MAR
1.0
Giriş: Tarihsel Bir Belgeden Öte, Canlı Bir Analiz Aracı
Komünist
Manifesto'yu, 1848
devrimlerinin arifesinde kaleme alınmış tarihsel bir metin olarak görmek, onun
entelektüel gücünü hafife almaktır. Bu analizin amacı, Manifesto'nun temel
kavramlarınının —sınıf mücadelesi, burjuvazi, proletarya ve mülkiyet— yalnızca
orijinal tanımlarıyla yetinmeyip, anlamlarını zenginleştirerek eserin kavramsal
bir haritasını çıkarmaktır. Bu yaklaşım, Manifesto'yu hem kendi tarihsel
bağlamına oturtmayı hem de günümüz dünya kapitalist sisteminde şaşırtıcı
geçerliliğini, kapitalizmin içsel dinamiklerini ve çelişkilerini çözümlemeye
yönelik nasıl canlı bir araç olduğunu ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu
kavramsal yapıyı derinlemesine kavrayabilmek için, öncelikle Manifesto'nun
dayandığı felsefi temelleri ele almak gerekir.
2.0
Manifesto'nun Felsefi ve Tarihsel Temelleri
Komünist
Manifesto'nun kavramsal
yapısını ve devrimci programını anlamak, onun dayandığı iki temel sütunu
kavramayı gerektirir: Tarihsel materyalizm ve sınıf mücadelesi diyalektiği. Bu
felsefi temeller, metnin yalnızca bir "eylem çağrısı" olmakla sınırlı
kalmayıp, kapitalizmin yükselişinden nihai çöküşüne kadar tarihin seyrini
açıklayan tutarlı bir dünya görüşü içermesini sağlar. Bu iki ilke,
Manifesto'nun analizlerinin belkemiğini oluşturarak, metne tarihsel derinlik ve
teorik tutarlılık verir.
2.1
Tarihsel Materyalizm: Tarihin Maddi Motoru
Marx
ve Engels'in tarih anlayışının merkezinde, bir toplumun sosyal, politik ve
entelektüel yapısının temelini maddi üretim koşullarının oluşturduğu ilkesi yer
alır. Tarihsel materyalizme göre, üretici güçler (teknoloji, bilgi, emek gücü,
aletler) ile üretim ilişkileri (mülkiyet ilişkileri ve toplumsal sınıflar)
arasındaki diyalektik etkileşim, tarihin motorudur. Bu yaklaşım olayları kör
kuvvetlerin kaçınılmaz bir sonucu olarak gören katı bir ekonomik determinizm
değildir. Aksine, insanın "devrimci pratik" rolünü ve bilinçli
eylemini merkeze alır. Marx'ın Feuerbach Üzerine Tezler'de
belirttiği gibi, koşullar insanları şekillendirirken, insanlar da koşulları
değiştirir ve bu süreçte "eğiticinin de eğitilmesi gerekir".
Dolayısıyla tarihsel materyalizm tarihi, insanların bilinçli müdahaleleriyle
değiştirebilecekleri dinamik bir süreç olarak kavrar ve devrimci eylemin teorik
zeminini oluşturur.
2.2
Sınıf Mücadelesi: Tarihin Diyalektiği
Manifesto,
"Bugüne kadarki bütün toplumların tarihi sınıf mücadeleleri
tarihidir" şeklindeki unutulmaz cümleyle başlar. Bu ifade, tarihsel
materyalist çerçevenin en somut ve dinamik unsurunu ortaya koyar: Tarihsel
ilerlemenin motoru, ezen/sömüren ve ezilen/sömürülen sınıflar arasındaki
uzlaşmaz karşıtlıktır. Manifesto, kapitalizm öncesi toplumların karmaşık
hiyerarşik yapılarını basitleştirerek toplumu iki büyük kampa ayırır. Örneğin Roma'daki
"patrisienler, şövalyeler, plebler, köleler" veya Orta Çağ'daki
"feodal beyler, vasallar, lonca ustaları, kalfalar, serfler" gibi çok
katmanlı, karmaşık habituslar, basitleştirilerek sömürülen ve sömüren sınıflar
olarak konumlandırılır. Kapitalist toplumda proletarya sınıfsal çıkarlarının
farkına varabilecek ve devrimci bir güç olarak örgütlenebilecek sınıftır. Bunun
nesnel koşulları vardır. Bu teorik çerçeve, Manifesto'da analiz edilen spesifik
kavramların anlaşılması için temel bir zemin sunar.
3.0
Manifesto'daki Temel Kavramların Derinlemesine Analizi
Manifesto'nun
teorik iskeletini oluşturan temel kavramların —burjuvazi, proletarya, mülkiyet
ve devrim— incelenmesi, metnin devrimci programını ve kapitalizm eleştirisinin
özünü anlamak için hayati önem taşır. Bu kavramların analizi, metnin tarihsel
bağlamından günümüzdeki geçerliliğine uzanan köprüyü kurar.
3.1
Burjuvazi: Devrimci ve Çelişkili Sınıf
Manifesto,
burjuvaziyi "toplumsal üretim araçlarının sahipleri olup ücretli emeği
sömüren modern sermayeciler sınıfı" olarak tanımlar. Metnin burjuvazi
analizinin merkezinde, bu sınıfın tarihsel rolündeki temel bir çelişki yatar:
1. Devrimci
Rolü: Burjuvazi, tarihte son derece devrimci bir rol oynamıştır.
Feodalizmin ataerkil ve durağan ilişkilerini acımasızca yıkarak yerine
"katı 'nakit ödeme'den başka bir bağ bırakmamıştır". Üretim
araçlarını, dolayısıyla da tüm toplumsal ilişkileri sürekli devrimcileştirmek
zorunda olan burjuvazi, ulusal sınırları aşarak "kendi suretinde bir
dünya" yaratmış ve "daha önceki bütün kuşakların toplamından daha
büyük üretici güçler" ortaya çıkarmıştır.
2. Paradoksal
Doğası: Ancak burjuvazinin bu devrimci gücü, aynı zamanda kendi sonunu
hazırlayan çelişkileri de doğurur. Burjuvazi, "büyüler yaparak çağırdığı
cehennem kuvvetlerine artık söz geçiremeyen büyücünün durumuna" düşmüştür.
Kendi yarattığı devasa üretici güçleri kontrol edemez hale gelerek, toplumun
bütün varlığını tehdit eden aşırı üretim krizlerine yol açar. Daha da önemlisi,
sermayenin varlık koşulu olan ücretli emeği yaratarak, kendi varlığının
temellerini dinamitleyecek olan gücü, yani "kendi mezar kazıcısını",
proletaryayı üretir.
Manifesto'daki
"devrimci burjuvazi" tipolojisi, 1789 Fransız Devrimi'nin
aristokrasiye karşı mücadele eden avukat, hekim, bilim insanı gibi mesleklerden
kapitalist sınıfın entelektüel, ideolojik ve siyasal temsilcilerini yansıtır. Manifesto'nun
devrimci ruhu, keskin siyasi mücadelelerin yaşandığı Kıta Avrupası'ndan beslenmiştir.
3.2
Proletarya: Kapitalizmin Mezar Kazıcısı
Manifesto'ya
göre proletarya, "kendi üretim araçlarına sahip olmadıklarından emek
güçlerini satmaya muhtaç olan modern ücretli işçiler sınıfıdır".
Burjuvazinin yükselişine paralel olarak gelişen bu sınıfın evrimi, metinde üç
temel aşamada analiz edilir:
1. Metalaşma
ve Yabancılaşma: Kapitalist üretim sürecinde işçinin emeği, diğer tüm
ticari mallar gibi bir meta haline gelir. İş bölümü ve makineleşme, işçiyi
makinenin bir uzantısına indirgeyerek emeğine yabancılaştırır.
2. Örgütlenme
ve Sınıf Bilinci: Başlangıçta dağınık bir kitle olan işçiler,
sanayinin gelişmesiyle büyük kitleler halinde bir araya gelir, mücadeleleri
ulusal ölçekte bir sınıf mücadelesine dönüşür ve proletarya bir sınıf ve
nihayetinde bir siyasi parti olarak örgütlenir.
3. Devrimci
Potansiyel: Diğer tüm sınıflar büyük sanayi karşısında eriyip
giderken, proletarya onun "en has ürünüdür". Nesnel konumlanışı
itibariyle proletarya tek "gerçekten devrimci sınıf" olma
potansiyeline sahiptir.
Manifesto'nun
bu öngörüsü en gelişmiş kapitalist ülkelerde gerçekleşmemiştir. Emperyalizm, ideolojik
ve kültürel hegemonya mekanizmaları ve yapıları aracılığıyla, ayrıca metropol
ülkelerdeki kapitalist sınıfın, sömürgelerden elde ettiği artık-değerle kendi
işçi sınıflarına tavizler vermesini sağlayarak ve bir “işçi aristokrasisi”
oluşturarak proletaryanın devrimci potansiyelini bu ülkelerde soğurmuştur.
Fakat emperyalizm zincirinde “zayıf halka” ülkelerde sınıfsal karşıtlıkların
yaygınlık ve derinlik kazanmasıyla devrimci dinamiklerin buralarda gelişip
güçlenmesi ve zincirin buralarda kırılması da mümkün hale gelmiştir.
3.3
Mülkiyet: Burjuva Özel Mülkiyetinin Aşılması
Manifesto'nun
en çok yanlış anlaşılan hedeflerinden biri mülkiyetle ilgilidir. Metin, genel
olarak mülkiyete değil, spesifik olarak "burjuva özel
mülkiyetine" son vermeyi amaçladığını net bir şekilde vurgular.
Bu ayrım kritiktir, çünkü hedeflenen, küçük zanaatkarın veya köylünün kendi
emeğiyle edindiği mülkiyet değil, başkalarının emeğinin sömürülmesine dayanan
mülkiyet biçimidir. Komünistlerin teorisinin "özel mülkiyete son
verilmesi" cümlesiyle özetlenebilmesinin nedeni budur. Manifesto'nun
hedefi, sermayenin ücretli emek üzerindeki sömürücü hakimiyetini sürdüren ve
toplumsal zenginliği bir avuç sermayedarın elinde toplayan bu mülkiyet
ilişkisini ortadan kaldırmaktır. Burjuva özel mülkiyetin aşılmasının yolu ise,
üretim araçlarını ve toprağı toplumsallaştırmaktan (=kamulaştırmaktan)
geçmektedir.
3.4
Devrim, Devlet ve Enternasyonalizm
Manifesto,
proleter devrimin ilk adımını "demokrasi savaşını kazanmak" ve nihai
hedefini sınıfların ve devletin siyasi karakterinin ortadan kalktığı bir
"birlik" oluşturmak olarak çizer. Devrimin bu geçiş aşamasında
proletarya, devlet gücünü kullanarak üretim araçlarını kamulaştıracak ve on
maddelik bir programla üretici güçleri artıracaktır. Nihai hedef ise,
"birimizin özgürce gelişmesinin hepimizin özgürce gelişmesinin koşulu
olduğu bir birliğin" alacağı sınıfsız toplumdur.
Manifesto’nun
"bütün ülkelerin işçileri, birleşin!" çağrısı proletaryanın mücadelesinin
nihai enternasyonalist ufkunu belirler. Günümüzde ulus-devletler, sermayenin çıkarlarını
korumak ve gündemini emekçilere dayatmak için kullandığı birincil araçtır. Ulusal
arena/her bir ülke ölçeği, anti-emperyalist mücadelenin ve kapitalizme karşı
mücadelenin vazgeçilmez sahasıdır. Bu durum, enternasyonalizmle bir çelişki oluşturmaz,
bilakis onun zorunlu önkoşulu ve başlangıç noktasıdır.
4.0
Tarihsel Figürler ve Fikri Akımlar
Komünist
Manifesto, yalnızca
teorik perspektifler sunmakla kalmaz; aynı zamanda, kendi dönemindeki belirli
siyasi ve felsefi akımlarla aktif bir diyalog ve hesaplaşma içindedir. Marx ve
Engels'in kendi entelektüel evrimlerinin bir ürünü olan bu metin, aynı zamanda
onların "bilimsel sosyalizm" iddialarını diğer sosyalist akımlardan
ayırma çabasının da bir belgesidir. Bu diyalog, Marksizmin özgün konumunu ve
teorik üstünlüğünü pekiştirmek için stratejik bir önem taşır.
4.1
Marx ve Engels'in Entelektüel Evrimi
Manifesto,
Marx ve Engels'in ortak entelektüel gelişiminde ulaştıkları bir zirveyi temsil
eder, ancak bu onların düşünsel yolculuğunun nihai durağı değildir.
Manifesto'da yer alan bazı ekonomik fikirler, Marx'ın daha sonraki
başyapıtı Kapital'de önemli ölçüde geliştirilmiş ve hatta
değiştirilmiştir. Örneğin, Manifesto'da ima edilen, ücretlerin mutlak olarak
geçimlik düzeye itileceği fikri, Kapital'de daha rafine bir
"göreli yoksullaşma" teorisine evrilmiştir. Benzer şekilde, kriz
teorisi de basit bir aşırı üretim analizinden, "kâr oranının düşme
eğilimi" gibi daha karmaşık bir yasaya bağlanmıştır. Engels'in de
belirttiği gibi, yazarlar daha sonraki çalışmalarında "emeğin değeri"
yerine teorik olarak daha kesin olan "emek gücünün değeri" kavramını
kullanmışlardır. Bu durum, Marksizmin statik bir dogma olmadığını, aksine
tarihsel koşulların ve bilimsel araştırmaların ışığında sürekli gelişen ve
kendini düzelten bir teori olduğunu kanıtlar niteliktedir.
4.2
Diğer Sosyalist Düşüncelerle Hesaplaşma
Manifesto'nun
üçüncü bölümü, salt tarihsel bir merak konusu değil, Marx ve Engels'in kendi
"bilimsel sosyalizmlerini" dönemin hâkim alternatif akımlarına karşı
tanımladıkları kilit bir teorik sınır çizme eylemidir. Bu eleştiriler, yerine
getirdikleri stratejik işlevlere göre gruplandırılabilir:
• Tarihsel
Materyalizmi Nostaljik Fantezilerden Ayırmak (Gerici Sosyalizm): Feodal
sosyalizm, aristokrasinin kaybettiği ayrıcalıkların yasını tutarken; küçük
burjuva sosyalizmi ise (Sismondi örneğinde olduğu gibi) kapitalizmin
çelişkilerini keskin bir şekilde analiz etse de çözüm olarak geçmişin küçük
üretici ilişkilerine dönmeyi önerir.
• Devrimci
Dönüşümü Reformist Tamirattan Ayırmak (Muhafazakâr ya da Burjuva Sosyalizmi): Proudhon
ile örneklendirilen bu akım, proletaryanın sefaletini gidermek ister ancak bunu
burjuva toplumunun temellerini koruyarak yapmayı hedefler. Temelde
"proletaryasız bir burjuvazi" arzusudur ve devrimci unsurları ortadan
kaldırarak mevcut sistemi ayakta tutmayı amaçlar.
• Mücadeleyi
Sınıf Eylemine Dayandırmak, Soyut Planlara Değil (Eleştirel-Ütopyacı
Sosyalizm): Saint-Simon, Fourier ve Owen gibi düşünürler, sınıf
mücadelesinin henüz gelişmediği bir dönemde ortaya çıkmışlardır. Kapitalist
topluma yönelik keskin eleştiriler içerse de, çözümü proletaryanın tarihsel
eyleminde değil, kendi tasarladıkları ideal toplum planlarının barışçıl
yollarla uygulanmasında görürler.
Bu
eleştirilerin temel amacı, Marx ve Engels'in materyalist ve tarihsel temellere
dayanan sosyalizmini, ahlaki çağrılara, geçmişe dönük fantezilere veya mevcut
düzeni yamamaya çalışan reformist projelere dayanan diğer tüm akımlardan kesin
bir şekilde ayırmaktır.
5.0
Manifesto'nun Mirası ve Günümüzdeki Geçerliliği
Günümüzde
kapitalizmin öngörüldüğü gibi küresel bir sistem haline gelmesiyle
birlikte, Komünist Manifesto'nun temel analizleri şaşırtıcı bir
güncellik ve geçerlilik taşımaktadır. Kapitalizmin krizlerle boğuştuğu
günümüzde Manifesto'yu yeniden okumak hem sistemin dinamiklerini hem de
geleceğe yönelik potansiyel yolları anlamak için eşsiz bir fırsat sunmaktadır.
5.1
Emperyalizm Çağında Manifesto'yu Yeniden Okumak
Manifesto'nun,
burjuvazinin "yeryüzünün dört bir bucağına saldırdığı" ve "kendi
suretinde bir dünya" yarattığına dair öngörüsü, günümüzde sermayenin
uluslararasılaşma özelliğinin adeta bir özetidir. Sermayenin ülkesel sınırları
tanımayan doğasına ilişkin kavrayış, bugün apaçıktır. Uluslararasılaşmış
sermayenin saldırılarına karşı mücadelenin ana arenası hâlâ ulus-devlettir.
Ulusal bağımsızlık ve emekçilerin iktidarı için mücadele, kaybedilen hakları
geri kazanmaya dönük savaşım, enternasyonalist bir mücadelenin somut başlangıç
noktasını oluşturmaktadır.
5.2
Devrim Coğrafyasının Değişimi ve Teorinin Yeniden Oluşturulması
Manifesto,
proleter devrimin kapitalizmin nispeten gelişmiş olduğu ülkelerde başlayacağını
öngörmüştür. Fakat ilk başarılı devrim, emperyalist zincirin "zayıf bir
halkası" olan ve kapitalist gelişme açısından görece daha geride olan Rusya'da
gerçekleşti. Bunun nedeni, Manifesto'da teorileştirilmemiş olan ve
teorileştirilmesi o tarihte mümkün olmayan emperyalizm olgusudur.
Gelişmiş kapitalist ülkeler, sömürgelerden elde ettikleri zenginliklerle kendi
iç toplumsal karşıtlıklarını yumuşatmayı başardılar ve çelişkilerin oluşumunu
önleyebildiler. Aslında Marx’ın 1879’da Guesde’ye yazdığı yeni bulunan bir
mektubunda o dönemde örneğin İngiliz işçi sınıfının bilinç düzeyindeki
bulanıklığı ve gerilemeyi kavradığı görülmektedir. Vera Zasuliç’e yazdığı
mektup başta olmak üzere birkaç mektubunda yine devrimin doğuda, Rusya’da
patlayacağını da belirtmiştir. Bunlar biryana bırakıldığında, emperyalizmle
birlikte devrimci potansiyelin merkez kapitalist ülkelerden çevre ülkelere kaydığı
yaşanarak gözlenmiştir.
Marksizm,
Leninizm’le birlikte emperyalizm, devrim ve öncü parti teorisi gibi konuları analiz
edip özümsemiştir. Marksizm, Manifesto'daki temel ilkelerden vazgeçmeden yeni
tarihsel gerçeklikleri kapsayacak şekilde geliştirilmektedir. Bu, Marksizmin
donmuş bir dogma değil, tarihin yeni meydan okumalarına cevap üreten canlı ve
gelişen bir teorik sistem olduğunun en güçlü kanıtıdır.
5.3
Sonuç: Değişen Dünyada Değişmeyen Analiz
Komünist
Manifesto'nun belirli
taktiksel önerileri veya zamanlamayla ilgili öngörüleri, yazarlarının da
sonraki önsözlerde kabul ettiği gibi, zamanla eskimiştir. Özellikle, 1872
tarihli önsözde, Paris Komünü deneyiminden çıkarılan derin dersle en önemli
teorik güncelleme yapılmıştır: Komün, "işçi sınıfının hazır devlet
makinesini ele geçirip kendi amaçları için kullanamayacağını" kanıtlamıştır.
Bu, teorinin tarihsel deneyimden öğrenme ve kendini geliştirme kapasitesinin en
güçlü kanıtıdır. Devrimin coğrafyası beklenenden farklı şekillenmiştir. Ancak
tüm bu değişikliklere rağmen, Manifesto'nun analitik çekirdeği sarsılmaz bir
güç ve geçerlilikle ayakta durmaktadır. Kapitalist toplumun temel hareket
yasalarını, durmaksızın genişleme ve krize girme eğilimini, kendi iç karşıtlıklarını
ve bu karşıtlıkların merkezindeki sınıf mücadelesi dinamiğini ortaya koyan bu
analiz, bugün her zamankinden daha günceldir. Komünist Manifesto,
aradan geçen zamana rağmen, dünyayı yalnızca yorumlamakla kalmayıp onu
değiştirmeyi amaçlayanlar için (değiştirebilmek için örgütlenme yanı sıra yorumlama/teori
ve politika gerekir) temel bir kaynak ve vazgeçilmez bir eylem kılavuzu olmaya
devam etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.