Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi

16 Ekim 2025 Perşembe

Davranışlarımızın Kökeni | Serol Teber

Özet

Bu yazı, Dr. Serol Teber'in "Davranışlarımızın Kökeni" adlı eserinden alınan kesitleri sentezleyerek, insan davranışının kökenlerine dair temel argümanları ve bilimsel kanıtları özetlemektedir. Eser, davranışları diyalektik materyalist bir çerçevede ele alarak, konuyu metafizik ve idealist yorumlardan arındırmayı ve doğa bilimlerinin bütünlüğü içinde açıklamayı amaçlamaktadır. Temel çıkarımlar dört ana eksende toplanabilir:

1. Materyalist ve Evrimsel Temel: Davranış, soyut bir "ruh"un ürünü değil, evrenin ve canlılığın evrimsel sürecinin bir sonucudur. İnsanın evrimi, jeolojik zamanlardan modern insana uzanan fosil kayıtları ve anatomik özelleşmelerle (iki ayak üzerinde durma, elin gelişimi, beyin hacminin artması) kanıtlanan somut bir süreçtir. Davranış bilimleri, bu maddi temelden koparılarak anlaşılamaz.

2. Dinamik ve Öğrenen Beyin: İnsan beyni ve sinir sistemi statik bir yapı değildir. Pawlow'un şartlı refleksler ve iki sinyal sistemi (doğrudan duyusal algıyı içeren 1. Sinyal Sistemi ve dili/soyut düşünceyi içeren 2. Sinyal Sistemi) kuramı, öğrenmenin ve bilincin fizyolojik temelini oluşturur. Bellek, RNA gibi moleküler mekanizmalarla kodlanan ve sinaptik bağlantıların değişimiyle pekişen dinamik bir süreçtir. Son araştırmalar, beynin yaşam boyu yeni sinir hücreleri üretebildiğini ve yapısının çevresel uyaranlara göre şekillendiğini göstermektedir.

3. Toplumsal Belirleyicilik ve Üretim: Hayvan topluluklarında dahi "kültür" olarak nitelendirilebilecek öğrenilmiş davranışlar (örneğin, Koshima adası maymunlarının patates yıkaması) mevcuttur ve bu davranışlar çevre koşullarına sıkı sıkıya bağlıdır. İnsanlaşma sürecindeki niteliksel sıçrama, hayvanlardaki "toplama" eyleminden insanın "üretim" eylemine geçişidir. Modern insan davranışını ve onun patolojilerini anlamak için üretim, üleşim ve tüketim ilişkileri dikkate alınmalıdır.

4. Yabancılaşma ve Davranış Bozuklukları: Kapitalist üretim ilişkileri altında emek, ürününe ve kendine "yabancılaşır". Bu süreç, insanın doğa ve toplumla sağlıklı bütünleşmesini engeller, duyularını köreltir ve onu nesnelerin egemenliği altına sokar. Teber'e göre, nevroz ve şizofreni gibi modern psikiyatrik bozuklukların temelinde bu yabancılaşma sürecinin yarattığı yoğun korku ve çatışma yatar. Bu durum, Pawlow'un "deneysel nevroz" modelinde gözlemlenen, beynin uyarım ve inhibisyon süreçleri arasındaki dengenin bozulmasıyla fizyolojik olarak açıklanabilir.

1. Felsefi ve Bilimsel Çerçeve: Diyalektik Materyalist Yaklaşım

Teber, insan davranışını incelerken temel bir felsefi duruşu benimser. Bu duruş, metafizik ve idealist açıklamaları reddederek, olguları doğa bilimlerinin bütünlüğü ve diyalektik materyalist perspektifle açıklamayı hedefler.

a) Bilimin Sınıfsal Niteliği ve Bilimsel Yöntemin Önemi

• Bilimin Kökeni: Bilim, insanın doğayı tanıma, kavrama ve kendi gereksinimleri doğrultusunda değiştirme zorunluluğundan doğmuştur.

• Sınıfsal Dönüşüm: Başlangıçta tüm insanlığın ortak malı olan bilim, sınıfların ortaya çıkışıyla egemen sınıfların emrine girmiş ve geniş halk kitlelerinin yeterince yararlanamadığı, hatta bazı durumlarda onlara karşı kullanılan bir araç haline gelmiştir.

• Yöntemin Rolü: Beynin üretici olabilmesi için bilgiden daha önemli olan şey "bilimsel yöntem"dir. Yöntem olmadan beyin, bilgileri sadece depolayan bir "ayaklı kütüphane" olur, üretemez.

b) Materyalizm ve Metafizik Arasındaki Temel Ayrım

Davranışı açıklama çabaları, varlığın doğasına verilen cevaba göre iki ana kampa ayrılır:

Düşünce Sistemi

Temel Argümanlar

Materyalizm

- Doğanın ve maddenin öncelikli olduğunu savunur.

- Düşünce ve kavramlar, dış dünyanın canlı beyne yansımasıyla oluşur.

- Nesneler, bilincimizden bağımsız olarak mevcuttur.

- Karl Marx'tan alıntı: "İnsanların varlığını tayin eden şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini tayin eden sosyal varlıklarıdır."

Metafizik

- Doğayı tanrısal bir gücün yarattığını savunur.

- Düşüncelerimiz ve kavramlarımız bu gücün eseridir.

- Maddi dünya, sadece duyularımızda şekillenir.

İlk insanlar, doğa karşısındaki çaresizlikleri ve pratik bilgilerinin kısıtlılığı nedeniyle dinsel-metafizik inançlar geliştirmiştir. Örneğin, Trobriand adası yerlileri, tehlikeli açık deniz avcılığında büyü ve ayinlere başvururken, güvenli göl balıkçılığında bunlara ihtiyaç duymazlar. Bu, metafiziğin ussal şaşkınlığın "sonucu" olduğunu, "nedeni" olmadığını gösterir.

c) Doğa Bilimlerinden Doğan Yeni Mantık: Diyalektik

Orta Çağ’da kilise tarafından baskılanan bilim, burjuvazinin devrimci döneminde yeniden yükselmiş, ancak bu ilerleme formel metafizik düşünceyle çelişkiye düşmüştür. Buharlı makine, canlı hücre ve enerjinin dönüşüm yasaları gibi buluşlar, yeni bir düşünce tarzını zorunlu kılmıştır: Diyalektik Materyalizm.

• Modern Fiziğin Katkısı: Modern fizik, diyalektik materyalizmi zenginleştirmiş ve doğrulamıştır.

    ◦ Max Planck: Kuantum teorisi ile enerjinin kesintisiz bir dalga değil, "paketçikler" (kuantumlar) halinde sıçrayarak yayıldığını göstermiştir. Bu, "niceliksel birikimlerin niteliksel sıçramalara" dönüşmesi ilkesinin bir örneğidir.

    ◦ Albert Einstein: Madde ve enerjinin birliğini (E=mc²), zaman ve uzayın göreliliğini ve hareket halindeki madde ile durgun madde arasındaki farkları ortaya koymuştur. "Sıcak bir demir parçası soğuk bir demir parçasından daha ağırdır."

• Çelişkinin Rolü: Doğadaki hareketin kökenini uyum değil, "karşıtlık ve çelişki" oluşturur. Süreçler, karşıtlıklar ve çelişki barındırır ve evrim, bu çelişkilerin bir üst düzeyde çözülmesiyle gerçekleşir.

• Felsefeden Psikolojiye: Psikoloji de felsefe gibi, beyni "ana sevgisi", "dua etme" gibi ayrı merkezlerin bir yığını olarak gören metafizik yaklaşımlardan, bütüncül ve diyalektik materyalist görüşlere doğru evrilmiştir.

2. İnsanın Evrimsel Kökeni

Davranışın kökenini anlamak için jeolojik zamanlara uzanan bir evrimsel yolculuk gereklidir.

a) Jeolojik Zaman ve Fosil Kayıtları

• Zaman Çizelgesi: İnsanın atalarının evrimi, Üçüncü ve Dördüncü jeolojik zamanlarda gerçekleşmiştir.

    ◦ İlk Memeliler: ~70-60 milyon yıl önce

    ◦ İlk Maymunlar: ~50 milyon yıl önce

    ◦ İnsan ve Maymun Soylarının Ayrılması: ~20-30 milyon yıl önce

    ◦ Homo Sapiens'in Ataları: ~10-12 milyon yıl önce

• Anahtar Fosiller:

    ◦ Australopithecus Africanus (Güney Maymunu): Maymun ile insan arasındaki kayıp halka olarak kabul edilir. Beyin hacmi şempanzeden farklı olmasa da, diş-çene yapısı insana benzer ve iki ayak üzerinde yürüyebilmektedir. Alet yapıp kullandığı ve bir "Kemik-Boynuz-Diş" kültürü oluşturduğu saptanmıştır.

    ◦ Pitekantropus Erectus (Java Adamı): 900 cm³ beyin hacmiyle özelleşmiş bir insan türüdür. Ateşi bulup eti pişirerek yediği bilinir.

    ◦ Pekin Adamı: Java Adamı'ndan daha gelişmiş (1100 cm³ beyin hacmi) ve Homo Sapiens'in atası olduğu düşünülen türdür.

b) Evrimsel Süreçteki Temel Organsal Özelleşmeler

İklim değişikliğiyle tropikal ormanların azalması, maymun atalarımızı ağaçlardan inerek savanlarda yaşamaya zorlamıştır. Bu yeni koşullar, bir dizi yapısal özelleşmeyi tetiklemiştir:

• Hareket Sistemi: İki ayak üzerinde durma (bipedalizm), omurganın, leğen kemiğinin ve kasların bu duruşa göre yeniden şekillenmesini gerektirmiştir. Ön ayaklar yürüme işlevinden kurtularak alet kullanmak için özelleşmiş ve "maymun pençesi, bilinçli insan eline" dönüşmüştür. Başparmağın gelişimi bu süreçte kritik bir rol oynamıştır.

• Çene ve Diş Yapısı: Avcılık ve etoburlukla birlikte proteinli beslenmeye geçiş ve ateşin bulunmasıyla besinlerin pişirilmesi, çiğneme organlarına olan ihtiyacı azaltmış, çenenin küçülmesine yol açmıştır.

• Beyin Gelişimi: Dik duruşla birlikte ense kaslarının yapısının değişmesi, arka kafa (beyincik) bölgesinin gelişmesine olanak tanımıştır. Küçülen çene kasları, beynin daha serbestçe şekillenmesine imkân vermiştir.

• Görme ve Koku Duyuları: Avlanma ve savunma ihtiyacı, gözlerin yüzün önüne kayarak üç boyutlu (hacimli) görmeyi sağlamasını gerektirmiştir. Buna karşılık, koku duyusu gerilemiştir.

• Toplumsallaşma: Savunması zor savanlarda yaşamak, toplumsallaşma gereksinimini yoğunlaştırmıştır. Toplumdan yalıtılan bir canlı ("Kurt Çocuk" örnekleri gibi), konuşma ve yürüme gibi en temel insani yeteneklerini yitirir.

c) Beynin Evrimi ve Nöroplastisite

Beynin gelişimi statik bir program değil, dinamik bir süreçtir.

• Gelişimsel Dinamikler: Embriyonik gelişim sırasında sinir sistemini oluşturan hücrelerin göçü, iç (beyin dokusu, beyin sıvısı) ve dış (çevre dokular) dirençlerin etkileşimiyle şekillenir.

• Yaşam Boyu Gelişim: Yakın yıllara kadar sinir hücrelerinin sayısının doğumdan sonra sabit kaldığı sanılıyordu. Ancak Altman'ın araştırmaları, yaşam boyunca merkez sinir sistemindeki santral kanal duvarlarından yeni sinir hücrelerinin çoğalabildiğini ve beyin yarımkürelerine göç ettiğini kanıtlamıştır.

• Çevresel Etkinin Kanıtı: Krech-Ronzweig'ın deneyi, bu tezi destekler niteliktedir. Yeterli besin ve toplumsal ilişki içinde yaşayan (zenginleştirilmiş ortam) tavşanların beyin kabuğunun, yalıtılmış bir kafeste yaşayanlara oranla çok daha kalın ve iyi geliştiği saptanmıştır. Bu, "dış dünya ve toplumsal uyarımlar olmadan, Sinir Sisteminin ve Beynin gelişmesinin olası olmadığı" gerçeğini ortaya koyar.

3. İçgüdüden Davranışa: Sosyal Yaşam ve İletişim

İçgüdüler sabit ve değişmez değildir, sosyal öğrenme ve çevre koşullarıyla şekillenen dinamik yapılar olduğunu hayvan topluluklarından örneklerle görelim.

a) Hayvan Topluluklarında Sosyal Öğrenme ve "Kültür"

• Koshima Adası Maymunları: Japonya'daki Kırmızı Yüzlü maymunlar üzerinde yapılan uzun süreli gözlemler, "kültür"ün hayvanlarda da var olabildiğini göstermiştir.

    1. Patates Yıkama: 1953'te "İmo" adlı genç bir dişi maymun, kumlu patatesleri derede yıkayarak yeme davranışını icat etmiştir.

    2. Yayılım: Bu yeni davranış, önce İmo'nun oyun arkadaşlarına, sonra annesine ve kolonideki diğer genç maymunlara yayılmıştır. Yaşlı erkekler ise bu yeniliğe direnç göstermiştir.

    3. Gelişim: Davranış zamanla dere suyundan deniz suyuna geçmiş, hatta bazı maymunlar patatesleri tuza batırır gibi yiyerek davranışı geliştirmiştir.

    4. Yeni İcat: Daha sonra aynı grup, kumla karışık buğday tanelerini suya atarak kumu ayıklamayı öğrenmiştir. Bu eylem, iki elleri dolu olduğu için onları iki ayak üzerinde yürümeye zorlamıştır.

• Şempanzelerde Alet Kullanımı ve Ritüel:

    ◦ Avcılık ve Aletler: Lawick-Goodall'ın Tanzanya'daki gözlemleri, şempanzelerin kurak mevsimde avcılaştığını, aletler kullandığını (karıncalar için sopa, su içmek için yapraktan sünger) ve avlarını paylaştığını ortaya koymuştur.

    ◦ "Yağmur Dansı": Kurak mevsimin bitip yağmurların başlamasıyla şempanzeler, "yağmur dansı" adı verilen ritüelistik kutlama törenleri düzenlerler. Bu, insanın mevsimsel ve dinsel törenlerinin (Paskalya, hasat şenlikleri) evrimsel kökenlerine işaret eder.

b) Canlılar Arası İletişim Yöntemleri

Toplumsallaşma, üyeler arasında bir haberleşme sistemi gerektirir. Bu sistem, insan öncesi canlılarda üç ana grupta incelenir:

İletişim Türü

Açıklama ve Örnekler

Cinsel İşaretler

Vücudun belirli bölgelerindeki renklenmeler (örneğin, babunların kırmızı arka kısımları, Meerkatze maymunlarının mavi/kırmızı cinsel organları), duruşlar ve hareketlerle cinsel isteği veya sosyal hiyerarşideki konumu belirtir. Bu işaretler, insan kültüründe güç, bereket ve koruma simgelerine (fallik semboller, muskalar, korkuluklar) dönüşmüştür.

Mimik ve Yüz İfadeleri

Maymunlar, karmaşık duygusal durumları (tehdit, korku, sevinç, dikkat çekme) yüz ifadeleriyle aktarırlar. Örneğin, dudakların şapırdatılması bir dostluk ve sevinç belirtisidir. Harlow'un toplumdan yalıtılmış maymun yavruları üzerine yaptığı deneyler, bu mimiksel yeteneklerin gelişimi için sosyal etkileşimin mutlak zorunluluğunu göstermiştir. Yalıtılmış yavrular, otizmli çocuklara benzer şekilde anormal, tekrarlayıcı davranışlar sergilerler.

Sesli İşaretler

Maymunlar, tehlike, sosyal çağrı gibi durumlar için farklı frekanslarda sesler çıkarırlar. Bu ses repertuvarı, içinde yaşanılan sosyal gruba ve çevreye ("diyalekt" farklılıkları) göre değişir. Ploog'un beyin stimülasyonu deneyleri, beynin belirli bölgelerinin (özellikle limbik sistem) uyarılmasıyla spesifik seslerin üretilebildiğini göstermiştir.

Bu iletişim biçimleri, Pawlow'un 1. Sinyal Sistemi'ne (doğrudan, somut işaretler) karşılık gelir. İnsan dilini ve soyut düşünceyi içeren 2. Sinyal Sistemi ise niteliksel bir sıçramayı temsil eder.

4. Belleğin Biyokimyasal Temelleri

Bellek, soyut bir "ruh"un özelliği değil, somut biyokimyasal süreçlere dayanan fizyolojik bir işlevdir.

• Bellek ve Limbik Sistem: Alkoliklerde görülen Korsakoff sendromu gibi bellek bozuklukları üzerine yapılan çalışmalar, hafıza işlevinin beyindeki limbik sistem ve özellikle hipokampus ile yakından ilişkili olduğunu göstermiştir. Bu bölgelerdeki hasarlar, özellikle yeni bilgileri öğrenme ve kısa süreli belleği uzun süreli belleğe aktarma (pekiştirme) yeteneğini bozar.

• Belleğin Moleküler Mekanizması: RNA'nın Rolü:

    ◦ Planarya Deneyleri: Yassı solucanlar (planarya) üzerinde yapılan deneyler, belleğin kimyasal olarak aktarılabileceğine dair kanıtlar sunmuştur. Şartlandırılmış (bir şey öğrenmiş) bir planarya, şartlandırılmamış bir yamyam planarya tarafından yendiğinde, yamyam planarya öğrenilmiş davranışı daha hızlı kazanır. Bu, bilginin bir molekül aracılığıyla aktarıldığını düşündürmüştür.

    ◦ RNA Enjeksiyonu: McConnell, şartlanmış planaryalardan izole ettiği RNA'yı, şartlanmamış planaryalara enjekte ederek öğrenilmiş davranışı aktarmayı başarmıştır.

• Hücresel Düzeyde Öğrenme:

    ◦ Hyden'in Araştırmaları: Hyden, belirli bir görevi (ince bir tele tırmanma) öğrenen farelerin, bu görevle ilgili sinir hücrelerinde (denge çekirdeklerindeki Deiters hücreleri) hem RNA miktarının arttığını hem de RNA'nın baz diziliminin (niteliksel olarak) değiştiğini göstermiştir.

    ◦ Nöron-Glia Birliği: Bu değişim sadece sinir hücresinde (nöron) değil, onu çevreleyen destek hücrelerinde de (glia) gözlemlenmiştir. Bu bulgu, nöron ve glianın öğrenme ve bellek süreçlerinde işlevsel bir bütün olarak çalıştığını ortaya koymuştur.

• Sinaptik Plastisite: Öğrenme, aynı zamanda sinir hücreleri arasındaki bağlantıların (sinapslar) güçlenmesini ve yeni bağlantıların kurulmasını içerir. Beyin, gereksinimlere yanıt olarak sürekli kendini yeniden yapılandırır.

5. Biyolojik Ritimler: Uyku ve Biyolojik Saat

Canlılar, evrenin ritmik döngüleriyle (gece-gündüz, ayın evreleri) uyum içinde çalışan içsel biyolojik saatlere sahiptir.

a) Biyolojik Saat

• Kökeni: Canlılığın ilk ortaya çıkışından beri fiziksel dünyanın ritimleri, hücrelerin moleküler belleğine (DNA/RNA) kazınmıştır.

• Örnekler:

    ◦ Ateş böceklerinin ayın belirli evrelerinde çiftleşmesi (Kolomb'un Amerika'yı keşfederken gördüğü ışıkların kaynağı).

    ◦ Bitkilerin 24 saatlik döngülerle yapraklarını açıp kapaması (Mimoza).

    ◦ İnsanlarda vücut ısısı, nabız, kan basıncı gibi fizyolojik işlevlerin günlük (sirkadiyen) ritimler göstermesi.

• Düzenleyici Mekanizmalar: Yüksek memelilerde bu ritimler hipotalamus, limbik sistem, pineal bez ve çeşitli hormonlar aracılığıyla düzenlenir. Temel dış uyaran ise ışıktır.

b) Uyku

Uyku, pasif bir dinlenme hali değil, aktif ve karmaşık fizyolojik süreçleri içeren temel bir biyolojik ritimdir.

• Uykunun Evreleri: Uyku, iki ana döneme ayrılır:

    1. Yavaş Uyku (Non-REM): Beyin dalgalarının yavaşladığı, kasların gevşediği ve bedenin onarıldığı derin uyku dönemidir.

    2. Paradoksal Uyku (REM - Rapid Eye Movement): Beyin aktivitesinin uyanıklığa benzediği, ancak kasların tamamen gevşek (atoni) olduğu dönemdir. Hızlı göz hareketleri bu dönemin en belirgin özelliğidir.

• Düşler ve REM Uykusu: Görülen düşlerin yaklaşık %95'i bu dönemde gerçekleşir. REM uykusu sırasında erkeklerde ve kadınlarda fizyolojik cinsel uyarılma (ereksiyon vb.) gözlemlenir, ancak bu durum düşlerin cinsel içeriğiyle doğrudan ilişkili olmak zorunda değildir.

• Pawlow'un İnhibisyon Kuramı: Pawlow'a göre uyku, beyin kabuğuna yayılan genel bir inhibisyon (bastırma) sürecidir. Düşler ise bu genel inhibisyon dalgası içinde aktif kalan "uyanık hücre adacıkları" tarafından oluşturulur.

6. Sentez: Toplumsal Varlık Olarak İnsan ve Yabancılaşma Sorunu

Tüm biyolojik ve evrimsel verileri toplumsal bir çerçevede sentezleyerek modern insanın davranış sorunlarına odaklanalım.

a) Pawlow'un Sinyal Sistemleri ve Bilincin Evrimi

• 1. Sinyal Sistemi: Hayvanlar ve insanlarda ortak olan, dış dünyadan gelen somut, duyusal sinyallere (görüntü, ses, koku) dayalı sistemdir.

• 2. Sinyal Sistemi: Sadece insana özgü olan, "sinyallerin sinyalleri" yani kelimeler, dil ve soyut düşünceye dayalı sistemdir. Bu sistem, insanın doğadan niteliksel olarak kopuşunu ve bilincin en üst düzeyini temsil eder.

Evrimsel olarak en son gelişen yapı 2. Sinyal Sistemi olduğu için, hastalık, yorgunluk, korku ve baskı durumlarında ilk bozulan da bu sistemdir. Bu durumda, daha ilkel olan 1. Sinyal Sistemi'nin (içgüdüsel eğilimler) kontrolü artar. Egemen sınıfın kitleleri kontrol altında tutmak için din gibi araçlarla yaydığı korku, bu fizyolojik mekanizma üzerinden özgür ve yaratıcı düşünceyi (2. Sinyal Sistemi) baskılar.

b) Toplama'dan Üretim'e: İnsanlaşmanın Başlangıcı

Hayvanlar doğadan toplarken, insan doğayı değiştirerek üretir. Bu niteliksel sıçrama, insanlaşma sürecinin başlangıcıdır. İnsan davranışını anlamak için üretim, üleşim ve tüketim ilişkileri dikkate alınmalıdır.

c) Yabancılaşma: Ürünün Üreticiye Egemenliği

• Tanım: Yabancılaşmış emek koşullarında (kapitalizm), insanın ürettiği ürünler kendi kontrolünden çıkar ve onun karşısına yabancı, egemen bir güç (sermaye, fetişleşmiş metalar) olarak dikilir.

• Sonuçları: Bu süreç, insanın kendine, emeğine, diğer insanlara ve doğaya yabancılaşmasına yol açar. Duyuları körelir; sahip olduğu, tükettiği şeyler kadar var olur.

• Yabancılaşma ve Akıl Hastalıkları: Yabancılaştığını ve "hiçleştiğini" sezen ancak kurtuluş yolunu bulamayan birey, yoğun bir korku ve güçsüzlük hisseder. Batı toplumlarında akıl hastalıkları, alkolizm ve uyuşturucu bağımlılığındaki artışta yabancılaşmanın payı vardır.

Sonuç olarak, insanın evrimsel mirası ve biyolojik yapısı inkâr edilmeden, davranışlarının eninde sonunda içinde yaşadığı toplumsal koşullar ve üretim ilişkileri tarafından şekillendirildiği anlaşılmaktadır. İnsanlığın bir sonraki evrimsel sıçraması, yabancılaşmanın aşılması ve insanın kendi ürettiği dünyaya yeniden egemen olmasıyla mümkün olacaktır.

10 Ekim 2025 Cuma

Hamas’ın İflası

Mahmut Boyuneğmez

Filistin’in özgürlük mücadelesinin başarısı, Ortadoğu’daki kapitalist ve emperyalist devletlerin ve politikaların başarısızlığı anlamına gelmektedir. Hamas, bir siyasi örgüt olarak, İsrail devletine karşı gerçek bir devrimci tehdit oluşturabilecek anti-kapitalist ve anti-emperyalist bir perspektife sahip değildir. Aksine, muhafazakâr burjuva milliyetçiliği, kapitalizm ve piyasa yanlısı politikaları, bölgesel gerici güçlerle bağlantıları ve geçmişte İsrail tarafından Filistin direnişini bölmek için desteklenmiş olması, onu nehirden denize Filistin topraklarının özgürleşmesini sağlayabilecek bir hareket olmaktan alıkoymaktadır. Filistin’in özgürleşmesi, o topraklarda bir iktidar dönüşümüne, eş deyişle sosyalist toplumsal ilişkilere geçişi sağlayacak bir siyasal devrime bağlıdır.

Hamas’ın Burjuva Milliyetçiliği ve Kapitalizm Yanlısı Vizyonu

Hamas, Müslüman Kardeşler’in ideolojisine dayanan burjuva milliyetçiliğini benimsemiş bir örgüttür ve kapitalist ile emperyalist yapıları ve mekanizmaları sorgulayan devrimci bir güç olmaktan uzaktır. Hamas liderliği, emlak ve İslami finans işleri üzerinden, ayrıca Gazze’ye yönelik uluslararası yardımlardan pay alarak büyük servetler biriktirmiştir. Türkiye ve Körfez ülkelerinde zengin yatırım portföyleri bulunmaktadır. Gazzeli burjuva Filistinlilerle yakın bağları vardır. Bunlar örgütün pro-kapitalist (kapitalizm yanlısı) yönelimini açıkça göstermektedir. Hamas, Gazze’yi yönetirken tünel ağını bir tür kamu-özel ortaklığı olarak işletmiş, vergiler ve rüşvet yoluyla gelir elde etmiştir. Hamas iktidarı ve izlediği politikalar, nüfusun %50’sinden fazlasının işsiz olduğu ve %80’inin uluslararası yardıma bağımlı olduğu Gazze’deki yoksul çoğunluğun çıkarlarına ve ihtiyaçlarına ters düşmektedir.

Hamas’ın yönetimi, işçi sınıfı ve yoksul Filistinlilere ihanet etmiştir. 2019’daki “Yaşamak İstiyoruz” protestoları, yüksek işsizlik ve temel gıda maddelerine getirilen vergilere karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış, ancak Hamas bu hareketi sert bir şekilde bastırmıştır. 1.000’den fazla protestocu, ayrıca gazeteciler ve insan hakları gözlemcileri tutuklanmış ve askeri mahkemelere sevk edilmiştir. Hamas, bu hareketi İsrail veya Filistin Otoritesi ajanı olarak karalayarak baskıyı meşrulaştırmıştır.

Hamas’ın kadınlara başörtüsü dayatması ve LGBTQ bireyleri hedef alması gibi gerici-muhafazakâr politikaları, sosyalist bir hareketin özgürleştirici potansiyelinin tam karşıtıdır.

Anti-Emperyalist Duruş Eksikliği

Hamas İran, Katar ve zaman zaman Suriye’deki devrik Esad rejimi gibi kapitalist iktidarlarla pragmatik ittifaklar kurmuştur. Hamas, “Arap Baharı” sırasında Esad karşıtı protestoları desteklerken, İran ve Rusya’nın müdahalesiyle Esad’ın bir süre daha ayakta kalacağı anlaşılınca rejimin tarafına geçmiştir. Benzer şekilde, Mısır’daki neoliberal Müslüman Kardeşler hükümetiyle yakın ittifak içerisinde bulunmuştur. Bu ilişkiler ağındaki konumlanışı, Hamas’ın bölgesel devletler ve güç yapılarına meydan okumaktan uzak olduğunu gösterir.

Hamas’ın İran ve Hizbullah’la ilişkilerinin olması, onun bağımsız ve kendi öz-gücüyle var olan bir kurtuluş hareketi olmadığını kanıtlar. Hamas’ın Aksa Tufanı’nda sivilleri hedef alması ve örneğin daha önceleri “intihar bombalamaları” gibi eylemleri, “bireysel terörizm eylemleri”dir. Hamas’ın roketli saldırılarının ise İsrail devleti için ciddi bir tehdit oluşturmadığı yılların ortaya koyduğu bir gerçektir.

Hamas, anti-emperyalist bir stratejiye sahip değildir. Bölgedeki işçi sınıfı ve yoksulları, İsrail’in emperyalist devletler destekli egemenliğine karşı harekete geçirebilecek tek güç sosyalist bir harekettir.

İsrail’in Hamas’ı Direnişi Bölmek İçin Kullanması

Hamas, devrimci bir tehdit olmaktan çok, İsrail tarafından Filistin direnişini bölmek için kullanılmıştır. İsrail ve Mısır, Müslüman Kardeşler’in Gazze’deki bu kolunun büyümesini, seküler milliyetçi ve sol güçleri, özellikle FKÖ’yü zayıflatmak için teşvik etmiştir. Geçmişte İsrail, Katar üzerinden Hamas’ı finanse etmiştir. İsrail devletinin politikası, Gazze’deki Hamas ile Batı Şeria’daki Filistin Otoritesi arasındaki bölünmeyi sürdürerek iki devletli bir çözümü engellemek olmuştur. Bu durum, Hamas’ın İsrail’in varlığına temel bir tehdit oluşturmadığını göstermektedir. Geçmişte Hamas’ın silahlı direniş olarak lanse ettiği sembolik roket saldırıları ve ara sıra yapılan baskınlar da İsrail’in askeri üstünlüğüne karşı etkili olmamıştır.

7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı operasyonu, İsrail’in baskısına bir yanıt olmasına rağmen, Gazze’ye yönelik soykırımcı bir saldırıyı tetikleyerek felakete yol açmıştır. 1948 Nakba’sıyla kıyaslanabilecek bu yıkım, Hamas’ın yaklaşımının stratejik başarısızlığını ortaya koymuştur.

Hamas’ın Silahlı Mücadelesinin Etkisizliği

Hamas’ın silahlı mücadele anlayışı, özellikle 1990’larda sivilleri hedef alması ve devam eden roket saldırıları, İsrail’in ezici askeri gücüne karşı etkisiz kalmıştır. 2000-2013 yılları arasında Hamas roketleri sadece 21 İsrailliyi öldürmüştür. Karşılaştırma amacıyla bakıldığında, örneğin 2018’de Gazze sınırındaki barışçıl protestolarda 183 Filistinli İsrail devleti tarafından katledilmiştir.

Hamas’ın sivilleri hedef alan eylemleri meşruiyet açısından ve stratejik olarak sorunludur. Teknik olarak “terörist” sıfatını hak eden bu eylemler, Filistin özgürlük mücadelesinin meşruiyetini zedelemektedir.

Mücadele taktikleri özgürlük mücadelesine katkıları ve devrimci bir stratejiyle uyumlarına göre değerlendirilir ve değerlendirilmelidir. Hamas’ın askeri yaklaşımı, Birinci İntifada veya 2018-19 Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü’nde görülen kitlesel seferberlikten ne kadar da farklıdır!..

Sosyalist Bir Alternatif Mümkündür

Filistin mücadelesi, Hamas ve Fetih’in burjuva milliyetçiliğinin sınırlarını aşan devrimci bir alternatife ihtiyaç duymaktadır. Filistinli ve İsrailli emekçiler ve yoksullar, İsrail devletini ve arkasındaki emperyalist desteği yıkarak demokratik, eşitlikçi bir sosyalist devlet kurmak için birlikte hareket etmenin yollarını bulmalıdır. İşçi sınıfının ve ezilen emekçi halkların bölgesel bir sosyalist hareket oluşturmak için iletişim kurmaları zorunludur.

İsrail işçi sınıfının, üzerindeki milliyetçi ideolojik hegemonya nedeniyle kısa vadede bu mücadelede yer alması olası değildir. Fakat İsrail Komünist Partisi’nin, seküler direniş gruplarıyla ilişkiler kurarak Filistin topraklarında sosyalist tek devletli bir çözüm için, eş deyişle sosyalist bir iktidarın kurulması için mücadele etmesi gerekmektedir. Filistin işçi sınıfı, tek başına kaldığında İsrail devletini sarsacak bir güce sahip olmadığından, Tel Aviv, Hayfa, Kahire, Bağdat, Şam, Beyrut ve Tahran’daki işçilerin mücadeleleriyle bağlantılı bir bölgesel sosyalist devrim stratejisi geliştirilmelidir.

Sonuç

Hamas’ın burjuva milliyetçiliği, kapitalizm ve piyasa yanlısı politikaları ile gerici rejimlerle ittifakları, onun anti-kapitalist ve anti-emperyalist bir hareket olmadığını göstermektedir. Geçmişte İsrail devleti tarafından Filistin direnişini bölmek için desteklenmesi, devrimci bir tehdit oluşturmadığını kanıtlamaktadır. Aksa Tufanı, İsrail’in baskılarına bir yanıt olsa da Filistin özgürlük mücadelesini ilerletmek yerine yıkıcı sonuçlar doğurmuştur. Filistinli ve bölgedeki diğer işçileri birleştirmeyi hedefleyen, kitlelerin enerjisini temel alan ve devrimci hedeflere yönelten bir sosyalist hareket, İsrail’in egemenliğine, Ortadoğu’daki kapitalist ve emperyalist düzene ve düzenlemelere meydan okuyabilecek tek gerçekçi alternatiftir. Sosyalistler, Hamas ve Fetih’in iflas eden yaklaşımlarına alternatif bir devrimci hareket inşa etmelidir.

Yararlanılan kaynak: https://marxistleftreview.org/articles/hamas-from-resistance-to-containment/

9 Ekim 2025 Perşembe

Sosyalist Devrimin Gerek ve Yeter Koşulları

Mahmut Boyuneğmez

“Genel olarak söylersek, devrimci bir durumun belirtileri nelerdir? Üç büyük belirtiyi gösterirken kesinlikle hata yapmamış oluruz: 1) Egemen sınıflar için hiçbir değişiklik olmaksızın kendi egemenliklerini korumalarının olanaksız olduğu zaman; şu ya da bu biçimde ‘üstteki sınıflar’ arasında bir kriz, egemen sınıfın siyasetinde, ezilen sınıfların hoşnutsuzluk ve öfkelerinin had safhaya ulaşmasıyla ortaya çıkan bir çatlağa yol açan bir kriz olduğu zaman. Devrimin olması için, genellikle ‘alttaki sınıfların’ eskisi gibi yaşamak istememesi yeterli değildir; aynı zamanda ‘üstteki sınıfların’ eskisi gibi ‘yaşayamaması’ da gerekir. 2) Ezilen sınıfların sıkıntılarının ve gereksinimlerinin her zamankinden çok daha fazla ağırlaştığı zaman. 3) Yukardaki nedenlerin bir sonucu olarak, ‘barış zamanı’nda soyulmalarına şikâyet etmeden izin veren, ama çalkantılı dönemlerde hem bunalımın koşulları tarafından hem de ‘üstteki sınıflar’ın kendileri tarafından bağımsız tarihsel eyleme itilen kitlelerin faaliyetinde oldukça büyük artış olduğu zaman. Sadece tekil grup ve partilerin değil, ama tekil sınıfların da iradesinden bağımsız olan bu nesnel değişiklikler olmaksızın, genel kural olarak, bir devrim olanaksızdır.” (Lenin)

İktisadi kriz + siyasi kriz + kitlelerin eskisi gibi yaşamak istememesi olarak görünüm kazanan hegemonya krizi + kitlelerin eylemlerinde ve örgütlenmelerinde artış; işte bunlar sosyalist devrim için “nesnel koşulları” oluşturmaktadır. Biz bunlara sosyalist devrimin “gerek koşulları”, eş deyişle “olmazsa olmaz koşulları” diyoruz. Peki yeter mi?.. Sosyalist bir devrimin oluşması için bütün bunların bir arada ve eş zamanlı olarak gerçekleşmesi dışında başka koşullara ihtiyaç var mıdır?..

Hegemonya kriziyle özdeşleşen bir devrimci durumda öncü partinin varlığı ve kitleler içinde kökleşmiş olması, net ve bilimsel bir teorik-stratejik perspektif geliştirmiş olması, demokratik merkeziyetçi ilkeyle işleyen disiplinli bir örgütlenmeye, eş deyişle yapıya haiz olması. İşte bunlar ise, sosyalist devrimin ya da işçi sınıfının iktidarı almasının “öznel koşulları”dır. Biz bunlara sosyalist devrimin “yeter koşulları” diyoruz.

Koşullar doğrudan nedenler olmayıp nedenlerin sonuç(lar) oluşturmasına yardım ederler. Devrimlerde kitlelerin hareketliliği için iktisadi nedenler, savaş gibi katalizör işlevi gören nedenler, kıtlıklar, karşı-devrimci tehdit ve işgal gibi doğrudan nedensel faktörler iş başındadır ve çoğu durumda bunlar birlikte ve sinerjistik etkiyerek/etkileşerek sonuçlar doğururlar, eş deyişle konjonktüreldirler.

İşçi sınıfının toplumsal ve siyasal iktidarı kapitalist sınıftan devralması için “gerek ve yeter koşullar”ın birlikte var olması şarttır. Eski iktidar yapısının zayıflayıp çatırdaması ve hoşnutsuz kitlelerin mücadelesinde ve hareketliliğinde artış gerek koşulken, teorik-stratejik ve örgütsel açıdan gelişkin bir öncü örgütlenmenin varlığı ve yeni iktidar nüvelerinin filizlenmiş olması yeter koşulu oluşturmaktadır. Yeter koşulların gelişmemiş olduğu durumlarda, devrimci durum bir devrime evrilmez.

İşçi sınıfının iktidarı alması, 1848 Avrupa Devrimlerinden beri devrimci mücadelelerin temel hedefidir. Tarihsel örnekler, iktisadi, siyasi ve hegemonya krizlerinin bir arada oluşturduğu devrimci durumların sosyalist devrim, eş deyişle proleter devrim için yalnızca gerekli koşullar (olmazsa olmaz koşullar) olduğunu, devrimin başarısı için yeterli koşulların ise teorik ve stratejik netliğe sahip, işçi sınıfı içinde kökleşmiş ve örgütsel olarak disiplinli bir öncü sosyalist partinin varlığı olduğunu göstermektedir.

Bu yazıda, 1789 Büyük Fransız Devrimi’nden 1970-80 Türkiye’sine kadar uzanan tarihsel örnekleri inceleyerek, öncü parti örgütlenmesinin devrimci süreçlerdeki belirleyici rolünü analiz etmek istiyoruz. Her bir örnekte, devrimci süreçlerin ya da durumların dinamiklerini, öncü parti eksikliğinin sonuçlarını ve başarılı devrimlerdeki örgütsel faktörü ele alacağız.

1789 Büyük Fransız Devrimi ve Sans-Külotların Liderlikten Yoksun Kalması

1789 Büyük Fransız Devrimi, burjuva devriminin klasik bir örneği olarak tarih sahnesine çıkarken, alt sınıfların, özellikle sans-külotların (baldırı çıplaklar, “bras nus”/çıplak kollular) devrimci enerjisi, devrimin radikal evresinde önemli bir rol oynamıştır. Sans-külotlar, Paris’in yoksul emekçi kesimleri olup, eşitlikçi taleplerle devrimin itici gücünü oluşturmuştur. Jakobenler, Robespierre liderliğinde, sans-külotların taleplerini kısmen benimseyerek devrimi 1793-94’te radikalleştirmiştir. Ancak, Jakobenlerin 1794 Thermidor Darbesi’yle düşmesi, sans-külotları liderlikten yoksun bırakmıştır. Thermidor gericiliği döneminde Jakoben kulüpleri kapatılmış, Vendée isyancıları gibi karşı-devrimci unsurlar için af çıkarılmış ve siyasi bir gevşeme ortamı yaratılmıştır. Bu siyasi rahatlama, derin bir ekonomik krizi beraberinde getirmiştir. 1795 yılının Germinal ve Prairial aylarında yoksul halk yeniden ayaklanmışsa da Convention (Meclis), bu isyanları orduyu kullanarak bastırmıştır ve devrimin popüler tabanını tamamen ezmiştir.

Jakoben iktidarının düşüşünden sonra sans-külotların örgütsel birliği ve stratejik bir programı olmaması, devrimci enerjilerinin dağılmasına ve burjuva restorasyonunun zaferine yol açmıştır. Bu dönemde, sans-külotların taleplerini birleştirip iktidarı alacak gelişkinlikte bir sosyalist veya proto-sosyalist öncü parti bulunmuyordu.

Babeuf'ün Eşitler Komplosu’nun programı, yalnızca siyasi eşitliği değil, aynı zamanda özel mülkiyeti tamamen ortadan kaldıran komünist bir toplumsal düzeni hedefliyordu. Hareketin temel talepleri arasında, tüm mülkiyetin kamulaştırılacağı bir "mallar ortaklığı" kurulması ve toplumsal eşitsizliğin kaynağı olarak görülen miras hakkının lağvedilmesi bulunuyordu. Fakat bu hareket, kitlesel bir taban bulamadan hızla yenilgiye uğratılmış ve liderleri idam edilmiştir.

1848 Haziran Ayaklanması ve Bonapartist Rejimin Kuruluşu

1848 Avrupa devrimleri, işçi sınıfının tarih sahnesine bağımsız bir güç olarak çıktığı ilk büyük devrim yükselişidir. Fransa’da Şubat Devrimi, monarşinin devrilmesiyle sonuçlanmıştır, ancak geçici hükümetin burjuva karakteri, işçi sınıfının taleplerini karşılamaktan uzaktı. Haziran 1848’de Parisli işçilerin ayaklanması, ulusal atölyelerin kapatılmasına karşı bir tepki olarak patlak vermiştir. Marx, bu ayaklanmayı işçi sınıfının burjuvaziye karşı ilk açık sınıf mücadelesi olarak tanımlamıştır. Ancak bu ayaklanmada işçi sınıfına önderlik edecek bir sosyalist parti bulunmuyordu. Sosyalist hareketler, Proudhon’un reformist fikirleri ve Blanqui’nin komplocu taktiklerinin etkisi altındaydı. Gelişmeleri doğru okuyabilen ve örgütsel olarak sağlam ve güçlü bir sosyalist parti/örgütün olmayışı, ayaklanmanın kanlı bir şekilde bastırılmasına engel olabilecek faktörün yokluğu anlamına gelmektedir. Ayaklanmanın yenilgisi, siyasi boşluğu dolduran Louis Napoleon’un 1851 darbesiyle Bonapartist rejimin kurulmasını kolaylaştırmıştır. İşçi sınıfının örgütsüzlüğü burjuvazinin karşı-devrimci hamlelerine zemin hazırlamıştır.

1871 Paris Komünü ve Öncü Parti Eksikliğinin Sonuçları

1871 Paris Komünü, işçi sınıfının iktidarı aldığı ilk proleter devrim olarak tarihe geçmiştir. Fransa-Prusya Savaşı sonrası Fransa’daki siyasi kriz, Paris’te işçi sınıfının ve küçük burjuvazinin birlikte Komün’ü kurmasını sağlamıştır. Ancak, Komün liderliğinin vizyonu, Blanquistlerin komplocu taktikleri ve Proudhoncuların kooperatifçi yaklaşımlarından ibaretti. Komün, işçi sınıfının devleti ele geçirme ve dönüştürme kapasitesine sahip bir Marksist öncü partiden yoksundu. Komün, demokratik ve eşitlikçi/sosyalist uygulamalarıyla ilham verici olsa da stratejik hatalar (örneğin, Versailles’a karşı erken bir saldırı düzenlememek, Versailles’ı finanse eden Fransız Bankası’nı kamulaştırmamak) ve örgütsel dağınıklık, yenilgiyi kaçınılmaz kıldı. Komün’ün kanlı bir şekilde bastırılması, 30.000’den fazla işçinin katledilmesiyle sonuçlandı ve burjuva düzenin restorasyonunu sağladı. Bu deneyim, işçi sınıfının devrim öncesi ve devrime giderken öncü partiye duyduğu ihtiyacı vurgulayan bir dönüm noktası olmuştur.

1905 Rus Devrimi ve Bolşeviklerin Örgütsel Zayıflığı

1905 Rus Devrimi, Çarlık rejiminin hegemonya krizine girdiği bir dönemde, işçi sınıfının Sovyetler aracılığıyla tarih sahnesine çıktığı ilk büyük deneyimdi. St. Petersburg’da başlayan grevler, “Kanlı Pazar” katliamıyla birleşerek devrimci bir yükselişe dönüştü. Ancak, Bolşevik Parti’nin o dönemde işçiler ve askerler arasında yeterince kökleşmemiş olması, devrimin başarısızlığına yol açmıştır. Lenin, 1905 devrimini değerlendirirken, Bolşeviklerin örgütsel zayıflığına ve devrimci durumun gerektirdiği stratejik netlikten yoksun olduklarına dikkat çekmiştir. Menşeviklerle ayrışan Bolşevikler, henüz işçi sınıfı içinde hegemonik bir güç haline gelememişti. Bu dönemde Sovyetler, işçi sınıfının kendiliğinden örgütlenmeleri olarak ortaya çıksa da bunları birleştirip iktidara yöneltecek bir öncü parti eksikliği, devrimin sönümlenmesine ve Çarlık rejiminin geçici bir restorasyonuna neden olmuştur.

1917 Ekim Devrimi ve Bolşeviklerin Başarısı

1917 Ekim Devrimi, işçi sınıfının tarihsel olarak ilk kez kalıcı bir şekilde iktidarı aldığı sosyalist devrimdir. Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı siyasi ve ekonomik kriz, Çarlık rejiminin çöküşünü hızlandırmış ve Şubat 1917’de burjuva geçici hükümetin kurulmasına yol açmıştır. Ancak, geçici hükümetin savaş politikaları ve ekonomik sorunlara çözüm üretememesi, hegemonya krizini derinleştirmiştir. Bolşevik Parti, Lenin’in Nisan Tezleri’yle net bir strateji ortaya koyarak, “Bütün İktidar Sovyetlere” sloganıyla işçi sınıfına ve yoksul köylülüğe doğrultu kazandırmıştır. Nisan Tezleriyle birlikte Geçici Hükümet’in emperyalist ve burjuva karakteri teşhir edilerek, bu hükümete hiçbir desteğin verilmemesi; parlamenter bir cumhuriyetin geriye bir adım olarak değerlendirilerek tek meşru devrimci hükümet biçiminin Sovyetler olduğu kavrayışı; savaşa son verilmesinin ancak proletaryanın iktidarıyla mümkün olduğu anlayışı ve bütün toprakların kamulaştırılarak yerel köylü Sovyetleri denetimine verilmesi benimsenmiştir. Bolşevik parti kitlelerin “ekmek, barış ve toprak” umuduna siyasal düzlemde karşılık vermiştir. Bolşeviklerin işçiler, askerler ve köylüler arasında köklü bir örgütlenme ağı kurması, Sovyetlerde hegemonik bir güç haline gelmelerini sağlamıştır. Bolşeviklerin başarısı, parti disiplini, teorik-stratejik netlik ve kitlelerle bağ kurma yeteneğinde yatmaktadır. Ekim Devrimi, öncü partinin devrimci süreçteki vazgeçilmez rolünü kanıtlamıştır: Bolşevikler, devrimci durumu doğru okuyarak işçi sınıfını iktidara taşımıştır.

1918-19 Alman Devrimi ve 1920-21 İtalya Konsey Deneyimi

Birinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’da, 1918-19 devrimi, savaşın yıkımı ve monarşinin çöküşüyle ortaya çıkan bir devrimci durumdu. İşçi konseyleri, özellikle Berlin ve Münih’te, iktidar organları olarak ortaya çıktı. Ancak, Spartakistler ve liderleri Rosa Luxemburg ile Karl Liebknecht, devrimi ilerletecek güçlü bir öncü partiye sahip değildi. Spartakistlerin örgütsel zayıflığı ve stratejik kararsızlığı, devrimin burjuva cumhuriyet tarafından bastırılmasına yol açmıştır.

Benzer şekilde, 1920-21 İtalya’da fabrika konseyleri hareketi, işçi sınıfının devrimci potansiyelini göstermiştir. Bu yıllarda Gramsci’nin liderliğindeki komünist hareket, henüz yeterince olgunlaşmamış ve işçi sınıfı içinde hegemonik bir güç haline gelememişti. Bu nedenle, Mussolini’nin faşist hareketi, devrimci durumu fırsat bilerek iktidarı almıştır.

Her iki örnekte de öncü partinin zayıflığı, devrimci fırsatların kaçırılmasına ve karşı-devrimin zaferine yol açmıştır.

1970-80 Türkiyesinde Devrimci Durumun Gelişimi ve 12 Eylül Darbesi

1970-80 arası Türkiye, işçi sınıfının grev dalgaları, öğrenci hareketleri ve köylü mücadeleleriyle bir devrimci durumun eşiğindeydi. 15-16 Haziran 1970 işçi ayaklanması, işçi sınıfının kendiliğinden gücünü gösterse de bu enerjiyi birleştirip iktidar mücadelesine yöneltecek işçiler arasında hatırı sayılır ölçüde örgütlü öncü bir sosyalist parti yoktu. Sosyalist-devrimci hareketler, TİP, THKO, THKP-C ve diğer gruplar arasında bölünmüştü, ayrıca teorik-stratejik ve örgütsel olarak yetersizdiler. 12 Eylül 1980 askeri darbesi, bu örgütsel zayıflığı fırsat bilerek sistemi restore etti. Sosyalist ve devrimci hareketlerin parçalı yapısı, devrimci durumun karşı-devrimci bir askeri darbeyle sonuçlanmasına neden olmuştur. Bu dönem, öncü parti eksikliğinin, devrimci potansiyelin heba olmasına nasıl yol açtığının açık bir örneğidir.

Sonuç

Tarihsel örnekler, işçi sınıfının iktidarı alması için iktisadi, siyasi ve hegemonya krizlerinin gerekli bir koşul olduğunu, ancak yeterli koşulun öncü bir sosyalist partinin varlığı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. 1789 Fransız Devrimi’nde sans-külotların liderlikten yoksun kalması, 1848 Haziran Ayaklanması’nda sosyalist bir partinin eksikliği, 1871 Paris Komünü’nde Marksist bir öncü örgütün bulunmaması, 1905 Rus Devrimi’nde Bolşeviklerin yetersiz kökleşmesi, 1918-19 Alman Devrimi ve 1920-21 İtalya konsey deneyimlerinde komünist hareketlerin olgunlaşmamışlığı ve 1970-80 Türkiye’sinde sosyalist hareketlerin parçalı yapısı ve faşist paramiliter güçlerin terörüyle oyalanıp yıpratılması, devrimci durumların ya da devrimci yükselişlerin karşı-devrimle, burjuva restorasyonla, karşı-devrimci güçlerin galebe çalmasıyla, darbeyle, faşist ya da Bonapartist diktatörlüklerin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Buna karşılık, 1917 Ekim Devrimi, Bolşevik Parti’nin teorik-stratejik netliği, disiplinli örgütlenmesi ve işçi sınıfı içinde kökleşmesi sayesinde başarılı olmuştur. Bu örnekler, öncü partinin, devrimci enerjiyi birleştiren, stratejik yönlendirme sağlayan ve işçi sınıfını iktidara taşıyan bir araç olduğunu kanıtlamaktadır. İşçi sınıfının gelecekteki mücadelelerinde, devrimin başarısı için öncü partinin inşası ve gelişimi, stratejik bir zorunluluktur.

İşte “bize bir devrimciler örgütü verin, dünyayı yerinden oynatalım” sözünün anlamı budur!..

8 Ekim 2025 Çarşamba

1917 Sovyet Devrimi

M. Gorkiy, V. Molotov, K. Voroşilov, S. Kirov, A. Jdanov, J. Stalin

Özet

Bu yazı, önce 1917 Sovyet Devrimi'ne giden süreçte Çarlık Rusyası'nın içinde bulunduğu çok yönlü krizi ve devrimci dinamiklerin gelişimini analiz etmektedir. Birinci Dünya Savaşı, Rusya'nın teknik, ekonomik ve askeri yetersizliklerini acımasızca ortaya koyarak mevcut düzenin çöküşünü hızlandıran bir katalizör işlevi görmüştür. Çarlık rejimi, Batı Avrupalı müttefiklerinin (Fransa ve İngiltere) bir piyonu olarak savaşa girmiş, Fransız bankalarından alınan borçların karşılığını milyonlarca Rus askerinin kanıyla ödemiştir. Savaşın getirdiği ağır yenilgiler, orduda topyekûn bir çözülmeye yol açarken, ülke içinde sanayi, tarım ve ulaşım sistemleri çökmüş, bu durum yaygın kıtlık ve ekonomik kaosa neden olmuştur.

Bu zemin üzerinde patlak veren Şubat 1917 Devrimi, Çarlık rejimini devirmiş ancak yerine kalıcı bir çözüm getirememiştir. Ortaya çıkan "ikili iktidar" yapısı –bir yanda burjuvazinin temsilcisi olan Geçici Hükümet, diğer yanda işçi ve askerlerin devrimci organı olan Sovyetler– ülkedeki siyasi istikrarsızlığı derinleştirmiştir. Geçici Hükümet, savaşı sürdürme, toprak reformunu erteleme ve ekonomik sorunları çözememe nedeniyle halk kitlelerinin desteğini hızla kaybetmiştir. Bu süreçte, Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler gibi "uzlaşmacı" partiler, burjuvaziyle iş birliği yaparak devrimci potansiyeli dizginlemeye çalışmış, ancak bu tavırları kendi tabanlarında da güven erozyonuna yol açmıştır.

Bu dönemde Bolşevik Partisi, Lenin'in Nisan Tezleri ile formüle edilen net bir programla ("Bütün İktidar Sovyetlere!", savaşa son, toprağın köylüye dağıtılması) kitleler arasında hızla güç kazanmıştır. Temmuz Günleri'ndeki bastırma hareketine ve liderlerine yönelik karalama kampanyalarına rağmen parti, halk nezdindeki etkisini artırmıştır. General Kornilov'un ağustos ayındaki karşı-devrimci darbe girişimi, Geçici Hükümet'in acizliğini ve burjuvazinin niyetlerini gözler önüne sermiş, Bolşeviklerin önderliğindeki mücadele ise proletaryanın silahlanmasına ve Sovyetler içinde Bolşeviklerin çoğunluğu ele geçirmesine zemin hazırlamıştır. Ekim Devrimi arifesinde Rusya, ekonomik çöküşün, ordudaki tam çözülmenin, yaygın köylü isyanlarının ve Bolşeviklerin kitleleri arkasına alarak iktidara yürüdüğü derin bir devrimci bunalımın içindedir.

1917 güzünde, cephedeki askerlerin, topraksız köylülerin ve şehirlerdeki işçilerin Geçici Hükümet'e karşı hoşnutsuzluğu zirveye ulaşmış, ülke çapında bir kriz olgunlaşmıştır. Bu dönemde, Bolşevik Partisi lideri V. İ. Lenin, gizlendiği yerden sürekli olarak silahlı bir ayaklanma çağrısı yaparak partiyi ve kitleleri nihai mücadeleye hazırlamıştır.

Parti içinde Kamenev ve Zinovyev gibi figürlerin ayaklanmaya karşı çıkmasına rağmen, Merkez Komite Lenin'in stratejisini benimsemiş ve Petrograd'da askeri-teknik hazırlıklara başlamıştır. Petrograd Askeri Devrim Komitesi'nin kurulması, Kızıl Muhafızların seferber edilmesi ve stratejik noktaların ele geçirilmesi planlanmıştır. 24-25 Ekim (6-7 Kasım) tarihlerinde Bolşevikler, Petrograd'da kansız denilebilecek bir operasyonla iktidarı ele geçirmiş, Kışlık Saray'ı kuşatarak Geçici Hükümet üyelerini tutuklamıştır.

İktidarın ele geçirilmesi, toplanmakta olan II. Bütün Rusya Sovyetleri Kongresi tarafından meşrulaştırılmıştır. Kongre, Lenin tarafından kaleme alınan tarihi "Barış Kararnamesi" ve "Toprak Kararnamesi"ni kabul ederek devrimin temel vaatlerini yerine getirmiştir. Kongre ayrıca, Lenin'in başkanlığında ilk Sovyet Hükümeti olan Halk Komiserleri Konseyi'ni (Sovnarkom) kurmuştur.

Devrimin zaferinin ardından ülke çapında Sovyet iktidarını sağlamlaştırma süreci başlamıştır. Bu süreç, Kerenski-Krasnov kuvvetlerinin Petrograd'a yönelik karşı-devrimci saldırısının püskürtülmesi, Petrograd'daki Kadet (Junker) isyanının bastırılması ve Moskova'da altı gün süren şiddetli çatışmalar sonucunda Sovyet iktidarının kurulması gibi kritik mücadeleleri içermiştir. Bolşevikler, cephelerdeki askerler arasında da hızla etkinlik kazanarak karşı-devrimci generallerin merkez üssü olan Genel Karargah'ı etkisiz hale getirmiştir. Yeni rejim, devlet memurlarının sabotajlarıyla mücadele etmiş, eski devlet aygıtını dağıtarak yerine Sovyet organlarını kurmuş ve Stalin'in liderliğindeki Uluslar Halk Komiserliği aracılığıyla ulusal soruna çözüm getiren ilk adımları atmıştır.

Birinci Dünya Savaşı'nın Başlangıcı ve Çarlık Rusyası'nın Rolü

1. Savaşın İlanı ve Rusya'nın Yükümlülükleri

20 Temmuz 1914'te Çar II. Nikola, Almanya'ya karşı savaşı ilan eden bildiriyi yayımladı. Bu karar, Rusya'nın kendi çıkarlarından çok, Fransız bankerlerine olan mali borçları ve Fransa ile yapılan antlaşmaların bir sonucuydu. Anlaşmalar, Rusya'nın seferberliğini tamamlamadan, savaş ilanından on dört gün sonra Almanlara saldırmasını gerektiriyordu. Bu durum, henüz hasat edilmemiş tarlalar arasından, yetersiz donanımla Alman Cephesi'ne ilerleyen Rus alaylarının kaotik durumunu açıklamaktadır. Paris'ten gelen panik dolu çağrılar, Alman ordusunun batıdaki ilerleyişini durdurmak için Rusya'nın acil bir saldırı başlatmasını talep ediyordu. Paris'teki Rus askeri temsilcisi, 30 Temmuz'da gönderdiği raporda savaşın başarısının tamamen Rusya'nın hareketlerine bağlı olduğunu belirtmiştir.

2. Müttefikler İçin Fedakârlık ve Ağır Yenilgiler

Rusya'nın bu erken saldırısı, Alman Başkomutanlığı'nı Batı Cephesi'nden Doğu Cephesi'ne önemli birlikler (yedek muhafız birlikleri, 11. Piyade Kolordusu ve 2. Süvari Tümeni) kaydırmaya zorlayarak Paris'i kurtarmıştır. Ancak bu stratejik hamlenin bedeli Rus ordusu için felaket olmuştur:

  • Doğu Prusya'da Rus ordusu ağır bir yenilgiye uğradı.
  • 20.000 Rus askeri öldü, 90.000 asker esir düştü.
  • Çar'ın ordusu tüm topçu kuvvetlerini kaybetti.
  • 13. ve 15. kolordular tamamen imha edildi.

Dönemin Dışişleri Bakanı Sazonov, 30 Ağustos'ta Fransız Büyükelçisi Paleologue'a "Samsonov'un ordusu imha edildi... Fransa için bu fedakarlığı yapmak zorundaydık" diyerek Rusya'nın müttefikleri için bir "maşa" olarak kullanıldığını itiraf etmiştir. Milyukov gibi burjuva liderleri dahi yıllar sonra, Rusya'nın "yabancı bir emele hizmet etmek üzere" milyonlarca evladını siperlere gönderdiğini kabul etmiştir.

Savaşın Yıkıcı Etkileri ve Ekonomik Çöküş

1. Askeri ve Sanayi Yetersizliği

Çarlık Rusyası, savaşa hem askeri hem de sanayi altyapısı açısından tamamen hazırlıksız yakalanmıştı. Savaş Bakanlığı, çatışmaların en fazla altı ay süreceğini öngörmüş ve ikmal planlarını buna göre yapmıştı. Bu dar görüşlülük, savaşın dördüncü ayından itibaren ordunun mermisiz, silahsız ve topsuz kalmasına neden oldu. Takviye birlikleri cepheye silahsız gönderiliyordu. Savaş Bakanı Sukomlinov'un yeteneksizliği ve ihanete varan ihmalkarlığı, bu çöküşü hızlandırmış ve kendisine "General Yenilgi" lakabı takılmasına yol açmıştır.

2. Üretim ve Ulaşım Krizi

Savaş, Rus ekonomisinin tüm zayıflıklarını ortaya çıkardı.

• Yakıt Kıtlığı: Donetz kömür havzasında işçi sayısı artmasına rağmen kişi başına üretim, teçhizat bakımsızlığı nedeniyle 12.2 tondan 9.26 tona düştü. Bu durum fabrikaların durmasına ve halkın ısınmak için ev eşyalarını yakmasına neden oldu.

• Metal Kıtlığı: 1916'da 36 yüksek fırın söndürüldü ve fabrikalar savaş sanayisinin metal ihtiyacının ancak yarısını karşılayabiliyordu.

• Ulaşım Felci: Demiryolu sistemi, artan askeri ve sivil talebi karşılayamadı. 1916'da askeri fabrikaların nakliye ihtiyacının sadece %50-60'ı karşılanabiliyordu. Ülke, ekonomik olarak izole bölgelere ayrıldı ve bu durum bölgesel fiyat farklılıklarını üç katına çıkardı.

• Dış Ticaretin Durması: Baltık ve Karadeniz'in kapanmasıyla Rusya'nın dünya ile bağlantısı neredeyse tamamen koptu. İthalat ve ihracat, yetersiz kapasiteli Trans-Sibirya demiryoluna ve Archangel limanına bağımlı hale geldi. Archangel'de mallar dağlar gibi yığılıyor ve iç bölgelere taşınamıyordu.

3. Finansal Çöküş ve Dışa Bağımlılık

Savaş harcamaları devlet gelirlerini katbekat aştı. Bu açık, kontrolsüz kâğıt para basımıyla kapatılmaya çalışıldı, bu da rublenin değerini hızla düşürdü.

Çeşitli Ülkelerde Paranın Değer Kaybı (Amerikan dolarına Göre)

Ülke

1915 (%)

1918 (%)

Japonya

0

1

İngiltere

-3

-2

Fransa

-8

12

İtalya

-16

10

Almanya

-16

23

Avusturya-Macaristan

-27

33

Rusya

-29

-40

Savaş sırasında Rusya, müttefiklerinden yaklaşık 8 milyar ruble borç aldı. Bu durum, ülkenin İngiltere ve Fransa'ya olan mali bağımlılığını artırdı ve onu yarı-sömürge konumuna getirdi. Müttefikler, borçlarına güvence olarak Rusya'dan altın çekiyorlardı.

Siyasi Kriz ve Sınıflar Arası Gerilim

1. Burjuvazi ve Çarlık Arasındaki Çatlak

Savaşın ilk başlarında burjuvazi, "vatansever" gösterilerle Çar'ı destekledi. Ancak cephedeki yenilgiler ve hükümetin beceriksizliği, bu "birlik" havasını sona erdirdi. Savaş vurgunculuğu sayesinde ekonomik gücü artan burjuvazi, siyasi iktidardan daha fazla pay talep etmeye başladı. "Güven Kabinesi" kurulması talebiyle Çar'a karşı muhalefete geçtiler. Ağustos 1915'te, Duma'daki çeşitli burjuva partileri "İlerici Blok" adı altında birleşerek Çar'a karşı ortak bir cephe oluşturdular.

2. Duma'daki Siyasi Partiler ve Gruplar

IV. Duma, toprak beyleri ve büyük burjuvazinin ezici çoğunlukta olduğu bir yapıya sahipti.

Parti/Grup

Temsil Ettiği Sınıf/Görüş

Kilit İsimler/Özellikler

Sağcılar (Kara Yüzler)

En gerici toprak beyleri, polis şefleri, küçük esnaf.

V. M. Puruskeviç, II. Markov. Mutlak otokrasi, tek ve bölünmez Rusya, Yahudi karşıtı kıyımlar.

Oktobristler (17 Ekim Birliği)

Büyük sanayiciler, kapitalist toprak sahipleri.

A. I. Guçkov, M. V. Rodzyanko. Anayasal monarşiyi savunur gibi görünseler de otokrasiyi desteklediler.

Kadetler (Anayasal Demokratlar)

Liberal burjuvazi, aydınlar (avukatlar, profesörler).

P. N. Milyukov, A. I. Şingaryov. Liberal söylemlerine rağmen emperyalist dış politikayı desteklediler.

Trudovikler (Emek Grubu)

Küçük burjuvazi, köylüler, çalışan aydınlar.

A. F. Kerenski. Toprak reformu talep ediyor, ancak kapitalist sistemin korunmasını istiyorlardı.

Sosyalist Devrimciler (SR'lar)

Köylülük (özellikle zengin köylüler - Kulaklar).

V. M. Çernov, N. D. Avksentyev. "Toprağın sosyalizasyonu" ve bireysel terörizmi savundular.

Menşevikler

İşçi sınıfının reformist kanadı, küçük burjuvazi.

G. Plehanov, F. I. Dan, N. S. Çehidze, Martov. Savaşa destek verdiler, Bolşeviklere karşı çıktılar.

Bolşevikler

Proletaryanın devrimci kanadı.

G. İ. Petrovski, M. K. Muranov (Duma'daki vekilleri). Emperyalist savaşın iç savaşa dönüştürülmesini savundular.

3. Çarlık Rejiminin Yozlaşması: Rasputinizm

Saray, "Rasputinizm" olarak adlandırılan bir yozlaşma, batıl inanç ve ahlaki çöküntü içindeydi. Rasputin, Çariçe üzerindeki etkisiyle bakan atamalarından askeri kararlara kadar her şeye müdahale ediyordu. Bu durum, hem burjuvazinin hem de halkın gözünde rejimin itibarını tamamen yok etti. Bakanların sık sık değiştirilmesi ("Bakan Sıçraması"), yönetimin tam bir kaos içinde olduğunu gösteriyordu.

Ordu ve Cephede Çözülme

1. Askerlerin Yaşam Koşulları ve Moralsizlik

Cephedeki askerler açlık, pislik, bit ve soğukla mücadele ediyordu. Bir asker mektubunda durumu, "Açlıktan düpedüz kırılıyoruz" şeklinde ifade ediyordu. Yetersiz silahlar, beceriksiz generaller ve yolsuzluklar sürekli yenilgilere yol açıyor, bu da askerlerin komutanlarına olan güvenini yok ediyordu. Askerler arasında itaatsizlik, saldırıya geçmeyi reddetme ve firarlar yaygınlaştı. Bazı durumlarda askerler, nefret ettikleri subayları muharebe sırasında öldürüyordu.

2. Bolşevik Propagandası ve Devrimci Uyanış

Çarlık hükümeti, fabrikalardaki "memnuniyetsiz" işçileri ve Bolşevik sempatizanlarını cepheye sürerek devrimci unsurları tasfiye etmeye çalıştı. Ancak bu politika ters tepti. Sanayi işçilerinin %40'ının askere alınması, devrimci fikirlerin ordu içinde yayılmasına neden oldu.

• Bolşevikler, ordu içinde gizli örgütlenmeler kurarak propaganda yürüttüler.

• Askerlerin öfkesini Çarlık hükümetine ve burjuvaziye yönlendirdiler.

• Lenin'in "emperyalist savaşı iç savaşa dönüştürme" sloganı, askerlerin barış özlemiyle birleşerek güçlü bir karşılık buldu.

• Bolşevikler, askerlere mevcut durumdan çıkış için net bir program sundular: hükümetin devrilmesi, cumhuriyetin kurulması ve savaşın sona erdirilmesi.

"Uluslar Hapishanesi": Ezilen Halklar Sorunu

1. Çarlık Politikası: Fetih ve Ruslaştırma

Çarlık Rusyası, Lenin'in deyimiyle bir "uluslar hapishanesi"ydi. İmparatorluk, Ukrayna'dan Sibirya'ya, Kafkasya'dan Orta Asya'ya kadar çok sayıda ulusu askeri fetihlerle boyunduruk altına almıştı. Bu politika, "Böl ve Yönet" ilkesine dayanıyordu.

• Ekonomik Sömürü: İlhak edilen bölgeler, Rus sanayisi için hammadde kaynağı ve sömürge pazarları haline getirildi (Ukrayna'dan kömür, Kafkasya'dan petrol, Orta Asya'dan pamuk).

• Kültürel Baskı: Ortodoks Kilisesi ve Rus devlet okulları aracılığıyla acımasız bir Ruslaştırma politikası uygulandı. Yerel diller yasaklandı (Polonya'da Lehçe konuşmanın yasaklanması gibi), camiler kapatıldı (Kazan'da 536 camiden 414'ü yıkıldı) ve halk zorla Hristiyanlaştırılmaya çalışıldı.

• Siyasi Eşitsizlik: Rus olmayan halklar ("inorodtsi" veya "yabancılar"), en temel medeni haklardan bile mahrum bırakıldı. Bu halklar, rüşvetçi ve zalim Rus memurları tarafından acımasızca sömürüldü.

2. Savaş ve Ulusal Hareketlerin Yükselişi

Savaş, ezilen uluslar üzerindeki baskıyı daha da artırdı. Ancak Rusya'nın yenilgileri ve merkezi otoritenin zayıflaması, ulusal kurtuluş hareketlerine güçlü bir ivme kazandırdı.

• 1916'da Orta Asya'da (Kazakistan ve Türkistan) yaygın bir isyan patlak verdi.

• Polonya, Finlandiya ve Ukrayna'da ayrılıkçı eğilimler güçlendi.

• Savaşan emperyalist güçler (Almanya ve İtilaf Devletleri), düşmanlarını zayıflatmak için bu ulusal hareketleri kendi çıkarları doğrultusunda kışkırtmaya çalıştılar. Bu durum, "Birleşmiş ve Bölünemez Bir Rusya" ilkesini temelinden sarstı ve devrim için uygun bir zemin hazırladı.

Şubat Devrimi ve İkili İktidarın Doğuşu

1. Devrimin Patlak Vermesi ve Ordunun Katılımı

Şubat 1917'de Petrograd'da yiyecek kıtlığı ve savaş karşıtı duygular, kitlesel grevlere ve gösterilere yol açtı. 23 Şubat'ta (8 Mart) kadınların başlattığı eylemler hızla yayıldı. Hükümetin göstericilere ateş açma emri, devrimin dönüm noktası oldu.

• Pavlovski Yedek Alayı'nın 4. takımı gibi bazı birlikler, işçilere ateş açan polise karşı ateş açtı.

• 27 Şubat'ta Volinia Alayı'nın isyanı, diğer alaylara da yayıldı. Askerler kışlalarından çıkarak silahlarıyla işçilere katıldılar.

• 26 Şubat'ta 600 olan isyancı asker sayısı, 1 Mart'a gelindiğinde 170.000'e ulaştı.

• Polis karakolları yakıldı, hapishanelerdeki siyasi tutuklular serbest bırakıldı.

2. İkili İktidar: Geçici Hükümet ve Sovyetler

Devrimin zaferi, iki ayrı iktidar merkezinin ortaya çıkmasına neden oldu:

1. Geçici Hükümet: Devlet Duması'ndaki burjuva partileri tarafından, monarşiyi kurtarmak veya en azından düzeni kendi kontrolleri altında yeniden kurmak amacıyla oluşturuldu. Prens Lvov başkanlığında, Milyukov ve Guçkov gibi burjuva liderlerinden oluşuyordu.

2. Petrograd İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti: Devrimin ilk günlerinde işçiler ve askerler tarafından kurulan bu organ, fiili iktidarı elinde tutuyordu. Demiryolları, posta-telgraf hizmetleri ve askeri birlikler üzerinde kontrol sahibiydi. Sovyet'in yayımladığı 1 Numaralı Emir, ordudaki subay otoritesini yıkarak birliklerin siyasi olarak Sovyet'e bağlanmasını sağladı.

Menşevik ve Sosyalist Devrimci liderlerin çoğunlukta olduğu Sovyet Yürütme Komitesi, iktidarı tek başına almaktan çekinerek, burjuvaziyle uzlaşma yoluna gitti ve iktidarı belirli şartlar altında Geçici Hükümet'e devretti. Bu durum, tarihte "ikili iktidar" olarak bilinen istikrarsız yapıyı ortaya çıkardı.

Geçici Hükümet ve Çözülmeyen Sorunlar

1. Savaş, Toprak ve Ekonomi Politikaları

Geçici Hükümet, devrimin temel taleplerini karşılamada başarısız oldu:

• Savaş: Emperyalist savaşı "zafere kadar" sürdürme politikasını devam ettirdi. Dışişleri Bakanı Milyukov, Çarlık rejiminin İstanbul ve Boğazlar'ı ilhak etme hedeflerini sürdürdüğünü açıkça belirtti.

• Toprak: Toprak sorununun çözümünü belirsiz bir tarihte toplanacak Kurucu Meclis'e erteledi. Köylülerin topraklara el koyma girişimlerini askeri güçle bastırdı.

• Ekonomi: Ekonomik çöküşü durdurmak için hiçbir ciddi önlem almadı. Aksine, kapitalistlerin sabotajlarına (lokavtlar) ve spekülasyonlarına göz yumdu. Bu durum, kıtlığı ve enflasyonu daha da artırdı.

2. Bolşevik Partisi'nin Yükselişi ve Nisan Tezleri

Sürgünden dönen Lenin'in 4 Nisan'da açıkladığı Nisan Tezleri, Bolşevik Partisi için yeni bir stratejik yönelim belirledi:

1. Geçici Hükümet'e Hiçbir Destek Verilmemesi: Hükümetin emperyalist ve burjuva karakterinin teşhir edilmesi.

2. "Bütün İktidar Sovyetlere!" Sloganı: Parlamenter bir cumhuriyetin geriye bir adım olacağı, tek meşru devrimci hükümet biçiminin Sovyetler olduğu vurgulandı.

3. Savaşa Son: Emperyalist savaşın sona erdirilmesi ve bunun ancak iktidarın proletaryanın eline geçmesiyle mümkün olacağının anlatılması.

4. Toprakların Ulusallaştırılması: Bütün toprakların derhal kamulaştırılması ve yerel Köylü Sovyetleri'nin denetimine verilmesi.

Bu net program, barış, toprak ve ekmek isteyen kitleler arasında hızla karşılık buldu ve Bolşeviklerin etkisini artırdı.

Temmuz Günleri ve Kornilov Ayaklanması

1. Temmuz Günleri: Baskı ve Siyasi Kriz

Haziran ayında cephede başlatılan saldırının başarısızlığı ve hükümetin politikaları, Petrograd'da yeni bir devrimci dalga yarattı. 3-4 Temmuz'da işçiler, askerler ve Kronstadt denizcileri, "Bütün İktidar Sovyetlere!" sloganıyla kitlesel gösteriler düzenledi. Bolşevik Partisi, bu eylemi erken bulmasına rağmen, hareketi örgütsüz bir katliamdan korumak için başına geçti. Geçici Hükümet, cepheden getirdiği sadık birliklerle gösterileri kanlı bir şekilde bastırdı. Bolşevik Partisi yasadışı ilan edildi, liderleri hakkında tutuklama kararı çıkarıldı ve Lenin gizlenmek zorunda kaldı. Bu olay, devrimin barışçıl gelişim döneminin sonu oldu.

2. Kornilov Ayaklanması: Karşı-Devrimin Başarısızlığı

Temmuz baskısından güç alan karşı-devrimci burjuvazi, askeri bir diktatörlük kurmak için harekete geçti. Başkomutan General Kornilov, "Vahşi Tümen" ve Kazak birliklerini Petrograd üzerine sürdü. Başbakan Kerenski'nin bu komplodaki rolü belirsiz ve ikircikliydi; başlangıçta Kornilov'u destekler gibi görünse de, daha sonra onu "vatan haini" ilan etti. Kornilov tehlikesi karşısında, Bolşevik Partisi direnişin örgütlenmesinde başrolü oynadı. Kızıl Muhafızlar silahlandırıldı, demiryolu işçileri Kornilov'un birliklerinin ilerleyişini sabote etti ve Bolşevik ajitatörler darbeci askerleri devrim saflarına çekti. Kornilov'un darbesi, tek bir kurşun atılmadan başarısız oldu. Bu olay, devrim sürecinde bir dönüm noktasıydı:

• Geçici Hükümet ve Kerenski'nin itibarı tamamen sarsıldı.

• Menşevik ve Sosyalist Devrimcilerin burjuvaziyle iş birliğinin tehlikeleri açığa çıktı.

• Proletarya silahlandı ve Kızıl Muhafızlar önemli bir güç haline geldi.

• Kitleler, tek gerçek devrimci gücün Bolşevikler olduğuna ikna oldu ve Sovyetlerde Bolşevikler çoğunluğu ele geçirmeye başladı.

Ekim Devrimi Arifesinde Durum

1917 sonbaharında Rusya, derin bir ekonomik ve siyasi krizin içindeydi. Kornilov olayından sonra devrimci bunalım zirveye ulaştı. Ülke tam bir çöküşün eşiğindeydi. Bu kriz devrimin olgunlaştığının temel göstergesiydi:

• Ekonomik Felaket: Sanayi üretimi durma noktasındaydı, demiryolları iflas etmişti, kentlerde açlık kol geziyordu ve mali sistem çökmüştü.

· Şehirlerde: Grevler dalga dalga yayılıyordu. Sanayi merkezlerindeki Sovyetlerde Bolşeviklerin etkisi hızla artıyordu.

• Köylü İsyanları: Toprak vaadinin yerine getirilmemesi üzerine umudunu yitiren köylüler, soyluların malikanelerini yakıyor, çiftlik mallarını paylaşıyor ve topraklara el koyuyorlardı. Bu hareket, kitlesel bir köylü ayaklanmasına dönüşüyordu. Hükümetin bastırma girişimleri başarısız oluyordu.

• Ordunun Çöküşü: Milyonlarca asker, dördüncü bir kışı daha siperlerde geçirme ihtimali karşısında Geçici Hükümet'e lanetler yağdırıyordu. Askerler arasında itaatsizlik yaygınlaşmış, subaylara karşı isyanlar başlamış ve birçok alay kendi komutanlarını seçer hale gelmişti. Baltık Donanması'ndaki denizciler, subaylarını gemilerden atmıştı. Cephedeki askerler toplu halde savaşı reddediyor, subayları dinlemiyor ve barış talep ediyordu. Ordu artık bir savaş gücü olmaktan çıkmıştı.

• Bolşeviklerin Yükselişi: Bolşevikler, Petrograd ve Moskova Sovyetleri başta olmak üzere ülke genelindeki kilit Sovyetlerde çoğunluğu ele geçirdiler. "Bütün İktidar Sovyetlere!" sloganı, milyonların talebi haline geldi.

· Karşı-devrimci güçler: Kazak bölgelerinde ve sadık subay birlikleri etrafında son bir direniş hazırlığı yaparken, Geçici Hükümet Petrograd'ı Almanlara teslim etme ve başkenti Moskova'ya taşıma gibi planlar yapıyordu.

• Uluslar Sorunu: Baskı altındaki ulusların emekçi sınıfları, burjuva milliyetçi örgütlerden uzaklaşarak Bolşeviklerle bağ kurmaya başlamıştı.

Toplum iki keskin kampa ayırmıştı: Bir yanda burjuvazi, toprak sahipleri ve Kulaklardan oluşan, Menşevikler ve Sosyalist Devrimcilerle iş birliği yapan karşı-devrim kampı; diğer yanda ise işçi sınıfı, yoksul köylüler ve onlara gittikçe daha fazla yönelen orta köylülükten oluşan ve Bolşevik Partisi tarafından yönlendirilen devrim kampı.

Lenin'in Liderliği ve Ayaklanma Stratejisi

Temmuz 1917 olaylarından sonra hakkında tutuklama emri çıkarılan Lenin, gizlenmek zorunda kalmıştı. Bu süreçte devrimin stratejisini şekillendirmeye devam etti:

• Gizlenme ve Çalışma: Lenin, ilk olarak Petrograd'da S. Y. Alliluyev'in dairesinde, ardından Sestroretsk yakınlarında bir tırpancı kılığında derme çatma bir kulübede ve son olarak Finlandiya'da (Jalkala ve Helsingfors) saklandı. Bu dönemde sürekli olarak gazeteleri takip etti, makaleler yazdı ve partinin Merkez Komitesi ile iletişimini sürdürdü. En önemli eserlerinden biri olan Devlet ve Devrim'i bu süreçte kaleme aldı.

• Ayaklanma Çağrısı: Eylül ayının ortalarında Lenin, Merkez Komite'ye, Petrograd ve Moskova Komitelerine gönderdiği mektuplarda, "Bolşevikler siyasi iktidarı ele alabilirler ve almalıdırlar" diyerek silahlı ayaklanma için derhal hazırlıklara başlanması talimatını verdi. Lenin'e göre ayaklanmanın koşulları olgunlaşmıştı:

    1. Bolşevikler, Petrograd ve Moskova Sovyetlerinde çoğunluğu ele geçirmişti.

    2. Kornilov isyanının bastırılması, halkın Geçici Hükümet'e olan güvenini tamamen sarstığını göstermişti.

    3. Uluslararası alanda, özellikle Alman donanmasındaki isyan gibi olaylar, devrimci bir dalganın habercisiydi.

• Teknik Plan: Lenin, ayaklanmanın "bir sanat gibi" ele alınması gerektiğini vurgulayarak somut bir plan önerdi: Sadık alayların en önemli noktalara yerleştirilmesi, Aleksandrinski Tiyatrosu'nun kuşatılması, Peter ve Paul Kalesi'nin işgal edilmesi, Telgraf Bürosu ve Telefon Merkezi'nin ele geçirilmesi.

Parti İçindeki Muhalefet ve Karşı-Devrim Kampı

Lenin'in ayaklanma çağrısı, parti içinde bir direnişle karşılaştı.

• Kamenev ve Zinovyev: Merkez Komite'nin 10 Ekim tarihli tarihi toplantısında, sadece Kamenev ve Zinovyev ayaklanma kararına karşı oy kullandı. Onlara göre uluslararası durum elverişsizdi, işçi sınıfından yeterli destek gelmeyebilirdi ve Bolşevikler henüz çoğunluğa sahip değildi. Savunmada kalmayı ve Kurucu Meclis'te "Sol" Sosyalist Devrimcilerle bir blok oluşturmayı önerdiler. Kamenev ile Zinovyev, parti planlarını partiye ait olmayan bir gazetede ifşa ederek devrime ihanet ettiler.

• Troçki: Troçki, ayaklanma kararının Sovyetler Kongresi'ne kadar ertelenmesini önerdi.

Karşı-devrim kampı ise, Kornilov isyanının bastırılmasından sonra yeniden güç toplamaya çalışıyordu. Planları şunları içeriyordu:

• Askeri Güç Toplama: Kornilov ve destekçileri, çeyrek milyona yakın bir gücü seferber etmeye çalışıyordu. Bu güç, özel "şok birlikleri", harp okulları, Kazak birlikleri ve Beyaz Rusya'da oluşturulan Leh Kıtası gibi unsurlardan oluşuyordu.

• "Ön Parlamento" (Preparlamento): Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler, Demokratik Konferans'ı bir "Ön Parlamento"ya dönüştürerek halk arasında burjuva parlamentarizmi yoluna girildiği izlenimini yaratmaya çalıştılar. Stalin bu yapıyı "Kornilovcu düşük" olarak adlandırmıştır. Bolşevikler, bu kurumdan çekilerek devrimci hazırlıklara odaklanmıştır.

Ayaklanmanın Örgütlenmesi ve Petrograd'da Zafer

Merkez Komite, Lenin'in talimatları doğrultusunda ayaklanma için kapsamlı örgütsel ve askeri hazırlıklara girişti. Bu süreçte Stalin ve Sverdlov kilit rol oynadı.

1. Teknik ve Askeri Hazırlıklar

• Askeri Devrim Komitesi (ADK): Ayaklanmayı yönetmek üzere Petrograd Sovyeti'ne bağlı olarak kuruldu. Kısa sürede tüm Petrograd garnizonu üzerindeki kontrolü ele geçirdi ve Bölge Genelkurmayı'nın emirlerinin ancak kendi onayıyla geçerli olacağını ilan etti.

• Parti Merkezi: Merkez Komite, ayaklanmayı siyasi olarak yönlendirmek üzere Stalin liderliğinde Sverdlov, Dzerzhinski ve Uritski'den oluşan bir parti merkezi (Politbüro) kurdu.

• Kızıl Muhafızlar: Fabrikalardaki işçilerden oluşan Kızıl Muhafız birlikleri hızla silahlandırıldı ve eğitildi. Petrograd'da bu birliklerin sayısı 20 bini aşıyordu. Putilov, Stari Parviainen gibi fabrikalar adeta silahlı kamplara dönüştü.

• Kilit Noktaların Tespiti: Ayaklanma planı, hükümet binaları, tren istasyonları, posta ve telgraf merkezleri, telefon santrali ve Neva üzerindeki köprüler gibi stratejik noktaların hızla ele geçirilmesine dayanıyordu.

2. Kuzey Bölgesi Sovyetleri Kongresi

11 Ekim'de toplanan bu kongre, ayaklanma için bir prova niteliğindeydi. Lenin, kongreye gönderdiği mektupta Bütün Rusya Sovyetleri Kongresi'ni beklemeden iktidarın alınması gerektiğini belirtti. Kongreye katılan asker, denizci ve işçi delegeler, "Bütün İktidar Sovyetlere!" sloganını benimseyerek Geçici Hükümet'e karşı kesin bir tavır aldılar.

3. 24-25 Ekim Olayları: İktidarın Ele Geçirilmesi

Ayaklanma 24 Ekim gecesi başladı. Olaylar, kaynak metne göre hızla ve planlı bir şekilde gelişti:

• 24 Ekim:

    ◦ Geçici Hükümet, Bolşevik gazetelerini kapatarak ve köprüleri açarak karşı bir hamle yapmaya çalıştı.

    ◦ ADK, bu hamlelere derhal karşılık verdi. Matbaalar yeniden açıldı, köprüler devrimci birlikler tarafından kontrol altına alındı.

    ◦ Lenin, gizlendiği yerden ayrılarak Smolni Enstitüsü'ndeki devrim karargahına geldi ve operasyonun yönetimini bizzat üstlendi.

• 24 Ekim Gecesi ve 25 Ekim Sabahı:

    ◦ Kızıl Muhafızlar, askerler ve Baltık Filosu denizcilerinden oluşan birlikler, stratejik noktaları neredeyse hiç direnişle karşılaşmadan ele geçirdiler.

    ◦ Saat 01:25'te Merkez Postanesi, 02:00'de Nikolayevski ve Baltık tren istasyonları işgal edildi.

    ◦ Aurora kruvazörü, Neva'ya demirleyerek Nikolayevski köprüsünü kontrol altına aldı ve Kışlık Saray'a yönelik operasyonda kilit rol oynadı.

    ◦ Sabah saat 10:00'da ADK, Geçici Hükümet'in devrildiğini ve iktidarın Sovyetlere geçtiğini ilan eden bildirisini yayınladı.

4. Kışlık Saray'ın Kuşatılması ve Düşüşü

25 Ekim günü direnen tek nokta, Geçici Hükümet bakanlarının sığındığı Kışlık Saray'dı. Saray, Kadetler (askeri okul öğrencileri), bir kadın taburu ve az sayıda Kazak tarafından savunuluyordu.

• ADK, saraya teslim olması için bir ültimatom verdi. Ültimatom reddedilince kuşatma başladı.

• Peter ve Paul Kalesi'nden ve Aurora kruvazöründen yapılan top atışları (manevra mermileriyle) saraydaki direnişi kırdı.

• Gece saatlerinde Kızıl Muhafızlar ve devrimci askerler saraya girdiler.

• 26 Ekim sabaha karşı saat 02:10'da Kışlık Saray tamamen ele geçirildi ve Geçici Hükümet bakanları tutuklandı. Başbakan Kerenski, daha önce bir Amerikan elçilik arabasıyla Petrograd'dan kaçmıştı.

 İkinci Sovyetler Kongresi ve Yeni Hükümetin Kuruluşu

Ayaklanma sürerken, 25 Ekim akşamı Smolni'de II. Bütün Rusya İşçi ve Asker Vekilleri Sovyetleri Kongresi toplandı.

• Meşruiyetin Sağlanması: Kongre, iktidarın Sovyetlere geçtiğini ilan ederek devrime meşruiyet kazandırdı. Kışlık Saray'ın bombalandığı haberleri üzerine Menşevikler ve Sağ Sosyalist Devrimciler, "devrimin suç ortağı olmayacaklarını" belirterek protesto amacıyla salonu terk ettiler. Bu, Bolşeviklerin ve "Sol" Sosyalist Devrimcilerin kongrede mutlak çoğunluğu sağlamasına yol açtı.

• Barış Kararnamesi: Lenin'in sunduğu ilk kararname, tüm savaşan ülkelere "ilhak ve tazminat olmaksızın derhal adil ve demokratik bir barış" için müzakerelere başlama çağrısı yapıyordu. Gizli diplomasinin kaldırıldığı ve tüm gizli anlaşmaların yayınlanacağı ilan edildi.

• Toprak Kararnamesi: Bu kararname, toprak üzerindeki özel mülkiyeti derhal ve bedelsiz olarak kaldırıyordu. Toprak ağalarına, manastırlara ve kiliseye ait tüm araziler, halkın malı ilan edilerek yerel Toprak Komiteleri ve Köylü Sovyetleri'nin denetimine veriliyordu. Kararnamenin temeli, Sosyalist Devrimcilerin daha önce hazırladığı ancak uygulamadığı 242 yerel köylü talimatına dayanıyordu.

• Halk Komiserleri Konseyi (Sovnarkom): Kongre, tamamen Bolşeviklerden oluşan ilk Sovyet Hükümeti'ni kurdu. Hükümetin adı "Halk Komiserleri Konseyi" olarak belirlendi ve başkanlığına Lenin seçildi. Dışişleri'nden Troçki, Uluslar'dan ise Stalin sorumluydu.

Sovyet İktidarının Ülke Çapında Yayılması ve Sağlamlaştırılması

Petrograd'daki zaferin ardından, devrimin kaderi karşı-devrimci saldırıların püskürtülmesine ve Sovyet iktidarının tüm ülkeye yayılmasına bağlıydı.

1. Karşı-Devrimci Girişimlerin Bastırılması

• Kerenski-Krasnov Saldırısı: Petrograd'dan kaçan Kerenski, General Krasnov komutasındaki Kazak birlikleriyle başkente doğru bir saldırı başlattı. 28 Ekim'de Tsarskoye Selo'yu ele geçirdiler. Ancak Pulkova tepelerinde Kızıl Muhafızlar, denizciler ve devrimci askerlerden oluşan birlikler tarafından 30 Ekim'de kesin bir yenilgiye uğratıldılar.

• Petrograd'daki Kadet (Junker) İsyanı: 29 Ekim'de, "Ülkenin ve Devrimin Kurtuluşu Komitesi" adlı karşı-devrimci örgüt tarafından yönetilen askeri okul öğrencileri (Kadetler) Petrograd'da bir isyan başlattı. Telefon santralini ve bazı askeri okulları ele geçirdiler. Ancak isyan, devrimci güçler tarafından aynı gün içinde kanlı bir şekilde bastırıldı.

2. Moskova'da Çatışmalar

Moskova'da iktidar mücadelesi Petrograd'a göre daha uzun ve kanlı oldu.

• İlk Adımlar ve Müzakereler: 25 Ekim'de Moskova Bolşevikleri bir Askeri Devrim Komitesi kurdu. Ancak karşı-devrimci güçler, Şehir Duması etrafında "Kamu Güvenliği Komitesi" adı altında örgütlenmişti. Bolşevik liderliğindeki bazı tereddütler ve Menşeviklerin arabuluculuk girişimleri, karşı-devrimcilere zaman kazandırdı.

• Beyazların Saldırısı: 28 Ekim'de Albay Ryabtsev komutasındaki Kadetler, bir ültimatomun ardından Kremlin'i ele geçirdi ve oradaki silahsız devrimci askerleri katletti. Şehrin merkezi Beyazların kontrolüne geçti.

• Bölgelerin Ayaklanması: Bu olay üzerine Moskova'nın işçi bölgeleri (Zamoskvoreçye, Presnya, Sokolniki vb.) topyekûn ayaklandı. Fabrikalardan binlerce Kızıl Muhafız silahlandı. Şehirde şiddetli sokak çatışmaları ve barikat savaşları başladı.

• Zafer: Petrograd'dan ve çevre sanayi şehirlerinden (Şuya, Vladimir vb.) gelen devrimci takviye kuvvetlerinin yardımıyla, Kızıl birlikler üstünlüğü ele geçirdi. Kremlin topa tutuldu. 2 Kasım'da "Kamu Güvenliği Komitesi" teslim oldu ve Moskova'da Sovyet iktidarı kuruldu.

3. İktidarın Bölgelere ve Cephelere Yayılması

Bölge

Öne Çıkan Gelişmeler ve Kişiler

Volga Bölgesi

Bolşevikler, sanayi merkezleri olan Samara, Saratov ve Çaritsin'de hızla güç kazandı. Valeryan Kuybişev (Samara) ve Kliment Voroşilov (Çaritsin) önemli liderlerdi.

Urallar

J. M. Sverdlov'un önceden yürüttüğü çalışmalar sayesinde güçlü bir Bolşevik örgüte sahipti. Ekaterinburg ve diğer sanayi merkezlerinde Sovyetler hızla Bolşevikleşti.

Sibirya

Geniş coğrafya ve zayıf iletişim, mücadeleyi zorlaştırdı. Krasnoyarsk, Bolşeviklerin en güçlü olduğu merkezdi.

Ukrayna

Mücadele, Ukrayna milliyetçisi Merkez Rada'ya karşı da yürütüldü. Donets Havzası, Harkov ve Ekaterinoslav gibi sanayi bölgeleri devrimin kalesi oldu. Artyom (F. A. Sergeyev) ve Voroşilov öne çıkan isimlerdi.

Kuzey Kafkaslar

Karmaşık etnik yapı ve Kazak karşı-devrimi mücadeleyi zorlaştırdı. Sergey Kirov, Vladikafkas ve Grozni'de Bolşevik etkisini artırmada kilit rol oynadı.

Beyaz Rusya

Cepheye yakınlığı nedeniyle stratejik öneme sahipti. Mihail Frunze ve A. F. Myasnikov liderliğindeki Minsk Bolşevikleri, askerler arasında yoğun bir çalışma yürüttü.

Baltık Eyaletleri

Letonya ve Estonya'daki güçlü proletarya sayesinde Bolşevikler hızla hakimiyet kurdu. Riga, Reval ve Narva Sovyetleri devrimin ilk günlerinden itibaren Bolşeviklerin kontrolündeydi.

Cepheler

Kuzey ve Batı Cepheleri, Petrograd'a yakınlıkları ve Bolşevik propagandasının yoğunluğu sayesinde hızla devrimin yanında yer aldı. Güneybatı, Romanya ve Kafkasya Cepheleri'nde ise milliyetçi hareketler ve uzlaşmacı komitelerin direnişi nedeniyle Sovyet iktidarının kurulması daha uzun sürdü.

Son olarak, karşı-devrimin son kalesi olan Mogilev'deki Genel Karargah, devrimci birliklerin ilerlemesi ve içerideki Bolşevik faaliyetler sonucunda 20 Kasım'da Başkomutan General Duhonin'in linç edilmesiyle dağıtıldı.

4. Yeni Devlet Aygıtının İnşası

Sovyet Hükümeti, iktidarı ele aldıktan sonra eski devlet mekanizmasını dağıtma ve yerine yeni bir proleter devlet aygıtı kurma göreviyle karşı karşıya kaldı.

5. Sabotajla Mücadele

Eski bakanlıklardaki memurların büyük çoğunluğu, Anayasal Demokratlar, Menşevikler ve Sosyalist Devrimcilerin çağrısıyla greve giderek sabotaj eylemlerine başladı. Amaçları, Sovyet Hükümeti'ni işleyemez hale getirmekti.

• Sabotajcılar, bakanlıkların kasalarını boşalttı, belgeleri yok etti ve işleyişi durdurdu.

• Sovyet Hükümeti, bu sabotajı kırmak için devrimci kararlılık gösterdi. Bankalara el konuldu, sabotajcı liderler tutuklandı.

• Boşalan kadrolar, fabrikalardan ve askeri birliklerden gelen bilinçli işçiler, askerler ve alt düzey memurlarla dolduruldu. Bu süreç, eski bürokratik aygıtın fiilen dağılmasını ve yeni, halka dayalı bir yönetimin kurulmasını hızlandırdı.

6. Ulusal Sorun ve Stalin'in Rolü

J. V. Stalin'in başına geçtiği Uluslar Halk Komiserliği, devrimin en acil sorunlarından birine çözüm bulmak için harekete geçti.

• Rusya Halklarının Hakları Bildirgesi (2 Kasım 1917): Bu tarihi belge, Sovyet Hükümeti'nin ulusal politikasının dört temel ilkesini ilan etti:

    1. Rusya halklarının eşitliği ve egemenliği.

    2. Halkların kendi kaderini tayin hakkı (ayrılma ve bağımsız devlet kurma dahil).

    3. Tüm ulusal ve dinsel imtiyazların ve kısıtlamaların kaldırılması.

    4. Rusya topraklarında yaşayan ulusal azınlıkların ve etnik grupların özgürce gelişmesi.

• Doğu'nun Emekçi Müslümanlarına Çağrı (20 Kasım 1917): Bu bildiriyle Sovyet Hükümeti, Çarlık Rusyası'nın sömürgeci ve ilhakçı politikalarına son verdiğini ilan etti ve Müslüman halkların ulusal ve kültürel kurumlarının dokunulmaz olduğunu duyurdu.

• Finlandiya'nın bağımsızlığı tanındı ve Anadolu’daki Ermenilerin kendi kaderini tayin hakkı desteklendi.

7. Kurucu Meclis'in Dağıtılması

Ekim Devrimi'nden önce belirlenen Kurucu Meclis seçimleri, devrimden sonra yapıldı. Seçim listeleri devrim öncesi koşullara göre hazırlandığı için, Bolşevikler mecliste çoğunluğu sağlayamadı.

• Karşı-devrimci partiler (Anayasal Demokratlar, Sağ SR'ler), Kurucu Meclis'i Sovyet iktidarına karşı bir bayrak olarak kullanmaya çalıştılar.

• 28 Kasım'da Anayasal Demokrat Parti, "halk düşmanı" ilan edildi ve liderleri tutuklandı.

• 5 Ocak 1918'de toplanan Kurucu Meclis, Sovyet Hükümeti'nin kararnamelerini tanımayı reddedince, Bütün Rusya Merkez Yürütme Komitesi tarafından aynı gün dağıtıldı.

8. Yeni Ekonomik ve Sosyal Politikalar

Sovyet Hükümeti, sosyalist bir düzen kurma yolunda ilk adımlarını attı:

• İşçi Denetimi: Sanayide üretimin ve dağıtımın kontrolü, fabrika komiteleri aracılığıyla işçilere verildi.

• Ulusal Ekonomi Yüksek Konseyi (VSNKh): Ülke ekonomisini merkezi olarak planlamak ve yönetmek amacıyla kuruldu.

• Sosyal Reformlar: Sınıf ayrımları, unvanlar ve rütbeler kaldırıldı. Tüm yurttaşlar için "Rusya Cumhuriyeti vatandaşı" unvanı kabul edildi. Eski mahkemeler lağvedilerek yerine halk mahkemeleri kuruldu.

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]