Mahmut Boyuneğmez
Kutsal
Aile’deki “Meyve” Örneği ve Alman İdeolojisi’ndeki Spekülatif İnşaat
Marx,
Hegel felsefesine yönelik en keskin, en eğlenceli ve aynı zamanda en yıkıcı
eleştirilerini 1845-1846 yıllarında iki metinde ortaya koymuştur: Kutsal Aile
(1845) ve Alman İdeolojisi (1845-46). Bu iki metin, aynı fikri iki farklı
üslupla işler: biri alaycı bir karikatürle eleştiridir, diğeri soğukkanlı bir
otopsi.
I.
Kutsal Aile’deki “Meyve” Örneği
[[Gerçek elma, armut, çilek ve
bademlerden "Meyve" genel fikrini oluşturursam, daha da ileri gider
ve gerçek meyveden türetilen soyut "Meyve" fikrimin benim dışımda var
olan bir varlık olduğunu, armut, elma vd.’nın aslında gerçek özü olduğunu imgelersem, o zaman spekülatif felsefenin dilinde "Meyve"nin armudun,
elmanın, bademin vd. "Tözü" olduğunu ilan ederim. Dolayısıyla şunu
söylerim; armut için armut olmak gerekli değildir, elma için elma olmak gerekli
değildir; bu şeyler için esas olan, onların duyularla algılanan gerçek
varlıkları değil, onlardan soyutladığım ve sonra onlara dayattığım öz, fikrimin
özü "Meyve"dir. Bu nedenle
elmaları, armutları, bademleri vd., varlığın ya da "Meyve"nin salt
formları olarak ilan ederim. Duyularım tarafından oluşturulan anlayışım, elmayı
armuttan ve armudu bademden ayırır elbette ama spekülatif aklım bu duyusal
farklılıkların önemsiz ve konu dışı olduğunu ilan eder. Spekülatif aklım, elmada
armuttakinin aynısını ve armutta
bademdekinin aynısını, yani "Meyve"yi görür. Belirli gerçek meyveler
artık, gerçek özü "töz" olan "Meyve"nin görünüşlerinden başka
bir şey değildir.
Bu yöntemle bir insan, belirli bir tanım zenginliği elde etmez. Tüm bilimi,
tüm minerallerin gerçekte "Mineral" fikri olduğunu söylemekle sınırlı
olan bir mineralog, ancak imgeleminde
bir mineralog olabilir. Spekülatif mineralog, her mineral için
"Mineral" der ve bilimi, bu kelimeyi gerçek mineral sayısı kadar
tekrarlamaya indirgenir.
Farklı gerçek meyveleri soyutlanmış tek
"meyveye", yani "Meyve"ye indirgeyen spekülasyon, gerçek
içeriğin bazı görünümlerini elde etmek için, bir şekilde "Meyve"den,
Tözden çeşitliliğe yani çeşitli, sıradan gerçek meyvelere, armut, elma, badem
vd.’na dönüş yolunu bulmaya çalışmalıdır. "Meyve" soyut fikrinden
gerçek meyveler üretmek ne kadar zorsa, gerçek meyvelerden bu soyut fikri
üretmek o kadar kolaydır. Gerçekten de, soyutlamadan vazgeçmeden soyutlamanın
karşıtına (somut meyvelere-MB) varmak imkânsızdır.
Bu nedenle spekülatif filozof "Meyve"
soyutlamasını terk eder ama spekülatif,
mistik bir tarzda - ondan vazgeçmiyormuş gibi görünerek bunu yapar. Bu
nedenle, soyutlamasının üzerine çıkması gerçekte yalnızca görünüştedir. Bir
şekilde şunu öne sürer:
Elmalar, armutlar, bademler ve çilekler
gerçekte "Töz"den, "Meyve"den başka bir şey değilse, şu
soru ortaya çıkar: "Meyve" neden bana bazen elma, bazen armut, bazen
badem olarak kendini gösterir? Benim spekülatif Birlik kavramım, "Töz", "Meyve" niye bu çeşitlilik görüntüsüyle açıkça çelişmektedir?
Spekülatif filozof şöyle cevap verir; bu
böyledir, çünkü "Meyve" ölü, farklılaşmamış, hareketsiz değil,
yaşayan, kendini farklılaştıran, hareket eden bir özdür. Sıradan meyvelerin
çeşitliliği sadece benim duyusal anlayışım için değil, aynı zamanda
"Meyve"nin kendisi ve spekülatif akıl için de önemlidir. Birbirinden
farklı sıradan meyveler, "tek Meyve"nin yaşamının farklı
tezahürleridir; onlar "Meyvenin" kendisinin kristalleşmeleridir.
Böylece, elmada "Meyve" kendisine elmaya benzer bir varoluş, armutta
ise armuta benzer bir varoluş verir. Bu nedenle, artık, Töz açısından
söylenebileceği gibi, armut "Meyve"dir, elma "Meyve"dir,
badem "Meyve"dir dememeliyiz, daha çok "Meyve" kendini bir
armut olarak sunar, "Meyve" kendini bir elma olarak sunar,
"Meyve" kendini bir badem olarak sunar; elmaları, armutları ve
bademleri birbirinden ayıran farklar ise "Meyve"nin kendi kendine
farklılaşmasıdır ve bu durum her bir meyveyi, "Meyve"nin yaşam
sürecinin farklı üyeleri haline getirir. Böylece "Meyve" artık boş,
farklılaşmamış bir birlik değildir; hepsi
bir arada bir birlik, "organik
olarak birbirine bağlı üyeler dizisini" oluşturan meyvelerin
"bütünlüğü" olarak birliktir. Bu dizinin her bir üyesinde
"Meyve" kendine daha gelişmiş, daha açık bir varoluş verir, ta ki
sonunda tüm meyvelerin "özeti"
olana dek, o aynı zamanda tıpkı onları içinden üreten olduğu gibi, kendi içinde
çözüşmüş tüm bu meyveleri içeren canlı birliktir.
Görüyoruz ki, Hıristiyan dini Tanrı'nın
yalnızca bir Enkarnasyonunu (vücut
bulma) biliyorsa, spekülatif felsefenin cisim sayısı kadar cisimleşmesi vardır,
tıpkı burada her meyvede Tözün, yani Mutlak Meyvenin cisimleşmesi gibi. Bu
nedenle, spekülatif filozofun ana ilgisi, gerçek sıradan meyvelerin var oluşunu üreterek, gizemli bir
şekilde elma, armut, badem ve kuru üzüm olduklarını söylemektir. Ama spekülatif
dünyada yeniden keşfettiğimiz elmalar, armutlar, bademler ve kuru üzümler,
elma, armut, badem ve kuru üzüm görünümlerinden
başka bir şey değildir, çünkü onlar zihnin soyut yaratımı olan "Meyve"nin
yaşam sürecindeki uğraklarıdır ve dolayısıyla kendileri zihnin soyut yaratımlarıdır. Dolayısıyla bu spekülasyonda hoş olan
şey, oradaki tüm gerçek meyveleri yeniden keşfetmektir ama bunlar daha yüksek
mistik öneme sahip meyveler olarak, maddi dünyada değil, beyninizin eterinde
büyümüş, Mutlak Özne’nin, yani
“Meyve”nin enkarnasyonları (cisimleşmeleri) olan meyvelerdir. Soyutlamadan,
zihnin doğaüstü yaratımı olan
"Meyve"den gerçek doğal
meyvelere döndüğünüzde, doğal meyvelere doğaüstü bir anlam verirsiniz ve onları
katıksız soyutlamalara dönüştürürsünüz. O halde asıl ilginiz, onun yaşam
sürecinin -elma, armut, badem gibi- tüm tezahürlerinde "Meyve"nin birliğine işaret etmek, yani bu meyveler
arasındaki mistik bağlantıları
göstermek, her birinde “Meyve”nin kendini derece
derece gerçekleştirmesini ve zorunlu
ilerleyişleri, örneğin kuru üzüm olarak varoluştan badem olarak varoluşa ilerlemeyi
göstermektir. Bu nedenle, sıradan meyvelerin değeri artık doğal
niteliklerinden değil, "Mutlak Meyve"nin yaşam sürecinde her birinin belirli
bir yer tutmasını sağlayan spekülatif
niteliklerinden kaynaklanmaktadır.
Sıradan bir insan, elmalar ve armutlar
olduğunu söylediğinde olağanüstü bir şey söylediğini düşünmez. Fakat filozof
onların varlığını spekülatif bir tarzda ifade ettiğinde olağanüstü bir şey söyler. Aklın
gerçek olmayan yaratımı olan "Meyve"den - ki filozof onu kendi dışında
bir Mutlak Özne olarak dikkate alır, burada "Meyve" olarak temsil
edilmiştir - gerçek doğal nesneleri,
elmayı, armudu vb. üreterek, yani bu meyveleri kendi soyut aklından yaratarak
bir mucize gerçekleştirir. Ve var
oluşunu ifade ettiği her cisme karşılık düşen bir yaratma fiili gerçekleştirir.
Spekülatif filozofun, bu süreklilik
içindeki yaratmayı ancak elma, armut vb.'nin evrensel olarak bilinen ve
gerçekte var olan niteliklerini, kendi uydurduğu
belirleyici özellikler olarak sunarak, gerçek şeylerin isimlerini soyut aklın ürettiğine, aklın soyut formüllerine vererek,
son olarak da, bir elma fikrinden bir armut fikrine geçtiği kendi faaliyetini
Mutlak Öznenin/" Meyve"nin öz-faaliyeti
olarak ilan ederek başardığını söylemeye gerek yoktur.
Spekülatif tabirle bu işleme Tözü Özne olarak, içsel bir süreç olarak, Mutlak
Kişi olarak kavramak denir ve bu kavrayış Hegel'in yönteminin temel karakterini oluşturur.]]
Bu
pasaj, Hegel’in bütün yöntemini birkaç sayfada karikatürünü çizerek anlatır ve
aynı zamanda onun sırrını açığa vurur: İnsan kendi beyninde yarattığı
soyutlamayı dışarıda, bağımsız bir varlık haline getirip sonra ona inanır. Hegel’in
yöntemi şöyledir:
- Normal
soyutlama (herkes yapar)
Gerçek elma + armut + badem → “meyve”
kavramı
- Spekülatif
ters çevirme (Hegel’in hilesi)
“Meyve” asıl töz olur → elma, armut,
badem onun “görünüşü”dür
→ Artık “elma olmak elma için zorunlu değildir”; öz “Meyve”dir
- Çeşitliliğin
mistik açıklaması
“Neden farklı görünüyorlar?” sorusu →
“Çünkü Meyve canlı, kendini-differentleyen bir özdür” → Elma = Meyve’nin
kendini elma olarak cisimleştirmesi → Her meyve bir “enkarnasyon”dur
(Hıristiyanlıkta tek İsa varsa, Hegel’de sonsuz İsa vardır)
- Mucizevi
geri dönüş
Soyut “Meyve”den tekrar gerçek meyvelere
dönülür → ama artık bunlar “Mutlak Meyve”nin yaşam sürecinin uğraklarıdır → Manavdaki
elma artık metafizik bir nesnedir!
Özetle:
İnsan kendi soyutlamasını yaratır → sonra ona inanır → bu inanışı/tapınmayı
“Tin’in kendini gerçekleştirme süreci” diye adlandırır.
Marx
ve Engels’in hedef aldığı bu spekülatif ters çevirmenin (Umstülpung) kökeni
felsefe tarihinde, somut nesnelerin özünün idealarda bulunduğunu savunan Platoncu
idealizmdir.
II.
Alman İdeolojisi’nde Aynı Eleştirinin Sistematik Hali
Bir
yıl sonra yazılan Alman İdeolojisi’nde Marx ve Engels aynı fikri artık alaydan
uzak, soğuk bir neşter gibi kullanırlar. İşte en çarpıcı alıntılar:
“Hegel
için düşünce süreci –ki o bunu “İdea” adıyla bağımsız bir özne haline getirir–
gerçek dünyanın yaratıcısı ve mimarıdır; gerçek dünya ise yalnızca İdea’nın
dışsal, görüngüsel biçimidir. Bizde ise tam tersi: İdea, insanın maddi dünyayla
maddi ilişkisinin beyinde yansımasından ve düşünce biçimlerine çevrilmesinden
başka bir şey değildir.”
“Gerçek
dünyanın Hegel’deki baş aşağı edilmiş yansıması şudur: Devlet, hukuk, ahlak,
din vb. insan beyninin ürünleri olarak değil, Mutlak Tin’in kendi kendine
yabancılaşmasının aşamaları olarak görünür.”
“Felsefe
ile gerçek dünyanın ilişkisi, Onanizm ile cinsel üreme arasındaki ilişki
gibidir.”
“Hegel,
kavramın diyalektiğini önce kurar, sonra tarihi ve doğayı bu diyalektiğe zorla
uydurur. Gerçek süreçleri araştırmaz; a priori bir spekülatif inşaat
(spekulative Konstruktion) yapar.”
“Tarih,
Hegel’de hiçbir şey yapmaz, hiçbir şeye sahip değildir, hiçbir şeyi “savaşmaz”!
Tarih yapan, sahip olan ve savaşan insanın kendisidir; “tarih” kelimesini özne
haline getirip ona insan eylemlerini yüklemek tamamen ideolojik bir maskedir.”
Alman
İdeolojisi'nde bu 'baş aşağı etme' Marx tarafından felsefi bir manevradan öte,
somut bir ihtiyaç olarak görülür: "Bizde ise tam tersi," diyerek,
felsefenin spekülatif temelden çıkarılıp maddi üretim ve toplumsal varoluş
temeline oturtulması hedeflenir.
III.
İki Metnin Karşılaştırmalı Okuması
|
Özellik |
Kutsal
Aile (1845) – “Meyve” Örneği |
Alman
İdeolojisi (1845-46) |
|
Üslup |
Alaycı,
hiciv dolu, karikatürize |
Soğukkanlı,
sistematik, bilimsel |
|
Ana
hedef |
Genç
Hegelciler + Hegel’in yöntemi |
Hegel’in
yöntemi + tüm Alman ideolojisi |
|
Ana
suçlama |
Soyut
düşüncenin tanrılaştırılması |
Gerçek
dünyanın baş aşağı edilmesi (Umstülpung) |
|
Kullanılan
imge |
Meyve
→ elma, armut, badem |
Tin
→ devlet, din, hukuk, tarih |
|
Yaratıcı
olarak gösterilen |
“Meyve”
(Mutlak Özne) |
“İdea”
/ “Mutlak Tin” |
|
Gerçek
yaratıcı |
İnsan
(gizlenmiş) |
İnsan
(açıkça ilan edilir) |
|
Eleştirinin
amacı |
Gülünçlüğü
gözler önüne sermek |
Tarihsel
materyalizmin temellerini atmak |
|
En
sert cümle |
“Hıristiyanlıkta
tek İsa varsa, spekülatif felsefede her elma bir İsa’dır” |
“Felsefe
ile gerçek dünya arasındaki ilişki, onanizm ile cinsel üreme arasındaki
ilişki gibidir” |
IV. Marksizm’de Yöntem Konfüzyonu: Hegel’in İdealist Diyalektik Yöntemi ile Marx ve Engels’in İncelediği Gerçekliğin Diyalektik Mantığı
“Konfüzyon”
kelimesinin Türkçedeki en yaygın ve doğru karşılıkları şunlardır:
- Kafa
karışıklığı
- Karışıklık
- Karmaşa
Kelime,
Latince'de "birlikte dökmek, bir araya getirmek" anlamına gelen confundere
fiilinden gelir. Bu, "bir araya dökülüp karıştırılmış, ayırt edilemez hale
gelmiş" bir durumu ifade eder.
Marksizm’de
“yöntem” konusunda bir kafa karışıklığı, bilinç bulanıklığı, hatta bir sorun ve
sıkıntı bulunmaktadır.
Hegel
akıl yürütme süreçlerinde olumlama-yadsıma-yadsımanın yadsınması idealist
diyalektik yöntemini kullanır. Bu üçleme şeklindeki akıl yürütme yolu/yöntemi
yanı sıra Hegel, kavramları devindirirken, kavramlardan farklı kavramlara
geçerken çelişki ilkesine de yer verir. Aslında yadsımanın yadsınması ilkesi
zaten çelişki oluşturma mekanizmasını barındırmaktadır. Fakat Hegel nesnel
gerçeklikteki değişimi, oluşu, hareketi, nicel-nitel dönüşüm örneklerini vb. de
yeri geldiğinde işlemekte, bunları felsefesinin bileşenleri kılmaktadır. Bir
idealist de olsa bu tür değiniler yaptığında bir materyalist gibi konumlanır. İşte
Hegel’in bu düşünceleri gerçekliğin barındırdığı diyalektik mantığa ilişkin
önermelerdir. Hegel elbette tümevarım, tümdengelim, analoji, analiz ve sentez
gibi düşünme yöntemlerini de kullanır.
Marx
ve Engels’in gerçekliğin diyalektik mantığını soyutlamalar yaparken
yakaladıkları ve oluşturdukları düşüncelere ve bilgilere bu mantığı
nakşettikleri, felsefelerinde diyalektik mantığın içkin olduğunu bilmek
gerekir. Marx ve Engels’in kullandığı yöntemler de Hegel ya da her insan için
geçerli olan tümdengelim, tümevarım, analoji, sentez, analiz, modelleme, tasım
gibi metotlardır. Fakat Hegel’in kullandığı yadsımanın yadsınması
(olumsuzlamanın olumsuzlaması) ve salt düşünsel düzlemde çelişki oluşturma
mekanizmasını kullanmazlar. Bunlar idealist düşünme yöntemleridir. Bunun yerine
Marx ve Engels nesnel gerçekliğin, doğa/evrenin ve toplum/tarihin bağrındaki
hareketi/akışı, devinimi, ilişki ve etkileşimleri, değişim ve dönüşümleri,
karşıtlık ve çelişkileri, nicel-nitel dönüşümleri inceledikleri konu bağlamında
soyutlarlar. Eş deyişle diyalektik-tarihsel materyalizmin ya da Marksist
felsefenin dokusunda bulunan, ona içkin olan bir diyalektik mantık vardır fakat
bu mantık gerçeklikteki diyalektiği yansıtır. Bu felsefenin özel olarak sahip
olduğu diyalektik bir yöntem ise yoktur; Hegel’in idealist diyalektik
yöntem(ler)ini barındırmaz. Tarihsel-diyalektik materyalistler bilim insanları
gibi, “sıradan” insanlar gibi realist düşünme yöntemleri olan tümevarım,
tümdengelim, retrodüksiyon, modelleme, analoji, analiz ve sentez, tasım gibi
metotları kullanırlar.
Marx’ın
Kutsal Ailede’ki “Meyve” örneğinde ve Alman İdeolojisi’nde, ayrıca Kapital’in
3. Almanca Basıma Sonsöz’de değindiği “yöntem”, akıl yürütürken kullanılan
düşünme yolunu anlatmaktadır. Hegel’in idealist felsefesinde gerçeklik, İdea/Tin’in
tümdengelimle oluşturduğu görünümken, materyalist perspektif nesnel ve
toplumsal gerçekliğin ideal/ideolojik alemi doğurduğu şeklinde tümevarımsal bir
yaklaşıma sahiptir. Burada “yöntem”, idealistler ile materyalistlerin akıl
yürütürken kullandığı yaklaşımdır, perspektiftir. Elbette biz materyalistler
nesnel gerçekliğin ideal/ideolojik boyutunun maddi boyutuyla karşılıklı
etkileşim içerisinde ve birbirini doğuran, besleyen, yeniden üreten ve
değiştiren refleksiyonlar gösterdiğini benimsiyoruz. Ve elbette nesnel ve toplumsal
gerçekliğin farklı yönlerini soyutlarken oluşturduğumuz teorik içerik,
gerçekliğin mantığını yansıttığı oranda diyalektik bir tarz ya da yaklaşım gösterir.
Fakat bu içeriği oluştururken kullandığımız yöntemler tasım, tümevarım, tümdengelim,
analoji, analiz ve sentez, modelleme gibi metotlardır ve klasik mantığın
kurallarını tutarsızlık ve mantıksal çelişme olmaması için dikkate alırız. Bugüne
kadar hiçbir Marksist gerçekte “diyalektik yöntem” adında bir yöntem kullanmamıştır.
Çünkü böyle bir yöntem yoktur. Diyalektik yöntem adında bir yöntemin Marksizm’in
özünü oluşturduğu, önemli olanın bu yöntemi kullanmak olduğu yolundaki yaygın
kanı (doxa) bir galat-ı meşhurdur ve okur zaten bunu yakından bilmektedir.
Özetle:
· Hegel: Yadsımanın yadsınması, salt düşünsel
düzlemde çelişki oluşturma, Tümdengelimci (İdea'dan gerçekliğe).
· Marx/Engels: Realist düşünme yöntemleri (Tümevarım,
tümdengelim, vb.), Gerçeklikteki diyalektik mantığı yansıtma, Tümevarımsal
yaklaşım (Gerçeklikten ideolojik aleme).
Sonuç
Hegel’in
bütün sistemi, insanın kendi soyutlama ürününü yabancılaştırıp (işte Marx’ın Hegel’de
gördüğü yöntem, yaklaşım budur) ona tapmasından ibarettir. “Meyve” örneği bunu
bir manav tezgâhında gösterir; Alman İdeolojisi aynı mekanizmayı devlet, din,
hukuk ve tarih sahnesinde sergiler.
Gerçek
elmalar, armutlar, bademler vardır çünkü ağaçlar tohum verir, köylüler çalışır,
iklim elverir.
Tarih
vardır çünkü insanlar ekmek için üretir, daha iyi yaşamak için mücadele eder,
sınıflar çatışır.
Ne
“Meyve” kendini elma yapar, ne “Tin” tarihi yazar.
Yapan,
her zaman etten kemikten, aç, düşünen, çalışan insandır.
Marksizm’in
“diyalektik yöntemi” yoktur; gerçekliğin soyutlanan ilişki ve etkileşimlerinde,
karşıtlık ve çelişkilerinde, devinim/hareket ve değişimlerde diyalektik mantık
vardır. Bu mantık yakalanıp sergilenebildiği oranda teorinin diyalektik bir
yaklaşıma ya da tarza sahip olduğu söylenir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.