Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi

27 Eylül 2025 Cumartesi

Albert Einstein'ın Gözünden Dünya

MAR

Giriş: Bilim İnsanının Ötesindeki Düşünür

Albert Einstein'ı yalnızca 20. yüzyılın en büyük bilim insanlarından biri olarak tanımak, onun entelektüel mirasının önemli bir parçasını göz ardı etmektir. Görelilik teorisiyle evren anlayışımızı değiştiren Einstein’ın bilimsel kimliğinin gölgesinde, derin bir hümanist, keskin bir toplum eleştirmeni ve tutarlı bir felsefi düşünür yatmaktadır. Bu denemenin amacı, Einstein'ın "Dünyamıza Bakış" adlı eserinde toplanan metinlerine dayanarak, onun bütüncül dünya görüşünü derinlemesine analiz etmektir. Bu inceleme, onun yaşam ilkelerini, bilim ve din arasındaki ilişkiye getirdiği özgün yorumu, toplum ve birey hakkındaki ideallerini bir araya getirerek, evrene duyduğu derin hayranlıktan insani değerlere uzanan tutarlı ve ilham verici düşünce sistemini ortaya koymayı hedeflemektedir.

1. Yaşamı Yönlendiren Temel Ülküler: İyilik, Güzellik ve Doğruluk

Albert Einstein'ın dünya görüşünün temelinde, onun hem bilimsel merakını hem de toplumsal duruşunu şekillendiren sarsılmaz ahlaki ve estetik ilkeler yatar. Bu ilkeler, onun için soyut kavramlar olmanın ötesinde, hayatın karmaşası içinde yol gösteren birer pusula işlevi görmüştür. Onun bireysel felsefesi, evrenin sırlarına duyduğu merak kadar, insanlığın acılarına karşı hissettiği sorumluluk duygusuyla da beslenmiştir. Bu nedenle, yaşamını yönlendiren ülküleri anlamak, onun daha geniş felsefi yapısını çözmek için stratejik bir başlangıç noktasıdır.

1.1. Anlam Arayışı ve İnsanlığa Hizmet

Einstein için yaşamın anlamı, kişisel tatmin veya mutluluk arayışında değil, insanlığa adanmış bir varoluşta gizliydi. Bu düşüncesini şu sözlerle net bir şekilde ifade eder: "...günlük yaşam bakımından başkaları için var olduğumuzu biliyoruz." Onun felsefesinde birey, ancak başkalarının yaşamına dokunduğu ve insanlığın ortak emeğine katkıda bulunduğu ölçüde anlam kazanır. Kendi iç ve dış hayatının "ölü ve diri bütün insanların emeğine bağlı olduğunu" her gün düşündüğünü belirterek, bu karşılıklı bağımlılığın getirdiği sorumluluğun altını çizer.

Bu hizmet ahlakı, onun değerler hiyerarşisinde maddi “zenginlik”, kolay başarı ve lüks yaşama karşı duyduğu derin tiksintiyi de açıklar. Rahatlık ve mutluluğu birer amaç olarak görmeyi reddederken kullandığı şu sert ifade, onun bu konudaki net tavrını ortaya koyar:

“Böyle bir ahlaksal temel domuz sürülerine yaraşır daha çok.”

Einstein'ın insaniyetçiliğinin felsefi temelini, Schopenhauer'den alıntıladığı katı bir determinist ilke oluşturur: "Bir insan istediğini yapar ama, istediğini isteyemez." Bu söz, onun için yalnızca bir aforizma değil, insan davranışlarına yönelik derin bir bakış açısının kilit taşıdır. Bu ilke, insanların eylemlerinin sadece dış baskıların değil, aynı zamanda değiştirilemez içsel zorunlulukların da bir sonucu olduğunu kabul eder. Bu perspektif, ahlaki yargılamayı ikinci plana atarak yerine neredeyse bilimsel, şefkatli bir gözlemi koyar; insan kusurlarını ahlaki birer bozukluk olarak değil, neden-sonuç zincirinin bir parçası olarak görür. Bu anlayış, "insanın kolayca elini kolunu bağlayan sorumluluk duygusunu yumuşatır" ve hem kendimizi hem de başkalarını "gereğinden çok ciddiye almamızı önler." Böylece onu, hayatta "humor'a (mizaha) yer veren bir hayat görüşüne" götürerek derin bir hoşgörünün ve insancıllığın temelini atar.

1.2. Yüce Değerlerin Pusulası

Einstein'ın hayat pusulasını oluşturan üç temel ülkü, onun için varoluşsal birer dayanak noktasıdır: İYİLİK, GÜZELLİK ve DOĞRULUK. Bu değerlerin yokluğunda hayatın "bomboş gelebileceğini" ifade eder. Bu üçlü, onun için hem bilimsel araştırmanın hem de ahlaki duruşun temel motivasyon kaynağıdır. Doğruluk, evrenin anlaşılabilir rasyonel yapısını arayışında; güzellik, bu yapının ortaya çıkardığı ahenkte ve sanatta; iyilik ise insanlar arası ilişkilerin düzenlenmesinde yol gösterici olmuştur.

Onun kişisel felsefesinde dikkat çeken bir diğer nokta, coşkun bir toplumsal adalet duygusu ile bireysel yalnızlık tercihi arasındaki görünürdeki çelişkidir. Kendisini "tek başına düşünen bir insan" olarak tanımlar ve kitlelerden, hatta devlet, yurt ve aile gibi en temel kurumlardan bile belli bir mesafede durduğunu belirtir. Bu durum, onun ahlak anlayışının kurumsal veya toplumsal bir aidiyete değil, evrensel ve bireysel bir vicdana dayandığını gösterir. Başkalarının düşünce ve yargılarından bağımsız kalma arzusu, onun ahlaki temelini kendi iç dünyasında, sarsılmaz ilkeler üzerine kurma çabasının bir yansımasıdır.

Einstein'ın bu sağlam kişisel ahlak anlayışı, onun bilim ile din gibi kadim bir çatışma alanına getirdiği özgün bakış açısını ve daha geniş toplumsal ve siyasi görüşlerini derinden şekillendirmiştir.

2. Kozmik Din Duygusu

Einstein, bilim ile din arasındaki geleneksel çatışma anlatısını, her ikisini de daha yüce bir düzlemde birleştirerek aşar. Onun düşünce sisteminde bu sentezin merkezinde, dogmalardan ve kişisel bir Tanrı fikrinden arındırılmış olan "kozmik din duygusu" kavramı yer alır. Einstein için gerçek dindarlık, evrenin akıl almaz düzeni ve ahengi karşısında duyulan derin hayranlık ve şaşkınlık hissidir. Bu duygu, bilimin en soylu itici gücü haline gelir ve böylece bilim, dinin en saf formuna ulaşmanın bir aracı olur.

2.1. Geleneksel Dinin Reddi

Einstein, dinin evrimini üç aşamada inceler. İlk iki aşama, onun reddettiği geleneksel din anlayışlarını temsil eder:

1. Korku Dini: İlkel insanın doğa olayları (açlık, hastalık, ölüm) karşısındaki korkusundan doğan bu aşama, olayları insan benzeri varlıkların iradesine bağlar. Bu, korkulan varlıkları yatıştırma amacı güden ritüel ve kurban temelli bir inanç sistemidir.

2. Toplumsal/Ahlaksal Din: İkinci aşama, sevilme, korunma ve yönetilme gibi toplumsal duygulardan kaynaklanır. Bu aşamada, "koruyan, karar veren, ödül ve ceza veren bir kader-Tanrı kavramı" ortaya çıkar. Bu Tanrı, insan biçiminde tasavvur edilir ve ahlaki bir düzen kurucu olarak görülür.

Einstein, ödüllendiren ve cezalandıran, insani zaaflara ve isteklere sahip kişisel bir Tanrı fikrini "aklının almadığını" açıkça belirtir. Bu tür inançların temelinde yatan psikolojiyi şu sözlerle eleştirir:

“Zayıf yürekliler, korku ya da gülünç bir bencillikle bu çeşit düşünceleri beslesinler istedikleri kadar.”

Onun için bu tür bir Tanrı inancı, insanın evren karşısındaki gerçek yerini anlamasını engelleyen, narsistik bir yaklaşımdır.

2.2. Evrensel Aklın Işığında Dindarlık

Einstein'a göre dinin en üstün aşaması, dogmalara, kiliselere veya insan biçimli bir Tanrı'ya ihtiyaç duymayan "kozmik din duygusu"dur. Bu, insanın kişisel arzu ve hedeflerinin ötesine geçerek, "tabiatta ve düşünce dünyasında kendini gösteren o aklı durduran düzenin yüceliğini" idrak etmesiyle ortaya çıkan derin bir histir. Bu dindarlık, bir inanç sistemi değil, bir varoluşsal tecrübedir.

Bu yüce duygunun kiliseler tarafından kurumsallaştırılamayacağını, çünkü dogmatik bir temelinin olmadığını vurgular. Bu nedenle, bu duyguya sahip olanların tarih boyunca genellikle "sapkın" olarak nitelendirildiğini belirtir. Demokritos, Assisi'li Francesco ve Spinoza gibi farklı geleneklerden gelen düşünürleri bu kategoride birleştirmesi, bu duygunun evrensel doğasına yaptığı felsefi vurguyu gösterir. Spinoza'nın bu listedeki varlığı özellikle önemlidir; zira onun rasyonel, kişisel olmayan ve her şeyi kapsayan "Deus sive Natura" (Tanrı ya da Doğa) panteist kavramı, Einstein'ın evrenin akılsal yapısına duyduğu hayranlığa dayanan kozmik din duygusunun doğrudan felsefi öncülüdür.

En önemlisi, Einstein için bilimsel araştırmanın en soylu itici gücü tam da bu "kozmik din duygusu"dur. Kepler ve Newton gibi bilim insanlarının, evrenin rasyonel yapısına duydukları derin inanç ve bu aklı anlama yolundaki ateşli istekleri olmasaydı, gök mekaniğini aydınlatamayacaklarını savunur. Bilim, bu anlamda, evrenin sırlarını açığa çıkardıkça insanı bu yüce duyguya ulaştıran en önemli yoldur.

Einstein'ın evrenin düzenine yönelik bu derin hayranlığı, insanlar arasındaki ilişkileri düzenlemesi gereken toplumsal ve siyasi yapılara dair rasyonel ve adil düşüncelerini de doğrudan etkilemiştir.

3. Toplumsal ve Siyasi İdealler: Özgür Birey ve Adil Toplum

Einstein'ın felsefesi, evrenin kozmik düzeninden yeryüzünün toplumsal düzenine indiğinde, aynı rasyonel, adil ve insancıl ilkeleri yansıtır. Onun adil bir toplum ve özgür bir birey ideali hem demokrasiye olan sarsılmaz inancını hem de mevcut ekonomik sisteme yönelik keskin eleştirilerini şekillendirmiştir. Onun için önemli olan devletin soyut yapısı değil, toplumu ileriye taşıyan yaratıcı bireyin kendisidir.

3.1. Demokrasi, Birey ve Otokrasi Eleştirisi

Einstein'ın politik ülküsü net bir şekilde "demokratik ülkü"dür. Bu ideali, "herkes saygı görmeli ama, hiç kimseye tapılmamalıdır" ilkesiyle özetler. Bu, bireyin doğasından gelen onuruna ve değerine duyulan derin bir saygıyı ifade eder. Liderliğin gerekliliğini kabul etmekle birlikte, yönetilenlerin baskı altında olmaması ve yöneticilerini seçebilmesi gerektiğini savunur.

Bu temelden hareketle, otokratik ve zorba rejimlere karşı tavizsiz bir eleştiri geliştirir. O dönemde İtalya ve Almanya'da gördüğü düzenleri şiddetle eleştirir.

“Çünkü, zorbalık ruhça aşağılık insanları çeker ve dâhi zorbaların yerine haydutların geçmesi şaşmaz bir yasadır bence.”

Einstein için toplumun gerçek zenginliği ve ilerlemesinin kaynağı devlet veya kitleler değil, bireyin kendisidir. "İnsanlığın çarklarında, bana gerçekten önemli görünen devlet değil, yaratıcı ve duygun insanteki kişiliğidir," diyerek bireyin yaratıcılığının ve duyarlılığının toplumun ilerlemesindeki vazgeçilmez rolünü vurgular.

3.2. Kapitalizmin Eleştirisi ve Sosyalizm Arayışı

Einstein, kapitalist toplumun ekonomik yapısını sert bir dille eleştirir. Ona göre, kapitalist toplumdaki ekonomik "anarşi", "bütün kötülüklerin gerçek kaynağı"dır. Bu eleştirisini şu temel noktalara dayandırır:

• Kâr Odaklı Üretim: Üretim, toplumun faydasına ve ihtiyaçlarına göre değil, tamamen kazanca yönelik yapılmaktadır.

• İstihdam Güvencesizliği: Sistem, sürekli bir "işsizler ordusu" yaratır ve çalışanlar daima işini kaybetme korkusu içinde yaşar.

• Toplumsal Bilincin Aşınması: Sınır tanımayan aşırı yarışma, "insanların toplumsal bilincini budamaktadır." Bireyleri birbirine rakip görerek toplumsal dayanışmayı zayıflatır.

• Yozlaşmış Eğitim: Eğitim sistemi, öğrencilere "kazanma başarısına tapınacak biçimde" aşırı bir yarışma tutumu aşılayarak bu yıkıcı döngüyü yeniden üretir.

Bu sorunlara çözüm olarak Einstein, sosyalist bir modeli önerir. Onun idealindeki sosyalizm, üretim araçlarının toplumun malı olduğu, üretimin toplumun ihtiyaçlarına göre ayarlandığı ve her bireye geçim güvenliğinin sağlandığı planlı bir ekonomiye dayanır.

Ancak Einstein, naif bir sosyalizm savunucusu değildir. "Plânlı bir ekonomi sosyalizm demek değildir." Bireyin haklarını koruyacak ve bürokrasinin, toplumun ilerlemesinin yegâne motoru olarak gördüğü "yaratıcı ve duygun insan kişiliğini" sınırlamasını önleyecek demokratik bir denge kurulması gerektiğinde ısrar eder.

Einstein'ın bu ideal toplum ve birey vizyonunu hayata geçirmede, karakter ve bilinç inşa eden bir eğitim sistemine atfettiği kritik bir rol vardır.

4. Eğitimin Gerçek Amacı: Bağımsız ve Sorumlu Bir Kişilik

Albert Einstein için eğitim, salt bir bilgi aktarım süreci değil, onun toplumsal idealinin temelini oluşturan bir karakter inşası ve toplumsal bilinç yeşertme sanatıdır. Okulun asıl amacı, mesleki becerilerle donatılmış bir "uzman" değil, toplumla uyum içinde yaşayabilen, bağımsız düşünebilen ve ahlaki sorumluluk sahibi "uyumlu bir kişilik" yetiştirmektir. Bu felsefesini, unutulmaz sözüyle özetler:

“Eğitim, okulda öğrenilen her şeyi unuttuktan sonra geriye kalan şeydir.”

Bu "geriye kalan şey," bilgi yığınları değil, eleştirel düşünme yeteneği, değerler sistemi ve ahlaki duruştur. Einstein, eğitimde korku, zorlama ve kişisel hırsı körükleme gibi yöntemlere şiddetle karşı çıkar. Ona göre bu tür yöntemler, öğrencinin kendine olan güvenini ve içtenliğini yok ederek yalnızca "boyun eğen bir insan" yaratır.

Bunun yerine, eğitimdeki en önemli itici gücün "çalışma zevki" ve "alınan sonucun toplum için değerini bilme" olması gerektiğini savunur. Bu yaklaşım, Einstein'ın eğitim felsefesini, dünya görüşünün en derin katmanına bağlar. Onun savunduğu merak ve keşfetme zevki, bilimsel araştırmayı ateşleyen ve "kozmik din duygusu" olarak adlandırdığı o derin hayranlık hissini doğuran gücün ta kendisidir. Bu bağlamda eğitim, genç bireylerde bu kozmik duyguyu yeşertme, onlara hem evreni (bilim ve sanat yoluyla) anlamaktan hem de insanlığa hizmet etmekten derin bir tatmin duymayı öğretme sürecidir. Öğretimde öncelik, özel bilgiler aktarmaktan ziyade, "bağımsız olarak düşünme ve karar verme yeteneğini geliştirmek" olmalıdır. Ancak bu şekilde yetişen bireyler hem kendi potansiyellerini gerçekleştirebilir hem de toplumun sağlıklı gelişimine katkıda bulunabilirler.

Sonuç: Aklı ve Vicdanı Birleştiren Bir Dünya Görüşü

Albert Einstein'ın "Dünyamıza Bakış" adlı eserinden süzülen düşünceler, onun yalnızca bir bilim insanı değil, aynı zamanda çağının ve çağımızın en önemli felsefi ve ahlaki seslerinden biri olduğunu kanıtlar niteliktedir. Onun düşünce dünyası, evrenin rasyonel yapısına duyulan derin bir hayranlıktan (“kozmik din duygusu”) başlayıp, bireyin vazgeçilmez özgürlüğüne ve toplumsal adalete olan sarsılmaz bir inanca uzanan kesintisiz ve tutarlı bir hat üzerinde şekillenmiştir.

Einstein, bilimin soğuk rasyonelliği ile insani değerlerin sıcaklığını birleştiren ender düşünürlerden biridir. Geleneksel dinin dogmalarını ve kapitalizmin yıkıcı anarşisini reddederken, evrensel akla duyulan bir saygıya, bireysel sorumluluğa ve insanlığa hizmete dayalı bir ahlak ve toplum modeli önermiştir. Onun felsefesi, aklı ve vicdanı birleştiren hem evrene hem de insana aynı derin saygıyla yaklaşan bütüncül bir dünya görüşüdür. Bu özellikleriyle Albert Einstein, sadece bir bilim insanı olarak değil, insanlığın ahlaki ve toplumsal sorunlarına dair derin bir sorumluluk duyan bir düşünür olarak günümüz dünyası için de geçerliliğini koruyan bir ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]