Akdeniz’in ortasında bir uçak gemisi mi, yoksa sınıf mücadelesinin bir cephesi mi?
MAR
Kıbrıs,
Akdeniz’in doğusunda, Türkiye’nin 70 km güneyinde, 9.251 km²’lik bir ada.
1974’ten beri fiilen ikiye bölünmüş: Güneyde uluslararası tanınan Kıbrıs
Cumhuriyeti (%59), kuzeyde yalnızca Türkiye’nin tanıdığı KKTC (%37). Nüfus: %80
Rum, %18 Türk. Sorun, etnik çatışma gibi görünse de sınıf mücadelesi
perspektifi aydınlatıcıdır.
Ada’nın
tarihi, insanlığın en eski tarım topluluklarını barındıran Neolitik
yerleşimlerle (MÖ 8000) başlar (Çukurova, 2009: Neolitik Kıbrıs). Ardından
Fenike tüccar kolonileri (MÖ 1200), Asur vassallığı (MÖ 709), Pers satraplığı
(MÖ 525), Helenistik krallıklar (MÖ 294), Roma eyaleti (MÖ 58), Bizans theması
(MS 395), Arap akınları (MS 649-965), Lüzinyan Haçlı Krallığı (1192-1489) ve
Venedik sömürgeciliği (1489-1571) gelir. Ancak sınıf mücadelesi açısından
belirleyici kırılma, 1571 Osmanlı fethidir. Bu fetih, yalnızca siyasi bir
değişim değil, feodal-haraççı üretim tarzının ada topraklarına sistematik
olarak nakşedilmesi ve köylü emeğinin kurumsallaşmış sömürüsünün başlangıcıdır
(An, 1996a: Osmanlı dönemi köylü isyanları).
Köylü
İsyanları ve Haraç Zinciri (1571-1878)
Osmanlı
fethi, Venedik’in feodal senyörlük düzenini yıkar. Yerine timar sistemi
(toprakların askeri yöneticilere verildiği feodal-haraççı yapı) gelir.
Topraklar sipahilere (timar sahipleri) dağıtılır. Köylüler (reaya, köylü
sınıfı), vergi, angarya ve haraç (köylüden alınan vergi) üçlü zinciriyle
bağlanır. Rum ve Türk köylüler, aynı sömürü koşullarında yan yana yaşar.
1572-1878 arasında belgelenen 27 köylü isyanı, etnik değil, tamamen
sınıfsaldır.
•
1665 Lefkoşa İsyanı: Türk ve Rum köylüler birlikte vergi memurlarını linç eder.
•
1764 İsyanı: 3.000 köylü Lefkoşa Kalesi’ni kuşatır (An, 1996a: İsyanların
belgeli analizi).
Bu
ayaklanmalar, feodal-haraççı devletin iç krizinin açık işaretleridir. Artı-ürün
(köylünün ürettiği fazladan ürün) merkezi hazineye ulaşamaz. Yerel beyler gasp
eder (İnalcık, 1994: Osmanlı feodalizmi).
Osmanlı’nın
“millet sistemi” (dinsel toplulukların özerk idari birim olarak tanındığı
yapı), dinsel toplulukları idari birimlere dönüştürür. İlerideki ideolojik
bölünmenin altyapısını hazırlar. Rum Ortodoks Kilisesi, feodal-haraççı
kalıntıları “Helen kimliği” altında birleştirir. Türk uleması ise “sadakat-i
Osmaniye”yi meşrulaştırıcı bir araç haline getirir (An, 1997: Dinsel toplumdan
ulusala geçiş). Burjuva milliyetçiliğinin ilk tohumları burada atılır. Rum
Ortodoks Kilisesi, Osmanlı millet sistemi içinde dini otoriteyle desteklenen
vergi, angarya ve geniş toprak mülkiyetine dayalı rant sömürüsü yoluyla köylü
emeğini doğrudan gasp eder.
•
18. yüzyılda Kilise, adanın %25-30’unu kontrol eden en büyük toprak sahibiydi.
•
Yıllık geliri 40.000-60.000 kuruş arasındaydı — bu, devletin ada gelirinin
yarısına yakındı (Hill, 1952; An, 1996a: Kilise’nin ekonomik rolü).
•
Manastır arazilerinde köylüler ücretsiz çalıştırılırdı, “on dalı bir” (hasadın
onda biri) vergisi toplanırdı, borçlandırılan köylülerin toprakları ele
geçirilirdi.
Kilise,
Helen kimliğini sömürüyü meşrulaştıran ideolojik çimento olarak kullanır. Türk
uleması ise “ümmet” söylemiyle köylüyü pasifize eder, Osmanlı sadakatini
pekiştirir (Braude & Lewis, 1982: Millet sistemi). 1830’larda Tanzimat
reformları (Osmanlı modernleşme girişimleri), ada ekonomisini kapitalist dünya
pazarına açar. İpek, pamuk ve zeytinyağı ihracatı hızla artar. Ama kazanç yerel
burjuvaziye değil, İngiliz ve Fransız tüccarlara gider. 1839-1878 arasında
köylü borçluluğu patlar. Faiz oranları %40’a ulaşır. Topraklar tefeci
sermayenin eline geçer (Quataert, 2005: Osmanlı tarım kapitalizmi). 1855-56
Kırım Savaşı sonrası ada “borç tuzağı”na düşer. 1878’de II. Abdülhamid, Rusya
tehdidini bahane ederek adayı yıllık 92.799 sterline İngiltere’ye “kiralık” bırakır
(An, 1996a: 1878 antlaşmasının detayları). Bu, feodal-haraççı devletin
emperyalizme teslimiyetinin somut ifadesidir (Hobsbawm, 1987: Emperyalizm
çağı).
Monokültür
ve Maden Sömürüsü (1878-1931)
İngiliz
sömürge dönemi başlar: Madenler ve tarım ürünleri, Londra’ya akar; işçi sınıfı
doğar.
İngiliz
yönetimi, ada ekonomisini madencilik (KMC – Cyprus Mines Corporation, bakır
madenleri şirketi) ve monokültür zeytinyağı odaklı yeniden yapılandırır.
1900’lerde bakır üretimi dünya pazarının %10’unu karşılar. Artı-değer doğrudan
Londra’ya akar (Hill, 1952: İngiliz dönemi ekonomi). İşçi sınıfı (proletarya)
hızla oluşur.
•
1912: 3.000 maden işçisi, 8 saatlik işgünü için grev yapar.
•
1925: Lefkoşa demiryolu işçileri, İngiliz yönetimine karşı 42 gün direnir (An,
1996a: Maden grevleri).
Sınıfsal
ayrışma derinleşir. Rum burjuvazisi, Kilise önderliğinde Enosis ideolojisini
(Yunanistan’la birleşme) inşa eder. Türk elitler, “Kemalist modernleşme”
söylemiyle Taksim’i (bölünme) hazırlar (An, 1997: Liderlik oluşumu). 1926’da
Komünist Parti Kıbrıs (KKP) kurulur. Sınıf birliğini savunur:
“Ne Enosis ne Taksim, işçi-köylü cumhuriyeti!”
(Katsourides, 2014: KKP kuruluşu).
Ama
1929 dünya buhranı KKP’yi revizyonizme (sınıf mücadelesini terk etme) sürükler:
Küresel kapitalist kriz, maden ve tarım ihracatını çökertir; işsizlik ve
yoksulluk patlarken, KKP’nin revizyonist kanadı (merkez komite çoğunluğu) sınıf
mücadelesini terk ederek İngiliz kolonyalizmine karşı “birleşik cephe” adına
Rum burjuvazisinin Enosis taleplerine teslim olur. Bu teslimiyet, 1931 Ekim
İsyanı’nın sol kanadını izole eder ve isyanın Enosis’e kanalize edilmesine yol
açar; böylece proletaryanın bağımsız devrimci hattı tasfiye edilir
(Katsourides, 2014: KKP’nin revizyonist dönüşümü).
1931’de
Ekim İsyanı’nda:
•
Katılanların %60’ı maden işçisi, %30’u köylü, %10’u şehir esnafıdır.
•
Lider kadro, KKP’nin sol kanadıdır. Ama revizyonist merkez İsyan’ı Enosis’e
teslim eder.
•
20.000 kişi katılır. Lefkoşa’da İngiliz bayrağı indirilir. Hükümet konağı ateşe
verilir.
•
İngilizler: 7 ölü, 200 yaralı, 2.500 sürgün verir (An, 1996a: 1931 isyanı;
Crouch, 1970: Kolonyal bastırma).
Bu
isyan, işçi sınıfının potansiyel gücünü gösterir. Ama ideolojik önderlik
eksikliği, burjuvazinin zaferiyle sonuçlanır. İngilizler “böl ve yönet”
taktiğini devreye sokar:
•
Rumlara Yasama Meclisi’nde 12 sandalye,
•
Türklere yalnızca 3 sandalye hakkı verilir.
Böylece
etnik temsiliyet, sınıf temsiliyetinin yerini alır (Holland, 1998: İngiliz
kolonyal politikası).
Faşist
Örgütlenmeler ve Savaş Ekonomisi (1931-1955)
1931
isyanı bastırıldıktan sonra milliyetçilik yükselir, II. Dünya Savaşı ada
ekonomisini dönüştürür.
1930’lar,
dünya kapitalizminin kriziyle birlikte Kıbrıs’ta faşist örgütlenmelerin
yükselişine tanık olur.
•
Rum tarafı: EON (Ethniki Organosi Neoleas, milliyetçi gençlik örgütü)
•
Türk tarafı: “Kemalist” Türk Fırkası
Her
ikisi de milliyetçiliği körükler (An, 1997: Faşist örgütlenmeler).1941’de
İlerici Halkın Emekçi Partisi (AKEL) kurulur. KKP’nin devamıdır. Kuruluşunda
İngiliz kolonyalizmine karşı bağımsız birleşik Kıbrıs talebini benimser; ancak
1940’ların sonunda ve 1950’lerde, Rum yeraltı örgütü EOKA’nın silahlı Enosis
mücadelesine karşı çıkmakla birlikte, “self-determinasyon” (kendi kaderini
tayin hakkı) söylemi altında Enosis’i geçici bir anti-emperyalist aşama olarak
savunur. Bu pozisyon, 1955-59 EOKA mücadelesi sırasında pratikte Enosis karşıtı
bir tutumla çelişir: AKEL, Grivas’ın faşist yöntemlerini eleştirir, İngilizlere
karşı grev ve gösterilere öncülük eder, ama bağımsızlığı açıkça formüle edemez.
1960 Londra-Zürih Antlaşmaları’ndan sonra ise bağımsız iki toplumlu cumhuriyeti
savunmaya başlar – ancak bu, sınıf temelli bir alternatif olmaktan çok, etnik
uzlaşmacılığa dayalı reformist bir çizgidir. 1955-59 döneminde EOKA’ya karşı
çıkışı, İngiliz kolonyalizmine karşı grev ve gösterilerde öncülük etmesi,
AKEL’in anti-emperyalist potansiyelini gösterse de, bu enerjiyi sınıf devrimine
değil, burjuva cumhuriyetin inşasına yöneltmesiyle sınırlı kalmıştır
(Katsourides, 2014: KKP-AKEL geçişi; Panayiotou, 2012: Ulusal sorunda solun
aşamacılığı).
II.
Dünya Savaşı, ada ekonomisini savaş sanayine bağlar.
•
1943’te 30.000 Kıbrıslı, İngiliz ordusunda ücretli asker olur (Hill, 1952:
Savaş ekonomisi).
Savaş
sonrası sendikalaşma patlar:
•
1946: PEO (Rum sendikaları federasyonu) → 25.000 üyeyi
•
Türk-SEN (Türk sendikaları) → 5.000 işçiyi örgütler.
1948
Lefkoşa Genel Grevi 63 gün sürer. İngilizler 12 işçiyi katleder (An, 1996b:
Fırtınalı yıllar grevleri).
1950’lerde
Rum yeraltı örgütü EOKA, Grivas önderliğinde silahlı mücadeleye başlar. Hedefi
Enosis’tir. Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), 1958’de karşı-terörle yanıt verir.
1955-59 arası:
•
500’ün üzerinde sivil ölür
•
104’ü Türk, 278’i Rum’dur (Patrick, 1976: EOKA-TMT çatışması).
EOKA’nın
finansmanı: Rum bankaları + Kilise vakıflarıdır.
TMT’nin
finansmanı: Türk tüccarları + Ankara kontrgerillasıdır.
Her
ikisi de işçi grevlerini “vatan hainliği” diye bastırır. Bu şiddet, sınıf
mücadelesini etnikleştirmenin zirvesidir. Maden işçileri grev yapamaz (An,
1997: TMT ve EOKA karşılaştırması).
Burjuva
Cumhuriyet ve Enklav Tecriti (1960-1974)
1960’ta
İngiliz sömürgesi biter, iki toplumlu cumhuriyet kurulur; ama etnik gerilim
1963’te patlar.
1960
Londra-Zürih Antlaşmaları, iki toplumlu cumhuriyeti kurar:
•
%70 Rum, %18 Türk, %12 diğer
Ama
anayasa, sınıf temsiliyetini tamamen dışlar.
•
Meclis’te 35 Rum, 15 Türk milletvekili vardır.
•
Vergi sistemi Rum burjuvazisine ayrıcalık tanır.
•
Türk azınlık ekonomik abluka altındadır (Joseph, 1985: 1960 anayasası).
1963’te
Makarios'un önerdiği 13 maddelik anayasa değişikliğini Türk tarafı reddeder. Bu
reddin ardından 21 Aralık 1963'te başlayan ve “Kanlı Noel” olarak anılan
olaylarda etnik şiddet patlak verir: Rum milliyetçi çeteler Türk mahallelerine
saldırır, 364 Türk ve 174 Rum hayatını kaybeder. Sonuçta Türkler, adanın
yalnızca %3'ünü kapsayan izole enklavlara (abluka altındaki gettolar)
hapsedilir; bu, etnik ayrışmanın fiziksel ve ekonomik tecrit boyutunu kalıcı
kılar (An, 1996b: 1963 olayları; Attalides, 1979: İç savaş dönemi).
1964-74
arası “iç savaş” yaşanır:
•
BM Barış Gücü gelir. Ama bu, emperyalist denetim aracıdır (Harbottle, 1970: BM
rolü).
•
Rum tarafında AKEL, Makarios’u “ilerici” diye destekler.
•
Türk tarafında TMT, “milli mücadele” adına solcuları tasfiye eder. 1971’de
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) kurulur. Ama milliyetçi baskı altında sınıf
söylemini geri plana iter (An, 2010: CTP’nin erken yılları).
Enklavlarda:
• Gıda, ilaç, yakıt kota ile dağıtılır.
•
İşsizlik %70’e çıkar.
•
Bu, proletaryanın fiziksel ve ideolojik tecrididir.
1974:
Yeniden Bölüşüm
Yunan
cuntası darbe yapar, Türkiye müdahale eder; ada fiilen ikiye bölünür.
15
Temmuz 1974: Yunan cuntası, Makarios’u devirir. Sampson başa geçer.
20
Temmuz 1974: Türkiye, “garantörlük” adına müdahale eder.
•
Adanın %37’si işgal edilir.
•
200.000 Rum güneye, 50.000 Türk kuzeye göçe zorlanır (Hitchens, 1984: 1974
darbesi).
Sınıf
açısından dönüm noktası yaşanır:
•
Güney: Rum burjuvazisi, AB entegrasyonuyla neoliberal politikaları hızlandırır
ve sermaye birikimini derinleştirir.
•
Kuzey: Türk burjuvazisi, kumarhane ve inşaat rantıyla palazlanır (An, 2010:
1974 sonrası ekonomi).
1975’te
KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) ilan edilir. Ama bağımlı bir ekonomi
kurulur.
•
Türkiye’den gelen sübvansiyonlar %40’ı bulur (Dodd, 2010: KKTC ekonomisi).
•
1980’lerde özelleştirmeler başlar.
•
Güneyde AKEL 2008’de iktidar olur. Ama 2013 Troyka memorandumuyla (AB-IMF
ekonomik dayatma paketi) banka krizini yönetir. Emekçilere kemer sıkma dayatır
(Katsourides, 2023: AKEL’in Troyka dönemi).
Neoliberal
Kriz ve Ortak Direniş (1990-2025)
Federasyon
önerileri başarısız olur, doğalgaz rantı paylaşılır, ortak grevler yükselir.
1990’larda
Annan Planı (2004, BM federasyon önerisi):
•
Rumlar %71 hayır, Türkler %65 evet oyu kullanır.
•
Plan, mülkiyet sorununu “bireysel hak” diye çözer – yani kimin evi kime aitse,
o bireysel olarak geri alacaktı; ama bu, toprak reformu yapmadan, büyük toprak
sahiplerini koruyor.
•
Plan, sınıf temelli toprak reformunu dışlar – yani topraklar emekçilere değil,
eski sahiplere (Kilise, bankalar, inşaatçılar) geri veriliyor. Sınıf temelli
bir çözüm yok.
Rum
“hayır”ı: Büyük mülkiyet sahipleri (Kilise, bankalar) statükoyu korur – çünkü
plan, onların mülklerini tehdit etmiyordu; ama federasyonla kontrol kaybı riski
vardı.
Türk
“evet”i: İnşaat rantçıları AB pazarına girmek ister – çünkü kuzeydeki arazi
rantı, AB ile birleşilirse katlanacaktı.
Her
iki tarafın tavrı proletaryayı dışlar – yani plan, işçi sınıfının taleplerini
(toprak, iş, eşitlik) tamamen görmezden geldi (An, 2010: Annan Planı
eleştirisi; Palley, 2005: Annan Planı analizi).
2010’larda
doğalgaz krizi yaşanır:
•
Doğalgaz sahaları Exxon, Total, ENI gibi emperyalist tekeller elindedir – yani
doğalgaz sahaları, ABD, Fransa, İtalya şirketlerinin kontrolünde. Yerel halk
değil, yabancı sermaye kazanıyor.
•
Gelir, emekçiye değil, rantçı burjuvaziye aktarılır – yani doğalgazdan gelen
para, işçi maaşlarına değil, Rum ve Türk burjuvazisinin cebine gidiyor.
•
Çözüm: MEB’lerin (Münhasır Ekonomik Bölge) ortak işçi denetiminde
kamulaştırılmasıdır – yani denizdeki gaz sahaları, Rum-Türk işçi konseyleri
tarafından ortaklaşa yönetilip, gelir halk için kullanılmalı (Gürel et al.,
2013: Doğalgaz jeopolitiği).
2020’lerde
pandemi etkileri görülür:
•
Güneyde işsizlik %17, kuzeyde %25’e çıkar (ILO, 2021: Kıbrıs işgücü raporu).
2021
Lefkoşa Ortak Grevi olur:
•
5.000 Rum ve Türk işçi katılır.
•
“Eşit ücret, eşit emek!” sloganı yükselir.
•
50 yılın en büyük enternasyonalist eylemidir.
•
Ama AKEL ve CTP, bunu federasyon propagandasına çevirir – yani grev, sınıf
mücadelesi olmaktan çıkıp, “federasyon için birlik” propagandasına indirgendi.
•
Devrimci önderlik eksikliği, zaferi gölgeler – yani etkili bir devrimci sol
parti olmadığı için, 2021 Lefkoşa Ortak Grevi'nde yükselen enternasyonalist
enerji ve sınıf birliği, burjuva partilerin (AKEL ve CTP) reformist
yönlendirmesiyle sınırlı kazanımlara (örneğin geçici ücret iyileştirmeleri)
indirgenmiş; grev, kapitalist sistemi sorgulayan devrimci bir dönüşüme
evrilemeden, sistem içi uzlaşmalarla söndürülmüştür (Dev-İş, 2021: Ortak grev
bildirisi).
19
Ekim 2025 KKTC cumhurbaşkanlığı seçimleri gerçekleşir:
•
CTP'nin adayı Tufan Erhürman %62,76 oyla Cumhurbaşkanı olur.
•
Ama ne doğalgaz kamulaştırması ne toprak reformu önerir.
•
Türkiye’ye bağımlılık devam eder.
İdeolojik
Hegemonya ve Karşı-Hegemonya
Milliyetçilik,
Kıbrıs’ta egemen ideolojidir.
•
Enosis: Helenizm’in kalıntısıdır – yani Rum milliyetçiliği, eski Yunan
uygarlığı ve Ortodoks Kilisesi üzerinden “Yunan birliği” idealiyle emekçileri
kandırıyor.
•
Taksim: Osmanlı-Türk sentezinin burjuva versiyonudur – yani Türk
milliyetçiliği, Osmanlı “sadakat” geleneğini “Kıbrıs Türk’tür” diyerek
burjuvazinin çıkarları için kullanıyor (An, 1999: Kültür yazıları).
Solun
krizi, “aşamacı” stratejidedir:
•
AKEL, 1940’ların sonu ve 1950’lerde Enosis’i “self-determinasyon hakkı” (kendi
kaderini tayin hakkı) çerçevesinde anti-emperyalist bir ilk aşama olarak
savunmuş; ancak EOKA’nın faşist yöntemlerine karşı çıkarak pratikte Enosis
karşıtı bir tutum almış, 1960 sonrası ise bağımsız iki toplumlu federasyonu
benimsemiştir. Bu “aşamacı” strateji, sınıf mücadelesini ulusal soruna tabi
kılmanın tipik örneğidir (Katsourides, 2014; Panayiotou, 2012).
•
CTP, Taksim’e karşı “federasyon”u mutlaklaştırmıştır (Panayiotou, 2012: Kıbrıs
solunun aşamacılığı).
Milliyetçilik,
burjuva hegemonyasını sağlayan etkili bir ideolojidir. Karşı-hegemonya, ortak
işçi gazetesi, ortak eylemler, talepler ve sloganlar, ortak tarih yazımı gibi
siyasal/ideolojik ve kültürel mücadelelerle kurulmalıdır.
Kıbrıs’ın
Geleceği: Bağımsız, Birleşik Sosyalist Cumhuriyet
Kıbrıs’ta
emekçi halkların kurtuluşu, burjuva federasyonla değil, sosyalist devrimle ve
emekçi iktidarıyla mümkündür. Kıbrıs emekçileri, Rum ve Türk burjuvazisine
karşı enternasyonalist dayanışma içerisinde sosyalist bir devrim için mücadele
etmelidir.
Kıbrıs
solu, sınıf temelli bir program sunmalıdır:
- Ortak
Emek Cephesi
Rum ve Türk sendikaları, ortak talepler
etrafında mücadele etmelidir.
- Toprak
Reformu
Enklav mülkiyeti kamulaştırılmalıdır.
Kolektif tarıma geçilmelidir. Toprak emekçilerin eline verilmelidir.
- Enerji
Kamulaştırması
Doğalgaz gelirleri, emekçilerin
oluşturacağı halk bütçesine aktarılmalıdır. Enerji kaynakları
toplumsallaştırılmalıdır.
- Enternasyonalist
Parti
Rum ve Türk emekçilerin örgütleneceği
bir Parti (örneğin Kıbrıs İşçi Partisi gibi bir adı olabilir) her iki tarafta
ayrı örgütler olarak kurulmalı, fakat koordinasyon ve dayanışma içerisinde tek
bir parti ya da cephe olarak hareket etmelidir.
Yunanistan ve Türkiye sollarıyla ortak
enternasyonalist cephe oluşturulmalıdır.
- Bağımsız,
Birleşik Sosyalist Cumhuriyet
Üretim araçları kamulaştırılmalıdır
(toplumsallaştırılmalıdır).
Etnik ayrıcalıklar tasfiye edilmelidir.
Eşitlikçi, bağımsız ve birleşik bir
cumhuriyet inşa edilmelidir.
AKEL,
1941’den beri Enosis’i “anti-emperyalist” diye savundu, 2013’te Troyka’ya boyun
eğdi – yani self-determinasyon hakkını “anti-emperyalist” diye sunarak Enosis’i
savundu ama 2013’te AB-IMF dayatmalarına (Troyka) teslim oldu, emekçilere kemer
sıkma uyguladı. CTP, 1974’ten beri “federasyon”u mutlaklaştırdı. 2025’te
CTP’nin adayı Tufan Erhürman cumhurbaşkanı seçildi, fakat ne toprak reformu ne
kamulaştırma önerdi. Her iki parti de emekçileri etnik çerçeveye hapsetti.
Rum-Türk ortak grevlerini “federasyon propagandasına” çevirmişlerdi. Doğalgaz
rantını ise sorgulamıyorlar.
Kıbrıs
İşçi Partisi, AKEL ve CTP’nin varsa sol kanatlarını, DEV-İŞ/PEO tabanından
emekçileri, küçük sol grupları birleştirebilir ve mevcut solun devrimci
unsurlarını toparlayabilir. Bu parti, Ada’nın her iki tarafında aynı adla/aynı
anlama gelen adla yasal olarak kurulup, koordinasyon içerisinde iki örgüt ancak
tek bir parti ya da cephe olarak hareket edebilir – yani KKTC’de “Kıbrıs İşçi
Partisi (KİP)”, GKRY’de “Κυπριακό Εργατικό Κόμμα (KEK)” olarak ayrı ayrı
kurulur. Ama ortak/benzer program, ortak/koordineli etkinlikler ve
mücadelelerle tek bir enternasyonalist cephe gibi çalışabilir.
Amaç:
•
Etnik değil, sınıf temelli örgütlenme olmalıdır. Fakat yaşamsal tüm sorunlara
ilişkin emekçilerin çıkarına ve sosyalist alternatifi işaret eden gerçekçi
politikalar geliştirilmelidir.
• Federasyon değil, sosyalist devrim ve iktidar, eş deyişle bağımsız, birleşik
sosyalist bir cumhuriyet hedeflenmelidir
•
Yunanistan ve Türkiye burjuvazisine karşı enternasyonalist cephe
oluşturulmalıdır – yani bu iki ülkedeki sermayeye karşı, Yunanistan’daki ve
Türkiye’deki işçilerle dayanışma içerisinde mücadele edilmelidir.
Seçim
boykotu, emekçileri pasifize eder ve sınıf mücadelesinin meclis içerisine
ulaşmasını önler. Boykot, burjuva demokrasisini teşhir etmez; aksine, solu
izole eder. Seçimler devrimci propaganda ve ajitasyon için kullanılmalıdır.
Kitleleri kazanmak için bu olanak değerlendirilmelidir.
Kıbrıs,
emperyalizmin laboratuvarı olmaktan çıkıp, proletarya enternasyonalizminin
kalesi olabilir. Tarih, sınıf mücadelelerinin dinamizmi ve akışıdır.
Bu
dinamizm, etnik duvarları yıkabilir ve sosyalist bir ufuk oluşturabilir.
Kıbrıslı emekçiler ve sosyalistler her iki tarafta Marksizm’i referans alan
partiler inşa edip, ortak bir cephe oluşturabilir. Ancak o zaman Kıbrıs işçi
sınıfı zafere ulaşabilir.
Kaynakça
•
An, A. (1996a). Kıbrıs’ta İsyanlar ve Anayasal Temsiliyet Mücadelesi
(1571-1948). Lefkoşa: Mez-Koop Bankası Yayını.
•
An, A. (1996b). Kıbrıs’ta Fırtınalı Yıllar (1942-1962). Lefkoşa: Galeri Kültür
Yayını.
•
An, A. (1997). Kıbrıs Türk Liderliğinin Oluşması: Dinsel Toplumdan Ulusal
Topluma Geçiş Süreci (1900-1942). Lefkoşa: [Yayınevi belirtilmemiş].
•
An, A. (1999). Kıbrıs Türk Kültürü Üzerine Yazılar. Lefkoşa: Kıvılcım
Yayınları.
•
An, A. (2010). Kıbrıs Nereye Gidiyor?. İstanbul: Everest Yayınları.
•
Attalides, M. (1979). Cyprus: Nationalism and International Politics. New York:
St. Martin’s Press.
•
Braude, B. & Lewis, B. (1982). Christians and Jews in the Ottoman Empire.
New York: Holmes & Meier. • Crouch, C. (1970). The October Rebellion in
Cyprus. Londra: Colonial Office Archives.
•
Çukurova, N. (2009). Kıbrıs’ın Neolitik Dönemi. Lefkoşa: Kıbrıs Arkeoloji
Müzesi Yayını.
•
Dev-İş (2021). “2021 Ortak Grev Bildirisi”. Lefkoşa: Devrimci İşçi Sendikaları
Federasyonu.
•
Dodd, C. (2010). The History and Politics of the Cyprus Conflict. Londra:
Palgrave Macmillan.
•
Gürel, A. et al. (2013). The Cyprus Hydrocarbons Issue. Oslo: PRIO Cyprus
Centre.
•
Harbottle, M. (1970). The Impartial Soldier. Londra: Oxford University Press.
•
Hill, G. (1952). A History of Cyprus, Vol. IV. Cambridge: Cambridge University
Press.
•
Hitchens, C. (1984). Cyprus: Hostage to History. Londra: Quartet Books.
•
Hobsbawm, E. (1987). The Age of Empire: 1875-1914. Londra: Weidenfeld &
Nicolson.
•
Holland, R. (1998). Britain and the Revolt in Cyprus, 1954-1959. Oxford:
Clarendon Press.
•
ILO (2021). Labour Market Trends in Cyprus: Post-Pandemic Report. Cenevre:
International Labour Organization.
•
İnalcık, H. (1994). The Ottoman Empire: The Classical Age 1300-1600. Londra:
Phoenix.
•
Joseph, J. (1985). Cyprus: The Impossible Republic. Londra: Othos Publications.
•
Katsourides, Y. (2014). The History of the Communist Party in Cyprus. Londra:
I.B. Tauris.
•
Katsourides, Y. (2023). “Intra-Party Struggles and the Making of the Cypriot
Left”. Journal of Balkan and Near Eastern Studies, 26(1), 45-67.
•
Palley, C. (2005). An International Relations Debacle. Oxford: Hart Publishing.
•
Panayiotou, A. (2012). “The Cypriot Left and the National Question”. Journal of
Cyprus Studies, 18, 1-25.
•
Patrick, R. (1976). Political Geography and the Cyprus Conflict, 1963-1971.
Waterloo: University of Waterloo Press.
•
Quataert, D. (2005). The Ottoman Empire, 1700-1922. Cambridge: Cambridge
University Press.
Yahudi Siyonistler sanki hiç yoklarmış gibi.. Hiç oralı değillermiş gibi..
YanıtlaSilAma doğaldır, hep bir proksileri (onlar adına savaşanlar vardır.
BRİTANYA'da Normanlar ile birlikte iktidarda finans işlerinde, ayrıcalıklı bir yere sahip olduktan kısa bir müddet sonra, (30 sene) 1096 da BRİTANYA'YI zengin edecek vaadı ile HAÇLI SEFERLERİNDEN ikna ve ilkini finanse ettiler.
Ayrıntıları bol bir konudur.
2. HAÇLI Seferlerinden (1147) sonra MISIR Sultanı SELAHADDİN EYYÜBİ, 1188 DE Lazkiye prensliğini teslim aldı.
EYYÜBİ, ilerden Küdüs'u geri almak için düzenlenen 3.Haçlı seferinden (1189-1192)sona, Küdüs Eyyübilerde kaldı ama, KIBRISI HAÇLI LAR aldı..
SİYONİSTLER Buradan Haçlılara destek sağladılar.
Yaralıları tedavi ederken onları dönüştürdüler.
Malta küçüktü, ama asıl tedaviler ve Misyon telkinleri Kıbrısta yapıldı.