Metin Cabadağ
Dönüşüm adlı eserinde Kafka, yabancılaşma,
metalaşma, ekonomik determinizm, sınıf çatışması ve burjuva ailesinin iç yüzü gibi
Marksist eleştirinin merkezindeki önemli temaları olağanüstü bir edebi güçle
resmeder. Kafka, bireyin kapitalist toplumdaki varoluşsal çıkmazını, onu
tamamen işlevsiz bir "şey"e dönüştürerek anlatır. Gregor Samsa'nın
trajedisi, sadece bir böceğe dönüşmesi değildir; emek-gücünün bir meta olarak
değerini kaybettiği anda insan olarak da değersizleştirilmesidir. Bu eser,
kapitalizmin insan ruhu üzerindeki yıkıcı etkisinin zamanı aşan ve evrensel bir
eleştirisidir.
Yabancılaşma
Kavramının Somutlaşmış Hali
Marx'a
göre kapitalist sistemde işçi, ürettiği üründen, üretim sürecinden, kendi
özünden ve diğer insanlardan yabancılaşır. Gregor Samsa'nın dönüşümü, bu
yabancılaşmanın metaforik değil, gerçek bir temsilidir.
Gregor,
işini sevmez. Sürekli seyahat etmek zorunda olması, astı sayılabilecek
müdürünün baskısı altında çalışması, onu bir makinenin dişlisi haline
getirmiştir. Zaten bir böceğe dönüşmeden önce ruhsal olarak bir böcek gibi
hissetmektedir. Dönüşüm, bu içsel yabancılaşmanın dışa vurulmuş, fiziksel
halidir. Artık üretken değildir ve bu onun toplumdaki ve ailesindeki tek
değerini kaybetmesine neden olur.
Gregor'un
insan bilinci ve duyguları varlığını sürdürür, ancak bedeni onu tamamen dışlar.
Bu, kapitalist sistemde insanın kendi doğasına yabancılaşmasının çarpıcı bir
resmidir. İnsan, yaptığı işle değil, sadece işleviyle tanımlanır. Ailesi,
özellikle de babası, Gregor'u artık bir oğul ya da kardeş olarak değil, sadece
bir "geçim kaynağı" olarak görmektedir. Bu işlevini kaybettiği anda,
onunla olan duygusal bağları da hızla kopar. Aile içindeki ilişkiler bile
metalaşmış ve çıkara dayalı hale gelmiştir.
Kapitalist
sistemde bireyin değeri, ürettiği ekonomik değerle ölçülür. Dönüşüm bu
fikri en acımasız haliyle gösterir.
Samsa,
ailenin borçlarını ödeyen, onları rahat bir dairede yaşatan, kız kardeşinin
müzik eğitimi almasını hayal eden kişidir. O, bir
"meta-üreticisi"dir. Dönüşüm, onu bu kapasitesinden mahrum
bırakır. Artık kendisi bir "meta" bile değil, tüketen bir
"yüktür".
Gregor'un
değer kaybı, ailedeki rolünün tamamen tersine dönmesine neden olur. Baba, anne
ve kız kardeş onun yerine çalışmak zorunda kalır. Bu, onlar için bir tür
"proleterleşme" sürecidir. Artık değer üretmeyen Gregor, ailenin
gözünde bir parazit, evlerini işgal eden, temizlik ve bakım gerektiren bir
nesneye dönüşür. Onun ölümü, ailenin ekonomik ve sosyal bir yükten kurtulması
olarak sunulur.
Kafka,
burjuva ailesinin sevgi ve şefkatten ziyade ekonomik çıkar üzerine kurulu
olduğunu acımasızca gözler önüne serer.
Baba
figürü, kapitalist sistemin otoriter ve acımasız yüzünü temsil eder. Gregor
çalışırken bile ona karşı mesafelidir. Gregor böceğe dönüştüğünde ise bu
düşmanlık fiziksel şiddete (elma fırlatma sahnesi) dönüşür. Baba, ailenin
ekonomik düzenini tehdit eden her şeyi ortadan kaldırmak ister. Anne sevgi dolu
gibi görünse de bu sevgi, Gregor'un sağladığı ekonomik rahatlığa bağımlıdır.
Kız kardeşi Grete başlarda ona bakmaya gönüllü olsa da zamanla bu görev onu
yorar ve sonunda Gregor'u "ondan kurtulmamız gerekiyor" diyerek
reddeden kişi olur. Duygusal bağlar, maddi çıkarlar karşısında yenik düşer.
Müdür,
kapitalist/patron sınıfının küçük ama güçlü bir temsilcisidir. Gregor hasta
bile olsa onu kontrol etmek, işten kaytarmadığından emin olmak için evine kadar
gelir. Bu, kapitalistin çalışan/işçi üzerindeki mutlak denetim ve güç talebinin
bir göstergesidir. Hikâyenin sonlarına doğru ortaya çıkan ve ailenin oturma
odasında kalan kiracılar, burjuva sınıfının küçümseyen, yargılayan ve talepkâr
tavrını simgeler. Onlar, ailenin Gregor'dan sonra kendini nasıl
konumlandırdığını gösterir. Aile, artık hizmet eden konumuna düşmüştür.
Başlangıçta
Gregor'dan korkan ve iğrenen hizmetçi kadın, onun ölümünün ardından cesedini
süpürürken "bunu da alın götürün!" der. Bu, işçi sınıfı içinde en
aşağıdaki bireyin bile, artık hiçbir değeri kalmamış bir "meta"ya
karşı takındığı küçümseyici tavrı gösterir. Sistem herkesi, değerleri sağladıkları
ekonomik faydaya göre ölçülen bireylere dönüştürmüştür.
Dönüşüm genellikle umutsuz bir eser olarak
okunur. Gregor herhangi bir direniş göstermez, olduğu haliyle kabul eder ve yok
olup gider. Bu, bireysel bir başkaldırının imkansızlığını gösterir. Gregor'un
trajedisi, sistemi değiştirmeye çalışmamasından değil, onun içinde
"değerli" bir birey olmak için var gücüyle çabalamasından
kaynaklanır. Bu trajedi, proletaryanın yanlış bilincinin bir yansımasıdır;
sistem tarafından ezildiğinin farkında olmasına rağmen, sistemin içinde kalıp onu
onaylamaya devam etmesidir.
Öte
yandan Gregor'un ölümü, ailenin ondan "kurtulması" ve son sahnede
trene binip şehre doğru giderken hissettikleri rahatlama ve umut, sistemin
acımasız verimliliğini gösterir. Sistem, işlevsiz unsurları atar ve yoluna
devam eder. Bu, kapitalizmin kendi içindeki acımasız "yaratıcı yıkım"
sürecinin küçük ölçekli bir alegorisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.