Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi

17 Kasım 2025 Pazartesi

Küba Biyoteknoloji ve Sağlık Modeli | Akif Akalın

Özet

Bu yazı, Küba'nın biyoteknoloji alanındaki dikkate değer başarılarını ve bu başarıların temelinde yatan toplumcu sağlık modelini kapsamlı bir şekilde analiz etmektedir. Analizin merkezinde, Küba'nın "toplumsal fayda" odaklı yaklaşımı ile kapitalist dünyanın "kâr" odaklı biyoteknoloji anlayışı arasındaki temel karşıtlık yer almaktadır. Küba'nın, ABD ambargosu ve sınırlı ekonomik kaynaklara rağmen biyoteknoloji alanında bir dünya gücü haline gelmesi, bilinçli ve planlı bir devlet politikasının sonucudur. Bu başarının temel direkleri arasında, Devrim lideri Fidel Castro'nun kişisel vizyonu ve sarsılmaz desteği, araştırma, geliştirme, üretim ve tıbbi uygulamayı tek bir çatı altında bütünleştiren "kapalı döngü" (closed cycle) stratejisi ve kurumlar arasında rekabet yerine iş birliğini teşvik eden bilimsel kültür bulunmaktadır.

Yazı, Küba'nın inovasyon sürecinin, pazar potansiyelinden ziyade toplumun acil sağlık ihtiyaçları tarafından yönlendirildiğini vurgulamaktadır. Menenjit B ve Hemofilus influenza tip B'ye karşı geliştirilen aşılar gibi dünya çapında öncü ürünler, bu yaklaşımın somut örnekleridir. Buna karşılık, kapitalist modelin kârlılık odağının, yoksul toplumları etkileyen hastalıklara yönelik araştırma ve geliştirmeyi nasıl ihmal ettiği, "tıpsallaştırma" ve "aşırı teşhis" gibi kavramlarla pazarın nasıl yapay olarak genişletildiği ve fikri mülkiyet haklarının inovasyonu teşvik etmek yerine tekeller oluşturmak için nasıl kullanıldığı ayrıntılı olarak incelenmektedir. Sonuç olarak, Küba deneyimi, bilimin ve teknolojinin sermayenin birikim aracı olmak yerine, insanlığın ortak yararına hizmet edebileceği alternatif ve başarılı bir modelin mümkün olduğunu kanıtlamaktadır.

Giriş: İki Yaklaşımın Karşıtlığı

Biyoteknoloji, modern tıbbın ve sağlığın geleceğini şekillendiren en önemli alanlardan biridir. Ancak bu alana yapılan yatırımları ve inovasyonları yönlendiren temel felsefe, dünya genelinde iki zıt kutupta şekillenmektedir.

• Kapitalist Yaklaşım: Bu modelde biyoteknoloji, sermaye-yoğun bir yatırım alanı olarak görülür. Temel motivasyon "kâr" elde etmek ve "sermaye birikimini" sağlamaktır. Araştırma ve geliştirme (AR-GE) öncelikleri, büyük ölçüde pazar potansiyeli ve geri dönüşü yüksek olan alanlar (örneğin kronik hastalıklar için uzun süreli kullanılacak ilaçlar) tarafından belirlenir. Bu yaklaşım, teknolojik gelişmeyi teşvik etse de, kârlı görülmeyen alanların (örneğin yoksul ülkelerdeki salgın hastalıklar) ihmal edilmesine ve sağlık hizmetlerinin metalaşmasına yol açar.

• Toplumcu Yaklaşım (Küba Örneği): Bu modelde biyoteknoloji, ulusal sağlık sisteminin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilir. Temel motivasyon "toplumsal fayda" sağlamak ve tüm insanlığın sağlık sorunlarına çözüm üretmektir. AR-GE öncelikleri, ülkenin ve dünyanın en acil halk sağlığı sorunlarına göre belirlenir. Bu yaklaşım, kaynakların kâr potansiyeline göre değil, insani gereksinimlere göre tahsis edilmesini sağlar.

Bu yazı, Dr. Akif Akalın'ın çalışmalarına dayanarak, Küba'nın toplumcu yaklaşımının somut bir başarı öyküsünü nasıl yarattığını, bu modelin temel dinamiklerini ve kapitalist modele yönelik getirdiği eleştirileri derinlemesine incelemektedir.

Küba Biyoteknolojisinin Doğuşu ve Gelişimi

Küba'nın biyoteknoloji serüveni, ülkenin en üst düzey siyasi iradesinin doğrudan katılımı ve sarsılmaz bir kararlılıkla başlamıştır. Bu süreç, sadece teknik bir atılım değil, aynı zamanda ulusal egemenlik ve toplumsal kalkınma projesinin bir parçasıdır.

"149 Numaralı Ev": Bir Başlangıç Öyküsü

Küba biyoteknolojisinin temelleri, 1981 yılında Havana'nın Atabey mahallesindeki "149 numaralı ev" olarak bilinen bir villada atılmıştır. Bu süreç, Fidel Castro'nun vizyoner liderliğinin ve genç bilim insanlarının adanmışlığının bir sembolü haline gelmiştir.

1. Tetikleyici: 1980 yılında Fidel Castro, ABD'li kanser uzmanı Dr. Randolph Lee Clark'tan kanser tedavisinde umut vaat eden "interferon" adlı yeni bir maddeyi öğrenir. Castro, bu ilacın Küba için önemini anlar ve bu teknolojiyi ülkeye kazandırma kararı alır.

2. Bilgi Transferi: Kübalı uzmanlar önce ABD'deki MD Anderson Kanser Merkezi'ne, ardından ilacın seri üretim tekniğini geliştiren Finlandiyalı bilim insanı Kari Cantell'in Helsinki'deki laboratuvarına gönderilir. Cantell, patent alarak büyük bir servet kazanabilecek olmasına rağmen, yöntemini isteyen "herkesle" paylaşan idealist bir bilim insanıdır.

3. 42 Günlük Maraton: Mart 1981'de Helsinki'de eğitimi tamamlayan altı genç Kübalı bilim insanı (Manuel Limonta Vidal, Victoria Ramírez Albajés, Ángel Aguilera Rodríguez, Pedro Antonio López Saura, Eduardo Pentón Arias ve Silvio Barcelona Hernández), 11 Nisan 1981'de Küba'ya döner dönmez 149 numaralı evde laboratuvar çalışmalarına başlar. Fidel Castro'nun süreci bizzat takip ettiği ve ekibe "günde kaç saat çalışmayı planladıkları" gibi kilit sorular sorduğu bu dönem, 42 gün sürer.

4. Tarihi Başarı: Ekip, Finlandiya'dan döndükten sadece 42 gün sonra, 28 Mayıs 1981'de Küba'nın ilk lökosit interferonunu üretmeyi başarır. Bu başarı, Kari Cantell tarafından da bir "dünya rekoru" olarak nitelendirilmiştir. Üretilen interferonun kalitesi Cantell tarafından onaylanmış ve hemen ardından Küba'da Deng ateşi salgınına karşı kullanılmaya başlanmıştır.

Bu başlangıç, Küba'nın küçük imkanlarla, ancak büyük bir kararlılık ve kolektif ruhla neleri başarabileceğinin ilk kanıtı olmuştur.

Kurumsal Yapılanma ve Stratejik Büyüme

"149 numaralı ev"deki ilk başarının ardından Küba, biyoteknolojiyi kurumsal bir yapıya kavuşturarak stratejik bir sektör haline getirmiştir.

• Biyolojik Cephe (1981): Fidel Castro'nun öncülüğünde, biyoloji ve biyoteknoloji alanındaki çalışmaları koordine etmek amacıyla disiplinler arası bir danışma organı olarak kuruldu.

• Biyolojik Araştırma Merkezi (CIB) (1982): İnterferon üretimini artırmak ve çalışmaları daha organize bir yapıya taşımak için kuruldu. Bu merkez, daha sonra kurulacak dev tesisin öncüsü oldu.

• Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi (CIGB) (1986): Küba biyoteknolojisinin "amiral gemisi" olarak kabul edilir. Rekombinant DNA teknolojilerinde uzmanlaşan merkez, Hepatit B aşısı, streptokinaz ve diyabetik ayak ülseri tedavisinde devrim yaratan Heberprot-P gibi birçok kilit ürün geliştirmiştir.

• Finlay Enstitüsü (1991'de yeniden yapılandırıldı): Aşı ve serum araştırma ve üretim merkezi olarak yeniden açıldı. Dünyada bir ilk olan Menenjit B aşısını geliştirerek uluslararası alanda büyük bir başarıya imza attı.

• Moleküler İmmünoloji Merkezi (CIM) (1994): Özellikle terapötik kanser aşıları ve monoklonal antikorlar üzerine odaklanmıştır. Akciğer kanseri tedavisi için geliştirdiği CIMAvax-EGF ve Vaxira gibi ürünlerle tanınır.

• Diğer Merkezler: İmmunoassay Merkezi (CIE), Ulusal Laboratuvar Hayvanları Üretim Merkezi (CENPALAB) ve Küba Nörobilim Merkezi (CNEURO) gibi uzmanlaşmış kurumlar, sektörün bütüncül yapısını tamamlamaktadır.

2012 yılında bu kurumların tamamı, araştırma, üretim ve pazarlama faaliyetlerini tek bir çatı altında toplayan BioCubaFarma adlı kurum yapısı altında birleştirilmiştir. Bu yapı, sektörde daha yüksek bir bütünleşme ve verimlilik sağlamayı amaçlamaktadır.

"Özel Dönem" ve Stratejik Kararlılık

1990'ların başında SSCB'nin çözülmesiyle Küba, en büyük ekonomik ve siyasi müttefikini kaybederek tarihinin en derin ekonomik krizine girmiştir. "Özel Dönem" olarak adlandırılan bu yıllarda, ülke gayri safi milli hasılasının (GSMH) %30'unu, ihracatının %50'sini kaybetmiştir. Bu ağır koşullar altında her alanda kemer sıkma politikaları uygulanırken, Fidel Castro'nun stratejik öngörüsüyle biyoteknoloji sektörüne yapılan yatırımlar durdurulmamış, aksine 1 milyar dolarlık ek yatırım yapılmıştır. Bu karar, biyoteknolojiyi ülkenin ekonomik zorlukları aşmasında bir silah olarak görmenin ve bilime olan sarsılmaz inancın bir göstergesidir.

Küba'nın Başarısının Temel Dayanakları

Küba'nın biyoteknoloji alanındaki başarısı, tesadüflerin değil, bilinçli bir şekilde inşa edilmiş, birbiriyle entegre ve toplumcu ilkelere dayalı bir sistemin ürünüdür.

1. Devlet Liderliği ve Stratejik Vizyon

Küba biyoteknoloji sektörünün varlığı ve gelişimi, doğrudan Fidel Castro'nun vizyonuna ve kararlılığına bağlıdır. Castro, biyoteknolojinin potansiyelini neredeyse ABD ile eş zamanlı olarak fark etmiş ve bu alanı ulusal bir öncelik haline getirmiştir.

• Doğrudan Katılım: Castro, "149 numaralı ev"deki ilk çalışmalardan itibaren tüm süreci bizzat takip etmiş, bilim insanlarıyla düzenli toplantılar yapmış ve kurumların kuruluşuna öncülük etmiştir.

• Uzun Vadeli Taahhüt: En zorlu ekonomik koşullarda dahi (Özel Dönem) biyoteknoloji yatırımlarını kesmek yerine artırma kararı, bu alandaki devlet taahhüdünün ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.

• Stratejik Kontrol: Sektörün doğrudan Devlet Konseyi'ne bağlı olması, kaynakların stratejik hedefler doğrultusunda hızlı ve etkili bir şekilde yönlendirilmesini sağlamıştır.

2. "Kapalı Döngü" (Closed Cycle) Stratejisi ve Örgütsel Bütünlük

Küba modelinin en ayırt edici özelliklerinden biri, araştırma, geliştirme, üretim, klinik deneyler ve pazarlamayı kapsayan tüm zincirinin tek bir kurum veya sıkı bir şekilde koordine edilen bir sistem içinde bütünleşmesidir.

• Dikey Entegrasyon: AR-GE'den üretime ve satışa kadar tüm sürecin tek bir merkez tarafından yönetilmesi, verimliliği artırır ve bilgi akışını hızlandırır.

• Sağlık Sistemiyle Bütünleşme: Biyoteknoloji kurumları, ulusal sağlık sisteminin bir parçasıdır. Klinikler ve hastaneler, yeni ürünlerin geliştirilmesi için doğal bir "laboratuvar" işlevi görür. Klinisyenlerden gelen sürekli geri bildirimler, ürünlerin iyileştirilmesinde kritik rol oynar.

• Disiplinler Arası Yaklaşım: Uzmanlaşmanın "bütünün" yitirilmesine yol açmaması için disiplinler arası iş birliği teşvik edilir. Aşırı uzmanlaşma yerine, farklı kurumların ortak projelerde çalışması esastır.

3. İhtiyaç Odaklı İnovasyon: Pazara Değil Topluma Hizmet

Kapitalist şirketler AR-GE harcamalarının %90'ını dünya nüfusunun sadece %10'unu etkileyen hastalıklara yönlendirirken, Küba'nın inovasyon motoru toplumun sağlık ihtiyaçlarıdır.

• Halk Sağlığı Öncelikleri: AR-GE projeleri, "pazar ne kadar büyük?" sorusuyla değil, "toplumun en acil sağlık sorunu ne?" sorusuyla başlar. Menenjit B, Deng ateşi, kolera ve tifo gibi özellikle yoksul ülkeleri etkileyen hastalıklara karşı aşı geliştirme çabaları bu yaklaşımın kanıtıdır.

• Uygun Teknoloji Felsefesi: Teknoloji, sadece etkili değil, aynı zamanda ülkenin her yerindeki insanların "eşit ve ücretsiz" olarak erişebileceği şekilde tasarlanır. İmmunoassay Merkezi Başkanı José Luis Fernandez Yero'nun belirttiği gibi, "uygun teknoloji ekonomiden daha adildir."

4. İş birliği Odaklı Bilimsel Kültür

Küba'da kurumlar arasında rekabet değil, iş birliği esastır. Sektörün sloganı "rekabet yerine iş birliği" olmuştur.

• Ortak Projeler: Dünyanın ilk sentetik aşısı olan Quimi-Hib® (Hemofilus influenza tip B aşısı) bu kültürün en parlak örneğidir. Bu projenin başarısı için farklı kurumlardan (Havana Üniversitesi, Finlay Enstitüsü, CIGB vb.) 300'den fazla araştırmacı ve teknisyen birlikte çalışmıştır.

• Kaynak Paylaşımı: Kurumlar arasında patentli bilgiler, teknik donanım ve insan kaynağı serbestçe paylaşılır. Bu, maliyetleri düşürür ve yenilik sürecini hızlandırır. UMELISA COVID-19 tanı kitinin altı hafta gibi kısa bir sürede geliştirilmesi, Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi ile Pedro Kouri Tropikal Tıp Enstitüsü gibi kurumların kolektif çalışmasıyla mümkün olmuştur.

5. Fikri Mülkiyet ve Uluslararası İlişkilere Yaklaşım

Küba, Dünya Ticaret Örgütü üyesi olarak TRIPS gibi uluslararası anlaşmalara uymak zorundadır. Ancak bu dayatmaları kendi toplumcu ilkeleri doğrultusunda aşmıştır.

• Devlet Mülkiyetinde Patent Havuzu: Küba'da patentlerin sahibi devlettir. Bu patentler, bir "havuz" işlevi görerek tüm yerel kurumların kullanımına açıktır. Bu, bilginin ticarileşmesini ve tekelleşmesini önler.

• Stratejik Uluslararası Ortaklıklar: Küba, ürünlerini uluslararası pazarlara ulaştırmak için yabancı şirketlerle (GlaxoSmithKline, YM Biosciences vb.) ortaklıklar kurar. Ancak bu anlaşmalarda ürünler üzerindeki kontrolü ve hakları asla devretmez.

• Güney-Güney Teknoloji Transferi: Küba, elde ettiği bilgiyi bir sömürü aracı olarak değil, bir dayanışma unsuru olarak görür. Brezilya, Çin, Hindistan, Vietnam gibi ülkelere teknoloji transferi yaparak onların kendi ilaç fabrikalarını kurmalarına yardımcı olmaktadır.

Kapitalist Modelin Eleştirisi

Küba modelini açıklarken aynı zamanda kapitalist ilaç ve biyoteknoloji endüstrisine yönelik eleştiri de sunulmalıdır.

• Kâr Odaklılığın Sonuçları: İlaç şirketleri, kârlı görmedikleri için antibiyotik araştırmalarını terk etmişlerdir. Bu durum, antibiyotik direncinin küresel bir tehdit haline geldiği günümüzde ciddi bir halk sağlığı sorunu yaratmaktadır. Benzer şekilde, Ebola gibi yoksul ülkeleri vuran salgın hastalıklar için tedavi geliştirme çabaları da kârlı olmadığı için ihmal edilmektedir.

• Tıpsallaştırma ve Aşırı Teşhis: Şirketler, pazarlarını genişletmek için normal insani durumları (yaşlılık, menopoz vb.) tıbbi sorunlar olarak tanımlamakta ("tıpsallaştırma") ve insanları ilaç kullanmaya yönlendirmektedir ("ilaca yöneltme"). Tedavi eşiklerinin (örneğin hipertansiyon, yüksek kolesterol) finansal bağları olan uzman kurulları tarafından düşürülmesiyle, milyonlarca sağlıklı insan "hasta" olarak tanımlanarak yeni müşterilere dönüştürülmektedir.

• Teknolojinin İdeolojik İşlevi: Pahalı ve karmaşık tıbbi teknolojiler, bir "etkililik" mesajı taşıyarak dikkatleri hastalıkların altında yatan toplumsal nedenlerden (yoksulluk, mesleki stres, eşitsizlik vb.) uzaklaştırır. Bu teknolojiler, devlet için hem meşruiyet sağlama aracı hem de sermaye için yeni kâr kapıları açma işlevi görür.

Sonuç: Toplumcu Bir Alternatifin Kanıtı

Küba'nın biyoteknoloji ve sağlık alanındaki deneyimi, bir "mucize" veya "paradoks" değil, temelleri sağlam atılmış, toplumcu ilkelere dayalı, bilinçli ve tutarlı bir politikanın sonucudur. Sınırlı kaynaklara ve on yıllardır süren ağır bir ekonomik ablukaya rağmen elde edilen başarılar, aşağıdaki temel gerçekleri ortaya koymaktadır:

1. Bilim ve teknoloji, kâr amacı gütmeden, doğrudan toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için seferber edilebilir.

2. Devlet öncülüğünde, planlı ve bütüncül bir yaklaşımla, sermaye-yoğun bir alanda dahi dünya liderleriyle rekabet edilebilir.

3. Rekabet yerine iş birliğine dayalı bir bilimsel ortam, inovasyonu yavaşlatmak yerine hızlandırır.

4. Evrensel, ücretsiz ve önleyici hekimliği merkeze alan bir sağlık sistemi, çok daha az harcama yaparak zengin ülkelerden daha iyi sağlık sonuçları üretebilir.

Küba modeli, sağlığın bir meta, hastanın bir müşteri ve ilacın bir kâr aracı olmadığı, bilimin insanlığın ortak yararına adandığı farklı bir dünyanın mümkün olduğunun yaşayan kanıtıdır.

İleri okuma için:

https://drive.google.com/file/d/1VMguGyMfj_Ug4us69QjMRSQEuhaiCWSb/view?usp=sharing

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]