Aydın
Çubukçu
(…)
İŞÇİLER,
EMEKÇİLER İÇİN SANAT
İşçi
ve emekçiler için üretilen bir sanat eserinin, kural olarak, başlıca iki
özelliği taşıması, sosyalist mücadelenin deneyleri içinde anlaşılmıştır:
Birincisi, eğitim olanaklarının son derece kısıtlanmış olmasından dolayı,
işçilerin ve emekçilerin büyük kitlesinin, bir sanat eserini anlamakta
zorlanacakları peşinen kabul edilerek, ürünün kolay algılanabilir ve
anlaşılabilir biçimsel özellikler taşıması gözetilmelidir. İkincisi, onların
uyandırılmalarına, devrimci politik bilinçle donatılmalarına yardım edecek,
ufuklarını genişletecek, sosyalist dünya görüşünü tanıtacak ve mücadelelerine
katkıda bulunacak bir içerikte olmalıdır.
Biçim
ve içerik bakımından bu özellikleri taşıyan bir sanat eserinin konu dağarcığı
son derece geniştir: Hayatın bütün alanları, insan ilişkilerinin bütün yönleri,
bireysel hayat parçaları, üretim süreci vs....
Bu
tarz resimde, biçimsel bakımdan bir sınırlama zorunlu mudur? Bildirinin açık
seçik olması gereği, biçimin de aynı derece kolay anlaşılır olmasını
gerektirecektir. Yapıtın doğrudan doğruya cahil bırakılmış kitlelere seslenmesi
istendiğinden, haklı ve yerinde olarak, böyle bir buluşmayı zorlaştıracak biçim
özelliklerinden kaçınılması
sanatçılardan beklenmiştir. Bu kıstaslara uygun olarak, Sovyetler Birliği'nde
ve Doğu Avrupa’da halk demokrasileriyle yönetilen ülkelerde, binlerce resim,
heykel yapılmıştır.
Sonuçta
ortaya çıkan eserlerin başlıca eksikliği, güncel politik ihtiyaçlarla,
kitlelerin o konjonktürel anda içinde bulundukları koşullarla sınırlanmaları,
ajitasyonunun temel temalarına bağlı kalmalarıdır. Bu ihtiyaçlar ve temalar
eskidiğinde, artık onların da rolü bitmekte, dolayısıyla, bir sanat eserinde
aranan süreklilik, evrensellik, kalıcılık gibi başlıca nitelikler, daha
başından feda edilmektedir. Bu fedakârlık, sözünü ettiğimiz koşullarda
gerekliydi.
Genellikle,
politikanın güncel ihtiyaçları gereğince, sanatın değişik dallarının belirli
bir amaçla ve belli bir tema ekseninde yönlendirildiği az görülen bir şey
değildir. Örnek olarak, daima Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin uygulamalarının
gösterilmesi ise, soğuk savaş propagandalarının bir uzantısıdır. Aslında,
Sovyetler Birliği devleti ile sanat ve kültür etkinliği arasındaki ilişkinin
biçimi, bütün ülkeler için genel bir durumdur. Sınıf niteliği ve biçimi ne
olursa olsun, her devlet, iktidar için mücadele eden her parti, temsil ettiği
sınıfın mücadele içindeki temel ihtiyaçları bakımından böyle bir yönlendirmeyi
yapmak zorundadır. Yönlendirmenin biçiminin, örtülü, açık, demokratik ya da
"emir komuta zinciri içinde" olmasının, işin özüyle bir ilişkisi yoktur.
Politikanın zorunlu olduğu bir dünyada, bu ilişki de zorunludur ve bu ilişkiler
değişmedikçe sanatla politika arasındaki bağıntı kaçınılmazdır.
Bugün
geriye bakıldığında, Büyük Ekim Devrimi'nin yaratmaya koyulduğu yeni dünyanın
ruhunu taşıyan, onu evrensel yönleriyle, zamanın ve koşulların sınırlamalarını
aşarak anlatan çok az sayıda gerçek sanat eseri ve sanatçı sayılabilmektedir.
Egemen olan, dönemin özellikleriyle, deyim yerindeyse "taktik sorunlarla
ilgilenen ve belli bir sloganı işleyen eserlerdir. Yüceltilmesi bugün,
korunabildiği kadarıyla, sosyalist inşa döneminde, mutluluk, üretkenlik,
partiye bağlılık, emek kahramanlığı, sosyalist toplumun yüceltilmesi gibi
konuları ele alan ajitasyon resimlerinin de hâlâ küçümsenmeyecek bir işleve
sahip olduğu görülebilir.
Bunlar,
şimdi kapitalizmin bütün kahredici sonuçlarıyla yüz yüze yaşayan bütün
halklara, bir zamanlar, Sovyet halkının nasıl büyük bir mücadeleyle binlerce
yıllık bir düşü gerçekleştirmeye koyulduğunu anlatmaya devam etmektedir.
Onların bu sınırlı kalıcılığını sağlayan tek şey, sosyalizmin yaşanan
süreçlerini yansıtmaktan gelen belgesel nitelikleridir. Hâlâ, kolhoz hayatının
üreticiliği ve neşeyi birlikte besleyen koşulları, Anti-faşist savaşta cephe ve
cephe gerisindeki insanların dayanışmaları ve kişisel hayatları, parti,
önderlik ve halk arasındaki ilişkiler, şimdi kaybolmuş bir dünyanın düşsel
öyküleri gibi, bu resimler aracılığıyla yeni kuşaklara ulaşıyor.
GÖLGEDE
KALAN DAMAR: MODERN SOVYET SANATI
Ekim
devrimi, yalnızca ezilen sınıfların iktidarını gerçekleştirmekle kalmadı; aynı
zamanda, kendisini baskı altında hisseden tüm düşünce ve sanat akımları
devrimde kendileri için bir açılım olanağı buldu. Tüm toplumsal hareketin yeni
bir dünyanın kuruluşuna yöneldiği bir sırada, bütün sanatçı ve yazarlar,
özgürlük içinde yaratmak için en yüksek olanakların doğduğuna inandı. Devrimle
birlikte, yeni bir dünyanın yaratılmasının parçası olarak, yeni sanat akımları
doğdu ya da devrim öncesi süreçlerde doğmuş bulunan akımlar, yeni ve zengin
biçimler kazandı.
Bu
dönemde, derin bir soyutlama düzeyini ifade eden ve belki de bugünden bakılınca
devrimin ruhunu yansıtmak bakımından sonrakilere oranla daha büyük bir işlev
kazandığı söylenebilecek olan eserler yaratıldı.
Fakat,
devrimin üzerinde gerçekleştiği sosyal zeminin karakterini, son derece yoksul
ve geri eğitim ve bilinç düzeyindeki milyonlarca köylü belirlemekteyken ve
devrimin başlıca hedeflerinden birini, nüfusun bu büyük bölümünün eğitilmesi ve
devrim yolunda seferber edilmesi oluştururken, devrimci sanatın bu biçimine
yönelmek, bir parti ve devlet politikası olamazdı. Tarihsel, politik ve
kültürel koşullar, Sovyet Devleti'ni ve Komünist Partisi'ni, acil görevlerle
kuşatmıştı ve bu durumda, soyut sanatın, günün acil ihtiyaçlarına cevap
vermekten uzak olduğu görülüyordu. Böyle bir girişimde, sanattan bekle nen
işlev, gerçekten olağanüstüydü.
Berger,
"daha çok fabrika, daha çok öğretmen, yol, su, elektrik, radyo
mühendisinin varlığına bağlı sorunların çözümü için" sanatın sihirli
değneğinden mucizeler beklendiğini yazıyor. (John Berger, "Sanat ve
Devrim" s.26) Oysa, sanattan böylesine safça bir beklenti yoktu. Sovyet
Devleti, daha çok yol, su, elektrik, doktor ve öğretmen için yapılması
gerekenleri bir yana bırakarak ajit-prop (ajitasyon ve propaganda) trenleri
düzenliyor değildi.
Yapılabilecek
her şeyin yanı sıra ve belki de fazladan sanata önem verilmesinin nedeni,
sosyalist devrimin yükselişini omuzlaması gereken, ama, yüzyıllar boyunca büyük
bir karanlığın içine itilmiş bulunan milyonlarca insan üzerindeki otokrasinin
izlerinin bu yoldan silinebileceğinin umulmasıydı. Bu durumda sanat,
"işçiler ve emekçiler için sanat biçimini almak zorundaydı.
Bu
kaçınılmaz durum, gerçekte devrimin bir ürünü olan ve devrimci toplumsal
durumun yükselişine denk düşen, ama devrimi omuzlayan yığınların bilinç ve
kültür düzeyiyle uyuşmayan sanat akımlarının gölgede kalmasına, bu biçimi
benimsemiş sanatçıların verimsizlik içinde sönüşüne yol açtı.
Galeriler,
müzeler, halka açık büyük toplantı yerleri, tiyatrolar, sinemalar, sendika
binaları, ajitatif resimlerle donatılırken, kendi içinde, devrimin hedeflerini
ve içeriğini yorumlayan, devrimin evrensel temalarını, imgelerini işleyip
anlatan bir başka tarz, yalnızca sınırlı bir çevrenin, Avrupalı komünistlerin,
entelektüellerin ve sanat tarihçilerinin ilgi alanında kaldı.
Bu
farklı tarz, aslında yalnızca biçim özellikleri bakımından ve bazı temaları öne
çıkarmasıyla, ajitasyon resimlerinden ayrılıyor, kübizm, konstrüktivizm,
empresyonizm gibi akımların biçim anlayışlarıyla ilişki içinde devrimin kendine
özgü sanatını yaratmaya çalışıyordu.
Bu
eserlerin karakteristik özelliği, sosyalizm ideallerini, emek sürecinin
motiflerinin soyutlanması aracılığıyla yorumlamaktı. Emek dünyasının
ilişkilerinin, çalışma sürecinin başlıca unsurlarının ve ürünlerinin, bilimsel
ve teknolojik ilerlemenin ortaya çıkardığı imgeler, bu sanatın başlıca
içeriğini oluşturuyordu. Bu imgeler, yüksek bir soyutçuluk ve stilizasyon
düzeyinde işleniyordu.
Yeni
komünist sanatçılar, yeryüzünü fethettiğine inanan bir toplumsal kalkışmanın,
gözünü artık uzaya dikmiş sözcüleri gibi hissediyorlardı kendilerini.
Henüz
uzay teknolojisi üzerine çalışmalar yalnızca Sovyetler Birliği için değil, en
ileri sanayi ülkeleri için bile oldukça uzak bir hayal halindeyken, Ilya
Kaşnik, Alexandr Labas, Gustav Klutsis gibi sanatçılar, belki yüz yıllar
sonrasına bakıyor, uzay gemileri, planetler, gökyüzü kentleri üzerine resimler
yapıyorlardı. Bütün bu konular, insanlığın bütün doğa üzerindeki kaçınılmaz
zaferinin sosyalizmle sağlanacağına olan inancı dile getiriyor, açıkça Komünist
Partisi'nin nihai hedeflerine, onun politik ve teorik temellerine bağlı
kalıyor, fakat kuşkusuz, henüz karasabanla toprağı işlemeye çalışan milyonlarca
köylüye fazla bir şey anlatmıyordu.
Dünyaya
emek açısından bakarak sanat yapmakla, emekçilere göre (emekçiler için) sanat
yapmak arasındaki ayrım bu noktada kendisini gösteriyor. Sosyalizm
mücadelesinin "emekçiler için yapılmış sanat ürünlerine, geçmişte de
ihtiyacı vardı, bugün de vardır, gelecekte de olacaktır. Fakat "emekçiler
için sanat" kapsamında yapılan bu çalışmalarda, kısa dönemli hedefleri ve
dönemle belirlenmiş içerikleri dolayısıyla, dünyaya emek açısından bakmanın
ufuk genişliğini, emek mücadelesinin evrenselliğinin gerektirdiği derinliği
bulmak olanağı yoktur.
Kendisini
işçi ve emekçilerin genel eğitim ve algılama düzeyi ile sınırlamayan, bununla
birlikte dünyanın devrimci dönüşüm olanaklarını toplumsal harekette ve Sınıf
çelişkilerinde ve bunların sayısız görünümü içinde bulan, böylece de sosyalizm
mücadelesinin değerli bir parçası olan sanatçılar ise, "dünyaya emek
açısından bakmak" kavramıyla değerlendirilebilecek daha geniş ufuklu bir
tempo içindeydiler.
Sermaye
sınıfının varlığından ve sermayeye dayanan
toplumsal ilişkilerin bütün sonuçlarından etkilenen ve bunları, emek açısından
bakarak dile getiren, ama en azından bir süre için emekçiler tarafından
anlaşılmak endişesi taşımayan bu sanatçıların sınırsız biçim ve teknik
arayışlarının ve uygulamalarının, işçi ve emekçilerin uzak hedefleriyle, genel
çıkarlarıyla çelişmediğini, aksine evrensel bir sanatın ancak böyle bir
bileşimle gerçekleşebileceğini, bunun aynı zamanda günümüz sanat pratiği için
de, olağanüstü olanaklar sağlayacağını görmek gerekiyor.
Örneğin,
Ilya Kaşnik'in "Kosmos" adlı tablosunda kullanılan başlıca unsurlar,
sosyalizm kavramıyla bağlantılıdır. Her şeyden önce, "düzenlenmiş
evren" anlamına gelen "kosmos" kavramı, burada, bugün "uzay
üssü" olarak adlandırılan yapıları andıran geometrik biçimler aracılığıyla
teknolojiye, insan etkinliğine, bağlanmıştır. Bu materyalist tarih görüşünün
temel tezlerinin bir ifadesidir: Dünyayı "kaos"tan kurtaracak ve
evreni de düzenli kılacak olan şey, yalnızca insan emeğidir, insanın tarihsel
etkinliğidir. Bu düşünce, Kaşnik tarafından kullanılan renklerle de vurgulanmıştır.
Resimde simsiyah zemin üzerinde, büyük ve ışıklı kırmızı bir daire ve beyaz
uzay aracını görüyoruz. Bu renkler arasındaki karşıtlık, yaratıcı emeğin doğa
üzerinde çözmek zorunda olduğu temel çelişmeleri ve onların çözülüş biçimini
olduğu kadar, toplumsal ve sınıfsal mücadelenin çelişmelerine de göndermelerde
bulunmaktadır. Kırmızı, sosyalizmin rengidir, siyah ise bütün gericiliğin,
karışıklık ve düzensizlik içindeki eski dünyanın simgesidir. Resmin öyküsü
şöylece özetlenebilir: Karanlık ve düzensizlik içindeki eski dünyaya, bütün bir
evreni de kucaklayacak bir biçimde düzen verecek olan, sosyalizmdir, sosyalizme
yönelik tarihsel etkinliktir.
El
Lissitzky'nin "Haberler" adlı tablosu, 1920'de yapılmıştır. Radyonun
henüz, "telsiz yayıncılığı" düzeyinde olduğu bu tarihte, dünya
çapında sosyalizmin sesini duyurmak isteyen Sovyet devrimi, bu yeni teknolojiye
büyük önem veriyor, örneğin sinema gibi, bunu da, diğer kitle haberleşme
araçlarını da kendi gücünün bir parçası olarak geliştirmek istiyordu.
"Haber",
bu temel düşüncelerin ve özlemlerin bir idealizasyonudur. Bütün yönlere, büyük
bir dinamizmle, heyecanla bildirilen haber, yıldızlar ve kırmızı kare ile
simgelenen Bolşevizm’in zaferleridir. Bu mesaj, insan bedenine özgü
hareketlerin keskin geometrik biçimlerle stilize eden bir kompozisyon içinde
verilmiştir. Burada da, insan etkinliği ve düzenleme temaları birlikte
kullanılmış
Kliment
Redko'nun "Dinamit" adlı eseri de, denetlenemez güçler üzerinde insan
emeğinin gücüne ve sosyalizm idealine bir yüceltmedir. Bu resimde, dinamitin
patlaması, olağan koşullarda asla rastlanamayacak bir düzenlilik içinde,
sistemli ve denetim altında bir patlama olarak gösterilmiştir.
Resmin
sol üst ve sağ alt köşelerine simetrik olarak yerleştirilmiş bulunan mekanik
düzenekler, dinamitin kaynağındaki kırmızı ışık ve patlamanın sonsuzluğa açılan
etkisi, devrim ve sosyalizm kavramlarının bütün çağrışımlarıyla, bütün bir
evreni fethetme duygusuyla yüklüdür.
Örneklerini
daha da çoğaltabileceğimiz bu resimlerin yanı sıra, büyük anıtlar, hatta
kentler tasarlanmış, sosyalizmin eski dünyaya, kapitalizme üstünlüğü ve
yaratıcılığının sınırsızlığı, değişik biçimlerde anlatılmıştır.
Bütün
bu eserlerin geniş işçi ve emekçi kitleler tarafından hemen anlaşılması elbette
olanaksızdı. Bunlar, işçi ve emekçi kitlelerinin, sosyalizmin zaferleriyle
donanmış uzak geleceklerini anlatıyor, onların mücadelelerinin hedefini
gösteriyordu; ama bugün yapılacak işler, bugün yaşanan durum üzerine pek az şey
söylüyordu. Sonuçta, yapıldıkları dönemde, pek az ilgi gördüler, parti ve
devletin desteğini kazanamadılar.
Bugün,
sosyalizmin kısa sürede yarattığı büyük kültürel ve sanatsal atılımın mirasını,
bütün yönleriyle yeniden değerlendirmek için daha fazla olanağa sahibiz.
Özellikle, dünyayı emek açısından kavrayan ve emek açısından yansıtan sanat
eserleri ile, emekçiler için yapılmış sanat eserleri arasında bir karşıtlık
bulunmadığını, birinin yaratılmasının diğerinin yaratılmasını engellememesi
gerektiğini görebiliyoruz.
"Dünyaya
emek açısından bakmak" ve "emekçiler için sanat yapmak"
birbiriyle çelişir mi? Birinin yaptığı, diğerinin yerini tutabilir, ya da eğer
birisi yapılıyorsa, diğeri gereksiz hale gelir mi? Bugün, bu akımlar arasında
bir karşıtlık bulunduğunu, birinin diğerinden daha devrimci olduğunu ileri
sürmenin anlamı yoktur. İşlevleri tümüyle farklı olan bu iki tarz da, devrimci
sosyalizmin büyük kültürel birikiminin değişik yanlarını oluşturuyorlar. İşçi
ve emekçi kitlelerinin kendilerini anlaması için bir köşede bekleyen soyut
devrimci sanat ise, o "gelecekte bir gün”ün artık çok uzakta olmadığına
inanabilir. Günümüzün işçi sınıfı, "emekçiler için ve emek açısından"
kavramlarını birlikte karşılayabilecek eserlerin izleyicisi olabilecek
olgunluğun eşiğindedir ve yeni bir sanatı benimseyebilmek için yüzyılın başındaki
atalarından çok daha ileri bir düzeydedir.
Bu
noktada, bugün önemli olan, bir işçi partisi açısından, sanata yönelik
politikaların neye göre ve hangi biçimde saptanacağıdır. Politikanın bu konuda
sağlayacağı netlik, yalnızca sanatın kendisine özgü sorunlarını kapsamakla ve
çözmekle kalmayacak, aynı zamanda işçi partisinin, genel olarak toplumsal
hayatın örgütlenmesi, özel olarak da kültürel hayat konusundaki politikalarının
da bir ifadesi olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.