Yalçın Küçük
Giriş:
Ekonomik Çöküş Mitosunu Reddetmek
Sovyetler
Birliği'nin 1991'deki çözülüşü, genellikle Batı merkezli bir anlatı üzerinden,
kaçınılmaz bir ekonomik çöküşün ve teknolojik geri kalmışlığın doğal bir sonucu
olarak sunulur. Bu analiz, söz konusu yaygın kanıyı reddetmekte ve çözülüşün
kökenlerini farklı bir düzlemde aramaktadır. Yalçın Küçük'ün temel argümanına
göre, Sovyet sisteminin yıkılışı, maddi bir krizden değil, tam aksine, sistemi
yöneten elitin komünizme ve tarihsel misyonuna olan inancını yitirmesinden
kaynaklanan derin bir inanç krizinin ürünüdür. Bu, ekonomik bir zorunluluktan
ziyade, "tepeden ve dışarıyla bağlantılı" bir iradi çözülme
sürecidir. Bu yazı, söz konusu tezi merkeze alarak, Sovyetler Birliği'nin son
dönemini; liderliğin belirleyici rolünü, ideolojik zemindeki kaymayı ve Fransız
Devrimi ile kurulan sarsıcı tarihsel paralelliği kullanarak analiz edecek ve
bir inanç sisteminin içeriden nasıl çöktüğünün anatomisini ortaya koyacaktır.
1.
Ekonomik ve Teknolojik Gerçeklik: Çöküş Anlatısının Yapısökümü
Bu
bölümün temel amacı, Sovyet sisteminin kaçınılmaz bir ekonomik kriz içinde
olduğu yönündeki Batı kökenli tezi çürütmektir. Çözülüşün nedenlerinin ekonomik
rasyonalitede değil, ideolojik ve politik alanda aranması gerektiği tezi,
öncelikle ekonomik çöküş mitosunun yapısökümünü gerektirmektedir.
Brejnev
Dönemi: Durgunluk mu, Refah mı?
Sovyetler
Birliği'nin sonunu getirdiği iddia edilen ekonomik krizin başlangıcı,
genellikle Leonid Brejnev dönemi (1964-1982) ile ilişkilendirilir. Batı
sovyetolojisi tarafından zastoy (durgunluk) olarak etiketlenen
bu dönem, Küçük'ün analizinde farklı bir perspektifle ele alınır. Zira zastoy kavramının
kendisi, Batı'daki "stagnation" teriminin bir ithalatıdır ve dönemin
gerçekliğini yansıtmaktan uzaktır.
Veriler,
Brejnev döneminin bir "kriz" dönemi olmadığını, aksine ortalama yaşam
standardında önemli artışların yaşandığı bir refah dönemi olduğunu
göstermektedir. Bir Batılı gözlemcinin ifadesiyle, "ortalama yaşam düzeyi,
her yıl, pek çok Batılı'nın istisnai olarak niteleyeceği miktarlarda artış
gösterdi." Bu dönemde Sovyet halkının sofrasına daha fazla et girmiş,
buzdolabı, çamaşır makinesi ve televizyon gibi dayanıklı tüketim malları geniş
kitlelerin evlerine yayılmıştır.
Dahası,
Brejnev yönetimi, uravnilovka olarak bilinen bilinçli bir
ücret eşitlemesi politikası izlemiştir. Bu politika, sanayi sektöründeki el
emekçileri ile mühendisler ve teknisyenler arasındaki ücret farkını sistematik
olarak azaltmıştır. Örneğin, 1960 yılında %51 olan bu fark, 1965'te %46'ya,
1973'te ise %27'ye gerilemiştir. Bu durum, "entelijansiyanın göreceli
yoksulluk çekmeye başlamasına" neden olsa da, sistemin "prostoy
narod" (sade halk) olarak adlandırılan işçi ve köylü tabanına dayandığının
açık bir göstergesidir.
Bu
veriler, dönemin bir krizden ziyade, büyüme hızındaki yavaşlamaya rağmen halkın
refah düzeyinin arttığı bir istikrar dönemi olduğunu ortaya koymaktadır.
Nitekim dönemin Amerikalı uzmanları dahi bu görüşü teyit eder. Sovyetolog Paul
Cook, "Sovyet ekonomisi resesyonda ve hele depresyonda değildir. Pür
ekonomik deyimler kullanılacak olursa bir kriz yoktur" derken, Stanislav
Gomulka, Sovyetlerin teknoloji alanında ABD'yi "yakalama sürecinin devam
ettiğini" belirtir.
Teknolojik
Yarış: Geride Kalma Efsanesi
Çöküş
anlatısının bir diğer temel direği, Sovyetler Birliği'nin teknolojik yarışta
ABD'nin umutsuzca gerisinde kaldığı efsanesidir. Ancak Pentagon tarafından
yaptırılan ve askeri teknolojideki durumu karşılaştıran bir araştırma, bu
iddiayı büyük ölçüde çürütmektedir. Sovyetler Birliği; lazerler, nükleer ve
konvansiyonel savaş başlığı tasarımları, güç kaynakları ve bataryalar,
aerodinamik ve akışkan dinamiği gibi pek çok kritik alanda ABD
ile eşit bir teknolojik seviyeye sahipti. Mikroelektronik,
telekomünikasyon ve robotik gibi alanlarda ABD lider konumdayken, denizaltı
tespiti ve radar algılayan cihazlar gibi alanlarda ise Sovyetler Birliği
liderdi.
En
çok vurgulanan bilgisayar teknolojisindeki geri kalmışlık dahi, bir
"uygulayamama" değil, bir "geç kalma" (lag) olarak
tanımlanmalıdır. Sovyetler, ilk bilgisayarı ABD'den altı yıl sonra, üçüncü
kuşak bilgisayarı ise yedi yıl sonra üretmiştir. Ancak bu zaman farkına rağmen,
uzmanlar, Sovyetler Birliği'nin "büyük bir gelişme ve yenilik uygulama
gücü olmasaydı... üçüncü kuşak kompütır kapasitesini yaratmasının mümkün
olamayacağını" kabul etmektedir. Bu, Sovyet sisteminin, Batı'dan ithal
etmek yerine özgün bir teknolojik kapasite yaratabildiğini göstermektedir.
Sonuç
olarak, ne Brejnev dönemindeki ekonomik göstergeler ne de teknolojik kapasite
karşılaştırmaları, Sovyet sistemini kaçınılmaz bir çöküşe sürükleyecek temel
bir zaafiyete işaret etmektedir. Fred Halliday'in belirttiği gibi,
"Herhangi bir mutlak gösterge açısından Sovyet sistemi başarısız değildi:
Halkının bir başkaldırısı yoktu, ekonomisi, sınırlı da olsa yeterli ölçüde ürün
sağlıyordu." Bu durum, çözülüşün asıl nedenlerinin ekonomik ve teknolojik
alanda değil, ideolojik ve siyasi düzlemde aranması gerektiğini açıkça ortaya
koymaktadır.
2.
İdeolojik Zemin Kayması: İnancın Ölümü ve Elitlerin Yabancılaşması
Sovyetler
Birliği'nin çözülüşünü anlamak için bakılması gereken yer, ekonomik tablolar
veya teknoloji raporları değil, sistemi ayakta tutan ideolojik harcın çözülme
sürecidir. Bu bölüm, çöküşün asıl motoru olan ideolojik çürümeyi ve Sovyet
elitinin sisteme olan inancını nasıl ve neden kaybettiğini incelemektedir.
Harekete
Geçirici Bir Güç Olarak Marksizm-Leninizm'in Sonu
Francis
Fukuyama'nın isabetli tespitiyle, 1980'lere gelindiğinde "harekete geçiren
bir ideoloji olarak Marksizm-Leninizm ölmüştür." Bu ideolojinin bayrağı
altında kitleleri daha sıkı çalıştırmak artık mümkün değildi ve en önemlisi,
"taraftarları kendilerine güvenlerini yitirmişlerdir." Bu ideolojik
kısırlığın en bariz kanıtı, Mihail Gorbachev ve ekibinin kullandığı
söylemdir. Zastoy (durgunluk), interdependence (karşılıklı
bağımlılık) ve "Ortak Avrupa Evi" gibi tüm temel slogan ve kavramlar,
Batı düşünce dünyasından ithal edilmişti. Bu durum, Sovyet sisteminin kendi
sorunlarını tanımlayacak ve çözüm üretecek özgün bir teorik çerçeveden yoksun
kaldığını göstermektedir.
Muhalefetin
Meşrulaştırılması: Andrey Saharov Örneği
Gorbachev,
reformlarını hayata geçirmek için entelijansiyayı "isyana
çağırdığında", bu çağrının en gelişmiş örneği nükleer fizikçi Andrey
Saharov oldu. Saharov'un temel meselesi, dünyanın sosyalist ve kapitalist
olarak ikiye bölünmüş olmasıydı. Bu bölünmüşlüğü insanlık için en büyük tehlike
olarak gören Saharov, yaşamını bu ayrımı ortadan kaldırmaya adamıştı.
Gorbachev'in
1986'da Saharov'u sürgünde bulunduğu Gorki'den Moskova'ya çağıran
"dramatik telefon daveti", bir dönüm noktasıdır. "Z"nin
tanıklığıyla, bu hamle, "entelijansiyaya, korkmadan görüşlerini açıklama
güvencesi vermek" amacını taşıyordu. Ancak rejimin kendi baş muhalifini
kucaklaması, sisteme ve tarihsel meşruiyetine yönelik topyekûn bir saldırının
kapılarını ardına kadar açmıştır. Saharov'un meşrulaştırılması, sisteme olan
inançsızlığın en tepede onaylandığı anlamına geliyordu.
Elitlerin
Dönüşümü: "Detantnikler" ve Batı Hayranlığı
Sisteme
olan inancın yitirilişi, özellikle yönetici elit ve aydınlar arasında yeni bir
tipolojinin doğuşuna zemin hazırladı. Yazar Alexandre Cockburn, Gorbachev
çevresindeki bu yeni elit tipi için son derece isabetli bir terim
bulmuştur: detantnik (yumuşakça). Cockburn'e göre detantnik,
"Amerika Birleşik Devletleri'ne tutulmuş, Dış İlişkiler Konseyi'nin bir
kokteyline çağrılabilmek için dünya devrimini satmaya hazır olan
kimsedir."
Bu
yeni elit, sosyalizmden ve onun tarihsel misyonundan tamamen soğumuş, en büyük
değeri Batı'dan gelecek onaya ve takdire veren bir zihniyeti temsil ediyordu.
Akademisyenler Abel Aganbegyan ve Tatyana Zaslavskaya gibi figürler,
Novosibirsk'te kurdukları çekirdekle bu dönüşümün teorik altyapısını
hazırladılar. Onların çalışmaları, piyasa mekanizmalarına ve Batı tarzı
sosyolojiye duyulan hayranlığı yansıtıyor, Sovyet sisteminin temel ilkelerinden
kopuşu meşrulaştırıyordu.
Sonuç
olarak, Gorbachev iktidara geldiğinde Sovyet sistemini ayakta tutan ideolojik
harç çoktan çözülmeye başlamıştı. Marksizm-Leninizm kitleleri seferber etme
gücünü yitirmiş, aydınlar sisteme yabancılaşmış ve en önemlisi yönetici elit,
savunduğu düzene olan inancını kaybetmişti. Bu inançsızlık, sistemi içeriden
savunmasız bıraktı ve Gorbachev'in, farkında olarak ya da olmayarak, son
darbeyi vuracağı bir ortam hazırladı.
3.
Gorbachev Paradoksu: Sovyetlerin On Altıncı Louis'si ve "Yukarıdan
Devrim"
Bu
bölüm, Küçük’ün analizinin merkezinde yer alan tarihsel analojiyi, yani Mihail
Gorbachev ile Fransız Kralı XVI. Louis arasındaki çarpıcı paralelliği
derinlemesine incelemektedir. Bu analoji, bir liderin iyi niyetli reform
girişimlerinin, kontrol dışı güçleri serbest bırakarak temsil ettiği düzeni
nasıl topyekûn bir çözülüşe sürükleyebileceğini anlamak için kilit bir öneme
sahiptir.
İki
Lider, Benzer Kaderler
Küçük,
Gorbachev ile XVI. Louis arasında bir dizi dikkat çekici benzerlik kurmaktadır:
• Beklenmedik
Yükseliş: Her ikisi de beklenmedik ölümler sonucu iktidara gelmiştir.
Louis, dedesi XV. Louis'den önce babasının ölmesiyle; Gorbachev ise kendisinden
önceki üç yaşlı liderin art arda ölümüyle göreve gelmiştir.
• Miras
Aldıkları Düzen: Her ikisi de görkemli bir refah döneminin ardından gelen,
sıkıntılı ama çöküşte olmayan bir düzeni devralmıştır.
• Kişilik
Yapıları: Her ikisi de "iyi niyetli" olarak tanımlanmakla
birlikte, zayıf, kararsız, etkiye açık ve insanları tatmin etmeye tutkulu
kişilikler olarak resmedilir.
• Kontrolden
Çıkan Reformlar: Her ikisinin de başlattığı reform süreci, kendi
otoritelerini ve sistemlerini temelden sarsan güçleri serbest bırakmıştır.
Louis'nin Etats-Généraux'yu (Genel Meclis) toplaması ile
Gorbachev'in Glasnost'u (Açıklık) başlatması arasında işlevsel bir
benzerlik bulunmaktadır.
Glasnost'tan
Sistemin Reddine
Gorbachev'in Glasnost politikası,
tıpkı XVI. Louis'nin halktan şikâyet dilekçeleri (cahiers de doléances)
toplama kararı gibi, başlangıçta masum bir reform aracı olarak sunuldu. Küçük,
bu iki olay arasında doğrudan bir paralellik kurar: Kral, üçüncü düzenin (halk)
asillere karşı şikayetlerini dile getireceğini umarken, Gorbachev de sistemdeki
aksaklıkların açığa çıkacağını düşünüyordu. Ancak her iki süreç de beklentileri
aşarak, bizzat sistemin kendisine yönelik bir karalama yarışına dönüştü.
Glasnost, kısa sürede Komünist Partisi'ne,
Stalin'e ve Brejnev dönemine yönelik dizginsiz bir saldırı platformu haline
geldi. Bu süreç, basit bir reform arayışından, sistemin tüm tarihsel
meşruiyetini yok etmeye yönelik bir kampanyaya evrildi. Economist
dergisinin deyişiyle, bu, "komünizmin komünistler tarafından açık
reddi" döneminin başlangıcıydı.
"Dış
Güçlerle Bağlantı" ve Teslimiyet
Gorbachev'in
başlattığı "yukarıdan devrim", kısa sürede "dış güçlerle bağını
kurmakta gecikmedi." Bu yeni politika, Sovyetler Birliği'nin kendi
tarihsel ve ideolojik iddialarından vazgeçerek Batı'nın, özellikle de ABD'nin
onayını arayan bir teslimiyet sürecine dönüştü.
Bu
ideolojik teslimiyetin en somut ifadesi, Gorbachev'in "Ortak Avrupa
Evi" projesidir. Bu proje, sınıf mücadelesi ve sistemler arası karşıtlık
gibi Marksist-Leninist temel kavramları terk ederek, bunların yerine
"bütün Avrupa değerleri" ve "çıkar dengesi" gibi sınıfsal
içerikten arındırılmış, soyut kavramları ikame etmiştir. Bu, Sovyet sisteminin,
rakibi olan Batı sisteminin değerler dünyasına iltica etme talebinden başka bir
anlama gelmiyordu.
Tıpkı
XVI. Louis gibi, Mihail Gorbachev de iyi niyetli reformlarla başlattığı bir
sürecin kontrolünü kaybederek kendi iktidarının ve temsil ettiği düzenin
topyekûn tasfiyesine tanıklık etmiştir. Her iki lider de, aslında kaçınılmaz
olmayan bir çöküşü, kendi eylemleriyle kaçınılmaz hale getirmiştir. Ancak bu
nihai çöküşün tohumları, sadece onların döneminde değil, Sovyet tarihinin çok
daha önceki evrelerinde atılmıştı.
4.
Çözülüşün Tarihsel Kökenleri: Kruşçev'den Beria'ya Geriye Dönüş İzleri
Bu
bölüm, çözülüşün yalnızca Gorbachev dönemine özgü anlık bir olay olmadığını,
aksine ideolojik ve politik temellerinin Sovyet tarihinin derinliklerine
uzandığını göstermeyi amaçlamaktadır. Gorbachev'in nihai adımları, on yıllar
boyunca biriken tavizlerin ve teorik geri çekilmelerin mantıksal bir sonucudur.
Kruşçev
ve Destalinizasyon: İlk Çatlak
Sistemin
ideolojik bütünlüğüne indirilen ilk büyük darbe, Nikita Kruşçev'in 1956'daki
Yirminci Parti Kongresi'nde başlattığı "Stalin'i kötüleme"
kampanyasıdır. Bu hamlenin görünürdeki amacı Parti içindeki adaletsizlikleri
gidermek olsa da, asıl hedefi Batı ile uzlaşma arayışını ve "barış içinde
bir arada yaşama" politikasını meşrulaştırmaktı. Ancak Kruşçev'in Stalin'e
yönelik suçlamaları, Sovyet uzmanı Jane Degras'ın belirttiği gibi, "en
ekstrem anti-komünist ekolün pek dehşetli gayretlerine şaşırtıcı bir benzerlik
taşıyordu." Bu kampanya, Parti'nin ve sistemin tarihsel meşruiyetini
temelinden sarsarak, gelecekteki topyekûn reddiyenin kapısını aralamıştır.
Beria'nın
Hayaleti: İlk "Kapitalist Yolcu"
Çözülüşe
giden yolun izleri, Kruşçev'den bile eskiye, Stalin'in ölümünden hemen
sonrasına dayanır. Stalin'in gizli polis şefi Lavrentiy Beria, genellikle
acımasızlığıyla anılsa da, aslında Sovyetler Birliği'nin ilk "kapitalist
yolcusu" olarak görülebilir. Stalin'in ölümünün hemen ardından
Politbüro'ya sunduğu reform paketi, şaşırtıcı derecede Gorbachev'in 35 yıl
sonra uygulayacağı politikaların bir öncüsüdür. Beria'nın önerileri şunları
içeriyordu: ABD ile kapsamlı bir anlaşma yapılması, Doğu Almanya'dan vazgeçilerek
Batı Almanya'nın silahlandırılmasının önlenmesi, tüketim malları üretimine
öncelik verilmesi ve Kore Savaşı'nın derhal bitirilmesi.
Beria'nın
bu önerileri, "yabancı istihbarat ile bağı olduğu" gerekçesiyle
tasfiye edilmesine yol açmıştır. Onun tasfiyesi, tıpkı daha önce Batı'ya
tamamen kapanmayı savunan Jdanov'un tasfiyesi gibi, Sovyet sisteminin ne tam
açılmayı ne de tam kapanmayı benimseyebildiğini, sürekli bir ara yol arayışında
olduğunu simgeler.
Teorik
Geri Çekilme: Komintern'den "Halk Cephesi"ne
İdeolojik
zemin kaymasının en önemli tarihsel duraklarından biri, dünya devrimi
hedefinden pratik olarak vazgeçilmesidir. Bu geri çekilmenin sembolü, 1935'te
Komintern'in "Halk Cephesi" politikasını benimsemesi ve nihayet
1943'te tamamen lağvedilmesidir. "Halk Cephesi" politikası, faşizme
karşı mücadele adına, sınıf mücadelesi perspektifini ikinci plana atarak
"halk" ve "ulus" gibi sınıfsal içeriği belirsiz kavramları
öne çıkarmıştır. Bu değişim, uzun vadede Marksist teorinin devrimci özünü
aşındırmış ve Sovyet elitinin ideolojik olarak zayıflamasına yol açmıştır.
Sonuç
olarak, Gorbachev döneminde yaşanan nihai çözülüş, gökten zembille inmiş bir
olay değildir. Bu süreç, on yıllar boyunca biriken ideolojik tavizlerin, teorik
geri çekilmelerin, Stalin sonrası dönemde Batı ile uzlaşma arayışlarının ve
elit içindeki sisteme yabancılaşma eğilimlerinin kaçınılmaz bir sonucudur. Her
bir geri adım, bir sonrakine zemin hazırlamış ve sonunda sistemi inançsız bir
elitin ellerinde savunmasız bırakmıştır.
5.
Sonuç: İçeriden Yıkılan Bir İnanç Sistemi
Sovyetler
Birliği'nin tarih sahnesinden çekilişi, yaygın kanının aksine, ekonomik bir
iflasın ya da teknolojik bir yenilginin hikayesi değildir. Bu, her şeyden önce,
bir inanç sisteminin içeriden çöküşünün trajedisidir. Analizimiz, Sovyet
sisteminin, ekonomik olarak ayakta durabilecek ve askeri olarak kendini
savunabilecek bir kapasiteye sahipken, onu yöneten elitin komünizme, tarihsel
misyonuna ve sistemin geleceğine olan inancını kaybetmesiyle yıkıldığını ortaya
koymaktadır.
Çözülüş,
tabandan gelen bir halk isyanının değil, "tepeden ve dışarıyla
bağlantılı" bir elit projesinin ürünüdür. Kruşçev'in başlattığı
destalinizasyon ile ilk ideolojik çatlak yaratılmış, Brejnev döneminde artan
refaha rağmen elitler sisteme yabancılaşmış ve son olarak Gorbachev, XVI.
Louis'yi andıran bir kaderle, iyi niyetli reformlarla başlattığı süreci
sistemin topyekûn tasfiyesine götürmüştür. Sovyetler Birliği'nin çöküşü, bir
sistemin dışsal bir güç tarafından mağlup edilmesinden ziyade, kendi liderlerinin
inançlarını yitirmesiyle kendi kendini nasıl tasfiye edebileceğinin tarihsel
bir dersi olarak okunmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.