Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi

29 Eylül 2025 Pazartesi

1. Enternasyonal

MAR

Giriş: Tarihsel Bağlam ve Yeniden Canlanış

1848 Devrimleri'nin yenilgisi, Avrupa kıtasını derin bir siyasi durgunluk ve baskı dönemine sürüklemişti. Ancak bu sessizlik, kapitalist sanayinin 1850’lerdeki hızlı yükselişiyle biriken yeni toplumsal enerjiyi maskeleyen aldatıcı bir sükûnetti. 1857-58 ekonomik bunalımı bu sükûneti paramparça ettiğinde, Avrupa işçi hareketleri yeniden canlandı. Bu canlanış, proleter enternasyonalizmi idealinin, ulusal rekabetlerin, ideolojik dogmatizmin ve devlet baskısının sert gerçekliğiyle ilk kez sınanacağı bir potanın, yani 1. Enternasyonal'in kurulması için tarihsel koşulları olgunlaştırdı.

Sosyalizm tarihinde bir dönüm noktası olan 1. Enternasyonal, kendisinden önceki enternasyonalizm düşüncesini, işçi sınıfının bağımsız bir siyasal hareketi olarak somut bir örgütsel yapıya kavuşturarak niteliksel olarak ileri bir aşamaya taşıdı. Fraternal Democrats ve Komünistler Birliği gibi yapılar uluslararası dayanışma ruhunu yaşatmış olsalar da, bu ruhun teorik bir idealden pratik bir güce dönüşmesi 1. Enternasyonal ile mümkün oldu. Bu örgüt, farklı ulusal geleneklerden ve ideolojik akımlardan gelen işçi önderlerini bir araya getirerek, sınıf mücadelesinin uluslar arası doğasını ilk kez pratik bir gerçekliğe dönüştürme iddiasını taşıdı.

Bu analizin ilerleyen bölümlerinde, Enternasyonal'in kuruluşuna zemin hazırlayan İngiliz, Fransız ve Alman işçi hareketlerinin özgül dinamikleri mercek altına alınacaktır.

1. Enternasyonal'in Doğuşunu Hazırlayan Ulusal Hareketler

1. Enternasyonal, tek bir merkezden planlanarak kurulmuş soyut bir proje değildi. Aksine, Avrupa'nın sanayileşmiş merkezlerindeki işçi hareketlerinin kendi tarihsel birikimleri, ideolojik farklılıkları ve örgütsel deneyimleriyle bir araya geldiği somut bir birleşimin ürünüydü. Bu nedenle, Enternasyonal'in yapısını, programatik gelişimini ve nihayetinde dağılmasına yol açan iç çelişkileri anlayabilmek için, onu oluşturan kurucu ulusal hareketlerin dinamiklerini kavramak hayati bir öneme sahiptir.

• 1.1. İngiltere: Chartist Hareketin Mirası ve Sendikal Uyanış

• 1848 yenilgisi sonrası dağılma sürecine giren Chartist hareket, 1850'lerde Ernest Jones'un liderliğinde yeniden canlandı. Jones, Marx ile kurduğu yakın ilişki sayesinde, harekete yeni bir vizyon kazandırmaya çalıştı. Savunduğu sınıf mücadelesi, sendikal örgütlenme, bağımsız bir işçi partisi ve enternasyonal dayanışma gibi fikirler, Chartist programı radikalleştirdi. Ancak bu çabalar geniş bir yandaş kitlesi bulamadı ve hareket 1858'de fiilen dağıldı. Buna rağmen, Fraternal Democrats ve 1856-1859 arasında varlığını sürdüren Uluslararası Dernek (International Association) gibi yapılar, enternasyonalizm fikrini canlı tuttu. 1860'lı yıllara gelindiğinde ise, sendikaların (trade-union) öncülüğünde başlatılan parlamento reformu mücadelesi ve yaygınlaşan grevler, işçi sınıfı içinde yeni bir örgütlülük ve politikleşme dalgası yarattı. Bu dinamizm, İngiliz sendikacılarını uluslararası meselelere daha duyarlı hale getirerek Enternasyonal'in kuruluşunda kilit bir rol oynamalarına zemin hazırladı.

• 1.2. Fransa: Proudhonculuğun Hegemonyası ve Pratiğin Gücü

• 1848 sonrası Fransa'da sosyalist hareket ağır bir darbe almıştı. Ancak 1864'ten Paris Komünü'ne uzanan dönemde sosyalizm yeniden canlanırken önemli bir dönüşüm geçirdi: Hareket giderek "işçileşen" bir nitelik kazandı. Bu sürecin merkezinde, Proudhon'un düşüncelerinin derin izler bıraktığı zanaatkârlar ve işçiler yer alıyordu. Enternasyonal'in Fransız şubesinin kurulması, yeni sendikaların oluşumu ve özellikle 1867-1868 yıllarında yoğunlaşan grev dalgası, bu teorik çerçeveyi pratikte dönüştürdü. Proudhon'un grevlere karşı olan teorik duruşu, bizzat Proudhoncu işçilerin grevlere kitlesel katılımıyla aşıldı. Bu, Marx'ın da belirttiği gibi, Proudhoncu yiğitlerin pratikte kendi öğretilerinin en ateşli karşıtları haline gelmesiyle sonuçlanan "büyük bir ilerleme"ydi. Bu dönüşümün en önemli temsilcilerinden biri, ciltçi işçisi Eugène Varlin'di. Proudhoncu gelenekten gelse de, Marksist ve Bakuninci fikirlerle etkileşim içinde yeni bir sentez arayışındaydı. Devlet otoritesini reddetmekle birlikte, siyasal mücadeleyi toplumsal mücadeleden ayıran dar Proudhonculuğu eleştiriyor ve ikisi arasındaki kopmaz bağı vurguluyordu: "Siyasal devrimle toplumsal devrim birbirine bağlıdır ve biri olmadan öbürü olamaz."

• 1.3. Almanya: Lassallecılık ve Marksizm Arasındaki Ayrım

• 1860'ların başında Almanya'daki işçi hareketi, büyük ölçüde liberallerin denetimindeki Arbeiterbildungsverein (İşçi Eğitim Dernekleri) çerçevesinde şekilleniyordu. Bu yapıdan ilk kopuş, Ferdinand Lassalle'ın 1863'te Allgemeiner Deutscher Arbeiterverein - ADAV (Genel Alman İşçi Derneği)'ni kurmasıyla gerçekleşti. ADAV, işçilerin liberal burjuvaziden bağımsız ilk siyasi örgütü olması bakımından tarihsel bir adımdı. Ancak Lassalle'ın programı, Prusya devletinden destek alarak kooperatifler kurma ve Bismarck gibi figürlerle ittifak arayışları gibi devletçi ve uzlaşmacı unsurlar barındırıyordu. Buna karşılık, Wilhelm Liebknecht ve August Bebel gibi isimler, Marksist düşüncenin Almanya'da kök salması için mücadele ettiler. Onlar, Lassalle'ın Prusya odaklı ve devletle uzlaşmacı yaklaşımının aksine, uluslararası işçi sınıfı dayanışmasını ve devrimci bir programı savundular. Faaliyetlerini liberal etkideki İşçi Dernekleri Kongresi içinde yürüten Liebknecht ve Bebel, 1868'de bu örgütün 1. Enternasyonal programını benimsemesini sağlayarak Lassallecılıktan kesin bir ideolojik kopuşu temsil ettiler ve Almanya'da bağımsız, Marksist bir işçi partisinin doğuşuna giden yolu açtılar.

Bu üç farklı ulusal mirasın birleşimi, Enternasyonal'in hem gücünü hem de içsel gerilimlerini belirleyecekti. İngilizlerin pragmatik sendikalizmi örgütsel bir zemin sunarken, reformist eğilimleri devrimci siyaseti frenliyordu. Fransızların devrimci pratiği teorik Proudhonculukla çatışırken, harekete dinamizm katıyor ama programatik tutarlılığı zayıflatıyordu. Alman hareketinin merkezindeki Marksizm ile Lassallecılık arasındaki ideolojik mücadele ise, Enternasyonal'i gelecekteki teorik savaşların ana sahnesi haline getirecekti. Bu uçucu ancak dinamik karışım, uluslararası işçi sınıfı siyasetinin temellerini atmıştır.

2. Kuruluş: St. Martin's Hall ve Marksist Programın Zaferi

Enternasyonal'in kuruluşuna giden yolu açan somut kıvılcım, 1863'teki Polonya Ayaklanması'na gösterilen uluslararası destek oldu. Ayaklanmanın Çarlık Rusyası tarafından kanlı bir şekilde bastırılması, Avrupa'nın dört bir yanındaki işçi ve demokrat çevrelerde büyük bir tepki ve dayanışma ruhu yarattı. Özellikle Fransız ve İngiliz işçilerinin Polonya halkının bağımsızlık mücadelesine verdikleri ortak destek, uluslararası bir örgütlenme fikrini somut bir eyleme dönüştürmek için gerekli siyasi atmosferi oluşturdu.

Bu çabaların doruk noktası, 28 Eylül 1864 tarihinde Londra'daki St. Martin's Hall'da gerçekleşen tarihsel toplantıydı. O salonun atmosferi, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir koalisyonun hem vaadini hem de barındırdığı gerilimi yansıtıyordu. Bir yanda, pratik kazanımlara odaklanmış, pragmatik İngiliz sendika liderleri; diğer yanda, teorik tartışmalara yatkın, zanaatkâr kökenli Fransız Proudhoncular; bir köşede, işçi sınıfının bağımsız mücadelesinden çok ulusal birliğe odaklanmış Mazzinici İtalyan milliyetçileri ve nihayet, bilimsel sosyalizm temelinde örgütlenmiş, sürgündeki Alman komünistleri. Bu heterojen grupların aynı çatı altında toplanması, başlı başına bir devrimci adımdı.

Toplantıda kurulan geçici komite, örgütün programatik metinlerini hazırlamakla görevlendirildi. Bu noktada Marx, belirleyici bir rol oynayarak hareketin ideolojik rotasını çizdi. Mazzinici ve Proudhoncu grupların hazırladığı, milliyetçi ve ütopik sosyalist unsurlar taşıyan taslakları diplomatik bir ustalıkla bertaraf eden Marx, kendi kaleme aldığı "Kuruluş Hitabı" (Inaugural Address) ve "Geçici Tüzük" metinlerini komiteye kabul ettirdi. Bu metinler, Enternasyonal'in temel ilkesini net ve tavizsiz bir biçimde ortaya koyuyordu:

"İşçi sınıfının kurtuluşu, işçi sınıfının kendisi tarafından gerçekleştirilmelidir."

Bu ilke, işçi hareketini burjuva radikallerinin ve milliyetçi akımların vesayetinden kurtararak, onu bağımsız bir siyasal güç olarak tanımlıyordu. Örgütün merkezinin, dönemin kapitalist dünyasının kalbi olan Londra'da kurulması ve Genel Konsey adıyla bir yürütme organının oluşturulması, Enternasyonal'e stratejik bir merkez ve sürekli bir faaliyet olanağı sağladı. St. Martin's Hall'daki kuruluş, bu ilkelerin benimsenmesiyle birlikte, uluslararası işçi sınıfı siyasetinde geri dönülmez yeni bir dönemin başlangıcını simgeledi.

3. Kongreler ve Programatik Gelişim: Proudhonculuktan Kolektivizme

1. Enternasyonal'in kongreleri, yalnızca örgütsel kararların alındığı rutin toplantılar olmanın çok ötesinde, örgütün ideolojik kimliğinin dövüldüğü siyasi savaş alanlarıydı. Bu kongreler, Proudhon'un küçük-burjuva sosyalizminin sistematik olarak tasfiye edildiği ve yerini Marksist kolektivist programın aldığı bir ideolojik oluşum anlatısı olarak okunmalıdır. Her kongre, toprak mülkiyeti, grev hakkı ve devletin rolü gibi konuların muharebe alanı olduğu, büyük bir fikri savaşın farklı birer cephesiydi.

İlk büyük çarpışma Cenevre Kongresi'nde (1866) yaşandı. Burada 8 saatlik işgünü talebinin kabul edilmesi ve Polonya'nın bağımsızlığının desteklenmesi gibi kararlar, örgütün pratik hedeflerini belirledi. Proudhoncuların etkisinin henüz hissedildiği Lozan Kongresi (1867) bir geçiş evresi olurken, kolektivist fikirler yavaş yavaş zemin kazandı.

Asıl ve kesin zafer, Brüksel Kongresi'nde (1868) kazanıldı. Burada Marx'ın müttefikleri olan kolektivistler, Proudhonculuğun azalan güçleri üzerinde ezici bir üstünlük sağladılar. Fransız delegelerin şiddetli muhalefetine rağmen, kongre toprak mülkiyeti de dahil olmak üzere üretim araçlarının kolektifleştirilmesi yönünde tarihsel bir karar aldı. Dahası, grevlerin işçi sınıfı için meşru ve gerekli bir mücadele aracı olduğu kabul edildi. Bu karar, Proudhon'un grev karşıtı öğretisinden kesin bir kopuşu temsil ediyordu.

Basel Kongresi (1869), kolektivist zaferi perçinledi. Toprak mülkiyetinin kolektifleştirilmesi kararı yeniden teyit edilirken, miras hakkının kaldırılması da hararetli bir şekilde tartışıldı. Ancak bu kongre, aynı zamanda Mihail Bakunin ve destekçilerinin Enternasyonal içindeki artan etkisine de sahne oldu. Bu, örgüt içindeki mücadelenin Proudhonculuk-Marksizm ekseninden, anarşizm-Marksizm eksenine kayacağının habercisiydi. Bu kongreler dizisi, 1. Enternasyonal'i küçük-burjuva sosyalizminden arındırarak, onu bilimsel sosyalizmin temel ilkelerini benimseyen modern işçi hareketinin ilk büyük uluslararası programatik merkezi haline getirdi.

4. Zirve ve Parçalanma: Savaş, Komün ve İç Çatışmalar

1860'lı yılların sonuna gelindiğinde 1. Enternasyonal, gücünün zirvesine ulaşmıştı. Avrupa'nın dört bir yanındaki grevlere verdiği destek, onu Avrupa burjuvazisi ve hükümetleri nezdinde ciddi bir "tehdit" haline getirmişti. Bu zirve dönemi, aynı zamanda örgütün sonunu hazırlayacak olan büyük krizleri de içinde barındırıyordu. Enternasyonal, yalnızca iç çatışmalarının kurbanı olmadı; aynı zamanda, konsolide olan Avrupa ulus-devlet sisteminin ve onun şiddetli burjuva tepkisinin de hedefindeydi.

• 4.1. Prusya-Fransa Savaşı ve Enternasyonalist Duruş

• 1870'te Prusya ile Fransa arasında savaş patlak verdiğinde, Enternasyonal proleter enternasyonalizmi ilkesinin ilk büyük sınavını verdi. Şovenist dalganın her iki ülkeyi de sardığı bir ortamda, Enternasyonal'in hem Fransız hem de Alman şubeleri cesur bir tavır sergiledi. Fransız enternasyonalciler, bu savaşın bir "kardeş kavgası" olacağını ilan ederken, Genel Konsey de savaşın "iktidarlar arası bir savaş" olduğu tespitini yaptı. Bu duruş, milliyetçiliğin en güçlü olduğu bir anda sınıf dayanışmasını ulusal sınırların üzerine koyarak, Enternasyonal'in temel ilkelerine olan bağlılığını pratikte kanıtladı.

• 4.2. Paris Komünü'nün Etkisi ve Burjuva Tepkisi

• Paris Komünü, Enternasyonal'in doğrudan bir eseri olmamasına rağmen, Avrupa'daki gerici güçler tarafından tamamen onunla özdeşleştirildi. Komün'ün yenilgisinin ardından yaşanan kanlı katliamlar, tüm Avrupa'da Enternasyonal'e yönelik bir cadı avının başlamasına neden oldu. Marx'ın Fransa'da İç Savaş adlı eserinde bu tarihsel deneyimi sahiplenmesi, örgütü kıta çapında bir numaralı düşman haline getirdi. Bu yoğun baskı ortamı, Enternasyonal şubelerinin faaliyetlerini neredeyse imkânsız kıldı ve örgüt içinde var olan ayrılıkları geri dönülmez biçimde derinleştirdi.

• 4.3. İç Bölünmeler ve Sonun Başlangıcı

• Paris Komünü sonrası artan bu dış baskı, örgütün iç zayıflıkları üzerinde güçlü bir katalizör etkisi yarattı ve ideolojik fay hatlarını tamamen kırdı. Komün'ün devrimci radikalizmi ve ardından gelen devlet terörü, pragmatik İngiliz sendika liderlerini ürküttü. Parlamenter ittifaklarla ilerlemeye odaklanan bu liderler, Enternasyonal'in devrimci çizgisinden uzaklaşarak liberal burjuvaziyle iş birliği yolunu seçtiler. Onların geri çekilmesi, Marx'ın Enternasyonal içindeki pragmatik güç tabanını zayıflattı ve bu durum, örgütün sonunu getiren Marx-Bakunin çatışmasını daha da şiddetlendirdi.

• Bu çatışma, basit bir örgütsel rekabetin ötesinde, iki temel dünya görüşünün çarpışmasıydı. Marx'ın tarihsel materyalizmi, işçi sınıfının mevcut devlet aygıtını ele geçirip bu devlet aygıtını kendi amaçları doğrultusunda dönüştürmesini öngörürken; Bakunin'in romantik ve voluntarist anarşizmi, her türlü devlet ve otoritenin derhal ve tamamen imha edilmesi gerektiğini savunuyordu. Bu temel ayrım; siyasal mücadelenin gerekliliği, seçimlere katılım ve örgüt yapısı gibi konularda somutlaşıyordu. Bakunin'in kendi kurduğu "Uluslararası Sosyalist Demokrasi Birliği" ile Enternasyonal içinde "örgüt içinde örgüt" kurma çabası, krizi doruk noktasına taşıdı. Bakunin'in anti-otoriter ve federalist modeli, özellikle İtalya ve İspanya gibi zayıf merkezi devletlere ve güçlü bölgesel kimliklere sahip ülkelerde yankı bulurken, Marx'ın fikirleri Almanya'nın merkeziyetçi devlet geleneği içinde daha fazla taraftar topluyordu. 1872'deki Rimini Konferansı'nda İtalyan şubelerinin Enternasyonal'den ayrılma kararı, parçalanmayı geri dönülmez kıldı.

Paris Komünü'nün ezilmesinin yarattığı dış baskı ile anarşist-Marksist bölünmesinin yarattığı iç parçalanma bir araya gelerek, işçi sınıfının bu ilk büyük uluslararası örgütünün fiilen dağılmasına yol açtı.

5. Sonuç: 1. Enternasyonal'in Tarihsel Mirası

1. Enternasyonal, örgütsel olarak dağılmış olsa da, sosyalist hareket üzerinde kalıcı ve derin bir miras bırakmıştır. O, sosyalist siyasetin soyut ilkelerden somut eyleme geçtiği, farklı işçi geleneklerinin ilk kez ortak bir program etrafında birleşmeye çalıştığı ve Marksizmin diğer sosyalist akımlar karşısında teorik ve pratik üstünlüğünü kanıtladığı tarihsel bir laboratuvar işlevi görmüştür. Enternasyonal'in temel mirası, "İşçi sınıfının kurtuluşunun kendi eseri olması gerektiği" ilkesini uluslararası işçi hareketinin temel taşı yapmasıdır. Bu ilke, işçi sınıfını burjuva ve küçük-burjuva akımlarının siyasi vesayetinden kurtararak onu tarihin bağımsız bir öznesi olarak konumlandırmıştır. Kongrelerinde yürüttüğü çetin tartışmalarla kolektivizm ve bağımsız siyasal eylem gibi hedefleri belirleyerek, gelecekteki sosyalist ve sosyal demokrat partilerin programatik temelini atmıştır. Farklı ülkelerdeki grevlere sağladığı destekle uluslararası dayanışmayı somut bir eyleme dönüştürmüş, sınıf mücadelesinin ulusal sınırları aşan bir gerçeklik olduğunu göstermiştir. Zaferleri, yenilgileri, hataları ve doğrularıyla 1. Enternasyonal'in deneyimleri, sonraki enternasyonaller ve ulusal işçi partileri için paha biçilmez bir ders ve birikim kaynağı olmuştur; modern sosyalist siyaset, onun attığı temeller üzerinde yükselmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]