Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi

19 Kasım 2025 Çarşamba

Marx’ın Hegel Eleştirisi ve 'Yöntem' Konfüzyonu

Mahmut Boyuneğmez

Kutsal Aile’deki “Meyve” Örneği ve Alman İdeolojisi’ndeki Spekülatif İnşaat

Marx, Hegel felsefesine yönelik en keskin, en eğlenceli ve aynı zamanda en yıkıcı eleştirilerini 1845-1846 yıllarında iki metinde ortaya koymuştur: Kutsal Aile (1845) ve Alman İdeolojisi (1845-46). Bu iki metin, aynı fikri iki farklı üslupla işler: biri alaycı bir karikatürle eleştiridir, diğeri soğukkanlı bir otopsi.

I. Kutsal Aile’deki “Meyve” Örneği

[[Gerçek elma, armut, çilek ve bademlerden "Meyve" genel fikrini oluşturursam, daha da ileri gider ve gerçek meyveden türetilen soyut "Meyve" fikrimin benim dışımda var olan bir varlık olduğunu, armut, elma vd.’nın aslında gerçek özü olduğunu imgelersem, o zaman spekülatif felsefenin dilinde "Meyve"nin armudun, elmanın, bademin vd. "Tözü" olduğunu ilan ederim. Dolayısıyla şunu söylerim; armut için armut olmak gerekli değildir, elma için elma olmak gerekli değildir; bu şeyler için esas olan, onların duyularla algılanan gerçek varlıkları değil, onlardan soyutladığım ve sonra onlara dayattığım öz, fikrimin özü  "Meyve"dir. Bu nedenle elmaları, armutları, bademleri vd., varlığın ya da "Meyve"nin salt formları olarak ilan ederim. Duyularım tarafından oluşturulan anlayışım, elmayı armuttan ve armudu bademden ayırır elbette ama spekülatif aklım bu duyusal farklılıkların önemsiz ve konu dışı olduğunu ilan eder. Spekülatif aklım, elmada armuttakinin aynısını ve armutta bademdekinin aynısını, yani "Meyve"yi görür. Belirli gerçek meyveler artık, gerçek özü "töz" olan "Meyve"nin görünüşlerinden başka bir şey değildir.

Bu yöntemle bir insan, belirli bir tanım zenginliği elde etmez. Tüm bilimi, tüm minerallerin gerçekte "Mineral" fikri olduğunu söylemekle sınırlı olan bir mineralog, ancak imgeleminde bir mineralog olabilir. Spekülatif mineralog, her mineral için "Mineral" der ve bilimi, bu kelimeyi gerçek mineral sayısı kadar tekrarlamaya indirgenir.

Farklı gerçek meyveleri soyutlanmış tek "meyveye", yani "Meyve"ye indirgeyen spekülasyon, gerçek içeriğin bazı görünümlerini elde etmek için, bir şekilde "Meyve"den, Tözden çeşitliliğe yani çeşitli, sıradan gerçek meyvelere, armut, elma, badem vd.’na dönüş yolunu bulmaya çalışmalıdır. "Meyve" soyut fikrinden gerçek meyveler üretmek ne kadar zorsa, gerçek meyvelerden bu soyut fikri üretmek o kadar kolaydır. Gerçekten de, soyutlamadan vazgeçmeden soyutlamanın karşıtına (somut meyvelere-MB) varmak imkânsızdır.

Bu nedenle spekülatif filozof "Meyve" soyutlamasını terk eder ama spekülatif, mistik bir tarzda - ondan vazgeçmiyormuş gibi görünerek bunu yapar. Bu nedenle, soyutlamasının üzerine çıkması gerçekte yalnızca görünüştedir. Bir şekilde şunu öne sürer:

Elmalar, armutlar, bademler ve çilekler gerçekte "Töz"den, "Meyve"den başka bir şey değilse, şu soru ortaya çıkar: "Meyve" neden bana bazen elma, bazen armut, bazen badem olarak kendini gösterir? Benim spekülatif Birlik kavramım, "Töz", "Meyve" niye bu çeşitlilik görüntüsüyle açıkça çelişmektedir?

Spekülatif filozof şöyle cevap verir; bu böyledir, çünkü "Meyve" ölü, farklılaşmamış, hareketsiz değil, yaşayan, kendini farklılaştıran, hareket eden bir özdür. Sıradan meyvelerin çeşitliliği sadece benim duyusal anlayışım için değil, aynı zamanda "Meyve"nin kendisi ve spekülatif akıl için de önemlidir. Birbirinden farklı sıradan meyveler, "tek Meyve"nin yaşamının farklı tezahürleridir; onlar "Meyvenin" kendisinin kristalleşmeleridir. Böylece, elmada "Meyve" kendisine elmaya benzer bir varoluş, armutta ise armuta benzer bir varoluş verir. Bu nedenle, artık, Töz açısından söylenebileceği gibi, armut "Meyve"dir, elma "Meyve"dir, badem "Meyve"dir dememeliyiz, daha çok "Meyve" kendini bir armut olarak sunar, "Meyve" kendini bir elma olarak sunar, "Meyve" kendini bir badem olarak sunar; elmaları, armutları ve bademleri birbirinden ayıran farklar ise "Meyve"nin kendi kendine farklılaşmasıdır ve bu durum her bir meyveyi, "Meyve"nin yaşam sürecinin farklı üyeleri haline getirir. Böylece "Meyve" artık boş, farklılaşmamış bir birlik değildir; hepsi bir arada bir birlik, "organik olarak birbirine bağlı üyeler dizisini" oluşturan meyvelerin "bütünlüğü" olarak birliktir. Bu dizinin her bir üyesinde "Meyve" kendine daha gelişmiş, daha açık bir varoluş verir, ta ki sonunda tüm meyvelerin "özeti" olana dek, o aynı zamanda tıpkı onları içinden üreten olduğu gibi, kendi içinde çözüşmüş tüm bu meyveleri içeren canlı birliktir.

Görüyoruz ki, Hıristiyan dini Tanrı'nın yalnızca bir Enkarnasyonunu (vücut bulma) biliyorsa, spekülatif felsefenin cisim sayısı kadar cisimleşmesi vardır, tıpkı burada her meyvede Tözün, yani Mutlak Meyvenin cisimleşmesi gibi. Bu nedenle, spekülatif filozofun ana ilgisi, gerçek sıradan meyvelerin var oluşunu üreterek, gizemli bir şekilde elma, armut, badem ve kuru üzüm olduklarını söylemektir. Ama spekülatif dünyada yeniden keşfettiğimiz elmalar, armutlar, bademler ve kuru üzümler, elma, armut, badem ve kuru üzüm görünümlerinden başka bir şey değildir, çünkü onlar zihnin soyut yaratımı olan "Meyve"nin yaşam sürecindeki uğraklarıdır ve dolayısıyla kendileri zihnin soyut yaratımlarıdır. Dolayısıyla bu spekülasyonda hoş olan şey, oradaki tüm gerçek meyveleri yeniden keşfetmektir ama bunlar daha yüksek mistik öneme sahip meyveler olarak, maddi dünyada değil, beyninizin eterinde büyümüş, Mutlak Özne’nin, yani “Meyve”nin enkarnasyonları (cisimleşmeleri) olan meyvelerdir. Soyutlamadan, zihnin doğaüstü yaratımı olan "Meyve"den gerçek doğal meyvelere döndüğünüzde, doğal meyvelere doğaüstü bir anlam verirsiniz ve onları katıksız soyutlamalara dönüştürürsünüz. O halde asıl ilginiz, onun yaşam sürecinin -elma, armut, badem gibi- tüm tezahürlerinde "Meyve"nin birliğine işaret etmek, yani bu meyveler arasındaki mistik bağlantıları göstermek, her birinde “Meyve”nin kendini derece derece gerçekleştirmesini ve zorunlu ilerleyişleri, örneğin kuru üzüm olarak varoluştan badem olarak varoluşa ilerlemeyi göstermektir. Bu nedenle, sıradan meyvelerin değeri artık doğal niteliklerinden değil, "Mutlak Meyve"nin yaşam sürecinde her birinin belirli bir yer tutmasını sağlayan spekülatif niteliklerinden kaynaklanmaktadır.

Sıradan bir insan, elmalar ve armutlar olduğunu söylediğinde olağanüstü bir şey söylediğini düşünmez. Fakat filozof onların varlığını spekülatif bir tarzda ifade ettiğinde olağanüstü bir şey söyler. Aklın gerçek olmayan yaratımı olan "Meyve"den - ki filozof onu kendi dışında bir Mutlak Özne olarak dikkate alır, burada "Meyve" olarak temsil edilmiştir - gerçek doğal nesneleri, elmayı, armudu vb. üreterek, yani bu meyveleri kendi soyut aklından yaratarak bir mucize gerçekleştirir. Ve var oluşunu ifade ettiği her cisme karşılık düşen bir yaratma fiili gerçekleştirir.

Spekülatif filozofun, bu süreklilik içindeki yaratmayı ancak elma, armut vb.'nin evrensel olarak bilinen ve gerçekte var olan niteliklerini, kendi uydurduğu belirleyici özellikler olarak sunarak, gerçek şeylerin isimlerini soyut aklın ürettiğine, aklın soyut formüllerine vererek, son olarak da, bir elma fikrinden bir armut fikrine geçtiği kendi faaliyetini Mutlak Öznenin/" Meyve"nin öz-faaliyeti olarak ilan ederek başardığını söylemeye gerek yoktur.

Spekülatif tabirle bu işleme Tözü Özne olarak, içsel bir süreç olarak, Mutlak Kişi olarak kavramak denir ve bu kavrayış Hegel'in yönteminin temel karakterini oluşturur.]]

Bu pasaj, Hegel’in bütün yöntemini birkaç sayfada karikatürünü çizerek anlatır ve aynı zamanda onun sırrını açığa vurur: İnsan kendi beyninde yarattığı soyutlamayı dışarıda, bağımsız bir varlık haline getirip sonra ona inanır. Hegel’in yöntemi şöyledir:

  1. Normal soyutlama (herkes yapar)

Gerçek elma + armut + badem → “meyve” kavramı

  1. Spekülatif ters çevirme (Hegel’in hilesi)

“Meyve” asıl töz olur → elma, armut, badem onun “görünüşü”dür
→ Artık “elma olmak elma için zorunlu değildir”; öz “Meyve”dir

  1. Çeşitliliğin mistik açıklaması

“Neden farklı görünüyorlar?” sorusu → “Çünkü Meyve canlı, kendini-differentleyen bir özdür” → Elma = Meyve’nin kendini elma olarak cisimleştirmesi → Her meyve bir “enkarnasyon”dur (Hıristiyanlıkta tek İsa varsa, Hegel’de sonsuz İsa vardır)

  1. Mucizevi geri dönüş

Soyut “Meyve”den tekrar gerçek meyvelere dönülür → ama artık bunlar “Mutlak Meyve”nin yaşam sürecinin uğraklarıdır → Manavdaki elma artık metafizik bir nesnedir!

Özetle: İnsan kendi soyutlamasını yaratır → sonra ona inanır → bu inanışı/tapınmayı “Tin’in kendini gerçekleştirme süreci” diye adlandırır.

Marx ve Engels’in hedef aldığı bu spekülatif ters çevirmenin (Umstülpung) kökeni felsefe tarihinde, somut nesnelerin özünün idealarda bulunduğunu savunan Platoncu idealizmdir.

II. Alman İdeolojisi’nde Aynı Eleştirinin Sistematik Hali

Bir yıl sonra yazılan Alman İdeolojisi’nde Marx ve Engels aynı fikri artık alaydan uzak, soğuk bir neşter gibi kullanırlar. İşte en çarpıcı alıntılar:

“Hegel için düşünce süreci –ki o bunu “İdea” adıyla bağımsız bir özne haline getirir– gerçek dünyanın yaratıcısı ve mimarıdır; gerçek dünya ise yalnızca İdea’nın dışsal, görüngüsel biçimidir. Bizde ise tam tersi: İdea, insanın maddi dünyayla maddi ilişkisinin beyinde yansımasından ve düşünce biçimlerine çevrilmesinden başka bir şey değildir.”

“Gerçek dünyanın Hegel’deki baş aşağı edilmiş yansıması şudur: Devlet, hukuk, ahlak, din vb. insan beyninin ürünleri olarak değil, Mutlak Tin’in kendi kendine yabancılaşmasının aşamaları olarak görünür.”

“Felsefe ile gerçek dünyanın ilişkisi, Onanizm ile cinsel üreme arasındaki ilişki gibidir.”

“Hegel, kavramın diyalektiğini önce kurar, sonra tarihi ve doğayı bu diyalektiğe zorla uydurur. Gerçek süreçleri araştırmaz; a priori bir spekülatif inşaat (spekulative Konstruktion) yapar.”

“Tarih, Hegel’de hiçbir şey yapmaz, hiçbir şeye sahip değildir, hiçbir şeyi “savaşmaz”! Tarih yapan, sahip olan ve savaşan insanın kendisidir; “tarih” kelimesini özne haline getirip ona insan eylemlerini yüklemek tamamen ideolojik bir maskedir.”

Alman İdeolojisi'nde bu 'baş aşağı etme' Marx tarafından felsefi bir manevradan öte, somut bir ihtiyaç olarak görülür: "Bizde ise tam tersi," diyerek, felsefenin spekülatif temelden çıkarılıp maddi üretim ve toplumsal varoluş temeline oturtulması hedeflenir.

III. İki Metnin Karşılaştırmalı Okuması

Özellik

Kutsal Aile (1845) – “Meyve” Örneği

Alman İdeolojisi (1845-46)

Üslup

Alaycı, hiciv dolu, karikatürize

Soğukkanlı, sistematik, bilimsel

Ana hedef

Genç Hegelciler + Hegel’in yöntemi

Hegel’in yöntemi + tüm Alman ideolojisi

Ana suçlama

Soyut düşüncenin tanrılaştırılması

Gerçek dünyanın baş aşağı edilmesi (Umstülpung)

Kullanılan imge

Meyve → elma, armut, badem

Tin → devlet, din, hukuk, tarih

Yaratıcı olarak gösterilen

“Meyve” (Mutlak Özne)

“İdea” / “Mutlak Tin”

Gerçek yaratıcı

İnsan (gizlenmiş)

İnsan (açıkça ilan edilir)

Eleştirinin amacı

Gülünçlüğü gözler önüne sermek

Tarihsel materyalizmin temellerini atmak

En sert cümle

“Hıristiyanlıkta tek İsa varsa, spekülatif felsefede her elma bir İsa’dır”

“Felsefe ile gerçek dünya arasındaki ilişki, onanizm ile cinsel üreme arasındaki ilişki gibidir”

IV. Marksizm’de Yöntem Konfüzyonu: Hegel’in İdealist Diyalektik Yöntemi ile Marx ve Engels’in İncelediği Gerçekliğin Diyalektik Mantığı

“Konfüzyon” kelimesinin Türkçedeki en yaygın ve doğru karşılıkları şunlardır:

  1. Kafa karışıklığı
  2. Karışıklık
  3. Karmaşa

Kelime, Latince'de "birlikte dökmek, bir araya getirmek" anlamına gelen confundere fiilinden gelir. Bu, "bir araya dökülüp karıştırılmış, ayırt edilemez hale gelmiş" bir durumu ifade eder.

Marksizm’de “yöntem” konusunda bir kafa karışıklığı, bilinç bulanıklığı, hatta bir sorun ve sıkıntı bulunmaktadır.

Hegel akıl yürütme süreçlerinde olumlama-yadsıma-yadsımanın yadsınması idealist diyalektik yöntemini kullanır. Bu üçleme şeklindeki akıl yürütme yolu/yöntemi yanı sıra Hegel, kavramları devindirirken, kavramlardan farklı kavramlara geçerken çelişki ilkesine de yer verir. Aslında yadsımanın yadsınması ilkesi zaten çelişki oluşturma mekanizmasını barındırmaktadır. Fakat Hegel nesnel gerçeklikteki değişimi, oluşu, hareketi, nicel-nitel dönüşüm örneklerini vb. de yeri geldiğinde işlemekte, bunları felsefesinin bileşenleri kılmaktadır. Bir idealist de olsa bu tür değiniler yaptığında bir materyalist gibi konumlanır. İşte Hegel’in bu düşünceleri gerçekliğin barındırdığı diyalektik mantığa ilişkin önermelerdir. Hegel elbette tümevarım, tümdengelim, analoji, analiz ve sentez gibi düşünme yöntemlerini de kullanır.

Marx ve Engels’in gerçekliğin diyalektik mantığını soyutlamalar yaparken yakaladıkları ve oluşturdukları düşüncelere ve bilgilere bu mantığı nakşettikleri, felsefelerinde diyalektik mantığın içkin olduğunu bilmek gerekir. Marx ve Engels’in kullandığı yöntemler de Hegel ya da her insan için geçerli olan tümdengelim, tümevarım, analoji, sentez, analiz, modelleme, tasım gibi metotlardır. Fakat Hegel’in kullandığı yadsımanın yadsınması (olumsuzlamanın olumsuzlaması) ve salt düşünsel düzlemde çelişki oluşturma mekanizmasını kullanmazlar. Bunlar idealist düşünme yöntemleridir. Bunun yerine Marx ve Engels nesnel gerçekliğin, doğa/evrenin ve toplum/tarihin bağrındaki hareketi/akışı, devinimi, ilişki ve etkileşimleri, değişim ve dönüşümleri, karşıtlık ve çelişkileri, nicel-nitel dönüşümleri inceledikleri konu bağlamında soyutlarlar. Eş deyişle diyalektik-tarihsel materyalizmin ya da Marksist felsefenin dokusunda bulunan, ona içkin olan bir diyalektik mantık vardır fakat bu mantık gerçeklikteki diyalektiği yansıtır. Bu felsefenin özel olarak sahip olduğu diyalektik bir yöntem ise yoktur; Hegel’in idealist diyalektik yöntem(ler)ini barındırmaz. Tarihsel-diyalektik materyalistler bilim insanları gibi, “sıradan” insanlar gibi realist düşünme yöntemleri olan tümevarım, tümdengelim, retrodüksiyon, modelleme, analoji, analiz ve sentez, tasım gibi metotları kullanırlar.

Marx’ın Kutsal Ailede’ki “Meyve” örneğinde ve Alman İdeolojisi’nde, ayrıca Kapital’in 3. Almanca Basıma Sonsöz’de değindiği “yöntem”, akıl yürütürken kullanılan düşünme yolunu anlatmaktadır. Hegel’in idealist felsefesinde gerçeklik, İdea/Tin’in tümdengelimle oluşturduğu görünümken, materyalist perspektif nesnel ve toplumsal gerçekliğin ideal/ideolojik alemi doğurduğu şeklinde tümevarımsal bir yaklaşıma sahiptir. Burada “yöntem”, idealistler ile materyalistlerin akıl yürütürken kullandığı yaklaşımdır, perspektiftir. Elbette biz materyalistler nesnel gerçekliğin ideal/ideolojik boyutunun maddi boyutuyla karşılıklı etkileşim içerisinde ve birbirini doğuran, besleyen, yeniden üreten ve değiştiren refleksiyonlar gösterdiğini benimsiyoruz. Ve elbette nesnel ve toplumsal gerçekliğin farklı yönlerini soyutlarken oluşturduğumuz teorik içerik, gerçekliğin mantığını yansıttığı oranda diyalektik bir tarz ya da yaklaşım gösterir. Fakat bu içeriği oluştururken kullandığımız yöntemler tasım, tümevarım, tümdengelim, analoji, analiz ve sentez, modelleme gibi metotlardır ve klasik mantığın kurallarını tutarsızlık ve mantıksal çelişme olmaması için dikkate alırız. Bugüne kadar hiçbir Marksist gerçekte “diyalektik yöntem” adında bir yöntem kullanmamıştır. Çünkü böyle bir yöntem yoktur. Diyalektik yöntem adında bir yöntemin Marksizm’in özünü oluşturduğu, önemli olanın bu yöntemi kullanmak olduğu yolundaki yaygın kanı (doxa) bir galat-ı meşhurdur ve okur zaten bunu yakından bilmektedir.

Özetle:

· Hegel: Yadsımanın yadsınması, salt düşünsel düzlemde çelişki oluşturma, Tümdengelimci (İdea'dan gerçekliğe).

· Marx/Engels: Realist düşünme yöntemleri (Tümevarım, tümdengelim, vb.), Gerçeklikteki diyalektik mantığı yansıtma, Tümevarımsal yaklaşım (Gerçeklikten ideolojik aleme).

Sonuç

Hegel’in bütün sistemi, insanın kendi soyutlama ürününü yabancılaştırıp (işte Marx’ın Hegel’de gördüğü yöntem, yaklaşım budur) ona tapmasından ibarettir. “Meyve” örneği bunu bir manav tezgâhında gösterir; Alman İdeolojisi aynı mekanizmayı devlet, din, hukuk ve tarih sahnesinde sergiler.

Gerçek elmalar, armutlar, bademler vardır çünkü ağaçlar tohum verir, köylüler çalışır, iklim elverir.

Tarih vardır çünkü insanlar ekmek için üretir, daha iyi yaşamak için mücadele eder, sınıflar çatışır.

Ne “Meyve” kendini elma yapar, ne “Tin” tarihi yazar.

Yapan, her zaman etten kemikten, aç, düşünen, çalışan insandır.

Marksizm’in “diyalektik yöntemi” yoktur; gerçekliğin soyutlanan ilişki ve etkileşimlerinde, karşıtlık ve çelişkilerinde, devinim/hareket ve değişimlerde diyalektik mantık vardır. Bu mantık yakalanıp sergilenebildiği oranda teorinin diyalektik bir yaklaşıma ya da tarza sahip olduğu söylenir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]