Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm tarihin çözülen bilmecesidir.

26 Mayıs 2025 Pazartesi

Kitap II: Mantık

MB: Materyalist Diyalektik Teori adlı makalemi kuantum fiziğiyle ilgili bölüm ekleyerek, Mao Zedong'un diyalektik mantığa özgün katkısını anarak, doğadan ve toplumdan yeni örnekler vererek ve daha fazlasını yaparak zenginleştirmiş bulunuyorum.

Klasik Mantığa Giriş (Notlar)'la birlikte bir e-kitap formatında okura sunuyorum. Bu "kitap II".

Planım şudur:

Kitap I: Marksizm (Marksizm nedir?, FÜTA, TMDD, MM)

Kitap II: Mantık (MDT, KMG, Ekler)

Kitap III: Toplumbilim (TRK, Yabancılaşma, HT, KKD, İRT)

Kitap IV: Sosyalizm (SDT, Demokrasi Mücadelesi mi, Sosyalizm mücadelesi mi?, vd.)

Kitap II: Mantık'ı indirip, okumanız dileğiyle... Format/biçim eksikleri veya hatalarını, içerik eleştirilerinizi iletmeniz, beni sevindirir.

Bağlantı adresi:

https://drive.google.com/file/d/1pGO77UCKS6mBVbIoFlOst0jhG8auofUv/view?usp=sharing

23 Mayıs 2025 Cuma

İlk Eşitlikçi Topluluklar (İlkel Komünizm)

Mahmut Boyuneğmez

Giriş

İnsanlık tarihinin başlangıcındaki avcı-toplayıcı topluluklar, tarihsel materyalizm çerçevesinde genellikle “ilkel komünizm” ya da “ilkel komünal toplum” olarak adlandırılmıştır. Ancak bu toplulukların temel niteliği, sınıfsal eşitsizliklerin bulunmaması olduğundan, “ilk eşitlikçi topluluklar” terimi daha uygun bir tanımlama sunmaktadır. Bu toplulukların maddi yaşam koşullarını, toplumsal organizasyonlarını, mülkiyet ilişkilerini ve devlet olgusuyla ilişkilerini kısaca değerlendirmek, komünizmle olan benzerlikleri ve farklarını incelemek istiyoruz.

İlk Eşitlikçi Toplulukların Özellikleri

İlk eşitlikçi topluluklar, insanlık tarihinin Paleolitik ve erken Neolitik dönemlerinde ortaya çıkan avcı-toplayıcı topluluklardır. Bu topluluklar, oba ve klanlardan oluşan kabile birimleri şeklinde örgütlenmiştir. “İlk” nitelemesi, bu toplulukların insanlık tarihinin en erken dönemlerinde yer almasını ifade ederken, “ilkel” terimi, üretici güçlerin ve toplumsal organizasyonların görece basit ve gelişmemiş yapısına işaret eder. Ancak “toplum” terimi karmaşık sosyal, ekonomik ve politik yapıları anlattığından, bu topluluklar için “toplum” yerine “topluluk” terimini kullanmak daha uygundur.

Bu toplulukların maddi yaşamı, avcılık, balıkçılık ve yiyecek toplayıcılığına dayalıydı. Üretici güçlerin sınırlılığı, artık-ürün üretimini imkânsız kılmış ve bu durum, sınıfsal eşitsizliklerin ortaya çıkmasını engellemiştir. Antropolojik çalışmalar, bu toplulukların çoğunda kaynakların paylaşımının eşitlikçi bir şekilde gerçekleştiğini gösterir. Örneğin, !Kung San topluluklarında, avlanan etin paylaşımı sıkı sosyal normlarla düzenlenir ve bireylerin birikim yapması engellenir [1]. Ancak, tüm topluluklar tam anlamıyla eşitlikçi değildi; bazı topluluklarda, özellikle kaynak bolluğunun olduğu bölgelerde, liderler veya yaşlılar gibi belirli bireylerin besin dağıtımı üzerinde sınırlı bir kontrolü olabiliyordu [2]. Yine de genel bir soyutlama olarak, bu topluluklar “eşitlikçi” olarak nitelendirilir, çünkü artık-ürün olmadığından sınıflaşma mümkün değildi.

“Komünal” Kavramındaki Sorun

“Komünal” terimi, ilkel topluluklarda ortaklaşa avlanma ve yiyecek toplama pratiklerini ifade eder. Ancak bu ortaklaşmacılık, geleceğin komünist toplumuyla yalnızca özsel düzeyde benzerlik taşır. İlkel topluluklardaki ortaklaşmacılık, bireylerin hayatta kalmak için birbirine bağımlı olmasından kaynaklanan bir zorunluluktur. Örneğin, bir avcı-toplayıcı toplulukta, bireylerin avcılık veya toplayıcılık faaliyetlerine katılmaması durumunda topluluğun hayatta kalma şansı azalırdı. Bu nedenle, ortaklaşmacılık, özgür bir tercih değil, maddi koşulların dayattığı bir zorunluluktu. Komünizmde ise iş birliği, bireylerin özgür iradesine dayalıdır. Komünizmde üretici güçler ileri düzeyde gelişmiş olsa bile, bireylerin birbirine toplumsal bağımlılığı devam eder (herkes birbiri için üretim yapar). Aralarındaki bu fark, “ilkel komünizm” kavramının kullanımını sorunlu hale getirir; çünkü bu terim, ilkel toplulukların zorunlu ortaklaşmacılığını, komünist toplumun özgür ve gönüllü iş birliğiyle karıştırma riski taşır.

İlkel Topluluklar ile Komünizm Arasındaki Farklar

Komünizm, üretici güçlerin kapitalizm altında ulaştığı düzeyin ötesine geçen muazzam bir gelişmişlik, zorunlu çalışmanın en aza inmesi, bireylerin çok yönlü gelişimi ve gönüllü iş birliği ile tanımlanır. İlkel topluluklar ise bu özelliklerden yoksundur. Komünizm ile ilk eşitlikçi topluluklar arasındaki farklar şunlardır:

  • Üretici Güçler ve İş bölümü: İlkel topluluklarda üretici güçler son derece sınırlıdır. Avcılık ve toplayıcılık, temel geçim kaynaklarıdır ve toplumsal iş bölümü henüz gelişmemiştir. Örneğin, cinsiyete dayalı bir iş bölümü gözlense de (erkekler avcılık, kadınlar toplayıcılık yapardı), bu iş bölümü toplumsal sınıflara yol açmaz [3]. Komünizmde ise iş bölümü tamamen aşılır. Marx ve Engels, Alman İdeolojisi’nde, komünist toplumda bireylerin “sabah avcı, öğleden sonra balıkçı, akşam eleştirmen” olabileceğini, yani çok yönlü faaliyetlerde bulunabileceğini belirtir [4]. Bu, ilkel topluluklardaki sınırlı üretici güçlerle mümkün olmayan bir durumdur.
  • Bağımlılık ve İş birliği: İlkel topluluklarda bireyler, hayatta kalmak için birbirine muhtaçtır. Örneğin, antropolojik çalışmalarda, çalışamayacak durumda olan bireylerin (yaşlılar, engelliler) veya yetim çocukların ilkel topluluklarda hayatta kalma şansının düşük olduğu belirtilir [5]. Bunun nedeni, topluluğun üretim kapasitesinin yalnızca aktif bireylerin ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde olmasıdır. Komünizmde ise üretim kapasitesi, tüm bireylerin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar yüksektir ve iş birliği, zorunluluk değil, özgür irade temellidir. Bu, komünist toplumun bireylerin özgür gelişimini destekleyen bir yapıya sahip olduğunu gösterir.
  • Bireylerin Zenginliği ve Yaratıcı Potansiyel: İlkel topluluklarda bireylerin yaratıcı potansiyelleri, maddi koşulların sınırlılığı nedeniyle oldukça kısıtlıdır. Örneğin, bir avcı-toplayıcı, tüm enerjisini hayatta kalmaya harcar ve sanatsal, bilimsel veya kültürel üretim için çok az zamanı kalır. Komünizmde ise tarih boyunca biriken zenginlikler (bilim, sanat, teknoloji) toplumsallaştırılır ve bireyler, bu zenginliklerden yararlanarak çok yönlü bir gelişim gösterir. Marx, komünist toplumda bireyin “çok yönlü insan” olarak gelişeceğini vurgular [6].
  • Artık-Ürün ve Eşitsizlik: İlkel topluluklarda artık-ürün olmadığından sınıfsal eşitsizlikler ortaya çıkmaz. Ancak bu durum, üretici güçlerin yetersizliğinden kaynaklanır. Komünizmde ise artık-ürün, toplumsal ihtiyaçları karşılayacak şekilde toplumsallaştırılır ve bireylerin özgür gelişimi için kullanılır. Bu durum, ilkel topluluklardaki eşitlikçiliğin maddi temelleriyle komünist toplumun eşitlikçiliğinin temelleri arasında temel bir fark olduğunu gösterir.

·   Antropolojik çalışmalar, ilkel toplulukların eşitlikçi yapısının, yalnızca maddi koşullarla değil, aynı zamanda kültürel normlarla da şekillendiğini gösterir. Örneğin, Hadza topluluklarında, bireylerin birikim yapmasını engelleyen sosyal normlar, eşitlikçi paylaşımı destekler [7]. Ancak bu normlar, zorunlu bir ortaklaşmacılığa dayanır ve bireylerin özgür iradesinden çok, hayatta kalma gereklilikleriyle şekillenir. Komünizmde ise eşitlik, bireylerin özgürce katıldığı bir toplumsal düzenle sağlanır.

Mülkiyet İlişkileri

İlk eşitlikçi topluluklarda bireysel mülkiyet (örneğin, kişisel eşyalar, aletler) bulunabilir, ancak özel mülkiyet (toprak veya üretim araçları üzerindeki mülkiyet) mevcut değildir. Bu durum, üretici güçlerin artık-ürün oluşturacak kapasiteye sahip olmamasından kaynaklanır. Örneğin, !Kung San topluluklarında, avcılık aletleri bireysel olarak kullanılabilir, ancak bu aletler özel mülkiyet olarak birikime veya sömürüye yol açmaz [8]. Komünizmde ise özel mülkiyet, üretim araçlarının ve toprağın toplumsallaştırılmasıyla aşılır. Bireysel mülkiyet eşyaları (örneğin, giysiler, kişisel eşyalar) ise varlığını sürdürür. Bu yönüyle, ilkel topluluklar ve komünizm arasında mülkiyet ilişkileri açısından bir benzerlik bulunmaktadır; ancak bu benzerlik, farklı maddi koşullar altında ortaya çıkar. İlkel topluluklarda özel mülkiyetin olmayışı, üretici güçlerin yetersizliğinden kaynaklanırken; komünizmde özel mülkiyetin aşılması, üretici güçlerin yüksek düzeyde gelişmişliği ve toplumsal ilişkilerin dönüşümüyle mümkündür.

Devlet ve Toplumsal Örgütlenme

İlkel topluluklarda devlet bulunmaz, çünkü sınıfsal karşıtlıklar ve artık-ürün yoktur. Toplumsal ilişkiler, kabile birimleri, gelenekler ve karşılıklı bağımlılık aracılığıyla düzenlenir. Örneğin, Lewis Henry Morgan, Iroquois kabilelerinde karar alma süreçlerinin topluluk temelli ve eşitlikçi olduğunu belirtir [9]. Komünizmde ise devlet, toplumsal ilişkilerin organizasyonu olarak varlığını sürdürür, ancak toplumla özdeşleşerek sönümlenir. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’nde, devletin sınıfsal çelişkilerin bir ürünü olduğunu ve komünist toplumda bu çelişkilerin ortadan kalkmasıyla devletin sönümleneceğini savunur [10]. Bu, ilkel topluluklardaki devletsizlikten farklı bir durumdur; ilkel topluluklarda devlet gelişmemişken, komünizmde devlet, toplumsal ilişkilerin dönüşümüyle “sönümlenir”.

Sonuç

İlk eşitlikçi topluluklar, insanlık tarihinin başlangıcındaki avcı-toplayıcı topluluklar olarak, sınıfsal eşitsizliklerin bulunmaması nedeniyle “eşitlikçi” olarak nitelendirilir. Ancak “ilkel komünizm” kavramı, bu toplulukların zorunluluk temelli ortaklaşmacılığını, komünist toplumun özgür ve gönüllü iş birliğiyle karıştırma riski taşır. İlkel topluluklar, üretici güçlerin sınırlılığı nedeniyle özel mülkiyete ve devlete sahip değildir; komünizmde ise bu unsurlar, tarihsel süreçte aşılır. İlkel topluluklarla komünizm arasındaki benzerlikler özsel düzeyde kalır ve maddi koşullar açısından derin farklılıklar içerir. Antropolojik bilgiler ve tarihsel materyalist perspektif, bu toplulukların eşitlikçi yapısını anlamada önemlidir. Ancak komünist toplumun, ilkel toplulukların maddi ve toplumsal sınırlılıklarını aşan bir vizyon sunduğu açıktır.

Kaynaklar

  • Engels, F. (1884). Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni. (Çev. K. Somer). Sol Yayınları.
  • Marx, K. & Engels, F. (1845-46). Alman İdeolojisi. (Çev. S. Belli). Sol Yayınları.
  • Morgan, L. H. (1877). Ancient Society. University of Arizona Press.
  • Lee, R. B. (1984). The Dobe !Kung. Holt, Rinehart and Winston.
  • Woodburn, J. (1982). “Egalitarian Societies.” Man, 17(3), 431-451.
  • Marlowe, F. W. (2010). The Hadza: Hunter-Gatherers of Tanzania. University of California Press.

Dipnotlar

  1. Lee (1984), !Kung San topluluklarında et paylaşımının eşitlikçi normlarla düzenlendiğini belirtir (s. 89-92).
  2. Woodburn (1982), bazı topluluklarda kaynak dağıtımında sınırlı ayrıcalıkların olduğunu tartışır (s. 435).
  3. Morgan (1877), ilkel topluluklarda cinsiyete dayalı iş bölümünün eşitlikçi yapıyı bozmadığını savunur (s. 120-125).
  4. Marx & Engels (1845-46), komünist toplumda iş bölümünün aşılacağını belirtir (s. 53).
  5. Lee (1984), çalışamayan bireylerin hayatta kalma zorluklarını vurgular (s. 95).
  6. Marx (1848), Komünist Manifesto’da bireylerin çok yönlü gelişimini tartışır (s. 27).
  7. Marlowe (2010), Hadza topluluklarında eşitlikçi normları detaylandırır (s. 145-150).
  8. Lee (1984), bireysel mülkiyetin özel mülkiyete dönüşmediğini belirtir (s. 90).
  9. Morgan (1877), Iroquois kabilelerinde topluluk temelli karar alma süreçlerini inceler (s. 130-135).
  10. Engels (1884), devletin sönümlenme sürecini açıklar (s. 167-170).

21 Mayıs 2025 Çarşamba

TARİHTE 'GREV'İN DOĞUŞU

Grev'e, Neden "Grev" (Burada İngilizcesi: "Strike" -çn) Diyoruz?

Dermot Feenan (Londra Üniversitesi, Hukuk Fakültesi'nde araştırma görevlisi)

İngilizce'den Almanca'ya: Johannes Liess

Almanca'dan Türkçe'ye: Doğan Ağrı

MAR notu: Bu yazı, "Jacobin" adlı hem İngilizce hem Almanca yayınlanan dergide, 1 Mayıs 2020'de yayımlanmıştır.

Üstte: Wollworth'ta çalışan kadın işçiler, haftalık 40 saatlik çalışma süresi için grev yapıyor. Alt-solda: 1899, Hamburg Limanı'nda (İngiltere'deki işçi taşeronlarına benzer -çn), "Gastwirtschaft & amp./ FrühstücksLocal L.W. Schultz" ("L. W. Schultz'un Hızlı Kahvaltı Salonu ve Misafirhanesi -çn) adlı liman bar ve restoranı, diğerleri gibi, bir tür iş bulma kurumu olarak işlev görüyordu. Alt-sağda: "Mengene"leriyle fıçıların üzerinde oturan liman işçileri. Onların etrafında, "limanın kara adamları" denen kömür hamalları. (Hamburg liman grevi, 1899).

Bu sorunun cevabı, ilk kez 250 yıl önce, Londra'da, kendi yarattığı yeni eylem türleriyle işçi sınıfının tarih sahnesine çıkışında yatıyor. O zamana kadar "yelken indirme" anlamında kullanılan "strike" sözcüğü, bundan sonra, "topluca iş bırakma" anlamına gelmek üzere, İngilizce kelime haznesine girmeye başlamıştı. Londralı kömür hamallarının ve deniz işçilerinin, gemilerin oldukları yerde hareketsiz kalması için kullandıkları "yelken indirme" ("Striking") tekniğine, o günün işçileri tarafından bu sefer "grev" anlamına gelecek şekilde ilk kez başvurulmuştu. İşte, o günlerden beri "Strike" sözcüğü, 1768'in Londra limanlarından, şimdi 2018'de Batı Virginia'nın başkentindeki eylemlere kadar, bütün işçi mücadelelerinin anlam yüklü en sembol sözcüklerinden biri haline geldi.

Ama, bu eylem, işçilerin kollektif biçimde yaptığı ilk eylem değildi elbette. Gerçekten de, 1768 Londra grevlerinden çok daha önce, daha 17. yüzyılın ortalarından itibaren, kuzeydoğu İngiltere'de bulunan Tyne ve Wear prensliklerindeki "Kielciler"in (kömürü kıyıdan gemilere taşıyan omurgasız, yelkensiz teknelerde çalışan deniz işçileri -çn) başvurduğu toplu yelken indirme eylemleri o kadar etkiliydi ki, John Stevenson'ın da (yanlış tespit etmediysem, bir İngiliz sinema yapımcısı ve yönetmeni -çn) dikkat çektiği gibi, Kielciler, "işçi sendikası örgütleyen ilk meslek gruplarından biri" olarak tarih kayıtlarına geçeceklerdi. İngiltere'nin kuzeybatısındaki liman şehri Liverpool'lu denizciler de ücret artışı talebiyle, Aralık 1762'de, bir toplu iş bırakma eylemi yapmışlardı.

Yine, 1765 yılında, kadın ve erkek kömür madencileri de süreli bir iş bırakma eylemi tecrübe etmişlerdi. Son olarak, 1 Nisan 1768'de Sunderland'daki denizciler, gemi direklerini devirerek (böylece yelkenleri indirerek) gemilerin limandan ayrılmasını engellemiş, bu eylemin sonucunda, gemi sahipleri ve gemi kaptanları, denizcilerin ücret artışı taleplerini kabul etmek zorunda kalmışlardı. Aynı yılın Mayıs ayında, bu kez Themse Nehiri boyunca (şehir içi ticari taşımacılıkta -çn) çalışan gemi işçileri, aynı eylem biçimine başvuracaklardı. Ülkenin Kuzey Atlantik kıyısına bakan kuzeydoğusunda başlayan bu türde (yelkenleri indirerek -çn) iş bırakma eyleminin başarı haberi Londra'daki kömür madencilerine kadar ulaştı. İşte, tüm bu işçi eylemleri boyunca, (toplumsal tarihin içine -çn) yepyeni bir kavram doğmuş oldu.

- Kömür Hamalları

(Buharlı motorun endüstriyel üretimi başlatmasıyla birlikte -çn) Londra'nın 18. yüzyılda hızlanan büyümesi, İngiltere'nin kuzeydoğusundaki kömür madenlerinden, sayıları sürekli çoğalan buharlı gemilerle çok daha fazla kömürün de şehre taşınmasını gerektirmişti. Gemilerle önce denizden, sonra nehir üzerinden şehir içlerine taşınan kömür, Themse Nehri'nin kuzey kıyısında bulunan Wapping ve Shadwell'daki nehir limanlarında çalışan kömür hamalları tarafından boşaltılıyordu. Gemilerle yapılan mamul mal ve kömür taşımacılığı, kömür hamallarını işe alıp onlara parça başı ücret ödeyen (ör: sırt sepeti veya fıçı başına -çn) "undertaker" (aracı, komisyoncu, işçi taşeronu -çn) tarafından kontrol edilen, ağır, sıkıcı ve pis bir işti.

Bu aracı taşeronların çoğu, oradaki lokanta ve meyhanelerin de sahibiydi ve hamallara ücretlerini, (ısınmak için verilen kömür doldurulmuş -çn) bir "çuval" veya "fıçı" ile, kendilerine ait lokanta ve barlarda işçilerin içip yediklerini de hesaba katarak ödüyorlardı. (Uzun saatler boyunca -çn) durmadan kömür fıçılarını taşımak, susuzluk yaratan ağır bir işti ve o dönemde suyun nasıl sterilize edileceği bilinmediği için, işçiler genelde, (içindeki alkolün steril hale getirdiği -çn) bira içerlerdi. O zamanlar (12 ila 16 saate varan uzun çalışma süreleri ve işyerlerinin şehre uzaklığı nedeniyle -çn) yeme ve içmenin tek mümkün olduğu bu lokanta ve meyhanelerin de sahipleri olan aracı taşeronlar, kömür işçilerinin ve hamalların hayatlarını idame etmelerini her bakımdan kontrol edebiliyorlardı. Kömür hamallarının çoğunluğunu ise, etnik bakımdan İrlandalı'lar oluşturuyordu. Bunların da büyük bir kısmı, 1762-1763 yıllarında İrlanda'nın güneyinde yaşanan ilk toprak isyanlarından sonra buralara göç eden topraksız köylülerden meydana geliyordu.

Diğer bir kısmı ise, (önceleri soylu kontlardan ekip biçmek için toprak kiralayabilen -çn) köylülerin bu isyanları sırasında, onları savunmak amacıyla şiddete dayalı gizli örgütler kuran İrlandalı "Whiteboys"lardan (beyaz maske giydikleri için "Beyaz Delikanlılar"-çn) oluşuyordu. Bu açıdan, David Featherstone'un da (kendi sözleriyle, küresel jeopolitikalar ile yerel direnişler arasındaki ilişkiler üzerine temel çalışmaların yanında, alt sınıfların ekolojik ulusötesi dayanışma ağlarının oluşumuyla ilgili araştırmalar yapan Glasgow Üniversitesi'nde bir politik tarih profesörü -çn) tespit ettiği üzere, artık Londra'da kömür işçiliği ve hamallık yapan bazı İrlandalı göçmenlerin, daha önce "Whiteboys"ların başvurduğu örgütlenme ve mücadele yöntemlerini şimdi örnek aldıkları söylenebilir. Zira, örneğin, liman ve rıhtımlarda çalışan bu gemi işçileri ve kömür hamalları, tıpkı "Whiteboys"lar gibi, 16 kişilik gruplar halinde çalışıyorlardı. Yani, (tarihteki ilk grev eylemleri, hiç yoktan oluşmamış -çn), burada başlayan toplu işçi eylemlerinin "kolektif örgütü", bir bakıma, önceden mevcuttu.

1758 yılında, taşeronların, taşıma işleri için kullanılan omurgasız, yelkensiz kürekli tekneler üzerindeki tekelini kırmak için hamallar, Parlamento'ya başvurdular ve bunda başarılı da oldular. O güne kadar, bu kürekli teknelerin üretimini taşeron şirketler kontrol ediyor ve bunları, işçilere fahiş fiyatlarla kiralıyorlardı. Öte yandan, taşeron patronlar, 1758'de çıkarılmış olan ücret tarifnamesi yasasını da çok çabuk laçkalaştırmış, onu pratikte işlemez hale getirmişlerdi. Yasanın uygulanmasından sorumlu olan şehir meclisi idare başkanı William Beckford'un bizzat kendisi, (Afrika'dan getirilen -çn) kölelerin çalıştırıldığı Jamaika'da çok büyük şeker plantasyonlarının sahibiydi ve aslında, işçilerin çıkarları lehine (yasal devlet düzenlemeleri -çn) istemeyen yeni sınıf "laissez-faire" (fransızca'dan: bırakın yapsınlar -çn) kapitalistlerini temsil ediyordu.

Londra'nın Doğu Yakası'nda ticaretin ve hafif sanayinin hızlı gelişimi, benzer toplumsal çelişki ve çatışmaların her yerde su yüzüne çıkmasını beraberinde getirmişti. Tekstil ve dokuma sektörünün ekonomik bir kriz yaşadığı 1765'te başlayan "Spitalfields İsyanları" sırasında dokumacı kadın ve erkek işçiler, hayatta kalmaları için gerekli ücretin belirli bir asgarinin altında olmaması istemiyle örgütlenmeye başladılar. Böylece bu işçiler, aslında, işçi sınıfı mücadelesinin bu başlangıç dönemlerinde, yasadışı ve resmi olmayan yollarla tarihin ilk sendikasını örgütlemeye girişmişlerdi. 1765 yılında, (işgüçlerinin ucuzlamasının ve işlerini kaybetmelerinin nedenlerinden biri olan -çn) Fransız ipeğinin ülkeye ithal edilmesine karşı protesto eylemleri düzenlediler. Bu eylem ve isyanlar, 1767'ye kadar inişli çıkışlı devam etti.

1768'de yiyecek darlığının baş gösterdiği Londra genelinde, bu sefer açlık isyanları başladı. Aynı yılın Nisan ayında, gemilere çıkan kömür hamalları, bir dizi grev kırıcısını döverek cezalandırdılar. Kömür madeni işçileri ve hamallar, daha iyi ücret alabilmek için mücadelelerini hiç kesmeden sürdürdüler. Mayıs ayı başlarında, ücret artışına ilişkin yazılı bir yasal güvence alana kadar "işi askıya aldılar". Bütün bunları yaparken, kömürü, şehrin Doğu Yakası'ndan, zengin Batı Yakası'na taşıdıkları atlarını bile hep yanlarına alıyor, böylece, tüm endüstriyel tedarik zincirinin sürekli aksamasına dikkat ediyorlardı. Bu sırada, kömür hamallarının süreklileştirdiği eylemler, diğer gemi ve deniz işçilerini de içine alacak şekilde, daha da büyüdü.

- Gemi ve Deniz İşçileri

1763'te Yedi Yıl Savaşları'nın ("Yedi Yıl Savaşları", Viyana'daki Habsburg hanedanlığından Kutsal Roma Germen imparatoriçesi Maria Theresia'nın, Silezya'yı geri almak için, Rus Çarlığı ve Fransa Krallığı ile ittifak kurarak, Prusya imparatoru II. Friedrich'e karşı başlattığı bir savaş. Bu savaş, daha başlarken, özellikle Amerika ve Hind-Çini kıtasındaki koloniler uğruna İngiltere ile halihazırda savaşmakta olan Fransa ve İspanya başta olmak üzere, İsveç, Danimarka, Hollanda ve bazı Alman dukalıklarını da içine alarak, bir bakıma, 1756'dan 1763'e kadar süren bir proto-dünya savaşına dönüşmüştü -çn) sona ermesinden sonra, çoğu gemi ve deniz işçileri arasında işsizlik baş göstermişti. Var olan işlerde ise ücretler, gemi sahibinden gemi sahibine azalarak değişiyordu.

Mayıs 1768'de deniz işçileri, çeşitli gemi şirketlerince ödenen değişik ücretleri bir araya getirerek, aralarındaki ücret farklarını birlikte tespit ettiler. Bununla kalmayıp, birkaç hafta önce Sunderland'da ücret artışları mücadelesinde başarılı olan meslektaşlarının, sadece "yelken indirme" değil, artık alamayacakları kadar pahalanmış geçim ihtiyaçlarını satan fırın ve kasap dükkanlarının önünde de gösteriler düzenlediğini hatırladılar. Şimdi, Londralı denizcilerin elinde, artık bir kolektif eylem örneği de vardı. Geriye, limandaki tüm gemilerin işgal edilmesi ve "yelkenlerin indirilmesi" kalmıştı. (Topluca gemileri işgal ve yelken indirme eylemiyle gemi işçileri -çn), ücret artışı yapılmadığı sürece, hiçbir geminin yükünün indirilmeyeceği ve gemilerin tekrar sefere çıkamayacağı tehdidinde bulunmuş oluyorlardı.

Bütün bunlarla birlikte gemi ve hamal işçileri, ücretlerinin arttırılması için Parlamento'ya ve belediye başkanlığına da yöneldiler. 11 Mayıs'ta 14.000 işçi, parlamentonun bulunduğu Westminster semtine doğru yürüyüşe geçti. Walter Shelton'ın (1894-1959. Sanayileşme, açlık vb. konularda araştırmalarıyla bilinen ABD'li bir sosyal tarihçi -çn) bildirdiğine göre, "feribotçular, mavnacılar, yük getiren, yük indiren, yük bindiren hamallar, kömürcüler dahil tüm gemi ve liman işçilerini, işlerini askıya almaya ve ücret konusu kararlaştırana kadar işe gitmemeye ikna ettiler." Mayıs ayının ikinci haftasına girildiğinde, bu kez, kömür hamallarını ve denizcileri taşıyan birkaç omurgalı yelkenli tekne, nehrin kenarında bulunan Parlamento binasının önünden geçerek, meclis binasının batısında demir attı ve eylemciler, rıhtımdaki diğer işçileri de oraya çağırdılar.

Bunun üzerine, birkaç kilometrelik yürüyüşün ardından, diğer işçiler de onlara katılmış oldu ve Wapping'in kuzeyinde açık bir arazi olan Stepney Fields'a ulaştılar. Yol boyunca daha birçok kömür işçisi ve denizci, yürüyüş koluna katıldı. Feribot işçileri ve yük taşıtı sürücüleri gibi başka işkollarındaki işçiler de ya onlara katıldı ya da onlar da greve çıkmakla tehdit ettiler. Böylece, sadece birkaç hafta içinde, İmparatorluk için hayati önemdeki denizaşırı ticaretin ana arteri ve ülke içi tüm ticaretin de neredeyse üçte birlik bir hacmini oluşturan Themse Nehri üzerindeki tüm mal ve mamul akışı tamamen durmuş oldu.

- Tüccara ve Kral'a Karşı

Ancak taşeron firmalar, grevci işçiler karşısında (hemen "yelkenleri indirmediler"-çn). Kömür madencileri, hamallar ve diğer deniz ve liman işçileri arasında eylemle kurulan birliği bozmak amacıyla, Tyneside'dan Londra'ya, grev kırıcıları getirmeye devam ettiler. Tüccarlar ve taşeronlar, daha Mayıs ayı başında denizcilerin ücret artışı talebini reddetmişlerdi. Bu arada hükümet, gemi donanmasından grev yapılan limanlara, savaş gemileri gönderdi. Çatışma, bundan sonra çığırından çıkmaya başladı. Grev kırıcıların gemileri boşalttığı bir esnada çıkan şiddetli çatışmalarda, grev kırıcı bir gemi işçisi hayatını kaybetti. (Devletin buna karşılık-çn) cevabı, çok sert oldu.

Bir gemi işçisinin ölümüyle ilgili olarak dokuz kömür hamalı yargılandı. Bunlardan ikisi, geleneksel infaz yeri olan şehir ortasındaki Tyburn'de hemen asılarak idam edildi. Diğer altı işçi ise, kömür işçilerinin yaşadığı ve çalıştığı yerlerden çok da uzak olmayan Sun Tavern Fields'da asıldı. 50 bin kişinin izlemeye geldiği bu infaz gösterisi için, yüzlerce polis ve asker görevlendirilmişti. Asker ve polis birlikleri, Mayıs ayından Eylül ayına kadar, hiç kesmeden bölgede konuşlu kaldı. İdamlar, gemi ve kömür işçilerinin kararlılığını kırmıştı, ama tüccara ve krala karşı gösterdikleri mücadele ve direniş, hiç unutulmadı ve gelecekte sonraki mücadeleler için hep bir esin kaynağı olmaya devam etti.

- Etkisi Çok Derin Bir Miras

"Strike" (burada "grev" anlamında -çn) sözcüğünün ilk yazılı örneğine, Themse Nehri üzerindeki bütün gemilerin deniz işçilerince engellendiği bu eylemlerden sadece birkaç gün sonra, başka bir meslekten işçilerin (şapkacılar) ücret artışı için (bizzat o kelimeyi kullanarak -çn) "strike" yaptığına dair, o günkü basının yaptığı haberlerde karşılaşıyoruz ("St. James’s Chronicle" ve "The British Evening-Post" gazetelerinin, 7-10 Mayıs 1768 günkü baskılarında). Anlaşılan, aslında denizcilerin mesleki bir teknik terim olarak çoktandır kullandığı yelkenleri "striken" etme fiil sözcüğü, bu sırada Tyneside deniz işçilerinin ücretlerinde artış amacıyla başvurdukları ve sonucunda başarılı da oldukları bir eylemin ismine dönüşerek, grev yapılan kıyı limanlarından, o sırada pahalılaşan gıda fiyatlarından mustarip olan Londra'nın çalışan diğer insanları arasına doğru hızla yayılmıştı. Bu açıdan "strike" kelimesi, işçilerin kolektif olarak yaptığı iş bırakma eylemlerinin adı haline, ilk defa, 1768 baharından sonra gelmeye başladı, diyebiliriz.

Deniz işçilerinin başlattığı "strike"lar, çok geçmeden, Atlantik'in her iki yakasında da yaygınlaşacak ve başka işkolundaki işçilere de ilham kaynağı olacaktı. 1775 yılında, o dönem Büyük Britanya'nın en büyük tersanesi olan Portsmouth'daki gemi yapım işçileri strike yapmıştı, yani greve girmişti. ABD'de, Philadelphia'daki "Federal Society of Journeymen Cordwainers" (Federal Ayakkabı Kalfaları Derneği), ayakkabı işçilerinin ücret seviyelerini korumak amacıyla, istikrarlı ve uzun vadeli biçimde, "Turn Out"lar ("fabrika dışına toplu çıkma" anlamına gelen "dışarıya sürgün") (Türkçe: işi ortasında bırakıp, erken "toplu paydos" yapmak -çn) örgütledi. ABD'de "striken" (burada, yelken indirmek değil, işi durdurmak anlamında "grev yapmak") fiil kelimesinin, ilk kez, 19. yüzyıl başlarında, federasyon çapında örgütlenen bir gösteriyle kendi doruğuna çıkan, işte bu ayakkabıcı eylemleri sırasında kullanıldığı sanılıyor.

Bunlardan önce Londra'da düzenlenen ilk "strike"lar, kömür hamalları ile grev kırıcı gemi işçileri arasındaki ölümcül şiddete varan çatışmalara rağmen, tüm işkollarından işçiler arasında "benzeri görülmemiş düzeyde bir dayanışmanın" oluşabildiğini göstermişti. Grev, birbirinin iyiliğiyle dolmuş işçilerin mücadele potansiyelinin gelişmesinde önemli bir eşiğin geçildiğini ortaya koymuştu ama, gemi işçilerinin, yapılan ücret zammına razı olup iş başına dönmeleriyle bu potansiyel bir süreliğine geri çekildi. Zira, gemi ve diğer liman işçileri, onlardan sonra mücadeleye halâ devam eden kömür hamallarını yarı yolda bırakmışlardı.

Öte yandan, bu toplu işçi eylemleri ve açlık isyanları, Hannover İngiltere’si için ("Hannover İngiltere’si" ile, Stuart Hanedanlığını takiben evlilik yoluyla kurulan siyasi birlik içinde 1714-1901 yılları arasında sık sık Büyük Britanya krallık tacını giyen Alman Hannover Düklüğü kastediliyor -çn) hiç de yeni bir olgu değildi. Zira, bu tür eylem ve mücadeleler, nüfusun çoğunluğunun sorunlarını ve ihtiyaçlarını göz ardı eden eski aristokrasi, yeni toprak sahipleri ve yeni ortaya çıkan sınıf olan tüccar burjuvaların, temsilen Parlamento'ya tam egemen olduğu ve yürüttüğü idari politikalarla halka karşı giderek saldırganlaşan III. George döneminde bile (1760'tan 1820'de ölümüne kadar Büyük Britanya Kralı -çn) kitlesel bir yaygınlık kazanmaya başlamışlardı.

Egemen sınıfların bu toplu eylem ve ayaklanmalara tek yanıtı, sansasyonel idamlar, baskıcı yasalarla isyancıların acımasızca kovuşturulması ve özellikle, (durmadan Londra'ya göçmekte olan kırın -çn) yoksul sınıflarını, (henüz boy veren modern -çn) sanayinin itaatkâr işçilerine dönüştürmeyi amaçlayan yoğun bir askeri baskı oldu. Bu baskı ve şiddet yöntemleri, 1980'lerde İngiltere'de atlı polislerin, grevdeki maden işçilerine coplarla vahşice saldırdığı "Orgreave Hesaplaşması"nda görüleceği üzere, neredeyse günümüze kadar hiçbir zaman tamamen ortadan kalkmadı (1979'da İngiltere başbakanı olan Margareth Theacher'ın, pek çok başka sektörde olduğu gibi, devlet mülkiyetinde olan kömür madenlerini kapatma ve özelleştirme politikalarına karşı başlayan uzun süreli maden ve demiryolu işçilerinin eylemleri kastediliyor -çn).

(Yukarıdan bakıldığında -çn), 1768'de ilk defa Londra'nın limanlarında başlayan işçi strike ve grevleri, pek çok açıdan, günümüzün iş ve işçi mücadeleleriyle benzerlikler gösterir. Yine de o zamanki grevleri ilk ve öncü yapan yönler de gözden kaçırılmamalıdır. Bunlara, özellikle gemi ve kömür hamallarının bu mücadelelerde oynadığı oldukça önemli rol ve belirleyici özgün katkıları da dahildir. Yoksulluğa sürüklenmiş İrlanda adasından göç etmiş bu hamal işçiler, (o güne kadar İngiltere anakarasında bilinmeyen -çn) kolektif mücadele ve örgüt biçimlerini, yine İrlandalı "Whiteboys"lardan ilham alarak, tüm İngiltere'nin hayat damarlarına akıttılar. İşte, tam da bu direniş ve örgütlenme biçimleri, daha büyük işçi kitleleriyle sentezleştiği anda, Saray'da köklü varoluşsal korkulara yol açacaktı.

Artık (bazı Avrupa devletlerinin -çn) dünya çapına yayılan ticari çıkarları, 19. yüzyılın ilk yarısında kıta Avrupası çapında yaşanan Jakoben toplumsal mücadeleler ve o sıralar halâ İngiliz kolonisi olan "Yeni Dünya" Amerika'da yükselen bağımsız cumhuriyetçi hareket, kömür hamalları ve liman işçilerinin mücadelelerini, zamanın tüm egemen sınıfları açısından daha da tehdit edici hale getirmişti. Tüm bu tarihsel gerçeklerin gözlerini kararttığı İngiltere'deki aristokratik saltanat, ülkede yeni yeni boy veren her türlü fikir ve akımları zorla bastırmaya ve sürekli hareket halinde kaldıkça her geçen gün daha çok büyüyen mücadelelerinde krala itaatkârlığını kaybeden işçileri, sadece şiddetle tekrar aristokrasinin disiplini altına almaya karar vermişti.

Zira, Londra liman işçilerinin yaptığı ilk grevin başarısı, yeni devrimci sınıf işçilere, özellikle de vasıfsız işçilere, ülke çapında örgütlenme ve kolektif eylem yapma konusunda bambaşka bir özgüven kazandırmıştı. Bu anlamda, yıllar sonra 1889'da yapılan bir diğer grevin (söz konusu yıl, Almanya'nın Hamburg limanında gerçekleşen uzun süreli büyük grev kastediliyor -çn), işçi hareketi açısından oynadığı belirleyici rolü, bizatihi belirtmek gerekir. Bu grevde de 1768'deki kömür hamalları ve gemi işçilerinin gerçekleştirdiği ilk grevin öncü örneği, çok önemli bir rol oynamıştı. Günümüzde "grev" kelimesi, henüz sendikaların mücadele haykırışı olmadan ve E. P. Thompson'ın söylediği üzere (Edward Palmer Thompson, 1924-1993, İngiliz Marksist tarihçi. Christopher Hill ve Eric Hobsbawm'la birlikte aşağıdan tarihin öncülerinden -çn), sınıf dayanışması, işçilerin karakteristik bir özelliğine dönüşmeden çok önce, 18. yüzyılın işte o ilk grevci işçileri, bugünkü işçilerin de mücadelelerine unutulmaz izlerini böyle bırakmış oldular.

20 Mayıs 2025 Salı

Ho Chi Minh (19 Mayıs 1890-2 Eylül 1969)

Ulaş Başar Gezgin

MAR notu: Yazarın Vietnam kitabından seçme bir bölümü sunuyoruz.


Türkiye 68’ine Bir Yolculuk

Türkçe’de Vietnam’la ilgili olarak çok az kitap var. Bunların neredeyse tümü 60’lı, 70’li yıllarda sosyalist dalganın etkisiyle çevrilip yayınlanmış kitaplar. Bunlar içinde, sosyalist romanlar da var, kuramsal kitaplar da... Bu kitaplar bugün çok zor bulunuyor, baskıları yapılmıyor. Bu yazıda, bu kitaplardan birine, 1968’de Payel Yayınevi’nden Büyük Devrimciler Dizisi’nin 1. kitabı olarak yayınlanan, bir Fransız yazarın, Jean Lacouture’ün (1921-2015) ve çeviride birçok sol klasiği ve romanı Türkçe’ye kazandırmış olan Şerif Hulûsi’nin (1910-1971) imzasını taşıyan ‘Ho Şi Minh’ kitabını ele alıyoruz. Kitabın yazarı, yaşamöyküsü yazarlığıyla ün yapmış, sömürgecilik karşıtı bir gazeteci. Kitabın adının doğrusu, ‘Ho Çi Min’ olacak. Ho Amca’nın adı Türkçe’ye Fransızca’dan geçtiği için böyle bir hata yapılmış. Kitaptaki çeşitli özel adlar da aynı nedenle yanlış aktarılmış. Ancak elbette Türkiye 68’i ile Vietnam’ın doğrudan ilişkili olmadığı 1968 gibi bir yılda bu hatalar doğal. Bugün bile Türkiye’de Ho Amca’nın adı çoğunlukla yanlış yazılıyor. Kitap, Fransızca’da 1967’de yayınlanmış. Hemen bir yıl sonra Türkçe’ye kazandırılması övgüye değer. Ayrıca, savaşın 1975’te son bulduğunu, dolayısıyla kitabın savaş bitmeden önce yazıldığını buraya not edelim. Kitabın Fransa’da yayınlanmasından 2 yıl sonra Ho Amca son nefesini verecekti.

Liderin Bir Baba Değil, Torun Olarak Portresi

Kitapta kimi burjuva yaşamöykücülerinin yaptığı gibi, bütün güzellikleri liderin bireysel özelliklerine bağlamak gibi bir hataya düşülmüyor. Oysa birçok yaşamöykücü, bu hataya bilerek ya da bilmeyerek düşüyor; böylece liderin ve destekçilerinin övgüsünü kazanıyor. Lacouture’e göre, kavruk, cılız delikanlının devleşip Ho Amca’ya dönüşmesinde doğduğu toprakların büyük rolü var. Bu nedenle, yazar, uzun uzun Ho Amca’nın doğduğu eyaleti anlatıyor ve Ho Amca’dan birkaç kuşak önce bölgeden yetişmiş devrimcileri anıyor.

Ho Amca’nın babası, Fransız sömürgecilere karşı geldiği için işinden atılan bir memur. Bu yıllarda Ho Amca bir Fransız gemisine bulaşıkçı olarak binip Vietnam’ı terk edecektir. Babası ise, bundan sonra bir iş tutmaz. 20 yıl şehir şehir dolaşıp ‘hikayeci amca’ olarak tanınır, bir tapınakta verir son nefesini...

Sürgünde 30 Yıl

Ho Amca bu adını sonradan alacaktır. 1941’e, Vietnam’a gerilla savaşı başlatmak üzere gizlice dönene kadar yurt dışında geçen 30 yılda, o ülke benim bu ülke senin gizemli bir yaşam sürer. Bütün ömrünü ülkesinin bağımsızlığına ayırır. Fransız sömürge polisi, Ho Amca’nın Nguyen Tat Thanh (Ho Amca’nın doğumdaki adı) olduğunu bir türlü anlayamaz.

1911, Ho Amca’nın yaşamı için bir dönüm noktası olacaktı. Fransızca öğretmenliği işini bırakıp yukarıda belirtildiği gibi ülkeyi terk edecektir. Bir emekçi olarak Akdeniz’in birçok limanında ve daha sonra ABD’de bulunur. 1914’te Londra’ya geçer. Burada İrlandalı devrimcilerle tanışır. 1917’de Fransa’ya geçer. Buradaki takma adı, ‘yurtsever’ (Nguyễn Ái Quốc) olacaktır. Bu ad, yıllar içinde Vietnamlı devrimci kuşaklar arasında adeta bir efsane olarak akıllarda kalacaktır. Avrupa yıllarında, yaşamını tümüyle kendi emeğiyle kazanacaktır. Garsonluktan fotoğrafçılığa kadar çeşit çeşit işte çalışacaktır. Fransa’nın tüm ilerici hareketleriyle bağlantıya geçecek, Fransız Komünist Partisi’nin ve daha sonra Vietnam Komünist Partisi’nin kurucuları arasında yer alacaktır.

Ho Amca Nasıl Leninist Oldu?

Ho Amca’nın Leninizm’le tanışması da Fransa’da olacaktır. Belki bu tanışma gerçekleşmeseydi, Ho Amca, Ho Amca olmayacaktı; uluslararası hak arama mücadelelerinden soyutlanmış bir yurtsever olarak kalacak, yeterince destek bulamayacaktı. Ho Amca, önce Lenin’i bir yurtsever olarak sever, sonra tezlerini okuyup daha çok sever:

“Lenin'in tezleri bende büyük bir heyecan, büyük bir şevk, büyük bir iman uyandırdı ve meseleleri aydın bir şekilde görüp anlamama yardım etti. O kadar çok sevinmiştim ki, sevincimden ağlamağa başlamış ve 'sanki beni dinleyen büyük bir kalabalık önünde konuşuyormuşum gibi. "'Zulüm ve işkence edilen, sefalet içinde yüzen sevgili hemşeriler! Bize lazım olan şey işte bu, kurtuluş yolumuz işte bu!" diye odada yalnız başıma haykırmıştım.

(...)

Öne sürdüğüm biricik delil şundan ibaretti: "Arkadaşlar, sömürgeciliği mahkûm etmezseniz, zulüm ve işkence edilen halkları desteklemezseniz, öyleyse, ne biçim bir İnkılap yapmak iddiasındasınız?”

Beni Lenin'e ve Üçüncü Enternasyonal'e inanmağa ilk zamanlar sürükleyen komünizm olmadı, vatanseverlik oldu. Yavaş yavaş, mücadele sırasında adım adım ilerleyerek, Marksçı-Leninci nazariyeyi pratik çalışma ile birleştirerektir ki, zulüm ve işkence görenlerle, bütün dünya emekçilerini yalnız ve yalnız sosyalizmin kurtarabileceğini anlamış oldum.

Çin'de olduğu gibi, Vietnam'da da herkesin pek bildiği bir efsanede sihirli bir torbanın sözü edilir. İnsan büyük zorluklarla karşılaşınca, işin çıkar yolunu bulabilmesi için, bu torbayı, açıvermesi elverirmiş. Marksçılık Lenincilik, inkılapçılar için de Vietnam halkı için de sade sihirli bir torba, doğru yönü gösteren bir pusula olmakla kalmaz, son zafere kadar, sosyalizme ve komünizme kadar giden yolu da aydınlatan hakiki bir güneştir.'' (s.31-32)

Fransa’dan Sovyetlere ve Asya’ya

Fransa’da kaldığı dönemde Ho Amca’nın kaleme aldığı ‘Fransız Sömürge İdaresini Dava Ediyorum’ kitabı büyük ses getirir. Arapça, Çince ve Fransızca bir kapağa sahip olan kitapta yalnız Vietnam’da değil diğer Fransız sömürgelerinde yapılan kötülükler de anlatılır. Bu dönem çıkardığı haftalık gazetede (Le Paria), Fransa’nın diğer sömürgelerinden olan yazarlara (özellikle Cezayirlilere) yer verecektir. Gazete, tek bir coğrafyayı aşan sömürgecilik karşıtı bir halklar arası dayanışmayı savunacaktır.

Amca, 1923-1924 gibi Sovyetlere geçer, oradan Enternasyonel’in verdiği özel görevle Çin’e. 1941’de Vietnam’a dönene dek, geriye kalan sürgün hayatının büyük bölümü Çin’de geçecektir. Bu dönemde Ho Amca, Çin dışında Tayland’da ve Hong Kong’da çeşitli takma adlarla yaşayacaktır. Tayland’da geniş Vietnamlı diasporasını örgütleyecek, Vietnamca ve Tayca eğitim veren bir okul açacaktır. Çin’deki büyük Vietnamlı diasporası, çıkarmaya başladığı Devrimci Gençlik (Thanh Niên) Dergisi çevresinde toplanır. 1930’a gelindiğinde, Vietnam’da komünist önderlikten bağımsız olarak çeşitli yurtsever isyanlar gerçekleşmiş ve bunlar bir yandan Vietnamlılara kendi güçlerini göstermişken bir yandan da büyük kayıplarla sonuçlanmıştı. Vietnamlı aydınların bir çıkış arayışları bir değil tam 3 komünist partisi doğurur. Bir araya gelmeleri çok zor olsa da sonunda, Ho Amca’nın önderliğinde tek bir partide birleşirler. Fakat bu sürede Ho Amca, Enternasyonel bağlantıları dolayısıyla deşifre olur ve Hong Kong’da İngiliz sömürge yönetimince hapse atılır. Fransız sömürge yönetimi, asmak üzere ısrarla onun iadesini ister.

Ho Çi Min: Bir Devrimcinin Yaşamı (1933-1945)

Ho Amca’nın Gözaltında Kaybedilmesi

Ho Amca, 1933’te ölür. Cenazesi kaldırılır ve devrimci anma törenleri yapılır. Kayıtlara göre Hong Kong’daki bir hapishanede veremden ölmüştür. Yıllarca böyle sanılır. Bu kez, başka bir adla, yeniden mücadeleye atılır. İşin aslı şudur: Fransa, İngiltere’den onun iadesini isterken hem Fransız hem İngiliz sosyalist kamuoyu, onun iade edilmemesi için büyük çaplı bir kampanya yaparlar. O dönem İngiltere’de İşçi Partisi hükümeti vardır ve o zamanlar parti, şimdiki gibi liberal değildir; içinde radikal kesimler bulunur. Bir çözüm olarak, Ho Amca’yı ölmüş gösterirler. Kendisini salıverip kendi başının çaresine bakması için gizlice Çin’e yollarlar. Amca, oradan Rusya’ya geçer ve yoldaşlarıyla yeniden buluşur. Burada, Lenin Enstitüsü’nde Linof takma adıyla Vietnam tarihi dersleri verir. Dersleri manzum bir biçimdedir. Amca, siyasetçiliğinin ötesinde bir tiyatro oyunu yazarı ve şair olarak da tanınır.

Ho Amca’nın Sırrı

Bu noktada şunu mutlaka belirtmemiz gerekir: Vietnam Devrimi, Ho Amca’nın üstün yeteneklerine bağlanamaz; fakat kuşkusuz, bu yeteneklerin büyük katkısı olmuştur. Ho Amca’nın yurtdışında geçirdiği yıllarda, Vietnam halkı, kimi zaman onun önderliğinde kimi zaman ondan bağımsız olarak örgütlenip ayaklanmıştı. Vietnam halkı çok sayıda devrimci aydın çıkarmıştı, daha da çıkaracaktı. Ho Amca, onlardan yalnızca biriydi. Belki ondan çok daha parlak sayılabilecek kimi isimler, Fransız sömürge polisince öldürüldü. Belki “onun sağ kalması, uluslararası kamuoyunun desteği sayesinde oldu” diyebiliriz. Yoksa Fransa’ya iade edilip asılacaktı. Ho Amca, Vietnamlı devrimciler içinde en uluslararası olanıydı. Bu, yalnızca hapishaneden çıkarılmasında değil, daha sonraki devrim için uluslararası destek ve barış görüşmelerindeki dengeler için büyük önem kazanacaktı. Dolayısıyla, Ho Amca, Vietnam için birleştirici bir güç olduğu kadar dünya devrimci hareketlerinin de saygı duyduğu bir isimdi. Zaten Vietnam’da devrim olmasa da bu, böyleydi.

Mağaralardan İktidara

1940’ta, yine Çin’de, gelecekte Halk Kurtuluş Ordusu genelkurmay başkanı olacak Vo Nguyen Giap’la tanışır. Bu arada, 2. Dünya Savaşı başlamıştır. Japonya, Vietnam’a girmiş, Fransız sömürgeciliğini devirmiştir. Vietnam direnişi, askeri koşullar nedeniyle büyük bir ayaklanmaya dönüşemez; ancak bir kez Fransız sömürgeciliği yıkıldığına göre, savaştan sonra sömürgeciliğin yeniden kurulmasına izin vermeyeceklerdir. Bunun için, Paylaşım Savaşı boyunca güç biriktirirler sabırla...

1941’de memleketine dönen Amca, yoldaşlarıyla birlikte 1 yıl mağaralarda yaşar, burada konferans toplayıp komünistlerle yurtseverleri tek bir çatıda toplayan bir silahlı cephe örgütlenmesi olan Viet Minh’i kurarlar. 1942’de uluslararası bağlantılar kurmak için bir süreliğine Çin’e geçer. Burada Çan Kay Şek hükümetince tutuklanır; Hong Kong’daki gibi, öldüğü haberleri yayılır. Amca yine ölmemiştir. Ayağında prangayla yaklaşık 1 yıl hapishane hapishane dolaştırılmıştır. Kimi zaman boynuna halka takılıyordu. Bu dönemde, ünlü hapishane şiirlerini kaleme alır:

“Pirinç havanda acı çeker ama,

Acı geçince, beyazlığa hayransın;

Günümüzde insanlar da böyledir,

Felâketle dövülüp adam olur.” (s.78)

Ho Amca, pratik zekasıyla, kendini hapsedenleri sonunda ikna eder. Ortak düşman Japonya’ya karşı savaşmaya söz verir (zaten öyle yapacaktı) ve bunun karşılığında milliyetçi Çin’den yüklü bir maddi destek alır. Elbette onların kontrolünde kalmaz, fakat askeri güçlerini oluşturmak için zaman kazanmış olur. 1944’te Kurtuluş Ordusu’nun ilk birliği olan Silahlı Progapanda Birliği’ni oluşturur. Bu birlik, çete savaşı (gerilla) ilkelerini uygulayacaktır; ancak amaç, kazanmak değil, Vietnamlılar arasındaki korku iklimini kırmak üzere askeri yollarla propaganda olacaktır. Bu tam da Politikleşmiş Askeri Savaş stratejisine karşılık gelmektedir.

Savaşsa Savaş, Barışsa Barış: Her Zaman Müzakereye Açık Olmak

Birlikler sürekli güç kazanır; sonunda birliklerden Vietnam Halk Kurtuluş Ordusu oluşturulur. Siyasi komiseri Ho Amca, başkomutanı ise Vo Nguyen Giap. Hareket bir yandan askeri olarak güçlenirken bir yandan da ülkenin bağımsızlığa kavuşması için düşmanlar dahil tüm güçlerle görüşür. Amca, Japon işgalci faşizmine karşı ABD’yle görüşme yapar; ordusu için Fransızlara karşı kullanılmamak kaydıyla, ABD’den silah yardımı alır. Japon işgalcilerin elinde darmaduman olmuş Fransızlara görüşme çağrısı yapar; Japon işgalcilere karşı birleşik mücadele için onları müzakere masasına davet eder. Dolayısıyla, Vietnam bağımsızlığı, klasik şemalara uymaz. Büyük güçlerle gerektiğinde masaya oturulur, gerektiğinde savaşılır 3 milyon can pahasına da olsa... Ho Amca ve yoldaşları, ilke olarak, kazanacaklarına emin olmadıkları bir savaşa girmezler ve bu emin olma halini duygularına değil gerçekçiliğe dayandırırlar. Bunun için parti içi çeşitli sözcüler ve diğer yurtsever hareketlerin “genel ayaklanma zamanı geldi de çattı” dediği zamanlarda, “daha değil” derler. Güçlerini bir kerede, bir daha toparlanamayacak bir biçimde heba etmekten çekinirler. Ayrıca, düşman güçlerini oldukça ayrıntılı bir biçimde değerlendirirler. Başat olan düşmanı ve onun müttefiklerini, müttefiklerin ittifaktaki çıkarlarını vb. ayrıntılı olarak incelerler ve “müttefikler dostluğa yöneltilemiyorsa tarafsızlığa yöneltilmeli” (örneğin, bu savaşın onların savaşı olmadığına onları ikna etmek) anlayışını uygulamaya geçirirler.

Genel Ayaklanma – Ağustos Devrimi

İşte Ho Amca’nın ve nice devrimcinin ömürleri boyu bekledikleri o an sonunda gelir: Japonlar yenilir, Fransız sömürgeciler Vietnam’ı sömürmek üzere geri gelmeden önceki o kısa zaman diliminde Ho Amca, genel ayaklanma çağrısı yapar. Bu çağrıdan önce değişik siyasal kesimlerden temsilcilerle bir kongre toplayacak, çağrısını bu kongreye dayandıracaktır. Böylece yasama organının da temeli atılmış olur. Direniş güçleri kısa sürede hemen hemen bütün şehirlerde yönetimi ele geçirir; Fransız sömürgecilerinin silahları devrimcilere dağıtılır. Bu, dünya devrim tarihine ‘Ağustos Devrimi’ adıyla geçecektir. Bugün Vietnam’ın çeşitli kentlerindeki birçok cadde bu adı taşıyor.

Kısa süre sonra, 2 Eylül 1945’te, Ho Amca, başkent Hanoi’da bugün Amca’nın anıtkabrinin olduğu Ba Dinh Meydanı’nda Vietnam’ın bağımsızlığını ilan edecektir. O günlerden çocuklara yönelik sözleri akıllarda kalacaktır:

"Çocuklarım,

"Bugün Vietnam Halk Cumhuriyeti’nin ilk ders yılına başlıyoruz. Babalarınızın, ağabeylerinizin görmedikleri bağımsız bir memleket eğitimi görmekle mutlusunuz ... Seksen yıl süren kölelik memleketimizi küçülttü. Şimdi, atalarımızın bize bıraktıkları mirası ileri götürmemiz, dünyanın öbür memleketlerine yetişmemiz lazım. Vietnam şan ve şerefe kavuşacaktır. Halkı beş kıtanın öbür milletlerine eşit şerefli bir mevki sahibi olacak mı? Olacaksa, bunda büyük pay sizin çalışmakla geçen çabalı günlerinizin olacaktır ... " - s.103

Ho Çi Min: Bir Devrimcinin Yaşamı (1945-1950)

Ho Amca’nın Adının Haine Çıkması

1945’te bağımsızlık ilanından sonraki süreçte, Vietnam, sömürgeci güçler arasında yalnız ve zayıf kalır. Bunun için, Fransız sömürgecilerle Vietnam’ın bağımsızlığını tanıyan ama yine de Fransız askerini Vietnam’dan kovmayan bir anlaşma yapılır. Bu, radikal kesimlerde ve halk kitlelerinde tepkiye yol açar. Ho Amca’yla Vo Nguyen Giap’ı ‘işbirlikçi hain’ olarak görenler çıkar. Oysa onlar savaş hazırlıklarını yapmak üzere zaman kazanmaya çalışmaktadırlar. Meydana çıkar, durumu anlatır, halkı ikna ederler. Kürsüde ağlayarak şöyle diyecektir halka Ho Amca:

“- Dövüşeceğine, müzakereye girişmek, zeki olduğunu ispat etmek demektir. Müzakere yolu ile belki beş yılda bağımsızlığa kavuşmak elimizdeyken, niçin 50.000, 100.000 kişi feda edelim? (...)

- Ben, Ho Şi Minh sizi her zaman hürriyete doğru giden yolda yürüttüm, vatanımın bağımsızlığı uğrunda bütün ömrüm boyunca mücadele ettim. Şunu iyi biliniz ki, ölürüm, yine vatanı satmam. Sizi satmadığıma yemin ederim!” (s.132)

Sömürgecilerin Hukuksuzluğu

Müzakere sonucu, Fransız generaller Vietnam’a döner, fakat Fransa, Vietnam hükümetini tanır. Vietnam ve Fransız bayrakları artık yan yanadır. Ho Amca ile Fransız general sık sık görüşür, dostça sohbet ederler. Fakat Güney Vietnam’da işler hiç yolunda gitmez. Fransızlar Güney’le ilgili sözlerini tutmazlar. Güney’deki Fransız generali Kuzey’deki (Hanoi) gibi demokrat görünümlü değildir, açıkça sömürgecidir. Güney Vietnam’da Fransız denetiminde bir hükümet kurulduğunu ilan eder. Bu ilan, Ho Amca ve Vietnamlı temsilciler barış görüşmesi için Fransa’ya giderken gerçekleşir ve görüşmeyi baştan baltalamış olur. Sömürgeciler, Vietnam’ın toprak bütünlüğüne saygı göstermezler; bu da zaten ortada müzakere edilecek çok az şey bırakır.

Vietnam’ın ‘Medetsiz Yalnızlığı’

Vietnam’ın uluslararası yalnızlığı da düşündürücüdür. SSCB, Vietnam’ın bağımsızlık sürecinde doğrudan müdahil değildir; Sovyetler o dönemde daha çok Kore’deki gelişmelerle meşguldür. Ho Amca, kişisel sevimliliği nedeniyle Fransız sömürgeci ve burjuva basınında bile övgüyle anılan bir isim olur; ancak kendisi Fransız Komünist Partisi’nin kurucularından olmasına karşın; Fransız komünistlerden umduğu desteği bulamaz. FKP’liler, konu sömürgeler olduğunda ulusalcıdırlar. Onlara göre, Fransız bayrağının dalgalandığı her yer (Cezayir, Vietnam, Gine vb.) Fransız toprağıdır. Fransız hükümetinde çok sayıda komünist bakan ve Meclis’te çok sayıda komünist milletvekili olmasına karşın, bunların Vietnam’ın barışçıl bir biçimde bağımsız olmasında hiçbir katkıları olmaz. Vietnam tarafı, özellikle Ho Amca ve Vietnam genelkurmay başkanı olmasına karşın Vo Nguyen Giap, barışçıl bir biçimde bağımsız olmak için ellerinden geleni yaparlar; hatta bunun için kimi ilkelerinden ödün bile verirler. Ancak Fransız sömürgeciliğinin hukuk tanımazlığı bu çatışmayı silahlı mücadeleye dönüştürür ve 1945 ile 1975 arasında 3 milyon can kaybının olduğu bir cehennem coğrafyasıyla karşılaşırız. Vietnam’daki savaşlar için, Vietnam tarafına kimse ‘militarist’ diyemez; çünkü kendi içlerindeki radikal muhalefetten gelecek sert tepkileri göze alarak yine de barış talep eden taraf hep Vietnam tarafı olmuştur. Ancak, bir kez Fransa’nın ve ABD’nin müzakere taleplerinin tümüyle oyalama ve kandırmaca olduklarına emin olduklarında silaha sarılmışlardır. Ondan sonra da Vietnam’ın kuzeyiyle güneyiyle toprak bütünlüğü içinde bağımsız olmasına dek, yaklaşık 30 yıl silahı elden bırakmayacaklardır.

19 Aralık’ı Unutma

1946’daki anlaşmadan sonra, Vietnam askerleriyle Fransız askerlerinden karma birlikler oluşturulur. Bu birliklerde ufak tefek çatışmalar çıkar, fakat tatlıya bağlanır. Kasım 1946’ya gelindiğinde ise Hanoi’un dış ticarete açılan limanı olan Hai Phong’la ilgili bir anlaşmazlık domino etkisi yaratarak anlaşmanın son bulmasına yol açar. Fransız askeri, limandaki sevkiyatlarda Vietnam askerini yetkisiz kılmaya kalkmaktadır. Bir kıvılcım çakar ve Fransız ordusu, Vietnam ordusu ve sivil Vietnam halkı arasında çatışmalar başlar. Fransız deniz topçusunun şehre saldırısından sonra Fransız resmi kaynaklarına göre 6 bin Vietnamlı sivil ‘etkisiz hale getirilir.’ Bunlar, bardağı taşıran sonra damla olur. Gelişen olaylar sonucunda, Vo Nguyen Giap ve milisleri, 19 Aralık 1946’da Fransız sömürgecileri kovmak üzere genel bir saldırı başlatırlar. İlk iş olarak bütün trafoları patlatarak sömürgecileri gafil avlarlar. Bu tarih, Hanoi’da hâlen anılmaktadır. Ülkenin en bakımlı sokaklarından biri olan Kitapçılar Sokağı (Hanoi), 19 Aralık adını taşımaktadır. Ayrıca yıldönümü için caddeler 19 Aralık panolarıyla donatılır.

Tekrar Köle Olmaktansa...

Ho Amca, başkentten güvenli bölgeye güçlükle geçecek ve Vietnam halkına direniş çağrısında bulunacaktır:

"Bütün memleketteki hemşeriler,

"Barışa olan muhabbetimiz yüzünden, birtakım tavizlerde bulunduk. Oysa, biz taviz verdikçe, Fransız sömürgecileri bundan faydalanıp, haklarımızı gasp etmeğe yeltendiler ...

"Hayır! Memleketimizi kaybetmektense, tekrar köle haline gelmektense, her şeyimizi feda ederiz, daha iyi. Hemşeriler ayağa kalkın!

" .. Tüfeği olan, tüfeğini alsın, kılıcı olan, kılıcını kuşansın! Tüfeği de kılıcı da olmayan, kazmasını, nacağını, sopasını kapsın!

"... Yoksunlukların en ağırlarına, ıstırapların en acılarına katlanacakmışız. Olsun, hepsini göze alalım. Sonunda zaferi biz kazanacağız ... " (s.165-166)

Fransızlara karşı direnme savaşı sırasında Ho Amca, Fransız muhataplarına defalarca mektup yazacak, onları müzakereye davet edecektir. Oralı olmazlar. Tek bir yanıt verirler, onda da Vietnam tarafının kabul etmeyeceği kesin olarak bilinen bir koşul öne sürülecektir: Vietnamlı direnişçilerin silahlarını bırakıp teslim olması. Bu göstermelik zeytin dalı, elbette reddedilecekti.

Vietnam Yalnız Değildir Artık

1949’da Vietnam’ın yalnızlığı büyük ölçüde hafifleyecektir, çünkü bu yılda Çin İç Savaş ve Direnme Savaşı son bulacak, Çin Halk Cumhuriyeti kurulacaktır. Böylece Vietnamlı devrimcilerin Çin’in 1972’de ABD’yle anlaşmasına dek sadık ve güçlü bir müttefiki olacaktır. 1950’yle birlikte Fransız Komünist Partisi yönetimi de değişir; sonunda, olmaları gerektiği gibi ulusalcılıktan enternasyonalizme yönelirler. FKP, aradan geçen yıllarda artık çokça bakana ve vekile sahip olmasa da Ho Amca’yı saklandığı dağ başkentinde ziyaret etmiş olan yeni FKP başkanının 1950’deki konuşması, FKP’nin siyasetindeki değişimi yansıtıyordu:

“Vatansever Fransızlar olduğumuz içindir ki, Enternasyonalci zihniyetten hız almış işçiler olduğumuz içindir ki, Vietnam'da girişilen pis ve kirli savaş aleyhinde mücadele ediyoruz. Fransa'yı sevdiğimiz içindir ki, işlenen cinayetlerden Fransızların sorumlu olduklarını öğrenince, utançtan yüzümüz kızarıyor ve ıstırap duyuyoruz. Karl Marx'ın "Başka bir halkı ezen halkın kendisi de hür olamaz" sözlerinin doğru ve yerinde olduğunu hiçbir zaman bugün anladığımız kadar dehşetle anlamamıştık.” (s.182)

Ho Çi Min: Bir Devrimcinin Yaşamı (1950-∞)

Sömürgecilerin Kendilerini Aklamalarının Faturası Vietnam Halkına Çıkartılır

Fransız sömürgecileri, ilerleyen yıllarda, Vietnam özgürlük hareketini özellikle komünist bir hareketmiş gibi sunarak (ki içinde çokça komünist olmayan yurtsever de vardı) ABD gibi güçlerin desteğini almayı umar. Fransız Komünist Partisi’nin yeni yönetiminin yaptığı gibi, Vietnam’da işlediği insanlık ve savaş suçlarını kabul edip çekilmesi olanaklıyken; çekilmemek için ABD kartını kullanır. ABD’nin Vietnam Direnme Savaşı’na müdahil olması da bu Fransız sömürgecilerinin kendi suçlarını kabullenmeyip komünizm bahanesiyle temize çıkarma girişimiyle gerçekleşecektir.

Vietnam’ın İkiye Bölünmesi

Fransa’nın Vietnam direnişini küçük görerek müzakere masasına oturmaması ona pahalıya patlayacaktı: 6 Mayıs 1954’te Fransız sömürgeci ordusu kesin olarak yenilir ve Fransa çaresiz, masaya oturmak zorunda kalır. Fransa, bu yenilgisi sonrasında ABD’nin Vietnam’a atom bombası atmasını resmen talep edecek kadar çaresiz ve gözü dönmüştür. Ancak bu zafer, ne yazık ki, Kuzey Vietnam’ın bağımsızlığını garantilerken, Güney Vietnam’ın önce bir Fransız sömürgesi, sonra da bir Amerikan sömürgesi olmasını engelleyemedi. Zaten Vietnam-Amerikan Savaşı da böyle bir zeminde patlak verecekti. Ho Amca, iki Vietnam’ın bir halk oylamasıyla barışçıl bir biçimde birleşmesi yanlısıyken, bu oylama, anlaşma hükümlerine uyulmayarak asla gerçekleştirilmedi. Elbette adil koşullarda yapılacak bir oylamadan birleşme çıkacaktı. Güney Vietnam’ın işbirlikçi hükümeti, kendi ölüm fermanı anlamına gelecek bu hükmü elbette uygulamadı.

Vietnam’ın Adile Teyzesi Olarak Ho Amca

Bağımsızlıktan sonra ülke rejiminde değişikliğe gidilir. Artık dağlardan direnişi yöneten bir hükümet değildir söz konusu olan. Zafer kazanılmış, Ho Amca ve hükümet, başkent Hanoi’a dönmüştür. Rejim değişikliğiyle, başkanlık sisteminden vazgeçilir. Devlet başkanlığı ve başbakanlık görevleri ayrılır. Ho Amca, devlet başkanlığına devam eder; fakat artık başbakan olmayacaktır. Yaşı da ilerlemiştir. Daha çok, aslında başından beri partideki yaptığı görevine döner: Hakemlik. Bugün bir tür kamu denetçiliği gibi niteleyebileceğimiz bu rolde, hükümet içi ve hükümet ile halk arasındaki anlaşmazlıklarda çalınan kapı olur. Halkın Amca’ya sevgisi daha da artar. O, devrimci nutuklar çekerken çocukları da unutmaz. Onlara seslenir, onlarla şakalaşır. Vietnam’ın bir tür Adile Teyzesi olur. Ho Amca bir kuramcı değildir. Vietnam Komünist Partisi’nde çeşitli görüşlerde kuramcılar vardır. İki temel klik Sovyet yanlısı klik ile Çin yanlısı kliktir. Ho Amca, bunları 1930’da Vietnam’ın 3 komünist partisini tek çatıda altında birleştirdiği gibi ustaca birleştirir.

Bir Devrimcinin Portresi

Ho Amca, Vietnam’da iktidarın en tepesinde olmasına karşın, eski devrimci alışkanlıklarını değiştirmemiştir:

“Sırtında bezden asker ceketi, boynunda atkı, ayağında otomobil lastiğinden yapılmış kauçuk sandallar, elinde baston, mal olarak, taşınır küçük yazı makinası. Dünyanın bütün yollarını tepe tepe ve yüzyılımızı arşınlıya arşınlıya halkını ayaklandıran ve bir devlet kuran bu ihtiyar İnkılap gezgininin bütün eşyası bundan ibarettir.” (s.203)

Sömürgecilik karşıtı Fransız gazeteci Lacouture’ün sözlerine kulak verelim:

“. . . Eylemle, kurnazlıkla ve güçle bu kadar perçinlenmiş bir kimsenin eşi bulunmaz bir görünüşü vardır. Böyle bir insanın yetişmesi için, sayısız tecrübeler, tehlikeli durumlar, düşkün bir çevrede duygulu ve az gelişmiş bir zirai toplumda sert bir çocukluk devresi geçirmek gerekir. Ayrıca savaş sonrasının o harika, facialarla dolu, kardeş Paris'ini keşfetmek, hem «1848 İnkılabının son kahramanları» hem de «Lenincilerin» ilki olan insanlarla düşüp kalkmak, uzun bir sürgün hayatı yaşamak, hapisten, açlıktan, Çin entrikalarından yılmamak, yüce dağ tepelerinde çete savaşları vermek, tedhişin türlüsüne katlanmak ister ... Ancak ondan sonra, böyle bir insan halkını zaferlere, toplumunu sosyalizme doğru götürebilir...” (s.208)

Güney’de Ho Amca Sevgisi

1954’ten sonra Güney Vietnam’da yurtseverler ve devrimciler için bir cehennem düzeni kurulacaktır. Ho Amca’nın yaşamının son 15 yılı, iki Vietnam’ın birleşmesi çabasına ayrılacaktır. 1964’te resmen başlayan Amerikan saldırıları ve ardından gelen bombardıman ise yalnızca Güney için değil Kuzey Vietnam halkları için de felaket günleri anlamına gelecekti. Amca, 1969’da son nefesini verir. Bu kadar sevilmiş bir önder Vietnam tarihinde zaten yok; belki dünya tarihinde bile yoktur. İşgal altındaki Güney Vietnam’ın yurtseverlerinden ve devrimcilerinden salıverilmeleri için karşılamaları istenen koşullardan biri, Ho Amca’yı liderleri olarak görmeyi bırakıp ona küfretmeleridir. Bu, nadiren gerçekleşir. Güney Vietnamlı sayısız devrimci ve hatta apolitik sivil halk, son nefesinde “yaşasın Vietnam, yaşasın Başkan Ho” diyecektir. Güney Vietnam’da onun öyle çok seveni vardır ki, Güney’de de Kuzey’de olduğu kadar büyük yas tutulur, elbette gizli gizli ama yine de bümbüyük.

Vietnam’ın Şimdiki Zamanı

Ho Amca 1969’da öldükten sonra Vietnam’ı önce Çin yalnız bıraktı. Çin’in ABD’yle yakınlaşması sonrasında, Çin ile Vietnam arasında sıcak çarpışma bile yaşandı. Daha sonra 1986’da ise Sovyetler “biz kendimize yetemiyoruz” diyerek yardımı kesti. % 400’ü bulan enflasyona karşı Vietnam Komünist Partisi, Çin’dekine benzer bir politikayla karma ekonomiye geçti. Bugün Vietnam’da bütün küresel şirketler var ve büyük kârlar elde ediyorlar. Fakat ülkede ekonomik model değişse de Ho Amca sevgisi bitmiyor. Onun anıtkabrinde mumyasını görmek isteyenler uzun kuyruklar oluşturuyorlar. Bütün tarihsel olaylar ve anmalar Amca’yla ilişkili olarak kutlanıyor. Bağımsızlığı ilan ettiği gün olan 2 Eylül, resmî tatil... 19 Mayıs, doğum günü, sevinçle, coşkuyla, özlemle kutlanıyor. Ho Amca’nın 127. yaşında, Vietnam, belki onun istediği bir ülke olmanın uzağında, ama birçok Vietnamlının söylediği ve söyleyeceği gibi, yine de 3 milyon cana mal olan 30 yıllık savaş bitti ve iki Vietnam birleşti. Şimdi ülke, sivillerin silah taşımasına izin verilmeyen, cinayet oranlarının düşük olduğu huzurlu, istikrarlı bir ülke olarak anılıyor. Huzur ve istikrar... Bunlar Ho Amca’ya ve halkına çok uzaktı, artık değil...

Şair Olarak da Anımsanacak

Ho Amca ayrıca şairliğiyle anımsanacak:

"Bugünkü şiire, çelik gibi, su vermeli,

Şairler bilmeli, dövüşmeyi herkes gibi!"

- Hapishane Şiirleri

Sözümüzü Ho Amca’nın çocuklar için yazdığı bir şiirle noktalıyoruz:

“Olgunlaşmış yavrularım geldiniz,

Amcanızı çok, çok sevindirdiniz,

Bugün sevinçli bir mektup var size,

Hepinizi öperim yavrularım,

Yakın uzak eyaletlerden geldiniz ...

Uzak yakın her köyde herkesin

Bugün her yerde karnı tok, sırtı pek,

Hemşerilerimiz ilerliyorlar.

Zaferin kırmızı renkli bayrağı

Hür göklerimizde dalgalanıyor,

Sevinin, yavrularım, sevinin,

Benim de göğsüm kabardı, bilin ki,

Gelecek güz daha mutlu olacak!”

Ek: Türkçe’de Vietnam Hakkında Yayınlanmış Kitaplar ve Haklarında Yazılanlar:

Sosyalist Vietnam romanları:

Anh Duc (1969/1977). Şafakta Kazandık Zaferi [Hòn Đất]. İstanbul: Zafer.

Nguyen Duc Thuan (1979/1967). Direnme Savaşı: Saygon Zindanlarında Mücadele [Bất khuất] (çev. Mehmet Taş). İstanbul: Oda Yayınları.

Thi, Nguyen Dinh (1967/1968). Gök Cephesi [Mặt trận trên cao] (çev. Cemal Süreya). İstanbul: Cem Yayınevi.

Van, Tran Dinh (1975). O Bir Militandı: Nguyen Van Troi’un Yaşamı [Sống như anh] (çev. Defne Behramoğlu). İstanbul: Oda Yayınları.

Bir Vietnamlı tarafından yazılmamış fakat içeriden yazılmış hissi veren bir diğer roman:

Morris, Edita (1970/1968). Vietnam’a Sevgiler [Love to Vietnam] (çev. Ülkü Tamer). İstanbul: De.

Gezgin, U.B. (2017). ‘Direnme Savaşı’ Üzerine: Direnenlerin Tarafından Vietnam-Amerikan Savaşı. Yeni E Dergisi, Mart 2017 Sayısı, Sayı 5.

Gezgin, U.B. (2017). ‘Şafakta Kazandık Zaferi’ Üzerine. Kolaj Art, 14 Şubat 2017. http://kolajart.com/.../doc-dr-ulas-basar-gezgin-safakta...

Gezgin, U.B. (2016). Bir Vietnam-Amerikan Savaşı Romanı: Gök Cephesi. Edebiyat Haber, 30.12.2016. http://www.edebiyathaber.net/bir-vietnam-amerikan-savasi.../

Gezgin, U.B. (2015). Vietnam’da Kültür-Sanat (4): Güç Veriyor Her Şeye Karşın Onun Öyküsü. Kolaj Art, 6 Mayıs 2015. http://kolajart.com/.../doc-dr-ulas-basar-gezgin-guc.../

Sosyalist Vietnam Öyküleri

Anh Duc (1978). Özgürlük İçin Savaştık [Kisanu] (çev. Nermin Taşçıoğlu). İstanbul: Oda Yayınları.

Vietnam Siyaset Kuramı Kitapları:

Le Duan (1978/1971). Vietnam Devrimi (çev. Yüksek Demirekler). Ankara: Bilim ve Sosyalizm Yayınları.

Ho Şi Minh (1975). Seçme Yazılar [Selected Articles and Speeches 1920-1967] (çev. Aydın Kurtuluş). Ankara: Aşama Yayınları.

Vo Nguyen Giap (1975/1978/1994). Vietnam Halk Savaşı [Big Victory Great Task] (çev. Mehmet Tunç). Ankara: Bilim ve Sosyalizm Yayınları

Vo Nguyen Giap (1974/1989). Vietnam Ulusal Kurtuluş Savaşı [La Guerre de Liberation Nationale au Vietnam, Ligne Générale, Stratégie, Tactique / National Liberation War in Vietnam]. İstanbul: Aşama/Ekin.

Vo Nguyen Giap (1968). Halk Savaşı Halk Ordusu (çev. M. Ardos). Ankara: Sol. (Kitap, generalin 4 makalesinden oluşuyor.)

Tam Vu ve Nguyen Khac Vien (1977). Vietnam Savaşıyor: Partileşme Süreci. Kırsal Yayınevi.

Bunlar dışında Avustralyalı devrimci bir gazeteci olan Wilfred Burchett’in savaş sırasında yazdığı ‘Vietnam Kazanacak’ (Vietnam will win!) kitabı anılabilir.

Gezgin, U.B. (2017). Ho Amca'nın Vietnamı. Biamag, 21 Ocak 2017. https://bianet.org/.../siyaset/182768-ho-amca-nin-vietnami

Yaşam Öyküsü

Lacouture, Jean (1968/1967). Ho Şi Minh [Hô Chi Minh] (çev. Şerif Hulûsi). İstanbul: Payel.

Neumann-Hoditz, Reinhold (1992). Ho Şi Minh: Bir Ulusal Kurtuluşçunun Portresi (çev. Nesrin Oral). İstanbul: Belge.

Türkçe Yazılmış Vietnam Romanı

Macit, Cevat (1973). Vietnam Geçidi (Vietnam Kurtuluş Savaşı’nın Belgesel Romanı). İstanbul: Ararat Yayınevi.

18 Mayıs 2025 Pazar

Klasik Mantığa Giriş (Notlar) | Mahmut Boyuneğmez

Mahmut Boyuneğmez

Giriş
Bu notlar, klasik mantığın temel kavramlarını ve ilkelerini tanıtmayı amaçlar. Mantık, doğru akıl yürütmenin kurallarını inceleyen bir disiplindir ve bilim, matematik, felsefe gibi alanlarda temel bir araçtır. Bu metin önermeler, bağlaçlar, niceleyiciler ve çıkarsama yöntemlerini kapsar. Her bölüm, tanımlar, örnekler ve doğruluk tablolarıyla desteklenerek mantıksal düşünme becerilerini geliştirmeyi hedefler.

1. Önerme

Tanım: Doğru veya yanlış olabilen, kesin bir yargı ifade eden cümlelere önerme denir.
Açıklama: Önermeler, mantığın temel yapı taşlarıdır. Doğruluk değeri bağlama bağlı olabilir, ancak kesin bir yargı sunmalıdır.

Örnek:

  • “Dünya yuvarlaktır.” (Doğru)
  • “İnsan uçabilir.” (Teknolojik bağlamda doğru, doğal bağlamda yanlış)

Önerme Olmayan Cümleler:

  • Emir: “Kapıyı kapat!”
  • Soru: “Saat kaç?”
  • Ünlem: “Ne güzel bir gün!”
  • Belirsiz: “Belki yarın gelir.”

Not: “Cinler ve periler vardır” bir önermedir, çünkü doğru veya yanlış bir yargı ifade eder, ancak bilimsel bağlamda doğrulanamaz.

2. Basit Önerme

Tanım: Yalnızca bir hüküm içeren önermelere basit önerme denir.

Örnek:

  • p: “MAR, Marksist bir internet sitesidir.”
  • q: “Güneş bir yıldızdır.”

Değili: Bir önermenin doğruluk değerini tersine çevirir. Sembol: ¬p, p veya p’.

Örnek:

  • p: “Gerçeklik devrimcidir.” (D) ¬p: “Gerçeklik devrimci değildir.” (Y)

Doğruluk Tablosu:

p

¬p

D

Y

Y

D

3. Mantığın Temel İlkeleri

Mantık, doğru akıl yürütmenin kurallarını inceleyen bir disiplindir ve üç temel ilkeye dayanır: özdeşlik, çelişki ve üçüncü halin imkânsızlığı.

i. Özdeşlik İlkesi

Tanım: Bir şey kendisidir. Sembolik: A ≡ A.

Açıklama: Bir önerme veya nesne kendi kimliğini korur.

Örnek:

  • “Bir kedi kedidir.”
  • p: “5 = 5”

ii. Çelişki İlkesi

Tanım: Bir önerme aynı anda hem doğru hem yanlış olamaz. Sembolik: ¬(A ¬A).

Örnek:

  • “Bu gül kırmızıdır ve kırmızı değildir.” (p ¬p, yanlış)
  • p: “Ali evdedir.” “Ali evdedir ve evde değildir.” (Çelişki)

iii. Üçüncü Halin İmkânsızlığı İlkesi

Tanım: Bir önerme ya doğru ya yanlıştır; üçüncü bir durum mümkün değildir. Sembolik: A ¬A.

Örnek:

  • “Yağmur yağıyor veya yağmıyor.” (p ¬p)
  • “Bir sayı ya çifttir ya tekdir.”

Doğruluk Tablosu:

p

¬p

p ¬p

D

Y

D

Y

D

D

 4. Bileşik Önerme

Tanım: Basit önermelerin bağlaçlarla (ve, veya, ya da, ise, ancak ve ancak) birleştirilmesiyle oluşan önermeler.

Semboller:

: ve

: veya

: ya da

: ise

: ancak ve ancak

≡: denk

: bazı

: her

Örnek: “MAR Marksisttir ve pedagojik amaçlar taşır.” (p q)

5. Ve Önermesi

Tanım: p ve q önermeleri “ve” bağlacıyla birleşir (p q). Her iki önerme doğruysa doğrudur.

Örnek: “Marx bir insandır ve devrimcidir.” (p q)

Doğruluk Tablosu:

p

q

p q

D

D

D

D

Y

Y

Y

D

Y

Y

Y

Y

Değili: ¬(p q) ≡ ¬p ¬q (De Morgan Kuralı).

Örnek:  q: "Marx bir insandır ve devrimcidir." (D) ¬(p q): “Marx insan değildir veya devrimci değildir.” (Y)

6. Veya Önermesi

Tanım: p ve q önermeleri “veya” bağlacıyla birleşir (p q). En az biri doğruysa doğrudur.

Örnek: “MAR’da teorik yazılar veya videolar vardır.” (p q)

Doğruluk Tablosu:

p

q

p q

D

D

D

D

Y

D

Y

D

D

Y

Y

Y

Değili: ¬(p q) ≡ ¬p ¬q.

Örnek: p   q: "Ayşe veya Fatma bu işi yapmıştır." ¬(p q): “Ayşe bu işi yapmamıştır ve Fatma bu işi yapmamıştır.”

7. Ya da Önermesi

Tanım: p ve q önermeleri “ya da” bağlacıyla birleşir (p q). Yalnızca biri doğruysa doğrudur.

Örnek: “‘Mantik’ adlı hayvanım kedi ya da köpektir.” (p q). İkisi aynı anda olamaz. İkisinin dışında bir hayvan, örn. kuşsa, bu önerme yanlıştır.

Doğruluk Tablosu:

p

q

p q

D

D

Y

D

Y

D

Y

D

D

Y

Y

Y

Değili: ¬(p q) ≡ (p q) (¬p ¬q).

Örnek:  q: "Neşe kahve ya da çay içer." Değili: “Neşe ya hem kahve hem çay içer ya da ne kahve ne çay içer.”

8. Koşullu Önerme

Tanım: p ve q önermeleri “ise” bağlacıyla birleşir (p q). p doğruysa q da doğru olmalıdır; yalnızca p doğru ve q yanlışsa yanlıştır.

Örnek: “Günlerden pazar ise kahvaltıda omlet yeriz.” (p q)

Doğruluk Tablosu:

p

q

p q

D

D

D

D

Y

Y

Y

D

D

Y

Y

D

Değili: ¬(p q) ≡ p ¬q.

Örnek: “Mert Londra’ya gitmişse çalışmıştır.” ¬(p q): “Mert Londra’ya gitmiştir ve çalışmamıştır.”

Gerektirme Kavramı:

  • Tanım: p q, p doğru olduğunda q’nun da doğru olmasını gerektirir. p, q için yeterli; q, p için gereklidir.
  • Örnek: “Bugün Cumartesiyse yarın Pazardır.”
  • Açıklama: Gerektirme, koşullu önermenin temel özelliğidir ve mantıksal çıkarımda kullanılır.

9. Ters, Karşıt ve Karşıt Ters

Tanım:

  • Ters: ¬p ¬q
  • Karşıt: q p
  • Karşıt Ters: ¬q ¬p

Örnek: p q: “Bir canlı insan ise memelidir.”

  • Ters: “İnsan değilse memeli değildir.” (Yanlış, balinalar memelidir.)
  • Karşıt: “Memeliyse insandır.” (Yanlış, köpekler memelidir.)
  • Karşıt Ters: “Memeli değilse insan değildir.” (Doğru, insan memelidir.)

Doğruluk Tablosu:

p

q

¬p

¬q

p q

¬q ¬p

D

D

Y

Y

D

Y

D

Y

Y

D

Y

D

Y

D

D

Y

D

D

Y

Y

D

D

D

D

Ters (¬p ¬q) ve karşıt (q p) genellikle p q ile denk değildir; ancak karşıt ters (¬q ¬p) bazı durumlarda p q ile eşdeğerdir (doğruluk tablosunda görüldüğü üzere).

10. Gerekli ve Yeterli Koşul

Tanım:

  • Yeterli Koşul: p q’da p, q’yu sağlar.
  • Gerekli Koşul: q, p için zorunludur.
  • p q: p ve q hem gerekli hem yeterlidir.

Örnek:

  • p q: “İnsansa düşünebilen canlıdır.” (p yeterli, q gerekli)
  • p q: “Bir sayı ancak ve ancak 2 ile bölünebiliyorsa çifttir.”

Tablo: Gerekli ve Yeterli Koşullar

Durum

Gerekli (q)

Yeterli (p)

p q

q, p için zorunlu

p, q’yu sağlar

p q

q, p için zorunlu

p, q’yu sağlar

 

p, q için zorunlu

q, p’yi sağlar

Örnek: “Bir binaya girmek için anahtar gerekli, ama doğru kapı da lazım (yeterli koşul).”

11. Çift Yönlü Gerektirme

Tanım: p q, p ve q’nun aynı doğruluk değerine sahip olduğu durumları ifade eder. Her ikisi de birbirine gerekli ve yeterlidir. Sembolik: p q ≡ (p q) (q p). Türkçede “ancak ve ancak” ile ifade edilir.

Doğruluk Tablosu:

p

q

p q

D

D

D

D

Y

Y

Y

D

Y

Y

Y

D

Örnek 1: “Bir üçgen ancak ve ancak Öklid düzlemindeyse iç açıları toplamı 180°’dir.”

  • p: “Bir üçgenin iç açıları toplamı 180°’dir.”
  • q: “Bir üçgen Öklid düzlemindedir.”

Açıklama: Öklid geometrisinde iç açıların toplamı 180°’dir; düzlem dışı geometrilerde (örneğin, küresel) farklıdır.

    • p q: İç açıları toplamı 180° olan bir üçgen Öklid düzlemindedir.
    • q p: Öklid düzlemindeki bir üçgenin iç açıları toplamı 180°’dir.
    • p q: İç açıların toplamı 180° olması, Öklid düzleminde olmakla eşdeğerdir.

Örnek 2: “Bir sayı ancak ve ancak 2 ile bölünebiliyorsa çifttir.”

  • p: “Sayı çifttir.”
  • q: “Sayı 2 ile bölünebilir.”
  • Açıklama: Çift sayıların tanımı, 2 ile bölünebilmedir.
    • p q: Çiftse 2 ile bölünebilir.
    • q p: 2 ile bölünebiliyorsa çifttir.
    • p q: Çift olmak, 2 ile bölünebilmekle eşdeğerdir.

Örnek 3: “Bir öğrenci ancak ve ancak 50 puan veya üstü aldıysa sınavı geçer.”

  • p: “Öğrenci sınavı geçti.”
  • q: “Öğrenci 50 puan veya üstü aldı.”
  • Açıklama: Geçme kriteri 50 puandır.
    • p q: Sınavı geçtiyse 50 puan veya üstü almıştır.
    • q p: 50 puan veya üstü aldıysa sınavı geçer.
    • p q: Sınavı geçmek, 50 puan veya üstü almakla eşdeğerdir.

Örnek 4: “Bir gün ancak ve ancak ertesi gün Çarşamba ise Salı’dır.”

  • p: “Bir gün Salı’dır.”
  • q: “Ertesi gün Çarşamba’dır.”
  • Açıklama: Salı’nın ertesi Çarşamba’dır; Çarşamba’nın bir öncesi Salı’dır.
    • p q: Salı ise ertesi gün Çarşamba’dır.
    • q p: Ertesi gün Çarşamba ise bir önceki gün Salı’dır.
    • p q: Salı olmak, ertesi gün Çarşamba olmakla eşdeğerdir.

Ek Açıklama:

  • p q, p ve q’nun eşdeğer olduğunu gösterir.
  • Türkçede “ancak ve ancak” (veya eşdeğeri “ise ve ancak”) iki durumun sıkı sıkıya bağlı olduğunu belirtir.
  • Örnek: “Bir kapı ancak ve ancak anahtar döndüyse kilitlidir.”
  • Not: “Çift Yönlü Gerektirme” terimi, p q’nun eşdeğerlik ve gerektirme doğasını vurgular. “Çift Yönlü Koşullu Önerme” koşullu önermelere odaklanır, ancak Türkçe literatürde “Çift Yönlü Gerektirme” daha yaygındır.

12. Totoloji

Tanım: Tüm doğruluk değerlerinde doğru olan bileşik önerme.

Örnek:

  • “Yağmur yağar veya yağmaz.” (p ¬p)
  • “Bir sayı çifttir veya tekdir.” (p ¬p)

Doğruluk Tablosu:

p

¬p

p ¬p

D

Y

D

Y

D

D

13. Çelişki

Tanım: Tüm doğruluk değerlerinde yanlış olan bileşik önerme.

Örnek:

  • “Bu gül kırmızıdır ve kırmızı değildir.” (p ¬p)
  • “Bir sayı 5’tir ve 5 değildir.” (p ¬p)

Doğruluk Tablosu:

p

¬p

p ¬p

D

Y

Y

Y

D

Y

14. Niceleyiciler

i. Her Niceleyicisi

Tanım: Bir kümenin tüm elemanları için önerme doğrudur. Sembol: .

Örnek: “Her insan ölümlüdür.” (x P(x))

Değili: ¬(x P(x)) ≡ x ¬P(x).

Örnek: “Her insan hayattadır.” Değili: “Bazı insanlar hayatta değildir.”

ii. Bazı Niceleyicisi

Tanım: Bir kümenin en az bir elemanı için önerme doğrudur. Sembol: .

Örnek: “Bazı kediler kuyruksuzdur.” (x P(x))

Değili: ¬(x P(x)) ≡ x ¬P(x).

Örnek: “Bazı kediler kuyruksuzdur.” Değili: “Her kedi kuyrukludur.”

iii. Benzersizlik Niceleyicisi

Tanım: Yalnızca bir eleman için önerme doğrudur. Sembol: !.

Örnek: “Ankara, Türkiye’nin başkentidir.” (!x P(x))

Uygulama Örneği:

  • : “Her öğrenci sınavda 50 puan alırsa geçer.” (x P(x))
  • : “Bazı öğrenciler 90 puan aldı.” (x P(x))
  • !: “Yalnızca bir öğrenci 100 puan aldı.” (!x P(x))

Not: Her niceleyicisi () bir kümenin tamamını, bazı niceleyicisi () bir kısmını, benzersizlik niceleyicisi (!) yalnızca bir elemanı kapsar.

15. Terim, Tanım, Aksiyom/Postülat, Önerme, Bilgi ve Sanı

  • Terim: Bilim dallarında kullanılan kavramlar (örn. “önerme”).
  • Tanım: Terimin özelliklerini açıklama (örn. “Üçgen, üç kenarı olan şekildir.”).
  • Aksiyom/Postülat: Doğruluğu kabul edilen önerme (örn. “Fizik yasaları evrenseldir.”).
  • Önerme: Doğruluğu veya yanlışlığı kesin ifade (örn. “Güneş bir yıldızdır.”).
  • Sanı: Kısmi kanıtlara dayanan ifade (örn. “Cinler ve periler vardır.”).
  • Bilgi: Doğrulanmış doğru inanç (örn. “Dünya yuvarlaktır.”).

16. Çıkarsama Türleri

1. Tümdengelim Yöntemleri

  • Doğrudan Çıkarım: p q ve p doğruysa q doğrudur.
    • Örnek: “MAR Marksistse işçi sınıfının devrimci olduğunu benimser.” p doğru, q doğru.
  • Karşıt Tersle Çıkarım: p q yerine ¬q ¬p.
    • Örnek: “Bir gün Salı ise ertesi gün Çarşamba.” → “Bir sonraki gün Çarşamba değilse bir önceki gün Salı değil.”
  • Olmayana Ergi: ¬p çelişkiye yol açarsa p doğrudur.
    • Örnek 1: “Karekök 2 rasyonel değil. Varsayalım rasyonel (Kerekök 2 = a/b). a² = 2b² çelişkiye yol açar.”
    • Örnek 2: Bir sayının asal olup olmadığını inceleyelim. Amacımız, 7’nin asal olduğunu kanıtlamak olsun. 

- Adım 1: Önermeyi Tanımlayalım 

p: “7 asal bir sayıdır.” Asal sayı, yalnızca 1 ve kendisi tarafından bölünebilen sayıdır.

- Adım 2: Tersini Varsayalım

¬p: “7 asal bir sayı değildir.” Yani, 7’nin 1 ve 7 dışında başka bölenleri vardır.

- Adım 3: Varsayımın Sonuçlarını İnceleyelim

7’nin bölenlerini kontrol edelim: 2, 3, 4, 5, 6’ya bölünmüyor (örneğin, 7 ÷ 2 = 3,5; tam sayı değil).

Yalnızca 1 ve 7’ye bölünüyor. Ancak ¬p, başka bölenler olduğunu söylüyor.

- Adım 4: Çelişkiyi Tespit Edelim

¬p (7 asal değil), 7’nin asal tanımına aykırı: 7’nin başka böleni yok. Bu çelişki.

- Adım 5: Sonuca Ulaşalım

¬p çelişkiye yol açtığı için yanlış. Dolayısıyla, p doğru: 7 asal bir sayıdır. 

- Bu basit örnek, olmayana ergi yönteminin tersini varsayıp çelişki aramaya dayandığını gösterir.

  • Aksine Örnekle Çürütme: Yanlışlığı örnekle gösterme.
    • Örnek: “Tüm kuşlar uçar.” Penguen bu önermeyi çürütür.

2. Tümevarım Yöntemi

  • Tanım: Gözlemlerden genellemeye ulaşma.
  • Örnek: “Karga, serçe uçar.” “Bazı kuşlar uçar.”

17. Bir Soru

Soru: “Dünyada F=ma geçerlidir. Diğer gezegenlerde ve evrende geçerli olduğu tümevarımla mı kabul edilir?”

Cevap: Hayır. “Fizik yasaları evrenseldir” aksiyomu, F=ma’nın evrenin her yerinde geçerli olduğunu tümdengelimle çıkarır. Tümevarım, sınırlı gözlemlerle genelleme yapar ve bu durumda yetersizdir.

18. Bağlaçların Doğruluk Tabloları

Tablo Bağlaçların Doğruluk Tabloları

p

q

p q

p q

p q

p q

p q

D

D

D

D

Y

D

D

D

Y

Y

D

D

Y

Y

Y

D

Y

D

D

D

Y

Y

Y

Y

Y

Y

D

D

19. Anahtar Terimler

  • Aksiyom/Postülat: Doğruluğu kabul edilen önerme (örn. “Fizik yasaları evrenseldir.”).
  • Bileşik Önerme: Basit önermelerin bağlaçlarla birleşmesi (örn. p q).
  • Çift Yönlü Gerektirme: p q, p ve q aynı doğruluk değerine sahipse doğru (Bölüm 11).
  • Totoloji: Her zaman doğru önerme (örn. p ¬p).
  • Çelişki: Her zaman yanlış önerme (örn. p ¬p).

20. Sözlük

  • Önerme: Doğruluğu veya yanlışlığı kesin ifade (Bölüm 1).
  • Totoloji: Tüm durumlarda doğru önerme (Bölüm 12).
  • Çelişki: Tüm durumlarda yanlış önerme (Bölüm 13).
  • Niceleyici: Kümelerdeki elemanlar için önermeyi tanımlar (Bölüm 14).
  • Çift Yönlü Gerektirme: p q, p ve q’nun eşdeğeri (Bölüm 11)
Not: Klasik mantık üzerine daha detaylı bir okuma için bağlantı adresimiz:

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]