MAR
Özet
1979
İran Devrimi, Pehlevi hanedanlığının Batı destekli otoriter rejimine karşı
solcu, milliyetçi, liberal ve İslamcı grupların geçici ittifakıyla gerçekleşen,
20. yüzyılın en özgün ve sarsıcı halk ayaklanmalarından biridir. Devrimin
kökenleri, Rıza Şah’ın 1921 darbesiyle başlayan otoriter modernleşme
projelerine, 1953’te Musaddık’ın devrilmesiyle derinleşen meşruiyet krizine ve
“Ak Devrim”in yarattığı toplumsal çelişkilere dayanır. Petrol gelirine dayalı
eşitsiz kalkınma, gerilla hareketlerinin Şah’ın yenilmezlik imajını sarsması,
bazar ve cami ağlarının İslamcı hareketi kitlesel mobilize etme gücü ve rejimin
yozlaşmış yapısı devrimin başarısını mümkün kıldı. Ancak, Ayetullah Humeyni
liderliğindeki köktenci İslamcılar, devrim sonrası iktidarı tekelleştirerek
liberal, sol ve milliyetçi müttefikleri sistematik olarak tasfiye etti. ABD
Büyükelçiliği rehine krizi, anti-emperyalist söylemi soldan devralmak ve
liberalleri etkisizleştirmek için kullanıldı. Kadın haklarının kısıtlanması,
etnik azınlıkların bastırılması ve muhalefetin kanlı tasfiyesiyle, devrim
özgürlük ve adalet vaatlerini yerine getiremeden bir istibdat teokratik bir
istibdatla yer değiştirdi. Solun teorik ve örgütsel zafiyetleri, bu “çalınan
devrim” sürecinde kilit rol oynadı. İran Devrimi, din, modernleşme,
anti-emperyalizm ve toplumsal krizlerin karmaşık etkileşimine dair evrensel
dersler sunar. Ekim Devrimi’nin küresel etkisiyle şekillenen İran’daki komünist
hareketin, geç kapitalistleşen bir toplumda eşitsiz gelişme örüntüsü uyarınca
oluşan karşıtlıklar ve çelişkiler içerisinde mücadele ederken karşılaştığı
açmazlar, devrimin hem yükselişini hem de İslamcılar tarafından ele
geçirilmesini anlamak için kritik bir bağlam sağlar.
Bölüm
1: Pehlevi Hanedanlığı ve Devrimin Kökleri (1921-1960)
Rıza
Şah ve Otoriter Modernleşme (1921-1941)
İran
Devrimi’nin temelleri, 1921’de Britanya destekli bir darbeyle Kaçar
hanedanlığını devirerek iktidara gelen Rıza Şah’ın otoriter modernleşme
projeleriyle atıldı. Türkiye’deki Kemalist modelden esinlenen Rıza Şah, İran’ı
merkeziyetçi, laik ve modern bir ulus-devlete dönüştürmeyi hedefledi. Yargı ve
eğitimin laikleştirilmesi, şeriat mahkemelerinin yetkilerinin kısıtlanması ve
modern okulların yaygınlaşması, ulema sınıfının yüzyıllardır süren toplumsal ve
siyasal nüfuzunu doğrudan hedef aldı. Bu reformlar, bazar esnafı gibi
geleneksel güç odaklarını da rahatsız ederek rejimle toplum arasında ilk fay
hatlarını oluşturdu. Bu dönemde, İran’daki erken komünist hareket, özellikle
Azerbaycan’da Bolşeviklerden etkilenen sosyal demokrat ve komünist partilerin
kuruluşuyla şekillendi. İran Komünist Partisi (İKP), 1917-1920 arasında Adalet
(Fereqa-ye Edalat) ve Himmet gibi devrimci grupların birleşmesiyle kuruldu ve
23 Haziran 1920’de ilk kongresini düzenledi. İKP, 1905-1911 Anayasa Devrimi’nin
sosyalist hareketlere ilham verdiği politik ortamdan beslendi, ancak devrimde
doğrudan bir rol oynamadı. 1921’de Sovyetler Birliği ile İran arasında yapılan
anlaşma, İKP’nin faaliyetlerini kısıtlayarak komünist hareketin açmazlarını
derinleştirdi. Rıza Şah’ın 1931’de çıkardığı “Kara Yasa” ile İKP yasaklandı,
liderleri tutuklandı ve Dr. Taqi Arani gibi isimler hapishanede katledildi.
II.
Dünya Savaşı ve Siyasi Canlanma (1941-1951)
II.
Dünya Savaşı sırasında, Rıza Şah’ın Almanya ile yakınlaşması Müttefik Güçler’i
rahatsız etti. 1941’de İran’ın işgaliyle Rıza Şah tahttan indirildi ve yerine
oğlu Muhammed Rıza Şah geçti. İşgal, merkezi otoritenin zayıflamasıyla siyasi
bir boşluk yarattı. Bu dönemde, 1941’de İran Tudeh (Kitle) Partisi kuruldu.
Süleyman Muhsin İskenderi liderliğinde kurulan Tudeh, “gerici diktatörlüğe
karşı özgürlükten yana tüm sınıf ve katmanların birleşik mücadelesi” sloganıyla
hızla örgütlenerek, özellikle petrol zengini bölgelerde işçiler arasında güçlü
bir taban oluşturdu. Tudeh’in yayınları, Marksist klasikleri Farsça’ya
çevirerek aydınlar arasında da etkili oldu. 1944’te ilk kongresini düzenleyen
Tudeh, işçi hakları, sosyal güvenlik, toprak reformu ve kadın-erkek eşitliği
gibi ilerici taleplerle İran siyasetini dönüştürdü. Ancak, Sovyetler
Birliği’nin bölgedeki hegemonya arayışı ve 1943 Tahran Anlaşması, Tudeh’in
yerel ve küresel çıkarlar arasında sıkışmasına yol açtı. Azerbaycan’daki
kalkışmaya verdiği destek, “dış güçlerin hizmetinde” yaftasıyla Tudeh’in
meşruiyetini zedeledi.
1953
Darbesi ve Meşruiyet Krizi
1951’de
Muhammed Musaddık liderliğindeki Ulusal Cephe, Britanya kontrolündeki petrolü
millileştirme hareketiyle geniş halk desteği kazandı. Tudeh, başlangıçta Sovyet
çıkarları nedeniyle mesafeli dursa da petrol bölgelerindeki grevlerle bu sürece
dinamizm kattı. Ancak, Tudeh’in Musaddık’ı desteklemedeki tereddütü, Sovyetler
Birliği’nin İran’daki diplomatik çıkarlarını koruma stratejisi ve parti
içindeki ideolojik ve stratejik anlaşmazlıklar nedeniyle derinleşti. 19 Ağustos
1953’te, CIA ve MI6 destekli bir darbeyle Musaddık hükümeti devrildi, Şah
mutlak iktidarını yeniden tesis etti. Darbe, özellikle Tudeh’i hedef aldı; 40
üst düzey üye idam edildi, binlercesi hapse atıldı veya işkenceyle öldü.
Murtaza Keyvan gibi isimlerin katledilmesi ve Tudeh’in gizli mücadele çabaları,
partinin iç tartışmalarını derinleştirdi. Bu travma, İran’ın kolektif
hafızasında derin bir yara açtı, Şah’ın meşruiyetini sarstı ve seküler muhalefeti
ezerek siyasallaşmış ulemanın önünü açtı.
Bölüm
2: “Ak Devrim” ve Muhalefetin Yeniden Şekillenmesi (1961-1977)
“Ak
Devrim” ve Toplumsal Çelişkiler
1960’ların
başında Şah, ABD desteğiyle “Ak Devrim” adını verdiği reform programını
başlattı. Toprak reformu, kadınlara oy hakkı, işçilere kâr payı ve ormanların
kamulaştırılması gibi adımlar, petrol gelirleriyle finanse edildi. Ancak bu
reformlar, eşitsiz gelişme örüntüsü uyarınca toplumsal çelişkileri
derinleştirdi:
- Kırsal
Çöküş ve Kentleşme:
Toprak reformu, büyük toprak sahiplerinin arazilerini bölerek köylülere
dağıtmayı amaçlasa da tarım ekonomisini tahrip etti. Milyonlarca köylü,
kentlere göçe zorlandı, ancak sanayileşme bu işgücünü istihdam edemedi.
Tahran gibi şehirlerde yoksul gecekondu mahalleleri oluştu ve bu
mahalleler, devrimin tabanını oluşturan kent yoksullarının öfkesini
besledi.
- Eşitsizlik
ve Yozlaşma:
Petrol zenginliği, Şah’a yakın elitler arasında paylaşılırken, halk
yoksullukla boğuştu. Bu eşitsizlik, rejimin meşruiyetini daha da erozyona
uğrattı.
- Kültürel
Yabancılaşma: Batı
tarzı modernleşme, İslami takvimin kaldırılması gibi uygulamalarla bazar
ve ulema gibi geleneksel kesimleri rejimden kopardı. Bu süreç, eşitsiz
gelişme örüntüsü uyarınca İran’da karşıtlıkları derinleştirerek ve
çelişkiler oluşturarak devrimci bir potansiyel yarattı.
Ulemanın
Siyasal Yükselişi: Humeyni ve 1963 Ayaklanması
Toprak
reformu, ulema ve bazar arasındaki geleneksel ittifakı sarstı. Ayetullah
Humeyni, 1963’te rejime karşı bayrak açarak öne çıktı. Humeyni’nin
anti-emperyalist ve anayasal haklar vurgusu, eşitsiz gelişme zemininde geniş
kitlelere hitap etti. Haziran 1963’teki ayaklanmalar, rejim tarafından kanlı
bir şekilde bastırıldı ve Humeyni sürgüne gönderildi, ancak bu olay devrimin
“ilk provası” olarak Humeyni’yi muhalefetin sembolü haline getirdi.
Muhalefetin
Farklı Kanatları
1960’lar
ve 1970’lerde muhalefet üç ana kolda şekillendi:
- İslamcı
Entelektüel Akım:
Ali Şeriati, Marksizm, varoluşçuluk ve Şii teolojisini sentezleyerek
“devrimci İslam”ı geliştirdi. İslam Sosyolojisi ve İnsan ve İslam gibi
eserleriyle üniversiteli gençler arasında Marksizm’e alternatif sundu.
Şeriati’nin fikirleri, Humeyni’nin anti-emperyalist söylemini
şekillendirdi, ancak Şeriati, teokratik bir rejimi savunmadı; aksine,
özgürlükçü ve eşitlikçi bir İslam vizyonu önerdi.
- Silahlı
Sol: Halkın
Fedaileri (Marksist-Leninist) ve Halkın Mücahitleri (İslamcı-sosyalist),
rejimin baskısına karşı silahlı mücadele başlattı. Halkın Fedaileri ve
Peykar gibi gruplar, uluslararası iklimin etkisiyle gerilla mücadelesini
savundu, ancak aşamacı devrim perspektifleri ve işçi sınıfıyla bağ
kuramama nedeniyle stratejik hatalar yaptılar.
- Geleneksel
Muhalefet: Tudeh,
1953 sonrası yurtdışında zayıf bir şekilde varlığını sürdürdü. Çin-Sovyet
ayrışması iç bölünmelere yol açtı ve Tudeh’in Sovyetler Birliği’ne
bağımlılığı (örneğin, 1943 Tahran Anlaşması’ndaki tavizler), partinin
yerel dinamiklere uyum sağlamasını zorlaştırdı. Tudeh’in 1975’te
yayımladığı program, Şah rejiminin devrilmesini ve Ulusal Demokratik
Cephe’yi merkeze alarak devrimci bir ittifak önerdi.
Bölüm
3: Devrimin Patlaması (1977-1979)
İlk
Kıvılcımlar ve “Kırklar Döngüsü”
1977’de,
Jimmy Carter’ın insan hakları politikaları Şah’ı baskıyı gevşetmeye zorladı, bu
da muhalefetin canlanmasını sağladı. Ocak 1978’de, Şah yanlısı İttilaat
gazetesinin Humeyni’yi karalayan makalesi, Kum’da medrese talebelerinin esnafı
kepenk indirmeye ikna etmesiyle protestoları ateşledi. Büyük Ayetullah
Şeriatmedari’nin desteği, harekete ruhani ağırlık kattı. Polisin kanlı
müdahalesi, Şii “kırkıncı gün” geleneğiyle birleşerek protestoları ülke
geneline yaydı.
“Kara
Cuma” ve Kırılma Noktası
8
Eylül 1978’de, Tahran’daki Jale Meydanı’nda sıkıyönetime rağmen toplanan
göstericilere ordunun ateş açması, “Kara Cuma” katliamına yol açtı. Resmi
rakamlar 88 ölümü bildirirken, muhalifler 4.000’i aşan kayıplar olduğunu iddia
etti; tarihçiler (örneğin, Ervand Abrahamian) ölü sayısını 100-500 arasında
tahmin etmektedir. Bu rastlantısal (tesadüfi) olay, reform umutlarını yok
ederek muhalefeti radikalleştirdi. Petrol işçileri grevi, ekonomiyi felç ederek
rejimin çöküşünü hızlandırdı.
Rejimin
Çöküşü
Kara
Cuma sonrası ordu içinde çözülmeler başladı; er ve astsubaylar halkın tarafına
geçti. ABD, Şah’ı kurtaramayacağını anlayarak desteğini çekti ve Humeyni ile
temas aradı, ancak CIA’nın HUMINT programındaki kısıtlamalar nedeniyle devrimin
hızını öngöremedi. Şah’ın son çaresi, Ulusal Cephe’den Şahpur Bahtiyar’ı
başbakan atamak oldu, ancak bu devrimi durduramadı. 16 Ocak 1979’da Şah ülkeyi
terk etti. 1 Şubat’ta Humeyni, Paris’ten Tahran’a döndü ve milyonlarca kişi
tarafından karşılandı. Fedailer ve Mücahitler’in saldırıları, ordunun 11
Şubat’ta tarafsızlığını ilan etmesiyle rejimi çökertti.
Bölüm
4: Çalınan Devrim ve Teokratik İstibdat
Devrimin
Zaferi ve Kısa Bahar
Devrim,
bazar esnafı, sanayi işçileri, kent yoksulları ve ara tabakaların “Şah’a ve
emperyalizme karşı” birleşmesiyle başarılı oldu. Tudeh’in 1978’de önerdiği
Ulusal Demokratik Cephe, sokakta, fabrikalarda ve üniversitelerde tabanda
birleşen bir ittifak olarak şekillendi. Ancak, Humeyni’nin köktenci
İslamcıları, işçi şuraları, mahalle komiteleri ve kadın hareketleri gibi
demokratik kazanımları hızla yok etti. Örneğin, 8 Mart 1979’daki kadın
yürüyüşleri, tesettür zorunluluğuna karşı bir direniş olarak ortaya çıktı,
ancak İslamcılar tarafından bastırıldı.
Humeyni’nin
İktidar Stratejisi
Humeyni,
ikili bir strateji izledi:
- Geçici
Hükümet: Mehdi
Bazargan liderliğindeki liberal hükümet, Batı’ya ılımlı bir imaj sunmak
için kullanıldı.
- Paralel
Yapılar: Devrim
Konseyi, Devrim Komiteleri, Devrim Mahkemeleri ve Pasdaran, cami ağları
üzerinden gerçek gücü ele geçirdi.
Ayetullah Humeyni, 1979 İran Devrimi sürecinde
anti-emperyalist söylemi, Şah rejiminin Batı destekli otoriter yapısına karşı
kitleleri mobilize etmek için etkili bir araç olarak kullandı. Bu söylem, solun
anti-emperyalist retoriğinden ve Ali Şeriati’nin Marksizm, varoluşçuluk ve Şii
teolojisini sentezleyen devrimci İslam anlayışından beslendi. Şeriati’nin İslam
Sosyolojisi gibi eserleri, Humeyni’nin söylemine ideolojik bir zemin
sağlasa da Şeriati teokratik bir rejimi savunmamıştı. Ancak, Humeyni’nin
anti-emperyalist duruşu, devrim sonrası dönemde çelişkili bir tablo sergiledi.
Paris sürgününde (1978-79), Humeyni’nin temsilcilerinin (örneğin, İbrahim
Yezdi) ABD’li diplomatlarla temas kurduğuna dair declassified ABD Dışişleri
Bakanlığı belgeleri (örneğin, 1979’da yayınlanan bazı raporlar) mevcut. Bu
temaslar, ABD’nin Şah rejiminin çöküşünü öngörerek Humeyni ile olası bir
düzenleme arayışını yansıtsa da içeriği ve amacı tam olarak açık değildir.
Benzer şekilde, İran-Contra skandalı (1985-86), Humeyni rejiminin İran-Irak
Savaşı sırasında Reagan yönetimiyle gizli silah ticareti yaptığını ortaya
koydu. ABD’nin İran’a silah satışı ve Nikaragua’daki Kontralara fon
sağlanmasıyla şekillenen bu skandal, Humeyni’nin anti-emperyalist söyleminin
pragmatik ve çelişkili doğasını gösterdi. Bu çelişkiler, Humeyni’nin devrim
sürecinde kitle desteğini kazanmak için anti-emperyalizmi bir söylem olarak
kullanırken, devrim sonrası dönemde Batı ile pragmatik ilişkiler kurduğunu
ortaya koyuyor.
Muhalefetin
Sistematik Tasfiyesi
Humeyni,
rakiplerini şu adımlarla ortadan kaldırdı:
- Kadın
Haklarına Saldırı (Mart 1979):
Aile Koruma Kanunu’nun kaldırılması ve tesettür zorunluluğu, rejimin
gerici karakterini ortaya koydu. Tudeh ve diğer sol gruplar, bu saldırılar
karşısında devrimin birliğini koruma adına yeterli direniş gösteremedi.
- İslam
Cumhuriyeti Referandumu (Nisan 1979): %99 “evet” oyuyla rejime meşruiyet sağlandı.
- Etnik
Azınlıkların Bastırılması:
Kürt ve Türkmen özerklik talepleri kanla ezildi. Sol, bu taleplerle
ittifak kurma fırsatını kaçırdı; örneğin, Tudeh’in Kürt hareketleriyle
sınırlı ilişkisi, devrimin tabanını daralttı.
- ABD
Elçiliği Krizi (Kasım 1979):
Bazargan’ı istifaya zorladı ve anti-emperyalist söylemi İslamcıların eline
geçirdi. Bu kriz, Humeyni’nin Ali Şeriati’nin devrimci İslam söyleminden
ve solun anti-emperyalist retoriğinden beslenerek kitleleri mobilize
ettiğini gösterir.
- Velayet-i
Fakih Anayasası:
Dini liderin mutlak otoritesini yasallaştırdı.
- Nihai
Tasfiye (1981-1983): Mücahitler, Fedailer ve Tudeh, kitlesel idamlarla yok
edildi. 1982-1983’te Tudeh’e yönelik saldırılar, binlerce üye ve kadroyu
hedef aldı (Abrahamian, tahmini sayılarla), parti örgütsel olarak çöktü.
Solun
Çöküşü
Solun
başarısızlığı şu nedenlere dayandı:
- Teorik
Zafiyet: Tudeh ve
diğer Marksist gruplar, Humeyni’nin gerici doğasını analiz edemedi.
Tudeh’in aşamacı devrim stratejisi, İslamcıları “anti-emperyalist” bir
müttefik sanmasına yol açtı, ancak Halkın Fedaileri’nin bazı fraksiyonları
Humeyni’ye daha temkinli yaklaştı.
- Stratejik
Hatalar: Kadın
hakları (örneğin, 8 Mart 1979 kadın yürüyüşleri) ve etnik azınlıkların
özerklik talepleri, devrimin birliğini koruma adına ikinci plana atıldı.
Tudeh’in bu konularda yeterli destek sağlayamaması, devrimin tabanını
zayıflattı.
- Örgütsel
Zayıflık: Tudeh’in
Sovyetler Birliği’ne bağımlılığı (örneğin, 1943 Tahran Anlaşması’ndaki
tavizler) ve Halkın Fedaileri’nin gerilla odaklı stratejisi, işçi
sınıfıyla bağ kurmayı zorlaştırdı. Fedailer’in iç bölünmeleri (örneğin,
Peykar ile ayrışma), solun gücünü daha da azalttı.
- Fırsatçılık: Mücahitler, demokratik güçlere
destekte tereddüt etti, İslamcı hegemonyaya karşı net bir duruş
sergileyemedi.
Bölüm
5: Tarihsel ve Teorik Çıkarımlar
İran
Devrimi, Marksist-Leninist veya liberal-milliyetçi modellerden farklı olarak,
siyasallaşmış ulemanın önderliğinde gerçekleşti. Eşitsiz gelişme örüntüsü
uyarınca, Ak Devrim döneminde kırsalın çöküşü ve Tahran’daki gecekondu
mahallelerinin oluşumu gibi süreçlerle İran bir “zayıf halka” haline geldi.
Ancak, Tudeh’in aşamacı devrim stratejisi, sosyalist devrim perspektifinin
eksikliğiyle birleşince İslamcıların hegemonyasına yol açtı. Humeyni’nin
liderliği, farklı sınıfların öfkesini birleştirse de devrim sonrası özgürlük ve
adalet umutlarını yok etti. Solun, İslamcıların gücünü küçümsemesi ve “liberal
burjuva devrimi” yanılsaması, devrimin “çalınmasının” ve İslamcıların bir
karşı-devrimi başlatmasının temel nedenlerindendir. İran Devrimi ve
karşı-devrimi, din ve siyaset, gelenek ve modernite, yerel kimlik ve küresel
güçler arasındaki karmaşık etkileşimlere dair dersler barındırmaktadır.
Sonuç
1979 İran Devrimi, bir halk hareketi olarak başlayıp bir karşı-devrimle teokratik bir istibdada dönüştü. Şah rejiminin çöküşü, geniş bir koalisyonun eseriydi, ancak Humeyni’nin stratejik hamleleri ve solun zafiyetleri, devrimin vaatlerini yok ederek dini bir diktatörlük kurdu. Tudeh’in Ulusal Demokratik Cephe politikası, devrimin tabanda birleşmesini sağlasa da sosyalist devrim stratejisinin eksikliği ve İslamcıların karizmatik liderliğinin küçümsenmesi, solun tasfiyesine yol açtı. Bu trajik tarihsel kesit, devrimlerin “çalınma” riskinin olduğunu göstermektedir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.