Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi

21 Ekim 2025 Salı

1979 İran Devrimi: ‘Çalınan Devrim’

MAR

Özet

1979 İran Devrimi, Pehlevi hanedanlığının Batı destekli otoriter rejimine karşı solcu, milliyetçi, liberal ve İslamcı grupların geçici ittifakıyla gerçekleşen, 20. yüzyılın en özgün ve sarsıcı halk ayaklanmalarından biridir. Devrimin kökenleri, Rıza Şah’ın 1921 darbesiyle başlayan otoriter modernleşme projelerine, 1953’te Musaddık’ın devrilmesiyle derinleşen meşruiyet krizine ve “Ak Devrim”in yarattığı toplumsal çelişkilere dayanır. Petrol gelirine dayalı eşitsiz kalkınma, gerilla hareketlerinin Şah’ın yenilmezlik imajını sarsması, bazar ve cami ağlarının İslamcı hareketi kitlesel mobilize etme gücü ve rejimin yozlaşmış yapısı devrimin başarısını mümkün kıldı. Ancak, Ayetullah Humeyni liderliğindeki köktenci İslamcılar, devrim sonrası iktidarı tekelleştirerek liberal, sol ve milliyetçi müttefikleri sistematik olarak tasfiye etti. ABD Büyükelçiliği rehine krizi, anti-emperyalist söylemi soldan devralmak ve liberalleri etkisizleştirmek için kullanıldı. Kadın haklarının kısıtlanması, etnik azınlıkların bastırılması ve muhalefetin kanlı tasfiyesiyle, devrim özgürlük ve adalet vaatlerini yerine getiremeden bir istibdat teokratik bir istibdatla yer değiştirdi. Solun teorik ve örgütsel zafiyetleri, bu “çalınan devrim” sürecinde kilit rol oynadı. İran Devrimi, din, modernleşme, anti-emperyalizm ve toplumsal krizlerin karmaşık etkileşimine dair evrensel dersler sunar. Ekim Devrimi’nin küresel etkisiyle şekillenen İran’daki komünist hareketin, geç kapitalistleşen bir toplumda eşitsiz gelişme örüntüsü uyarınca oluşan karşıtlıklar ve çelişkiler içerisinde mücadele ederken karşılaştığı açmazlar, devrimin hem yükselişini hem de İslamcılar tarafından ele geçirilmesini anlamak için kritik bir bağlam sağlar.

Bölüm 1: Pehlevi Hanedanlığı ve Devrimin Kökleri (1921-1960)

Rıza Şah ve Otoriter Modernleşme (1921-1941)

İran Devrimi’nin temelleri, 1921’de Britanya destekli bir darbeyle Kaçar hanedanlığını devirerek iktidara gelen Rıza Şah’ın otoriter modernleşme projeleriyle atıldı. Türkiye’deki Kemalist modelden esinlenen Rıza Şah, İran’ı merkeziyetçi, laik ve modern bir ulus-devlete dönüştürmeyi hedefledi. Yargı ve eğitimin laikleştirilmesi, şeriat mahkemelerinin yetkilerinin kısıtlanması ve modern okulların yaygınlaşması, ulema sınıfının yüzyıllardır süren toplumsal ve siyasal nüfuzunu doğrudan hedef aldı. Bu reformlar, bazar esnafı gibi geleneksel güç odaklarını da rahatsız ederek rejimle toplum arasında ilk fay hatlarını oluşturdu. Bu dönemde, İran’daki erken komünist hareket, özellikle Azerbaycan’da Bolşeviklerden etkilenen sosyal demokrat ve komünist partilerin kuruluşuyla şekillendi. İran Komünist Partisi (İKP), 1917-1920 arasında Adalet (Fereqa-ye Edalat) ve Himmet gibi devrimci grupların birleşmesiyle kuruldu ve 23 Haziran 1920’de ilk kongresini düzenledi. İKP, 1905-1911 Anayasa Devrimi’nin sosyalist hareketlere ilham verdiği politik ortamdan beslendi, ancak devrimde doğrudan bir rol oynamadı. 1921’de Sovyetler Birliği ile İran arasında yapılan anlaşma, İKP’nin faaliyetlerini kısıtlayarak komünist hareketin açmazlarını derinleştirdi. Rıza Şah’ın 1931’de çıkardığı “Kara Yasa” ile İKP yasaklandı, liderleri tutuklandı ve Dr. Taqi Arani gibi isimler hapishanede katledildi.

II. Dünya Savaşı ve Siyasi Canlanma (1941-1951)

II. Dünya Savaşı sırasında, Rıza Şah’ın Almanya ile yakınlaşması Müttefik Güçler’i rahatsız etti. 1941’de İran’ın işgaliyle Rıza Şah tahttan indirildi ve yerine oğlu Muhammed Rıza Şah geçti. İşgal, merkezi otoritenin zayıflamasıyla siyasi bir boşluk yarattı. Bu dönemde, 1941’de İran Tudeh (Kitle) Partisi kuruldu. Süleyman Muhsin İskenderi liderliğinde kurulan Tudeh, “gerici diktatörlüğe karşı özgürlükten yana tüm sınıf ve katmanların birleşik mücadelesi” sloganıyla hızla örgütlenerek, özellikle petrol zengini bölgelerde işçiler arasında güçlü bir taban oluşturdu. Tudeh’in yayınları, Marksist klasikleri Farsça’ya çevirerek aydınlar arasında da etkili oldu. 1944’te ilk kongresini düzenleyen Tudeh, işçi hakları, sosyal güvenlik, toprak reformu ve kadın-erkek eşitliği gibi ilerici taleplerle İran siyasetini dönüştürdü. Ancak, Sovyetler Birliği’nin bölgedeki hegemonya arayışı ve 1943 Tahran Anlaşması, Tudeh’in yerel ve küresel çıkarlar arasında sıkışmasına yol açtı. Azerbaycan’daki kalkışmaya verdiği destek, “dış güçlerin hizmetinde” yaftasıyla Tudeh’in meşruiyetini zedeledi.

1953 Darbesi ve Meşruiyet Krizi

1951’de Muhammed Musaddık liderliğindeki Ulusal Cephe, Britanya kontrolündeki petrolü millileştirme hareketiyle geniş halk desteği kazandı. Tudeh, başlangıçta Sovyet çıkarları nedeniyle mesafeli dursa da petrol bölgelerindeki grevlerle bu sürece dinamizm kattı. Ancak, Tudeh’in Musaddık’ı desteklemedeki tereddütü, Sovyetler Birliği’nin İran’daki diplomatik çıkarlarını koruma stratejisi ve parti içindeki ideolojik ve stratejik anlaşmazlıklar nedeniyle derinleşti. 19 Ağustos 1953’te, CIA ve MI6 destekli bir darbeyle Musaddık hükümeti devrildi, Şah mutlak iktidarını yeniden tesis etti. Darbe, özellikle Tudeh’i hedef aldı; 40 üst düzey üye idam edildi, binlercesi hapse atıldı veya işkenceyle öldü. Murtaza Keyvan gibi isimlerin katledilmesi ve Tudeh’in gizli mücadele çabaları, partinin iç tartışmalarını derinleştirdi. Bu travma, İran’ın kolektif hafızasında derin bir yara açtı, Şah’ın meşruiyetini sarstı ve seküler muhalefeti ezerek siyasallaşmış ulemanın önünü açtı.

Bölüm 2: “Ak Devrim” ve Muhalefetin Yeniden Şekillenmesi (1961-1977)

“Ak Devrim” ve Toplumsal Çelişkiler

1960’ların başında Şah, ABD desteğiyle “Ak Devrim” adını verdiği reform programını başlattı. Toprak reformu, kadınlara oy hakkı, işçilere kâr payı ve ormanların kamulaştırılması gibi adımlar, petrol gelirleriyle finanse edildi. Ancak bu reformlar, eşitsiz gelişme örüntüsü uyarınca toplumsal çelişkileri derinleştirdi:

  • Kırsal Çöküş ve Kentleşme: Toprak reformu, büyük toprak sahiplerinin arazilerini bölerek köylülere dağıtmayı amaçlasa da tarım ekonomisini tahrip etti. Milyonlarca köylü, kentlere göçe zorlandı, ancak sanayileşme bu işgücünü istihdam edemedi. Tahran gibi şehirlerde yoksul gecekondu mahalleleri oluştu ve bu mahalleler, devrimin tabanını oluşturan kent yoksullarının öfkesini besledi.
  • Eşitsizlik ve Yozlaşma: Petrol zenginliği, Şah’a yakın elitler arasında paylaşılırken, halk yoksullukla boğuştu. Bu eşitsizlik, rejimin meşruiyetini daha da erozyona uğrattı.
  • Kültürel Yabancılaşma: Batı tarzı modernleşme, İslami takvimin kaldırılması gibi uygulamalarla bazar ve ulema gibi geleneksel kesimleri rejimden kopardı. Bu süreç, eşitsiz gelişme örüntüsü uyarınca İran’da karşıtlıkları derinleştirerek ve çelişkiler oluşturarak devrimci bir potansiyel yarattı.

Ulemanın Siyasal Yükselişi: Humeyni ve 1963 Ayaklanması

Toprak reformu, ulema ve bazar arasındaki geleneksel ittifakı sarstı. Ayetullah Humeyni, 1963’te rejime karşı bayrak açarak öne çıktı. Humeyni’nin anti-emperyalist ve anayasal haklar vurgusu, eşitsiz gelişme zemininde geniş kitlelere hitap etti. Haziran 1963’teki ayaklanmalar, rejim tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı ve Humeyni sürgüne gönderildi, ancak bu olay devrimin “ilk provası” olarak Humeyni’yi muhalefetin sembolü haline getirdi.

Muhalefetin Farklı Kanatları

1960’lar ve 1970’lerde muhalefet üç ana kolda şekillendi:

  • İslamcı Entelektüel Akım: Ali Şeriati, Marksizm, varoluşçuluk ve Şii teolojisini sentezleyerek “devrimci İslam”ı geliştirdi. İslam Sosyolojisi ve İnsan ve İslam gibi eserleriyle üniversiteli gençler arasında Marksizm’e alternatif sundu. Şeriati’nin fikirleri, Humeyni’nin anti-emperyalist söylemini şekillendirdi, ancak Şeriati, teokratik bir rejimi savunmadı; aksine, özgürlükçü ve eşitlikçi bir İslam vizyonu önerdi.
  • Silahlı Sol: Halkın Fedaileri (Marksist-Leninist) ve Halkın Mücahitleri (İslamcı-sosyalist), rejimin baskısına karşı silahlı mücadele başlattı. Halkın Fedaileri ve Peykar gibi gruplar, uluslararası iklimin etkisiyle gerilla mücadelesini savundu, ancak aşamacı devrim perspektifleri ve işçi sınıfıyla bağ kuramama nedeniyle stratejik hatalar yaptılar.
  • Geleneksel Muhalefet: Tudeh, 1953 sonrası yurtdışında zayıf bir şekilde varlığını sürdürdü. Çin-Sovyet ayrışması iç bölünmelere yol açtı ve Tudeh’in Sovyetler Birliği’ne bağımlılığı (örneğin, 1943 Tahran Anlaşması’ndaki tavizler), partinin yerel dinamiklere uyum sağlamasını zorlaştırdı. Tudeh’in 1975’te yayımladığı program, Şah rejiminin devrilmesini ve Ulusal Demokratik Cephe’yi merkeze alarak devrimci bir ittifak önerdi.

Bölüm 3: Devrimin Patlaması (1977-1979)

İlk Kıvılcımlar ve “Kırklar Döngüsü”

1977’de, Jimmy Carter’ın insan hakları politikaları Şah’ı baskıyı gevşetmeye zorladı, bu da muhalefetin canlanmasını sağladı. Ocak 1978’de, Şah yanlısı İttilaat gazetesinin Humeyni’yi karalayan makalesi, Kum’da medrese talebelerinin esnafı kepenk indirmeye ikna etmesiyle protestoları ateşledi. Büyük Ayetullah Şeriatmedari’nin desteği, harekete ruhani ağırlık kattı. Polisin kanlı müdahalesi, Şii “kırkıncı gün” geleneğiyle birleşerek protestoları ülke geneline yaydı.

“Kara Cuma” ve Kırılma Noktası

8 Eylül 1978’de, Tahran’daki Jale Meydanı’nda sıkıyönetime rağmen toplanan göstericilere ordunun ateş açması, “Kara Cuma” katliamına yol açtı. Resmi rakamlar 88 ölümü bildirirken, muhalifler 4.000’i aşan kayıplar olduğunu iddia etti; tarihçiler (örneğin, Ervand Abrahamian) ölü sayısını 100-500 arasında tahmin etmektedir. Bu rastlantısal (tesadüfi) olay, reform umutlarını yok ederek muhalefeti radikalleştirdi. Petrol işçileri grevi, ekonomiyi felç ederek rejimin çöküşünü hızlandırdı.

Rejimin Çöküşü

Kara Cuma sonrası ordu içinde çözülmeler başladı; er ve astsubaylar halkın tarafına geçti. ABD, Şah’ı kurtaramayacağını anlayarak desteğini çekti ve Humeyni ile temas aradı, ancak CIA’nın HUMINT programındaki kısıtlamalar nedeniyle devrimin hızını öngöremedi. Şah’ın son çaresi, Ulusal Cephe’den Şahpur Bahtiyar’ı başbakan atamak oldu, ancak bu devrimi durduramadı. 16 Ocak 1979’da Şah ülkeyi terk etti. 1 Şubat’ta Humeyni, Paris’ten Tahran’a döndü ve milyonlarca kişi tarafından karşılandı. Fedailer ve Mücahitler’in saldırıları, ordunun 11 Şubat’ta tarafsızlığını ilan etmesiyle rejimi çökertti.

Bölüm 4: Çalınan Devrim ve Teokratik İstibdat

Devrimin Zaferi ve Kısa Bahar

Devrim, bazar esnafı, sanayi işçileri, kent yoksulları ve ara tabakaların “Şah’a ve emperyalizme karşı” birleşmesiyle başarılı oldu. Tudeh’in 1978’de önerdiği Ulusal Demokratik Cephe, sokakta, fabrikalarda ve üniversitelerde tabanda birleşen bir ittifak olarak şekillendi. Ancak, Humeyni’nin köktenci İslamcıları, işçi şuraları, mahalle komiteleri ve kadın hareketleri gibi demokratik kazanımları hızla yok etti. Örneğin, 8 Mart 1979’daki kadın yürüyüşleri, tesettür zorunluluğuna karşı bir direniş olarak ortaya çıktı, ancak İslamcılar tarafından bastırıldı.

Humeyni’nin İktidar Stratejisi

Humeyni, ikili bir strateji izledi:

  • Geçici Hükümet: Mehdi Bazargan liderliğindeki liberal hükümet, Batı’ya ılımlı bir imaj sunmak için kullanıldı.
  • Paralel Yapılar: Devrim Konseyi, Devrim Komiteleri, Devrim Mahkemeleri ve Pasdaran, cami ağları üzerinden gerçek gücü ele geçirdi.

Ayetullah Humeyni, 1979 İran Devrimi sürecinde anti-emperyalist söylemi, Şah rejiminin Batı destekli otoriter yapısına karşı kitleleri mobilize etmek için etkili bir araç olarak kullandı. Bu söylem, solun anti-emperyalist retoriğinden ve Ali Şeriati’nin Marksizm, varoluşçuluk ve Şii teolojisini sentezleyen devrimci İslam anlayışından beslendi. Şeriati’nin İslam Sosyolojisi gibi eserleri, Humeyni’nin söylemine ideolojik bir zemin sağlasa da Şeriati teokratik bir rejimi savunmamıştı. Ancak, Humeyni’nin anti-emperyalist duruşu, devrim sonrası dönemde çelişkili bir tablo sergiledi. Paris sürgününde (1978-79), Humeyni’nin temsilcilerinin (örneğin, İbrahim Yezdi) ABD’li diplomatlarla temas kurduğuna dair declassified ABD Dışişleri Bakanlığı belgeleri (örneğin, 1979’da yayınlanan bazı raporlar) mevcut. Bu temaslar, ABD’nin Şah rejiminin çöküşünü öngörerek Humeyni ile olası bir düzenleme arayışını yansıtsa da içeriği ve amacı tam olarak açık değildir. Benzer şekilde, İran-Contra skandalı (1985-86), Humeyni rejiminin İran-Irak Savaşı sırasında Reagan yönetimiyle gizli silah ticareti yaptığını ortaya koydu. ABD’nin İran’a silah satışı ve Nikaragua’daki Kontralara fon sağlanmasıyla şekillenen bu skandal, Humeyni’nin anti-emperyalist söyleminin pragmatik ve çelişkili doğasını gösterdi. Bu çelişkiler, Humeyni’nin devrim sürecinde kitle desteğini kazanmak için anti-emperyalizmi bir söylem olarak kullanırken, devrim sonrası dönemde Batı ile pragmatik ilişkiler kurduğunu ortaya koyuyor.

Muhalefetin Sistematik Tasfiyesi

Humeyni, rakiplerini şu adımlarla ortadan kaldırdı:

  • Kadın Haklarına Saldırı (Mart 1979): Aile Koruma Kanunu’nun kaldırılması ve tesettür zorunluluğu, rejimin gerici karakterini ortaya koydu. Tudeh ve diğer sol gruplar, bu saldırılar karşısında devrimin birliğini koruma adına yeterli direniş gösteremedi.
  • İslam Cumhuriyeti Referandumu (Nisan 1979): %99 “evet” oyuyla rejime meşruiyet sağlandı.
  • Etnik Azınlıkların Bastırılması: Kürt ve Türkmen özerklik talepleri kanla ezildi. Sol, bu taleplerle ittifak kurma fırsatını kaçırdı; örneğin, Tudeh’in Kürt hareketleriyle sınırlı ilişkisi, devrimin tabanını daralttı.
  • ABD Elçiliği Krizi (Kasım 1979): Bazargan’ı istifaya zorladı ve anti-emperyalist söylemi İslamcıların eline geçirdi. Bu kriz, Humeyni’nin Ali Şeriati’nin devrimci İslam söyleminden ve solun anti-emperyalist retoriğinden beslenerek kitleleri mobilize ettiğini gösterir.
  • Velayet-i Fakih Anayasası: Dini liderin mutlak otoritesini yasallaştırdı.
  • Nihai Tasfiye (1981-1983): Mücahitler, Fedailer ve Tudeh, kitlesel idamlarla yok edildi. 1982-1983’te Tudeh’e yönelik saldırılar, binlerce üye ve kadroyu hedef aldı (Abrahamian, tahmini sayılarla), parti örgütsel olarak çöktü.

Solun Çöküşü

Solun başarısızlığı şu nedenlere dayandı:

  • Teorik Zafiyet: Tudeh ve diğer Marksist gruplar, Humeyni’nin gerici doğasını analiz edemedi. Tudeh’in aşamacı devrim stratejisi, İslamcıları “anti-emperyalist” bir müttefik sanmasına yol açtı, ancak Halkın Fedaileri’nin bazı fraksiyonları Humeyni’ye daha temkinli yaklaştı.
  • Stratejik Hatalar: Kadın hakları (örneğin, 8 Mart 1979 kadın yürüyüşleri) ve etnik azınlıkların özerklik talepleri, devrimin birliğini koruma adına ikinci plana atıldı. Tudeh’in bu konularda yeterli destek sağlayamaması, devrimin tabanını zayıflattı.
  • Örgütsel Zayıflık: Tudeh’in Sovyetler Birliği’ne bağımlılığı (örneğin, 1943 Tahran Anlaşması’ndaki tavizler) ve Halkın Fedaileri’nin gerilla odaklı stratejisi, işçi sınıfıyla bağ kurmayı zorlaştırdı. Fedailer’in iç bölünmeleri (örneğin, Peykar ile ayrışma), solun gücünü daha da azalttı.
  • Fırsatçılık: Mücahitler, demokratik güçlere destekte tereddüt etti, İslamcı hegemonyaya karşı net bir duruş sergileyemedi.

Bölüm 5: Tarihsel ve Teorik Çıkarımlar

İran Devrimi, Marksist-Leninist veya liberal-milliyetçi modellerden farklı olarak, siyasallaşmış ulemanın önderliğinde gerçekleşti. Eşitsiz gelişme örüntüsü uyarınca, Ak Devrim döneminde kırsalın çöküşü ve Tahran’daki gecekondu mahallelerinin oluşumu gibi süreçlerle İran bir “zayıf halka” haline geldi. Ancak, Tudeh’in aşamacı devrim stratejisi, sosyalist devrim perspektifinin eksikliğiyle birleşince İslamcıların hegemonyasına yol açtı. Humeyni’nin liderliği, farklı sınıfların öfkesini birleştirse de devrim sonrası özgürlük ve adalet umutlarını yok etti. Solun, İslamcıların gücünü küçümsemesi ve “liberal burjuva devrimi” yanılsaması, devrimin “çalınmasının” ve İslamcıların bir karşı-devrimi başlatmasının temel nedenlerindendir. İran Devrimi ve karşı-devrimi, din ve siyaset, gelenek ve modernite, yerel kimlik ve küresel güçler arasındaki karmaşık etkileşimlere dair dersler barındırmaktadır.

Sonuç

1979 İran Devrimi, bir halk hareketi olarak başlayıp bir karşı-devrimle teokratik bir istibdada dönüştü. Şah rejiminin çöküşü, geniş bir koalisyonun eseriydi, ancak Humeyni’nin stratejik hamleleri ve solun zafiyetleri, devrimin vaatlerini yok ederek dini bir diktatörlük kurdu. Tudeh’in Ulusal Demokratik Cephe politikası, devrimin tabanda birleşmesini sağlasa da sosyalist devrim stratejisinin eksikliği ve İslamcıların karizmatik liderliğinin küçümsenmesi, solun tasfiyesine yol açtı. Bu trajik tarihsel kesit, devrimlerin “çalınma” riskinin olduğunu göstermektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]