MAR
Giriş:
Tarihsel Bağlam ve Yeniden Canlanış
1848
Devrimleri'nin yenilgisi, Avrupa kıtasını derin bir siyasi durgunluk ve baskı
dönemine sürüklemişti. Ancak bu sessizlik, kapitalist sanayinin 1850’lerdeki
hızlı yükselişiyle biriken yeni toplumsal enerjiyi maskeleyen aldatıcı bir
sükûnetti. 1857-58 ekonomik bunalımı bu sükûneti paramparça ettiğinde, Avrupa
işçi hareketleri yeniden canlandı. Bu canlanış, proleter enternasyonalizmi
idealinin, ulusal rekabetlerin, ideolojik dogmatizmin ve devlet baskısının sert
gerçekliğiyle ilk kez sınanacağı bir potanın, yani 1. Enternasyonal'in
kurulması için tarihsel koşulları olgunlaştırdı.
Sosyalizm
tarihinde bir dönüm noktası olan 1. Enternasyonal, kendisinden önceki
enternasyonalizm düşüncesini, işçi sınıfının bağımsız bir siyasal hareketi
olarak somut bir örgütsel yapıya kavuşturarak niteliksel olarak ileri bir
aşamaya taşıdı. Fraternal Democrats ve Komünistler
Birliği gibi yapılar uluslararası dayanışma ruhunu yaşatmış olsalar
da, bu ruhun teorik bir idealden pratik bir güce dönüşmesi 1. Enternasyonal ile
mümkün oldu. Bu örgüt, farklı ulusal geleneklerden ve ideolojik akımlardan
gelen işçi önderlerini bir araya getirerek, sınıf mücadelesinin uluslar arası doğasını ilk kez pratik bir gerçekliğe dönüştürme iddiasını taşıdı.
Bu
analizin ilerleyen bölümlerinde, Enternasyonal'in kuruluşuna zemin hazırlayan
İngiliz, Fransız ve Alman işçi hareketlerinin özgül dinamikleri mercek altına
alınacaktır.
1.
Enternasyonal'in Doğuşunu Hazırlayan Ulusal Hareketler
1.
Enternasyonal, tek bir merkezden planlanarak kurulmuş soyut bir proje değildi.
Aksine, Avrupa'nın sanayileşmiş merkezlerindeki işçi hareketlerinin kendi
tarihsel birikimleri, ideolojik farklılıkları ve örgütsel deneyimleriyle bir
araya geldiği somut bir birleşimin ürünüydü. Bu nedenle, Enternasyonal'in
yapısını, programatik gelişimini ve nihayetinde dağılmasına yol açan iç
çelişkileri anlayabilmek için, onu oluşturan kurucu ulusal hareketlerin
dinamiklerini kavramak hayati bir öneme sahiptir.
• 1.1.
İngiltere: Chartist Hareketin Mirası ve Sendikal Uyanış
• 1848
yenilgisi sonrası dağılma sürecine giren Chartist hareket, 1850'lerde Ernest
Jones'un liderliğinde yeniden canlandı. Jones, Marx ile kurduğu yakın ilişki
sayesinde, harekete yeni bir vizyon kazandırmaya çalıştı. Savunduğu sınıf
mücadelesi, sendikal örgütlenme, bağımsız bir işçi partisi ve enternasyonal
dayanışma gibi fikirler, Chartist programı radikalleştirdi. Ancak bu
çabalar geniş bir yandaş kitlesi bulamadı ve hareket 1858'de fiilen dağıldı.
Buna rağmen, Fraternal Democrats ve 1856-1859 arasında varlığını
sürdüren Uluslararası Dernek (International Association) gibi
yapılar, enternasyonalizm fikrini canlı tuttu. 1860'lı yıllara gelindiğinde
ise, sendikaların (trade-union) öncülüğünde başlatılan parlamento reformu
mücadelesi ve yaygınlaşan grevler, işçi sınıfı içinde yeni bir örgütlülük ve
politikleşme dalgası yarattı. Bu dinamizm, İngiliz sendikacılarını uluslararası
meselelere daha duyarlı hale getirerek Enternasyonal'in kuruluşunda kilit bir
rol oynamalarına zemin hazırladı.
• 1.2.
Fransa: Proudhonculuğun Hegemonyası ve Pratiğin Gücü
• 1848
sonrası Fransa'da sosyalist hareket ağır bir darbe almıştı. Ancak 1864'ten
Paris Komünü'ne uzanan dönemde sosyalizm yeniden canlanırken önemli bir dönüşüm
geçirdi: Hareket giderek "işçileşen" bir nitelik kazandı. Bu sürecin
merkezinde, Proudhon'un düşüncelerinin derin izler bıraktığı zanaatkârlar ve
işçiler yer alıyordu. Enternasyonal'in Fransız şubesinin kurulması, yeni
sendikaların oluşumu ve özellikle 1867-1868 yıllarında yoğunlaşan grev dalgası,
bu teorik çerçeveyi pratikte dönüştürdü. Proudhon'un grevlere karşı olan teorik
duruşu, bizzat Proudhoncu işçilerin grevlere kitlesel katılımıyla aşıldı. Bu,
Marx'ın da belirttiği gibi, Proudhoncu yiğitlerin pratikte kendi öğretilerinin
en ateşli karşıtları haline gelmesiyle sonuçlanan "büyük bir ilerleme"ydi.
Bu dönüşümün en önemli temsilcilerinden biri, ciltçi işçisi Eugène Varlin'di.
Proudhoncu gelenekten gelse de, Marksist ve Bakuninci fikirlerle etkileşim
içinde yeni bir sentez arayışındaydı. Devlet otoritesini reddetmekle birlikte,
siyasal mücadeleyi toplumsal mücadeleden ayıran dar Proudhonculuğu eleştiriyor
ve ikisi arasındaki kopmaz bağı vurguluyordu: "Siyasal devrimle
toplumsal devrim birbirine bağlıdır ve biri olmadan öbürü olamaz."
• 1.3.
Almanya: Lassallecılık ve Marksizm Arasındaki Ayrım
• 1860'ların
başında Almanya'daki işçi hareketi, büyük ölçüde liberallerin
denetimindeki Arbeiterbildungsverein (İşçi Eğitim Dernekleri)
çerçevesinde şekilleniyordu. Bu yapıdan ilk kopuş, Ferdinand Lassalle'ın
1863'te Allgemeiner Deutscher Arbeiterverein - ADAV (Genel
Alman İşçi Derneği)'ni kurmasıyla gerçekleşti. ADAV, işçilerin liberal
burjuvaziden bağımsız ilk siyasi örgütü olması bakımından tarihsel bir adımdı.
Ancak Lassalle'ın programı, Prusya devletinden destek alarak kooperatifler
kurma ve Bismarck gibi figürlerle ittifak arayışları gibi devletçi ve uzlaşmacı
unsurlar barındırıyordu. Buna karşılık, Wilhelm Liebknecht ve August Bebel gibi
isimler, Marksist düşüncenin Almanya'da kök salması için mücadele ettiler.
Onlar, Lassalle'ın Prusya odaklı ve devletle uzlaşmacı yaklaşımının aksine,
uluslararası işçi sınıfı dayanışmasını ve devrimci bir programı savundular.
Faaliyetlerini liberal etkideki İşçi Dernekleri Kongresi içinde yürüten
Liebknecht ve Bebel, 1868'de bu örgütün 1. Enternasyonal programını benimsemesini
sağlayarak Lassallecılıktan kesin bir ideolojik kopuşu temsil ettiler ve
Almanya'da bağımsız, Marksist bir işçi partisinin doğuşuna giden yolu açtılar.
Bu
üç farklı ulusal mirasın birleşimi, Enternasyonal'in hem gücünü hem de içsel
gerilimlerini belirleyecekti. İngilizlerin pragmatik sendikalizmi örgütsel bir
zemin sunarken, reformist eğilimleri devrimci siyaseti frenliyordu.
Fransızların devrimci pratiği teorik Proudhonculukla çatışırken, harekete
dinamizm katıyor ama programatik tutarlılığı zayıflatıyordu. Alman hareketinin
merkezindeki Marksizm ile Lassallecılık arasındaki ideolojik mücadele ise,
Enternasyonal'i gelecekteki teorik savaşların ana sahnesi haline getirecekti.
Bu uçucu ancak dinamik karışım, uluslararası işçi sınıfı siyasetinin
temellerini atmıştır.
2.
Kuruluş: St. Martin's Hall ve Marksist Programın Zaferi
Enternasyonal'in
kuruluşuna giden yolu açan somut kıvılcım, 1863'teki Polonya Ayaklanması'na
gösterilen uluslararası destek oldu. Ayaklanmanın Çarlık Rusyası tarafından
kanlı bir şekilde bastırılması, Avrupa'nın dört bir yanındaki işçi ve demokrat
çevrelerde büyük bir tepki ve dayanışma ruhu yarattı. Özellikle Fransız ve
İngiliz işçilerinin Polonya halkının bağımsızlık mücadelesine verdikleri ortak
destek, uluslararası bir örgütlenme fikrini somut bir eyleme dönüştürmek için
gerekli siyasi atmosferi oluşturdu.
Bu
çabaların doruk noktası, 28 Eylül 1864 tarihinde
Londra'daki St. Martin's Hall'da gerçekleşen tarihsel toplantıydı.
O salonun atmosferi, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir koalisyonun hem
vaadini hem de barındırdığı gerilimi yansıtıyordu. Bir yanda, pratik
kazanımlara odaklanmış, pragmatik İngiliz sendika liderleri; diğer yanda,
teorik tartışmalara yatkın, zanaatkâr kökenli Fransız Proudhoncular; bir
köşede, işçi sınıfının bağımsız mücadelesinden çok ulusal birliğe odaklanmış
Mazzinici İtalyan milliyetçileri ve nihayet, bilimsel sosyalizm temelinde
örgütlenmiş, sürgündeki Alman komünistleri. Bu heterojen grupların aynı çatı
altında toplanması, başlı başına bir devrimci adımdı.
Toplantıda
kurulan geçici komite, örgütün programatik metinlerini hazırlamakla
görevlendirildi. Bu noktada Marx, belirleyici bir rol oynayarak hareketin
ideolojik rotasını çizdi. Mazzinici ve Proudhoncu grupların hazırladığı,
milliyetçi ve ütopik sosyalist unsurlar taşıyan taslakları diplomatik bir
ustalıkla bertaraf eden Marx, kendi kaleme aldığı "Kuruluş
Hitabı" (Inaugural Address) ve "Geçici Tüzük" metinlerini
komiteye kabul ettirdi. Bu metinler, Enternasyonal'in temel ilkesini net ve
tavizsiz bir biçimde ortaya koyuyordu:
"İşçi
sınıfının kurtuluşu, işçi sınıfının kendisi tarafından
gerçekleştirilmelidir."
Bu
ilke, işçi hareketini burjuva radikallerinin ve milliyetçi akımların
vesayetinden kurtararak, onu bağımsız bir siyasal güç olarak tanımlıyordu.
Örgütün merkezinin, dönemin kapitalist dünyasının kalbi olan Londra'da
kurulması ve Genel Konsey adıyla bir yürütme organının
oluşturulması, Enternasyonal'e stratejik bir merkez ve sürekli bir faaliyet
olanağı sağladı. St. Martin's Hall'daki kuruluş, bu ilkelerin benimsenmesiyle
birlikte, uluslararası işçi sınıfı siyasetinde geri dönülmez yeni bir dönemin
başlangıcını simgeledi.
3.
Kongreler ve Programatik Gelişim: Proudhonculuktan Kolektivizme
1.
Enternasyonal'in kongreleri, yalnızca örgütsel kararların alındığı rutin
toplantılar olmanın çok ötesinde, örgütün ideolojik kimliğinin dövüldüğü siyasi
savaş alanlarıydı. Bu kongreler, Proudhon'un küçük-burjuva sosyalizminin
sistematik olarak tasfiye edildiği ve yerini Marksist kolektivist programın
aldığı bir ideolojik oluşum anlatısı olarak okunmalıdır. Her kongre, toprak
mülkiyeti, grev hakkı ve devletin rolü gibi konuların muharebe alanı olduğu,
büyük bir fikri savaşın farklı birer cephesiydi.
İlk
büyük çarpışma Cenevre Kongresi'nde (1866) yaşandı.
Burada 8 saatlik işgünü talebinin kabul edilmesi ve
Polonya'nın bağımsızlığının desteklenmesi gibi kararlar, örgütün pratik
hedeflerini belirledi. Proudhoncuların etkisinin henüz hissedildiği Lozan
Kongresi (1867) bir geçiş evresi olurken, kolektivist fikirler yavaş
yavaş zemin kazandı.
Asıl
ve kesin zafer, Brüksel Kongresi'nde (1868) kazanıldı. Burada
Marx'ın müttefikleri olan kolektivistler, Proudhonculuğun azalan güçleri
üzerinde ezici bir üstünlük sağladılar. Fransız delegelerin şiddetli
muhalefetine rağmen, kongre toprak mülkiyeti de dahil olmak üzere
üretim araçlarının kolektifleştirilmesi yönünde tarihsel bir karar
aldı. Dahası, grevlerin işçi sınıfı için meşru ve gerekli bir mücadele aracı
olduğu kabul edildi. Bu karar, Proudhon'un grev karşıtı öğretisinden kesin bir
kopuşu temsil ediyordu.
Basel
Kongresi (1869),
kolektivist zaferi perçinledi. Toprak mülkiyetinin kolektifleştirilmesi kararı
yeniden teyit edilirken, miras hakkının kaldırılması da
hararetli bir şekilde tartışıldı. Ancak bu kongre, aynı zamanda Mihail Bakunin
ve destekçilerinin Enternasyonal içindeki artan etkisine de sahne oldu. Bu,
örgüt içindeki mücadelenin Proudhonculuk-Marksizm ekseninden, anarşizm-Marksizm
eksenine kayacağının habercisiydi. Bu kongreler dizisi, 1. Enternasyonal'i
küçük-burjuva sosyalizminden arındırarak, onu bilimsel sosyalizmin temel
ilkelerini benimseyen modern işçi hareketinin ilk büyük uluslararası
programatik merkezi haline getirdi.
4.
Zirve ve Parçalanma: Savaş, Komün ve İç Çatışmalar
1860'lı
yılların sonuna gelindiğinde 1. Enternasyonal, gücünün zirvesine ulaşmıştı.
Avrupa'nın dört bir yanındaki grevlere verdiği destek, onu Avrupa burjuvazisi
ve hükümetleri nezdinde ciddi bir "tehdit" haline getirmişti. Bu
zirve dönemi, aynı zamanda örgütün sonunu hazırlayacak olan büyük krizleri de
içinde barındırıyordu. Enternasyonal, yalnızca iç çatışmalarının kurbanı
olmadı; aynı zamanda, konsolide olan Avrupa ulus-devlet sisteminin ve onun
şiddetli burjuva tepkisinin de hedefindeydi.
• 4.1.
Prusya-Fransa Savaşı ve Enternasyonalist Duruş
• 1870'te
Prusya ile Fransa arasında savaş patlak verdiğinde, Enternasyonal proleter
enternasyonalizmi ilkesinin ilk büyük sınavını verdi. Şovenist dalganın her iki
ülkeyi de sardığı bir ortamda, Enternasyonal'in hem Fransız hem de Alman
şubeleri cesur bir tavır sergiledi. Fransız enternasyonalciler, bu savaşın bir
"kardeş kavgası" olacağını ilan ederken, Genel Konsey de savaşın
"iktidarlar arası bir savaş" olduğu tespitini yaptı. Bu duruş,
milliyetçiliğin en güçlü olduğu bir anda sınıf dayanışmasını ulusal sınırların
üzerine koyarak, Enternasyonal'in temel ilkelerine olan bağlılığını pratikte
kanıtladı.
• 4.2.
Paris Komünü'nün Etkisi ve Burjuva Tepkisi
• Paris
Komünü, Enternasyonal'in doğrudan bir eseri olmamasına rağmen, Avrupa'daki
gerici güçler tarafından tamamen onunla özdeşleştirildi. Komün'ün yenilgisinin
ardından yaşanan kanlı katliamlar, tüm Avrupa'da Enternasyonal'e yönelik bir
cadı avının başlamasına neden oldu. Marx'ın Fransa'da İç Savaş adlı
eserinde bu tarihsel deneyimi sahiplenmesi, örgütü kıta çapında bir numaralı
düşman haline getirdi. Bu yoğun baskı ortamı, Enternasyonal şubelerinin
faaliyetlerini neredeyse imkânsız kıldı ve örgüt içinde var olan ayrılıkları
geri dönülmez biçimde derinleştirdi.
• 4.3.
İç Bölünmeler ve Sonun Başlangıcı
• Paris
Komünü sonrası artan bu dış baskı, örgütün iç zayıflıkları üzerinde güçlü bir
katalizör etkisi yarattı ve ideolojik fay hatlarını tamamen kırdı. Komün'ün
devrimci radikalizmi ve ardından gelen devlet terörü, pragmatik İngiliz sendika
liderlerini ürküttü. Parlamenter ittifaklarla ilerlemeye odaklanan bu liderler,
Enternasyonal'in devrimci çizgisinden uzaklaşarak liberal burjuvaziyle iş birliği
yolunu seçtiler. Onların geri çekilmesi, Marx'ın Enternasyonal içindeki
pragmatik güç tabanını zayıflattı ve bu durum, örgütün sonunu getiren
Marx-Bakunin çatışmasını daha da şiddetlendirdi.
• Bu
çatışma, basit bir örgütsel rekabetin ötesinde, iki temel dünya görüşünün
çarpışmasıydı. Marx'ın tarihsel materyalizmi, işçi sınıfının mevcut devlet
aygıtını ele geçirip bu devlet aygıtını kendi amaçları doğrultusunda
dönüştürmesini öngörürken; Bakunin'in romantik ve voluntarist anarşizmi, her
türlü devlet ve otoritenin derhal ve tamamen imha edilmesi gerektiğini
savunuyordu. Bu temel ayrım; siyasal mücadelenin gerekliliği, seçimlere katılım
ve örgüt yapısı gibi konularda somutlaşıyordu. Bakunin'in kendi kurduğu "Uluslararası
Sosyalist Demokrasi Birliği" ile Enternasyonal içinde "örgüt
içinde örgüt" kurma çabası, krizi doruk noktasına taşıdı. Bakunin'in
anti-otoriter ve federalist modeli, özellikle İtalya ve İspanya gibi zayıf
merkezi devletlere ve güçlü bölgesel kimliklere sahip ülkelerde yankı bulurken,
Marx'ın fikirleri Almanya'nın merkeziyetçi devlet geleneği içinde daha fazla
taraftar topluyordu. 1872'deki Rimini Konferansı'nda İtalyan şubelerinin
Enternasyonal'den ayrılma kararı, parçalanmayı geri dönülmez kıldı.
Paris
Komünü'nün ezilmesinin yarattığı dış baskı ile anarşist-Marksist bölünmesinin
yarattığı iç parçalanma bir araya gelerek, işçi sınıfının bu ilk büyük
uluslararası örgütünün fiilen dağılmasına yol açtı.
5.
Sonuç: 1. Enternasyonal'in Tarihsel Mirası
1.
Enternasyonal, örgütsel olarak dağılmış olsa da, sosyalist hareket üzerinde
kalıcı ve derin bir miras bırakmıştır. O, sosyalist siyasetin soyut ilkelerden
somut eyleme geçtiği, farklı işçi geleneklerinin ilk kez ortak bir program
etrafında birleşmeye çalıştığı ve Marksizmin diğer sosyalist akımlar karşısında
teorik ve pratik üstünlüğünü kanıtladığı tarihsel bir laboratuvar işlevi
görmüştür. Enternasyonal'in temel mirası, "İşçi sınıfının
kurtuluşunun kendi eseri olması gerektiği" ilkesini uluslararası
işçi hareketinin temel taşı yapmasıdır. Bu ilke, işçi sınıfını burjuva ve
küçük-burjuva akımlarının siyasi vesayetinden kurtararak onu tarihin bağımsız
bir öznesi olarak konumlandırmıştır. Kongrelerinde yürüttüğü çetin
tartışmalarla kolektivizm ve bağımsız siyasal eylem gibi
hedefleri belirleyerek, gelecekteki sosyalist ve sosyal demokrat partilerin
programatik temelini atmıştır. Farklı ülkelerdeki grevlere sağladığı destekle
uluslararası dayanışmayı somut bir eyleme dönüştürmüş, sınıf mücadelesinin
ulusal sınırları aşan bir gerçeklik olduğunu göstermiştir. Zaferleri,
yenilgileri, hataları ve doğrularıyla 1. Enternasyonal'in deneyimleri, sonraki
enternasyonaller ve ulusal işçi partileri için paha biçilmez bir ders ve
birikim kaynağı olmuştur; modern sosyalist siyaset, onun attığı temeller
üzerinde yükselmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.