MAR
Özet
Bu yazı, E. H. Gombrich'in
"Sanatın Öyküsü" adlı eserindeki temel fikirleri, argümanları ve
tarihsel anlatıyı sentezlemektedir. Gombrich'in temel tezi, soyut bir
"Sanat" kavramının var olmadığı, bunun yerine tarih boyunca farklı
amaçlar için farklı eserler üreten "sanatçılar"ın olduğudur. Yazar,
kitabı oluştururken üç temel kural belirlemiştir: teknik terimlerden kaçınmak,
sadece sanatsal değeri yüksek eserleri dahil etmek ve kişisel tercihler yerine
genel kabul görmüş başyapıtlara odaklanmak.
Eserin anlatısı, sanatın
işlevinin evrimini takip eder. Başlangıçta sanat, güzellikten ziyade
işlevselliğe, özellikle de büyü ve ritüele hizmet etmiştir. "İlkel"
topluluklarda imgeler, gerçeklikle eşdeğer görülmüş ve belirli bir etki
yaratmak amacıyla katı gelenekler çerçevesinde üretilmiştir. Antik Mısır
sanatı, bu işlevselliği "sonsuzluk" amacı doğrultusunda
mükemmelleştirmiş, her nesneyi en belirgin açıdan göstererek kalıcı ve değişmez
bir üslup yaratmıştır. Yunan sanatı ise bu katı kurallardan koparak büyük bir
devrim başlatmış; sanatçılar doğayı gözlemlemeye, insan vücudunu ve ruhunu
betimlemeye yönelik deneylere girişmişlerdir. Roma sanatı bu mirası devralarak
gerçekçi portre ve tarihsel anlatıma odaklanmıştır.
Orta çağ'da Hıristiyanlığın
yükselişiyle sanatın amacı yeniden değişmiş ve Papa Gregorius'un formüle ettiği
gibi, okuma yazma bilmeyenlere kutsal metinleri öğretme aracına dönüşmüştür. Bu
dönemde anlatımın netliği, gerçekçi tasvirin önüne geçmiştir. Rönesans ile
birlikte sanatçının statüsü ve sanatın amacı kökten değişmiştir. İtalya'da
perspektifin bilimsel keşfi ve anatomik çalışmalar, Kuzey'de ise yağlıboya
tekniğinin geliştirilmesi, sanatçılara doğayı daha önce görülmemiş bir
sadakatle tasvir etme olanağı tanımıştır. Giotto, Donatello, Van Eyck,
Leonardo, Michelangelo ve Raffaello gibi ustalarla birlikte sanatçı, bir
zanaatkâr olmaktan çıkmıştır.
Rönesans sonrası dönem, sanatın
yayılması ve bunalımlarıyla karakterize edilir. Reformasyon, kuzeyde sanat
piyasasını dönüştürürken, Maniyerizm gibi akımlar, Yüksek Rönesans'ın uyumundan
bilinçli bir şekilde sapmıştır. Barok dönemi, Katolik Kilisesi ve mutlak
monarşilerin gücünü sergilemek için sanatı görkemli ve dramatik bir araç olarak
kullanmıştır. XVII. yüzyıl Hollanda'sında ise Protestan burjuva sınıfının
beğenisine hitap eden portre, manzara ve gündelik yaşam sahneleri gibi yeni
türler ortaya çıkmıştır.
XVIII. yüzyıldan itibaren
"gelenekten kopuş" süreci başlamıştır. Sanatçılar, artık yerleşik
kurallara ve patronların beklentilerine bağlı kalmak yerine giderek daha fazla
kendi kişisel vizyonlarını ve deneyimlerini ifade etme arayışına girmişlerdir.
İzlenimcilik, sanatın amacını "görülen anı" yakalamak olarak yeniden
tanımlarken, Cézanne, Van Gogh ve Gauguin gibi Post-İzlenimciler, modern
sanatın temelini oluşturan yapı, ifade ve sembolizm arayışlarına öncülük
etmişlerdir. XX. yüzyıl, Kübizm, Ekspresyonizm ve Sürrealizm gibi bir dizi
"izm" ile bu devrimci süreci hızlandırmış, sanatın doğayı taklit etme
zorunluluğunu tamamen ortadan kaldırmıştır. Anlatı, sanatın artık tek bir büyük
nehir olmadığı, ancak sanatçıların bireysel yaratıcılıklarını keşfettikleri
sayısız kola ayrıldığı tespitiyle sona erer.
Kitabın Felsefesi ve Yapısı
Yazar E. H. Gombrich, kitabının
önsözünde, eseri oluştururken benimsediği temel ilkeleri ve metodolojiyi
açıklamaktadır. Bu ilkeler, kitabın genel yaklaşımını ve içeriğini
şekillendirmiştir.
• Sade Dil Kullanımı: Yazar,
sanat tarihçilerinin kullandığı teknik terimlerden ve jargondan bilinçli olarak
kaçındığını belirtir. Amacı, konuyu okuru etkilemek için değil, aydınlatmak
için sunmaktır. "Bulutlardan" konuşan "bilim dilini"
eleştirir.
• Eser Seçiminde Kalite
Odaklılık: Kitaba dahil edilecek eserler konusunda katı bir seçim
yapılmıştır. Yazar, sadece "gerçek sanat yapıtı" olarak kabul ettiği
eserleri almış, bir beğeni ya da moda örneği olarak ilginç sayılabilecek her
şeyi dışarıda bırakmıştır.
• Özgünlükten Kaçınma ve
Başyapıtlara Odaklanma: Yazar, kişisel tercihlerini veya özgün olma
arzusunu bir kenara bırakarak, sanat tarihinde "kilometre taşları"
görevi gören çok bilinen başyapıtları seçmeye karar vermiştir. Bu yaklaşımın
amacı, alana yeni giren okura yön göstermektir.
• Metin ve Resim
Entegrasyonu: Kitabın tasarımı, okurun metinde bahsedilen resmi sayfa
çevirmeden görebilmesi üzerine planlanmıştır. Bu, yayınevi ile yazar arasında
haftalar süren yoğun bir iş birliği gerektirmiş ve hassas bir denge
oluşturmuştur.
• Ek Materyaller: Kitabın
sonraki baskılarına, tarihsel bağlamı güçlendirmek amacıyla bir zamandizin
çizelgesi ve coğrafi konumları gösteren haritalar eklenmiştir.
Giriş: Sanat ve Sanatçılar
Gombrich, kitabın giriş bölümünde
sanat algısına dair temel yanılgıları ve sanat eserlerine yaklaşım biçimlerini
ele alarak okuru sanatın dünyasına hazırlar.
"Sanat" Diye Bir Şey
Yoktur
Gombrich'in merkezi argümanı,
büyük harfle yazılan soyut bir "Sanat" kavramının aslında var
olmadığıdır. Bunun yerine, tarih boyunca mağara duvarlarına resim çizenlerden
günümüz sanatçılarına kadar çeşitli eserler üreten "sanatçılar" vardır.
Bu etkinliklerin tümüne "sanat" demekte bir sakınca yoktur, ancak bu
kelimenin farklı zamanlarda ve yerlerde çok farklı anlamlara gelebileceği
unutulmamalıdır.
Sanatın Değerlendirilmesindeki
Yaygın Yanılgılar
Sanata yeni ilgi duyanların
karşılaştığı temel zorluklar ve önyargılar şu şekilde özetlenir:
• Konunun Güzelliği: Bir
tablonun güzelliğinin, konu aldığı şeyin güzelliğinden kaynaklandığı yanılgısı
yaygındır.
◦ Örnek: Bartolomé
Estebân Murillo'nun resmettiği sokak çocukları gerçekte güzel olmasalar bile,
sanatçının onları resmetme biçimi tabloyu değerli kılar.
• İfadenin Açıklığı: Birçok
insan, kendilerinde derin heyecan uyandıran, kolayca anlaşılabilen ifadeleri
tercih eder.
◦ Örnek: Guido
Reni'nin "Çarmıhtaki İsa" tablosu, acıyı ve zaferi açıkça ifade
ettiği için yüzyıllar boyunca insanlara güç vermiştir. Ancak bu, ifadesi daha
az belirgin olan eserlerin daha az değerli olduğu anlamına gelmez. Sanatçıların
farklı anlatım yöntemlerini kavramak, daha az belirgin ifadeleri tercih etmeyi
sağlayabilir.
• Gerçekçilik ve
Doğruluk: Sanat eserlerinin "gerçek gibi" görünmesi
gerektiği beklentisi en yaygın önyargılardan biridir. Sanatçının bir nesneyi
gördüğü gibi resmetmesi beklenir.
◦ Picasso
Örneği: Picasso'nun bir horoz çizimi, sadece görünüşü değil, horozun
saldırganlığını, kibrini ve bönlüğünü de ifade etmek için karikatüre başvurur.
Bu, "doğru" olmasa da inandırıcıdır.
◦ At
Yarışı Örneği: Theodore Gericault'nun "Epsom At Yarışları"
tablosunda atlar dörtnala koşarken betimlenmiştir. Ancak 1872'de Eadweard
Muybridge'in çektiği fotoğraflar, atların gerçekte o pozisyonda koşmadığını
göstermiştir. Bu, sanatçının gördüğünü mü yoksa bildiğini mi resmettiği
sorusunu gündeme getirir.
• Alışkanlıklar ve
Önyargılar: İnsanlar, bildikleri ve alıştıkları tasvir biçimlerinin
dışına çıkıldığında rahatsızlık duyarlar.
◦ Renkler: Gökyüzünün
mavi, otun yeşil olması gerektiği konusundaki ısrar, çocukların yıldızları beş
köşeli çizmesinden farksızdır.
◦ Dini
Konular: Kutsal konulara ilişkin tasvirler, yerleşik beklentiler
nedeniyle özellikle hassastır. Kutsal Kitap'ta İsa'nın görünüşüne dair bir
ipucu olmamasına rağmen, geleneksel tasvirler derinlemesine yerleşmiştir.
◦ Caravaggio
Skandalı: 1600'lerde Caravaggio'ya sipariş edilen "Aziz
Matta" tablosu, azizi yaşlı, fakir ve sıradan bir işçi gibi tasvir ettiği
için halk tarafından saygısızlık olarak görülmüş ve kilise tarafından
reddedilmiştir. Caravaggio, bunun üzerine geleneksel kalıplara uygun yeni bir
tablo yapmak zorunda kalmıştır.
Sanatçının Denge ve Uyum
Arayışı
Gombrich'e göre sanatçının temel
mücadelesi, eserinde "doğru" dengeyi ve uyumu bulmaktır. Bu, çiçek
düzenlemekten, bir giysiye uygun kemer bulmaya kadar günlük hayattaki denge
arayışlarına benzer. Sanatçı, renklerin, biçimlerin ve kompozisyonun en uyumlu
bütününü oluşturacak doğru ilişkiyi arar.
• Raffaello Örneği: Raffaello'nun
"Çayırdaki Meryem" için yaptığı eskizler, sanatçının figürler
arasında en dengeli ve uyumlu kompozisyonu bulmak için farklı duruşları nasıl
denediğini gösterir. Amacı, en inandırıcı pozu bulmaktan çok, en ahenkli
düzenlemeyi yaratmaktır.
Sanatta Kurallar ve Özgürlük
Sanatta mutlak kuralların
olmadığı vurgulanır. Bir sanatçının ulaşmayı amaçladığı etki, önceden kesin
olarak belirlenemez.
• Gainsborough ve
Reynolds Örneği: Akademisyen Sir Joshua Reynolds, mavi rengin ön
planda kullanılmaması gerektiğini öğretirken, rakibi Thomas Gainsborough, bu
kuralın anlamsızlığını kanıtlamak için ön planın merkezindeki figürü mavi
giysilerle resmettiği ünlü "Mavi Çocuk" tablosunu yapmıştır.
Sanatın Başlangıçları: Büyü ve
Ritüel
Sanatın kökeni, estetik
kaygılardan çok, pratik ve büyülü amaçlara dayanmaktadır. "İlkel"
olarak adlandırılan sanat, belirli bir işlevi yerine getirmek üzere
tasarlanmıştır.
İmge, Gerçeklik ve Büyü
"İlkel" topluluklar
için imge ile gerçeklik arasındaki ayrım belirsizdir. Bir imge yaratmak veya
ona zarar vermek, temsil ettiği şeye etki etmekle eşdeğer görülür.
• Modern Örnekler: Sevilen
birinin fotoğrafındaki gözleri iğneyle delme eylemine karşı duyulan içsel
direnç, bu eski inancın bir kalıntısıdır.
• Büyüsel Ritüeller: Düşmanın
kuklasını yapıp onu yakmak veya Guy Fawkes gününde yakılan kuklalar, imgenin
gerçekliğe etki edeceği inancının devamıdır.
• Yerli Halkın Korkusu: Sürülerinin
resmini yapan Avrupalı bir ressama yerlilerin sorduğu "Bunları alıp
götürürsen, neyle yaşarız biz?" sorusu, imge ile gerçekliğin iç içe
geçtiğini gösterir.
Bu inançlar doğrultusunda
üretilen ilk resim ve heykellerin amacı "güzellik" değil, istenen
büyüsel etkiyi sağlayarak "etkili" olmaktır.
Gelenek ve İşlevsellik
İlkel sanatta sanatçıdan
beklenen, yeni formlar icat etmesi değil, kabilenin bildiği ve anladığı
geleneksel biçimleri tüm becerisiyle uygulamasıdır.
• Modern Analojiler: Ulusal
bayrak veya evlilik yüzüğü gibi nesneler, kafaya göre değiştirilebilecek süsler
değildir; belirli kurallara ve anlamlara tabidirler. Noel ağacı süslemesi gibi
geleneksel bir eylemde bile, belirli kurallar içinde kişisel beğeni ve beceriye
yer vardır.
"İlkel" Sanatın
Üslubu ve Becerisi
"İlkel" terimi, bu
sanatçıların zanaatkârlık becerilerinin zayıf olduğu anlamına gelmez. Aksine,
birçok ilkel kabile oymacılık, sepet örme ve maden işleme gibi alanlarda
olağanüstü bir ustalığa ulaşmıştır.
• Maori Oymacılığı: Yeni
Zelanda'daki Maoriler, tahta oymacılığında mucizeler yaratmışlardır.
• Fark Düşünce
Tarzındadır: Onları modern sanatçılardan ayıran şey zanaat düzeyleri
değil, düşünce tarzlarıdır. Onlar için sanat, doğayı taklit etmek değil,
belirli anlamlar taşıyan sembolik formlar yaratmaktır.
◦ Oro
ve Yeni Gine Maskesi: Polinezyalıların savaş tanrısı Oro heykeli veya
Yeni Gine maskesi, insan vücudunu gerçekçi bir şekilde yansıtmaz, ancak belirli
biçimlerin bir araya getirilmesiyle güçlü bir etki yaratır ve içsel bir uyuma
sahiptir.
◦ Totemler
ve Semboller: Kuzey Amerika yerlileri, bir hayvanı temsil etmek için
onun sadece en belirleyici özelliğini (örneğin kartal gagası) kullanabilirler.
Haida kabilesinin totem direkleri, birbiri üzerine bindirilmiş sembolik
maskelerden oluşur ve kabilenin efsanelerini anlatır.
Antik Dünyada Sanatın Evrimi
Sanat tarihi, Mısır ve
Mezopotamya'da kurumsallaşmış ve sürekli bir çabaya dönüşmüş, Yunanistan'da ise
devrimci bir değişim yaşamıştır.
Mısır: Sonsuzluğun Sanatı
Mısır sanatı, "güzel"
olmaktan çok "eksiksiz" olmayı amaçlamıştır. Sanatçının görevi, bir
şeyi olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi, tüm özelliklerini en açık
şekilde göstererek resmetmekti.
• Karakteristik Açıdan
Tasvir: Mısırlı sanatçılar, nesneleri en tanınabilir ve karakteristik
açılarından çizerlerdi. Örneğin bir bahçe resminde göl üstten, ağaçlar yandan,
göldeki balıklar ise profilden gösterilirdi. İnsan figüründe de baş profilden,
göz cepheden, omuzlar cepheden, ayaklar ise yandan çizilirdi.
• Değişmezlik ve Düzen: Bu
yöntem, her şeyin yerli yerinde olduğu, son derece düzenli ve kalıcı bir sanat
üslubu yarattı. Bir sanatçıdan beklenen, yenilik yapmak değil, geçmişin hayran
olunan anıtlarına en iyi şekilde yaklaşmaktı. Bu nedenle Mısır sanatı üç bin
yıldan uzun bir süre çok az değişmiştir.
Mezopotamya: Güç ve Propaganda
Mezopotamya sanatı, özellikle
Asur kabartmaları, kralların savaş seferlerini anlatan resimli bir öyküye
dönüştü.
• Anlatı ve Propaganda: Bu
kabartmalar, Mısır sanatından daha az katı bir üslupla, bir kaleye yapılan
saldırı gibi olayları tüm detaylarıyla gösterir. Ancak bu tasvirlerde dikkat
çekici bir özellik, ölen ya da yaralananlar arasında hiç Asurlu bulunmamasıdır.
Bu, sanatın böbürlenme ve propaganda aracı olarak kullanıldığını gösteren erken
bir örnektir.
Girit ve Yunanistan: Büyük
Uyanış
Mısır'ın katı kurallarından
kopuş, Ege'deki Girit adasında başladı ve Yunanistan'da doruğa ulaştı. Yunan
sanatçıları, eski formülleri öğrenmekle kalmayıp, kendi gözlemlerine dayanarak
deneyler yapmaya başladılar.
• Mimari: Yunan
tapınakları, basitlik ve uyumlarıyla dikkat çeker. Dor, İyon ve Korint gibi
farklı mimari "nizamlar" (üsluplar) geliştirildi.
• Heykel: Yunan
heykeltıraşları, Mısır modellerinden yola çıkarak insan vücudunun anatomisini
keşfettiler. Figürlere daha canlı ve doğal bir ifade vermek için gülümseme gibi
yenilikler denediler. Bu deneyler her zaman başarılı olmasa da sanatçıları
yıldırmadı.
• "Ruhsal
Yapı"nın Keşfi: Vazo resimlerinde ve heykellerde, sanatçılar
sadece figürün fiziksel yapısını değil, aynı zamanda onun ruh halini de
yansıtmayı öğrendiler. Bu, sanat tarihinde devrim niteliğinde bir adımdı.
• Okullar ve Rekabet: Yunan
sanatında farklı "okullar" arasında yaşanan rekabet ve kıyaslama,
sanatçıları daha fazla çalışmaya itmiş ve sanatın çeşitliliğini artırmıştır.
Helenistik Dönem ve Roma
Büyük İskender'in fetihleriyle
başlayan Helenistik dönemde sanat, daha dramatik, hareketli ve duygusal bir hal
aldı. Roma ise bu mirası devralarak kendi özgün katkılarını yaptı.
• Helenistik Sanat: "Laokoon"
heykel grubu gibi eserler, acı ve mücadelenin abartılı bir şekilde betimlendiği
dramatik sahneleriyle bu dönemin ruhunu yansıtır.
• Roma Sanatı: Romalılar,
özellikle pratik alanlarda başarılıydılar. Sanatları büyük ölçüde Yunan
sanatının etkisi altında kalsa da, iki alanda özgün bir yol izlediler:
1. Portre: Atalarının
balmumu maskelerini saklama geleneğinden doğan Roma portreciliği, idealize
edilmiş Yunan portrelerinin aksine, son derece gerçekçi ve karakterli büstler
üretti. Bu portreler, imparator kültü gibi dinsel bir işleve de sahipti.
2. Tarihsel
Anlatı: Traianus Sütunu gibi anıtlar, Roma ordusunun savaşlarını ve
zaferlerini detaylı bir kronolojik öyküyle anlatarak propaganda işlevi gördü.
• Perspektifin Yokluğu: Helenistik
ve Roma ressamları, derinlik yanılsaması yaratmada ustalaşmış olsalar da,
nesnelerin uzaklaştıkça düzenli olarak küçüldüğü matematiksel perspektif
yasasını bilmiyorlardı.
Orta Çağ: Din Hizmetinde Sanat
Hıristiyanlığın yükselişi ve Roma
İmparatorluğu'nun çöküşüyle birlikte sanatın amacı ve üslubu kökten bir
değişime uğradı.
Erken Hıristiyanlık ve Bizans
Hıristiyanlık devlet dini haline
gelince, sanatın rolü yeniden tanımlandı.
• Papa Gregorius'un
Formülü: Büyük Gregorius, imgelerin "okuma bilmeyenlerin
kitabı" olduğunu ilan etti. Sanatın temel amacı, kutsal öyküyü
olabildiğince açık ve basit bir şekilde anlatmak, ana konudan dikkati dağıtacak
her şeyden kaçınmaktı.
• Gerçekçilikten
Uzaklaşma: Bu amaç doğrultusunda sanatçılar, Roma sanatından gelen
gerçekçi anlatım yöntemlerini terk edip, figürleri daha şematik ve sembolik bir
dille tasvir etmeye başladılar. Ravenna'daki mozaikler gibi eserlerde, altın
rengi fonlar ve hareketsiz figürler, doğal bir sahne yerine kutsal ve mucizevi
bir olay yaşandığı hissini verir.
• İkonoklazma ve Gelenek: Doğu
Roma İmparatorluğu'nda (Bizans) dinsel imgelere karşı çıkan
"ikonoklast" (putkırıcı) hareket, dinsel sanatın yasaklanmasına yol
açtı. Bu hareket bastırıldıktan sonra ise, sanatçının özgürce yaratım yapması
engellendi. Kutsal imgeler ("ikona"lar), ancak yüzyıllar süren bir
geleneğin kutsadığı örneklere sıkı sıkıya bağlı kalınarak üretilebilirdi. Bu
durum, Bizans sanatının Mısır sanatı gibi son derece tutucu ve değişmez
olmasına neden oldu.
Doğu Sanatı: Çin
Çin sanatı, Batı'dan farklı bir
yol izledi. Budizm'in etkisiyle, sanatçıya ve onun eserine derin bir saygı
duyuldu.
• Sanatçının Yüksek
Statüsü: Çinliler, ressamı esinlenmiş bir ozanla aynı düzeye koyan ilk
halktır.
• Meditasyon ve Manzara: Doğu
dinlerinde meditasyonun önemi, sanatın odağını değiştirdi. Sanat, belirli bir
öğretiyi anlatmaktan çok, sanatçının doğadaki nesneler (su, dağlar vb.) üzerine
derin düşüncelere dalarak edindiği içgörüyü yansıttığı bir araç haline geldi.
Bu nedenle manzara resmi, Çin sanatının en önemli türü oldu. Çinli sanatçılar,
doğayı gezip ruhunu kavradıktan sonra atölyelerine dönüp, zihinlerinde
kalanları bir şair gibi bir araya getirerek resimlerini yaparlardı.
Batı Sanatının Döküm Potası
(Karanlık Çağlar)
Roma'nın çöküşünü izleyen dönem,
farklı sanatsal geleneklerin çatıştığı ve kaynaştığı bir "döküm
potası" oldu.
• Üslupların Çatışması: Manastırlarda
korunan klasik sanat geleneği ile kuzeyden gelen "barbar" kabilelerin
(Vikingler, Keltler, Saksonlar) soyut ve süslemeci sanat anlayışı bir araya
geldi.
• Kuzeyli Sanat: Viking
gemilerindeki oyma ejderha figürleri veya Lindisfarne İncili'ndeki karmaşık
geometrik ve hayvansal desenler, bu sanatın gücünü ve farklılığını gösterir.
• Anlatı Odaklı Sanat: Bu
dönemde sanatın temel amacı, doğayı taklit etmek değil, kutsal öyküyü ve onun
mesajını inananlara iletmekti. Hildesheim Katedrali'nin bronz kapılarındaki
"Âdem ve Havva" sahnesi veya Bayeux Duvar Halısı'ndaki Norman Fethi
anlatısı gibi eserlerde, figürlerin oranları veya güzelliği değil, öykünün açık
ve etkili bir şekilde anlatılması ön plandadır.
Yeryüzü ve Göksel Kilise:
Romanesk ve Gotik
XI. yüzyıldan itibaren Avrupa'da
kilise mimarisi ve sanatı yeniden canlandı.
• Romanesk (Norman)
Üslup: XI. ve XII. yüzyıllarda gelişen bu üslup, kalın duvarları,
yuvarlak kemerleri ve masif yapısıyla güçlü ve sağlam bir izlenim bırakır.
Kiliseler, Tanrı'nın yeryüzündeki kaleleri gibiydi.
• Gotik Üslup: XII.
yüzyılın ikinci yarısında Fransa'da ortaya çıkan Gotik üslup, mimaride bir
devrim yarattı. Sivri kemer ve kaburgalı tonoz gibi teknik yenilikler,
yapıların ağırlığını duvarlardan alıp payandalara aktararak, duvarların
"taştan ve camdan" yapılar haline gelmesini sağladı. Bu, kilise
içlerinin daha aydınlık ve göğe yükselir gibi görünmesini sağladı.
• Heykelin Evrimi: Gotik
katedrallerin heykelleri, Romanesk dönemin katı ve sembolik figürlerinden
uzaklaşarak daha doğal, canlı ve bireysel bir karakter kazandı. Chartres ve
Naumburg katedrallerindeki heykeller, sanki yaşayan modellerden yapılmış gibi
gerçekçi bir izlenim verir.
Rönesans: Gelenek ve Yenilik
XIV. yüzyıldan itibaren İtalya'da
başlayan ve tüm Avrupa'ya yayılan Rönesans ("yeniden doğuş"), sanatın
tarihinde yeni bir çağ açtı.
XIV. Yüzyıl: Giotto ve
Uluslararası Üslup
• Giotto'nun Devrimi: Floransalı
ressam Giotto di Bondone, Bizans geleneğinin katı ve sembolik tasvirlerinden
koparak sanata yeni bir soluk getirdi. Figürlerine hacim, ağırlık ve derin
duygular kazandırdı; onları üç boyutlu bir mekân içinde canlandırarak bir
heykel gibi resmetti. "İsa'ya Ağıt" gibi freskoları, kutsal öyküyü
sanki gözlerimizin önünde yaşanıyormuş gibi hissettirir.
• Sanatçının Yükselen
Statüsü: Giotto'nun ünü, sanatçının artık bir zanaatkâr değil,
şöhretiyle tanınan bir birey olarak görülmeye başlandığı yeni bir dönemin
habercisiydi.
• Uluslararası Üslup: XIV.
yüzyıl sonlarında, Avrupa saraylarında zarif anlatımı ve gerçekçi gözlemi
birleştiren "Uluslararası Üslup" popüler oldu. "Wilton
İkilisi" ve Limbourg Kardeşler'in "Très Riches Heures" adlı
eseri, bu üslubun incelikli ve detaycı karakterini yansıtır.
XV. Yüzyıl: Gerçekliğin Fethi
XV. yüzyıl, hem İtalya'da hem de
Alpler'in kuzeyinde sanatçıların doğayı ve gerçekliği betimlemede devrimci
adımlar attığı bir dönem oldu.
Bölge |
Öncü Sanatçı(lar) |
Temel Yenilikler ve Kavramlar |
Örnek Eserler |
İtalya (Floransa) |
Brunelleschi,
Donatello, Masaccio |
Matematiksel
Perspektif: Mekânın üç boyutlu yanılsamasını bilimsel kurallarla
yaratma. Klasik Sanatın
Yeniden Keşfi: Antik Roma mimari ve heykellerinin incelenmesi. Anatomi ve İnsan
Figürü: İnsan vücudunun gerçekçi ve anıtsal bir şekilde
betimlenmesi. |
Brunelleschi'nin
Floransa Katedrali kubbesi, Donatello'nun "Aziz Giorgio" heykeli,
Masaccio'nun "Kutsal Üçleme" freskosu. |
Kuzey (Flandre) |
Jan van Eyck |
Yağlıboya
Tekniği: Renklerin daha yavaş kurumasını sağlayarak parlak, saydam
katmanlar halinde uygulanmasına ve inanılmaz detaylar elde edilmesine olanak
tanıyan yeni bir teknik. Titiz Gözlem: Doğadaki
her detayın (kumaş dokusu, ışık yansımaları vb.) bir ayna gibi tuvale
yansıtılması. |
Jan van Eyck'in
"Arnolfini'nin Evlenmesi" tablosu. |
Bu iki paralel devrim, sanatın
amacını kökten değiştirdi: Sanat artık sadece kutsal öyküyü anlatmakla
kalmıyor, aynı zamanda gerçek dünyanın bir parçasını da yansıtabiliyordu. Bu,
Paolo Uccello gibi sanatçıları perspektif deneylerine, Piero della Francesca'yı
ışık ve geometri çalışmalarına, Botticelli'yi ise mitolojik temaları Gotik
zarafetle birleştirmeye yöneltti.
Yüksek Rönesans: Ustalar Çağı
XVI. yüzyılın başlarında,
Rönesans sanatı İtalya'da zirveye ulaştı. Bu döneme üç büyük ustanın dehası
damga vurdu.
• Leonardo da Vinci
(1452-1519): Sanatı bir bilim olarak gören evrensel bir beyindi. Doğa
üzerine yaptığı sayısız gözlem ve deneyle tanınır.
◦ "Son
Akşam Yemeği": Havarilerin İsa'nın "İçinizden biri bana
ihanet edecek" sözüne verdiği tepkileri dramatik bir an içinde yakalayarak
geleneksel kompozisyonu yıktı.
◦ "Mona
Lisa": Sfumato (bulanık dış hatlar ve yumuşak renk
geçişleri) tekniğini kullanarak figüre gizemli bir canlılık kazandırdı.
• Michelangelo Buonarroti
(1475-1564): İnsan vücudunun tasvirinde ulaştığı ustalıkla tanınan bir
heykeltıraş, ressam ve mimardı.
◦ Sistina
Şapeli Tavanı: Dört yılda tek başına tamamladığı bu devasa fresko,
Yaratılış'tan Nuh Tufanı'na kadar Eski Ahit'ten sahneleri, yüzlerce anıtsal ve
dinamik figürle betimler. "Âdem'in Yaratılışı" sahnesi, bu eserin en
ikonik parçasıdır.
◦ Heykelleri: "Ölen
Esir" gibi heykelleri, insan ruhunun madde içindeki mücadelesini derin bir
duygu yoğunluğuyla ifade eder.
• Raffaello Sanzio
(1483-1520): Kendinden önceki ustaların başarılarını sentezleyerek
sakin bir uyum ve kusursuz bir kompozisyon idealine ulaştı.
◦ "Atina
Okulu": Antik dünyanın filozoflarını, mükemmel bir perspektif ve
dengeli bir düzen içinde bir araya getirerek Yüksek Rönesans'ın uyum idealini
somutlaştırdı.
◦ Meryem
Tasvirleri: Perugino'dan devraldığı tatlı ve dingin üslubu, Leonardo
ve Michelangelo'dan öğrendiği anıtsallıkla birleştirerek sayısız "Meryem
ve Çocuk İsa" tablosu yaptı.
Bu dönemde Venedik, renk ve
ışığın Floransa'nın çizgi ve tasarım anlayışına üstün geldiği ayrı bir ekol
geliştirdi. Giovanni Bellini, Giorgione ve özellikle Tiziano, sıcak
atmosferleri ve zengin renk dokularıyla tanınırlar.
XVI. Yüzyıl: Bunalım ve
Dönüşüm
Yüksek Rönesans ustalarının
ardından sanatçılar, onların ulaştığı mükemmelliği aşmanın neredeyse imkânsız
olduğu bir "bunalım" yaşadılar. Bu durum, farklı coğrafyalarda farklı
sanatsal tepkilere yol açtı.
Kuzeyde Rönesans ve
Reformasyon
• Albrecht Dürer
(1471-1528): İtalyan Rönesansı'nın bilimsel ilkelerini (perspektif,
oran, anatomi) Kuzey'in Gotik detaycılığı ve yoğunluğuyla birleştiren en büyük
Alman sanatçısıdır. Sanatçının bir zanaatkâr değil, saygın bir düşünür ve
yaratıcı olduğu fikrini kuzeyde yerleştirdi.
• Matthias Grünewald (y.
1470/80-1528): Dürer'in aksine, Rönesans'ın güzellik idealini
reddederek, dinsel ifadenin gücüne odaklandı. "Isenheim Sunak Resmi",
acı ve ıstırabı en çarpıcı haliyle tasvir eden Ekspresyonist bir başyapıttır.
• Hieronymus Bosch (y.
1450-1516): Orta Çağ’ın günah, cehennem ve şeytan tasvirlerini, insan
gözünün görmediği korkutucu ve fantastik yaratıklarla dolu, akla yakın
resimlere dönüştürdü.
• Reformasyon'un Etkisi: Protestan
Reformasyonu, kiliselerdeki imgelerin kaldırılmasına yol açarak kuzeyli
sanatçılar için büyük bir kriz yarattı. Sanat piyasası dinsel konulardan
portre, manzara ve gündelik yaşam sahnelerine kaydı. Hans Holbein bu geçişi
başarıyla yaparak İngiltere'de bir saray portrecisi oldu. Pieter Bruegel ise
köylü yaşamını tasvir ettiği "janr" resimleriyle yeni bir alan açtı.
Maniyerizm: Uyumun Reddi
İtalya'da, Yüksek Rönesans'ın
doğal ve dengeli üslubuna bir tepki olarak Maniyerizm ortaya çıktı. Maniyerist
sanatçılar, klasik çözümlerin tek seçenek olmadığını göstermek için bilinçli
olarak yapay, karmaşık ve zarif kompozisyonlar yarattılar.
• Parmigianino'nun
"Uzun Boyunlu Meryem"i: Figürlerin oranları, doğal olmayan
bir zarafet yaratmak için kasten uzatılmıştır.
• Tintoretto'nun Dramatik
Sahneleri: Venedikli Tintoretto, keskin ışık-gölge karşıtlıkları,
beklenmedik açılar ve hareketli kompozisyonlarla dramatik bir etki yarattı.
• El Greco'nun Mistik
Vizyonları: Girit kökenli olan ve İspanya'da çalışan El Greco, Bizans
sanatının maneviyatını Maniyerist form bozmalarıyla birleştirerek son derece
kişisel, mistik ve anti-naturalist bir üslup geliştirdi.
XVII-XVIII. Yüzyıllar: Barok,
Akıl ve Devrim
Barok: Görüntü ve Görüntüler
Barok üslubu, XVI. yüzyıl
sonlarında Roma'da doğdu ve Katolik Avrupa'ya yayıldı. Bu üslup, hem
Maniyerizm'in yapaylığına bir tepki hem de Kilise ve monarşilerin gücünü
sergileyen görkemli bir araçtı.
• İtalya'da Kökenler: Annibale
Carracci, Raffaello'nun güzellik idealini canlandırmaya çalışırken, Caravaggio
"doğaya sadakat" ilkesini radikal bir noktaya taşıyarak kutsal
figürleri sıradan, kusurlu insanlar gibi resmetti. Bu iki zıt kutup, Barok
sanatının temelini oluşturdu.
• Yayılım: Roma,
sanatın merkezi haline geldi. Poussin ve Claude Lorrain gibi Fransız
sanatçılar, Roma'da klasik manzarayı yücelttiler.
• Peter Paul Rubens
(1577-1640): Flaman sanatçı Rubens, Barok üslubun en enerjik ve
üretken temsilcisidir. Dinamik kompozisyonları, canlı renkleri ve yaşam dolu
figürleriyle tanınır. Sanatı, sarayların ve kiliselerin ihtişamını yansıtmak
için mükemmel bir araçtı.
• İspanya'da Zirve:
Velázquez (1599-1660): Caravaggio'nun gerçekçiliğinden yola çıkan
Velázquez, görünen dünyayı fırça darbeleriyle yakalamada eşsiz bir ustalığa
ulaştı. Işığı ve dokuyu betimlemedeki yeteneği, "Las Meninas"
(Nedimeler) gibi eserlerinde doruğa çıkar.
Hollanda'nın Altın Çağı
XVII. yüzyılda bağımsızlığını
kazanan Protestan Hollanda, sanatta kendi yolunu çizdi. Kilise ve saray
siparişlerinin yokluğunda sanatçılar, zenginleşen burjuva sınıfın evlerini
süslemek için yeni türlerde uzmanlaştılar.
• Portre: Frans
Hals, anlık ifadeleri yakalayan canlı ve enerjik portreleriyle tanınır.
• Manzara ve Janr: Jan
van Goyen gibi sanatçılar, Hollanda'nın sıradan manzaralarının dingin
güzelliğini keşfettiler. Jan Steen, gündelik yaşamın neşeli ve mizahi
sahnelerini resmetti.
• Rembrandt van Rijn
(1606-1669): Hollanda sanatının ve sanat tarihinin en büyük
ustalarından biridir.
◦ İnsan
Ruhunun Ressamı: Portrelerinde ve dinsel sahnelerinde, modellerinin iç
dünyasını ve ruh hallerini derin bir anlayışla yansıttı.
◦ Işık
ve Gölge Ustası: Güçlü ışık-gölge karşıtlıklarını (chiaroscuro),
dramatik bir etki yaratmak ve resmin en önemli noktasına dikkat çekmek için
kullandı. Kutsal Kitap öykülerini, derin bir insani duyarlılıkla yeniden
yorumladı.
Akıl Çağı ve Gelenekten Kopuş
XVIII. yüzyıl, "Akıl
Çağı" olarak bilinir ve sanatta daha kontrollü, kurallara dayalı bir
beğeni anlayışı öne çıkar.
• İngiltere: Barok'un
aşırılıklarına tepki olarak, Palladio'nun klasik mimari kurallarına dayanan
daha sade bir üslup ("Palladian tarzı") ve Claude Lorrain'in
resimlerinden esinlenen "pitoresk" manzaralı bahçeler popüler oldu.
William Hogarth, ahlaki dersler veren yeni bir resim türü yaratırken, Joshua
Reynolds "Yüce Üslup" portreleriyle, Thomas Gainsborough ise daha
doğal ve akıcı fırça kullanımıyla öne çıktı.
• Fransa: Barok'un
daha hafif ve dekoratif bir versiyonu olan Rokoko üslubu, Antoine Watteau'nun
zarif ve hüzünlü park sahnelerinde ifadesini buldu. Jean-Simeon Chardin ise
sessiz ve dingin ev içi sahneleriyle sıradan yaşamın şiirini yakaladı.
• Gelenekten Kopuşun
Başlangıcı: XVIII. yüzyılın sonlarına doğru, yerleşik sanatsal
geleneklere karşı bir başkaldırı başladı. Mimarlar, tek bir doğru üslup yerine
Gotik veya Yunan gibi farklı "üslupları" seçmeye başladılar.
Ressamlar, Akademi'nin katı kurallarına ve tarihsel konulara olan vurgusuna
karşı çıktılar. Bu kopuş, Amerika ve Fransız Devrimleri ile hız kazandı.
Jacques-Louis David, devrimin katı ve kahramanca ruhunu Neo-Klasik üslubuyla
yansıtırken, İspanyol Francisco Goya, savaşın dehşetini ve insan aklının
karanlık yönlerini daha önce görülmemiş bir güçle tasvir etti. William Blake
gibi sanatçılar ise geleneksel sanatı tamamen reddederek kendi kişisel
mitolojilerini ve vizyonlarını resmettiler.
XIX. ve XX. Yüzyıllar: Sürekli
Devrim
XIX. yüzyıl, sanatçının
toplumdaki yerinin tamamen değiştiği, "gelenek" kavramının kendisinin
sorgulandığı ve birbiri ardına gelen "izm"lerle sanatın sürekli bir
devrim yaşadığı bir dönemdir.
XIX. Yüzyıl Akımları
Akım |
Önde Gelen Sanatçılar |
Temel Fikirler ve Özellikler |
Romantizm |
Delacroix, Turner,
Friedrich |
Akademik kurallara
karşı duygu, hayal gücü ve bireyselliğin üstünlüğünü savunur. Renk ve
hareketin çizgiye üstünlüğü, doğanın dramatik ve yüce yönlerine ilgi. |
Realizm (Gerçekçilik) |
Courbet, Millet |
İdealize edilmiş
veya kahramanca konular yerine, sıradan insanların gündelik yaşamını ve
çalışma koşullarını dürüstçe ve olduğu gibi betimleme amacı. |
İzlenimcilik (Empresyonizm) |
Manet, Monet,
Renoir, Pissarro, Degas |
Atölye dışında,
açık havada çalışarak, anlık ışık ve atmosfer etkilerini yakalama amacı.
Gözün anlık "izlenimi"ni, bildiğimiz nesne formlarına tercih etme.
Hızlı fırça darbeleri ve parlak, karıştırılmamış renkler. |
Post-İzlenimcilik |
Cézanne, Van Gogh,
Gauguin |
İzlenimciliğin
anlık ve yüzeyel olabilen yaklaşımına tepki. Cézanne: Doğanın
altındaki kalıcı geometrik yapıyı (küre, koni, silindir) aradı. Van Gogh: Duygularını
ve iç dünyasını ifade etmek için rengi ve fırça vuruşlarını kullandı. Gauguin: Batı
medeniyetinden kaçarak "ilkel" sanatta saflık ve basitlik aradı;
dekoratif renk alanları ve sembolizm kullandı. |
XX. Yüzyıl: Modern Sanatın
Doğuşu
XX. yüzyılın başlarında sanat,
doğayı temsil etme görevinden tamamen koptu. Sanatçılar artık
"gördüklerini" değil, "düşündüklerini" veya
"hissettiklerini" resmetmeye başladılar.
• Fovizm ve
Ekspresyonizm: Henri Matisse liderliğindeki "Fovlar"
(Vahşiler), saf ve çarpıcı renkleri dekoratif bir etki için kullanırken,
Almanya ve Avusturya'daki Ekspresyonistler (Munch, Kokoschka) rengi ve formu,
yoğun psikolojik durumları ve içsel acıyı ifade etmek için bozdular.
• Kübizm: Pablo
Picasso ve Georges Braque tarafından geliştirilen Kübizm, geleneksel tek bakış
açılı perspektifi yıktı. Bir nesneyi aynı anda birden fazla açıdan göstererek,
onun zihnimizdeki çok yönlü imgesini tuvale aktarmaya çalıştılar.
• Soyut Sanat: Wassily
Kandinsky gibi sanatçılar, nesneleri tamamen ortadan kaldırarak, renk ve formun
kendi başlarına, müzik gibi, duygusal bir etki yaratabileceğini savundular.
• Sürrealizm
(Gerçeküstücülük): Salvador Dalí ve René Magritte gibi sanatçılar,
Freud'un psikanaliz kuramlarından etkilenerek, rüyaların ve bilinçaltının
mantıksız dünyasını şaşırtıcı bir gerçekçilikle betimlediler.
Öykünün Sonsuzluğu: Savaş
Sonrası ve Post-Modernizm
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra
sanat dünyası daha da parçalandı. "Modernizm"in zaferi, yeni bir
tepkiyi doğurdu.
• Soyut Ekspresyonizm: Jackson
Pollock gibi Amerikalı sanatçılar, tuvali yere serip boyayı damlatarak veya
fırlatarak bilinçli kontrolü en aza indiren "Eylem Resmi"ni
geliştirdiler.
• Post-Modernizm: 1970'lerden
itibaren "Modernizm"in katı kurallarına ve ilerleme fikrine bir tepki
olarak ortaya çıktı. Post-modern mimari ve sanat, farklı tarihsel üslupları bir
arada kullanmaktan (eklektisizm), ironiden ve geleneksel anlatıya geri dönmekten
çekinmez.
• Yeni Gelenekler: Sanatın
tanımı genişledi. Fotoğraf, kendi başına bir sanat formu olarak kabul gördü
(Cartier-Bresson). Sanatçılar, geleneksel malzemeler yerine kolaj (Schwitters),
buluntu nesneler (Duchamp) ve hatta kendi bedenlerini kullanmaya başladılar.
Sanat, sadece bir nesne olmaktan çıkıp bir kavram veya bir eylem haline
gelebildi.
Gombrich, bu sonu gelmeyen
arayışın, sanatın öyküsünü bitirmediğini, aksine sürekli yeniden yazdığını
belirterek, sanatçının temel amacının her zaman "henüz kimsenin görmediği
bir şekilde doğru olanı yapmak" olduğunu vurgular.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.