Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi

5 Ekim 2025 Pazar

Alman İdeolojisi: Bir Analiz

MAR


I. Alman İdeolojisi’nin Teorik Önemi

Giriş

Karl Marx ve Friedrich Engels'in entelektüel serüveninde bir atılım niteliği taşıyan Alman İdeolojisi, sadece bir felsefi polemik metni olmanın çok ötesinde, Marksist düşüncenin temel taşı olan tarihsel materyalizmin ilk sistemli ve kapsamlı formülasyonunu sunan kurucu bir eserdir. 1845-46 yıllarında kaleme alınan ancak yazarlarının yaşamı boyunca yayımlanmayan bu başyapıt, onların Genç Hegelci felsefeden kopuşunu simgelerken, aynı zamanda dünyayı yalnızca "yorumlamakla" yetinmeyip onu "değiştirmeyi" hedefleyen devrimci bir dünya görüşünün teorik zeminini inşa eder. Bu analiz, Alman İdeolojisi’ni tarihsel ve entelektüel bağlamına oturtarak, eserin materyalist tarih anlayışı, ideoloji eleştirisi ve komünizm vizyonu gibi temel direklerini derinlemesine incelemeyi amaçlamaktadır.

1.0 Tarihsel ve Entelektüel Bağlam: Bir Kopuşun Anatomisi

Alman İdeolojisi’ni layıkıyla kavrayabilmek için, eserin doğduğu 1840'lar Almanyası'nın siyasi, ekonomik ve felsefi atmosferini anlamak zorunludur. Bu dönem, çok parçalı ve ekonomik olarak geri kalmış Almanya'da, aydınların ülkenin kurtuluşunu felsefi bir sorun olarak ele aldığı, Hegel ve takipçileri olan Genç Hegelcilerin entelektüel bir hegemonya kurduğu bir zaman dilimidir. Marx ve Engels, tam da bu geleneğin içinden gelmelerine rağmen, ondan keskin bir kopuş gerçekleştirmişlerdir. Bu bölüm, söz konusu kopuşun anatomisini, yani Marx ve Engels'i yeni bir materyalist dünya görüşü inşa etmeye iten eleştirel süreci analiz etmektedir.

1.2 Hegel Sonrası Alman Felsefesi Eleştirisi

Marx ve Engels Alman İdeolojisi’ni, Ludwig Feuerbach, Bruno Bauer ve Max Stirner gibi düşünürlerin temsil ettiği Hegel sonrası Alman felsefesinin kapsamlı bir eleştirisi olarak konumlandırmışlardır. Ancak onların hedefi, felsefenin kendisi değil, "gerçek tarihten koparılmış felsefi soyutlamalar"dı. Onlara göre bu felsefe, gerçek dünyadaki maddi karşıtlıkları ve toplumsal sorunları çözmek yerine, zihinsel kategorilerle uğraşarak bir yanılsama üretiyordu. Eserin radikalliğini çarpıcı bir şekilde özetleyen şu pasaj, bu entelektüel kopuşun derinliğini gözler önüne sermektedir:

Felsefe ile gerçek dünyanın incelenmesi arasındaki ilişki, kendi kendini tatmin ile cinsel aşk arasındaki ilişkiyle aynıdır.

Bu metafor, soyut felsefenin kendi içine kapalı ve verimsiz doğasını, gerçekliğin incelenmesinin ise pratik ve dönüştürücü gücünü vurgular. Marx ve Engels için yaşamsal sorunların yanıtı artık felsefede değil, hayatın kendisinde, yani pratikte aranmalıydı.

1.3 Feuerbach Üzerine Tezler: Yeni Bir Dünya Görüşünün Tohumları

Hegelci idealizmden materyalizme geçişte önemli bir rol oynayan Ludwig Feuerbach, Marx ve Engels için bir "ara halka" niteliğindeydi. Ancak Feuerbach'ın materyalizmi, insanı ve toplumu pasif, edilgen bir konumda ele aldığı için yetersizdi. Engels'in yıllar sonra "yeni dünya anlayışının dahiyane tohumunun atılmış olduğu ilk belge" olarak tanımlayacağı Feuerbach Üzerine Tezler, tam da bu noktada yeni bir felsefenin, praksise (eyleme) yönelen felsefenin manifestosu olarak ortaya çıkar. 1845'te Marx tarafından kaleme alınan bu on bir tez, eski materyalizmin eksiklerini ortaya koyarken, devrimci pratiğin önemini vurgular. Tezler arasında en ünlüsü olan on birincisi, bu yeni paradigmanın özünü oluşturur:

"Filozoflar, dünyayı yalnızca çeşitli biçimleriyle yorumladılar; oysa önemli olan onu değiştirmektir."

Bu tez, felsefenin amacını spekülatif düşünceden devrimci eyleme kaydırarak, Marx ve Engels'in entelektüel projesinin yönünü kesin olarak belirlemiştir.

Bu bağlamda Alman İdeolojisi, yalnızca Hegel sonrası felsefeye yönelik bir eleştiri metni olmakla kalmaz; aynı zamanda "Tezler"de tohumları atılan yeni dünya görüşünün pozitif bir teori olarak, yani tarihsel materyalizm olarak sistemli bir şekilde kurulduğu ilk metindir.

2.0 Kılavuz İlke: Materyalist Tarih Anlayışının Temelleri

Bu bölüm, analizin teorik kalbini oluşturmaktadır. Marx'ın yıllar sonra tüm çalışmalarının "kılavuz ilkesi" olarak tanımlayacağı materyalist tarih anlayışı, ilk kez Alman İdeolojisi’nde derli toplu bir biçimde ortaya konulmuştur. Felsefi soyutlamalardan kopuşu simgeleyen bu eser, Genç Hegelcilerin görmezden geldiği "gerçek dünya" ve "gerçek tarih"i analiz etmek için yeni teorik araçlar geliştirmiştir. İşte "üretici güçler" ve "ekonomik ilişki biçimi" kavramları, tam da bu amaca hizmet eder. Bu yeni tarih tezi, Hegelci idealizmin "tin'in tarihi" anlayışını baş aşağı çevirerek, tarihin temelinin maddi yaşamın üretimi olduğunu öne sürer. Bu yaklaşımın temel varsayımı nettir: İnsanların düşüncelerini ve bilinçlerini onların maddi varoluş koşulları belirler; başka bir deyişle, "toplumsal varlık, bilinci belirler."

2.2 Üretici Güçler ve Ekonomik İlişki Biçimi (Form of Intercourse)

Alman İdeolojisi, tarihsel analizin merkezine iki temel kavram yerleştirir:

• Üretici Güçler (Productive Forces): Bu kavram; üretim araçlarını (aletler, teknoloji), emeği ve üretim sürecinde kullanılan bilgi birikimini kapsar. Toplumun doğa üzerindeki dönüştürücü gücünün ve üretim kapasitesinin düzeyini ifade eder.

• Ekonomik İlişki Biçimi (Form of Intercourse): Bu kavram, statik bir mülkiyet ilişkileri veya iş bölümü tanımının ötesindedir. Esasen, belirli bir tarihsel dönemde bireylerin birbirleriyle ilişki kurduğu ve maddi yaşamlarını ürettiği dinamik koşullar bütünüdür. Önemli olan, bu koşulların bireylerin "öz-faaliyetlerinin koşulları" olması ve bizzat "bu öz-faaliyet tarafından oluşturulmaları"dır. Başlangıçta üretici güçlerin gelişimini sağlayan ve kolaylaştıran bu ilişki biçimi, zamanla gelişimin önünde bir engele, yani "eğreti bir pranga"ya (accidental fetter) dönüşür.

Marx ve Engels'e göre, tarihin motoru bu iki unsur arasındaki diyalektik ilişkidir. Belirli bir tarihsel dönemde, mevcut ekonomik ilişki biçimi, üretici güçlerin belirli bir gelişim düzeyine tekabül eder ve onların gelişimini mümkün kılar.

2.3 Tarihsel Gelişimin Motoru: Çelişki ve Devrim

Tarihsel materyalizme göre toplumsal dönüşümlerin ve devrimlerin temeli, "üretici güçler ile ekonomik ilişki biçimi arasındaki çelişki"de yatar. Üretici güçler (teknoloji, bilgi, emek organizasyonu) sürekli bir gelişim eğilimindedir. Ancak bir noktadan sonra, bu gelişmiş üretici güçler, kendilerini doğuran eski ekonomik ilişki biçiminin (mülkiyet ilişkileri, sınıf yapısı) sınırlarına sığmaz hale gelir. Alman İdeolojisi’nin ifadesiyle, bir zamanlar gelişimi sağlayan bu koşullar, artık gelişimin önünde bir "pranga" (fetter) haline gelir.

Bu süreç şöyle açıklanır:

Üretici güçler ile ekonomik ilişki biçimi arasındaki çelişki ... her seferinde zorunlulukla bir devrim olarak patlak vermiş, aynı zamanda bütün kapsamıyla çatışmalar, çeşitli sınıfların çatışmaları, bilincin çelişmesi, fikir çatışması vb., politik çekişme vb. gibi çeşitli ikincil biçimler almıştır.

Bu temel çelişki, sınıflar arası mücadelelerden siyasi ve felsefi çatışmalara kadar tarihteki tüm çarpışmaların nihai kaynağı olarak görülür. Devrim, bu çelişkinin bir sonucu olarak, eski "pranga"ları kırar ve üretici güçlerin daha da gelişmesine olanak tanıyan yeni bir ekonomik ilişki biçimini hayata geçirir.

Materyalist tarih anlayışının bu temel direkleri, yani üretici güçler ve üretim ilişkileri, toplumun "altyapısını" oluşturur. Marx ve Engels, bu maddi temelden yola çıkarak, düşünceler, hukuk, siyaset, din ve kültür gibi "üstyapı" unsurlarının nasıl bu altyapı tarafından şekillendirildiğini açıklamaya yönelirler.

3.0 Egemen Düşünceler ve İdeoloji Eleştirisi

Bu bölümde, Alman İdeolojisi’nin en kalıcı ve etkili katkılarından biri olan ideoloji teorisi incelenecektir. Eser, maddi üretim ilişkileri ile düşünsel üretim arasındaki kaçınılmaz bağı kurarak, egemen fikirlerin nasıl ve neden belirli bir sınıfın çıkarlarını yansıttığını ortaya koyar. Bu analiz, toplumsal iktidar ilişkilerinin anlaşılmasında merkezi bir öneme sahiptir.

3.2 "Egemen Sınıfın Düşünceleri Egemen Düşüncelerdir"

Alman İdeolojisi’nin bu meşhur formülasyonu, ideoloji eleştirisinin temelini oluşturur. Bu tezin ardında iki adımlı bir mantık yatar:

1. Maddi ve Zihinsel Üretim Araçlarının Kontrolü: Toplumun maddi üretim araçlarını (toprak, fabrikalar, sermaye) elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda zihinsel üretim araçlarını da (eğitim kurumları, basın, entelektüel çevreler) kontrol eder. Bu durum, egemen sınıfın kendi dünya görüşünü, değerlerini ve fikirlerini toplumun genel fikirleri olarak yaymasını ve meşrulaştırmasını sağlar. "Kendilerine zihinsel üretim araçları verilmeyenlerin düşünceleri de aynı zamanda bu egemen sınıfa bağımlıdır."

2. Tikel Çıkarın Evrensel Olarak Sunulması: Devrimci bir sınıf, iktidara yürürken kendi tikel çıkarını, sanki "toplumun bütün üyelerinin ortak çıkarı"ymış gibi sunmak zorundadır. Kendi düşüncelerine evrensel bir geçerlilik atfeder ve onları "tek mantıklı, evrensel olarak geçerli düşünceler" olarak gösterir. Bu, kendi sınıf egemenliğini toplumun genel yararı kisvesi altında gizleyen ideolojik bir manevradır.

İdeoloji eleştirisi, materyalist tarih anlayışının doğal bir sonucudur. Eğer düşünceler maddi koşulların bir yansımasıysa, o halde egemen düşünceler de egemen maddi ilişkilerin yansıması olmak zorundadır. Bu teorik çerçeveden hareketle Marx ve Engels, mevcut düzenin aşılmasına ve komünist bir toplumun kurulmasına dair devrimci vizyonlarını temellendirir.

4.0 Devrim, Komünizm ve "Yeni İnsan"

Bu bölüm, Alman İdeolojisi’nde geliştirilen teorinin/tarihsel materyalizmin pratik sonuçlarına, yani devrim ve komünizm vizyonuna odaklanmaktadır. Eser, komünizmi kurulacak bir "ideal" ya da ütopyacı bir tasarım olarak değil, tarihsel materyalizmin zorunlu bir sonucu olarak görür. Marx ve Engels'in ünlü tanımıyla komünizm, "mevcut durumu ortadan kaldıran gerçek bir hareket"tir.

4.2 Komünizmin Maddi Koşulları

Alman İdeolojisi komünizmin gerçekleşmesi için iki temel maddi koşulun altını çizer:

• Üretici Güçlerin Yüksek Düzeyde Gelişimi: Komünizm, kıtlık üzerine kurulamaz. Eğer üretici güçler yeterince gelişmemişse, yoksulluk ve kıtlık genelleşir ve bu durum eski toplumsal mücadeleleri yeniden üretir. Bu koşul olmadan komünizm "ancak yerel bir görüngü olarak" var olabilir ve yaşayamaz. Evrensel bir topluma geçiş, bolluğu mümkün kılan bir üretim kapasitesini gerektirir.

• Dünya-Tarihsel Nitelik: Komünizm, tek bir ülkede yalıtılmış bir şekilde kurulamaz. Büyük sanayinin yarattığı dünya pazarı ve küresel karşılıklı bağımlılık, komünizmi dünya-tarihsel bir olgu haline getirir. Bu nedenle, komünist devrim "ancak egemen halkların hep birden ve eş zamanlı hareketi olarak olanaklı"dır.

4.3 Devrimin İkili İşlevi: Koşulları ve İnsanları Değiştirmek

Alman İdeolojisi’nde devrim, sadece siyasi iktidarın el değiştirmesi olarak görülmez; aynı zamanda derin bir toplumsal ve insani dönüşüm aracı olarak kavranır. Devrimin bu çifte rolü şu şekilde anlatılır:

...bu devrim, demek ki, yalnızca egemen sınıfı devirmenin tek yolu olduğu için zorunlu kılınmamıştır, ötekini deviren sınıfa, eski sistemin kendisine bulaştırdığı pislikleri süpürmek ve toplumu yeni temeller üzerine kurmaya elverişli bir hale gelmek olanağını ancak bir devrim vereceği için de zorunlu olmuştur.

Bu perspektife göre devrimin iki temel işlevi vardır:

1. Nesnel Koşulları Değiştirmek: Egemen sınıfı devirerek üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete son vermek.

2. Öznel Koşulları Değiştirmek: Devrimci sınıfın (proletaryanın) kendisini egemen ideolojinin, alışkanlıkların ve yüzyılların birikmiş "pisliklerinin" etkisinden arındırmasını sağlamak.

Marx ve Engels'e göre, "komünist bilincin" bireysel aydınlanmalarla değil, ancak kitlesel bir pratik hareketle, yani devrimin ateşi içinde üretilmesi mümkündür. İnsanlar hem dış dünyayı hem de kendi doğalarını ancak devrimci pratik yoluyla değiştirebilirler.

Alman İdeolojisi’nin devrimci vizyonu, sonraki tüm Marksist düşünceyi derinden etkilemiştir. Eser, yazarlarının hayatında yayımlanmamış olsa da onların kendi entelektüel ve politik yol haritasını çizmiş, Kapital gibi sonraki başyapıtlarının teorik temelini oluşturmuştur.

5.0 Sonuç: Alman İdeolojisi’nin Mirası

Alman İdeolojisi’nin Marksist düşünce tarihindeki kalıcı önemi, eserin tamamlanmamış ve yazarlarının yaşamı boyunca yayımlanmamış olmasına rağmen, bir düşünsel devrimin habercisi olmasından ve 20. yüzyıl tarihini şekillendiren bir akımın temelini atmasından kaynaklanır. Bu kurucu metin, sadece felsefi bir polemik değil, aynı zamanda yeni bir dünya görüşünün manifestosudur.

5.1 Yayımlanmamış Bir Başyapıtın Etkisi

Eserin Marx ve Engels hayattayken yayımlanmaması ve ilk tam baskısının ancak 1932'de Sovyetler Birliği'nde yapılması, onun doğrudan etkisini geciktirmiştir. Ancak bu durum, entelektüel mirasının önemini azaltmaz. Alman İdeolojisi’nde geliştirilen tarihsel materyalist "kılavuz ilke", Marx' ve Engels’in daha sonraki tüm ekonomi-politik ve politik çalışmalarına paradigmatik referans çerçevesi olmuştur. Dolayısıyla, Alman İdeolojisi yayımlanmamış olsa bile, formüle ettiği temel teorik çerçeve, Marksizmin sonraki tüm gelişimini temelden şekillendirmiştir.

5.2 Genel Değerlendirme

Alman İdeolojisi, Marksist teoriye üç temel ve devrimci katkı sunmuştur:

1. Tarihsel Materyalizm: Tarihin motorunun maddi üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki çelişki olduğunu ortaya koyarak, tarihe realist (bilimsel ve materyalist) bir açıklama getirmiştir.

2. İdeoloji Eleştirisi: Egemen fikirlerin, egemen sınıfın maddi iktidarının bir yansıması olduğunu göstererek, düşüncelerin sınıfsal doğasını ortaya çıkarmıştır.

3. Devrim Teorisi: Devrimi, yalnızca bir iktidar değişikliği olarak değil, aynı zamanda insanı ve toplumu dönüştüren tarihsel bir zorunluluk olarak tanımlamıştır.

Sonuç olarak, Alman İdeolojisi, felsefi düşünceyi gökyüzünden yeryüzüne indiren, insanlık tarihini "yorumlamaktan" onu bilinçli bir şekilde "değiştirmeye" yönelten bir paradigma kaymasının manifestosudur. Bu özellikleriyle, sadece Marksist kanonun değil, tüm düşünce tarihinin en önemli metinlerinden biri olma niteliğini korumaktadır.

II. Alman İdeolojisi: İçerik Analizi

1. Ana Temalar

A. Tarihsel-Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Gelişim

Marx ve Engels, Alman İdeolojisi’nde tarihsel perspektif, diyalektik ve materyalizmi birbirinden ayrılmaz tek bir bütün halinde sentesleyerek nitelik bakımından yeni bir materyalizmin, tarihsel-diyalektik materyalizmin temelini atmışlardır.

• Ekonomik Yasaların ve Kategorilerin Nesnel Karakteri: Burjuva ekonomistlerinin aksine, Marx ve Engels burjuva toplumunun ekonomik yasalarını ve kategorilerini ebedi ve değişmez olarak kabul etmezler. Onlar bunları, tarihsel olarak sınırlı ve geçici toplumsal koşulların teorik yansıması olarak görürler.

Alıntı: "Toprak rantı, kâr vb. özel mülkiyetin fiili varoluş biçimleri, belirli bir üretim aşamasına karşılık gelen toplumsal ilişkilerdir."

• Mülkiyetin Tarihsel Biçimleri: Marx ve Engels, "emeğin maddesi, araç-gereçleri ve ürünü bakımından bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerinin" tarihsel gelişimin farklı aşamalarında nasıl değiştiğini gösterirler. Kabile mülkiyeti, antik, feodal ve burjuva mülkiyeti gibi mülkiyet biçimlerinin birbirini takip ettiğini belirtirler. Her yeni neslin önceki nesillerden miras kalan üretici güçleri devralmasıyla toplumsal gelişimin sürekliliğini vurgularlar.

• Tarihin Maddi Öncelleri: Tarih yapabilmek için insanların yaşamlarını sürdürebilecek durumda olmaları gerektiği temel öncül olarak sunulur. Yaşamak için yiyecek, içecek, barınak, giysi gibi temel ihtiyaçların üretimi, "ilk tarihsel eylem" ve "tüm bir tarihin temel koşulu" olarak tanımlanır.

Alıntı: "Yaşamak içinse her şeyden önce yiyecek, içecek, barınak, giysi ve daha başka şeyler gerekir. O halde, ilk tarihsel eylem, bu ihtiyaçları karşılayacak araçların üretimidir; maddi yaşamın kendisinin üretimidir."

• Üretici Güçler, Toplumun Durumu ve Bilinç Arasındaki Karşıtlık: Üretim gücü, toplumun durumu ve bilinç birbirleriyle karşıtlık içine girer. İş bölümüyle birlikte zihinsel ve maddi faaliyetin, eğlence ve çalışmanın farklı bireylere düşmesi bu karşıtlığı doğurur.

B. İdeoloji Eleştirisi

Marx ve Engels, Hegel'in ve Genç Hegelcilerin idealist felsefelerine sert bir eleştiri getirirler.

• Din Eleştirisi: Marx, daha önceki eserlerinde dile getirdiği "din halkın afyonudur" sözünü tekrarlar. Ona göre dine karşı savaşmak, dinin "tinsel aromasını oluşturduğu dünyaya karşı savaşmak demektir." Yanılgının bir yanında dinsel inancın muhtaç sahipleri, diğerinde ise bu yığınların dinden kurtulmaları gerektiğini düşünen aydınlar vardır.

• Feuerbach ve Materyalizmin Sınırlılıkları: Marx ve Engels, Feuerbach'ın felsefesinin materyalist özünü savunmakla birlikte, onun materyalizminin tutarsızlığını, sınırlılığını ve skolastik/”geviş getirici” karakterini açığa çıkarırlar. Feuerbach'ın dinsel kendine-yabancılaşma olgusundan hareketle dünyayı seküler temeline indirgemesini eleştirirler; ancak seküler temelin kendi iç çekişme ve çelişkileriyle açıklanabileceğini ve pratikte kökten değiştirilmesi gerektiğini belirtirler.

• Genç Hegelciler ve "Söylemler": Genç Hegelciler, düşünceleri, kavramları ve bilincin ürünlerini insanın gerçek prangaları olarak gördüklerinden, bu "illüzyonlara" karşı savaşırlar. Ancak Marx ve Engels'e göre bu filozoflar, bilincin değiştirilmesi talebiyle mevcut olanın farklı bir şekilde yorumlanmasını talep etmekten öteye geçemezler ve "en koyu muhafazakarlardır." Onlar sadece "söylemlere" karşı mücadele ederler, gerçek dünyaya karşı değil.

C. Toplumsal Sınıflar ve Devlet

• İş Bölümü ve Sınıf Çelişkileri: İş bölümüyle birlikte, özel ve ortak çıkar arasında bir çelişki doğar. Ortak çıkar, devlet adı altında, gerçek bireysel ve ortaklaşa çıkarlardan ayrı, bağımsız bir biçim alır. Devlet, kan bağı, dil, iş bölümü ve diğer çıkarlar gibi mevcut bağlara dayanır ve sınıflara ayrılır, bunlardan biri diğerleri üzerinde egemenlik kurar.

• Devletin Rolü: Devlet içindeki mücadeleler (demokrasi, aristokrasi, monarşi vb.) farklı sınıfların birbirlerine karşı yürüttüğü gerçek mücadelelerin yanıltıcı biçimleridir. Egemen olmak gayretindeki her sınıf, kendi çıkarını genelin çıkarı olarak sunmak için politik iktidarı ele geçirmek zorundadır.

• Burjuva Toplumu: Burjuva toplum, üretici güçlerin belirli bir gelişim aşaması içinde bireylerin maddi temaslarının tamamını kapsar. Devlet ve ulus çerçevesini aşar, ancak kendisini dışarıda milliyet olarak kabul ettirip içeride devlet olarak örgütler.

2. Önemli Fikirler ve Gerçekler

A. Tarihsel Süreç ve Mülkiyet İlişkileri

• Orta Çağ’dan Manifaktüre Geçiş: Serflerin topraklardan kaçarak kentlere gelmesiyle lonca sistemine tabi olmaları veya gündelikçi olmaları, toplumsal sınıfların oluşumunda önemli bir adımdır. Manifaktür, loncaların dışladığı köylüler için bir sığınak haline gelir. Feodal sistemin çözülmesiyle birlikte serserilik dönemi yaşanır.

• Taşınabilir Sermayenin Birikimi: Ticaret ve manifaktürün gelişimi, taşınabilir sermaye birikimini hızlandırır ve büyük burjuvaziyi yaratır. Loncalar ise küçük burjuvazinin toplandığı, büyük tüccarlar ve manifaktür sahipleri karşısında zayıflayan yapılar haline gelir.

• Büyük Ölçekli Sanayi ve Dünya Pazarı: 17. yüzyılda ticaret ve manifaktürün İngiltere'de yoğunlaşması, dünya pazarı yaratır ve üretici güçlerin kapasitesini aşan talep, büyük ölçekli sanayiyi (makineleşme, kapsamlı iş bölümü) doğurur. Bu, özel mülkiyetin üçüncü dönemine yol açar. Büyük ölçekli sanayi, evrensel rekabeti teşvik eder, ulaşım araçlarını geliştirir ve ticareti kendi hükmü altına alır.

• Medeni Hukukun Gelişimi: Medeni hukuk, özel mülkiyetle eş zamanlı olarak, doğal topluluğun dağılması sonucunda doğar. Modern halklarda sanayi ve ticaretin topluluğun dağılmasına yol açmasıyla özel mülkiyet ve medeni hukukun ortaya çıkması, yeni bir gelişme evresine işaret eder.

B. Alman İdeologlarının Eleştirisi (Stirner, Bauer, Feuerbach, "Hakiki Sosyalistler")

Marx ve Engels, Alman ideologlarını çeşitli yönlerden eleştirirler:

• Stirner'in "Biricik" ve "Özgülük" Kavramları: Stirner'in kendi "Biricik"inin kurgulanmış Biricik'ten daha farklı bir şey olduğunu, kanlı canlı bir birey olduğunu iddia etmesi eleştirilir. Stirner’de "özgülük", bireylerin koşullar üzerindeki gücü olarak değil, soyut bir "kurtulma" olarak sunulur.

• Stirner'in Komünizm Anlayışı: Stirner'in komünizmi, işçilerin "işi durdurmak ve emekleriyle ürettiklerini kendilerine ait kabul edip keyfini çıkarmak" olarak tanımlaması, Marx ve Engels tarafından yüzeysel bulunur. Gerçek komünistlerin bu mevcut olanı yıkmak amacında olduğu vurgulanır. Stirner'in komünizmi, felsefi bir kategoriye indirgediği ve keyfi denklemlerle açıklamaya çalıştığı belirtilir.

• "Hakiki Sosyalistler" ve İnsan Özü: "Hakiki sosyalistler," tüm suçun bireylerden alınıp "Toplum"a atıldığı bir anlayışa sahiptirler. Onlar, insanların gerçek yaşam koşullarını "görüngüler" olarak, din ve politikayı ise bunların "temeli ve kökü" olarak ilan ederler. Bu durum, onların Alman felsefesinin ideolojik söylemlerini, Fransız sosyalistlerinin çizdiği gerçek tablolara göre daha üstün bir hakikat olarak kabul etmelerini gösterir.

• Alman İdeologlarının Tarih ve Gerçeklikten Kopukluğu: Alman ideologları, Alman felsefesi ile Alman gerçekliği arasındaki ilişkiyi sorgulamazlar. Onlar, dünya tarihini Alman teoloji ve felsefe tarihi üzerine yetersiz ve çarpık yorumlarla ele alır, diğer halkların eylem ve düşüncelerini "nihai amaçlarına" Almanya'da ulaşıyor gibi gösterirler. Özellikle Berlin merkezli bir bakış açısıyla dünyayı yorumlarlar.

C. Emek, Mülkiyet ve Toplumsal İlişkiler

• Çalışmanın Yabancılaşması: Mevcut sistemde çalışma, bireyler için öz-faaliyet görünümünü tamamen kaybetmiştir ve bireylerin yaşamına, ancak onu dumura uğratarak varlık hakkı tanımıştır.

• Paranın Rolü: Para, evrensel değiş tokuş aracının hem bireyler hem de toplum karşısında bağımsızlaşmasının en çarpıcı göstergesini oluşturur. Paranın gücü, genel üretim ilişkileri ile ekonomik ilişkilerin bağımsızlaşmasını ifade eder. Parasal krizler, "servetlerin" değiş tokuş aracı karşısında değerinin düşmesiyle ortaya çıkar.

• Komünizm ve Özgür Faaliyet: Gerçek komünistler ne egoizmi fedakarlığın ne de fedakarlığı egoizmin karşısına çıkarırlar. Onlar bu karşıtlığın kendiliğinden ortadan kalkacağı maddi kaynağı ortaya koyarlar. Komünistler, bireylerin tüm yeteneklerinin özgür gelişiminden doğan yaratıcı dışavurumu olarak "özgür faaliyeti" savunurlar, "sıkıcı çalışma" olarak değil.

• Rekabetin Doğası: Rekabet, bireyleri birbirinden ayırır. Rekabetin kötü yanı, rekabet araçlarının herkesin tasarrufunda olmamasıdır, çünkü bu araçları sağlayan "kişilik değil rastlantıdır." Üretim ve ekonomik ilişki koşulları, rekabet çerçevesinde kişilerin karşısına bağımsız bir güç olarak çıkar.

3. Yazarların Ses Tonu ve Yaklaşımı

Marx ve Engels, eserde alaycı ve ironik bir dil kullanmaktadır. Özellikle Genç Hegelcileri ve "hakiki sosyalistleri" eleştirirken, onların felsefi kurgularını ve gerçeklikten kopukluklarını mizahi bir dille ortaya koyarlar. Stirner'i "Jacques le bonhomme," "aziz Sanço" gibi isimlerle anmaları, eleştirdikleri kişilerin iddialarını küçümseme amacı taşır.

Alıntı: "Bu gözü kara adam, Almanya'daki yeni devrimci filozofların prototipiydi."

4. Özetleyici Değerlendirme

Alman İdeolojisi, Marx ve Engels'in materyalist tarih anlayışının, eş deyişle tarihsel-diyalektik materyalizm felsefesinin temel taşlarından biridir. Eser, Alman idealist felsefesine ve özellikle Genç Hegelcilerin düşüncelerine karşı kapsamlı bir eleştiri sunar. Marx ve Engels, toplumsal yaşamın ve bilincin maddi üretim ilişkileri tarafından belirlendiğini savunarak, soyut felsefi spekülasyonların gerçek toplumsal değişimden uzak olduğunu vurgularlar. Mülkiyetin tarihsel gelişimini, iş bölümünü, sınıfsal çelişkileri ve devletin rolünü analiz ederek, komünist bir toplumun ancak bu maddi temellerin kökten değiştirilmesiyle kurulabileceği sonucuna varırlar. Eser, sadece felsefi bir eleştiri değil, aynı zamanda o dönemin Almanya'sının toplumsal ve politik gerçekliğine dair keskin gözlemler ve tespitler içerir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]