Mahmut Boyuneğmez
GDO’lar
ve YGT’ler Nedir?
GDO’lar,
farklı türler arasında gen transferini mümkün kılan rekombinant DNA
teknolojisiyle üretilir. 1990’lı yıllardan beri bitkisel GDO’lar tarımda yaygın
olarak kullanılırken, hayvanlar üzerindeki çalışmalar nispeten yeni ve
geliştirme aşamasındadır. Örneğin, hızlı büyüyen genetiği değiştirilmiş somon
balığı (AquAdvantage) bazı ülkelerde onaylanmış, ancak güvenliği ve ekosistem
üzerindeki etkileri hâlâ tartışılmaktadır.
YGT’ler,
genetik materyali hassas bir şekilde düzenlemek için geliştirilen modern
biyoteknolojik yöntemlerdir ve geleneksel GDO yöntemlerinden farklıdır. YGT’ler
şunları içerir:
- Gen
düzenleme: CRISPR/Cas9, TALENs ve ZFNs gibi araçlarla hedefli mutajenez,
tek nükleotit düzeyinde doğruluk sağlar.
- Cisgenesis:
Aynı türden veya yakın akraba türlerden gen aktarımı, doğal gen havuzuna
sadık kalır.
- Intragenez:
Aynı türden genetik materyalin farklı düzenleyici elementlerle
birleştirilmesi.
- Epigenetik
düzenleme: DNA dizisini değiştirmeden gen ekspresyonunu kontrol etme
(örneğin, metilasyon).
- RNA
interferansı (RNAi): Gen susturma yöntemi.
- Yapay
DNA sentezi: Laboratuvarda tasarlanmış DNA dizilerinin kullanımı.
YGT’ler,
geleneksel ıslah yöntemlerine göre daha hızlı ve kesin sonuçlar verir. Örneğin,
CRISPR ile birkaç yıl içinde kuraklığa dayanıklı mısır geliştirilebilirken,
geleneksel yöntemler on yıllar alabilir.
Biyoteknolojinin
Potansiyel Yararları
GDO’lar
ve YGT’ler, tarım ve gıda alanında atılım yaratma potansiyeline sahiptir:
- Besin
değeri ve raf ömrü: GDO olarak geliştirilen “altın pirinç” yüksek A
vitamini içerir; YGT’lerle demir, çinko veya GABA (nörotransmiter)
açısından zenginleştirilmiş ürünler (örneğin, Japonya’da CRISPR ile
geliştirilen GABA içeriği yüksek domates) piyasaya sürülmüştür.
- Verimlilik
ve gıda güvenliği: Böceklere, virüslere ve herbisitlere karşı dirençli
bitkiler, daha az kimyasal kullanımıyla yüksek verim sağlar. YGT’lerle
geliştirilen kuraklığa veya tuzluluğa dayanıklı mısır ve soya, Afrika ve
Güney Amerika’da gıda güvenliğini artırmaktadır.
- İklim
değişikliğine uyum: YGT’ler, kuraklık, tuzluluk veya soğuk gibi çevresel
streslere dayanıklı bitkiler geliştirerek iklim değişikliğine çözüm sunar.
Örneğin, Arjantin’de onaylanan kuraklığa dayanıklı soya fasulyesi bu
alandaki yeniliklerden biridir.
- Tıbbi
uygulamalar: YGT’ler, orak hücre anemisi ve kalıtsal körlük (Leber
konjenital amaurosis) gibi genetik hastalıkların tedavisinde klinik başarı
göstermiştir. 2024’te FDA (Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç
Dairesi), CRISPR tabanlı bir kalıtsal körlük tedavisini onaylamıştır.
- Endüstriyel
uygulamalar: Biyoyakıtlar, biyoplastikler ve enzim üretiminde YGT’ler
sürdürülebilir çözümler sunar.
Mevcut
GDO’lar genellikle böceklere (Bacillus Thuringiensis [BT] toksiniyle), viral
enfeksiyonlara veya herbisitlere karşı dirençlidir. BT toksini, insan sağlığına
zarar vermez ve böcek ilacı kullanımını azaltır. YGT’ler ise daha hassas
müdahalelerle, örneğin mantar dirençli buğday veya geç yanıklığa dirençli
patates geliştirerek, pestisit ihtiyacını azaltır.
Güncel
Gelişmeler
Son
yıllarda biyoteknoloji hem GDO’lar hem de YGT’ler açısından önemli ilerlemeler
kaydetmiştir:
- CRISPR
atılımı: CRISPR/Cas9, gen düzenlemede çığır açmıştır. Hedefli mutajenezle
hastalıklara dirençli bitkiler, genetik hastalıkların tedavisi ve
biyoyakıt üretiminde verimli mikroorganizmalar geliştirilmektedir. Yeni
nesil Cas9 varyantları, hedef dışı mutasyon riskini azaltmıştır.
- İklim
Değişikliği Çözümleri: GDO’lar ve YGT’ler, karbon tutulumunu artıran
bitkiler ve çevresel streslere dayanıklı çeşitler geliştirerek iklim
değişikliğiyle mücadelede “oyun değiştirici” olarak görülmektedir.
- Biyoçeşitlilik
ve Sürdürülebilirlik: GDO’lar ve YGT’ler, daha az kimyasal kullanımı ve
yüksek verimle sürdürülebilir tarıma katkıda bulunabilir. Örneğin,
cisgenik elma ağaçları, ateş yanıklığı direnciyle pestisit ihtiyacını
azaltmıştır.
- Ticarileşme:
ABD, Japonya ve Arjantin gibi ülkeler, YGT ürünlerini GDO’dan ayrı
sınıflandırarak ticarileşmeyi hızlandırmaktadır. Nijerya ve Kenya’da
kuraklığa dayanıklı mısır denemeleri devam ederken, Brezilya’da YGT’lerle
geliştirilen ürünler yaygınlaşmaktadır.
- Tıbbi
Atılımlar: CRISPR tabanlı gen terapileri, orak hücre anemisi, β-talasemi
ve kalıtsal körlük gibi hastalıkların tedavisinde umut vaat etmektedir.
Endişeler
ve Riskler
GDO’lar
ve YGT’ler, sundukları avantajlara rağmen tartışmalara yol açmaktadır. Başlıca
endişeler şunlardır:
- Alerjik
Etkiler: GDO’larda gen transferiyle üretilen proteinlerin alerjiye yol
açma ihtimali tartışılmıştır, ancak mevcut ürünlerde böyle bir etki
saptanmamıştır. DSÖ, piyasadaki GDO’lu gıdaların güvenli olduğunu belirtmektedir.
YGT’ler, yabancı gen transferi yerine mevcut genlerin düzenlenmesiyle bu
riski daha da azaltır.
- Gen
Transferi: GDO’larda antibiyotik direnç genlerinin kullanımı, insan
bağırsağındaki bakterilere gen transferi endişesi yaratmıştır. Ancak bu
riskin düşük olduğu doğrulanmıştır ve modern YGT’lerde bu genlerden
kaçınılmaktadır.
- Biyoçeşitlilik
ve Çaprazlaşma: GDO’lar ve YGT’lerle geliştirilen bitkilerin yabani
akrabalarına gen aktarımı, biyoçeşitliliği tehdit edebilir. Bu riski
azaltmak için polen üretmeyen (kısır) bitkiler veya sıkı izolasyon
protokolleri geliştirilmektedir.
- Hedef
Dışı Etkiler: YGT’lerde, özellikle CRISPR ile, hedef dışı mutasyonlar
(off-target) riski bulunmaktadır. Ancak yeni nesil teknolojiler bu riski
en aza indirmiştir.
- Uzun
Vadeli Etkiler: GDO’ların ve YGT’lerin ekosistem üzerindeki uzun vadeli
etkileri hâlâ tam bilinmemektedir. Çevreci gruplar, biyogüvenlik
testlerinin yeterince sıkı olmadığını savunmaktadır.
Politik
ve Etik Boyut
GDO’lar
ve YGT’ler, bilimsel avantajlarının ötesinde politik ve etik tartışmalara yol
açmaktadır:
- Patentler
ve Tekeller: GDO tohumlarının ve YGT ürünlerinin patentlenmesi, tarımsal
üretimin büyük şirketlerin kontrolüne girmesine neden olmaktadır.
“Terminatör tohum” gibi teknolojiler, çiftçilerin tohum tedarikçilerine
bağımlılığını artırır ve gıda egemenliğini tehdit eder. Uluslararası
Pirinç Araştırma Enstitüsü (IRRI), patentlenmemiş biyoteknoloji ürünlerini
çiftçilere sunarak bu konuda geleceğin toplumunda alternatifin ne olduğuna
işaret etmektedir.
- Gıda
Bağımlılığı: GDO’ların ve YGT’lerin yaygınlaşması, gelişmekte olan
ülkelerin teknoloji ihraç eden ülkelere bağımlılığını derinleştirebilir,
küresel gıda sisteminde eşitsizlikleri artırabilir.
- Herbisit
Bağımlılığı: Herbisit toleranslı GDO’lar ve YGT ürünleri, tarımın kimyasal
bağımlılığını artırabilir, çevre ve sağlık için uzun vadeli riskler
taşıyabilir.
- İnsan
Embriyolarında Gen Düzenleme: YGT’lerin insan embriyolarında kullanımı
(örneğin, 2018’deki Çin CRISPR bebekleri vakası), etik tartışmaları
tetiklemiştir. Kalıtsal gen düzenleme, ciddi hastalıkların tedavisi için
sıkı etik denetimle yapılmalı, estetik veya zihinsel özelliklerin
geliştirilmesi için kullanılmamalıdır. DSÖ’nün 2023’te yayımladığı etik
çerçeve, bu konuda yol göstericidir.
- Toplumsal
Erişim: Biyoteknolojinin kapitalist sistemde kar odaklı kullanımı,
teknolojinin insanlık yararına yaygınlaşmasını engeller. Açık kaynak
biyoteknoloji modelleri ve kamu fonlu AR-GE projeleri, kapitalist
toplumsal ilişkilerin toplumcu bir sisteme yerini bırakması sürecinde, bu
teknolojilerin küçük çiftçiler ve gelişmekte olan ülkeler için
erişilebilir olmasını sağlayacaktır.
Sonuç
GDO’lar
ve YGT’ler, tarım, tıp ve endüstride atılım yaratma potansiyeline sahiptir.
GDO’lar, böcek ve hastalık direnciyle verimliliği artırırken, YGT’ler daha
hassas, hızlı ve çevresel sürdürülebilirlik sunan çözümler üretir. Ancak,
biyoçeşitlilik, sağlık ve etik kaygılar dikkatle ele alınmalıdır. Bu teknolojilerden
korkmak yerine, potansiyellerini insanlık yararına yönlendirmek için bilinçli
bir mücadele gereklidir. Ekolojik riskler, sıkı biyogüvenlik testleri ve uzun
vadeli izleme programlarıyla en aza indirilebilir.
2050’de
10 milyarlık dünya nüfusunu beslemek için gıda israfının önlenmesi, sömürü ve
eşitsizliklerin ortadan kaldırılması kadar GDO’lar ve YGT’ler gibi teknolojiler
de kritik önemdedir. Sorun, teknolojinin kendisinde değil, kimin kontrolünde ve
nasıl kullanıldığındadır. İnsanlığın ortak mirası olan bu yenilikler,
kapitalist tekellerin egemenliğinden kurtarılmalı, toplumcu bir yaklaşımla tüm
insanlığın yararına sunulmalıdır. Satranç tahtasında olduğu gibi, YGT’ler ve
GDO’lar yeni hamleler sunar; bu hamlelerin emekçi toplumsallığın çıkarları
doğrultusunda yapılması, insanlığın geleceği için bir zorunluluktur.
Not: Bu makalenin yazılmasında yapay zekâdan
yararlanılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.