![]() |
Bertell Ollman'ın 1978 yılında geliştirdiği Sınıf Mücadelesi oyunu |
I. Giriş: Bertell Ollman ve Marksizm
Bertell Ollman, New York
Üniversitesi siyaset bilimi profesörü olup, diyalektik ve sosyalist teori
üzerine dersler vermektedir. Yazarın başlıca eserleri arasında
"Alienation: Marx's Conception of Man in Capitalist Society"
(Yabancılaşma: Marx'ın Kapitalist Toplumdaki İnsan Anlayışı) ve
"Dialectics for the New Century" (Yeni Yüzyılda Diyalektik)
bulunmaktadır. Ollman'ın Marksizm yaklaşımı, Marx'ın kapitalizm analizini ve
komünizm tahayyülünü merkeze alarak, diyalektik ve materyalist bir felsefe
üzerine kuruludur.
Ollman, modern kapitalist
toplumdaki karmaşayı ve eşitsizliği anlamlandırmada Marksizmin hala eşsiz bir
araç olduğunu savunur: "Esasında akıl dışı olan kapitalist sistemin akılcı
bir açıklamasını sunarak, sadece Marksizm günümüzdeki bu kaosu anlamlandırmaktadır.
Hatta sadece anlamlandırmakla yetinmemekte; sınıf mücadelesiyle, bu kaostan
çıkış yolunu da göstermektedir. Gerisiyse, bize kalmıştır."
II. Marksizmin Temel Kavramları
ve Felsefesi
Marx'ın analizi, kapitalizmin
nasıl işlediğini, kimin lehine kimin aleyhine çalıştığını, feodalizmden nasıl
doğduğunu ve nereye doğru evrilebileceğini anlamaya çalışır. Temel odak
noktası, insanların hayatlarını kazandıkları ekonomik ve toplumsal ilişkilere,
özellikle de üretici kaynakların sahibi olan kapitalistler ile yaşamak için
emeklerini satmak zorunda olan işçiler arasındaki mücadeleye dayanır.
1. Kökenler: Marksizmin
temel düşünsel kökenleri Alman felsefesi (Hegel'in diyalektik mantığı), İngiliz
ekonomi politiği (Adam Smith ve David Ricardo'nun emek değer kuramında ilk
fikirleri) ve Fransız ütopyacı sosyalizminde (Saint-Simon'ın daha mutlu bir
gelecek vizyonu) bulunur.
2. Diyalektik ve Materyalist
Felsefe:
- Diyalektik: Değişim ve etkileşimi mercek
altına alır. Bütün tarihsel kurum ve süreçlerin zaruri parçaları olarak
görülürler. Diyalektik yaklaşım, olayları geniş bağlamları (tarihsel
geçmiş ve muhtemel gelecek) içinde inceler. Marx için diyalektik, toplumun
olağan işleyişi içinde evrilen karşıt eğilimlerin veya çelişkilerin sonucu
olarak tarihsel değişiklikleri görür.
- Materyalist: Marx'ın diyalektiği,
Hegel'inkinin aksine, materyalisttir. Marx, düşüncede tasarlanan değil,
yaşanılan haliyle kapitalizmle ilgilenir. Fikirleri, yaşayan insanların
zihinlerine yerleştirir ve insan etkinliğiyle, özellikle de üretici insan
etkinliğiyle sürekli yeniden yapılanan bir dünyanın parçası olarak görür.
Toplumsal koşullar ve yapıların insanların düşünceleri üzerindeki etkisi,
düşüncelerin toplumsal koşullar üzerindeki etkisinden daha fazladır.
3. Yabancılaşma Kuramı:
Yabancılaşma, kapitalist toplumda işçilerin kendi üretici etkinliklerinden,
ürünlerinden, diğer insanlardan ve nihayetinde kendi insani özlerinden (ortak
yaşamdan) koparılmasıdır.
- Üretici Etkinlikten Yabancılaşma: İşçi,
emeğiyle ne yapılacağına ve nasıl yapılacağına karar verme hakkına sahip
değildir. Bu kararlar kapitalist tarafından verilir.
- Üründen Yabancılaşma: İşçinin ürettiği ürün
üzerinde hiçbir kontrolü yoktur; ürünle ne yapılacağını bilmez.
- Diğer İnsanlardan Yabancılaşma: İş birliği
yerini karşılıklı kayıtsızlık ve rekabete bırakır. Bu durum sadece
işçi-kapitalist arasında değil, aynı sınıfa mensup bireyler arasında da
görülür.
- Ortak Yaşamdan Yabancılaşma: İşçi, insani
vasıflarını geliştirme yeteneğini yitirir, çünkü emeği, ürünü ve diğer
insanlarla ilişkileri onu bu temel insanlık niteliklerinden uzaklaştırır.
- Marx'a göre, yabancılaşmış emek süreci sonucunda
işçi fiziksel olarak güçsüz, aklı karışmış, yalnız ve neredeyse tükenmiş
bir birey haline gelir. Ürünler ise piyasada "değer",
"meta", "sermaye", "faiz", "rant"
veya "ücret" gibi isimler alarak işçinin kontrolü dışında
dolaşır ve ona yabancılaşmış bir dünya olarak geri döner.
4. Değer Kuramı: Marx,
Smith ve Ricardo'nun emek değer kuramını kabul ederek bir metanın değerini
üretiminde harcanan emek zaman miktarıyla açıklar. Ancak Marx'ın asıl
ilgilendiği, neden malların bir fiyata sahip olduğu, yani kapitalizmde üretilen
her şeyin piyasa ve fiyatlar aracılığıyla dağıtılmasıdır.
- Değerin Oluşumu: Kapitalist toplumda
işçiler, üretim araçlarından yoksun bırakıldıkları için yaşamak adına emek
güçlerini satmak zorundadır. Emek güçlerini satarak ürün üzerindeki tüm
taleplerinden vazgeçerler. Böylece ürünler, baştan itibaren piyasada değiş
tokuş edilmek üzere üretilir ve bir fiyata sahip olur.
- Artık Değer: İşçi tarafından üretilen
mübadele ve kullanım değeri ile işçinin eline geçen ücret miktarı
arasındaki farktır. Kapitalist, işçinin emek gücünü satın alır ve işçinin
ürettiği zenginliğin bir kısmına el koyar. Artık değer, kapitalistin
toplum ve işçiler üzerindeki hakimiyetinin temelidir.
- Kriz Kuramı: Artık değerin miktarı,
kapitalizmin en zayıf noktasıdır. İşçiler, ürettiklerinin sadece bir
kısmını geri alabildikleri için, toplam üretimin büyük bir kısmını satın
alamazlar. Bu durum, "aşırı üretim" krizlerine yol açar ve
insanlar çok fazla ürettikleri için yoksulluğa sürüklenir.
5. Tarihsel Eğilimler ve Sınıf
Mücadelesi: Marx'ın materyalist tarih anlayışı, feodalizmden kapitalizme
geçişi, şehirlerin, nüfusun, teknolojinin ve ticaretin gelişmesiyle ortaya
çıkan çelişkilerle açıklar. Feodal ilişkiler zamanla üretici güçlerin
gelişimine engel olmuş ve yerini kapitalistler ile işçiler arasındaki
sözleşmeye dayalı ilişkilere bırakmıştır.
- Sınıf Mücadelesi: Tarihin gerçek akışını
belirleyen temel faktördür. Kapitalistlerin çıkarları iktidarlarını
korumak ve kârlarını arttırmakken, işçilerin çıkarları daha yüksek
ücretler, güvenli çalışma koşulları ve iktidarın yeniden dağılımıdır. Bu
uzlaşmaz çıkarlar, tüm toplumu kapsayan bir mücadeleyi doğurur.
- Devletin Rolü: Kapitalizmde devletin üç
belirgin özelliği vardır:
- Kapitalistlerin muhalefeti bastırmak ve artık
değeri büyütmek için kullandığı bir araçtır.
- Kapitalizmin ekonomik yapılarıyla iç içe geçmiş
siyasi yapılar kümesidir; sermaye birikimini sağlamaya çalışır.
- Sınıf mücadelesinin arenasıdır, ancak bu arenada
kapitalistler güçlü silahlara sahiptir.
- İdeoloji: Kapitalizmde, mevcut durumu
kabullenmeyi sağlayan veya daha iyi bir alternatifin mümkün olduğu
konusunda zihinleri bulandıran bir ideoloji geliştirilir. Bu ideoloji,
olayların ve kurumların görünür yönlerine odaklanarak tarihsel ve
toplumsal bağlamı göz ardı eder, eksik, çarpıtılmış ve tek taraflı
düşünceler yığını sunar.
- Sınıf Bilinci ve Devrim: Kapitalizmin
çelişkileri derinleştikçe, işçiler kendi çıkarlarının farkına varmaya
başlarlar; bu durum "sınıf bilinci"ni oluşturur. Marx'a göre bu
bilinçlenme, toplumları kapitalizmin yıkılışına ve devrime götürür.
Devrimden sonra demokratik planlama yoluyla toplumsal ihtiyaçlara hizmet
eden sosyalist toplum kurulacak, nihai hedef ise yabancılaşmanın ilgası
olan "komünizm" olacaktır.
III. Marx'ın Komünizm Tahayyülü
Marx, komünist geleceği iki ana
evreye ayırır: Birinci Evre (Proletarya Diktatörlüğü) ve İkinci Evre
(Tam Komünizm).
1. Birinci Evre: Proletarya
Diktatörlüğü Bu evre, kapitalist toplumdan doğan ve halâ eski toplumun
"doğum lekelerini" taşıyan bir geçiş dönemidir. Kapitalizmin
yıkılmasından sonra, toplumun bütüncül bir yeniden inşası başlar. Marx bu evre
için Komünist Manifesto'da on önlem sıralar:
- Toprak mülkiyetinin kamulaştırılması: Toprak
devletin mülkü olur, toprak rantı kamusal amaçlar için kullanılır.
Köylülerin kendi rızalarıyla ortak mülkiyete geçmeleri hedeflenir.
- Ağır artan oranlı gelir vergisi: Gelir
eşitsizliklerini azaltmayı amaçlar.
- Miras hakkının kaldırılması: Aile servetleri
arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırır, herkesin hayata eşit maddi
olanaklarla başlamasını sağlar.
- Göçmenlerin ve isyancıların mülklerinin
kamulaştırılması: Karşıdevrimci eylemleri engellemek ve kamusal
mülkiyeti arttırmak için bir uyarı niteliğindedir.
- Kredilerin devlet elinde merkezileşmesi:
Ulusal bir banka aracılığıyla sermaye sahiplerinin gücünü ellerinden alır,
devletin ekonomiyi kontrol etmesini sağlar.
- İletişim ve ulaşımın devlet elinde
merkezileşmesi: Ulusal ekonominin kontrolünü kapitalistlerden alır ve
toplumsal ihtiyaçlar temelinde iletişim sistemleri geliştirilir.
- Üretim araçları ve fabrikaların genişletilmesi,
boş arazilerin tarıma açılması, toprağın verimliliğinin ortak bir plan
dahilinde arttırılması: Devletin ekonomiye doğrudan müdahalesini ve
üretim potansiyelini arttırma çabasını gösterir.
- Herkesin çalışmaya eşit derecede yükümlü olması:
Çalışmayan azınlığı besleyen parazitvari durumu sona erdirir, üretici
emeğin sınıfsal niteliğini kaybetmesini sağlar.
- Tarımın imalat sanayiyle birleştirilmesi, köy ve
kent arasındaki ayrımın aşama aşama kaldırılması: İnsan türünün
"hapsolmuş kent hayvanı" ve "hapsolmuş köy hayvanı"
arasındaki zararlı ayrışmayı ortadan kaldırır, nüfusun daha eşit
dağılımını sağlar.
- Bütün çocukların kamuya ait okullarda parasız
eğitimi, çocuk işçiliğin kaldırılması, eğitimin sanayi üretimiyle
bağlantılandırılması: Çocukların tam gelişimini sağlayacak, üretici
emekle eğitimi birleştiren bir sistem öngörür.
Proletarya Diktatörlüğünde
Yönetim:
- Marx, "proletarya diktatörlüğü"
kavramını, çoğunluğun (işçi sınıfının) demokratik yönetimi anlamında
kullanır. Eski Roma'daki kriz dönemlerinde seçilen diktatör gibi, belirli
bir süre için görevde kalır.
- Paris Komünü'nün örgütlenme biçimi, işçi devletinin
genel hatlarını verir: Seçilen meclis üyeleri kısa süreli yükümlülükler
alır ve değiştirilebilir. Polis ve ordu dağıtılır, yerini silahlandırılmış
halka bırakır. Yargıçlar ve savcılar da seçimle göreve gelir, yükümlüdür
ve geri çağrılabilir.
- Marx, işçilerin kendi çıkarlarının farkına
varabileceğine ve bu çıkarlar doğrultusunda hareket edebileceğine inanır.
Yönetimde görev alanların, kendi sınıflarının çıkarlarıyla çatışan önemli
çıkarları olmadığını düşünür.
- Proletarya diktatörlüğü, kapitalizmden kalan tüm
maddi ve insani görünümleri dönüştürmeyi hedefler ve "sürekli
devrim" gibi işler. Eski düzenin artıklarıyla mücadele etmek ve yeni
toplumu inşa etmek için zor araçları kullanabilir.
- Marx, bu yönetimin kısa sürede dünyaya yayılmasını
bekler, çünkü kapitalizm evrensel bir ilişki yaratır ve farklı ülkelerdeki
aynı sınıflar özdeş çıkarlara sahiptir.
Proletarya Diktatörlüğünde
Ekonomi ve Dağıtım:
- Çalışma koşulları insani, makul ve keyifli hale
getirilir. İş günü kısalır ve toplam toplumsal üründe azalma yaşanmaz,
çünkü herkes çalışır ve üretici güçler tam kapasiteyle kullanılır.
- Zenginliğin temeli maddi nesneler değil, boş
zamandır.
- Tüm komünist planlamanın ilk hedefi "toplumsal
ihtiyaçların" karşılanmasıdır. Planlamacılar toplumsal ihtiyaçlar,
emek-zaman ve üretim araçları arasında denge kurar.
- Dağıtımda, toplumsal üründen genel yönetim
maliyetleri, ortak ihtiyaçlar (okul, sağlık) ve çalışamayanlar için fonlar
düşüldükten sonra, herkes "topluma ne verdiyse, toplumdan tam tamına
onu geri alır." Bu, "eşit işe eşit ücret" ilkesinin bir
ifadesidir.
- Para kullanımı sınırlıdır, "emek
makbuzları" kullanılır. Bu makbuzlar, harcanan emek-zamanın dengini
fondan tüketim maddeleri biçiminde alma yetkisi verir ve dolaşıma
girmezler.
- "Eşit işe eşit ücret" ilkesi, bireylerin
farklı yeteneklerinden kaynaklanan üretkenlik kapasitesindeki
farklılıkları doğal ayrıcalıklar olarak kabul eder, ancak sınıf
ayrımlarına yol açmaz.
2. İkinci Evre: Tam Komünizm
Tam komünizm, kapitalizmle tanımlanmayan, yabancılaşmanın tamamen ortadan
kalktığı ve toplumsal mülkiyetin her yere yayıldığı nihai aşamadır.
- Maddi Bolluk ve Gelişmişlik: Önceki evrede
çoğaltılan zenginlik sayesinde toplumda muazzam bir maddi ürün bolluğu
vardır. Teknoloji çok gelişmiştir, şehirler yenilenmiş, kırsal alanlarda
modern kentler kurulmuştur.
- İş Bölümünün Sonu: Bireylerin hayat boyu tek
bir işe olan bağımlılığı sona erer. İnsanlar çok çeşitli işlerde çalışır,
kol ve kafa emeği arasındaki antitez ortadan kalkar. Herkes "bir
avcı, balıkçı, hayvan yetiştiricisi ve eleştirmen" olabilir. Sanatsal
ve bilimsel yetenekler tekil kişilerde yoğunlaşmak yerine herkes
tarafından geliştirilir.
- Yüksek Seviyede İş birliği ve Karşılıklı İlgi:
İnsanlar, üretirken, tüketirken ve boş zamanlarda diğer insanlarla
birlikte ve onlar için hareket etmeyi öncelikli arzular. Karşılıklı
bağımlılık dünya çapına yayılmıştır ve birey, insanlığı kendisinin bir
parçası olarak tanır. Diğerlerinin ihtiyaçlarını kendi ihtiyacı gibi
görür.
- Toplumsal Mülkiyetin Yaygınlaşması: Üretim
araçlarının toplumsal mülkiyeti tüm doğayı kapsayacak şekilde genişler.
Özel mülkiyetin bütün biçimleri feshedilir. Maddi kaynakların kıtlığı
ortadan kalktığı için rekabet eden çıkarlar ve herhangi bir şey üzerinde
hak iddia etme gereği kalmaz. "Herkese ihtiyacına göre" ilkesi
geçerlidir.
- Doğa Üzerinde Ustalıkla Kontrol: İnsanlar
doğanın nesnesi olmaktan çıkar, doğanın güçleri ve nesneleri üzerinde
ustaca kontrol sağlar. Bilgisizlikten kaynaklanan "doğa
kanunları" ortadan kalkar. Doğa bilimleri ile toplum bilimleri
birleşir. İnsan, kendi hedeflerine uyması için dünyayı değiştirir. Dil
bile "tamamen bireylerin kontrolüne girer."
- Dışsal Kanunlar ve Zorun Yokluğu: Üretim
dışındaki faaliyetlerde dışsal bir düzenleme yoktur. Üretimde ise gönüllü
bir orkestra şefi gibi işleyen bir koordinasyon vardır. Kısıtlayıcı
kanunlar, zor ve ceza ortadan kalkar. Devlet "sönümlenir".
- Ayrımcılıkların Ortadan Kalkması: Milliyet,
ırk, din, coğrafi bölgeler (köylü-kentli), meslek, sınıf ve aile
temelindeki ayrımlar yok olur. İnsanlar birbirlerini birey olarak
görürler. Tek bir dil konuşulması muhtemeldir. Aile, burjuva biçiminden
sıyrılarak birlikte yaşama, tek eşli cinsel ilişki ve çocukların ortak
büyütülmesi esasına dayanır.
Komünist İnsan: Geleceğin
yurttaşı, birçok farklı işe ilgi duyan ve bunları yapabilecek beceriye sahip, daimî
olarak ve yüksek seviyelerde iş birliğine açık, bütün nesneleri
"bizim" olarak değerlendiren, doğa güçleri üzerinde ustalıklı
kontrolün parçası olan, dışarıdan dayatılan kurallara gerek duymadan kendi
eylemlerini kendi düzenleyen biridir. Parlak zekalı, oldukça akılcı, toplumsallaşmış,
insani ve başarılı bir yaratıcıdır.