Özet
Bu
yazı, Küba'nın biyoteknoloji alanındaki dikkate değer başarılarını ve bu
başarıların temelinde yatan toplumcu sağlık modelini kapsamlı bir şekilde
analiz etmektedir. Analizin merkezinde, Küba'nın "toplumsal fayda"
odaklı yaklaşımı ile kapitalist dünyanın "kâr" odaklı biyoteknoloji
anlayışı arasındaki temel karşıtlık yer almaktadır. Küba'nın, ABD ambargosu ve
sınırlı ekonomik kaynaklara rağmen biyoteknoloji alanında bir dünya gücü haline
gelmesi, bilinçli ve planlı bir devlet politikasının sonucudur. Bu başarının
temel direkleri arasında, Devrim lideri Fidel Castro'nun kişisel vizyonu ve
sarsılmaz desteği, araştırma, geliştirme, üretim ve tıbbi uygulamayı tek bir
çatı altında bütünleştiren "kapalı döngü" (closed cycle) stratejisi
ve kurumlar arasında rekabet yerine iş birliğini teşvik eden bilimsel kültür
bulunmaktadır.
Yazı,
Küba'nın inovasyon sürecinin, pazar potansiyelinden ziyade toplumun acil sağlık
ihtiyaçları tarafından yönlendirildiğini vurgulamaktadır. Menenjit B ve
Hemofilus influenza tip B'ye karşı geliştirilen aşılar gibi dünya çapında öncü
ürünler, bu yaklaşımın somut örnekleridir. Buna karşılık, kapitalist modelin
kârlılık odağının, yoksul toplumları etkileyen hastalıklara yönelik araştırma
ve geliştirmeyi nasıl ihmal ettiği, "tıpsallaştırma" ve "aşırı
teşhis" gibi kavramlarla pazarın nasıl yapay olarak genişletildiği ve
fikri mülkiyet haklarının inovasyonu teşvik etmek yerine tekeller oluşturmak
için nasıl kullanıldığı ayrıntılı olarak incelenmektedir. Sonuç olarak, Küba
deneyimi, bilimin ve teknolojinin sermayenin birikim aracı olmak yerine,
insanlığın ortak yararına hizmet edebileceği alternatif ve başarılı bir modelin
mümkün olduğunu kanıtlamaktadır.
Giriş:
İki Yaklaşımın Karşıtlığı
Biyoteknoloji,
modern tıbbın ve sağlığın geleceğini şekillendiren en önemli alanlardan
biridir. Ancak bu alana yapılan yatırımları ve inovasyonları yönlendiren temel
felsefe, dünya genelinde iki zıt kutupta şekillenmektedir.
• Kapitalist
Yaklaşım: Bu modelde biyoteknoloji, sermaye-yoğun bir yatırım alanı
olarak görülür. Temel motivasyon "kâr" elde etmek ve "sermaye
birikimini" sağlamaktır. Araştırma ve geliştirme (AR-GE) öncelikleri,
büyük ölçüde pazar potansiyeli ve geri dönüşü yüksek olan alanlar (örneğin
kronik hastalıklar için uzun süreli kullanılacak ilaçlar) tarafından
belirlenir. Bu yaklaşım, teknolojik gelişmeyi teşvik etse de, kârlı görülmeyen
alanların (örneğin yoksul ülkelerdeki salgın hastalıklar) ihmal edilmesine ve
sağlık hizmetlerinin metalaşmasına yol açar.
• Toplumcu
Yaklaşım (Küba Örneği): Bu modelde biyoteknoloji, ulusal sağlık
sisteminin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilir. Temel motivasyon
"toplumsal fayda" sağlamak ve tüm insanlığın sağlık sorunlarına çözüm
üretmektir. AR-GE öncelikleri, ülkenin ve dünyanın en acil halk sağlığı
sorunlarına göre belirlenir. Bu yaklaşım, kaynakların kâr potansiyeline göre
değil, insani gereksinimlere göre tahsis edilmesini sağlar.
Bu
yazı, Dr. Akif Akalın'ın çalışmalarına dayanarak, Küba'nın toplumcu
yaklaşımının somut bir başarı öyküsünü nasıl yarattığını, bu modelin temel
dinamiklerini ve kapitalist modele yönelik getirdiği eleştirileri derinlemesine
incelemektedir.
Küba
Biyoteknolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
Küba'nın
biyoteknoloji serüveni, ülkenin en üst düzey siyasi iradesinin doğrudan
katılımı ve sarsılmaz bir kararlılıkla başlamıştır. Bu süreç, sadece teknik bir
atılım değil, aynı zamanda ulusal egemenlik ve toplumsal kalkınma projesinin
bir parçasıdır.
"149
Numaralı Ev": Bir Başlangıç Öyküsü
Küba
biyoteknolojisinin temelleri, 1981 yılında Havana'nın Atabey mahallesindeki
"149 numaralı ev" olarak bilinen bir villada atılmıştır. Bu süreç,
Fidel Castro'nun vizyoner liderliğinin ve genç bilim insanlarının
adanmışlığının bir sembolü haline gelmiştir.
1. Tetikleyici: 1980
yılında Fidel Castro, ABD'li kanser uzmanı Dr. Randolph Lee Clark'tan kanser
tedavisinde umut vaat eden "interferon" adlı yeni bir maddeyi
öğrenir. Castro, bu ilacın Küba için önemini anlar ve bu teknolojiyi ülkeye
kazandırma kararı alır.
2. Bilgi
Transferi: Kübalı uzmanlar önce ABD'deki MD Anderson Kanser
Merkezi'ne, ardından ilacın seri üretim tekniğini geliştiren Finlandiyalı bilim
insanı Kari Cantell'in Helsinki'deki laboratuvarına gönderilir. Cantell, patent
alarak büyük bir servet kazanabilecek olmasına rağmen, yöntemini isteyen
"herkesle" paylaşan idealist bir bilim insanıdır.
3. 42
Günlük Maraton: Mart 1981'de Helsinki'de eğitimi tamamlayan altı genç
Kübalı bilim insanı (Manuel Limonta Vidal, Victoria Ramírez Albajés, Ángel
Aguilera Rodríguez, Pedro Antonio López Saura, Eduardo Pentón Arias ve Silvio
Barcelona Hernández), 11 Nisan 1981'de Küba'ya döner dönmez 149 numaralı evde
laboratuvar çalışmalarına başlar. Fidel Castro'nun süreci bizzat takip ettiği
ve ekibe "günde kaç saat çalışmayı planladıkları" gibi kilit sorular
sorduğu bu dönem, 42 gün sürer.
4. Tarihi
Başarı: Ekip, Finlandiya'dan döndükten sadece 42 gün sonra, 28 Mayıs
1981'de Küba'nın ilk lökosit interferonunu üretmeyi başarır. Bu başarı, Kari
Cantell tarafından da bir "dünya rekoru" olarak nitelendirilmiştir.
Üretilen interferonun kalitesi Cantell tarafından onaylanmış ve hemen ardından
Küba'da Deng ateşi salgınına karşı kullanılmaya başlanmıştır.
Bu
başlangıç, Küba'nın küçük imkanlarla, ancak büyük bir kararlılık ve kolektif
ruhla neleri başarabileceğinin ilk kanıtı olmuştur.
Kurumsal
Yapılanma ve Stratejik Büyüme
"149
numaralı ev"deki ilk başarının ardından Küba, biyoteknolojiyi kurumsal bir
yapıya kavuşturarak stratejik bir sektör haline getirmiştir.
• Biyolojik
Cephe (1981): Fidel Castro'nun öncülüğünde, biyoloji ve biyoteknoloji
alanındaki çalışmaları koordine etmek amacıyla disiplinler arası bir danışma
organı olarak kuruldu.
• Biyolojik
Araştırma Merkezi (CIB) (1982): İnterferon üretimini artırmak ve
çalışmaları daha organize bir yapıya taşımak için kuruldu. Bu merkez, daha
sonra kurulacak dev tesisin öncüsü oldu.
• Genetik
Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi (CIGB) (1986): Küba
biyoteknolojisinin "amiral gemisi" olarak kabul edilir. Rekombinant
DNA teknolojilerinde uzmanlaşan merkez, Hepatit B aşısı, streptokinaz ve
diyabetik ayak ülseri tedavisinde devrim yaratan Heberprot-P gibi birçok kilit
ürün geliştirmiştir.
• Finlay
Enstitüsü (1991'de yeniden yapılandırıldı): Aşı ve serum araştırma ve
üretim merkezi olarak yeniden açıldı. Dünyada bir ilk olan Menenjit B aşısını
geliştirerek uluslararası alanda büyük bir başarıya imza attı.
• Moleküler
İmmünoloji Merkezi (CIM) (1994): Özellikle terapötik kanser aşıları ve
monoklonal antikorlar üzerine odaklanmıştır. Akciğer kanseri tedavisi için
geliştirdiği CIMAvax-EGF ve Vaxira gibi ürünlerle tanınır.
• Diğer
Merkezler: İmmunoassay Merkezi (CIE), Ulusal Laboratuvar Hayvanları
Üretim Merkezi (CENPALAB) ve Küba Nörobilim Merkezi (CNEURO) gibi uzmanlaşmış
kurumlar, sektörün bütüncül yapısını tamamlamaktadır.
2012
yılında bu kurumların tamamı, araştırma, üretim ve pazarlama faaliyetlerini tek
bir çatı altında toplayan BioCubaFarma adlı kurum yapısı
altında birleştirilmiştir. Bu yapı, sektörde daha yüksek bir bütünleşme ve
verimlilik sağlamayı amaçlamaktadır.
"Özel
Dönem" ve Stratejik Kararlılık
1990'ların
başında SSCB'nin çözülmesiyle Küba, en büyük ekonomik ve siyasi müttefikini
kaybederek tarihinin en derin ekonomik krizine girmiştir. "Özel
Dönem" olarak adlandırılan bu yıllarda, ülke gayri safi milli hasılasının
(GSMH) %30'unu, ihracatının %50'sini kaybetmiştir. Bu ağır koşullar altında her
alanda kemer sıkma politikaları uygulanırken, Fidel Castro'nun stratejik
öngörüsüyle biyoteknoloji sektörüne yapılan yatırımlar durdurulmamış,
aksine 1 milyar dolarlık ek yatırım yapılmıştır. Bu karar,
biyoteknolojiyi ülkenin ekonomik zorlukları aşmasında bir silah olarak görmenin
ve bilime olan sarsılmaz inancın bir göstergesidir.
Küba'nın
Başarısının Temel Dayanakları
Küba'nın
biyoteknoloji alanındaki başarısı, tesadüflerin değil, bilinçli bir şekilde
inşa edilmiş, birbiriyle entegre ve toplumcu ilkelere dayalı bir sistemin
ürünüdür.
1.
Devlet Liderliği ve Stratejik Vizyon
Küba
biyoteknoloji sektörünün varlığı ve gelişimi, doğrudan Fidel Castro'nun
vizyonuna ve kararlılığına bağlıdır. Castro, biyoteknolojinin potansiyelini
neredeyse ABD ile eş zamanlı olarak fark etmiş ve bu alanı ulusal bir öncelik
haline getirmiştir.
• Doğrudan
Katılım: Castro, "149 numaralı ev"deki ilk çalışmalardan
itibaren tüm süreci bizzat takip etmiş, bilim insanlarıyla düzenli toplantılar
yapmış ve kurumların kuruluşuna öncülük etmiştir.
• Uzun
Vadeli Taahhüt: En zorlu ekonomik koşullarda dahi (Özel Dönem)
biyoteknoloji yatırımlarını kesmek yerine artırma kararı, bu alandaki devlet
taahhüdünün ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.
• Stratejik
Kontrol: Sektörün doğrudan Devlet Konseyi'ne bağlı olması, kaynakların
stratejik hedefler doğrultusunda hızlı ve etkili bir şekilde yönlendirilmesini
sağlamıştır.
2.
"Kapalı Döngü" (Closed Cycle) Stratejisi ve Örgütsel Bütünlük
Küba
modelinin en ayırt edici özelliklerinden biri, araştırma, geliştirme, üretim,
klinik deneyler ve pazarlamayı kapsayan tüm zincirinin tek bir kurum veya sıkı
bir şekilde koordine edilen bir sistem içinde bütünleşmesidir.
• Dikey
Entegrasyon: AR-GE'den üretime ve satışa kadar tüm sürecin tek bir
merkez tarafından yönetilmesi, verimliliği artırır ve bilgi akışını
hızlandırır.
• Sağlık
Sistemiyle Bütünleşme: Biyoteknoloji kurumları, ulusal sağlık
sisteminin bir parçasıdır. Klinikler ve hastaneler, yeni ürünlerin
geliştirilmesi için doğal bir "laboratuvar" işlevi görür.
Klinisyenlerden gelen sürekli geri bildirimler, ürünlerin iyileştirilmesinde
kritik rol oynar.
• Disiplinler
Arası Yaklaşım: Uzmanlaşmanın "bütünün" yitirilmesine yol
açmaması için disiplinler arası iş birliği teşvik edilir. Aşırı uzmanlaşma
yerine, farklı kurumların ortak projelerde çalışması esastır.
3.
İhtiyaç Odaklı İnovasyon: Pazara Değil Topluma Hizmet
Kapitalist
şirketler AR-GE harcamalarının %90'ını dünya nüfusunun sadece %10'unu etkileyen
hastalıklara yönlendirirken, Küba'nın inovasyon motoru toplumun sağlık
ihtiyaçlarıdır.
• Halk
Sağlığı Öncelikleri: AR-GE projeleri, "pazar ne kadar
büyük?" sorusuyla değil, "toplumun en acil sağlık sorunu ne?"
sorusuyla başlar. Menenjit B, Deng ateşi, kolera ve tifo gibi özellikle yoksul
ülkeleri etkileyen hastalıklara karşı aşı geliştirme çabaları bu yaklaşımın
kanıtıdır.
• Uygun
Teknoloji Felsefesi: Teknoloji, sadece etkili değil, aynı zamanda
ülkenin her yerindeki insanların "eşit ve ücretsiz" olarak
erişebileceği şekilde tasarlanır. İmmunoassay Merkezi Başkanı José Luis
Fernandez Yero'nun belirttiği gibi, "uygun teknoloji ekonomiden daha
adildir."
4.
İş birliği Odaklı Bilimsel Kültür
Küba'da
kurumlar arasında rekabet değil, iş birliği esastır. Sektörün sloganı
"rekabet yerine iş birliği" olmuştur.
• Ortak
Projeler: Dünyanın ilk sentetik aşısı olan Quimi-Hib® (Hemofilus
influenza tip B aşısı) bu kültürün en parlak örneğidir. Bu projenin başarısı
için farklı kurumlardan (Havana Üniversitesi, Finlay Enstitüsü, CIGB vb.)
300'den fazla araştırmacı ve teknisyen birlikte çalışmıştır.
• Kaynak
Paylaşımı: Kurumlar arasında patentli bilgiler, teknik donanım ve
insan kaynağı serbestçe paylaşılır. Bu, maliyetleri düşürür ve yenilik sürecini
hızlandırır. UMELISA COVID-19 tanı kitinin altı hafta gibi kısa bir sürede
geliştirilmesi, Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi ile Pedro Kouri
Tropikal Tıp Enstitüsü gibi kurumların kolektif çalışmasıyla mümkün olmuştur.
5.
Fikri Mülkiyet ve Uluslararası İlişkilere Yaklaşım
Küba,
Dünya Ticaret Örgütü üyesi olarak TRIPS gibi uluslararası anlaşmalara uymak
zorundadır. Ancak bu dayatmaları kendi toplumcu ilkeleri doğrultusunda
aşmıştır.
• Devlet
Mülkiyetinde Patent Havuzu: Küba'da patentlerin sahibi devlettir. Bu
patentler, bir "havuz" işlevi görerek tüm yerel kurumların
kullanımına açıktır. Bu, bilginin ticarileşmesini ve tekelleşmesini önler.
• Stratejik
Uluslararası Ortaklıklar: Küba, ürünlerini uluslararası pazarlara
ulaştırmak için yabancı şirketlerle (GlaxoSmithKline, YM Biosciences vb.)
ortaklıklar kurar. Ancak bu anlaşmalarda ürünler üzerindeki kontrolü ve hakları
asla devretmez.
• Güney-Güney
Teknoloji Transferi: Küba, elde ettiği bilgiyi bir sömürü aracı olarak
değil, bir dayanışma unsuru olarak görür. Brezilya, Çin, Hindistan, Vietnam
gibi ülkelere teknoloji transferi yaparak onların kendi ilaç fabrikalarını
kurmalarına yardımcı olmaktadır.
Kapitalist
Modelin Eleştirisi
Küba
modelini açıklarken aynı zamanda kapitalist ilaç ve biyoteknoloji endüstrisine
yönelik eleştiri de sunulmalıdır.
• Kâr
Odaklılığın Sonuçları: İlaç şirketleri, kârlı görmedikleri için
antibiyotik araştırmalarını terk etmişlerdir. Bu durum, antibiyotik direncinin
küresel bir tehdit haline geldiği günümüzde ciddi bir halk sağlığı sorunu
yaratmaktadır. Benzer şekilde, Ebola gibi yoksul ülkeleri vuran salgın
hastalıklar için tedavi geliştirme çabaları da kârlı olmadığı için ihmal
edilmektedir.
• Tıpsallaştırma
ve Aşırı Teşhis: Şirketler, pazarlarını genişletmek için normal insani
durumları (yaşlılık, menopoz vb.) tıbbi sorunlar olarak tanımlamakta
("tıpsallaştırma") ve insanları ilaç kullanmaya yönlendirmektedir
("ilaca yöneltme"). Tedavi eşiklerinin (örneğin hipertansiyon, yüksek
kolesterol) finansal bağları olan uzman kurulları tarafından düşürülmesiyle,
milyonlarca sağlıklı insan "hasta" olarak tanımlanarak yeni
müşterilere dönüştürülmektedir.
• Teknolojinin
İdeolojik İşlevi: Pahalı ve karmaşık tıbbi teknolojiler, bir
"etkililik" mesajı taşıyarak dikkatleri hastalıkların altında yatan
toplumsal nedenlerden (yoksulluk, mesleki stres, eşitsizlik vb.) uzaklaştırır.
Bu teknolojiler, devlet için hem meşruiyet sağlama aracı hem de sermaye için
yeni kâr kapıları açma işlevi görür.
Sonuç:
Toplumcu Bir Alternatifin Kanıtı
Küba'nın
biyoteknoloji ve sağlık alanındaki deneyimi, bir "mucize" veya
"paradoks" değil, temelleri sağlam atılmış, toplumcu ilkelere dayalı,
bilinçli ve tutarlı bir politikanın sonucudur. Sınırlı kaynaklara ve on
yıllardır süren ağır bir ekonomik ablukaya rağmen elde edilen başarılar,
aşağıdaki temel gerçekleri ortaya koymaktadır:
1. Bilim
ve teknoloji, kâr amacı gütmeden, doğrudan toplumun ihtiyaçlarını karşılamak
için seferber edilebilir.
2. Devlet
öncülüğünde, planlı ve bütüncül bir yaklaşımla, sermaye-yoğun bir alanda dahi
dünya liderleriyle rekabet edilebilir.
3. Rekabet
yerine iş birliğine dayalı bir bilimsel ortam, inovasyonu yavaşlatmak yerine
hızlandırır.
4. Evrensel,
ücretsiz ve önleyici hekimliği merkeze alan bir sağlık sistemi, çok daha az
harcama yaparak zengin ülkelerden daha iyi sağlık sonuçları üretebilir.
Küba
modeli, sağlığın bir meta, hastanın bir müşteri ve ilacın bir kâr aracı
olmadığı, bilimin insanlığın ortak yararına adandığı farklı bir dünyanın mümkün
olduğunun yaşayan kanıtıdır.
İleri okuma için:
https://drive.google.com/file/d/1VMguGyMfj_Ug4us69QjMRSQEuhaiCWSb/view?usp=sharing
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.