Giriş
Türkiye’nin
önde gelen Marksist/devrimci düşünürlerinden Hikmet Kıvılcımlı’nın Osmanlı
Tarihinin Maddesi adlı eserini ele alacağız. Bu eser, Osmanlı tarihini klasik
anlatılardan farklı olarak, Marksist materyalist bir perspektiften, yani
ekonomik altyapı, üretim ilişkileri ve sınıfsal çelişkiler üzerinden analiz
ediyor. Osmanlı’nın tımar sisteminden sınıfsal ilişkilerine, düzenin
çözülüşünden kapitalist ilişkilerin filizlenmesine kadar geniş bir yelpazede,
imparatorluğun tarihsel dinamiklerini inceliyor. Kıvılcımlı’nın özgün
kavramlarını, bölgesel farklılıkları ve Osmanlı düzeninin ayrıntılarını
tartışacağız.
Bölüm
1: Kıvılcımlı’nın Materyalist Tarih Anlayışı ve Osmanlı’ya Yaklaşımı
Hikmet
Kıvılcımlı, Osmanlı tarihini Marksist materyalist tarih anlayışıyla ele alan
öncü bir düşünürdür. Materyalist tarih anlayışı, tarihsel süreçlerin maddi
koşullara, yani üretim araçlarının mülkiyetine ve üretim ilişkilerine
dayandığını savunur. Kıvılcımlı, bu çerçevede Osmanlı’yı bir imparatorluktan
ziyade, ekonomik ve toplumsal bir sistem olarak analiz eder. Ona göre,
toplumların gelişimi, artı-ürün’ün (üreticilerin ihtiyaç fazlası üretimi) nasıl
toplandığı ve dağıtıldığına bağlıdır. Osmanlı’da bu artı-ürün, devletin merkezi
otoritesi aracılığıyla toplanır ve bu, Kıvılcımlı’nın Asyatik üretim tarzı
kavramıyla açıklanır.
Asyatik
üretim tarzı, Marx’ın Asya toplumlarını tanımlamak için kullandığı bir
modeldir. Bu modelde, devlet toprak mülkiyetine sahiptir ve köylüler,
artı-ürünü devlete vergi olarak aktarır. Kıvılcımlı, Osmanlı’yı bu modelin
tipik bir örneği olarak görür ve Batı Avrupa’daki feodalizmle karşılaştırır.
Batı’da feodal beyler toprağın doğrudan sahibi iken, Osmanlı’da devlet, Doğu
despotizmi olarak adlandırdığı merkezi bir otoriteyle toprağı kontrol eder. Bu,
yerel güç odaklarının bağımsız bir feodal sınıf haline gelmesini engeller.
Kıvılcımlı, Osmanlı’yı “barbarlık aşaması” olarak tanımladığı bir toplumsal
formasyon içinde ele alır; bu, Marksist tarih teorisinde, köleci toplum ile
feodalizm arasındaki geçiş dönemine işaret eder. Osmanlı, bu aşamada, göçebe
Türkmen topluluklarının tarımsal üretime geçişiyle şekillenmiştir.
Kıvılcımlı’nın
eseri, Osmanlı tarihini yalnızca siyasi olaylar veya askeri fetihler üzerinden
değil, üretim ilişkileri, sınıfsal çelişkiler ve ekonomik dönüşümler üzerinden
sistematik bir şekilde inceler. Bu yaklaşım, Osmanlı’yı bir toplumsal sistem
olarak anlamamızı sağlar. Şimdi, bu sistemin ekonomik temelini oluşturan tımar
sistemine yakından bakalım.
Bölüm
2: Tımar Sistemi: Osmanlı Ekonomisinin Belkemiği
Osmanlı
ekonomisinin kalbi, tımar sistemidir. Kıvılcımlı, bu sistemi Asyatik üretim
tarzının en net yansıması olarak tanımlar. Tımar sistemi, devletin toprağı
sipahilere (askeri yöneticilere) kullanım hakkı olarak dağıtması, ancak
mülkiyetin devlette kalması esasına dayanır. Sipahiler, tımar topraklarından
elde edilen artı-ürün ile asker yetiştirir ve devletin askeri gücünü
desteklerdi. Köylüler, toprağı işleyen temel üretici sınıf olarak, ürünün bir
kısmını vergi olarak devlete ve sipahiye aktarırdı. Bu sistem, devletin hem
ekonomik hem de askeri kontrolünü merkezi bir şekilde sürdürmesini sağlardı.
Kıvılcımlı,
tımar sistemini Batı feodalizmiyle karşılaştırır ve önemli farklar olduğunu vurgular.
Batı’da feodal beyler toprağın sahibi iken, Osmanlı’da devlet mülkiyeti esastı.
Bu durum, yerel güç odaklarının bağımsız bir feodal sınıf haline gelmesini
engelledi ve devletin Doğu despotizmi karakterini güçlendirdi. Köylüler,
Batı’daki serflerden farklı olarak teorik olarak özgürdü, ancak pratikte
devlete ve sipahilere bağımlıydı. Artı-ürün, merkezi otorite tarafından
sistematik bir şekilde toplanır ve yeniden dağıtılırdı.
Tımar
sistemi, Osmanlı’nın kuruluş (13. yüzyıl sonu - 14. yüzyıl) ve yükseliş (15. -
16. yüzyıl) dönemlerinde son derece etkiliydi. İstanbul’un 1453’teki fethi,
geniş toprakların yönetimi ve düzenli vergi toplama, bu sistemin başarısını
gösterir. Ancak, 16. yüzyılın sonlarından itibaren sistemde ciddi bir çözülme
başladı. Bu çözülüş, hem küresel hem de içsel dinamiklerden kaynaklanıyordu.
Kıvılcımlı, bu süreci Anadolu, Balkanlar ve Ortadoğu gibi farklı bölgelerdeki
dinamiklerle de ilişkilendirir. Örneğin, Anadolu’da köylülerin yoğun sömürüsü
ve göç hareketleri, Balkanlar’da ise gayrimüslim toplulukların ticari
faaliyetleri, tımar sisteminin farklı bölgelerde farklı şekillerde çözülmesine
yol açtı.
Bölüm
3: Osmanlı Düzeninin Çözülüşü
Osmanlı
düzeninin çözülüşü, Kıvılcımlı’nın eserinde merkezi bir tema olarak ele alınır
ve tımar sisteminin bozulmasıyla başlar. Bu süreci tetikleyen faktörleri,
küresel, içsel ve bölgesel dinamikler üzerinden inceleyelim.
a.
Küresel Ekonomik Değişimler
16.
yüzyılda Avrupa’daki Coğrafi Keşifler ve merkantilizmin yükselişi, dünya
ticaret yollarını Akdeniz’den Atlantik’e kaydırdı. Osmanlı, İpek Yolu ve
Baharat Yolu üzerindeki ticari hegemonyasını kaybetti. Bu durum, devletin
gelirlerini azalttı ve tımar sistemini finanse etmeyi zorlaştırdı. Kıvılcımlı,
bu küresel değişimlerin Osmanlı’nın tarım temelli ekonomisini derinden
sarstığını vurgular. Özellikle Balkanlar’da, Avrupa ile ticaret yapan
gayrimüslim tüccarların yükselişi, Osmanlı devletinin ekonomik kontrolünü
zayıflattı. Ortadoğu’da ise, ticaret yollarının değişmesi, şehirlerin ekonomik
önemini azalttı.
b.
Tımar Sisteminin İçsel Zaafları
Tımar
sisteminin bozulmasında içsel faktörler de kritikti. Merkezi otoritenin
zayıflamasıyla, sipahilerin yerini mültezimler (iltizam sistemiyle vergi
toplayanlar) ve yerel ayanlar aldı. İltizam sistemi, tımar gelirlerinin özel
kişilere satılması anlamına geliyordu ve bu, devletin gelir kontrolünü
zayıflattı. Ayrıca, tımarların bir kısmı özel mülkiyete, yani çiftliklere
dönüştü. Bu, Asyatik üretim tarzının temel özelliği olan devlet mülkiyetinin
çözülmesiydi. Anadolu’da çiftlikleşme, özellikle 17. yüzyılda, yerel ayanların
güçlenmesine yol açtı. Balkanlar’da ise, gayrimüslim toplulukların ticari
zenginleşmesi, tımar sisteminin yerine yeni ekonomik ilişkilerin filizlenmesini
hızlandırdı.
c.
Nüfus Artışı ve Toprak Krizi
16.
yüzyılda artan nüfus, tarım arazilerine olan talebi artırdı ve köylüler
üzerinde baskı yarattı. Anadolu’da, vergilerin ağırlaşması ve toprak kıtlığı,
köylülerin köyleri terk etmesine ve “büyük kaçgun” adı verilen göçe yol açtı.
Bu, tarımsal üretimin azalmasına ve tımar sisteminin gelir kaynaklarının
zayıflamasına neden oldu. Kıvılcımlı, bu göçün özellikle Anadolu’daki köylü
topluluklarında sınıfsal çelişkileri derinleştirdiğini belirtir. Balkanlar’da
ise, daha heterojen bir nüfus yapısı nedeniyle, bu kriz farklı şekillerde
kendini gösterdi; örneğin, gayrimüslim topluluklar ticarete yönelerek ekonomik
güç kazandı.
d.
Celali İsyanları ve Toplumsal Çelişkiler
Kıvılcımlı,
16. ve 17. yüzyıldaki Celali İsyanlarını, Osmanlı düzeninin çözülüşünün
toplumsal bir yansıması olarak görür. Bu isyanlar, özellikle Anadolu’da,
köylülerin artan vergilere ve yerel yöneticilerin baskısına karşı tepkisiydi.
Kıvılcımlı, bu hareketleri, sınıf bilincinin ilkel bir biçimi olarak
değerlendirir; köylüler, sömürüye karşı örgütlü bir direniş gösteremese de,
ekonomik baskıya tepki olarak ayaklanıyordu. Celali İsyanları, devletin merkezi
otoritesinin zayıfladığını ve tımar sisteminin toplumsal düzeni koruyamadığını
gösterdi. Ortadoğu’da ise, bu tür isyanlar daha az etkiliydi, çünkü bölgenin
ekonomik yapısı daha çok ticaret ve göçebe topluluklara dayanıyordu.
Bölüm
4: Sınıfsal İlişkiler ve Toplumsal Yapı
Kıvılcımlı,
Osmanlı toplumunu sınıfsal bir perspektiften inceler ve temel sınıfları şu
şekilde tanımlar:
- Yönetici
Sınıf: Padişah,
vezirler, üst düzey bürokratlar ve sipahiler, devletin ekonomik ve siyasi
gücünü elinde tutardı. Tımar sistemi, bu sınıfın artı-ürün üzerinden
zenginleşmesini sağlardı. Kıvılcımlı, bu sınıfın Doğu despotizmi içinde
merkezi iktidarın temsilcisi olduğunu vurgular.
- Ulema: Din adamları, devletin ideolojik
meşruiyetini sağlayan bir sınıftı. İslam’ı toplumsal düzenin bir aracı
olarak kullanıyorlardı, ancak ekonomik üretimden ziyade ideolojik bir rol
oynuyorlardı. Anadolu’da ulema, köylülerin sömürülmesini meşrulaştıran
fetvalar üretirken, Balkanlar’da daha çok dini eğitim ve yönetimle
etkiliydi.
- Köylüler: Toplumun temel üretici sınıfı olan
köylüler, tarımsal üretimi gerçekleştirirdi. Artı-ürünlerinin çoğu devlet
ve sipahiler tarafından alınırdı. Kıvılcımlı, köylülerin Batı’daki
serflerden farklı olarak teorik olarak özgür, ancak pratikte devlete
bağımlı olduğunu belirtir. Anadolu’da köylüler yoğun sömürüye maruz
kalırken, Balkanlar’da gayrimüslim köylüler cizye vergisiyle farklı bir
ekonomik yük altındaydı.
- Esnaf
ve Tüccarlar:
Şehirlerdeki lonca sistemi, esnaf ve tüccarların üretim ve ticaretini
düzenliyordu. Ancak, devletin ekonomik kontrolü ve lonca sisteminin
katılığı, bu sınıfın kapitalist bir burjuvaziye dönüşmesini engelledi.
Balkanlar’da, özellikle gayrimüslim tüccarlar, Avrupa ile ticarette daha
aktifti.
- Gayrimüslimler: Hristiyanlar ve Yahudiler,
özellikle Balkanlar ve Ortadoğu’da ticarette aktifti ve cizye vergisi
öderdi. Kıvılcımlı, bu grupların kapitalist ilişkilerin taşıyıcısı olmaya
başladığını, ancak devletin kontrolü nedeniyle bunun sınırlı kaldığını
belirtir.
Osmanlı’daki
sınıfsal karşıtlıklar, Batı feodalizminden farklıydı. Batı’da feodal beyler ile
serfler arasındaki mücadele belirleyiciyken, Osmanlı’da karşıtlıklar ve çelişkiler
devlet ile üretici sınıflar arasında yoğunlaşırdı. Tımar sisteminin çözülmesi,
bu karşıtlıkları daha görünür hale getirdi. Anadolu’da köylü isyanları,
Balkanlar’da ise gayrimüslim tüccarların yükselişi, bu çelişkilerin bölgesel
farklılıklarını ortaya koydu.
Bölüm
5: İdeolojik Şekillenme: Din ve Devlet
Osmanlı
düzeninin ideolojik temelini, İslam ve devlet otoritesi oluşturuyordu.
Kıvılcımlı, İslam’ın hem birleştirici hem de statükoyu koruyan bir ideolojik
araç olduğunu savunur. Ulema sınıfı, şeriat kurallarıyla toplumsal düzeni
destekler ve devletin merkezi iktidarını meşrulaştırırdı. Örneğin, tımar
sisteminin vergilendirme mekanizması, İslam’ın adalet ve cihad kavramlarıyla
meşrulaştırılırdı. Ancak, Kıvılcımlı, dinin bu rolünün ekonomik altyapıya bağlı
olduğunu vurgular. Ekonomik krizler ve tımar sisteminin bozulması, ulemanın
meşruiyetini zayıflattı. Anadolu’da, köylü isyanları sırasında ulemanın
fetvaları etkisini yitirirken, Balkanlar’da gayrimüslim topluluklar dini
otoriteye daha az bağlıydı.
Bölüm
6: Kapitalist İlişkilerin Filizlenmesi
Osmanlı
düzeninin çözülüşü, kapitalist ilişkilerin filizlenmesine yol açtı, ancak
Kıvılcımlı’ya göre bu süreç sınırlı kaldı. Kapitalist ilişkilerin gelişimini şu
unsurlar üzerinden ele alır:
- Tüccar
Sınıfının Yükselişi: Avrupa’daki
merkantilizmin etkisiyle, özellikle Balkanlar’daki gayrimüslim tüccarlar
(Rumlar, Ermeniler, Yahudiler) ticarette öne çıktı. Ancak, lonca sistemi
ve devletin ekonomik kontrolü, bu sınıfın burjuvaziye dönüşmesini
engelledi.
- Çiftlikleşme
ve Özel Mülkiyet:
Tımar sisteminin bozulmasıyla, Anadolu’da ve Balkanlar’da topraklar
çiftliklere dönüştü. Bu, kapitalist tarımın bir işaretiydi, ancak yerel
ayanların kontrolünde sınırlı kaldı.
- Dış
Borçlanma: 18.
yüzyıldan itibaren Osmanlı, Avrupa’dan borç almaya başladı. Galata
bankerleri, finansal aracılıkta önemli bir rol oynadı. Kıvılcımlı, bu
borçlanmayı kapitalist dünya sistemine eklemlenme olarak görür, ancak bu
süreç Osmanlı’yı bağımlı bir ekonomiye dönüştürdü.
- Sanayi
ve Üretim Eksikliği:
Avrupa’daki Sanayi Devrimi’ne karşılık, Osmanlı’da lonca sistemi modern
üretimi engelledi. Anadolu’da tarımsal üretim baskın kalırken,
Balkanlar’da ticari faaliyetler daha yoğundu.
Bölüm
7: Osmanlı’nın Çöküşü ve Yarı-Sömürgeleşme
Kıvılcımlı,
Osmanlı’nın çöküşünü, tımar sisteminin bozulması, küresel ekonomik değişimler
ve merkezi otoritenin zayıflamasıyla açıklar. Celali İsyanları, bu krizin
toplumsal yansımasıydı. Kapitalist ilişkilerin filizlenmesi, Osmanlı’yı modern
bir kapitalist ekonomiye dönüştürmedi; aksine, yarı-sömürge bir konuma getirdi.
Dış borçlanma ve Avrupa’ya ekonomik bağımlılık, Osmanlı’nın bağımsızlığını
yitirmesine neden oldu.
Bölüm
8: Kıvılcımlı’nın Katkısı
Kıvılcımlı’nın
Osmanlı Tarihinin Maddesi, Osmanlı tarihine materyalist bir perspektif sunan
öncü bir eserdir. Asyatik üretim tarzı, tımar sistemi ve sınıfsal analizler,
Osmanlı’yı ekonomik ve toplumsal bir sistem olarak anlamamızı sağlar. Eser,
Osmanlı tarihine özgün bir bakış ve tarih yazımına katkı sunar. Hikmet
Kıvılcımlı’nın Osmanlı Tarihinin Maddesi, Osmanlı’yı maddi koşullar üzerinden
anlamak isteyenler için bir başyapıttır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.