Mahmut Boyuneğmez
Bu
yazı, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) “Güçlü Yurttaş, Güvenli Gelecek,
Kazanan Türkiye” başlığı altında sunduğu 2025 Parti Programının temel
hedeflerini, ideolojik çerçevesini ve politika eksenlerini eleştirmektedir.
Program, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu çoklu krizleri aşmayı ve
Cumhuriyet'in ikinci yüzyılında ülkeyi demokratik bir merkez ülke konumuna
taşımayı amaçlayan kapsamlı bir vizyon belgesi ve iktidar stratejisi olarak
sunulsa da bu bir illüzyon ve aldatmacadır.
Kapitalist
dünyanın derin bir bunalım içerisinde olduğu gerçeği dikkate alındığında
ve Türkiye kapitalizminin emperyalist-kapitalist sistem içerisindeki bağımlı ve
“zayıf halka” konumu bilindiğinde, “demokratik bir merkez ülke” hedefinin gerçekleşmesi
imkânsız bir hayal olduğu anlaşılmaktadır.
İdeolojik
Çerçeve ve Temel Kaynaklar
Programın
ideolojik temelleri, sosyal demokratik liberalizmin klasik söylem tarzı olan
cilalı ve algı yöneten politik söylemlerle oluşturulmuştur. CHP'nin ideolojik
kaynakları üç ana kaynaktan beslenmektedir:
1.
Atatürk Devrimleri ve Altı Ok İlkeleri: Partinin düşünsel omurgası olarak kabul edilen Altı Ok
ilkeleri, özgürlükçü cumhuriyetin, eşit yurttaşlığın ve kamusal vicdanın kurucu
zemini olarak değerlendirilmektedir.
Eleştiri: Türkiye burjuva devriminde önemli bir
siyasal sıçramayı temsil eden 1919-23 devrimci yükselişi sonrasında şekillenen
Kemalist Altı Ok ve Kemalist programın doğrudan sahiplenilmesi anakronik
olacağından yeniden yorumlanarak sahiplenildiği görülmektedir. Buradan bir
sempati, beğeni, onay ve meşruiyet devşirilmeye çalışılmaktadır.
2.
Sosyal Demokrasinin Evrensel Değerleri: CHP, kendisini emeğin, adaletin, dayanışmanın ve toplumsal
eşitliğin partisi olarak tanımlamakta; sosyal devlet, katılımcı demokrasi ve
sürdürülebilir kalkınmayı bu değerler üzerine inşa ettiğini belirtmektedir. Program,
Altı Ok'un yanı sıra evrensel sosyal demokrat değerleri de siyasi vizyonunun
merkezine yerleştirmektedir. Bu değerler arasında Eşitlik, Özgürlük,
Çoğulculuk, Kapsayıcılık, Katılımcılık, Aktif Yurttaşlık, Dayanışma, Emeğin
Üstünlüğü, Haysiyetli Yaşam ve Barış öne çıkmaktadır.
Eleştiri: Sosyal demokrasinin “emek”, “adalet”,
“dayanışma”, “eşitlik” ve “özgürlük” gibi kavramları liberal bir içerikle
anlamlandırdığı açıktır. Eşitlik, en başta sınıfsal eşitsizliği ortadan
kaldırmaktır; özgürlük ise insanların toplumsal pratikleri, örgütlenmeleri ve
ideolojik alemi denetimleri altına alması, yönetilen konumundan kurtularak
toplumsal süreçleri yönetmesidir. Çoğulculuk, kapsayıcılık, katılımcılık ve
aktif yurttaşlık, kararlar alınır ve uygulanırken farklı perspektiflerin
savunulması ve tartışılmasını; söz, yetki ve karar almanın herkese açık
olmasını; günümüz kapitalist demokrasilerindeki halkın edilgen konumdan çıkıp,
politikalar belirlenirken ve uygulanırken aktif ve katılımcı olmasını anlatır. Dayanışma,
sorunların kavranması ve çözümünde kolektif hareket etmektir. Emeğin önemi,
toplumsal olarak var olan her şeyin doğa üzerine uygulanan emekle yaratıldığını
bilmekten gelir ve emekçiler üzerindeki sömürü ortadan kaldırıldığında özgürlük
gelişecektir. İnsancıl bir yaşam ve barış içerisinde huzurlu bir dünyanın diğer
adı ise sosyalizmdir.
Sosyal
demokratik liberalizmin sosyalist ideolojiye ait olan ya da ait olabilecek bu
kavramları çalarak kendi meşrebince anlamlandırmaya çalıştığı görülmektedir.
3. Anadolu Aydınlanması'nın İnsancıl
Mirası: Yunus Emre,
Mevlâna ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi düşünürlerin insan sevgisi, vicdan ve
hoşgörüyü temel alan öğretileri, partinin halkçı ve kapsayıcı anlayışının bir
parçası olarak kabul edilmektedir.
Eleştiri: Bu toprakların kültürel zenginliğinin
bileşeni olan tasavvuf ve yol düşünürlerinin sahiplenilmeye çalışılması, ucuz
halkçılık yaparak sosyalist solun kültürel mücadelede yeterince yer vermediği
bazı motiflere el atılmasından başka bir anlama gelmemektedir. Bu sahiplenme,
tıpkı hayırsever belediyecilik uygulamaları gibi popülist bir stratejinin
parçasıdır.
Program,
Altı Ok ilkelerini çağın gerekleriyle yeniden yorumlayarak dinamik ve yol
gösterici değerler olarak sunmaktadır. Ancak bu yorumlar, kapitalist gerçekliği
perdeleyen ideolojik kavramlaştırmalardır:
- Cumhuriyetçilik: Kapitalist cumhuriyetlerde,
sosyalist cumhuriyetlerin aksine egemenliğin halkta olmadığı açıktır.
Kapitalist cumhuriyetler miadını doldurmuş, yaşanmış sosyalist cumhuriyetler
ise gerçekleştirdiği ilerlemelerle onu fersah fersah geride bırakmıştır.
- Milliyetçilik: Aktüel olan tüm milliyetçilik
türleri, emperyalist devletlere ve uluslararası tekellere bağımlılığın
derinleşmesiyle ve kamu yararının ayaklar altına alınmasıyla uyum
içerisindedir. Milliyetçilik, sınıfsal ve toplumsal gerçeklerin üzerini
örten demagojik bir ideolojidir. Ülkemiz emekçileri üzerindeki
emperyalist sömürüye ve yeraltı/yerüstü zenginliklerimizin yağmalanmasına
karşı çıkış anlamına gelen yurtseverlik, milliyetçilik zehrinin ilacıdır.
- Halkçılık: Bir başka ideolojik hokkabazlık
örneğidir. Halkçı devlet sosyalist devlettir. Kapitalist devlet,
sermaye sınıfının yakın ve uzak erimli çıkarlarını kollar; işçilerin
devleti değildir. Fakat kapitalist devlet, emekçilerin mücadeleleri
içerisindeki istem ve taleplerini olabildiğince minimum düzeyde bir
noktadan karşılamaya mecbur kalır.
- Devletçilik: 1929 büyük bunalımının
zorlamasıyla uygulanan devletçilik, günümüz benzer bunalım koşullarında
yeniden denenmek üzere yardıma çağrılmaktadır. Kapitalist devletçilik,
kapitalizmin toplum ve doğa üzerinde oluşturduğu sömürü, sağlıksızlık,
güvencesizlik, yoksulluk, doğanın tahribi gibi “yaraları” pansuman
etmeye yarayacak bir dizi sosyal demokratik liberal politikadan
biridir.
- Laiklik: Günümüzde laik devlet anlayışı ve
toplumsal aydınlanmanın geliştirilmesi anlamına gelen sekülerleşme ilkesi
sosyalist ideolojinin bayrağında yazmaktadır. Burada da diğer başlıklarda
olduğu gibi cilalı bir imaj pazarlanmaktadır. Sosyal demokratik
liberalizmin laikliğe aykırı uygulamalara karşı çıkma bahsinde hiçbir sözü
ve eylemi olmamıştır.
- Devrimcilik: Reformculuk ve restorasyon
hedefi ile devrimcilik ne kadar farklıdır. Yenilenme ve değişim ile
dönüşüm ve devrim arasındaki dağlar kadar farkı bilmeyen bir okur yoktur.
Günümüzün çağdaşlaşma hamleleri sosyalizm programı altında toplanır.
Dört
Temel Politika Ekseni Eleştirisi
Program,
"Güçlü Yurttaş, Güvenli Gelecek ve Kazanan Türkiye" hedefine ulaşmak
için dört ana politika ekseni belirlemiştir. Bu eksenler, kapitalist sistemin
restorasyonu ve sosyal demokratik liberalizmin güncel bunalımlara uyarlanması
çabasıdır.
1.
Demokrasi, Yönetim ve Adalet
Bu
eksenin temel amacı, kısmen değiştirilmiş olan siyasal rejimi fabrika
ayarlarına döndürmek ve eski devlet yapısının restorasyonunu
sağlamaktır.
- Parlamenter
Sisteme Geri Dönüş:
Güçlü meclise dayalı, kuvvetler ayrılığını esas alan parlamenter sisteme
geçiş, başkanlık modelinden bir geriye dönüşü ve eski devlet yapısının
restorasyonunu amaçlamaktadır.
- Yargı
Bağımsızlığı ve Hukukun Üstünlüğü: Hukukun kapitalist iktidar ilişkilerinin bir boyutunu
oluşturduğu bilindiğinde “hukukun üstünlüğü” kavramlaştırmasının ideolojik
bir illüzyon olduğu görülmektedir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı,
siyasal rejimi kısmen değişen ülkemizde devlet organizasyonunda bir
restorasyona işaret etmektedir.
- Ayrımcılıkla
Mücadele: Sosyal
demokratik liberalizm, Kürt sorununun çözümü ve Alevi yurttaşların
taleplerinin karşılanması konusunda mevcut yönetimin politikalarına
benzer bir anlayışa sahiptir. Günümüzde yapılanlar aslında bu
programda ifade edilenlerle benzer özellikler göstermektedir. Özünde bu
politikaların amacı şudur: Kürt siyasi hareketini düzenle uyumlu bir
rotaya sokup, “kafeslemek”; Alevi emekçilerin ilerici sol damarlarla
buluşma potansiyelini ortadan tamamen kaldırmak ve sahip oldukları düzenle
uyumsuz kültürel motifleri egemen ideoloji potasında eriterek sisteme
kaynaştırmak.
- Yolsuzlukla
Mücadele, Şeffaflık, Hesap Verebilirlik, Aktif Yurttaşlık: Kapitalist toplumsal koşullarda az
veya çok yaygınlıkta yolsuzluğun her daim var olduğu gerçeği
kavrandığında, “yolsuzlukla mücadele”nin halkı aldatma ve gerçeklerin
üzerini örtme işlevine sahip sahtekâr bir söylem olduğu görülür. Parasal
ilişkilerin ve cemaat türünden kişisel çıkar örgütlerinin olduğu bir
toplumda, yolsuzluk önlenemez, hesap verme tam olarak sağlanamaz. Sosyal
demokratik liberalizmin de nepotizme başvurduğu, yolsuzluklarla anıldığı
zaten bilinmektedir. “Şeffaflık” da kapalı kapılar ardında dolaplar
çevirmeyi perdeleyen manipülatif bir kavramdır. Halkın yönetime
katılımının sağlanmasının içi boşalmış kuru kabuk halindeki kapitalist
demokrasiler için gerçekleşmesi imkânsız bir ilkeyi temsil ettiği
görüldüğünde, programda yer alan “aktif yurttaşlık” kavramının sosyal
demokratik liberalizmin karakteristik ve klasik özellikte, cilalı ve
algı oluşturmaya dönük politik söylemlerinden biri olduğu anlaşılacaktır.
Bu tür söylemlerle CHP, durumu idare etmekte ve günü kurtarmaya
çalışmaktadır.
- Yerel
Yönetimlerin Güçlendirilmesi:
Yerel yönetimlerin seçimlerle belirlenmesinin miadı dolmuştur. Sosyalizmde
halkın devlet yönetimine katılımı sağlanırken ve toplumsal süreçler
planlanıp, akılcı politikalar geliştirilirken, belediyeler şeklinde
örgütlenen ayrı bir yerel iktidar organizasyonuna ihtiyaç yoktur;
yerel yönetim organizasyonları merkezi devlet yapılanmasının bir bileşeni
olarak var edilir. İşlerin idaresinde sorumluluk üstlenenlerin halk
tarafından görevden alınması da sosyalist bir sistemde uygulanacaklar
arasındadır.
2.
Kalkınma ve Ekonomi
Bu
eksen, tipik bir sosyal demokratik anlayışı yansıtır: karma ekonomi,
kapitalist devletin sermaye birikimi için planlama ve düzenlemelerle rota
çizmesi, istihdamın artırılması ve vergide “adalet” gibi unsurlar.
- Kalkınmacı
Devlet Anlayışı:
Kapitalizm dairesi içerisinde kalınarak devletin iktisadi süreçleri
planlaması ve bazı sektörlerde bizzat yatırımcı olarak bulunması
mümkündür. Bu, içerisinde bulunduğumuz büyük depresyon koşullarında
neo-liberal politikalardan bu yöne doğru bir geçiştir.
- “Eşitlikçi”
ve “Adil” Kalkınma Modeli:
Bunlar, cafcaflı sözler ve ideolojik illüzyonlar oluşturmanın bir
örneğidir. Emperyalist-kapitalist dünya sistemi içerisinde bağımlı konumda
olan bir ülkede “üretim odaklı” olmanın sınırları vardır.
- Dönüşüm
Politikaları (Yeşil, Dijital, Mor, İstihdam): Dünya kapitalizminde “yeşil” ve
“dijital” dönüşüm olarak adlandırılması mümkün bir genel eğilim olduğu
ortadadır ve CHP bu eğilimi içselleştirmiştir. “Toplumun birlikte
zenginleşeceği” ve “kamu yararı” gibi laflar ise ideolojik yönlendirmeye
ve cilalı bir imaj oluşturmaya yarayan, gerçeklikte karşılığı olmayan
söylemlerdir. “Yüksek katma değer” hedefi ve “KOBİ’lere finansman
desteği”, sermaye yanlısı olan programın iktisadi politikalarda bu
yandaşlığı iyiden iyiye açık ettiği yerleri oluşturur.
- Güvenceli
İstihdam ve Kadın Emeği:
Kayıt dışı sektörün ekonominin 3’te 1’ini oluşturduğu ve kadın emekçilerin
gelirlerinin erkek emekçilerinkine oranla geride olduğu, emperyalist
sisteme bağımlı Türkiye kapitalizmi için her emekçiye sosyal güvencenin
sağlanması, kadın emekçilerin erkek emekçilerle aynı haklara sahip
kılınması fantastik hayallerdir.
3.
Sosyal Devlet
Kapitalist sosyal
devlet politikaları bir “ip cambazlığı”na benzetilebilir. Bu cambazlık,
sermaye egemenliğinin devamını sağlayacak şekilde emekçilerin özlem ve
taleplerinin dikkate alınarak dengede kalınmasını, haklarının iyileştirilmesini
anlatır. “Eşitlik ve özgürlük” ilkelerini ağızlarında çiğnedikleri bir sakız
gibi kullanan bu sosyalist ilke hırsızlarının, gerçekten de kapitalist
işletmelere dokunmadan, tekelleri kamulaştırmadan karma ekonomik bir modeli
bazı sosyal devlet uygulamalarıyla pratikleştirmeleri olanaklıdır. Sosyal
demokratik liberalizmin temsilcisi CHP’nin içerisinde bulunduğumuz dünya
kapitalizminin bunalımının emekçilerde yarattığı hoşnutsuzlukların örgütlü ve
alternatif bir güce dönüşmesinin önünü alma işlevi görecek bir şekilde sosyal
devletçi bir yönelime sahip olduğu anlaşılmaktadır.
- Temel
Vatandaşlık Geliri (TVG):
TVG, insanları yoksullaştıran mevcut sistemi dengede tutmaya yarayacak bir
uygulama olarak burjuva politik aktörlerin gündeminde bulunmaktadır. Oysa
insanlara balık vermek yerine balık tutulmasını öğretmek gerekir.
Yoksulluk, işsizlik ve sömürü bir yazgı değildir, yok edilebilir.
- Eğitim
Hakkı (Ücretsiz Yemek, YÖK):
Okullarda ücretsiz yemek ve içme suyu verilmesi talebi doğrultusunda
mücadele edenler sosyalistlerdir, ancak bu politikanın okullarda
yemekhaneler oluşturularak kamu eliyle verilmesini talep eden de
yine sosyalistlerdir. Taşeron firmaların üretip servis ettiği yemeklerin gıda
güvenliği açısından sakıncaları olduğu gibi, ilkesel olarak çocukların
beslenmesinin şirketler için kar ve kazanç kapısı yapılmasına karşı olmak
gerekir. YÖK'ün kaldırılması değil, sosyalist bir işçi iktidarında
yükseköğretim alanında planlamaların ve standardizasyonun oluşturulması
için bir devlet kurumunun oluşturulması gerekmektedir.
- Sosyal
Devletin İşlevi: Kitlelerden
oy devşirebilmek için gerekli olan sosyal devlet söylemi, aynı zamanda
içerisinde bulunduğumuz iktisadi bunalım koşullarında emekçilerin
sosyalist fikirlere hayırhah bakmasını önlemenin, kitlelerde biriken
hoşnutsuzluk ve öfkenin kapitalizme alternatif arayışlara ve devrimci
yönelişlere akmasını engellemenin bir yoludur. Bize göre günümüzde ve
gelecekte tek “sosyal devlet” biçimi, sosyalist devlettir.
Kapitalist sömürü ilişkilerinin varlığında uygulanacak sosyal devlet
politikaları yetersiz, güdük ve yarım yamalak kalır. Güçlü sosyalist
ülkelerin yokluğunda ve kapitalist ülkelerdeki emekçilerin gözünde sosyalizmin
bir cazibe merkezi oluşturmadığı günümüz koşullarında bu durum daha fazla
geçerlidir.
4.
Dış Politika, Güvenlik ve Dirençlilik
Bu
eksen, AB, NATO gibi emperyalist örgütlere karşı olunmadığını açıkça
göstermektedir. Buna rağmen bir demagoji olarak bağımsızlıktan
bahsedilmektedir.
- AB'ye
Tam Üyelik ve Batı İttifakı:
Avrupa Birliği'ne tam üyelik stratejik bir hedef olarak korunurken, Batı
İttifakı içindeki konumun güçlendirilmesi amaçlanmaktadır. Türkiye
kapitalizmi, AB’ye üyelikle Gümrük Birliği ile başlayan bu emperyalist
örgüte bağımlı konumunu pekiştirecektir. Almanya ve Fransa
kapitalizmine ve bu devletlerin politikalarına bağımlı olma anlamına gelen
AB üyeliği, ülkemizin bağımsızlığını isteyen emekçiler tarafından kabul
edilemez.
- “Ulusal
Çıkarlar”: Burjuva
politikacıların kullandığı “ulusal çıkarlar”la kastedilen, emekçi
halklarımızın çıkarı değildir. Türkiye kapitalizminin uluslararası
tekellerle daha fazla entegrasyonu ve sermaye sınıfının çıkarları
kastedilmektedir.
- Afet
Dirençliliği:
Kapitalist toplumsal ilişkiler, Türkiye gibi gelişmişliği görece az ya da
orta düzeyde olan kapitalist ülkelerde kentlerin afetlere dirençli hale
getirilmesini engellemektedir. Afet değil, para/kar ekseninde yapılanan
kapitalist hırsızlık, plansızlık, denetimsizlik ve akıl-dışılık
öldürmektedir.
- Göç
Yönetimi: Göç
yönetimi politikaları, sınır güvenliğini artırmayı ve düzensiz göçe karşı
sıfır toleransı benimsemeyi hedeflerken, patronların kaçak olsun ya da
olmasın göçmen emekçileri vahşice sömürmek için el ovuşturduğu bir
gerçek olduğundan, bu düzenlemenin makyaj ve görüntüyü kurtarma amaçlı
olduğu açıktır.
Sonuç:
Bir Kapan
Sosyal
demokratik liberalizmin temsilcisi CHP’nin, içerisinde bulunduğumuz dünya
kapitalizminin bunalımının emekçilerde yarattığı hoşnutsuzlukların örgütlü ve
alternatif bir güce dönüşmesinin önünü alma işlevi görecek bir şekilde sosyal
devletçi bir yönelime sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Sosyalist
ideolojinin kapsamındaki bazı ilke ve politikaların görünüşte ve sulandırılmış
olarak CHP programında yer alması, şaşırtıcı veya sevindirici değildir.
Emekçiler ve sosyalistler için CHP’nin “sosyal devlet” söylemleri bir
“kapan”dır. Bunların ne oranda vaat olmaktan çıkıp kapitalist demokrasi
içerisinde uygulanabileceği de ayrıca şüphelidir. Sosyal demokratik
liberalizm, programında yer alan sosyalist solun ilke ve değerleri ile
söylemlerinin sosuna batırılmış politikalarla Türkiye sosyalist hareketini yedeklemeye
çalışmaktadır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.