Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi

28 Eylül 2025 Pazar

Paris Komünü: Bir İşçi Devleti Deneyimi

MAR

1.0 Komün'e Giden Yol: Tarihsel ve İdeolojik Zemin

Paris Komünü, tarihin akışında anlık bir parlama değil, 19. yüzyıl Fransa'sının siyasi çalkantılarının, derinleşen sınıf mücadelelerinin ve entelektüel arayışlarının birikimli bir sonucudur. Bu deneyimi sadece 72 günlük bir iktidar denemesi olarak görmek, onu doğuran karmaşık tarihsel ve ideolojik zemini göz ardı etmek anlamına gelir. Komün'ün karakterini, politikalarını ve nihayetinde trajik kaderini şekillendiren bu zemin, Prusya işgalinin yarattığı krizle birleşerek, Avrupa tarihinde proletaryanın ilk kez iktidarı ele geçirdiği bu cüretkâr girişime zemin hazırlamıştır. Bu temelleri anlamak, Komün'ün neden bir zaferden çok, gelecek nesillere ilham veren kanlı bir ders olduğunu kavramak için stratejik bir öneme sahiptir.

1.1 Katalizör: 1870 Fransa-Prusya Savaşı ve İmparatorluğun Çöküşü

Paris Komünü'nün fitilini ateşleyen olay, III. Napoléon'un Prusya'ya karşı başlattığı ve felaketle sonuçlanan 1870 savaşıdır. Fransız ordusunun 2 Eylül 1870'te Sedan'da uğradığı hezimet ve İmparator'un 106 bin askeriyle birlikte esir düşmesi, İkinci İmparatorluk'u bir anda çökertti. Bu yenilgi, Paris'te bir iktidar boşluğu yarattı ve bu boşluk, Ulusal Meclis'in ılımlı sol burjuva kanadından üyeler tarafından kurulan Ulusal Savunma Hükümeti tarafından dolduruldu.

Ancak bu hükümet, doğduğu andan itibaren Paris halkının gözünde meşruiyet sorunuyla karşı karşıyaydı. Alman orduları Paris'i kuşatırken, halk örnek bir cesaretle açlığa, soğuğa ve bombardımanlara katlanıyordu. Buna karşılık, Ulusal Savunma Hükümeti'nin savaşı sürdürmekteki isteksizliği ve Prusya ile teslimiyetçi bir barış arayışında olduğu kısa sürede anlaşıldı. Karl Marx'ın Fransa'da İç Savaş adlı eserinde özetlediği gibi, bu hükümetin asıl derdi ulusal savunmadan çok, silahlanmış Paris proletaryasına karşı kendi sınıf iktidarını savunmaktı. Bu durum, hükümet ile Paris halkı arasındaki uçurumu derinleştirdi ve devrimci bir durumun olgunlaşmasına yol açtı.

1.2 Fransız Proletaryasının İdeolojik Panoraması

19. yüzyıl Fransız işçi sınıfı, tek bir ideolojik çatı altında birleşmiş homojen bir yapıya sahip değildi. Aksine, farklı ve zaman zaman birbiriyle çelişen devrimci akımların etkisi altındaydı. Bu ideolojik çeşitlilik, Komün'e dinamizmini ve yaratıcılığını veren bir güç olduğu kadar, Versailles'a yürünmesi ya da Fransa Bankası'na el konulması gibi kritik anlarda ortak bir strateji oluşturmasını engelleyen temel zayıflıklarından birini de teşkil ediyordu.

1.2.1 Blanquici Gelenek: Devrimci İktidar ve Diktatörlük

Louis Auguste Blanqui ve takipçileri, Babeuf'ten miras kalan gizli örgütlenme geleneğine ve uzlaşmaz devrimci çizgiye bağlıydılar. Blanquici düşüncenin merkezinde devlet sorunu yer alıyordu. Blanqui'ye göre, çürümüş toplumsal yapıyı değiştirmek için geçici bir "devrimci iktidar", yani Marksist terminolojideki "proletarya diktatörlüğü" kavramının öncülü sayılabilecek bir proletarya diktatörlüğü zorunluydu. Bu iktidar, eski düzenin kurumlarını tasfiye ederek halkı kendi haklarını kullanabilecek bir duruma getirecekti. Blanqui şöyle diyordu:

"Halk bir süre için devrimci bir iktidar gereksinimi duyacaktır. Krallığı ve tüm aristokrasileri ortadan kaldırmak, onların yerine cumhuriyeti, yani eşitlik yönetimini geçirmek gerekir; ama bu yönetime geçmek için de, halkı haklarını kullanabilecek bir duruma getiren devrimci bir iktidara başvurmak zorunludur."

Blanqui, kapitalizmi, özellikle de "miskin hükümdar" olarak adlandırdığı paranın egemenliğini sert bir dille eleştiriyordu. Aynı zamanda, ütopyacı sosyalistleri ve işçi kooperatifleri gibi reformist çözümleri, "proletaryanın düşebileceği en kötü tuzak" olarak görerek reddediyordu. Bu radikal ve iktidar odaklı gelenek, Komün'ün en etkin ve militan gruplarından birini oluşturmuştur.

1.2.2 Proudhonculuk: Mülkiyet, Adalet ve Özerk Üretici Birlikleri

Pierre-Joseph Proudhon'un fikirleri, özellikle zanaatkârlar ve küçük üreticiler arasında yaygındı. Proudhon, üretimden çok mübadele (değişim) sorunlarına odaklanmıştı. Sermayenin sömürüsüne, yani faize karşı çıkıyor ve karşılıklılık (mutualism) ilkesine dayanan bir "Halk Bankası" aracılığıyla üreticiler arasında faizsiz kredi sisteminin kurulmasını öneriyordu.

Proudhon, merkeziyetçi devlet yapısına ve Louis Blanc gibi devlet destekli derneklere şiddetle karşıydı. Bunun yerine, madenler veya demiryolları gibi büyük işletmeleri yönetebilecek özerk ve özgür "işçi şirketleri" kurulmasını savunuyordu. Ancak Proudhon'un düşünceleri, özellikle aile ve kadın-erkek eşitliği konularında oldukça gelenekselciydi. Kadınları "ev kadını ve fahişe" olarak ikiye ayırması, onun ataerkil bakış açısını net bir şekilde ortaya koyar. Bu fikirler, Komün içindeki daha ılımlı ve merkeziyetçilik karşıtı kanadı etkilemiştir.

1.2.3 Marksist Etkinin Doğuşu

Marksist sosyalizm, Fransa'da diğer akımlar kadar köklü olmasa da, I. Enternasyonal (Uluslararası İşçi Derneği) aracılığıyla Fransız işçi sınıfını etkilemeye başlamıştı. Enternasyonal'in 1866, 1867 ve 1868'deki ilk kongrelerinde Proudhoncu düşünce egemenken, Marksist fikirler ancak 1869'daki Basel Kongresi'nden itibaren ilerleme kaydetmeye başladı. Marksizm, işçi sınıfının kendi siyasal örgütünü kurarak bağımsız bir sınıf mücadelesi yürütmesi gerektiğini savunuyordu ve Komün'e katılan Enternasyonal üyeleri aracılığıyla önemli bir etki yarattı.

Bu farklı ideolojik gelenekler, savaşın yarattığı siyasi kriz ve Paris halkının yaşadığı derin yoksullukla birleştiğinde, devrimci bir patlamanın tüm koşulları olgunlaşmış oldu. Thiers hükümetinin Paris'i silahsızlandırma girişimi ise bu patlamayı tetikleyen son kıvılcım olacaktı.

2.0 Komün'ün Doğuşu, Yapısı ve Politikaları

Ulusal Savunma Hükümeti'nin teslimiyetçi politikalarına ve Prusya kuşatmasının yarattığı dayanılmaz koşullara karşı biriken öfke, 18 Mart 1871'de patlak verdi. Paris halkı, kendi kaderini eline alarak iktidarı ele geçirdi ve tarihteki ilk işçi devleti olan Paris Komünü'nü ilan etti. Komün'ün kurduğu yeni devlet yapısı, kendinden önceki tüm burjuva devlet modellerinden radikal bir kopuşu temsil ediyordu. Bu yapı, devletin baskıcı bir aygıt olmaktan çıkıp, halkın kendi kendini yönettiği bir organa dönüşebileceğinin somut bir kanıtıydı.

2.1 18 Mart 1871 Ayaklanması ve İktidarın Ele Geçirilmesi

Her şey, Versailles'da konuşlanmış olan Adolphe Thiers hükümetinin, Paris'i savunmak için kullanılan Ulusal Muhafızlara ait topları Montmartre tepelerinden alma girişimiyle başladı. Hükümetin bu hamlesi, Paris halkını silahsızlandırma ve devrimci potansiyelini ezme niyetini açıkça ortaya koyuyordu. Ancak planları, beklenmedik bir direnişle karşılaştı. Başta Montmartre'lı kadınlar olmak üzere halk, askerlerin önüne geçerek topların alınmasını engelledi. Askerlerin bir kısmı halkla kardeşleşerek komutanlarına ateş açtı. Bu olay, bir anda tüm Paris'e yayılan bir halk ayaklanmasına dönüştü. Thiers ve hükümeti Paris'ten Versailles'a kaçmak zorunda kalırken, iktidar Ulusal Muhafız Merkez Komitesi'nin eline geçti. Kısa bir süre sonra yapılan seçimlerle Paris Komünü resmen ilan edildi.

2.2 Yeni Bir Devlet Modeli: "Çalışan Bir Kurul"

Komün, mevcut devlet aygıtını devralıp kullanmak yerine, onu parçalayarak yerine tamamen yeni bir model inşa etti. Marx'ın ifadesiyle Komün:

"...parlamenter bir örgüt değil, aynı zamanda hem yürütme ve hem de yasama gücüne sahip, etkin bir örgüt olacaktı."

Bu model, yasama ve yürütme erklerini birleştiren, yani burjuva demokrasisinin temel direği olan güçler ayrılığı ilkesini reddeden devrimci bir yapıydı. Komün Konseyi, genel oyla seçilen ve halka karşı sorumlu olan üyelerden oluşuyordu. Bu üyeler, her an görevden alınabilirdi. Konsey üyelerinin mesleki ve politik arka planları, bu yeni iktidarın sınıfsal karakterini açıkça yansıtıyordu. Komün Konseyi, Paris'in emekçi karakterini somutlaştıran bir bileşime sahipti. Üyeler arasında Varlin gibi ciltçiler, Theisz gibi metal işçileri, Trinquet gibi ayakkabıcılar ve Jourde gibi memurlar yanı sıra Vaillant gibi aydınlar ve Pottier gibi sanatçılar bulunuyordu. Bu mesleki çeşitlilik, Komün'ün tabanını ve önceliklerini anlamak için kritik bir veri sunar.

2.3 Komün'ün Kararnameleri ve Sosyal Reformları

Komün, 72 günlük kısa ömrüne rağmen, toplumun yapısını temelden değiştirmeyi hedefleyen bir dizi radikal kararname ve sosyal reformu hayata geçirdi:

• Devletin Baskı Organlarının Parçalanması: Sürekli ordu lağvedildi ve yerine, tüm Paris halkının silahlandırıldığı Ulusal Muhafız geçirildi. Polisin siyasi ayrıcalıklarına son verilerek, Komün'e karşı sorumlu ve her an görevden alınabilir bir organ haline getirildi. Adalet hizmetleri parasız hale getirildi. Yargıçların, noterlerin ve diğer adli görevlilerin satılık makamları lağvedilerek, seçimle göreve gelmeleri ve halka karşı sorumlu olmaları ilkesi benimsendi. Bu kararnameler, Komün'ün eski devletin baskı yapılarını (ordu, polis, yargı) parçalayıp yerine doğrudan halka sorumlu, demokratik organlar koyma yönündeki temel stratejisini açıkça ortaya koymaktadır.

• Din ve Devlet: Kilise ile devletin birbirinden tamamen ayrılması kararlaştırıldı. Din, kişisel bir mesele haline getirilirken, kilisenin tüm mal varlığına el konuldu.

• Maliye: Maliye Komisyonu'nun başına François Jourde getirildi. Jourde, geleneksel gelirleri toplama ve savurganlıktan kaçınma konusunda dürüst bir yönetim sergiledi. Ancak Komün'ün en büyük stratejik hatalarından biri, Versailles hükümetine mali kaynak sağlamaya devam eden Fransa Bankası'nı kamulaştırmaktan kaçınması oldu. Bu hata, Komün Konseyi içindeki, özellikle Proudhoncu geleneğin özel mülkiyete ve merkezi mali kontrole yönelik kuşkucu yaklaşımının bir yansıması olarak okunabilir.

• Kadın Hakları: Komün, kadınların toplumsal konumunu iyileştirmeye yönelik önemli adımlar attı. 9 Nisan tarihli bir kararnameyle, savaşta ölen Ulusal Muhafızların resmi olarak evli olmayan eşlerine ve çocuklarına da maaş bağlanması kabul edildi. Bu, birlikte yaşama durumunu resmi evlilikle eşdeğer sayan devrimci bir adımdı. Ayrıca, kadın ilkokul öğretmenlerinin maaşlarının erkek öğretmenlerle eşitlenmesi kararlaştırıldı.

Komün'ün bu yapısal ve yasal reformları, sadece kâğıt üzerinde kalmadı; Paris'in toplumsal yaşamında yeni aktörleri ve dinamikleri harekete geçirerek, devrimin ruhunu sokaklara, atölyelere ve kulüplere taşıdı.

3.0 Komün Toplumu: Aktörler, İdealler ve Kültürel Etki

Paris Komünü, yalnızca yeni bir siyasi yapıya değil, aynı zamanda Paris halkının, özellikle de kadınların, entelektüellerin ve sanatçıların aktif katılımıyla şekillenen canlı bir toplumsal deneyime sahne oldu. Bu aktörler, Komün'ün ideallerini somutlaştıran, onun ruhunu ve enerjisini yaratan temel unsurlardı. Komün, barikatlarda olduğu kadar, kulüplerde yapılan ateşli tartışmalarda, kurulan kooperatif atölyelerde ve sanatçıların devrime adadığı eserlerde de yaşıyordu. Bu toplumsal dinamizmi anlamak, Komün'ün tarihsel önemini kavramak için elzemdir.

3.1 Devrimin Öncüleri: Komün'de Kadınların Rolü

Komün'de kadınlar, devrimin edilgen izleyicileri değil, en ön saflardaki aktif özneleriydi. 18 Mart ayaklanmasının fitilini ateşleyen Montmartre'lı kadınlardan, barikatlardaki çatışmalara ve sosyal kurumların örgütlenmesine kadar her alanda kilit bir rol oynadılar. Birçoğu, ideolojik olarak iktidarın alınmasına hazırdı ve bu süreçte erkek devrimcilerle omuz omuza mücadele etti.

• Louise Michel: Komün'ün en sembolik figürlerinden biri olan Louise Michel (1830-1905), bir anarşist, feminist ve eğitimci olarak tüm yaşamını devrime adadı. Proudhon'un kadınları aşağılayan görüşlerinin aksine, kadınların mutlak eşitliğini savundu ve bu konuda net bir tavır sergiledi:

• Michel, Komün boyunca hem bir savaşçı hem de bir örgütleyici olarak çalıştı. Yenilgiden sonra askeri mahkemede yargılandı ve Yeni Kaledonya'ya sürgüne gönderildi. Onun mücadelesi, Komün kadınlarının devrimci ruhunun ve cüretinin en parlak örneklerinden biridir.

• Kadınlar Birliği (Union des Femmes): Komün sırasında kurulan en önemli kadın örgütlerinden biri olan Kadınlar Birliği, kadınları mahalle temelinde örgütleyerek sağlık, savunma, eğitim ve üretim gibi alanlarda etkin kıldı. Birlik, kadınlar için kooperatif atölyeler kurma gibi somut girişimlerde bulunarak, kadın emeğini sömürüden kurtarmayı ve toplumsal üretimde onlara hak ettikleri yeri vermeyi amaçladı.

Ancak, Louise Michel ve Kadınlar Birliği gibi radikal unsurların tüm çabalarına rağmen, kadınların eğitimi, çalışma koşulları ve kreşler gibi konuların Komün Konseyi'nde yeterince ele alınmaması, devrim içindeki cinsiyet eşitliği mücadelesinin kendi iç çelişkilerini ve sınırlarını da gözler önüne sermektedir.

3.2 Komün'ün Entelektüel ve Sanatsal Yansımaları

Komün deneyi, dönemin aydınları ve sanatçıları üzerinde derin izler bıraktı. Kimi bu harekete doğrudan katılırken, kimi de uzaktan tanıklık ederek eserlerinde bu tarihsel anı ölümsüzleştirdi.

• Émile Zola'nın Tanıklığı: Ünlü yazar Émile Zola, Komün'e başlangıçta tarafsız bir mesafeden yaklaştı. Ancak Versailles hükümetinin "Kanlı Hafta" sırasında sergilediği insanlık dışı vahşeti kınamaktan geri durmadı. Bu deneyim, Zola'nın egemen sınıflara, özellikle de burjuvaziye olan güvensizliğini derinleştirdi. Komün'ün izleri, daha sonra yazdığı Germinal ve Le Débacle (Bozgun) gibi büyük romanlarında, halk ayaklanmalarına yönelik karamsar ama halktan yana olan bakış açısıyla kendini gösterir. Zola'nın gözünde Komüncüler, tüm hatalarına rağmen Fransa'nın "vatansever, cumhuriyetçi, proleter geleceğini" temsil ediyorlardı. Ancak Zola'nın tanıklığı tek yönlü bir övgü değildir; Le Débacle romanında Komüncülerin rehineleri öldürürken gösterdikleri şiddeti de eleştirerek, tanık olduğu trajedinin her iki yüzünü de yansıtmaya çalışmıştır.

• Diğer Sanatçılar ve Şairler: Gerçekçi akımın öncü ressamlarından Gustave Courbet, Komün'e aktif olarak katıldı ve sanatçıların örgütlenmesinde rol aldı. Şair Eugène Pottier ise Komün barikatlarında savaştı ve yenilginin ardından, daha sonra tüm dünya işçi hareketinin marşı haline gelecek olan "Enternasyonal"i yazdı. Bu isimler, sanatın ve entelektüel birikimin devrimci bir davayla nasıl bütünleşebileceğinin en güçlü örnekleridir.

3.3 Komün'ün İlan Edilmiş Hedefleri

Komün'ün amaç ve idealleri, 19 Nisan 1871'de yayımlanan "Fransız Halkına Bildiri"de en net ifadesini bulmuştur. Bu bildiri, sadece Paris için değil, tüm Fransa ve dünya halkları için yeni bir toplumsal düzenin manifestosuydu. Bildiri, Komün'ü şu sözlerle tanımlıyordu:

"...proletaryanın köleliğine, yurdun umutsuzluk ve felaketlerine yol açan eski hükümet ve din adamları dünyasının, militarizmin, kırtasiyeciliğin, sömürünün, tekellerin ve ayrıcalıkların sonu."

Bu bildiri, Komün'ün sadece bir yerel yönetim denemesi olmadığını, aksine kapitalist ve baskıcı devlet düzenine karşı evrensel bir meydan okuma olduğunu ilan ediyordu. Komün'ün bu yüce idealleri ve yarattığı toplumsal dinamizm, ne yazık ki Versailles hükümetinin acımasız baskısıyla kanlı bir şekilde son bulacak ve tarihe "Kanlı Hafta" olarak geçecek olan trajedinin zeminini hazırlayacaktı.

4.0 "Kanlı Hafta" ve Komün'ün Düşüşü

Paris Komünü'nün 72 günlük umut ve direniş dolu varlığı, Versailles ordusunun 21 Mayıs 1871'de Paris'e girmesiyle başlayan ve tarihe "Kanlı Hafta" (La Semaine Sanglante) olarak geçen acımasız bir katliamla sona erdi. Bu hafta boyunca yaşanan vahşet, modern tarihteki sınıf savaşlarının en şiddetli anlarından birini oluşturur. Burjuvazinin, iktidarını tehdit eden bir işçi yönetimine karşı duyduğu korku ve nefreti, Paris sokaklarını kana bulayan topyekûn bir terörle gözler önüne sermiştir.

4.1 Versailles'ın Saldırısı ve Barikat Savaşları

Thiers hükümetinin ordusu, Prusya'nın da zımni desteğiyle Paris'e girdiğinde, Komüncüler sokak sokak, barikat barikat "umutsuz ama kahramanca" bir direniş gösterdiler. Jaroslaw Dombrowski gibi askeri liderler, bu savunmada büyük bir cesaret örneği sergilediler. Ancak düzenli ordu karşısında sayıca ve teçhizatça zayıf olan Ulusal Muhafızların direnişi, şehrin batısından doğusuna doğru adım adım kırıldı. Savaş, Paris'in işçi mahallelerinde yoğunlaştı ve son direniş noktalarından biri Père Lachaise mezarlığı oldu.

4.2 Kitlesel Kıyım ve Terör

Versailles birliklerinin bastırma harekâtı, bir savaştan çok, planlı bir imha operasyonuna dönüştü. Sadece savaşan Komüncüler değil, onlara destek verdiğinden şüphelenilen her yaştan kadın, erkek ve çocuk hedef alındı.

• Rakamlarla Terör: Savaşlar sırasında ve sonrasında kurulan askeri mahkemeler tarafından öldürülen Parisli sayısının tam olarak bilinmemekle birlikte 30.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu, düzenli ordunun kayıplarının katbekat üzerindeydi.

• Yargısız İnfazlar: Yakalanan Komüncüler için herhangi bir adil yargılama söz konusu değildi. Amerikalı bir görgü tanığının aktardığı gibi, "Yargı diye bir şey yoktu... Herhangi bir teğmen keyfine göre istediği mahkumların vurulmasını emredebiliyordu." 9 Haziran 1871 tarihli Paris-Journal gazetesi, mahkûm sayısının on kişiyi geçtiği durumlarda makineli tüfek kullanılacağını bildiriyordu. Yoksul ve kötü giyimli olmak, bir kadının "petroleuse" (kundakçı) olarak yaftalanıp anında kurşuna dizilmesi için yeterli bir sebep olarak görülüyordu.

• Federe'ler Duvarı (Le Mur des Fédérés): Père Lachaise mezarlığındaki son direnişçiler, yakalandıktan sonra mezarlığın duvarlarından birinin önünde kurşuna dizildiler. Bu duvar, "Federe'ler Duvarı" adıyla, Komün'ün kahramanca direnişinin ve uğradığı acımasız katliamın ölümsüz sembolü haline geldi.

4.3 Sonuç: Mahkemeler, Sürgün ve Af

"Kanlı Hafta"nın ardından sağ kalan on binlerce Komüncü tutuklandı. Kurulan askeri mahkemeler, binlerce kişiyi idama, ağır hapis cezalarına ve sürgüne mahkûm etti. Yargılananlar arasında, ayakkabıcı Trinquet gibi devrime olan inancını son ana kadar savunan ve pişmanlık göstermeyenler de vardı. Trinquet, savunmasında şöyle diyordu:

"Komün üyeliğine hemşehrilerim tarafından seçildim, bedelini kendim ödüyorum; barikatlarda çarpıştım, orada ölmediğime pişmanım... Ben bir ihtilalciyim, inkâr etmiyorum."

Mahkûmların çoğu, Louise Michel gibi, Pasifik'teki Yeni Kaledonya adası gibi uzak sömürgelere sürüldü. Ancak Komün'ün anısı halkın bilincinde yaşamaya devam etti. Nihayet 1880 yılında çıkarılan genel afla, hayatta kalan son Komüncüler Fransa'ya dönebildiler.

Komün, fiziksel olarak ezilmiş, Paris'in sokakları kanla yıkanmıştı. Ancak bu yenilgi, Komün'ün fikirlerinin ve mirasının yok olduğu anlamına gelmiyordu. Aksine, bu trajik son, Komün efsanesini daha da güçlendirecek ve onu gelecek nesiller için bir ilham kaynağına dönüştürecekti.

5.0 Komün'ün Mirası ve Tarihsel Yorumları

Paris Komünü'nün 72 günlük kısa ömrü, uluslararası sosyalist hareketin tarihinde ve teorik tartışmalarında silinmez bir iz bırakmıştır. Fiziksel yenilgisine rağmen Komün, proletaryanın iktidarı alma ve toplumu yeniden örgütleme potansiyelini gösteren ilk somut deneyim olarak bir laboratuvar işlevi gördü. Komün'den çıkarılan dersler ve ona dair yapılan farklı yorumlar, 20. yüzyılın devrimci hareketlerini derinden etkiledi ve sosyalist düşüncenin gelişimine yön verdi.

5.1 Marx ve "Proletarya Diktatörlüğü"

Marx için Paris Komünü, kendi devlet ve devrim teorisinin tarihsel bir doğrulanmasıydı. Komün'ü, işçi sınıfının devlet olarak örgütlenmesinin ilk somut örneği, yani "proletarya diktatörlüğü" olarak analiz etti. Marx'a göre Komün'ün en büyük dersi, işçi sınıfının mevcut burjuva devlet aygıtını basitçe devralıp kendi amaçları için kullanamayacağını, aksine onu parçalayıp yerine yeni bir iktidar biçimi inşa etmesi gerektiğini göstermesiydi.

Komün, işçilerin "kendi kendilerini yönetmeye yetenekli olduklarını kanıtlayan" canlı bir örnekti. Marx, Komüncülerin kahramanca mücadelesini ve trajik yenilgisini selamlarken, onun tarihsel önemini şu sözlerle vurgulamıştır: Komün, şehitleriyle birlikte, "yeni bir toplumun muzaffer öncüsü olarak daima kutlanacaktır."

5.2 Anarşist Yorum: Bakunin ve Devletin Reddi

Mihail Bakunin gibi anarşist düşünürler ise Komün'ü farklı bir perspektiften yorumladılar. Bakunin için Komün, her şeyden önce "devletin gözüpek ve belirgin bir yadsınması" idi. Onu, önceden planlanmış bir devrimden çok, "yığınların, grupların ve halk topluluklarının kendiliğinden ve sürekli eylemi" olarak gördü.

Bakunin ve takipçileri için Komün'ün değeri, kurduğu yeni devlet yapısından veya çıkardığı kararnamelerden çok, otoriteye karşı isyanın kendisindeydi. Bu yorum, Komün'ün pratik derslerini ve bir devlet olma tecrübesini ikinci plana atarken, isyanın kendiliğinden ve anti-otoriter ruhunu öne çıkardı. Bu bakış açısı, daha sonraki anarşist ve anarko-sendikalist akımları derinden besledi.

5.3 Kalıcı Semboller ve Kültürel Miras

Paris Komünü, yenilgiye uğramış olmasına rağmen, uluslararası işçi ve sosyalist hareketine bir dizi kalıcı sembol ve kültürel miras bıraktı:

• Kızıl Bayrak: Komün, burjuvazinin üç renkli bayrağının karşısına işçi sınıfının enternasyonalist mücadelesini simgeleyen kızıl bayrakla çıktı. O günden sonra kızıl bayrak, dünya çapındaki sosyalist ve komünist hareketlerin evrensel sembolü haline geldi.

• Enternasyonal Marşı: Komüncü şair Eugène Pottier tarafından yazılan Enternasyonal, tüm dünya işçilerinin ortak mücadele, birlik ve dayanışma marşı olarak tarihe geçti.

• "Göğü Fethetmek": Komüncülerin bu cüretkâr girişimi, Marx'ın deyimiyle "göğü fethetmeye kalkan" insanların kahramanlığı olarak anıldı. Bu ifade, Komün'ün devrimci iradesini ve tarihsel cüretini özetleyen bir metafor haline gelerek onun efsaneleşmesine katkıda bulundu.

6.0 Sonuç

Paris Komünü, 1871 baharında kanla bastırılmış olsa da, tarihteki ilk işçi iktidarı deneyi olarak istisnai önemini korumaktadır. 72 günlük kısa ömrüne sığdırdığı radikal demokratik ve sosyalist uygulamalarla, sadece bir şehir yönetiminden ibaret olmadığını, aksine sömürüye ve baskıya dayalı eski dünyaya kökten bir meydan okuma olduğunu kanıtlamıştır.

Komün, hataları ve başarılarıyla, kendisinden sonraki tüm sosyalist ve devrimci hareketler için hem bir ilham kaynağı hem de kritik dersler sunan bir referans noktası haline gelmiştir. Devletin nasıl dönüştürüleceği, demokrasinin nasıl derinleştirileceği ve işçi sınıfının kendi kaderini nasıl eline alabileceği gibi temel sorulara somut yanıtlar üretmeye çalışmıştır. Yenilgisiyle sonuçlanan "Kanlı Hafta"nın acımasızlığı ise, sınıf mücadelesinin şiddetini ve egemen sınıfların iktidarlarını korumak için her yola başvurabileceğini acı bir şekilde göstermiştir.

Nihayetinde Paris Komünü, proletaryanın iktidarı alma ve toplumu kendi suretinde yeniden örgütleme potansiyelini gösteren, kanla yazılmış bir efsane olarak tarih sahnesindeki yerini sağlamlaştırmıştır. Onun mirası, sadece barikatlarda can veren binlerce isimsiz kahramanın anısında değil, aynı zamanda eşitlik ve özgürlük mücadelesinin evrensel hafızasında yaşamaya devam etmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]