Mahmut Boyuneğmez
Patronlar, burjuva
politikacılar ve bürokratlar, girişimlerinin, uygulamalarının yarattığı
toplumsal dünyadaki acımasızlığı, merhametsizliği, halden bilmezliği,
yıkıcılığı, vicdansızlığı hisseder ve algılarlar. Bunların, emekçi yoksullara
yiyecek-giyecek yardımı yapmaları, emekçi çocuklarına burs vermeleri, okul
yaptırmaları, bu konularda çeşitli kampanyalar düzenlemeleri ve
vakıflar/dernekler kurmaları, kısacası hayırseverlik ve merhamet duygularının
kabarması, vicdan rahatlatma, nesnel sınıfsal konumlarının onlara dayattığı
vicdansızlıktan arınma, olumsuz toplumsal şartlar ve koşulların oluşumundaki
sorumluluklarından sıyrılma yollarıdır. Başkalarına yapılan iyiliklerin,
hayırseverliğin göstere göstere yapılması, bu konuda alınacak övgüler, hayır
duaları, bu “hayra vesile” olanların vicdanlarını rahatlatır. Bu yollar, onlar
için vergi kaçırma, oy avcılığı gibi anlamlara sahip olmadığı durumlarda,
toplumsal varlıklarını meşru kılmanın da yoludur. Sermayedarların, burjuva
politikacıların, sosyeteden pop-yıldızların hayırseverliği gösteriş içindir.
Yoksullaştırılan kitleleri
kandırmaya dönük hayırseverlik pratikleri, bir “ikiyüzlülüğü” anlatır. Madalyonun
bir yüzünde, toplumsal ilişkilerin ürünü olan ve emekçilerin yüzleştiği
acımasız toplumsal gerçekler, gönenç içinde bir kapitalist sınıfın, sefalet
içindeki emekçi insanlığa karşıtlığı vardır. Diğer yüzündeyse, gerçekleşmeyecek
umutlar, gerçek-üstü düşler, hayali tasarımlar, sahte vaatlerle “afyonlanmış”
emekçi halkın, para babalarının çeşitli geçici girişimleriyle, aldatıcı
yardımlarıyla avutulması ve kandırılması bulunur. Toplumlarda yaygın olarak
sahip olunan ve benimsenen yoksullara acıma ve merhamet duygusu ile hayırseverlik
ideolojik motifi, toplumsal yapısal sorunların nedenlerinin, oluşum
mekanizmalarının algılanmasını önleyen bir sis tabakası görevini yerine
getirir.
Hayırseverlik, toplumsal
eşitsizliklerin var olduğu zeminde yeşerir. Kapitalist toplumda, emekçilerin
çoğunluğu için yoksulluk, sefalet, yoksunluklar ve hayat standartlarının
düşüklüğü veriliyken, toplumun azınlığı olan kapitalistlerin ultra lüks yaşamı,
milyarlık serveti bulunmaktadır. Bu toplumsal sınıflar arasında ve içerisinde
gelir düzeyi açısından bakıldığında eşitsizlikler yelpazesi vardır.
Hayırseverlik, yoksulluğu,
olanaklara ulaşmada eşitsizlikleri ortadan kaldırmayan, geçici ve derde derman
olmayan (palyatif) bir pratiktir. Bu eşitsizliklerin, yoksunlukların ve
yoksulluğun toplumsal oluşum mekanizmalarına müdahale edilmesi ve koşulların
değiştirilmesi mümkün ve gerekli olduğu halde, hayırseverlik davranışı ve
fikri, bu konuda bir bilinç geliştirmenin önüne geçer.
Hayırseverlik,
eşitsizliklerin, yoksunlukların olduğu bu dünyada bireylerin bir vicdan
meselesi olarak maneviyat alanında kendine yer bulur. Bireylerin vicdanının
sesiyle “gönülden ne kopuyorsa” anlayışıyla davranmasına ve iyiliği göstermeden
yapma ahlakına diyecek bir şey yoktur. Fakat günümüzde, sadaka verme ve
hayırseverlik pratikleri, başka işlevlerle donatılmış durumdadır.
Hayırseverlik davranışı,
herkes için ve her durumda “yardım etme” şeklinde gerçekleşir. Hayırseverlik,
patron sınıfı, politikacılar ve sosyeteye dâhil pop-yıldızlar vd. için vicdan
rahatlatmanın, nesnel toplumsal rollerinin onlara yüklediği vicdansızlıktan
arınmanın, olumsuz toplumsal koşulların oluşumundaki sorumluluklarından
sıyrılmanın, vergiden kaçırmanın, oy avcılığının, kendilerini aklama ve meşru
kılmaya çalışmanın yoluyken, emekçiler içinse hayırseverlik davranışı, merhamet
ve acıma duygularının ürünüdür. Toplumsal dayanışmadan farklı olarak
hayırseverlik pratikleri ve fikriyle hareket eden emekçiler, eşitsizlikleri,
yoksulluğu ve yoksunlukları bir yazgıymış, değiştirilemez bir kadermiş gibi
görür ve algılarlar.
Hayırseverlik pratikleri, çoğu
durumda bir şov olayına dönüşmüştür. Artık yapılan yardımlar göstere göstere
yapılmakta, karşılığında bağlılık, oy, övgü, destek, onay istenmektedir.
Toplumsal dayanışma,
hayırseverlik davranışı gibi ayrı ayrı gerçekleşen ve vicdan rahatlatan tekil “olaylar”
değil, insanların/topluluğun aktif etkileşimini, emeğini, yardımlaşmayı ve
kolektif çalışmayı barındıran bir “süreç”tir.
Dayanışma, zor durumun,
yoksunluğun ortadan kaldırılması yönünde ortaklaşmış bir mücadeleyi anlatır. Bu
mücadele sırasında, etkilenen ya da zor durumdaki insanlarda, içinde
bulundukları durumun oluşum mekanizmalarını kavramaya dönük bir bilinç gelişimi
mümkündür.
Toplumsal dayanışma bir süreç
içerisinde birçok insanın özverili faaliyetleriyle gerçekleştiğinden, şov
yapmaya dönüştürülemez.
Kapitalist sınıf, dayanışma
örneklerine sahip değilken, emekçilerin çalışma ve yaşam mekânlarında birçok
konuda dayanışma içerisinde olduğu gözlenir.
Bu yazılanlar ışığında ve bunlara
ek olarak, 15.02.2023 akşamı TV ekranlarında/radyolarda bir şovla toplanan
115,1 milyar liralık bağış hakkında şunlar belirtilebilir:
i) Halkın parasıyla halka hayırseverlik
şovu yapılmıştır. Çünkü bu paraların kaynağı, emekçiler için düşük ücret yüksek
sömürü gerçeği, kamu ihaleleriyle patronlara transfer edilen paralar,
patronların kaçırdığı, ödemediği, affedilen vergileri, halkın bankalardaki
tasarrufları, emekçilerin alın teriyle yarattığı değerlerdir.
ii) AFAD/Kızılay özelinde
kamunun kapasitesi o kadar zayıflatılmıştır ki, Merkez Bankası ve kamu
bankaları adındaki devlet kuruluşlarından, anılan bu iki diğer devlet
kuruluşuna para aktarılmıştır. Devletin bir cebindeki para, diğer cebine
geçmiştir.
iii) Şirketlerin ve para
babaları/patronların yaptıkları bağışlar, gelirlerden dolayısıyla vergi
ödemelerinden (zaten pek de ödemedikleri vergilerden) düşülecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.