu siyasi rahatlama, derin bir ekonomik krizi beraberinde getirdi. Fiyat kontrollerinin kaldırılmasıyla enflasyon patladı; 1794-95 arasında fiyatlar yaklaşık üç kat arttı. Devrimin kâğıt parası olan "assignat"ların değeri hızla düştü ve Paris'te ciddi bir kıtlık baş gösterdi. Bu durum, 1795 yılının Germinal ve Prairial aylarında yoksul halkın yeniden ayaklanmasına neden oldu. Ancak bu kez Convention (Meclis), bu isyanları orduyu kullanarak güçlükle de olsa bastırdı ve devrimin popüler tabanını tamamen ezdi.

4.2 Sol Muhalefet: Babeuf ve "Eşitler Komplosu"

Robespierre'in devrilmesiyle gerilemeye başlayan devrime karşı en radikal tepki, "sol Jakobenizm" geleneğinden geldi. Ancak Gracchus Babeuf liderliğindeki "Eşitler Komplosu", Jakobenlerin siyasi radikalizminin ötesine geçen, modern sosyalist düşüncenin habercisi niteliğinde derin bir ideolojik kopuşu temsil ediyordu. Babeuf'ün programı, yalnızca siyasi eşitliği değil, aynı zamanda özel mülkiyeti tamamen ortadan kaldıran komünist bir toplumsal düzeni hedefliyordu. Hareketin temel talepleri arasında, tüm mülkiyetin kamulaştırılacağı bir "mallar ortaklığı" (mallar ortaklığı) kurulması ve toplumsal eşitsizliğin kaynağı olarak görülen miras hakkının lağvedilmesi (Miras kanununun kaldırılması) bulunuyordu. Bu hareket, kitlesel bir taban bulamadan hızla yenilgiye uğratıldı ve liderleri idam edildi. Buna rağmen Eşitler Komplosu, modern sosyalist düşüncenin ilk pratik ve teorik öncülerinden biri olarak tarihteki yerini almıştır.

4.3 18 Brumaire: Napoléon Bonaparte'ın Yükselişi

Thermidor'dan sonra kurulan Directoire hükümeti hem iç politikadaki istikrarsızlığı çözmekte hem de dış politikada devrim savaşlarını yönetmekte başarısız oldu. Bu başarısızlıklar, ülkede düzen ve istikrar arayan, ancak ne monarşiye ne de Jakoben terörüne dönmek isteyen kesimler için bir siyasi boşluk yarattı. Mülkiyetini ve düzenini koruma kaygısındaki burjuvazi, feodalizme karşı verdiği mücadeleyi 1799'da savaş alanlarındaki başarılarıyla ünlenmiş genç general Napoléon Bonaparte'a "teslim etti". Napoléon, 18 Brumaire (9 Kasım 1799) darbesiyle Directoire hükümetini devirerek cumhuriyeti fiilen ilga etti ve Fransız Devrimi'ni sona erdirdi.

5.0 Sonuç: Devrimin Sınıfsal Niteliği Üzerine Bir Değerlendirme

Fransız Devrimi, tarih yazımında net ve kesin bir ifadeyle "burjuva devrimi" olarak tanımlanır. Bu tanım, devrimin feodal ayrıcalıkları yıkarak kapitalist gelişimin önünü açmasına ve siyasi iktidarı burjuvaziye devreden bir süreçler toplamı olmasına dayanır.

II) Devrimdeki Siyasi Gruplar ve Dinamikler

1.0 Giriş: Devrimi Şekillendiren İç ve Dış Politika Gerilimleri

Büyük Fransız Devrimi, yalnızca tek bir ulusun sınırları içinde gerçekleşen bir siyasi altüst oluş değil, aynı zamanda iç politika kararlarının dış tehditlerle, dış politika hedeflerinin ise içerdeki sınıfsal gerilimlerle iç içe geçtiği karmaşık bir tarihsel süreçtir. Devrimin seyrini ve radikalleşme dinamiklerini tam olarak kavrayabilmek için, devrimci savaşın yarattığı ekonomik ve siyasi baskılar ile farklı toplumsal sınıfların bu baskılara verdiği tepkilerin birlikte analiz edilmesi önem taşır. Bu süreç, Ancien Régime'in (Eski Rejim) yapısal krizleriyle bir gecede ortaya çıkmamıştır. Devrim öncesi Fransa, uzun ve maliyetli savaşlar nedeniyle iflasın eşiğine gelmiş bir devlet hazinesi, sanayi devrimini yaşayan İngiltere karşısında ekonomik geri kalmışlık ve aristokrasinin kendi içindeki bölünmüşlüğü ("Kılıç Soyluluğu" ve "Cüppe Soyluluğu" arasındaki çıkar çatışması) gibi derin çelişkilerle zaten çöküşün eşiğindeydi. Devrim, bu birikmiş krizler zemininde, başlangıçtaki liberal hedeflerinden giderek uzaklaşarak, farklı sosyo-ekonomik tabanlara sahip siyasi grupların (ticaret burjuvazisi, savaş ekonomisinden kâr sağlayan yeni zenginler ve şehirli yoksullar) birbiriyle çelişen hedeflerinin ve bu hedefleri hayata geçirme mücadelelerinin bir sonucu olarak radikalleşmiş ve dönüşmüştür. Bu yazı, devrimin ana siyasi aktörlerini ve onların sosyo-ekonomik temellerini inceleyerek devrimin karmaşık dinamizmini analiz edecektir.

2.0 Devrimin Ana Siyasi Aktörleri ve Sosyo-Ekonomik Tabanları

Devrim sürecinde ortaya çıkan şiddetli ideolojik çatışmaları ve radikal politika tercihlerini anlamak için, bu politikaları savunan siyasi grupların kimlerden oluştuğunu ve hangi ekonomik çıkarları temsil ettiğini bilmek temel bir çerçeve sunar. Bu dönemde ekonomik talepler, Locke ve Rousseau gibi Aydınlanma düşünürlerinin popülerleştirdiği "genel irade", "toplum sözleşmesi" ve "bireysel haklar" gibi yeni siyasi anlayışlarla meşruiyet kazanmıştır. Her bir fraksiyonun sosyo-ekonomik tabanını analiz etmek, onların neden yayılmacı bir savaşı desteklediğini, devrimci teröre başvurduğunu veya ekonomik kontrol mekanizmaları talep ettiğini anlamanın anahtarıdır. Bu aktörler, devrimin itici gücünü ve aynı zamanda iç çelişkilerini oluşturmuştur.

2.1 Jirondenler: Ticaret Burjuvazisinin Temsilcileri

Jirondenler, devrimin ilk aşamalarında etkili olan ve büyük ticaret burjuvazisinin çıkarlarını temsil eden siyasi bir gruptu. Sosyo-ekonomik tabanları, ağırlıklı olarak sömürge ticareti, ihracat ve tüketim malları üretimiyle uğraşan kapitalistlerden oluşuyordu. Destekçileri arasında Lyons ipek tüccarları, sömürgelerle ticaret yapan toptancılar ve dokuma sanayinin önde gelen isimleri bulunuyordu. Bu ekonomik çıkarlar, onların politika hedeflerini doğrudan şekillendirmiştir. Başlangıçta Belçika ve Hollanda gibi yeni pazarları ele geçirmek ve İngiltere'nin ticari rekabetine karşı üstünlük sağlamak amacıyla yayılmacı bir savaşı hararetle desteklediler. Ancak savaşın Fransa aleyhine dönmesi ve denizaşırı ticareti felç etmesiyle birlikte, yenilgici bir tutum benimseyerek devrimin radikalleşmesine karşı çıktılar.

2.2 Jakobenler (Montagnard'lar): Radikal Burjuvazi ve Savaş Ekonomisi

Jakobenlerin en radikal kanadını oluşturan Montagnard'lar (Dağlılar), Jirondenlerden farklı bir burjuva kesimini temsil ediyordu. Onların sosyo-ekonomik temeli, devrimin ve savaşın yarattığı yeni ekonomik fırsatlardan besleniyordu. Bu grup, kilise ve aristokrasinin el konulan topraklarının açık artırmayla satılmasından, enflasyondan, ordunun donatımı ve ikmalinden, silah üretiminden ve genel olarak savaş ekonomisinden büyük kârlar sağlayan burjuvazinin temsilcisiydi. Bu nedenle, onların çıkarları devrimin ve devrimci savaşın sonuna kadar sürdürülmesiyle birebir örtüşüyordu. Karşı-devrim tehlikesi ve dış işgal tehdidi, bu grubun iktidarını meşrulaştırırken, savaşı kazanmak için şehirli yoksulların (sans-culottelar) ekonomik taleplerine geçici tavizler vermelerini de zorunlu kılmıştır.

2.3 Sans-culottelar (Çıplak Kollular): Devrimin Kentsel Halk Hareketi

Sans-culottelar, yani şehirli yoksullar, küçük zanaatkârlar ve gündelikçiler, devrimin siyasi yöneticisi olmasalar da sürecin ana "sürükleyici kuvveti"ydiler. Onların temel motivasyonu, soyut siyasi ideolojilerden ziyade, savaşın ve ekonomik krizin yol açtığı somut ve acil sorunlardı. Talepleri doğrudan hayatta kalma mücadelesiyle ilgiliydi:

• Hayat Pahalılığı: Devrimin kâğıt parası olan Assignat'ların kontrolsüz basımı sonucu değerinin hızla düşmesi ve bunun yarattığı dizginlenemeyen enflasyon.

• Kıtlık: Karşı-devrimci olarak gördükleri istifçiler ve spekülatörler nedeniyle un, ekmek gibi temel tüketim mallarına erişimde yaşanan büyük zorluklar.

• Temel Talep: Bu sorunlara çözüm olarak, temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının devlet tarafından sabitlenmesini (Azami Fiyat Yasası) ve istifçilere karşı devrimci terörün acımasızca uygulanmasını istiyorlardı.

2.4 Halk Sözcüleri: Enragé'ler ve Hébertistler

Sans-culottelar'ın bu ekonomik talepleri, iki farklı siyasi grup tarafından dile getirilmiştir. Bu gruplar arasındaki temel farkı anlamak, devrimin radikalleşme sürecindeki iç dinamikleri kavramak açısından önemlidir.

• Enragé'ler ("Kudurmuşlar"): Jacques Roux gibi isimlerin liderliğindeki bu grup, sans-culottelar'ın ekonomik taleplerinin (fiyat denetimi, spekülatörlere karşı terör) en dolaysız ve gerçek sözcüleri olarak kabul edilir. Onlar, doğrudan halkın içinden çıkan ve burjuvazinin mülkiyetine karşı radikal bir tehdit oluşturan bir hareketi temsil ediyordu.

• Hébertistler: Bu grup ise, sans-culottelar'ın radikalizmini ve öfkesini kendi kişisel ve politik çıkarları için kullanmaya çalışan burjuva kökenli politikacılardan oluşuyordu. Temel amaçları, devrimci halk hareketini kullanarak Kamu Selamet Komitesi'ne karşı güç kazanmak ve özellikle Savaş Bakanlığı üzerindeki etkinliklerini artırmaktı.

Bu farklı grupların çelişkili politik hedefleri, devrimin en çalkantılı dönemi olan Terör Dönemi'nin iç politika uygulamalarında somut bir şekilde ortaya çıkmıştır.

3.0 İç Politika: Ekonomik Kontrol ve Devrimci Terör

Devrimin 1793-1794 yıllarını kapsayan en radikal aşaması, genellikle "Terör Dönemi" olarak anılır. Ancak bu dönem, basit bir şiddet patlamasından ibaret değildi; aynı zamanda birbiriyle çatışan sınıf çıkarlarını yönetme, savaş ekonomisini ayakta tutma ve karşı-devrimi ezme çabalarının bir ürünüydü. Bu bölüm, dönemin arkasındaki sosyo-ekonomik nedenleri ve bu nedenlerin yol açtığı radikal iç politika uygulamalarını incelemektedir.

3.1 Fiyat Kontrollerinden Devlet Terörüne

Jakoben iktidarı, savaşı sürdürebilmek için desteğine muhtaç olduğu sans-culottelar'ın baskısıyla, özel mülkiyete müdahale anlamına gelen bir dizi ekonomik kontrol önlemi almak zorunda kaldı. Bu süreç, adım adım devlet terörünün kurumsallaşmasına yol açtı.

1. Tahıl Fiyatlarının Sabitlenmesi (4 Mayıs 1793): Sans-culottelar'ın baskısıyla çıkarılan bu ilk yasa, tahıl fiyatlarına bir tavan getirmeyi amaçlıyordu. Ancak, bu politikadan zarar gören Jirondenler, büyük çiftçiler ve yerel idareciler tarafından sistematik olarak sabote edildi ve etkisiz kaldı.

2. Azami Fiyat ve Ücret Yasası (29 Eylül 1793): Halk hareketinin artan baskısı sonucu çıkarılan bu yasa, çok daha kapsamlıydı ve aralarında gıdanın da bulunduğu 39 temel ihtiyaç maddesinin fiyatlarını sabitledi. Ancak bu yasanın uygulanması ciddi zorluklar doğurdu. Üreticiler üretimi durdurdu, karaborsa yayıldı ve dükkanlar boşaldı. Yasa aynı zamanda ücretlere de bir tavan getiriyordu ki bu durum, nominal ücretlerin düşmesi anlamına geldiği için işçiler arasında hoşnutsuzluk yarattı.

3. İaşe Komisyonu ve Devrimci Milis: Bu ekonomik kontrolleri kâğıt üzerinde kalmaktan kurtarmak ve zorla uygulamak için iki kilit kurum oluşturuldu. Cumhuriyet genelinde mallara el koyma ve dağıtım yetkisine sahip olan İaşe Komisyonu ve sans-culottelar'dan oluşan Devrimci Milis, ekonomik terörün uygulayıcıları oldu. Devrimci Milis, kırsal bölgelere giderek çiftçilerin elindeki tahıla zorla el koydu ve istifçilere karşı bir "terör" aracı olarak kullanıldı.

3.2 Karşı-Devrim: Vendée İsyanı'nın Politik Anlamı

Devrimin radikal iç politikaları, özellikle kırsal kesimde şiddetli bir direnişle karşılaştı. Bunun en kanlı örneği, Fransa'nın batısındaki Vendée bölgesinde patlak veren ve devrimi bir iç savaşa sürükleyen köylü isyanıdır. Bölgenin "dindar ve kraliyetine bağlı" olan halkı, devrimin din karşıtı politikalarına ve zorunlu askerlik uygulamasına karşı ayaklandı. İsyancıların 14 Mart 1793 tarihli mektuplarında dile getirdikleri talepler, bu tepkinin temel nedenlerini açıkça ortaya koymaktadır:

• Katolik ve diğer Hıristiyan mezheplerinin ibadet özgürlüğünün güvence altına alınması.

• Zorunlu askerliğe derhal son verilmesi.

• Devrimden kaçanların ve şüphelilerin masum çocuklarının tutuklanmasının durdurulması.

Vendée İsyanı, devrimin yalnızca Paris merkezli bir burjuva ve aydın hareketi olmadığını, aynı zamanda Fransa'nın geniş kırsal kesimlerinde nasıl kanlı bir iç direnişle karşılaştığını göstermesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Bu iç tehdit, devrimci yönetimin politikalarını daha da sertleştirmesine neden olurken, bu politikaları derinden etkileyen bir diğer ana faktör olan dış politika kararlarına, yani savaşa odaklanmayı zorunlu kılmıştır.

4.0 Dış Politika: Devrimci Savaşın Katalizör Rolü

Fransa'nın 1792'de Avusturya'ya ve 1793'te İngiltere ile Hollanda'ya savaş ilan etme kararı, devrim sürecini geri dönülmez bir şekilde hızlandıran ve siyasi gruplar arasındaki farklılaşmayı bir bıçak gibi keskinleştiren bir katalizör rolü oynamıştır. Başlangıçta Jirondenlerin ekonomik yayılmacı hedefleriyle başlayan savaş, Fransa'nın yenilgileri ve işgal tehdidiyle birlikte karakter değiştirmiş; devrimi iç ve dış düşmanlara karşı savunma ve yayma aracına dönüşmüştür. Savaş, devrimin iç dinamiklerini hem beslemiş hem de tüketmiştir.

4.1 Savaşın Ekonomik Gerekçeleri

Devrimci savaşın ardında, "özgürlük yayma" söyleminin ötesinde, Fransa ve özellikle İngiltere arasındaki derin ekonomik rekabet yatıyordu. Savaş kararını tetikleyen temel ekonomik motivasyonlar şunlardı:

• Ticari ve Sömürge Rekabeti: 18. yüzyıl boyunca iki ülke arasında Hollanda ve Hindistan gibi kilit pazarlar üzerinde süregelen bir hakimiyet mücadelesi vardı.

• Sanayi Rekabeti: Sanayi devrimini Fransa'dan yaklaşık 30 yıl önce başlatan İngiltere, pazarları ucuz mallarla domine ediyor, bu durum Fransız sanayisini hem iç hem de dış pazarlarda zayıf düşürüyordu.

• Pazar Kaybı Korkusu: Fransa'da cumhuriyetin zaferi, İngiltere'nin en önemli pazarlarından birini tamamen kaybetmesi anlamına geliyordu.

• Yayılmacı Hedefler: Jirondenler, savaş yoluyla zengin Belçika ve Hollanda'yı fethederek yeni pazarlar ve kaynaklar elde etmeyi amaçlıyordu.

• İç Ekonomik Kriz: Soyluların mülksüzleştirilmesi, ipek sanayi gibi lüks tüketim malları üreten sektörleri krize sokmuştu. Bu durum, yeni pazarlar bulmak ve ekonomik bir canlanma sağlamak için savaşı ek bir teşvik haline getiriyordu.

4.2 Savaşın İç Politikaya Etkileri

Savaş, devrimin içindeki sınıfsal çelişkileri su yüzüne çıkararak süreci radikalleştiren bir motor görevi gördü. Savaşın yol açtığı temel sonuçlar şunlardır:

• Sınıfsal Farklılaşma: Burjuvazi, savaşın devasa maliyetini halkın sırtına yüklemeyi tercih etti. Kontrolsüz bir şekilde kâğıt para (assignat) basılması, enflasyonu patlattı ve hayat pahalılığını artırdı. Bu durum, burjuvazi ile sans-culottelar arasındaki çıkar farkını net bir şekilde ortaya koydu.

• Halk Hareketinin Radikalleşmesi: Dış tehdit, yenilgiler ve işgal tehlikesi, sans-culottelar'ı devrimi ve savaşı daha tutkulu bir şekilde savunmaya itti. Onlar için savaş hem vatan savunması hem de devrimin kazanımlarını koruma mücadelesiydi.

• Politikaların Sertleşmesi: Jakobenler, savaşı kazanabilmek için sans-culottelar'ın enerjisine ve desteğine bağımlı hale geldiler. Bu bağımlılık, onları, istemeyerek de olsa sans-culottelar'ın fiyat kontrolleri ve terör gibi radikal ekonomik taleplerine taviz vermeye zorladı.

Savaşın yarattığı bu dinamikler, devrimci burjuvazi ile onu iktidara taşıyan halk hareketi arasındaki kırılgan ittifakı eninde sonunda çökertmiş ve devrimin yönünü değiştirmiştir.

5.0 İttifakın Çöküşü ve Devrimin Yön Değiştirmesi

Devrimci savaşta kazanılan zaferler ve Vendée gibi iç isyanların bastırılması, Jakoben iktidarının ve devrimci burjuvazinin artık sans-culottelar'ın kitlesel desteğine eskisi kadar ihtiyaç duymadığı yeni bir politik ortam yarattı. Bu noktadan sonra burjuvazi, devrimi kendi sınırlarının ötesine taşıma potansiyeli olan halk hareketini sistematik olarak tasfiye ederek iktidarını konsolide etmeye yöneldi. Bu süreç, devrimin popüler ve radikal karakterini sona erdirerek burjuva düzenini sağlamlaştırdı.

5.1 Halk Hareketinin Bastırılması

Jakoben iktidarı, iç ve dış düşmanları yendikten hemen sonra, kendisini iktidara taşıyan halk hareketini ve onun örgütlenmelerini yok etmek için harekete geçti. Bu tasfiye süreci birkaç kritik adımda gerçekleşti:

1. Hébertistlerin İdamı (24 Mart 1794): Halk hareketinin radikalizmini kendi çıkarları için kullanan Hébertist liderlerin idam edilmesi, kitle hareketinin siyasi liderliğinin başının ezilmesi anlamına geliyordu.

2. Halk Örgütlenmelerinin Feshedilmesi: 4 Aralık 1793 tarihli yasa ile halk derneklerinin merkezi kongreler düzenlemesi yasaklanarak merkezi iktidar güçlendirildi. Hébertistlerin tasfiyesinden sonra bu süreç hızlandı: Paris Komünü tasfiye edilerek doğrudan merkezi hükümete bağlandı, halk dernekleri Jakoben Kulübü ile çatışmaya sokularak Mayıs 1794'te kendilerini feshetmeye zorlandı ve ekonomik terörün uygulayıcısı olan Devrimci Milis 27 Mart 1794'te fiilen dağıtıldı.

3. Ekonomik Liberalizme Dönüş: Halk baskısının ortadan kalkmasıyla birlikte, Jakobenler Azami Fiyat Yasası gibi ekonomik kontrol politikalarını gevşetmeye ve sonlandırmaya başladı. Ticari faaliyetler üzerindeki baskı kaldırıldı ve ihracat yeniden teşvik edildi.

4. Terörün Yön Değiştirmesi: Bu aşamadan sonra devrimci terör, artık "karşı-devrimcilere" veya istifçilere değil, azami ücret yasasına karşı grev yapan işçilere ve halk hareketinin kalan unsurlarına yöneltildi. Grev yapmak "karşı-devrimci bir suç" olarak kabul edildi.

5.2 Thermidor Gericiliği ve Burjuva Düzeninin Konsolidasyonu

9 Thermidor (27 Temmuz 1794) darbesiyle Robespierre ve müttefiklerinin devrilmesi, devrimin radikal aşamasını kesin olarak sona erdiren ve büyük burjuvazinin çıkarlarını güvence altına alan bir dönüm noktası oldu. Bu dönem, "isteksizlik günleri" olarak da anılır; zira darbeyi yapanlar, kendileri de Terör'ün kanına bulaşmış eski Jakobenlerdi. Robespierre'in düşüşünün temel nedeni, halk hareketini tasfiye ederek kendisini ayakta tutan toplumsal tabandan, yani sans-culottelar'ın desteğinden yoksun kalmasıydı. Thermidor dönemi, devrimin popüler kazanımlarını geri alarak burjuva düzenini yeniden kuran bir "gericilik" süreciydi. Bu dönemde atılan adımlar kronolojik olarak şunlardır:

• Devrimin motoru olan Jakoben Kulübü kapatıldı (12 Kasım 1794).

• Ekonomik liberalizme tamamen geri dönülerek Azami Fiyat Yasası resmen kaldırıldı (9 Aralık 1794), bu da enflasyonun ve kıtlığın yeniden patlamasına neden oldu.

• Germinal ve Prairial aylarındaki (Nisan-Mayıs 1795) halk ayaklanmaları ordu tarafından kanla bastırılarak sans-culottelar'ın siyasi gücü askeri olarak tamamen yok edildi.

• 1795'te çıkarılan yeni bir anayasayla, 1793 Anayasası'nın getirdiği genel oy hakkı ilkesi terk edildi ve oy hakkı yeniden mülk sahibi erkeklerle sınırlandırıldı.

Bu gericiliğe karşı son ve en radikal tepki, Gracchus Babeuf liderliğindeki "Eşitler Komplosu" ile geldi. Özel mülkiyeti ortadan kaldırarak komünist bir düzen kurmayı hedefleyen bu hareket, "sol Jakobenizm" geleneğinin son halkası ve modern sosyalist düşüncenin habercisiydi. Ancak kitlesel bir taban bulamadan hızla bastırıldı ve liderleri idam edildi.

6.0 Sonuç: Sınıfsal Çıkarların Belirlediği Siyasal Süreçler

Fransız Devrimi'nin farklı aşamalarında alınan politika kararları –savaşa girmek, devrimci terör uygulamak, ekonomiyi devlet kontrolüne almak ve sonra tekrar liberalleştirmek– yüzeysel bakıldığında kaotik veya keyfi görünebilir. Ancak daha derin bir analiz, bu kararların devrim sahnesindeki farklı siyasi grupların net sosyo-ekonomik çıkarlarından kaynaklanan rasyonel adımlar olduğunu göstermektedir. Temel bulgular, devrimin seyrini belirleyen bu sınıfsal mantığı ortaya koymaktadır:

• Politikaların Rasyonelliği: Her fraksiyonun izlediği iç ve dış politikalar, kendi sınıfsal tabanının ekonomik çıkarlarıyla doğrudan tutarlıydı. Jirondenlerin yayılmacı savaş arzusu, Jakobenlerin savaş ekonomisini sürdürme ve özel mülkiyete geçici olarak müdahale etme zorunluluğu, kendi maddi gerçekliklerinin bir yansımasıydı.

• Sans-culottelar'ın Rolü: Kentsel halk hareketi, devrimi ileriye taşıyan, feodalizmin kalıntılarını temizleyen ve burjuvaziyi kendi doğal sınırlarının ötesine iten temel bir güç oldu. Ancak bağımsız bir siyasi programdan ve kendi sınıfının liderliğinden yoksun olduğu için, burjuvazi tarafından önce kullanıldı ve hedeflere ulaşıldıktan sonra sistematik olarak ezilerek yenilgiye uğratıldı.

• Nihai Sonuç: Fransız Devrimi, tüm radikal ve popüler aşamalarına, "Eşitlik" ve "Kardeşlik" gibi evrensel sloganlarına rağmen, nihayetinde feodalizmi yıkarak kapitalist gelişimin önündeki engelleri kaldıran ve siyasi iktidarı aristokrasiden alıp burjuvazinin eline teslim eden bir süreç olmuştur. Bu nedenle, Fransız Devrimi, net ve kesin bir ifadeyle "burjuva devrimi" olarak tanımlanır. Sürecin sonunda kurulan düzen, halkın değil, burjuva sınıfın egemenliğini pekiştirmiştir.

29 Eylül 2025 Pazartesi

1. Enternasyonal

MAR

Giriş: Tarihsel Bağlam ve Yeniden Canlanış

1848 Devrimleri'nin yenilgisi, Avrupa kıtasını derin bir siyasi durgunluk ve baskı dönemine sürüklemişti. Ancak bu sessizlik, kapitalist sanayinin 1850’lerdeki hızlı yükselişiyle biriken yeni toplumsal enerjiyi maskeleyen aldatıcı bir sükûnetti. 1857-58 ekonomik bunalımı bu sükûneti paramparça ettiğinde, Avrupa işçi hareketleri yeniden canlandı. Bu canlanış, proleter enternasyonalizmi idealinin, ulusal rekabetlerin, ideolojik dogmatizmin ve devlet baskısının sert gerçekliğiyle ilk kez sınanacağı bir potanın, yani 1. Enternasyonal'in kurulması için tarihsel koşulları olgunlaştırdı.

Sosyalizm tarihinde bir dönüm noktası olan 1. Enternasyonal, kendisinden önceki enternasyonalizm düşüncesini, işçi sınıfının bağımsız bir siyasal hareketi olarak somut bir örgütsel yapıya kavuşturarak niteliksel olarak ileri bir aşamaya taşıdı. Fraternal Democrats ve Komünistler Birliği gibi yapılar uluslararası dayanışma ruhunu yaşatmış olsalar da, bu ruhun teorik bir idealden pratik bir güce dönüşmesi 1. Enternasyonal ile mümkün oldu. Bu örgüt, farklı ulusal geleneklerden ve ideolojik akımlardan gelen işçi önderlerini bir araya getirerek, sınıf mücadelesinin uluslar arası doğasını ilk kez pratik bir gerçekliğe dönüştürme iddiasını taşıdı.

Bu analizin ilerleyen bölümlerinde, Enternasyonal'in kuruluşuna zemin hazırlayan İngiliz, Fransız ve Alman işçi hareketlerinin özgül dinamikleri mercek altına alınacaktır.

1. Enternasyonal'in Doğuşunu Hazırlayan Ulusal Hareketler

1. Enternasyonal, tek bir merkezden planlanarak kurulmuş soyut bir proje değildi. Aksine, Avrupa'nın sanayileşmiş merkezlerindeki işçi hareketlerinin kendi tarihsel birikimleri, ideolojik farklılıkları ve örgütsel deneyimleriyle bir araya geldiği somut bir birleşimin ürünüydü. Bu nedenle, Enternasyonal'in yapısını, programatik gelişimini ve nihayetinde dağılmasına yol açan iç çelişkileri anlayabilmek için, onu oluşturan kurucu ulusal hareketlerin dinamiklerini kavramak hayati bir öneme sahiptir.

• 1.1. İngiltere: Chartist Hareketin Mirası ve Sendikal Uyanış

• 1848 yenilgisi sonrası dağılma sürecine giren Chartist hareket, 1850'lerde Ernest Jones'un liderliğinde yeniden canlandı. Jones, Marx ile kurduğu yakın ilişki sayesinde, harekete yeni bir vizyon kazandırmaya çalıştı. Savunduğu sınıf mücadelesi, sendikal örgütlenme, bağımsız bir işçi partisi ve enternasyonal dayanışma gibi fikirler, Chartist programı radikalleştirdi. Ancak bu çabalar geniş bir yandaş kitlesi bulamadı ve hareket 1858'de fiilen dağıldı. Buna rağmen, Fraternal Democrats ve 1856-1859 arasında varlığını sürdüren Uluslararası Dernek (International Association) gibi yapılar, enternasyonalizm fikrini canlı tuttu. 1860'lı yıllara gelindiğinde ise, sendikaların (trade-union) öncülüğünde başlatılan parlamento reformu mücadelesi ve yaygınlaşan grevler, işçi sınıfı içinde yeni bir örgütlülük ve politikleşme dalgası yarattı. Bu dinamizm, İngiliz sendikacılarını uluslararası meselelere daha duyarlı hale getirerek Enternasyonal'in kuruluşunda kilit bir rol oynamalarına zemin hazırladı.

• 1.2. Fransa: Proudhonculuğun Hegemonyası ve Pratiğin Gücü

• 1848 sonrası Fransa'da sosyalist hareket ağır bir darbe almıştı. Ancak 1864'ten Paris Komünü'ne uzanan dönemde sosyalizm yeniden canlanırken önemli bir dönüşüm geçirdi: Hareket giderek "işçileşen" bir nitelik kazandı. Bu sürecin merkezinde, Proudhon'un düşüncelerinin derin izler bıraktığı zanaatkârlar ve işçiler yer alıyordu. Enternasyonal'in Fransız şubesinin kurulması, yeni sendikaların oluşumu ve özellikle 1867-1868 yıllarında yoğunlaşan grev dalgası, bu teorik çerçeveyi pratikte dönüştürdü. Proudhon'un grevlere karşı olan teorik duruşu, bizzat Proudhoncu işçilerin grevlere kitlesel katılımıyla aşıldı. Bu, Marx'ın da belirttiği gibi, Proudhoncu yiğitlerin pratikte kendi öğretilerinin en ateşli karşıtları haline gelmesiyle sonuçlanan "büyük bir ilerleme"ydi. Bu dönüşümün en önemli temsilcilerinden biri, ciltçi işçisi Eugène Varlin'di. Proudhoncu gelenekten gelse de, Marksist ve Bakuninci fikirlerle etkileşim içinde yeni bir sentez arayışındaydı. Devlet otoritesini reddetmekle birlikte, siyasal mücadeleyi toplumsal mücadeleden ayıran dar Proudhonculuğu eleştiriyor ve ikisi arasındaki kopmaz bağı vurguluyordu: "Siyasal devrimle toplumsal devrim birbirine bağlıdır ve biri olmadan öbürü olamaz."

• 1.3. Almanya: Lassallecılık ve Marksizm Arasındaki Ayrım

• 1860'ların başında Almanya'daki işçi hareketi, büyük ölçüde liberallerin denetimindeki Arbeiterbildungsverein (İşçi Eğitim Dernekleri) çerçevesinde şekilleniyordu. Bu yapıdan ilk kopuş, Ferdinand Lassalle'ın 1863'te Allgemeiner Deutscher Arbeiterverein - ADAV (Genel Alman İşçi Derneği)'ni kurmasıyla gerçekleşti. ADAV, işçilerin liberal burjuvaziden bağımsız ilk siyasi örgütü olması bakımından tarihsel bir adımdı. Ancak Lassalle'ın programı, Prusya devletinden destek alarak kooperatifler kurma ve Bismarck gibi figürlerle ittifak arayışları gibi devletçi ve uzlaşmacı unsurlar barındırıyordu. Buna karşılık, Wilhelm Liebknecht ve August Bebel gibi isimler, Marksist düşüncenin Almanya'da kök salması için mücadele ettiler. Onlar, Lassalle'ın Prusya odaklı ve devletle uzlaşmacı yaklaşımının aksine, uluslararası işçi sınıfı dayanışmasını ve devrimci bir programı savundular. Faaliyetlerini liberal etkideki İşçi Dernekleri Kongresi içinde yürüten Liebknecht ve Bebel, 1868'de bu örgütün 1. Enternasyonal programını benimsemesini sağlayarak Lassallecılıktan kesin bir ideolojik kopuşu temsil ettiler ve Almanya'da bağımsız, Marksist bir işçi partisinin doğuşuna giden yolu açtılar.

Bu üç farklı ulusal mirasın birleşimi, Enternasyonal'in hem gücünü hem de içsel gerilimlerini belirleyecekti. İngilizlerin pragmatik sendikalizmi örgütsel bir zemin sunarken, reformist eğilimleri devrimci siyaseti frenliyordu. Fransızların devrimci pratiği teorik Proudhonculukla çatışırken, harekete dinamizm katıyor ama programatik tutarlılığı zayıflatıyordu. Alman hareketinin merkezindeki Marksizm ile Lassallecılık arasındaki ideolojik mücadele ise, Enternasyonal'i gelecekteki teorik savaşların ana sahnesi haline getirecekti. Bu uçucu ancak dinamik karışım, uluslararası işçi sınıfı siyasetinin temellerini atmıştır.

2. Kuruluş: St. Martin's Hall ve Marksist Programın Zaferi

Enternasyonal'in kuruluşuna giden yolu açan somut kıvılcım, 1863'teki Polonya Ayaklanması'na gösterilen uluslararası destek oldu. Ayaklanmanın Çarlık Rusyası tarafından kanlı bir şekilde bastırılması, Avrupa'nın dört bir yanındaki işçi ve demokrat çevrelerde büyük bir tepki ve dayanışma ruhu yarattı. Özellikle Fransız ve İngiliz işçilerinin Polonya halkının bağımsızlık mücadelesine verdikleri ortak destek, uluslararası bir örgütlenme fikrini somut bir eyleme dönüştürmek için gerekli siyasi atmosferi oluşturdu.

Bu çabaların doruk noktası, 28 Eylül 1864 tarihinde Londra'daki St. Martin's Hall'da gerçekleşen tarihsel toplantıydı. O salonun atmosferi, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir koalisyonun hem vaadini hem de barındırdığı gerilimi yansıtıyordu. Bir yanda, pratik kazanımlara odaklanmış, pragmatik İngiliz sendika liderleri; diğer yanda, teorik tartışmalara yatkın, zanaatkâr kökenli Fransız Proudhoncular; bir köşede, işçi sınıfının bağımsız mücadelesinden çok ulusal birliğe odaklanmış Mazzinici İtalyan milliyetçileri ve nihayet, bilimsel sosyalizm temelinde örgütlenmiş, sürgündeki Alman komünistleri. Bu heterojen grupların aynı çatı altında toplanması, başlı başına bir devrimci adımdı.

Toplantıda kurulan geçici komite, örgütün programatik metinlerini hazırlamakla görevlendirildi. Bu noktada Marx, belirleyici bir rol oynayarak hareketin ideolojik rotasını çizdi. Mazzinici ve Proudhoncu grupların hazırladığı, milliyetçi ve ütopik sosyalist unsurlar taşıyan taslakları diplomatik bir ustalıkla bertaraf eden Marx, kendi kaleme aldığı "Kuruluş Hitabı" (Inaugural Address) ve "Geçici Tüzük" metinlerini komiteye kabul ettirdi. Bu metinler, Enternasyonal'in temel ilkesini net ve tavizsiz bir biçimde ortaya koyuyordu:

"İşçi sınıfının kurtuluşu, işçi sınıfının kendisi tarafından gerçekleştirilmelidir."

Bu ilke, işçi hareketini burjuva radikallerinin ve milliyetçi akımların vesayetinden kurtararak, onu bağımsız bir siyasal güç olarak tanımlıyordu. Örgütün merkezinin, dönemin kapitalist dünyasının kalbi olan Londra'da kurulması ve Genel Konsey adıyla bir yürütme organının oluşturulması, Enternasyonal'e stratejik bir merkez ve sürekli bir faaliyet olanağı sağladı. St. Martin's Hall'daki kuruluş, bu ilkelerin benimsenmesiyle birlikte, uluslararası işçi sınıfı siyasetinde geri dönülmez yeni bir dönemin başlangıcını simgeledi.

3. Kongreler ve Programatik Gelişim: Proudhonculuktan Kolektivizme

1. Enternasyonal'in kongreleri, yalnızca örgütsel kararların alındığı rutin toplantılar olmanın çok ötesinde, örgütün ideolojik kimliğinin dövüldüğü siyasi savaş alanlarıydı. Bu kongreler, Proudhon'un küçük-burjuva sosyalizminin sistematik olarak tasfiye edildiği ve yerini Marksist kolektivist programın aldığı bir ideolojik oluşum anlatısı olarak okunmalıdır. Her kongre, toprak mülkiyeti, grev hakkı ve devletin rolü gibi konuların muharebe alanı olduğu, büyük bir fikri savaşın farklı birer cephesiydi.

İlk büyük çarpışma Cenevre Kongresi'nde (1866) yaşandı. Burada 8 saatlik işgünü talebinin kabul edilmesi ve Polonya'nın bağımsızlığının desteklenmesi gibi kararlar, örgütün pratik hedeflerini belirledi. Proudhoncuların etkisinin henüz hissedildiği Lozan Kongresi (1867) bir geçiş evresi olurken, kolektivist fikirler yavaş yavaş zemin kazandı.

Asıl ve kesin zafer, Brüksel Kongresi'nde (1868) kazanıldı. Burada Marx'ın müttefikleri olan kolektivistler, Proudhonculuğun azalan güçleri üzerinde ezici bir üstünlük sağladılar. Fransız delegelerin şiddetli muhalefetine rağmen, kongre toprak mülkiyeti de dahil olmak üzere üretim araçlarının kolektifleştirilmesi yönünde tarihsel bir karar aldı. Dahası, grevlerin işçi sınıfı için meşru ve gerekli bir mücadele aracı olduğu kabul edildi. Bu karar, Proudhon'un grev karşıtı öğretisinden kesin bir kopuşu temsil ediyordu.

Basel Kongresi (1869), kolektivist zaferi perçinledi. Toprak mülkiyetinin kolektifleştirilmesi kararı yeniden teyit edilirken, miras hakkının kaldırılması da hararetli bir şekilde tartışıldı. Ancak bu kongre, aynı zamanda Mihail Bakunin ve destekçilerinin Enternasyonal içindeki artan etkisine de sahne oldu. Bu, örgüt içindeki mücadelenin Proudhonculuk-Marksizm ekseninden, anarşizm-Marksizm eksenine kayacağının habercisiydi. Bu kongreler dizisi, 1. Enternasyonal'i küçük-burjuva sosyalizminden arındırarak, onu bilimsel sosyalizmin temel ilkelerini benimseyen modern işçi hareketinin ilk büyük uluslararası programatik merkezi haline getirdi.

4. Zirve ve Parçalanma: Savaş, Komün ve İç Çatışmalar

1860'lı yılların sonuna gelindiğinde 1. Enternasyonal, gücünün zirvesine ulaşmıştı. Avrupa'nın dört bir yanındaki grevlere verdiği destek, onu Avrupa burjuvazisi ve hükümetleri nezdinde ciddi bir "tehdit" haline getirmişti. Bu zirve dönemi, aynı zamanda örgütün sonunu hazırlayacak olan büyük krizleri de içinde barındırıyordu. Enternasyonal, yalnızca iç çatışmalarının kurbanı olmadı; aynı zamanda, konsolide olan Avrupa ulus-devlet sisteminin ve onun şiddetli burjuva tepkisinin de hedefindeydi.

• 4.1. Prusya-Fransa Savaşı ve Enternasyonalist Duruş

• 1870'te Prusya ile Fransa arasında savaş patlak verdiğinde, Enternasyonal proleter enternasyonalizmi ilkesinin ilk büyük sınavını verdi. Şovenist dalganın her iki ülkeyi de sardığı bir ortamda, Enternasyonal'in hem Fransız hem de Alman şubeleri cesur bir tavır sergiledi. Fransız enternasyonalciler, bu savaşın bir "kardeş kavgası" olacağını ilan ederken, Genel Konsey de savaşın "iktidarlar arası bir savaş" olduğu tespitini yaptı. Bu duruş, milliyetçiliğin en güçlü olduğu bir anda sınıf dayanışmasını ulusal sınırların üzerine koyarak, Enternasyonal'in temel ilkelerine olan bağlılığını pratikte kanıtladı.

• 4.2. Paris Komünü'nün Etkisi ve Burjuva Tepkisi

• Paris Komünü, Enternasyonal'in doğrudan bir eseri olmamasına rağmen, Avrupa'daki gerici güçler tarafından tamamen onunla özdeşleştirildi. Komün'ün yenilgisinin ardından yaşanan kanlı katliamlar, tüm Avrupa'da Enternasyonal'e yönelik bir cadı avının başlamasına neden oldu. Marx'ın Fransa'da İç Savaş adlı eserinde bu tarihsel deneyimi sahiplenmesi, örgütü kıta çapında bir numaralı düşman haline getirdi. Bu yoğun baskı ortamı, Enternasyonal şubelerinin faaliyetlerini neredeyse imkânsız kıldı ve örgüt içinde var olan ayrılıkları geri dönülmez biçimde derinleştirdi.

• 4.3. İç Bölünmeler ve Sonun Başlangıcı

• Paris Komünü sonrası artan bu dış baskı, örgütün iç zayıflıkları üzerinde güçlü bir katalizör etkisi yarattı ve ideolojik fay hatlarını tamamen kırdı. Komün'ün devrimci radikalizmi ve ardından gelen devlet terörü, pragmatik İngiliz sendika liderlerini ürküttü. Parlamenter ittifaklarla ilerlemeye odaklanan bu liderler, Enternasyonal'in devrimci çizgisinden uzaklaşarak liberal burjuvaziyle iş birliği yolunu seçtiler. Onların geri çekilmesi, Marx'ın Enternasyonal içindeki pragmatik güç tabanını zayıflattı ve bu durum, örgütün sonunu getiren Marx-Bakunin çatışmasını daha da şiddetlendirdi.

• Bu çatışma, basit bir örgütsel rekabetin ötesinde, iki temel dünya görüşünün çarpışmasıydı. Marx'ın tarihsel materyalizmi, işçi sınıfının mevcut devlet aygıtını ele geçirip bu devlet aygıtını kendi amaçları doğrultusunda dönüştürmesini öngörürken; Bakunin'in romantik ve voluntarist anarşizmi, her türlü devlet ve otoritenin derhal ve tamamen imha edilmesi gerektiğini savunuyordu. Bu temel ayrım; siyasal mücadelenin gerekliliği, seçimlere katılım ve örgüt yapısı gibi konularda somutlaşıyordu. Bakunin'in kendi kurduğu "Uluslararası Sosyalist Demokrasi Birliği" ile Enternasyonal içinde "örgüt içinde örgüt" kurma çabası, krizi doruk noktasına taşıdı. Bakunin'in anti-otoriter ve federalist modeli, özellikle İtalya ve İspanya gibi zayıf merkezi devletlere ve güçlü bölgesel kimliklere sahip ülkelerde yankı bulurken, Marx'ın fikirleri Almanya'nın merkeziyetçi devlet geleneği içinde daha fazla taraftar topluyordu. 1872'deki Rimini Konferansı'nda İtalyan şubelerinin Enternasyonal'den ayrılma kararı, parçalanmayı geri dönülmez kıldı.

Paris Komünü'nün ezilmesinin yarattığı dış baskı ile anarşist-Marksist bölünmesinin yarattığı iç parçalanma bir araya gelerek, işçi sınıfının bu ilk büyük uluslararası örgütünün fiilen dağılmasına yol açtı.

5. Sonuç: 1. Enternasyonal'in Tarihsel Mirası

1. Enternasyonal, örgütsel olarak dağılmış olsa da, sosyalist hareket üzerinde kalıcı ve derin bir miras bırakmıştır. O, sosyalist siyasetin soyut ilkelerden somut eyleme geçtiği, farklı işçi geleneklerinin ilk kez ortak bir program etrafında birleşmeye çalıştığı ve Marksizmin diğer sosyalist akımlar karşısında teorik ve pratik üstünlüğünü kanıtladığı tarihsel bir laboratuvar işlevi görmüştür. Enternasyonal'in temel mirası, "İşçi sınıfının kurtuluşunun kendi eseri olması gerektiği" ilkesini uluslararası işçi hareketinin temel taşı yapmasıdır. Bu ilke, işçi sınıfını burjuva ve küçük-burjuva akımlarının siyasi vesayetinden kurtararak onu tarihin bağımsız bir öznesi olarak konumlandırmıştır. Kongrelerinde yürüttüğü çetin tartışmalarla kolektivizm ve bağımsız siyasal eylem gibi hedefleri belirleyerek, gelecekteki sosyalist ve sosyal demokrat partilerin programatik temelini atmıştır. Farklı ülkelerdeki grevlere sağladığı destekle uluslararası dayanışmayı somut bir eyleme dönüştürmüş, sınıf mücadelesinin ulusal sınırları aşan bir gerçeklik olduğunu göstermiştir. Zaferleri, yenilgileri, hataları ve doğrularıyla 1. Enternasyonal'in deneyimleri, sonraki enternasyonaller ve ulusal işçi partileri için paha biçilmez bir ders ve birikim kaynağı olmuştur; modern sosyalist siyaset, onun attığı temeller üzerinde yükselmiştir.

28 Eylül 2025 Pazar

1917 Rus Devrimleri: Şubat'tan Ekim'e

MAR

Giriş

1917 yılına gelindiğinde Rus İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı'nın yarattığı derin bir girdabın içindeydi. Savaşın getirdiği topyekûn kriz, cephedeki yenilgiler, ekonomik çöküş ve toplumsal sefalet, Çarlık rejimini yönetim meşruiyetini ve kapasitesini yitirdiği bir çöküşün eşiğine getirmişti. Bu koşullar, Rusya'yı geri döndürülemez bir devrimci patlamaya hazırladı. Bu analizin amacı, Şubat ve Ekim Devrimleri arasındaki dinamik süreci, siyasi güç dengelerini değiştiren kilit dönüm noktalarını ve bu süreçte yaşanan ideolojik kaymaları kapsamlı bir şekilde ortaya koymaktır.

1. Devrimin Eşiğindeki Rusya: Savaş ve Toplumsal Bunalım (1914-1917)

1.1. Stolipin Gericiliği ve Devrimci Hareketin Durumu

Birinci Dünya Savaşı'nın devrimci bir patlamaya yol açan koşulları, savaş öncesi dönemin siyasi atmosferinden bağımsız anlaşılamaz. Özellikle 1907-1910 yılları arasındaki Stolipin diktatörlüğü, 1905 Devrimi'nin ardından yükselen devrimci dalgayı bastırmak için uyguladığı yoğun baskılarla Rusya'daki siyasi iklimi derinden şekillendirmiştir. Bu "Gericilik Dönemi", devrimci örgütleri zayıflatmış, ancak savaşın getirdiği yıkım ile birlikte yeniden alevlenecek olan toplumsal hoşnutsuzluğun birikmesine de zemin hazırlamıştır.

• Devrimci Faaliyetlerdeki Düşüş: Stolipin döneminin en somut etkisi, devrimci kitle hareketlerindeki dramatik düşüş olmuştur. Veriler bu gerilemeyi net bir şekilde ortaya koymaktadır: 1905'te 2 milyon 863 bin olan grevci işçi sayısı, 1909'da yalnızca 64 bine inmişti. Bu baskı ortamı, Bolşevik örgütlerini de derinden etkilemişti. Örneğin, partinin en güçlü olduğu merkezlerden Moskova'daki Bolşevik üye sayısı, Mayıs 1905'te 5320 iken, 1908 ortalarında 250'ye, 1910'da ise pratikte yok olma noktasına gelerek bir polis ajanı olan Kukuşkin'in yönettiği bir avuç insana düşmüştü.

• Savaşın Başlaması ve Bolşeviklerin Tutumu: Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, Bolşevikler emperyalist bir paylaşım savaşı olarak gördükleri bu çatışmaya net bir şekilde karşı çıktılar. Bu tutumları, Duma'daki milletvekillerinin tutuklanması gibi ağır bedelleri beraberinde getirdi. Parti, Şurkanov, Ignatev ve Levtskiy gibi polis ajanlarının Petersburg komitesine kadar sızdığı bir ortamda faaliyet göstermesine rağmen, yıkılan örgütlerini her seferinde yeniden inşa etme direncini ve kapasitesini korudu.

• Savaşın Toplumsal Etkileri: Savaş uzadıkça, yarattığı ekonomik sıkıntılar, kıtlık ve toplumsal hoşnutsuzluk devrimci bir durumu olgunlaştırdı. Siyasi istikrarsızlık o denli derinleşmişti ki, yalnızca halk arasında değil, yönetici elitler ve yabancı diplomatlar arasında bile bir saray darbesi ihtimali açıkça tartışılıyordu. Nitekim Fransız elçisi günlüğüne, "Devrim havaya sinmişti. Tek bilinmeyen nokta bunun yukarıdan mı aşağıdan mı geleceğiydi" diye not düşüyordu. Bu bunalım, Prens Feliks Yusupov gibi aristokratların 17 Aralık 1916'da Rasputin'i öldürmesiyle daha da derinleşti. Bu olay, Grandüklerin bile Çar'a karşı ayaklandığını göstererek rejimin otoritesini temelden sarstı.

1.2. Sonuç ve Geçiş

Savaşın yarattığı yıkım ve iç siyasi istikrarsızlık, Çarlık rejimini geri dönülmez bir çöküş yoluna sokmuş ve Şubat 1917'deki devrimci patlamayı kaçınılmaz hale getirmişti.

2. Şubat Devrimi: Çarlığın Yıkılışı ve İkili İktidarın Doğuşu

2.1. Spontane Ayaklanmadan Rejimin Çöküşüne

Şubat Devrimi, önceden planlanmış, merkezi bir siyasi eylemin sonucu değildi. Aksine, savaşın ve Çarlık rejiminin yarattığı dayanılmaz koşullar altında ezilen halk kitlelerinin biriken öfkesinin kendiliğinden bir patlamasıydı. Başkent Petrograd'da ekmek ve kömür kıtlığının had safhaya ulaşması ve savaş zenginlerinin sefahat alemi içindeki gösterişli yaşamları, toplumsal bunalımı patlama noktasına getirdi. Bu patlamanın Çarlık rejimini birkaç gün içinde nasıl yıktığını anlamak, devrimin tabanını ve sonraki ayların siyasi seyrini belirleyen ikili iktidar yapısının doğuşunu kavramak açısından kritik öneme sahiptir.

• Devrimin Tetikleyicileri: Devrimi başlatan olaylar zinciri, Petrograd'daki temel yaşam sorunlarından kaynaklandı. Kış aylarının sertliğiyle birleşen yoksulluk, halkın sabrını taşıran son damla oldu. Ocak 1917'de merkezi işçi grubunun üyelerinin tutuklanması gibi baskılar, gerilimi daha da artırdı ve biriken öfke, kısa süre içinde rejimin sonunu getiren kitlesel bir ayaklanmaya dönüştü. Ordunun isyancıların safına geçmesiyle Çarlık, elindeki son baskı aracını da yitirerek çöktü.

• İkili İktidarın Oluşumu: Çarlığın hızla çökmesiyle birlikte Rusya'da özgün bir iktidar yapısı ortaya çıktı. Bir yanda Duma üyeleri tarafından kurulan ve burjuvazinin çıkarlarını temsil eden Geçici Hükümet, diğer yanda devrim sırasında işçi ve asker temsilcilerinden oluşan ve kitlelerin gerçek gücünü temsil eden Petrograd Sovyeti ve ülke geneline yayılan diğer Sovyetler iktidar odağı haline geldi. Bir yanda savaşı sürdürmek isteyen burjuva hükümeti, diğer yanda barış, ekmek ve toprak isteyen kitlelerin temsilcisi Sovyetler vardı.

2.2. Sonuç ve Geçiş

Çarlığın yıkılmasıyla Rusya derin bir iktidar boşluğuna düşerken, Geçici Hükümet ile Sovyetler arasındaki mücadele, ülkenin geleceğini belirleyecek olan ana çatışma eksenini oluşturdu.

3. İktidar Mücadelesi: Nisan'dan Eylül'e Kritik Dönüm Noktaları

3.1. Siyasi Dengeyi Değiştiren Olaylar

Şubat ve Ekim Devrimleri arasındaki sekiz aylık dönem, Rusya'nın siyasi tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir istikrarsızlık ve güç kayması sürecidir. Bu dönem, kitlelerin Geçici Hükümet'e olan güvenini sarsarken, Bolşeviklerin halkın temel taleplerini sahiplenerek nasıl adım adım öne çıktığını ve kitlesel bir güç haline geldiğini göstermiştir.

• Lenin'in Dönüşü ve Nisan Tezleri'nin Etkisi: Lenin'in Nisan ayında sürgünden Petrograd'a dönüşü, Bolşevik Parti'nin stratejisinde köktü bir kırılma yarattı. Partinin bazı önderleri başlangıçta Geçici Hükümet'e koşullu destek verilmesi yönünde bir politika izlerken, Lenin'in yayımladığı Nisan Tezleri bu tutumu reddediyordu. Lenin, partiyi iktidarı Geçici Hükümet'ten Sovyetlere devredecek ikinci bir devrim için birleştirmeyi hedefliyordu. Tezler, partiye net hedefler sunuyordu:

    ◦ Geçici Hükümet'e hiçbir destek verilmemesi.

    ◦ Emperyalist savaşın derhal sona erdirilmesi.

    ◦ Tüm iktidarın Sovyetlere devredilmesi. Lenin, başlangıçtaki dirence rağmen, tezlerini devrimin dinamizmini hisseden parti kadrolarına ve yeni üyelere kabul ettirerek partiyi iktidar mücadelesine hazırladı. Bu süreçte Lenin'in tezleri, kitlelerdeki devrimci potansiyelin teorik bir ifadesi haline geldi.

• Bolşeviklerin Kitleselleşmesi: Geçici Hükümet'in savaşı sürdürme politikası ve toplumsal sorunları çözmedeki başarısızlığı, Bolşeviklerin halk nezdindeki desteğini hızla artırdı. Partinin üye sayısı bu dönemi yansıtan rakamlarla patlama yaptı: Nisan'da 80 bin olan üye sayısı, Ağustos'ta 240 bine ulaştı.

Bu kitleselleşme, partinin en önemli iki merkezi olan Petrograd ve Moskova Sovyetlerinde çoğunluğu ele geçirmesiyle sonuçlandı. Bu dönemde parti örgütlerinin sayısı 78'den 162'ye çıkarken, yalnızca Petersburg örgütü 41 bin, Moskova örgütü ise yaklaşık 50 bin üyeye ulaştı.

3.2. Sonuç ve Geçiş

Geçici Hükümet'in otoritesini ve halk desteğini yitirmesiyle oluşan iktidar boşluğunu, programatik netliği ve artan kitlesel gücüyle doldurmaya hazır tek örgütlü ve kararlı güç olarak Bolşevikler kalmıştı.

4. Ekim Devrimi: İktidarın El Değiştirmesi

4.1. Ayaklanmanın Stratejisi ve Uygulanması

Ekim ayına gelindiğinde, Bolşeviklerin iktidarı alması, maceracı bir girişimden ziyade, ülke çapındaki devrimci krizin derinleşmesine ve partinin kilit Sovyetlerde çoğunluğu sağlamasına dayanan stratejik bir hesaplamanın sonucuydu. Ayaklanmanın Petrograd'da görece kansız ve hızlı bir şekilde başarıya ulaşmasının nedeni, Geçici Hükümet'in artık halk desteğinden ve askeri güçten tamamen yoksun kalmasıydı. Ayaklanmanın askeri detaylarından çok, Lenin'in bu süreçteki merkezi rolü önemlidir. Ayaklanma arifesinde "kanun kaçağı" olarak aranan Lenin, kılık değiştirerek devrimin karargâhı Smolniy'e ulaşmış, ancak kapıdaki nöbetçiler tarafından tanınmadığı için içeri alınmakta zorlanmıştır. Bu anekdot, devrimin liderinin bile olayların merkezine ne denli zor koşullarda ulaştığını göstermektedir. Bir gün sonra Lenin, aynı binadan "Halk Komiserleri Konseyi" başkanı olarak çıkacaktı.

4.2. Sonuç ve Geçiş

Ekim Devrimi, Rusya'da iktidarı burjuvaziden alıp proletaryanın temsilcisi olarak görülen Sovyetlere devretmişti ve yeni yönetim, ilk iş olarak halkın en acil taleplerine yanıt verecek kararnameleri yayımlamaya yöneldi.

5. Yeni Rejimin İnşası ve İlk Meydan Okumalar

5.1. Devrimin İlk Kararları ve Sonuçları

Bolşevikler, iktidara geldikten hemen sonra attıkları adımlarla yeni rejimin karakterini şekillendirmeye ve devrimin temel vaatlerini yerine getirmeye çalıştılar. Bu ilk kararlar, halk kitlelerinin acil taleplerine yanıt vererek rejimin meşruiyetini güçlendirirken, aynı zamanda hem içerideki muhalif güçleri hem de dış dünyayı karşılarına alarak ülkeyi yeni ve daha büyük meydan okumalara sürükledi.

• Barış Kararnamesi: Yeni hükümetin ilk adımlarından biri, savaşan tüm ülkelere ilhaksız ve tazminatsız bir barış çağrısı yapan bir genelge yayımlamak oldu. Bu, milyonlarca askerin ve halkın en temel talebi olan savaşa son verme arzusuna doğrudan bir yanıttı. Bu politika, cephedeki askerler arasında kendiliğinden gelişen "kardeşleşme" hareketine dayanıyordu ve yeni rejime meşru bir kitlesel dayanak sağladı.

• Kurucu Meclis'in Dağıtılması: Kasım ayında yapılan Kurucu Meclis seçimlerinde Bolşevikler çoğunluğu kazanamadı. Ocak 1918'de toplanan Meclis, Sovyet iktidarını tanımayı reddedince, Bolşevikler Meclis'i dağıttı. Lenin'in bu eylemi meşrulaştıran tezleri, Paris Komünü deneyimine dayanıyordu. Marx'ın Komün'ü "parlamenter bir örgüt değil, aynı zamanda hem yürütme ve hem de yasama gücüne sahip, etkin bir örgüt" olarak tanımlamasından esinlenen Bolşevikler, Sovyet iktidarının burjuva parlamentarizminden daha üstün ve daha ileri bir demokrasi biçimi olduğunu savundular.

• Brest-Litovsk Barışı ve Parti İçi Kriz: Savaşan diğer ülkelerin barış çağrısına yanıt vermemesi üzerine Sovyet hükümeti, Almanya ile ayrı bir barış antlaşması imzalamak zorunda kaldı. Mart 1918'de imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması'nın koşulları son derece ağırdı. Bu antlaşma, parti içinde "Sol Komünistler" grubunun şiddetli muhalefetine yol açtı. Ancak Lenin, bu adımı devrimin hayatta kalması için zorunlu görerek parti çoğunluğunu ikna etti. Almanların ilerleyişi o kadar dirençsizdi ki, Alman General Hoffmann durumu "O güne kadar böyle komik bir savaş görmemiştim" sözleriyle tasvir etmiştir. Bu durum, Bolşeviklerin barış imzalama konusundaki aciliyetini ve eski ordunun tamamen dağılmış olduğunu göstermektedir.

5.2. Sonuç

Bolşevikler ilk kararnamelerle, Kurucu Meclis'in dağıtılması ve Brest-Litovsk Antlaşması gibi adımlarla işçi-köylü iktidarını sağlamlaştırmaya çalıştılar.

Genel Sonuç

1917 yılı, Rusya'nın ve dünyanın kaderini değiştiren iki temel devrimci momentle şekillendi. Şubat Devrimi, savaşın ve Çarlığın çökerttiği bir toplumda, geniş tabanlı ve kendiliğinden bir halk isyanıydı. Bu isyan, Çarlığı devirmiş ancak yerine istikrarlı bir iktidar koyamamıştı. Ekim Devrimi ise, Şubat'ın yarattığı “ikili iktidar” koşullarını değerlendiren, disiplinli, merkezi ve net bir programa sahip olan Bolşevik Partisi'nin bilinçli bir iktidar hamlesiydi. "Eşitsiz ve bileşik gelişim", geri bir tarım ülkesi olan Rusya'da devrimi somut bir olanak olarak öne çıkarmış; proletarya, tarihsel olarak devrimci sınıf olma rolünü yerine getirmiştir. Büyük Ekim Sosyalist Devrimi, yalnızca Rusya için değil, tüm dünya için yeni bir çağın başlangıcı oldu ve uluslararası alanda Komünist Enternasyonal'in (Komintern) kuruluşuna zemin hazırlayarak 20. yüzyılın siyasi haritasını kökten değiştirdi.

Rus Devrimci Hareketi: Ekim Sosyalist Devrimine Giden Yol

MAR

1.0 Devrimin Kökleri: 19. Yüzyıl Rusya'sında Toplumsal ve İdeolojik Zemin

1.1 Stratejik Bağlam

Rus devrimci hareketini ve nihayetinde 1917'de ulaştığı zirveyi anlamak, 19. yüzyıl Çarlık Rusyası'nın benzersiz sosyo-ekonomik ve ideolojik dokusunu derinlemesine analiz etmeyi gerektirir. Avrupa'nın geri kalanından belirgin şekilde ayrışan bu yapı, tarımsal geri kalmışlık, serflik kurumunun katılığı ve bu karşıtlıklar zemininde filizlenen erken dönem entelektüel akımlarla şekillenmiştir. Bu temel unsurlar, Rus toplumunun kalbinde yatan ve devrimci hareketin üzerine inşa edileceği derin karşıtlıkları yaratmış, onu hem kaçınılmaz hem de kendine özgü kılmıştır.

1.2 Rus Toplumunun Yapısal Özellikleri

Çarlık Rusyası'nın toplumsal yapısı, devrimci hareketin doğasını belirleyen temel özelliklere sahipti. Bu yapı, hem ekonomik verimsizlikleri hem de derin sosyal eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri barındırıyordu:

• Tarımsal Geri Kalmışlık: Rusya'nın ekonomik temeli olan tarım, kronik bir verimsizlik içindeydi. Avrupa'da bire on oranına varan verimlilik karşısında Rusya'da ekilen tohumdan bire üç oranında ürün alınıyordu. Kısa tarım sezonu, emeğin yoğunlaşmasını ve kolektif bir sosyal organizasyonu zorunlu kılıyor, bu da bireysel girişimden çok komünal yapıları ön plana çıkarıyordu.

• Köylü Komünü (Mir): Tarımsal üretimin temel öznesi, mir veya obşina olarak bilinen köylü komünüydü. Bu yapı, toprağın periyodik olarak yeniden dağıtılmasından ve kolektif emeğin örgütlenmesinden sorumluydu. Komün, köyün tüm yaşamını düzenleyen, hem bir dayanışma hem de bir kontrol mekanizması olarak işlev görüyordu.

• Serflik Kurumu: Rus toplumunun en belirgin ve en acımasız kurumu serflikti. Toprak sahibi soylular (dvoriane), yalnızca toprağın değil, aynı zamanda üzerinde yaşayan serflerin de sahibiydi. Serflerin evlilikleri, işleri ve kişisel yaşamları tamamen efendilerinin kontrolü altındaydı. Bu sistem, kendi içinde paradokslar da barındırıyordu. Örneğin, serf statüsündeki Mozorov veya Shipov gibi girişimciler, ticaret yoluyla büyük servetler biriktirmiş olsalar dahi, hukuken efendilerinin mülkü olmaya devam ediyorlardı. Bu durum, mülkiyet ve özgürlük arasındaki derin karşıtlığı gözler önüne seriyordu.

1.3 Erken Dönem İdeolojik ve Siyasal Hareketler

Çarlık rejiminin mutlakiyetçi yapısı, 19. yüzyıl boyunca çeşitli ideolojik ve siyasal meydan okumalarla karşılaştı. Bu erken dönem hareketler, daha sonraki devrimci dalgaların habercisi niteliğindeydi:

1. Aydınlanma Etkisi ve Sınırları: Fransız Aydınlanması'nın fikirleri, Çariçe Katerina döneminde Rusya'ya ulaşmış ancak filtrelenmiş ve sınırlı bir etki yaratmıştır. Rus düşünürleri, Fransız materyalizminden çok, ahlaki ve akıl dışı temaları ön plana çıkaran Alman felsefesine yönelme eğilimi göstermişlerdir. Yakov Pavloviç Kozelski gibi isimler, aklı ve deneyi vurgularken bile ahlakı duyarlılıkla temellendirmeyi tercih etmişlerdir.

2. Eski Müminlerin Rolü: Rus Ortodoks Kilisesi'ndeki reformlara karşı çıkan "Eski Müminler", popüler radikal ideolojinin en önemli kaynaklarından birini oluşturmuştur. Toplumdaki geleneksel yerlerini yitiren bu gruplar, Avrupa'daki Protestanlığa benzer bir şekilde, erken dönem ticaret ve sanayinin gelişiminde önemli bir rol oynamış ve devlet karşıtı bir damar oluşturmuşlardır.

3. Dekabrist Ayaklanması: Çar I. Aleksandr'ın ölümünün ardından yaşanan siyasi kriz, "Kurtuluş Birliği" gibi gizli örgütlere mensup genç subaylar için bir fırsat penceresi aralamıştır. Bu subayların, yeni Çar Nikola'ya biat etmeyi reddederek başlattıkları Dekabrist Ayaklanması, askeri olarak ezilmiş olsa da Rus devrimci geleneğinin başlangıç noktası olarak tarihe geçmiştir.

4. Büyük Köylü İsyanları: Rusya, uzun bir köylü isyanları tarihine sahipti. Bunların en büyüğü olan Yemelyan Pugaçev isyanı (1773-1774), serfleri, Don Kazaklarını ve Eski Müminleri ortak bir bayrak altında birleştirmişti. Pugaçev'in ordusu tüm güneydoğu Rusya'yı kontrol altına almış olsa da, bu isyan da öncekiler gibi Çarlık ordusu tarafından vahşice bastırılmıştır.

1.4 Bölüm Sonucu ve Geçiş

Bu derin toplumsal karşıtlıklar, bastırılmış isyanlar ve filizlenen radikal fikirler, 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkacak olan örgütlü devrimci hareket için verimli bir zemin hazırladı ve Rusya'ya özgü popülist ideolojilerin doğuşuna yol açtı.

2.0 Narodnizm: Rus Popülizminin Yükselişi ve Dönüşümü

2.1 Stratejik Bağlam

Narodnizm (Popülizm), Rusya'daki ilk büyük ölçekli ve örgütlü devrimci akım olarak ortaya çıktı. Bu ideoloji, Rusya'nın kapitalizmi atlayarak doğrudan köylü komünü (mir) temelinde bir sosyalizm inşa edebileceği inancına dayanıyordu. Bu dönem, genç aydınların idealist coşkusu, hareketin stratejisine yönelik hararetli tartışmalar ve nihayetinde Rus köylülüğünün somut gerçekliğiyle trajik bir yüzleşme ile karakterize edilir.

2.2 Narodnik İdeoloji ve "Halka Gitme" Hareketi

Narodnizm, katı bir doktrinden ziyade, merkezinde narod (halk), yani esasen köylülüğün bulunduğu bir "ruh hali" olarak tanımlanabilir. Bu ruh halinin en somut ifadesi, 1870'lerde binlerce genç aydının okullarını ve ailelerini terk ederek köylüleri aydınlatmak ve devrime hazırlamak amacıyla kırsal bölgelere akın ettiği "Halka Gitme" kampanyası oldu.

Ancak bu yarı-dini hareket, büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. Aydınlar ile köylüler arasındaki derin kültürel uçurum, köylülerin genç devrimcilere şüpheyle yaklaşmasına neden oldu. Çoğu durumda, devrim propagandası yapmak için gelen bu gençler, bizzat "kurtarmak" istedikleri köylüler tarafından Çarlık polisine ihbar edildi. 1873-1879 yılları arasında yaklaşık 2.500 genç aktivistin tutuklanması, hareketin ne denli büyük bir hayal kırıklığına uğradığını göstermektedir. Tutuklananların demografik yapısı, hareketin karakterini ortaya koymaktadır: %70'i 25 yaşın altında olup, %31'i toprak soylusu ve %22'si din adamı ailelerinden geliyordu.

2.3 İç Bölünmeler ve Strateji Değişikliği

"Halka Gitme" kampanyasının başarısızlığı, Narodnik hareket içinde stratejik bir yeniden değerlendirme ve bölünme sürecini tetikledi. Bu süreçte ortaya çıkan ana fraksiyonlar ve onların örgütsel sonuçları aşağıdaki tabloda özetlenmiştir:

Fraksiyon / Organizasyon

Temel İdeoloji ve Strateji

Lavrov'un Propagandacıları

Köylülük arasında uzun vadeli, sabırlı bir propaganda ve eğitim çalışmasının gerekliliğini vurguladılar.

Bakunin'in İsyancıları

Köylüler arasında derhal ve kendiliğinden gelişecek isyanların kışkırtılması gerektiğine inandılar.

Tkaçev'in Jakobenleri

İktidarın, merkezi ve komplocu bir devrimci parti tarafından ele geçirilmesini savundular.

Zemlya i Volya (Toprak ve Özgürlük)

Bu tartışmalardan doğan ikinci ve daha disiplinli örgüt. Kitle propagandası ile terörü birleştirmeye çalıştı.

Narodnaya Volya (Halkın İradesi)

Zemlya i Volya'dan ayrılarak siyasi terörü temel strateji olarak benimseyen ve Çar II. Aleksandr'ı suikastla öldüren fraksiyon. Aleksandr Ulyanov (Lenin'in ağabeyi) da bu hareket içinde yer almış ve idam edilmiştir.

Çorniy Peredel (Kara Bölüşüm)

Terörü reddederek kitle propagandasına devam etmeyi savunan ve Georgi Plehanov önderliğindeki diğer fraksiyon. Bu grup daha sonra Marksizme evrilecektir.

2.4 Bölüm Sonucu ve Geçiş

Narodnaya Volya'nın terör stratejisinin Çar'ı öldürmesine rağmen rejimi yıkamaması ve ardından gelen yoğun baskılar, Narodnizmin çöküşünü hızlandırdı. Bu başarısızlık, Georgi Plehanov gibi kilit figürleri yeni bir devrimci teori arayışına iterek Rusya'da Marksizmin ortaya çıkışına zemin hazırladı.

3.0 Marksizmin Doğuşu ve Sosyal Demokrasinin Örgütlenmesi

3.1 Stratejik Bağlam

Rus devrimci hareketindeki en önemli dönüm noktalarından biri, köylü merkezli popülizmden proletarya odaklı Marksizme geçiştir. Bu entelektüel ve siyasal dönüşüm, bir yandan Narodnizmin pratik başarısızlığı, diğer yandan Rusya'da kapitalizmin inkâr edilemez gelişimi tarafından tetiklendi. Sanayileşme, devrimci mücadelenin yeni öznesini, yani fabrika proletaryasını yarattı ve bu yeni gerçeklik, yeni bir devrimci teori gerektiriyordu.

3.2 Marksist Düşüncenin Rusya'ya Girişi

Rus Marksizminin kökenleri, hem teorik bir kopuşa hem de yeni bir örgütsel başlangıca dayanır:

• Marx ve Engels'in Rusya'ya Bakışı: Marx ve Engels'in Rusya'ya dair görüşleri zamanla evrildi. Başlangıçta Rusya'yı "Avrupa gericiliğinin son büyük yedeği" olarak gören düşünürler, devrimci hareketin gelişmesiyle birlikte onu "Avrupa'daki devrimci eylemin öncüsü" olarak görmeye başladılar.

• Plehanov ve "Emeğin Kurtuluşu": Rus Marksizminin kurucusu olarak kabul edilen Georgi Plehanov, popülizmle olan bağlarını kopararak 1883'te Cenevre'de ilk Rus Marksist örgütü olan "Emeğin Kurtuluşu" grubunu kurdu. Bu grup, Marksist klasikleri Rusçaya çevirerek ve Narodnik teorilere karşı polemikler yürüterek yeni bir entelektüel zemin oluşturdu.

• Narodnizmin Marksist Eleştirisi: Marksistler, Narodniklerin Rusya'nın kapitalizmi atlayabileceği tezine karşı çıktılar. Vladimir Lenin, istatistiksel verileri kullanarak kaleme aldığı Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi adlı eserinde, köylülüğün kendi içinde zengin kulaklar ve topraksız kırsal proleterler olarak farklılaştığını gösterdi. Bu analiz, kapitalizmin dışarıdan bir dayatma değil, Rus toplumunun içsel bir gelişmesi olduğunu kanıtladı.

• İlk İdeolojik Sapmalar: Rus Marksizmi, daha en başından "Legal Marksizm" ve "Ekonomizm" gibi ideolojik akımlarla mücadele etmek zorunda kaldı. Pyotr Struve gibi "Legal Marksistler" kapitalizmin ilerici rolünü mutlaklaştırırken, "Ekonomistler" işçi mücadelesini yalnızca ekonomik taleplerle sınırlamak istiyordu. Lenin ve onun öncülük ettiği Iskra (Kıvılcım) gazetesi, bu eğilimlere karşı amansız bir ideolojik mücadele yürüttü.

3.3 RSDİP'nin Kuruluşu ve Bolşevik-Menşevik Ayrılığı

Marksist fikirlerin yayılması, ulusal ölçekte bir işçi partisinin kurulmasını gündeme getirdi. Lenin'in Petersburg'da kurduğu "İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği" gibi yerel işçi çevreleri, bu sürecin öncüleri oldu.

1898'de Minsk'te yapılan Birinci Kongre ile Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) resmen kurulmuş olsa da, partinin gerçek anlamda şekillenmesi ve aynı zamanda temel bölünmesini yaşaması 1903'te Brüksel ve Londra'da toplanan İkinci Parti Kongresi'nde gerçekleşti. Kongredeki temel ayrışma, parti örgütlenmesinin nasıl olması gerektiği sorusu üzerinde yaşandı. Bu tartışma, partiyi iki ana fraksiyona böldü:

Fraksiyon

Parti Örgütlenmesine Yaklaşım

Bolşevikler (Lenin)

İşçi sınıfına öncülük edecek, profesyonel devrimcilerden oluşan, sıkı disiplinli ve merkezi bir parti modelini savundular.

Menşevikler (Martov)

Parti sempatizanlarını da kapsayan, daha gevşek örgütlenmiş ve geniş tabanlı bir parti yapısını tercih ettiler.

3.4 Bölüm Sonucu ve Geçiş

RSDİP içinde Bolşevik ve Menşevik fraksiyonlarının ortaya çıkmasıyla, Rus devrimci hareketi artık örgütlü bir Marksist güce sahipti. Ancak bu yeni gücün teorileri ve stratejileri, çok geçmeden 20. yüzyılın ilk büyük devrimci ayaklanmasıyla, yani 1905 Devrimi'yle test edilecekti.

4.0 1905 Devrimi: "Büyük Prova"

4.1 Stratejik Bağlam

1905 Devrimi, Lenin'in ifadesiyle 1917'nin "büyük provası" idi. Bu ülke çapındaki ayaklanma, nihai olarak yenilgiye uğramış olsa da, Rusya'nın siyasi manzarasını kökten değiştirdi. Halkın Çar'a olan geleneksel inancını paramparça etti ve on iki yıl sonra zafere ulaşacak olan devrimci mücadele biçimlerini ve örgütlenmelerini ilk kez sahneye çıkardı.

4.2 Devrimin Katalizörleri ve Patlaması

1905'teki devrimci patlama, bir dizi birikmiş gerilimin ve tetikleyici olayın sonucuydu:

1. Rus-Japon Savaşı (1904-1905): Rusya'nın Uzak Doğu'da emperyalist hedeflerle başlattığı savaş, küçük bir Asya ülkesi olan Japonya karşısında aldığı aşağılayıcı bir yenilgiyle sonuçlandı. Bu yenilgi, Çarlık rejimini halkın gözünde tamamen itibarsızlaştırdı, ekonomik zorlukları derinleştirdi ve devrimci bir durum yarattı. Bolşevikler, bu savaşta "devrimci yenilgicilik" tavrını benimseyerek kendi hükümetlerinin yenilgisini savundular.

2. "Zubatov Sosyalizmi": Çarlık polisinin, işçi hareketini kontrol altında tutmak amacıyla kurdurduğu "polis sendikaları" denemesi, kısa sürede kontrolden çıkarak gerçek grevlere ve taleplere sahne oldu. Bu başarısız girişim, devletin işçi sınıfı üzerindeki kontrolünü kaybettiğinin bir göstergesiydi.

3. Kanlı Pazar (Bloody Sunday): 9 Ocak 1905'te, Rahip Gapon önderliğindeki on binlerce silahsız işçi, Çar'a bir dilekçe sunmak üzere Kışlık Saray'a yürüdü. Çar'ın askerlerinin bu barışçıl kalabalığın üzerine ateş açarak binden fazla insanı katletmesi, "Kanlı Pazar" olarak tarihe geçti. Bu katliam, halkın "iyi kalpli Çar Baba" efsanesini paramparça etti ve Çar II. Nikola’ya "Kasap Nikola" lakabını kazandırdı. Bu olay, imparatorluk genelinde kitlesel grevleri, köylü isyanlarını ve askeri ayaklanmaları tetikleyen psikolojik bir kırılma anı oldu.

4.3 Devrimin Zirvesi ve Sonuçları

Kanlı Pazar'ın ardından devrim dalgası tüm ülkeye yayıldı ve yeni mücadele biçimleri ortaya çıkardı:

• Sovyetlerin Doğuşu: Ekim 1905'teki genel grev sırasında, işçiler grevleri koordine etmek ve kendi yönetim organlarını oluşturmak amacıyla kendiliğinden "Sovyetler" (Konseyler) kurdular. Bu işçi temsilcileri meclisleri, kısa sürede grev komitelerinin ötesine geçerek birer iktidar organı haline geldiler.

• Moskova Ayaklanması: Devrimin doruk noktası, Aralık 1905'te Moskova'da gerçekleşen silahlı ayaklanma oldu. Bolşeviklerin öncülük ettiği bu ayaklanma, Çarlık birlikleri tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı.

• Çarlık Rejiminin Tavizleri ve Baskısı: Rejim, devrime ikili bir yanıt verdi. Bir yandan, Devlet Duması'nın (bir tür danışma meclisi) kurulması gibi sınırlı siyasi tavizler verdi. Diğer yandan, Başbakan Stolipin önderliğinde "Stolipin Reaksiyonu" olarak bilinen acımasız bir baskı ve terör dönemi başlattı. Binlerce devrimci idam edildi veya sürgüne gönderildi.

• Devrimin Mirası: Yenilgiye rağmen 1905 Devrimi, devrimci hareket için paha biçilmez dersler bıraktı. Bu "prova":

    ◦ Sanayi proletaryasının devrimdeki öncü rolünü kanıtladı.

    ◦ Sovyet'i, kitlelerin yaratıcılığından doğan yeni ve özgün bir devrimci örgütlenme biçimi olarak ortaya çıkardı.

    ◦ Kitle grevleri ve silahlı mücadele konusunda devrimcilere somut bir deneyim kazandırdı.

4.4 Bölüm Sonucu ve Geçiş

1905 Devrimi yenilgiye uğrasa da Çarlık rejimine ölümcül bir darbe vurdu ve devrimci hareketi nihai hesaplaşma için gerekli araçlar ve deneyimlerle donattı. Bunu, yeni bir devrimci yükselişten önce bir gericilik ve yeniden toparlanma dönemi izleyecekti.

5.0 1917: İktidara Giden Yol

5.1 Stratejik Bağlam

1917 yılı, on yıllardır süren devrimci mücadelenin doruk noktası oldu. Birinci Dünya Savaşı, Rus toplumunu kırılma noktasına getiren son katalizör işlevi gördü. Savaşın yarattığı kaos, Çarlığı devirirken, ülkeyi burjuva Geçici Hükümet ile işçi ve asker Sovyetleri arasında bölünmüş bir "ikili iktidar" durumuna soktu. Lenin'in liderliğindeki Bolşevik Partisi, bu tarihsel krizi proletarya lehine çözmek için stratejik olarak en hazırlıklı güçtü.

5.2 Şubat Devrimi ve İkili İktidarın Kuruluşu

Çarlık monarşisi, savaşın yarattığı muazzam basınç altında çöktü ve yerini benzersiz bir siyasi boşluğa bıraktı:

• Birinci Dünya Savaşı'nın Etkisi: Savaş, Rusya'nın tüm toplumsal karşıtlıklarını son haddine kadar keskinleştirdi ve çelişki formuna büründürdü. Milyonlarca can kaybı, ekonomik çöküş, açlık ve Rasputin skandalıyla simgelenen saraydaki yozlaşma, monarşinin meşruiyetini tamamen ortadan kaldırdı.

• Monarşinin Yıkılışı: Şubat 1917'de Petrograd'daki kadın tekstil işçilerinin başlattığı grev ve gösteriler, kısa sürede kentteki asker garnizonunun da isyana katılmasıyla bir devrime dönüştü. Ordu desteğini kaybeden Çar II. Nikola tahttan çekilmek zorunda kaldı ve 300 yıllık Romanov hanedanlığı sona erdi.

• İkili İktidar: Çarın devrilmesinin ardından ortaya son derece istikrarsız bir yapı çıktı. Resmi otorite, liberal ve ılımlı sosyalistlerden oluşan burjuva nitelikli Geçici Hükümet'in elindeydi. Ancak sokaktaki, fabrikadaki ve kışladaki gerçek güç, işçilerin ve askerlerin kendi seçtikleri temsilcilerden oluşan Petrograd Sovyeti'nin elinde toplanıyordu. Bu iki iktidar odağının bir arada varlığı, ülkeyi sürekli bir kriz içinde tutuyordu.

5.3 Bolşevik Stratejisinin Yeniden Şekillenmesi

Sürgünden dönen Lenin'in müdahalesi, Bolşevik Partisi'nin stratejisinde radikal bir değişime yol açtı:

• Lenin'in Nisan Tezleri: Lenin, Rusya'ya döner dönmez yayımladığı ünlü "Nisan Tezleri" ile partisinin yeni yol haritasını çizdi. Bu tezlerin temel noktaları şunlardı: Emperyalist savaşa derhal son verilmesi, Geçici Hükümet'e hiçbir destek verilmemesi ve "Bütün İktidar Sovyetlere!" sloganı altında gücün tamamen işçi ve asker konseylerine devredilmesi. Bu, bazı Bolşevik liderlerin başlangıçtaki daha temkinli "bekle-gör" politikasından keskin bir kopuş anlamına geliyordu.

• Temmuz Günleri ve Baskı: Temmuz ayında Petrograd'da gerçekleşen ve Bolşeviklerin zamansız bulduğu kitlesel gösteriler, Geçici Hükümet tarafından bastırıldı. Bu olayların ardından Bolşeviklere yönelik bir baskı kampanyası başlatıldı, partinin önde gelenleri tutuklandı ve Lenin Finlandiya'da gizlenmek zorunda kaldı.

• Kornilov Darbesi: Ağustos 1917'de Ordu Başkomutanı General Kornilov'un, devrimi ezmek ve askeri bir diktatörlük kurmak amacıyla Petrograd üzerine yürümesi, siyasi dengeleri tamamen değiştirdi. Geçici Hükümet çaresiz kalırken, Petrograd'ın savunmasını örgütlemede başı çeken Bolşevikler oldu. Darbenin başarısızlığa uğratılmasında oynadıkları kilit rol, Bolşeviklerin halk ve özellikle Sovyetler nezdindeki popülaritesini ve etkisini muazzam derecede artırdı.

5.4 Ekim Devrimi ve İktidarın Alınışı

Kornilov darbesinin püskürtülmesinin ardından Bolşevikler, iktidarı almak için hazırlıklara başladılar:

• Sovyetlerde Bolşevik Çoğunluk: Sonbahara gelindiğinde, Bolşevikler Petrograd ve Moskova gibi kilit şehirlerin Sovyetlerinde çoğunluğu kazanmışlardı. Bu, "Bütün İktidar Sovyetlere!" sloganının artık "Bütün İktidar Bolşevik Partisine!" anlamına geldiği bir siyasi zemin yaratıyordu.

• Ayaklanmanın Örgütlenmesi: İktidarın silahlı bir ayaklanmayla alınması kararı, Bolşevik Partisi Merkez Komitesi'nde alındı. Ayaklanmanın askeri-teknik hazırlıkları, Troçki'nin başkanlığındaki Petrograd Sovyeti Askeri Devrimci Komitesi tarafından yürütüldü.

• İktidarın Devri: 24-25 Ekim gecesi, Askeri Devrimci Komite'ye bağlı birlikler, Petrograd'daki postaneler, tren istasyonları, telefon santralleri gibi stratejik noktaları kansız bir şekilde ele geçirdiler. Ertesi gün Geçici Hükümet'in sığındığı Kışlık Saray'ın alınmasıyla devrim tamamlandı. Lenin, o gece bir kanun kaçağı olarak gizlice Smolniy Enstitüsü'ne geldi. Başına bir peruk, yüzüne bir mendil ve üzerine eski bir kasket geçirerek kılık değiştirmişti; nöbetçiler onu tanımayınca içeri girmesine izin vermediler. Ancak Troçki ve Stalin'in araya girmesiyle, bir gün sonra Halk Komiserleri Konseyi'nin başkanı olarak çıkacağı binaya girebildi.

• Sovyetlerin İkinci Kongresi: İktidarın alınması, o sırada toplanmakta olan Tüm Rusya Sovyetleri İkinci Kongresi tarafından meşrulaştırıldı. Kongre, Lenin'in kaleme aldığı tarihi Barış Kararnamesi ve Toprak Kararnamesi'ni kabul etti ve Lenin'in başkanlığında Halk Komiserleri Konseyi'ni (Sovnarkom) yeni hükümet olarak ilan etti.

5.5 Bölüm Sonucu ve Geçiş

Ekim ayında iktidarın başarıyla alınması, Rus devrimci hareketinin zaferini simgeliyordu. Ancak bu zafer, yeni Sovyet hükümetini derhal içeride karşı-devrim, dışarıda ise emperyalist müdahale gibi devasa zorluklarla yüz yüze bıraktı ve ülkeyi kanlı bir iç savaşa sürükledi.

6.0 Sonuç: Rus Devrimci Hareketinin Mirası

6.1 Hareketin Evrimi

Rus devrimci hareketinin tarihi, 19. yüzyılın ortalarından 1917'ye uzanan uzun ve karmaşık bir evrim sürecidir. Bu süreç, köylülere dayanan idealist ama temelsiz Narodnik popülizminden başladı; teorik ve örgütsel savaşların ortasında, Marksist temellere dayanan disiplinli bir proletarya partisinin doğuşuna tanıklık etti. Nihayetinde bu hareket, 1905 Devrimi'nin "büyük provasında" ve 1917'nin nihai zaferinde pratik sınavını vererek, yalnızca Rusya'nın değil, tüm dünya tarihinin akışını değiştiren bir güce dönüştü.

6.2 Temel Çıkarımlar

Bu tarihsel süreçten damıtılabilecek temel dersler ve hareketin tarihsel önemi şu şekilde özetlenebilir:

1. Proletaryanın Öncü Rolü: Hareketin nihai başarısı, popülistlerin köylülüğe olan inancının aksine, Marksist teorinin sanayi proletaryasını öncü devrimci sınıf olarak tanımlayan tezini tarihsel olarak doğruladı.

2. Sovyet İktidar Biçimi: 1905 ve 1917'de kitlelerin doğrudan ve kendiliğinden eylemiyle ortaya çıkan Sovyet (konsey), tarihin sahnesine parlamenter demokrasiden farklı, yeni bir devlet ve iktidar biçimi çıkardı.

3. Devrimci Partinin Gerekliliği: 1917'nin başarısını 1905'in yenilgisinden ve diğer kendiliğinden halk ayaklanmalarından ayıran belirleyici faktör, Bolşevik Partisi'nin varlığıydı. Merkezi, disiplinli ve sağlam bir teorik temele sahip bir siyasi partinin, devrimci bir durumda kitlelerin enerjisini zafere taşıyacak yegâne araç olduğu kanıtlandı.

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]