MAR
1.0
Komün'e Giden Yol: Tarihsel ve İdeolojik Zemin
Paris
Komünü, tarihin akışında anlık bir parlama değil, 19. yüzyıl Fransa'sının
siyasi çalkantılarının, derinleşen sınıf mücadelelerinin ve entelektüel
arayışlarının birikimli bir sonucudur. Bu deneyimi sadece 72 günlük bir iktidar
denemesi olarak görmek, onu doğuran karmaşık tarihsel ve ideolojik zemini göz
ardı etmek anlamına gelir. Komün'ün karakterini, politikalarını ve nihayetinde
trajik kaderini şekillendiren bu zemin, Prusya işgalinin yarattığı krizle
birleşerek, Avrupa tarihinde proletaryanın ilk kez iktidarı ele geçirdiği bu
cüretkâr girişime zemin hazırlamıştır. Bu temelleri anlamak, Komün'ün neden bir
zaferden çok, gelecek nesillere ilham veren kanlı bir ders olduğunu kavramak
için stratejik bir öneme sahiptir.
1.1
Katalizör: 1870 Fransa-Prusya Savaşı ve İmparatorluğun Çöküşü
Paris
Komünü'nün fitilini ateşleyen olay, III. Napoléon'un Prusya'ya karşı başlattığı
ve felaketle sonuçlanan 1870 savaşıdır. Fransız ordusunun 2 Eylül 1870'te
Sedan'da uğradığı hezimet ve İmparator'un 106 bin askeriyle birlikte esir
düşmesi, İkinci İmparatorluk'u bir anda çökertti. Bu yenilgi, Paris'te bir
iktidar boşluğu yarattı ve bu boşluk, Ulusal Meclis'in ılımlı sol burjuva
kanadından üyeler tarafından kurulan Ulusal Savunma Hükümeti tarafından
dolduruldu.
Ancak
bu hükümet, doğduğu andan itibaren Paris halkının gözünde meşruiyet sorunuyla
karşı karşıyaydı. Alman orduları Paris'i kuşatırken, halk örnek bir cesaretle
açlığa, soğuğa ve bombardımanlara katlanıyordu. Buna karşılık, Ulusal Savunma
Hükümeti'nin savaşı sürdürmekteki isteksizliği ve Prusya ile teslimiyetçi bir
barış arayışında olduğu kısa sürede anlaşıldı. Karl Marx'ın Fransa'da
İç Savaş adlı eserinde özetlediği gibi, bu hükümetin asıl derdi ulusal
savunmadan çok, silahlanmış Paris proletaryasına karşı kendi sınıf iktidarını
savunmaktı. Bu durum, hükümet ile Paris halkı arasındaki uçurumu derinleştirdi
ve devrimci bir durumun olgunlaşmasına yol açtı.
1.2
Fransız Proletaryasının İdeolojik Panoraması
19. yüzyıl
Fransız işçi sınıfı, tek bir ideolojik çatı altında birleşmiş homojen bir
yapıya sahip değildi. Aksine, farklı ve zaman zaman birbiriyle çelişen devrimci
akımların etkisi altındaydı. Bu ideolojik çeşitlilik, Komün'e dinamizmini ve
yaratıcılığını veren bir güç olduğu kadar, Versailles'a yürünmesi ya da Fransa
Bankası'na el konulması gibi kritik anlarda ortak bir strateji oluşturmasını
engelleyen temel zayıflıklarından birini de teşkil ediyordu.
1.2.1
Blanquici Gelenek: Devrimci İktidar ve Diktatörlük
Louis
Auguste Blanqui ve takipçileri, Babeuf'ten miras kalan gizli örgütlenme
geleneğine ve uzlaşmaz devrimci çizgiye bağlıydılar. Blanquici düşüncenin
merkezinde devlet sorunu yer alıyordu. Blanqui'ye göre, çürümüş toplumsal
yapıyı değiştirmek için geçici bir "devrimci iktidar", yani Marksist
terminolojideki "proletarya diktatörlüğü" kavramının öncülü
sayılabilecek bir proletarya diktatörlüğü zorunluydu. Bu iktidar, eski düzenin
kurumlarını tasfiye ederek halkı kendi haklarını kullanabilecek bir duruma getirecekti.
Blanqui şöyle diyordu:
"Halk
bir süre için devrimci bir iktidar gereksinimi duyacaktır. Krallığı ve tüm
aristokrasileri ortadan kaldırmak, onların yerine cumhuriyeti, yani eşitlik
yönetimini geçirmek gerekir; ama bu yönetime geçmek için de, halkı haklarını
kullanabilecek bir duruma getiren devrimci bir iktidara başvurmak
zorunludur."
Blanqui,
kapitalizmi, özellikle de "miskin hükümdar" olarak adlandırdığı
paranın egemenliğini sert bir dille eleştiriyordu. Aynı zamanda, ütopyacı
sosyalistleri ve işçi kooperatifleri gibi reformist çözümleri,
"proletaryanın düşebileceği en kötü tuzak" olarak görerek
reddediyordu. Bu radikal ve iktidar odaklı gelenek, Komün'ün en etkin ve
militan gruplarından birini oluşturmuştur.
1.2.2
Proudhonculuk: Mülkiyet, Adalet ve Özerk Üretici Birlikleri
Pierre-Joseph
Proudhon'un fikirleri, özellikle zanaatkârlar ve küçük üreticiler arasında
yaygındı. Proudhon, üretimden çok mübadele (değişim) sorunlarına odaklanmıştı.
Sermayenin sömürüsüne, yani faize karşı çıkıyor ve karşılıklılık (mutualism)
ilkesine dayanan bir "Halk Bankası" aracılığıyla üreticiler arasında
faizsiz kredi sisteminin kurulmasını öneriyordu.
Proudhon,
merkeziyetçi devlet yapısına ve Louis Blanc gibi devlet destekli derneklere
şiddetle karşıydı. Bunun yerine, madenler veya demiryolları gibi büyük
işletmeleri yönetebilecek özerk ve özgür "işçi şirketleri" kurulmasını
savunuyordu. Ancak Proudhon'un düşünceleri, özellikle aile ve kadın-erkek
eşitliği konularında oldukça gelenekselciydi. Kadınları "ev kadını ve
fahişe" olarak ikiye ayırması, onun ataerkil bakış açısını net bir şekilde
ortaya koyar. Bu fikirler, Komün içindeki daha ılımlı ve merkeziyetçilik
karşıtı kanadı etkilemiştir.
1.2.3
Marksist Etkinin Doğuşu
Marksist
sosyalizm, Fransa'da diğer akımlar kadar köklü olmasa da, I. Enternasyonal
(Uluslararası İşçi Derneği) aracılığıyla Fransız işçi sınıfını etkilemeye
başlamıştı. Enternasyonal'in 1866, 1867 ve 1868'deki ilk kongrelerinde
Proudhoncu düşünce egemenken, Marksist fikirler ancak 1869'daki Basel
Kongresi'nden itibaren ilerleme kaydetmeye başladı. Marksizm, işçi sınıfının
kendi siyasal örgütünü kurarak bağımsız bir sınıf mücadelesi yürütmesi
gerektiğini savunuyordu ve Komün'e katılan Enternasyonal üyeleri aracılığıyla
önemli bir etki yarattı.
Bu
farklı ideolojik gelenekler, savaşın yarattığı siyasi kriz ve Paris halkının
yaşadığı derin yoksullukla birleştiğinde, devrimci bir patlamanın tüm koşulları
olgunlaşmış oldu. Thiers hükümetinin Paris'i silahsızlandırma girişimi ise bu
patlamayı tetikleyen son kıvılcım olacaktı.
2.0
Komün'ün Doğuşu, Yapısı ve Politikaları
Ulusal
Savunma Hükümeti'nin teslimiyetçi politikalarına ve Prusya kuşatmasının
yarattığı dayanılmaz koşullara karşı biriken öfke, 18 Mart 1871'de patlak
verdi. Paris halkı, kendi kaderini eline alarak iktidarı ele geçirdi ve
tarihteki ilk işçi devleti olan Paris Komünü'nü ilan etti. Komün'ün kurduğu
yeni devlet yapısı, kendinden önceki tüm burjuva devlet modellerinden radikal
bir kopuşu temsil ediyordu. Bu yapı, devletin baskıcı bir aygıt olmaktan çıkıp,
halkın kendi kendini yönettiği bir organa dönüşebileceğinin somut bir
kanıtıydı.
2.1
18 Mart 1871 Ayaklanması ve İktidarın Ele Geçirilmesi
Her
şey, Versailles'da konuşlanmış olan Adolphe Thiers hükümetinin, Paris'i
savunmak için kullanılan Ulusal Muhafızlara ait topları Montmartre tepelerinden
alma girişimiyle başladı. Hükümetin bu hamlesi, Paris halkını silahsızlandırma
ve devrimci potansiyelini ezme niyetini açıkça ortaya koyuyordu. Ancak
planları, beklenmedik bir direnişle karşılaştı. Başta Montmartre'lı
kadınlar olmak üzere halk, askerlerin önüne geçerek topların
alınmasını engelledi. Askerlerin bir kısmı halkla kardeşleşerek komutanlarına
ateş açtı. Bu olay, bir anda tüm Paris'e yayılan bir halk ayaklanmasına
dönüştü. Thiers ve hükümeti Paris'ten Versailles'a kaçmak zorunda kalırken,
iktidar Ulusal Muhafız Merkez Komitesi'nin eline geçti. Kısa bir süre sonra
yapılan seçimlerle Paris Komünü resmen ilan edildi.
2.2
Yeni Bir Devlet Modeli: "Çalışan Bir Kurul"
Komün,
mevcut devlet aygıtını devralıp kullanmak yerine, onu parçalayarak yerine
tamamen yeni bir model inşa etti. Marx'ın ifadesiyle Komün:
"...parlamenter
bir örgüt değil, aynı zamanda hem yürütme ve hem de yasama gücüne sahip, etkin
bir örgüt olacaktı."
Bu
model, yasama ve yürütme erklerini birleştiren, yani burjuva demokrasisinin
temel direği olan güçler ayrılığı ilkesini reddeden devrimci bir yapıydı. Komün
Konseyi, genel oyla seçilen ve halka karşı sorumlu olan üyelerden oluşuyordu.
Bu üyeler, her an görevden alınabilirdi. Konsey üyelerinin mesleki ve politik
arka planları, bu yeni iktidarın sınıfsal karakterini açıkça yansıtıyordu.
Komün Konseyi, Paris'in emekçi karakterini somutlaştıran bir bileşime sahipti. Üyeler
arasında Varlin gibi ciltçiler, Theisz gibi metal işçileri, Trinquet gibi
ayakkabıcılar ve Jourde gibi memurlar yanı sıra Vaillant gibi aydınlar ve
Pottier gibi sanatçılar bulunuyordu. Bu mesleki çeşitlilik, Komün'ün tabanını
ve önceliklerini anlamak için kritik bir veri sunar.
2.3
Komün'ün Kararnameleri ve Sosyal Reformları
Komün,
72 günlük kısa ömrüne rağmen, toplumun yapısını temelden değiştirmeyi
hedefleyen bir dizi radikal kararname ve sosyal reformu hayata geçirdi:
• Devletin
Baskı Organlarının Parçalanması: Sürekli ordu lağvedildi ve yerine,
tüm Paris halkının silahlandırıldığı Ulusal Muhafız geçirildi. Polisin siyasi
ayrıcalıklarına son verilerek, Komün'e karşı sorumlu ve her an görevden
alınabilir bir organ haline getirildi. Adalet hizmetleri parasız hale
getirildi. Yargıçların, noterlerin ve diğer adli görevlilerin satılık makamları
lağvedilerek, seçimle göreve gelmeleri ve halka karşı sorumlu olmaları ilkesi
benimsendi. Bu kararnameler, Komün'ün eski devletin baskı yapılarını (ordu,
polis, yargı) parçalayıp yerine doğrudan halka sorumlu, demokratik organlar
koyma yönündeki temel stratejisini açıkça ortaya koymaktadır.
• Din
ve Devlet: Kilise ile devletin birbirinden tamamen ayrılması
kararlaştırıldı. Din, kişisel bir mesele haline getirilirken, kilisenin tüm mal
varlığına el konuldu.
• Maliye: Maliye
Komisyonu'nun başına François Jourde getirildi. Jourde, geleneksel gelirleri
toplama ve savurganlıktan kaçınma konusunda dürüst bir yönetim sergiledi. Ancak
Komün'ün en büyük stratejik hatalarından biri, Versailles hükümetine mali
kaynak sağlamaya devam eden Fransa Bankası'nı kamulaştırmaktan kaçınması oldu.
Bu hata, Komün Konseyi içindeki, özellikle Proudhoncu geleneğin özel mülkiyete
ve merkezi mali kontrole yönelik kuşkucu yaklaşımının bir yansıması olarak
okunabilir.
• Kadın
Hakları: Komün, kadınların toplumsal konumunu iyileştirmeye yönelik
önemli adımlar attı. 9 Nisan tarihli bir kararnameyle, savaşta ölen Ulusal
Muhafızların resmi olarak evli olmayan eşlerine ve çocuklarına da maaş
bağlanması kabul edildi. Bu, birlikte yaşama durumunu resmi evlilikle eşdeğer
sayan devrimci bir adımdı. Ayrıca, kadın ilkokul öğretmenlerinin maaşlarının
erkek öğretmenlerle eşitlenmesi kararlaştırıldı.
Komün'ün
bu yapısal ve yasal reformları, sadece kâğıt üzerinde kalmadı; Paris'in
toplumsal yaşamında yeni aktörleri ve dinamikleri harekete geçirerek, devrimin
ruhunu sokaklara, atölyelere ve kulüplere taşıdı.
3.0
Komün Toplumu: Aktörler, İdealler ve Kültürel Etki
Paris
Komünü, yalnızca yeni bir siyasi yapıya değil, aynı zamanda Paris halkının,
özellikle de kadınların, entelektüellerin ve sanatçıların aktif katılımıyla
şekillenen canlı bir toplumsal deneyime sahne oldu. Bu aktörler, Komün'ün
ideallerini somutlaştıran, onun ruhunu ve enerjisini yaratan temel unsurlardı.
Komün, barikatlarda olduğu kadar, kulüplerde yapılan ateşli tartışmalarda,
kurulan kooperatif atölyelerde ve sanatçıların devrime adadığı eserlerde de
yaşıyordu. Bu toplumsal dinamizmi anlamak, Komün'ün tarihsel önemini kavramak
için elzemdir.
3.1
Devrimin Öncüleri: Komün'de Kadınların Rolü
Komün'de
kadınlar, devrimin edilgen izleyicileri değil, en ön saflardaki aktif
özneleriydi. 18 Mart ayaklanmasının fitilini ateşleyen Montmartre'lı
kadınlardan, barikatlardaki çatışmalara ve sosyal kurumların örgütlenmesine
kadar her alanda kilit bir rol oynadılar. Birçoğu, ideolojik olarak iktidarın alınmasına
hazırdı ve bu süreçte erkek devrimcilerle omuz omuza mücadele etti.
• Louise
Michel: Komün'ün en sembolik figürlerinden biri olan Louise Michel
(1830-1905), bir anarşist, feminist ve eğitimci olarak tüm yaşamını devrime
adadı. Proudhon'un kadınları aşağılayan görüşlerinin aksine, kadınların mutlak
eşitliğini savundu ve bu konuda net bir tavır sergiledi:
• Michel,
Komün boyunca hem bir savaşçı hem de bir örgütleyici olarak çalıştı. Yenilgiden
sonra askeri mahkemede yargılandı ve Yeni Kaledonya'ya sürgüne gönderildi. Onun
mücadelesi, Komün kadınlarının devrimci ruhunun ve cüretinin en parlak örneklerinden
biridir.
• Kadınlar
Birliği (Union des Femmes): Komün sırasında kurulan en önemli kadın
örgütlerinden biri olan Kadınlar Birliği, kadınları mahalle temelinde
örgütleyerek sağlık, savunma, eğitim ve üretim gibi alanlarda etkin kıldı.
Birlik, kadınlar için kooperatif atölyeler kurma gibi somut girişimlerde
bulunarak, kadın emeğini sömürüden kurtarmayı ve toplumsal üretimde onlara hak
ettikleri yeri vermeyi amaçladı.
Ancak,
Louise Michel ve Kadınlar Birliği gibi radikal unsurların tüm çabalarına
rağmen, kadınların eğitimi, çalışma koşulları ve kreşler gibi konuların Komün
Konseyi'nde yeterince ele alınmaması, devrim içindeki cinsiyet eşitliği
mücadelesinin kendi iç çelişkilerini ve sınırlarını da gözler önüne
sermektedir.
3.2
Komün'ün Entelektüel ve Sanatsal Yansımaları
Komün
deneyi, dönemin aydınları ve sanatçıları üzerinde derin izler bıraktı. Kimi bu
harekete doğrudan katılırken, kimi de uzaktan tanıklık ederek eserlerinde bu
tarihsel anı ölümsüzleştirdi.
• Émile
Zola'nın Tanıklığı: Ünlü yazar Émile Zola, Komün'e başlangıçta
tarafsız bir mesafeden yaklaştı. Ancak Versailles hükümetinin "Kanlı
Hafta" sırasında sergilediği insanlık dışı vahşeti kınamaktan geri
durmadı. Bu deneyim, Zola'nın egemen sınıflara, özellikle de burjuvaziye olan
güvensizliğini derinleştirdi. Komün'ün izleri, daha sonra yazdığı Germinal ve Le
Débacle (Bozgun) gibi büyük romanlarında, halk ayaklanmalarına yönelik
karamsar ama halktan yana olan bakış açısıyla kendini gösterir. Zola'nın gözünde
Komüncüler, tüm hatalarına rağmen Fransa'nın "vatansever, cumhuriyetçi,
proleter geleceğini" temsil ediyorlardı. Ancak Zola'nın tanıklığı tek
yönlü bir övgü değildir; Le Débacle romanında Komüncülerin
rehineleri öldürürken gösterdikleri şiddeti de eleştirerek, tanık olduğu
trajedinin her iki yüzünü de yansıtmaya çalışmıştır.
• Diğer
Sanatçılar ve Şairler: Gerçekçi akımın öncü ressamlarından Gustave
Courbet, Komün'e aktif olarak katıldı ve sanatçıların örgütlenmesinde rol
aldı. Şair Eugène Pottier ise Komün barikatlarında savaştı ve
yenilginin ardından, daha sonra tüm dünya işçi hareketinin marşı haline gelecek
olan "Enternasyonal"i yazdı. Bu isimler, sanatın ve entelektüel
birikimin devrimci bir davayla nasıl bütünleşebileceğinin en güçlü
örnekleridir.
3.3
Komün'ün İlan Edilmiş Hedefleri
Komün'ün
amaç ve idealleri, 19 Nisan 1871'de yayımlanan "Fransız Halkına
Bildiri"de en net ifadesini bulmuştur. Bu bildiri, sadece Paris için
değil, tüm Fransa ve dünya halkları için yeni bir toplumsal düzenin
manifestosuydu. Bildiri, Komün'ü şu sözlerle tanımlıyordu:
"...proletaryanın
köleliğine, yurdun umutsuzluk ve felaketlerine yol açan eski hükümet ve din
adamları dünyasının, militarizmin, kırtasiyeciliğin, sömürünün, tekellerin ve
ayrıcalıkların sonu."
Bu
bildiri, Komün'ün sadece bir yerel yönetim denemesi olmadığını, aksine
kapitalist ve baskıcı devlet düzenine karşı evrensel bir meydan okuma olduğunu
ilan ediyordu. Komün'ün bu yüce idealleri ve yarattığı toplumsal dinamizm, ne
yazık ki Versailles hükümetinin acımasız baskısıyla kanlı bir şekilde son
bulacak ve tarihe "Kanlı Hafta" olarak geçecek olan trajedinin
zeminini hazırlayacaktı.
4.0
"Kanlı Hafta" ve Komün'ün Düşüşü
Paris
Komünü'nün 72 günlük umut ve direniş dolu varlığı, Versailles ordusunun 21
Mayıs 1871'de Paris'e girmesiyle başlayan ve tarihe "Kanlı
Hafta" (La Semaine Sanglante) olarak geçen acımasız bir katliamla
sona erdi. Bu hafta boyunca yaşanan vahşet, modern tarihteki sınıf savaşlarının
en şiddetli anlarından birini oluşturur. Burjuvazinin, iktidarını tehdit eden
bir işçi yönetimine karşı duyduğu korku ve nefreti, Paris sokaklarını kana
bulayan topyekûn bir terörle gözler önüne sermiştir.
4.1
Versailles'ın Saldırısı ve Barikat Savaşları
Thiers
hükümetinin ordusu, Prusya'nın da zımni desteğiyle Paris'e girdiğinde,
Komüncüler sokak sokak, barikat barikat "umutsuz ama kahramanca" bir
direniş gösterdiler. Jaroslaw Dombrowski gibi askeri liderler, bu savunmada
büyük bir cesaret örneği sergilediler. Ancak düzenli ordu karşısında sayıca ve
teçhizatça zayıf olan Ulusal Muhafızların direnişi, şehrin batısından doğusuna
doğru adım adım kırıldı. Savaş, Paris'in işçi mahallelerinde yoğunlaştı ve son
direniş noktalarından biri Père Lachaise mezarlığı oldu.
4.2
Kitlesel Kıyım ve Terör
Versailles
birliklerinin bastırma harekâtı, bir savaştan çok, planlı bir imha operasyonuna
dönüştü. Sadece savaşan Komüncüler değil, onlara destek verdiğinden
şüphelenilen her yaştan kadın, erkek ve çocuk hedef alındı.
• Rakamlarla
Terör: Savaşlar sırasında ve sonrasında kurulan askeri mahkemeler
tarafından öldürülen Parisli sayısının tam olarak bilinmemekle birlikte 30.000 civarında
olduğu tahmin edilmektedir. Bu, düzenli ordunun kayıplarının katbekat
üzerindeydi.
• Yargısız
İnfazlar: Yakalanan Komüncüler için herhangi bir adil yargılama söz
konusu değildi. Amerikalı bir görgü tanığının aktardığı gibi, "Yargı diye
bir şey yoktu... Herhangi bir teğmen keyfine göre istediği mahkumların
vurulmasını emredebiliyordu." 9 Haziran 1871 tarihli Paris-Journal gazetesi,
mahkûm sayısının on kişiyi geçtiği durumlarda makineli tüfek kullanılacağını
bildiriyordu. Yoksul ve kötü giyimli olmak, bir kadının "petroleuse"
(kundakçı) olarak yaftalanıp anında kurşuna dizilmesi için yeterli bir sebep
olarak görülüyordu.
• Federe'ler
Duvarı (Le Mur des Fédérés): Père Lachaise mezarlığındaki son
direnişçiler, yakalandıktan sonra mezarlığın duvarlarından birinin önünde
kurşuna dizildiler. Bu duvar, "Federe'ler Duvarı" adıyla, Komün'ün
kahramanca direnişinin ve uğradığı acımasız katliamın ölümsüz sembolü haline
geldi.
4.3
Sonuç: Mahkemeler, Sürgün ve Af
"Kanlı
Hafta"nın ardından sağ kalan on binlerce Komüncü tutuklandı. Kurulan
askeri mahkemeler, binlerce kişiyi idama, ağır hapis cezalarına ve sürgüne
mahkûm etti. Yargılananlar arasında, ayakkabıcı Trinquet gibi devrime olan
inancını son ana kadar savunan ve pişmanlık göstermeyenler de vardı. Trinquet,
savunmasında şöyle diyordu:
"Komün
üyeliğine hemşehrilerim tarafından seçildim, bedelini kendim ödüyorum;
barikatlarda çarpıştım, orada ölmediğime pişmanım... Ben bir ihtilalciyim, inkâr
etmiyorum."
Mahkûmların
çoğu, Louise Michel gibi, Pasifik'teki Yeni Kaledonya adası
gibi uzak sömürgelere sürüldü. Ancak Komün'ün anısı halkın bilincinde yaşamaya
devam etti. Nihayet 1880 yılında çıkarılan genel afla, hayatta kalan son
Komüncüler Fransa'ya dönebildiler.
Komün,
fiziksel olarak ezilmiş, Paris'in sokakları kanla yıkanmıştı. Ancak bu yenilgi,
Komün'ün fikirlerinin ve mirasının yok olduğu anlamına gelmiyordu. Aksine, bu
trajik son, Komün efsanesini daha da güçlendirecek ve onu gelecek nesiller için
bir ilham kaynağına dönüştürecekti.
5.0
Komün'ün Mirası ve Tarihsel Yorumları
Paris
Komünü'nün 72 günlük kısa ömrü, uluslararası sosyalist hareketin tarihinde ve
teorik tartışmalarında silinmez bir iz bırakmıştır. Fiziksel yenilgisine rağmen
Komün, proletaryanın iktidarı alma ve toplumu yeniden örgütleme potansiyelini
gösteren ilk somut deneyim olarak bir laboratuvar işlevi gördü. Komün'den
çıkarılan dersler ve ona dair yapılan farklı yorumlar, 20. yüzyılın devrimci
hareketlerini derinden etkiledi ve sosyalist düşüncenin gelişimine yön verdi.
5.1
Marx ve "Proletarya Diktatörlüğü"
Marx
için Paris Komünü, kendi devlet ve devrim teorisinin tarihsel bir
doğrulanmasıydı. Komün'ü, işçi sınıfının devlet olarak örgütlenmesinin ilk
somut örneği, yani "proletarya diktatörlüğü" olarak
analiz etti. Marx'a göre Komün'ün en büyük dersi, işçi sınıfının mevcut burjuva
devlet aygıtını basitçe devralıp kendi amaçları için kullanamayacağını, aksine
onu parçalayıp yerine yeni bir iktidar biçimi inşa etmesi gerektiğini
göstermesiydi.
Komün,
işçilerin "kendi kendilerini yönetmeye yetenekli olduklarını
kanıtlayan" canlı bir örnekti. Marx, Komüncülerin kahramanca mücadelesini
ve trajik yenilgisini selamlarken, onun tarihsel önemini şu sözlerle
vurgulamıştır: Komün, şehitleriyle birlikte, "yeni bir toplumun muzaffer
öncüsü olarak daima kutlanacaktır."
5.2
Anarşist Yorum: Bakunin ve Devletin Reddi
Mihail
Bakunin gibi anarşist düşünürler ise Komün'ü farklı bir perspektiften
yorumladılar. Bakunin için Komün, her şeyden önce "devletin
gözüpek ve belirgin bir yadsınması" idi. Onu, önceden planlanmış
bir devrimden çok, "yığınların, grupların ve halk topluluklarının
kendiliğinden ve sürekli eylemi" olarak gördü.
Bakunin
ve takipçileri için Komün'ün değeri, kurduğu yeni devlet yapısından veya
çıkardığı kararnamelerden çok, otoriteye karşı isyanın kendisindeydi. Bu yorum,
Komün'ün pratik derslerini ve bir devlet olma tecrübesini ikinci plana atarken,
isyanın kendiliğinden ve anti-otoriter ruhunu öne çıkardı. Bu bakış açısı, daha
sonraki anarşist ve anarko-sendikalist akımları derinden besledi.
5.3
Kalıcı Semboller ve Kültürel Miras
Paris
Komünü, yenilgiye uğramış olmasına rağmen, uluslararası işçi ve sosyalist
hareketine bir dizi kalıcı sembol ve kültürel miras bıraktı:
• Kızıl
Bayrak: Komün, burjuvazinin üç renkli bayrağının karşısına işçi
sınıfının enternasyonalist mücadelesini simgeleyen kızıl bayrakla çıktı. O
günden sonra kızıl bayrak, dünya çapındaki sosyalist ve komünist hareketlerin
evrensel sembolü haline geldi.
• Enternasyonal
Marşı: Komüncü şair Eugène Pottier tarafından yazılan Enternasyonal,
tüm dünya işçilerinin ortak mücadele, birlik ve dayanışma marşı olarak tarihe
geçti.
• "Göğü
Fethetmek": Komüncülerin bu cüretkâr girişimi, Marx'ın deyimiyle
"göğü fethetmeye kalkan" insanların kahramanlığı olarak anıldı. Bu
ifade, Komün'ün devrimci iradesini ve tarihsel cüretini özetleyen bir metafor
haline gelerek onun efsaneleşmesine katkıda bulundu.
6.0
Sonuç
Paris
Komünü, 1871 baharında kanla bastırılmış olsa da, tarihteki ilk işçi iktidarı
deneyi olarak istisnai önemini korumaktadır. 72 günlük kısa ömrüne sığdırdığı
radikal demokratik ve sosyalist uygulamalarla, sadece bir şehir yönetiminden
ibaret olmadığını, aksine sömürüye ve baskıya dayalı eski dünyaya kökten bir
meydan okuma olduğunu kanıtlamıştır.
Komün,
hataları ve başarılarıyla, kendisinden sonraki tüm sosyalist ve devrimci
hareketler için hem bir ilham kaynağı hem de kritik dersler sunan bir referans
noktası haline gelmiştir. Devletin nasıl dönüştürüleceği, demokrasinin nasıl
derinleştirileceği ve işçi sınıfının kendi kaderini nasıl eline alabileceği
gibi temel sorulara somut yanıtlar üretmeye çalışmıştır. Yenilgisiyle
sonuçlanan "Kanlı Hafta"nın acımasızlığı ise, sınıf mücadelesinin
şiddetini ve egemen sınıfların iktidarlarını korumak için her yola
başvurabileceğini acı bir şekilde göstermiştir.
Nihayetinde
Paris Komünü, proletaryanın iktidarı alma ve toplumu kendi suretinde yeniden
örgütleme potansiyelini gösteren, kanla yazılmış bir efsane olarak tarih
sahnesindeki yerini sağlamlaştırmıştır. Onun mirası, sadece barikatlarda can
veren binlerce isimsiz kahramanın anısında değil, aynı zamanda eşitlik ve
özgürlük mücadelesinin evrensel hafızasında yaşamaya devam etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.