MAR
Giriş
19. yüzyılın
ortalarında Avrupa, Sicilya'dan Paris'e, Viyana'dan Berlin'e uzanan ve sonradan
"Halkların Baharı" olarak adlandırılacak olan, kıta ölçeğinde eşi
benzeri görülmemiş bir devrimci altüst oluşa tanıklık etmiştir. Geleneksel
tarih yazımı bu olayları genellikle liberalizm ve milliyetçiliğin romantik bir
uyanışı olarak betimlese de, bu analiz, materyalist bir çerçeveden hareketle,
1848 Devrimleri’nin sonuçlarının öncelikle devrimci koalisyonu daha en başından
itibaren çatlatan uzlaşmaz sınıf çıkarları tarafından belirlendiğini
savunacaktır. Bu devrimler, burjuvazinin feodalizme karşı yürüttüğü tarihsel
mücadelenin son perdesi olmakla kalmamış, aynı zamanda bu sınıfın, yeni ortaya
çıkan sanayi proletaryasının radikal talepleri karşısında devrimci kimliğinden
sıyrılarak karşı-devrimci bir güce dönüştüğü tarihsel anı teşkil etmiştir.
Başlangıçta monarşiye karşı burjuvazi, küçük burjuvazi ve işçi sınıfını
birleştiren muğlak "halk" (le peuple) kavramı, özellikle Paris'teki
Haziran Günleri'nin kanlı barikatlarında parçalanmış ve yerini modern tarihin
ana eksenini oluşturacak olan burjuvazi ile proletarya arasındaki sınıf
çatışmasına bırakmıştır.
Bu
yazının amacı, 1848 Devrimleri'nin kapsamlı bir analizini sunmaktır. Bu
çerçevede, devrimleri tetikleyen siyasal, toplumsal ve ekonomik nedenler
derinlemesine incelenecek; hareketin üç ana merkezi olan Fransa, Avusturya
İmparatorluğu ve Alman devletlerindeki kilit olaylar ve özgün dinamikler mercek
altına alınacaktır. Son olarak, devrimlerin neden geniş çapta başarısızlıkla
sonuçlandığı analiz edilecek ve bu başarısızlığa rağmen Avrupa'nın geleceği
üzerinde bıraktığı derin ve kalıcı miras değerlendirilecektir. Yazı,
devrimlerin kökenlerinden başlayarak, tarihsel gelişmeler üzerinden ilerleyecek
ve sonuçların analiziyle tamamlanacaktır.
1.0
Devrimlerin Eşiğindeki Avrupa
1848'de
Avrupa'yı saran devrimci ateşi anlamak için, kıtanın on yıllardır biriktirdiği
siyasal ve sosyo-ekonomik gerilimleri kavramak stratejik bir önem taşır.
Napolyon Savaşları'nın ardından kurulan baskıcı siyasi düzen ile Sanayi
Devrimi'nin hızlandırdığı köklü toplumsal dönüşümler arasındaki derin çelişki,
Avrupa'yı patlamaya hazır bir barut fıçısına dönüştürmüştü. Bu bölümde,
devrimlerin filizlendiği bu verimli ancak istikrarsız zemin ayrıntılı olarak
incelenecektir.
1.1
Siyasal Zemin: Viyana Düzeni ve Yükselen Muhalefet
1815
Viyana Kongresi, Avrupa'da Fransız Devrimi'nin ve Napolyon'un yarattığı
"kaosu" sonlandırmak ve monarşik meşruiyeti yeniden tesis etmek
amacıyla toplanmıştı. Avusturya Şansölyesi Prens Metternich'in mimarı olduğu bu
yeni düzen, "Avrupa İş birliği" (Concert of Europe) adı altında,
kıtadaki statükoyu korumayı, devrimci ve ulusalcı hareketleri bastırmayı
hedefleyen muhafazakâr bir ittifak üzerine kuruluydu. Bu restorasyon rejimi,
mutlakiyetçi monarşileri ve aristokrasiyi güçlendirirken, halkların iradesini
ve özgürlük taleplerini sistematik olarak baskı altında tutuyordu.
Ancak
Viyana düzeninin baskıcı yapısı, kendisine karşı iki güçlü ideolojik akımın
yükselişini tetikledi:
1. Liberalizm: Gelişmekte
olan burjuvazi ve aydınlar arasında yayılan liberalizm, anayasal bir yönetim,
meclis temsiliyeti, temel hak ve özgürlüklerin (basın, toplanma vb.) güvence
altına alınmasını talep ediyordu. Monarşilerin mutlak yetkilerine karşı
çıkarak, siyasal iktidarın mülk sahibi sınıfların temsilcileriyle
paylaşılmasını savunuyordu.
2. Milliyetçilik: Özellikle
çok uluslu imparatorluklar (Avusturya, Osmanlı) ve parçalanmış devletler
(Almanya, İtalya) bünyesindeki halklar arasında giderek güçlenen milliyetçilik,
ulusal kendi kaderini tayin hakkını ve dil-kültür birliğine dayalı
ulus-devletlerin kurulmasını hedefliyordu. Fichte'nin "Alman Ulusuna
Seslenişler"i gibi eserler, bu akımın entelektüel ve siyasi gücünü ortaya
koyan önemli örneklerdi.
Bu
iki akım, 1830'larda yaşanan devrimci dalgalarla ilk büyük sınavlarını vermiş
ve Viyana düzeninin temellerini sarsmaya başlamıştı.
1.2
Toplumsal ve Ekonomik Çalkantılar
Siyasal
alandaki bu ideolojik gerilimler, Avrupa'nın yaşadığı derin sosyo-ekonomik
dönüşümlerle daha da keskinleşti. Sanayi Devrimi, özellikle İngiltere, Fransa,
Belçika ve Ren bölgesinde hızlanarak toplumsal yapıyı kökünden değiştirdi. Bu
süreçte iki yeni sınıf ön plana çıktı: Sermaye ve üretim araçlarının
mülkiyetini elinde tutan, siyasal güç talep eden burjuvazi ile
fabrikalarda ve atölyelerde ağır koşullar altında çalışan, giderek kendi sınıf
bilincini geliştiren sanayi proletaryası. Şehirler hızla büyüyor,
ancak bu büyüme sefaleti, kötü yaşam koşullarını ve toplumsal hoşnutsuzluğu da
beraberinde getiriyordu.
Bu
yapısal dönüşümlerin üzerine, devrimleri doğrudan tetikleyen bir dizi ekonomik
kriz eklendi:
• Tarım
Bunalımı (1845-1847): Kötü hasatlar, özellikle tahıl ve patates
kıtlığına yol açtı. Gıda fiyatları %100'e varan oranlarda arttı, bu da
özellikle yoksul kentli ve kırsal nüfus arasında yaygın bir açlık ve isyan
dalgası yarattı. Fransa'nın Buzançais kasabasında köylülerin buğday arabalarına
el koyması gibi olaylar, bu gerilimin somut göstergeleriydi.
• Mali
Kriz: Tarım krizinin tetiklediği satın alma gücündeki düşüş, sanayi
üretiminde bir daralmaya yol açtı. Özellikle demiryolu inşaatlarındaki
spekülatif balonun sönmesi, bankacılık sistemini krize soktu ve kitlesel işten
çıkarmalara neden oldu.
Siyasal
baskı, ideolojik uyanış, toplumsal dönüşüm ve ekonomik sefaletin bu kesişimi,
1848'in eşiğindeki Avrupa'yı devrimci bir patlamanın fitilini ateşlemeye hazır
hale getirmişti. Nitekim ilk kıvılcım, 1789'dan beri devrimlerin anavatanı
olarak görülen Fransa'da çakılacaktı.
2.0
Fransa: Şubat Devrimi ve Haziran Günleri
1848
Devrimleri'nin kıta geneline yayılan ilk ve en belirleyici kıvılcımı Fransa'da
ateşlendi. Paris'teki Şubat ayaklanması, Viyana'dan Berlin'e kadar diğer
başkentlerdeki muhalif güçlere cesaret vererek "Halkların Baharı"nı
başlattı. Fransa örneği, devrimin içsel dinamiklerini anlamak açısından özel
bir önem taşır; zira burada devrim, farklı sınıfların (burjuvazi, küçük
burjuvazi, işçiler) ortak bir liberal isyanı olarak başlayıp, sadece birkaç ay
içinde burjuvazi ile proletarya arasında kanlı bir sınıf savaşına dönüşerek
tarih sahnesine modern sınıf mücadelesinin ilk büyük trajedisini çıkarmıştır.
2.1
Monarşinin Yıkılışı ve Geçici Hükümet
Kral
Louis-Philippe'in "Temmuz Monarşisi", büyük mali burjuvazinin
çıkarlarını temsil eden, ancak sanayi burjuvazisi ile işçi sınıfının
taleplerine kulak tıkayan bir rejimdi. Siyasal reform taleplerini bastırmak
amacıyla 22 Şubat 1848'de Paris'te düzenlenecek bir reform ziyafetinin
yasaklanması, bardağı taşıran son damla oldu. Halk sokaklara döküldü ve hızla
büyüyen ayaklanma karşısında Kral Louis-Philippe 24 Şubat'ta tahtı bırakarak
kaçmak zorunda kaldı.
Monarşinin
yıkılmasının ardından kurulan Geçici Hükümet, devrimin iç
çelişkilerini en başından itibaren yansıtıyordu. Hükümet, iki ana grup arasında
bölünmüştü:
1. Ilımlı
Cumhuriyetçiler: Le National gazetesi etrafında toplanan
bu grup, burjuvazinin çıkarlarını temsil ediyor ve genel oy hakkı gibi siyasal
reformlarla yetinmek istiyordu. Lamartine gibi figürler bu kanadın önde gelen
isimleriydi.
2. Radikal
Demokratlar ve Sosyalistler: La Reforme gazetesi
çevresinde örgütlenen ve Louis Blanc ile Ledru-Rollin gibi isimlerin temsil
ettiği bu kanat ise, işçi sınıfı ve küçük burjuvazinin taleplerini dile
getiriyordu. Sadece siyasal reformlarla yetinmiyor, "çalışmanın
örgütlenmesi" ve "çalışma hakkı" gibi radikal toplumsal
taleplerde bulunuyorlardı.
Bu
iki kanat arasındaki uzlaşmaz karşıtlıki, devrimin geleceğini belirleyecekti.
2.2
Sınıf Çatışmasının Keskinleşmesi: Ulusal Atölyeler ve Haziran Ayaklanması
İşçi
sınıfının ve sosyalistlerin baskısıyla Geçici Hükümet, "çalışma
hakkı" ilkesini tanımak ve işsizlere iş sağlamak amacıyla Ulusal
Atölyeler'i kurmak zorunda kaldı. Ancak burjuva çoğunluğun kontrolündeki
hükümet, bu atölyeleri bilinçli olarak verimsiz ve sürdürülemez bir yapıda
tasarladı. Atölyeler, gerçek bir üretim merkezi olmaktan çok, işsizlerin küçük
bir ücret karşılığında anlamsız işlerde oyalandığı bir yardım programına
dönüştü.
Nisan
ayında yapılan seçimlerde muhafazakarların ve ılımlıların ezici bir zafer
kazanması, burjuvazinin gücünü pekiştirdi. Yeni meclis, Ulusal Atölyeler'i hem
mali bir yük hem de radikal bir tehdit olarak görüyordu. 21 Haziran'da
atölyelerin kapatılması ve buradaki işçilerin ya orduya katılmaya ya da taşraya
gönderilmeye zorlanması kararı, Paris proletaryası için bir ihanet anlamına
geliyordu. Bu karar, 23 Haziran'da Haziran Ayaklanması'nı
tetikledi. Paris'in doğu yakasındaki işçi mahallelerinde barikatlar kuruldu ve
tarihin ilk büyük proleter devrim girişimi başladı. Bu ayaklanma, Şubat'taki
gibi tüm sınıfların ortak bir eylemi değil, doğrudan doğruya işçi sınıfının
burjuva cumhuriyetine karşı silahlı bir başkaldırısıydı.
2.3
Karşı-Devrim ve İkinci İmparatorluğa Giden Yol
Haziran
Ayaklanması, burjuvazide büyük bir korku yarattı. "Düzenin
kurtarıcısı" olarak sahneye çıkan Savaş Bakanı General Cavaignac,
kendisine devredilen olağanüstü yetkilerle ayaklanmayı vahşice bastırdı. Paris
sokaklarında binlerce işçi öldürüldü, on binlercesi tutuklandı veya sürgüne
gönderildi. Bu kanlı bastırma, Şubat Devrimi'nde kurulan sınıf ittifakının sonu
ve devrimin radikal toplumsal özlemlerinin yenilgisiydi.
Haziran
Günleri'nin yarattığı "kızıl tehlike" korkusu, siyasal atmosferi
tamamen değiştirdi. Mülk sahibi sınıflar (burjuvazi ve köylülük), toplumsal
devrim tehdidi karşısında düzen ve istikrar arayışına girdiler. Bu siyasi
boşluk, amcasının efsanevi adını kullanan Louis-Napoleon Bonaparte'ın
yükselişine zemin hazırladı. Bonaparte, hem düzen vaadiyle muhafazakarları hem
de sosyal reform söylemleriyle halkın bir kısmını yanına çekerek Aralık 1848'de
yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini ezici bir üstünlükle kazandı. Sadece üç
yıl sonra, 1851'de yaptığı bir darbeyle cumhuriyeti yıkarak İkinci
İmparatorluk'u ilan etti ve devrimin doğduğu topraklarda karşı-devrim zaferini
tamamlamış oldu.
Böylece,
1848 Fransız devrimi açık bir sınıf çatışması ekseninde sönümlenirken, Orta
Avrupa'daki altüst oluşlar, yerleşik güçlerin devrimcilere karşı acımasızca
kullanmakta usta olduklarını kanıtlayacakları karmaşık milliyetçilik
prizmasından yansıyacaktı.
3.0
Avusturya İmparatorluğu: Liberalizm ve Milliyetçilik Kıskacında
Habsburg
İmparatorluğu'ndaki 1848 devrimleri, Fransa'daki gelişmelerden temel bir
noktada ayrılıyordu. İmparatorluk, farklı ulusların patlamaya hazır bir
mozaiğiydi; 1848 itibarıyla nüfusunun yalnızca %23'ü Alman, %14'ü Macar, %19'u
Çek ve Slovak, %13'ü Sloven, %7'si Hırvat ve Sırp, %8'i Polonyalı, %8'i Romen,
%8'i Küçük Rus ve %8'i İtalyan idi. Bu nedenle, Paris'te sınıf çatışması
devrimin ana eksenini oluştururken, Viyana, Budapeşte ve Prag'da devrim,
liberal anayasal talepler ile birbiriyle çatışan milliyetçi özlemlerin
patlayıcı bir kesişimiyle tanımlandı. Habsburgların bu karmaşık yapıyı kendi
bekaları için sinik bir şekilde manipüle etme becerisi, sonraki on yıllar
boyunca gerici siyasetin bir şablonu haline gelecekti.
3.1
Viyana Ayaklanması ve Metternich Düzeninin Sonu
Paris'teki
Şubat Devrimi haberi Viyana'ya ulaştığında, yıllardır bastırılan hoşnutsuzluk
yüzeye çıktı. 13 Mart 1848'de, radikal öğrenciler ve işçiler tarafından
yönetilen kitlesel bir gösteri, Viyana'da bir ayaklanmaya dönüştü.
Göstericiler, anayasa, basın özgürlüğü ve en önemlisi, 1815'ten beri
Avrupa'daki muhafazakâr düzenin sembolü olan Prens Metternich'in
istifasını talep ediyorlardı. Baskı karşısında direnemeyen İmparator I.
Ferdinand, Metternich'i görevden alarak İngiltere'ye kaçmasını sağladı. Metternich'in
düşüşü, yalnızca Avusturya için değil, tüm Avrupa için eski düzenin sembolik
çöküşü anlamına geliyordu.
3.2
Milliyetçi Ayaklanmalar: Macaristan ve Bohemya
Viyana'daki
merkezi otoritenin sarsılması, imparatorluğun diğer bölgelerindeki milliyetçi
hareketleri ateşledi.
• Macaristan: Devrimin
en güçlü ve organize olduğu yer Macaristan'dı. Lajos Kossuth liderliğindeki
Macar milliyetçileri, Viyana'daki kaostan yararlanarak neredeyse tam özerklik
sağlayan "Mart Yasaları"nı imparatora kabul ettirdiler. Ancak Macar
devrimi, kendi içinde ölümcül bir çelişki barındırıyordu. Macarlar, kendi ulusal
haklarını kazanırken, kendi toprakları içinde yaşayan Hırvat, Sırp ve Romen
gibi azınlıklara benzer hakları tanımayı reddettiler. Bu durum, bu azınlıkları
kendilerine düşman etti ve Habsburglar, Hırvat lider Baron Jelačić gibi
isimleri Macarlara karşı kışkırtarak bu durumu ustalıkla kullandı.
• Bohemya: Prag'da
da Çek milliyetçileri benzer taleplerle ayaklandılar. Ancak Haziran 1848'de,
Avusturya ordusunun komutanı General Windischgraetz, kenti yoğun
bir top ateşine tuttuktan sonra isyanı kanlı bir şekilde bastırdı. Bu,
Habsburgların askeri gücü yeniden ele geçirdiğinin ilk işaretiydi.
3.3
Habsburg Karşı-Devrimi ve Restorasyon
Habsburg
monarşisi, devrimleri yenmek için iki temel strateji izledi: askeri güç ve
milliyetçilikleri birbirine karşı kullanma. İmparatorluk, profesyonel ordunun
kontrolünü hiçbir zaman kaybetmedi. General Windischgraetz Prag'ı ezerken,
Hırvat lider Jelačić de Macaristan'ı işgal etmek için harekete geçti.
Macarlar,
Kossuth liderliğinde bir süre direndi ve hatta 1849'da tam bağımsızlıklarını
ilan ettiler. Ancak içeride azınlıkların isyanı, dışarıda ise Avusturya
ordusuyla başa çıkamadılar. Son darbe, Avusturya'nın yardım çağrısı üzerine Rus
Çarı I. Nikola'nın devasa bir ordu göndermesiyle geldi. Rus ve
Avusturya orduları karşısında Macar devrimi tamamen ezildi. Viyana'daki son
radikal ayaklanma da Ekim 1848'de kanlı bir şekilde bastırıldıktan sonra,
Habsburg İmparatorluğu'nda mutlakiyetçi düzen yeniden tesis edildi.
Habsburglar,
imparatorluklarını bir arada tutmak için milliyetçiliği bir böl ve yönet aracı
olarak kullanırken, Alman devletlerindeki devrimciler ise tam tersi bir meydan
okumayla, milliyetçiliği bir birleşme aracı olarak kullanma mücadelesi
veriyorlardı.
4.0
Alman Devletleri: Birlik ve Özgürlük Arayışı
Alman
topraklarındaki 1848 devrimi, diğer bölgelerden farklı olarak ikili bir hedef
taşıyordu: Bir yandan otuzdan fazla dağınık Alman devleti içinde liberal
anayasal reformlar gerçekleştirmek, diğer yandan ise bu devletleri tek bir
ulusal çatı altında birleştirmek. Ancak "birlik" ve
"özgürlük" hedeflerini uyumlaştırma mücadelesi, liberal burjuvazinin
kararsızlığı ve sınıfsal bölünmelerle birleşince, hareketin nihai
başarısızlığına yol açtı.
4.1
Mart Ayaklanmaları ve Frankfurt Parlamentosu'nun Toplanması
Paris
ve Viyana'daki devrim haberleri Alman devletlerine ulaştığında, halk hızla
harekete geçti. En önemli ayaklanma, 18 Mart 1848'de Prusya'nın başkenti Berlin'de
yaşandı. Halk ile ordu arasındaki kanlı çatışmaların ardından Prusya
Kralı IV. Friedrich Wilhelm, geri adım atarak liberal talepleri
kabul edeceğini, anayasal bir yönetim kuracağını ve "Prusya'nın artık
Almanya'ya katılacağını" ilan etti.
Bu
ilk zaferlerin ardından, tüm Alman devletlerinden serbest seçimlerle belirlenen
temsilciler, Mayıs 1848'de birleşik bir Almanya için anayasa hazırlamak
üzere Frankfurt Parlamentosu'nda toplandı. Bu meclis, Alman
tarihindeki ilk demokratik ve ulusal meclis olma özelliğini taşıyordu. Ancak
üyelerinin ezici çoğunluğu profesörler, avukatlar ve bürokratlar gibi liberal
burjuva aydınlarından oluşuyordu; işçi ve zanaatkar sınıflarının temsili ise
son derece zayıftı.
4.2
Frankfurt Parlamentosu'nun Çıkmazları ve Başarısızlığı
Frankfurt
Parlamentosu, enerjisinin büyük kısmını çözümü zor teorik tartışmalarla
tüketti. Meclisi kilitleyen en önemli sorun, kurulacak Almanya'nın
sınırlarıydı. Bu konuda iki ana görüş çatışıyordu:
Çözüm
Önerisi |
İçerik |
Büyük
Almanya (Großdeutschland) |
Habsburg İmparatorluğu'nun Almanca
konuşulan topraklarını da içerecek şekilde, Avusturya liderliğinde bir
birleşmeyi savunuyordu. |
Küçük
Almanya (Kleindeutschland) |
Avusturya'yı dışarıda bırakarak,
Prusya liderliğinde bir birleşmeyi öngörüyordu. |
Bu
coğrafi tartışmanın yanı sıra, parlamentodaki liberal burjuvazi, giderek
radikalleşen demokratik ve işçi sınıfı hareketlerinden de korkmaya başlamıştı.
Bu felç durumu, devrimleri kıta genelinde başarısızlığa mahkûm eden temel
zayıflığın doğrudan bir tezahürüydü: Liberal burjuvazinin işçi sınıfından
duyduğu korku, radikal cumhuriyetçi değişim arzusundan daha ağır basıyordu.
Aylar süren tartışmaların ardından meclis, "Küçük Almanya" çözümünde
karar kıldı ve hazırladığı anayasayla birlikte imparatorluk tacını Prusya Kralı
IV. Friedrich Wilhelm'e sundu. Ancak kral, "halkın çamurundan" gelen
bir tacı kabul etmeyeceğini belirterek bu teklifi reddetti. Bu ret, Frankfurt
Parlamentosu'nun misyonunun fiilen sonu anlamına geliyordu. Meclisin
hazırladığı anayasa tasarısının, fabrika işçileri, zanaatkar kalfaları ve
gündelikçiler gibi "kendi kendine yeterli olmayanlar" olarak
tanımlanan geniş kitleleri oy hakkından mahrum bırakması, bu sınıf korkusunun
en somut kanıtıydı.
4.3
İşçi Hareketinin Doğuşu ve Karşı-Devrimin Zaferi
1848
devrimi, Almanya'da ilk bağımsız işçi örgütlerinin ortaya çıkışına sahne oldu.
Özellikle matbaacı Stephan Born tarafından kurulan "İşçi
Kardeşliği" (Arbeiterverbrüderung), lonca yapılarının ötesine geçerek
ulusal düzeyde örgütlenen ilk önemli işçi birliğiydi. Bu hareket, oy hakkı,
çalışma saatlerinin kısaltılması ve sendikal haklar gibi taleplerle işçi
sınıfının kendi özgün çıkarlarını dile getirmeye başladı.
Ancak
bu sırada karşı-devrimci güçler toparlanıyordu. Frankfurt Parlamentosu'nun
başarısızlığından cesaret alan Prusya monarşisi, Berlin'deki liberal meclisi
dağıttı ve kendi muhafazakâr anayasasını dayattı. 1849'da, Frankfurt
anayasasını savunmak için Almanya'nın güney ve batı bölgelerinde son bir
cumhuriyetçi direniş dalgası yaşandıysa da, bu ayaklanmalar Prusya ordusu
tarafından acımasızca ezildi. Binlerce devrimci ya hapsedildi ya da Amerika'ya
sürgüne kaçmak zorunda kaldı.
Almanya'daki
başarısızlık, kıta genelindeki devrimlerin çöküşünü ve eski rejimlerin zaferini
mühürledi. Bu yaygın yenilginin ortak nedenlerini ve devrimlerin bıraktığı
kalıcı mirası analiz etmek, bu tarihsel dönemin sonuçlarını anlamak için kritik
önemdedir.
5.0
Başarısızlığın Analizi ve Devrimlerin Mirası
1848
devrimleri, coğrafi yaygınlığına ve başlangıçtaki sarsıcı etkisine rağmen,
neredeyse tüm cephelerde kısa sürede yenilgiye uğradı. Bu anlık başarısızlık,
"Halkların Baharı"nın bir "kış" ile sonuçlandığı
yorumlarına yol açsa da, devrimlerin uzun vadeli sonuçları Avrupa'nın siyasal
ve toplumsal yapısını temelden dönüştürmüştür. Bu son bölüm, devrimlerin çöküş
nedenlerini sentezleyecek ve kalıcı mirasını değerlendirecektir.
5.1
Devrimlerin Çöküş Nedenleri
Kıta
genelindeki yenilgilerin ardında, farklı ülkelerdeki hareketlerin paylaştığı
ortak zayıflıklar ve yapısal engeller yatmaktadır:
• Sınıfsal
Bölünmeler: Devrimlerin en ölümcül yapısal zayıflığı, devrimci
saflardaki iç bölünmelerdi. Liberal burjuvazi, anayasal haklar ve
siyasi temsil gibi sınırlı hedeflerine ulaştıktan sonra, işçi sınıfı ve
radikal demokratların toplumsal taleplerinden dehşete kapıldı. Fransa'daki
Haziran Günleri'nde görüldüğü gibi, burjuvazi, toplumsal bir devrim riskine
karşı eski rejimlerin otoritesi altında düzeni sağlamayı tercih ederek işçi
sınıfına ihanet etti.
• Koordinasyon
Eksikliği: Devrimci hareketler, ulusal ve sınıfsal düzeyde etkili bir
koordinasyon ve ittifak kuramadı. Fransız, Alman, Macar ve İtalyan devrimcileri
arasında anlamlı bir iş birliği sağlanamadı. Her hareket kendi dar ulusal
çerçevesi içinde izole kaldı ve karşı-devrimci güçlerin onları teker teker
yenmesine olanak tanıdı.
• Milliyetçi
Çatışmalar: Özellikle Avusturya İmparatorluğu'nda, bir halkın ulusal
kurtuluş mücadelesi, diğer bir halkın egemenliği altına girmesi anlamına
geliyordu. Macarların kendi bağımsızlıkları için savaşırken Hırvat ve Sırpların
taleplerini reddetmesi, Habsburgların bu etnik gerilimleri ustalıkla kullanarak
devrimci cepheyi bölmesini sağladı. Milliyetçilik, birleştirici bir güç olduğu
kadar, karşı-devrim için bölücü bir silah olarak da kullanıldı.
• Eski
Rejimlerin Direnci: Devrimci coşkuya rağmen, monarşiler ve
aristokrasi, en önemli güç aygıtı olan profesyonel ordular üzerindeki
kontrollerini büyük ölçüde korudular. Çoğunlukla düzensiz ve yetersiz donanıma
sahip halk milisleri, disiplinli ve iyi silahlanmış düzenli ordular karşısında
(Paris'te Cavaignac, Prag'da Windischgraetz, Almanya'da Prusya ordusu) askeri olarak
yenilgiye uğradı.
5.2
1848'in Uzun Vadeli Mirası
Anlık
yenilgisine rağmen 1848'in mirası, Avrupa tarihi için dönüştürücü oldu:
• Restorasyon
Düzeninin Sonu: Devrimler, Metternich sistemini ve onun temsil ettiği
1815 Viyana düzenini kesin olarak yıktı. Monarşiler geri dönmüş olsa da, artık
halk hareketlerini ve liberal talepleri görmezden gelemeyeceklerini
anlamışlardı.
• Feodalizmin
Tasfiyesi: Devrimlerin en somut ve kalıcı kazanımlarından biri, Orta
Avrupa'da serfliğin ve diğer feodal yükümlülüklerin tamamen kaldırılması oldu.
Bu, kırsal kesimde kapitalist ilişkilerin gelişmesinin önünü açtı.
• Sınıf
Bilincinin Keskinleşmesi: Özellikle Fransa'daki Haziran Günleri,
burjuvazi ile proletarya arasındaki uzlaşmaz karşıtlığı açıkça ortaya koydu. Bu
deneyim, işçi sınıfının kendi bağımsız siyasal kimliğini ve örgütlenmesini
oluşturma sürecini hızlandırdı ve sosyalist düşüncenin gelişimine zemin
hazırladı.
• Geleceğin
Gündemini Belirlemesi: 1848'de başarısız olan ulusal birlik hedefleri
(Almanya ve İtalya), yirmi yıl sonra muhafazakâr liderler (Bismarck ve Cavour)
tarafından, ancak bu kez "yukarıdan" ve askeri yollarla
gerçekleştirilecekti. 1848 Devrimlerinin deneyimi, Marx ve Engels
için zengin bir analiz malzemesi sağladı. Marx'ın, proleter devriminin politik
cephaneliğinin en önemli kavramları olan "sürekli devrim" ve "proletarya
diktatörlüğü" teorileri, doğrudan 1848-1850 arasındaki sınıf
mücadelelerinin tahlilinden doğmuştur.
Sonuç
olarak, 1848 Devrimleri, hedeflerine ulaşamamış bir "bahar" olsa da,
ektiği tohumlar 19. yüzyılın ikinci yarısının ve sonrasının siyasal ve
toplumsal mücadelelerini şekillendirerek Avrupa'nın modern kimliğinin
oluşumunda silinmez bir iz bırakmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.