Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi

25 Eylül 2025 Perşembe

Sovyetler Birliği'nde Sosyalizmin Çözülüşü

Yalçın Küçük

Giriş: Ekonomik Çöküş Mitosunu Reddetmek

Sovyetler Birliği'nin 1991'deki çözülüşü, genellikle Batı merkezli bir anlatı üzerinden, kaçınılmaz bir ekonomik çöküşün ve teknolojik geri kalmışlığın doğal bir sonucu olarak sunulur. Bu analiz, söz konusu yaygın kanıyı reddetmekte ve çözülüşün kökenlerini farklı bir düzlemde aramaktadır. Yalçın Küçük'ün temel argümanına göre, Sovyet sisteminin yıkılışı, maddi bir krizden değil, tam aksine, sistemi yöneten elitin komünizme ve tarihsel misyonuna olan inancını yitirmesinden kaynaklanan derin bir inanç krizinin ürünüdür. Bu, ekonomik bir zorunluluktan ziyade, "tepeden ve dışarıyla bağlantılı" bir iradi çözülme sürecidir. Bu yazı, söz konusu tezi merkeze alarak, Sovyetler Birliği'nin son dönemini; liderliğin belirleyici rolünü, ideolojik zemindeki kaymayı ve Fransız Devrimi ile kurulan sarsıcı tarihsel paralelliği kullanarak analiz edecek ve bir inanç sisteminin içeriden nasıl çöktüğünün anatomisini ortaya koyacaktır.

1. Ekonomik ve Teknolojik Gerçeklik: Çöküş Anlatısının Yapısökümü

Bu bölümün temel amacı, Sovyet sisteminin kaçınılmaz bir ekonomik kriz içinde olduğu yönündeki Batı kökenli tezi çürütmektir. Çözülüşün nedenlerinin ekonomik rasyonalitede değil, ideolojik ve politik alanda aranması gerektiği tezi, öncelikle ekonomik çöküş mitosunun yapısökümünü gerektirmektedir.

Brejnev Dönemi: Durgunluk mu, Refah mı?

Sovyetler Birliği'nin sonunu getirdiği iddia edilen ekonomik krizin başlangıcı, genellikle Leonid Brejnev dönemi (1964-1982) ile ilişkilendirilir. Batı sovyetolojisi tarafından zastoy (durgunluk) olarak etiketlenen bu dönem, Küçük'ün analizinde farklı bir perspektifle ele alınır. Zira zastoy kavramının kendisi, Batı'daki "stagnation" teriminin bir ithalatıdır ve dönemin gerçekliğini yansıtmaktan uzaktır.

Veriler, Brejnev döneminin bir "kriz" dönemi olmadığını, aksine ortalama yaşam standardında önemli artışların yaşandığı bir refah dönemi olduğunu göstermektedir. Bir Batılı gözlemcinin ifadesiyle, "ortalama yaşam düzeyi, her yıl, pek çok Batılı'nın istisnai olarak niteleyeceği miktarlarda artış gösterdi." Bu dönemde Sovyet halkının sofrasına daha fazla et girmiş, buzdolabı, çamaşır makinesi ve televizyon gibi dayanıklı tüketim malları geniş kitlelerin evlerine yayılmıştır.

Dahası, Brejnev yönetimi, uravnilovka olarak bilinen bilinçli bir ücret eşitlemesi politikası izlemiştir. Bu politika, sanayi sektöründeki el emekçileri ile mühendisler ve teknisyenler arasındaki ücret farkını sistematik olarak azaltmıştır. Örneğin, 1960 yılında %51 olan bu fark, 1965'te %46'ya, 1973'te ise %27'ye gerilemiştir. Bu durum, "entelijansiyanın göreceli yoksulluk çekmeye başlamasına" neden olsa da, sistemin "prostoy narod" (sade halk) olarak adlandırılan işçi ve köylü tabanına dayandığının açık bir göstergesidir.

Bu veriler, dönemin bir krizden ziyade, büyüme hızındaki yavaşlamaya rağmen halkın refah düzeyinin arttığı bir istikrar dönemi olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim dönemin Amerikalı uzmanları dahi bu görüşü teyit eder. Sovyetolog Paul Cook, "Sovyet ekonomisi resesyonda ve hele depresyonda değildir. Pür ekonomik deyimler kullanılacak olursa bir kriz yoktur" derken, Stanislav Gomulka, Sovyetlerin teknoloji alanında ABD'yi "yakalama sürecinin devam ettiğini" belirtir.

Teknolojik Yarış: Geride Kalma Efsanesi

Çöküş anlatısının bir diğer temel direği, Sovyetler Birliği'nin teknolojik yarışta ABD'nin umutsuzca gerisinde kaldığı efsanesidir. Ancak Pentagon tarafından yaptırılan ve askeri teknolojideki durumu karşılaştıran bir araştırma, bu iddiayı büyük ölçüde çürütmektedir. Sovyetler Birliği; lazerler, nükleer ve konvansiyonel savaş başlığı tasarımları, güç kaynakları ve bataryalar, aerodinamik ve akışkan dinamiği gibi pek çok kritik alanda ABD ile eşit bir teknolojik seviyeye sahipti. Mikroelektronik, telekomünikasyon ve robotik gibi alanlarda ABD lider konumdayken, denizaltı tespiti ve radar algılayan cihazlar gibi alanlarda ise Sovyetler Birliği liderdi.

En çok vurgulanan bilgisayar teknolojisindeki geri kalmışlık dahi, bir "uygulayamama" değil, bir "geç kalma" (lag) olarak tanımlanmalıdır. Sovyetler, ilk bilgisayarı ABD'den altı yıl sonra, üçüncü kuşak bilgisayarı ise yedi yıl sonra üretmiştir. Ancak bu zaman farkına rağmen, uzmanlar, Sovyetler Birliği'nin "büyük bir gelişme ve yenilik uygulama gücü olmasaydı... üçüncü kuşak kompütır kapasitesini yaratmasının mümkün olamayacağını" kabul etmektedir. Bu, Sovyet sisteminin, Batı'dan ithal etmek yerine özgün bir teknolojik kapasite yaratabildiğini göstermektedir.

Sonuç olarak, ne Brejnev dönemindeki ekonomik göstergeler ne de teknolojik kapasite karşılaştırmaları, Sovyet sistemini kaçınılmaz bir çöküşe sürükleyecek temel bir zaafiyete işaret etmektedir. Fred Halliday'in belirttiği gibi, "Herhangi bir mutlak gösterge açısından Sovyet sistemi başarısız değildi: Halkının bir başkaldırısı yoktu, ekonomisi, sınırlı da olsa yeterli ölçüde ürün sağlıyordu." Bu durum, çözülüşün asıl nedenlerinin ekonomik ve teknolojik alanda değil, ideolojik ve siyasi düzlemde aranması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.

2. İdeolojik Zemin Kayması: İnancın Ölümü ve Elitlerin Yabancılaşması

Sovyetler Birliği'nin çözülüşünü anlamak için bakılması gereken yer, ekonomik tablolar veya teknoloji raporları değil, sistemi ayakta tutan ideolojik harcın çözülme sürecidir. Bu bölüm, çöküşün asıl motoru olan ideolojik çürümeyi ve Sovyet elitinin sisteme olan inancını nasıl ve neden kaybettiğini incelemektedir.

Harekete Geçirici Bir Güç Olarak Marksizm-Leninizm'in Sonu

Francis Fukuyama'nın isabetli tespitiyle, 1980'lere gelindiğinde "harekete geçiren bir ideoloji olarak Marksizm-Leninizm ölmüştür." Bu ideolojinin bayrağı altında kitleleri daha sıkı çalıştırmak artık mümkün değildi ve en önemlisi, "taraftarları kendilerine güvenlerini yitirmişlerdir." Bu ideolojik kısırlığın en bariz kanıtı, Mihail Gorbachev ve ekibinin kullandığı söylemdir. Zastoy (durgunluk), interdependence (karşılıklı bağımlılık) ve "Ortak Avrupa Evi" gibi tüm temel slogan ve kavramlar, Batı düşünce dünyasından ithal edilmişti. Bu durum, Sovyet sisteminin kendi sorunlarını tanımlayacak ve çözüm üretecek özgün bir teorik çerçeveden yoksun kaldığını göstermektedir.

Muhalefetin Meşrulaştırılması: Andrey Saharov Örneği

Gorbachev, reformlarını hayata geçirmek için entelijansiyayı "isyana çağırdığında", bu çağrının en gelişmiş örneği nükleer fizikçi Andrey Saharov oldu. Saharov'un temel meselesi, dünyanın sosyalist ve kapitalist olarak ikiye bölünmüş olmasıydı. Bu bölünmüşlüğü insanlık için en büyük tehlike olarak gören Saharov, yaşamını bu ayrımı ortadan kaldırmaya adamıştı.

Gorbachev'in 1986'da Saharov'u sürgünde bulunduğu Gorki'den Moskova'ya çağıran "dramatik telefon daveti", bir dönüm noktasıdır. "Z"nin tanıklığıyla, bu hamle, "entelijansiyaya, korkmadan görüşlerini açıklama güvencesi vermek" amacını taşıyordu. Ancak rejimin kendi baş muhalifini kucaklaması, sisteme ve tarihsel meşruiyetine yönelik topyekûn bir saldırının kapılarını ardına kadar açmıştır. Saharov'un meşrulaştırılması, sisteme olan inançsızlığın en tepede onaylandığı anlamına geliyordu.

Elitlerin Dönüşümü: "Detantnikler" ve Batı Hayranlığı

Sisteme olan inancın yitirilişi, özellikle yönetici elit ve aydınlar arasında yeni bir tipolojinin doğuşuna zemin hazırladı. Yazar Alexandre Cockburn, Gorbachev çevresindeki bu yeni elit tipi için son derece isabetli bir terim bulmuştur: detantnik (yumuşakça). Cockburn'e göre detantnik, "Amerika Birleşik Devletleri'ne tutulmuş, Dış İlişkiler Konseyi'nin bir kokteyline çağrılabilmek için dünya devrimini satmaya hazır olan kimsedir."

Bu yeni elit, sosyalizmden ve onun tarihsel misyonundan tamamen soğumuş, en büyük değeri Batı'dan gelecek onaya ve takdire veren bir zihniyeti temsil ediyordu. Akademisyenler Abel Aganbegyan ve Tatyana Zaslavskaya gibi figürler, Novosibirsk'te kurdukları çekirdekle bu dönüşümün teorik altyapısını hazırladılar. Onların çalışmaları, piyasa mekanizmalarına ve Batı tarzı sosyolojiye duyulan hayranlığı yansıtıyor, Sovyet sisteminin temel ilkelerinden kopuşu meşrulaştırıyordu.

Sonuç olarak, Gorbachev iktidara geldiğinde Sovyet sistemini ayakta tutan ideolojik harç çoktan çözülmeye başlamıştı. Marksizm-Leninizm kitleleri seferber etme gücünü yitirmiş, aydınlar sisteme yabancılaşmış ve en önemlisi yönetici elit, savunduğu düzene olan inancını kaybetmişti. Bu inançsızlık, sistemi içeriden savunmasız bıraktı ve Gorbachev'in, farkında olarak ya da olmayarak, son darbeyi vuracağı bir ortam hazırladı.

3. Gorbachev Paradoksu: Sovyetlerin On Altıncı Louis'si ve "Yukarıdan Devrim"

Bu bölüm, Küçük’ün analizinin merkezinde yer alan tarihsel analojiyi, yani Mihail Gorbachev ile Fransız Kralı XVI. Louis arasındaki çarpıcı paralelliği derinlemesine incelemektedir. Bu analoji, bir liderin iyi niyetli reform girişimlerinin, kontrol dışı güçleri serbest bırakarak temsil ettiği düzeni nasıl topyekûn bir çözülüşe sürükleyebileceğini anlamak için kilit bir öneme sahiptir.

İki Lider, Benzer Kaderler

Küçük, Gorbachev ile XVI. Louis arasında bir dizi dikkat çekici benzerlik kurmaktadır:

• Beklenmedik Yükseliş: Her ikisi de beklenmedik ölümler sonucu iktidara gelmiştir. Louis, dedesi XV. Louis'den önce babasının ölmesiyle; Gorbachev ise kendisinden önceki üç yaşlı liderin art arda ölümüyle göreve gelmiştir.

• Miras Aldıkları Düzen: Her ikisi de görkemli bir refah döneminin ardından gelen, sıkıntılı ama çöküşte olmayan bir düzeni devralmıştır.

• Kişilik Yapıları: Her ikisi de "iyi niyetli" olarak tanımlanmakla birlikte, zayıf, kararsız, etkiye açık ve insanları tatmin etmeye tutkulu kişilikler olarak resmedilir.

• Kontrolden Çıkan Reformlar: Her ikisinin de başlattığı reform süreci, kendi otoritelerini ve sistemlerini temelden sarsan güçleri serbest bırakmıştır. Louis'nin Etats-Généraux'yu (Genel Meclis) toplaması ile Gorbachev'in Glasnost'u (Açıklık) başlatması arasında işlevsel bir benzerlik bulunmaktadır.

Glasnost'tan Sistemin Reddine

Gorbachev'in Glasnost politikası, tıpkı XVI. Louis'nin halktan şikâyet dilekçeleri (cahiers de doléances) toplama kararı gibi, başlangıçta masum bir reform aracı olarak sunuldu. Küçük, bu iki olay arasında doğrudan bir paralellik kurar: Kral, üçüncü düzenin (halk) asillere karşı şikayetlerini dile getireceğini umarken, Gorbachev de sistemdeki aksaklıkların açığa çıkacağını düşünüyordu. Ancak her iki süreç de beklentileri aşarak, bizzat sistemin kendisine yönelik bir karalama yarışına dönüştü.

Glasnost, kısa sürede Komünist Partisi'ne, Stalin'e ve Brejnev dönemine yönelik dizginsiz bir saldırı platformu haline geldi. Bu süreç, basit bir reform arayışından, sistemin tüm tarihsel meşruiyetini yok etmeye yönelik bir kampanyaya evrildi. Economist dergisinin deyişiyle, bu, "komünizmin komünistler tarafından açık reddi" döneminin başlangıcıydı.

"Dış Güçlerle Bağlantı" ve Teslimiyet

Gorbachev'in başlattığı "yukarıdan devrim", kısa sürede "dış güçlerle bağını kurmakta gecikmedi." Bu yeni politika, Sovyetler Birliği'nin kendi tarihsel ve ideolojik iddialarından vazgeçerek Batı'nın, özellikle de ABD'nin onayını arayan bir teslimiyet sürecine dönüştü.

Bu ideolojik teslimiyetin en somut ifadesi, Gorbachev'in "Ortak Avrupa Evi" projesidir. Bu proje, sınıf mücadelesi ve sistemler arası karşıtlık gibi Marksist-Leninist temel kavramları terk ederek, bunların yerine "bütün Avrupa değerleri" ve "çıkar dengesi" gibi sınıfsal içerikten arındırılmış, soyut kavramları ikame etmiştir. Bu, Sovyet sisteminin, rakibi olan Batı sisteminin değerler dünyasına iltica etme talebinden başka bir anlama gelmiyordu.

Tıpkı XVI. Louis gibi, Mihail Gorbachev de iyi niyetli reformlarla başlattığı bir sürecin kontrolünü kaybederek kendi iktidarının ve temsil ettiği düzenin topyekûn tasfiyesine tanıklık etmiştir. Her iki lider de, aslında kaçınılmaz olmayan bir çöküşü, kendi eylemleriyle kaçınılmaz hale getirmiştir. Ancak bu nihai çöküşün tohumları, sadece onların döneminde değil, Sovyet tarihinin çok daha önceki evrelerinde atılmıştı.

4. Çözülüşün Tarihsel Kökenleri: Kruşçev'den Beria'ya Geriye Dönüş İzleri

Bu bölüm, çözülüşün yalnızca Gorbachev dönemine özgü anlık bir olay olmadığını, aksine ideolojik ve politik temellerinin Sovyet tarihinin derinliklerine uzandığını göstermeyi amaçlamaktadır. Gorbachev'in nihai adımları, on yıllar boyunca biriken tavizlerin ve teorik geri çekilmelerin mantıksal bir sonucudur.

Kruşçev ve Destalinizasyon: İlk Çatlak

Sistemin ideolojik bütünlüğüne indirilen ilk büyük darbe, Nikita Kruşçev'in 1956'daki Yirminci Parti Kongresi'nde başlattığı "Stalin'i kötüleme" kampanyasıdır. Bu hamlenin görünürdeki amacı Parti içindeki adaletsizlikleri gidermek olsa da, asıl hedefi Batı ile uzlaşma arayışını ve "barış içinde bir arada yaşama" politikasını meşrulaştırmaktı. Ancak Kruşçev'in Stalin'e yönelik suçlamaları, Sovyet uzmanı Jane Degras'ın belirttiği gibi, "en ekstrem anti-komünist ekolün pek dehşetli gayretlerine şaşırtıcı bir benzerlik taşıyordu." Bu kampanya, Parti'nin ve sistemin tarihsel meşruiyetini temelinden sarsarak, gelecekteki topyekûn reddiyenin kapısını aralamıştır.

Beria'nın Hayaleti: İlk "Kapitalist Yolcu"

Çözülüşe giden yolun izleri, Kruşçev'den bile eskiye, Stalin'in ölümünden hemen sonrasına dayanır. Stalin'in gizli polis şefi Lavrentiy Beria, genellikle acımasızlığıyla anılsa da, aslında Sovyetler Birliği'nin ilk "kapitalist yolcusu" olarak görülebilir. Stalin'in ölümünün hemen ardından Politbüro'ya sunduğu reform paketi, şaşırtıcı derecede Gorbachev'in 35 yıl sonra uygulayacağı politikaların bir öncüsüdür. Beria'nın önerileri şunları içeriyordu: ABD ile kapsamlı bir anlaşma yapılması, Doğu Almanya'dan vazgeçilerek Batı Almanya'nın silahlandırılmasının önlenmesi, tüketim malları üretimine öncelik verilmesi ve Kore Savaşı'nın derhal bitirilmesi.

Beria'nın bu önerileri, "yabancı istihbarat ile bağı olduğu" gerekçesiyle tasfiye edilmesine yol açmıştır. Onun tasfiyesi, tıpkı daha önce Batı'ya tamamen kapanmayı savunan Jdanov'un tasfiyesi gibi, Sovyet sisteminin ne tam açılmayı ne de tam kapanmayı benimseyebildiğini, sürekli bir ara yol arayışında olduğunu simgeler.

Teorik Geri Çekilme: Komintern'den "Halk Cephesi"ne

İdeolojik zemin kaymasının en önemli tarihsel duraklarından biri, dünya devrimi hedefinden pratik olarak vazgeçilmesidir. Bu geri çekilmenin sembolü, 1935'te Komintern'in "Halk Cephesi" politikasını benimsemesi ve nihayet 1943'te tamamen lağvedilmesidir. "Halk Cephesi" politikası, faşizme karşı mücadele adına, sınıf mücadelesi perspektifini ikinci plana atarak "halk" ve "ulus" gibi sınıfsal içeriği belirsiz kavramları öne çıkarmıştır. Bu değişim, uzun vadede Marksist teorinin devrimci özünü aşındırmış ve Sovyet elitinin ideolojik olarak zayıflamasına yol açmıştır.

Sonuç olarak, Gorbachev döneminde yaşanan nihai çözülüş, gökten zembille inmiş bir olay değildir. Bu süreç, on yıllar boyunca biriken ideolojik tavizlerin, teorik geri çekilmelerin, Stalin sonrası dönemde Batı ile uzlaşma arayışlarının ve elit içindeki sisteme yabancılaşma eğilimlerinin kaçınılmaz bir sonucudur. Her bir geri adım, bir sonrakine zemin hazırlamış ve sonunda sistemi inançsız bir elitin ellerinde savunmasız bırakmıştır.

5. Sonuç: İçeriden Yıkılan Bir İnanç Sistemi

Sovyetler Birliği'nin tarih sahnesinden çekilişi, yaygın kanının aksine, ekonomik bir iflasın ya da teknolojik bir yenilginin hikayesi değildir. Bu, her şeyden önce, bir inanç sisteminin içeriden çöküşünün trajedisidir. Analizimiz, Sovyet sisteminin, ekonomik olarak ayakta durabilecek ve askeri olarak kendini savunabilecek bir kapasiteye sahipken, onu yöneten elitin komünizme, tarihsel misyonuna ve sistemin geleceğine olan inancını kaybetmesiyle yıkıldığını ortaya koymaktadır.

Çözülüş, tabandan gelen bir halk isyanının değil, "tepeden ve dışarıyla bağlantılı" bir elit projesinin ürünüdür. Kruşçev'in başlattığı destalinizasyon ile ilk ideolojik çatlak yaratılmış, Brejnev döneminde artan refaha rağmen elitler sisteme yabancılaşmış ve son olarak Gorbachev, XVI. Louis'yi andıran bir kaderle, iyi niyetli reformlarla başlattığı süreci sistemin topyekûn tasfiyesine götürmüştür. Sovyetler Birliği'nin çöküşü, bir sistemin dışsal bir güç tarafından mağlup edilmesinden ziyade, kendi liderlerinin inançlarını yitirmesiyle kendi kendini nasıl tasfiye edebileceğinin tarihsel bir dersi olarak okunmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]