Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi

22 Kasım 2025 Cumartesi

Faşizm Üzerine

Mahmut Üstün

Özet

Bu yazı, "Faşizm Yazıları" adlı çalışmadaki temel argümanları ve metodolojik yaklaşımları sentezlemektedir. Çalışmanın ana tezi, faşizmin kapitalizmden bağımsız, hatta ona karşıt bir "üçüncü yol" ya da "sol" bir hareket olduğu yönündeki egemen burjuva literatürünü çürütmektir. Bunun yerine, faşizmin özellikle tekelci aşamadaki büyük sermayenin çıkarlarına hizmet eden, kapitalizmin çoklu ve derin kriz dönemlerinde başvurduğu olağanüstü bir devlet biçimi olduğu savunulmaktadır.

Temel Çıkarımlar:

• Faşizm ve Sermaye İlişkisi: Faşizm, büyük sermaye tarafından finanse edilen, desteklenen ve nihayetinde iktidara taşınan bir harekettir. Faşist rejimler, büyük sermayenin kârlarını artırmış, tekelleşmenin önünü açmış ve işçi sınıfı hareketlerini acımasızca bastırarak sermayenin çıkarlarına hizmet etmiştir. Bu ilişki, ampirik verilerle (şirket kârları, kartelleşme yasaları, devlet-tekel bütünleşmesi) kanıtlanmaktadır.

• Egemen Literatürün Eleştirisi: Liberal ve muhafazakâr faşizm literatürü, faşizmi anlamaktan çok Marksist faşizm teorisinin hegemonyasını kırma motivasyonuyla hareket etmektedir. Bu literatür, faşizmi sınıfsal ve ekonomik kökenlerinden kopararak bir ideoloji ve kültür olgusuna indirger. Sermaye ile faşizm arasındaki bağı önemsizleştirmek için verileri çarpıtır veya yanlış yorumlar.

• "Anti-Kapitalizm" Mitosu: Faşistlerin, özellikle ilk dönemlerinde kullandığı "anti-kapitalist" söylem, yüzeysel ve stratejiktir. Bu söylem, özel mülkiyeti değil, "tefeci" finans sermayesini hedef alır ve pratikte antisemitizm ile yabancı düşmanlığına dönüşür. İktidara gelindiğinde bu söylem terk edilmiş, ekonomi politikaları ise tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillenmiştir.

• Metodolojik Yaklaşım: Faşizmi anlamak için "soy kütüğü" çıkarmak yerine, onu bir süreç olarak analiz etmek gereklidir. "Faşistleşme süreci", "faşistleşme momenti" ve "ön faşizm" gibi kavramsal araçlar kullanılabilir. Faşizm, sadece alttan gelen bir hareket değil, aynı zamanda devlet katındaki otoriterleşme ve bu ikisinin büyük sermaye ile bütünleştiği bir sürecin ürünüdür.

I. Faşizm, Sermaye ve Kapitalizm İlişkisi

Faşizmin sermaye ve kapitalizmle olan organik bağı ortaya konulmalı ve bu bağı reddeden veya önemsizleştiren "egemen burjuva faşizm literatürü" eleştirilmelidir.

Egemen Literatürün Eleştirisi ve Temel Argümanlar

Liberal ve muhafazakâr faşizm literatürünün temel motivasyonu, faşizmi anlamaktan ziyade Marksist faşizm analizini itibarsızlaştırmaktır. Bu literatürün temel zaafları şunlardır:

• İdeoloji ve Kültüre Odaklanma: Faşizmi, ekonomik ve sınıfsal temelinden kopararak, tüm sınıfları kesen bir "kültürel devrimcilik" olarak tanımlama eğilimindedirler.

• Ampirik Yüzeysellik: Sermaye-faşizm ilişkisini, sermayedarların faşist partiye üye olma, mali destek sağlama gibi dar ve nicel verilere indirgerler. Bu yaklaşım, faşizmin kapitalizmin yapısal krizlerine sunduğu "çözüm" işlevini göz ardı eder.

• Çifte Standart: Faşizm ile komünizm veya devrimci halk hareketleri arasında benzerlikler ararken; faşizmin liberaller, muhafazakârlar ve yönetici elitlerle olan derin ilişkisini kasıtlı olarak görmezden gelirler.

Oysa faşizm "kapitalizmin ekonomik, siyasal-kurumsal, ideolojik-kültürel alanlarının tümünü kapsayan ve olağan yöntemlerle aşılamayacağı düşünülen çoklu krizini kapsamlı bir yeniden yapılanmaya giderek aşmaya yönelen bir olağanüstü devlet biçimi"dir.

Sermaye-Faşizm Bağlantısına Dair Kanıtlar

Burjuva literatürün kendi sunduğu veriler dahi sermaye ile faşizm arasındaki sıkı bağı kanıtlamaktadır.

İktidar Öncesi Dönem

• Maddi ve Siyasi Destek: Burjuva yazarlar dahi (Passmore, Paxton, Michel) kapitalistlerin, solu ve işçi hareketlerini ezmek için faşist çeteleri finanse ettiğini ve kullandığını kabul etmektedir. İtalya'da büyük sanayiciler ve toprak sahipleri "Bolşevizm’e karşı bir kutsal ittifak" kurarak Mussolini'nin çetelerini fonlamıştır.

• Artan Destek: Sermayenin desteği, faşist hareketler kitleselleşip iktidar alternatifi haline geldikçe azalmamış, aksine artmıştır. Michel'in aktardığına göre, Nazi Partisi 1932 seçimlerinde oy kaybedince, ağır sanayi (Thyssen, Krupp), basın kralları (Hugenberg) ve finansörler (Shroeder) tarafından "çok daha kuvvetli biçimde elinden tutularak yeniden başarılı duruma getirilmiştir."

• Tercih ve Meşrulaştırma: Sermayenin ilk tercihinin "otoriter muhafazakârlık" olduğu argümanı, faşizmin bir seçenek olarak yedekte tutulduğu gerçeğini değiştirmez. Kriz derinleştiğinde ve yerleşik elitler yetersiz kaldığında, sermaye faşist seçeneğe yönelmiştir. Hitler'in burjuva partilerin desteğiyle şansölye yapılması ve olağanüstü yetkilerle donatılması, bu tercihin somut kanıtlarıdır.

İktidar Dönemi

Faşist iktidarlar döneminde büyük sermaye, rejimin en kârlı çıkan ve neredeyse tek kazanan kesimi olmuştur.

• Almanya Örneği:

    ◦ Kartelleşme: Naziler, iktidara gelir gelmez çıkardıkları "zorunlu kartelleşme yasaları" ile büyük sermayenin pazar üzerindeki egemenliğini garantilemiştir.

    ◦ Sermaye Yoğunlaşması: Küçük ve orta ölçekli şirketler tasfiye olurken, büyük tekellerin gücü ve sermayesi katlanarak artmıştır.

    ◦ Kâr Artışı: Renton'ın verilerine göre, 1932-1938 arasında kapitalistlerin geliri ortalama %433 artmıştır. IG Farben'in kârı 1933'te 74 milyon Reichsmark'tan 1939'da 240 milyona çıkmıştır.

    ◦ Devlet-Tekel Bütünleşmesi: "Dört Yıllık Plan Dairesi" gibi kurumlar aracılığıyla devlet, büyük tekellerle (özellikle IG Farben) bütünleşmiş, kaynaklar ve siparişler bu tekellerin çıkarları doğrultusunda tahsis edilmiştir.

• İtalya Örneği:

    ◦ Sermayeye İmtiyazlar: Savaş dönemindeki haksız kazançların üzerine sünger çekilmiş, veraset vergileri indirilmiş, sigorta şirketlerinin millileştirilmesinden vazgeçilmiştir.

    ◦ Zararların Toplumsallaştırılması: Michel'e göre, "kârlar özelleştirilirken zararlar toplumsallaştırıldı." Devlet, bunalım döneminde bankaların ve sanayi şirketlerinin yardımına koşmuştur.

    ◦ Emek Düşmanlığı: İşçi sendikalarının kapatılması ve grevlerin yasaklanması, kapitalistlere verilen desteği artırmıştır.

“Anti-Kapitalist Söylem” Mitosunun Yapısökümü

Burjuva literatürün faşizmi kapitalizm karşıtı göstermek için kullandığı iki temel argüman bulunmaktadır: Faşistlerin "anti-kapitalist" söylemleri ve devletçi ekonomi politikaları. Bu iki argüman şu şekilde çürütülmektedir:

1. Söylemin İçeriği ve Konumu:

    ◦ Geçicilik: "Anti-kapitalist" söylem, hareketin ilk dönemlerine özgüdür ve iktidara yaklaştıkça terk edilmiştir. Bu, söylemin ilkesel değil, taktiksel olduğunu gösterir.

    ◦ Sığ İçerik: Faşizmin "anti-kapitalizmi", üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete değil, "üretken olmayan" finans sermayesine ve "tefeciliğe" yöneliktir. Pratikte bu, antisemitizm ve yabancı düşmanlığına indirgenmiştir.

    ◦ Dışsallaştırma: Kapitalizm, "proleter ulus" (İtalya, Almanya) ile "sömürücü zengin uluslar" arasındaki bir çelişki olarak sunulmuş, böylece "anti-kapitalizm" içerdeki sermayeye değil, dışarıdaki emperyalist rakiplere yönelik bir saldırganlığa dönüştürülmüştür.

2. Devletçilik, Planlama ve Otarşi:

    ◦ Dönemsel Bir Özellik: Devlet müdahaleciliği ve içe kapanmacılık (otarşi), sadece faşizme özgü değildir. 1929 Krizi sonrası ABD'nin "New Deal" politikaları gibi, bu yönelimler dönemin küresel ekonomik krizine verilen yaygın bir yanıttır.

    ◦ Sermaye Lehine Müdahale: Faşizmdeki "planlama" ve "devletçilik", tekelci sermaye lehine sermaye transferi yapmanın, savaş ekonomisini örgütlemenin ve işçi sınıfını baskılamanın araçlarıdır. Planlama kurumlarının yönetiminde bizzat büyük sermaye temsilcileri yer almıştır.

    ◦ Piyasacılıkla Uyum: Faşizmin piyasa karşıtı olduğu tezi yanlıştır. Şili'de Pinochet ve Türkiye'de 12 Eylül gibi faşizan rejimler, neoliberal politikaların en sadık uygulayıcıları olmuştur. Bu, faşizmin ekonomik modelinin ilkesel değil, konjonktürel olduğunu gösterir.

II. Faşizm Analizinde Yöntemsel Sorunlar ve Çözüm Önerileri

Faşizm literatüründeki karmaşanın nedenleri analiz edildiğinde:

Faşizm Çalışmalarındaki Karmaşanın Kaynakları

• İçsel Karmaşıklık: Faşizm, söylem düzeyinde eklektik bir yapıya sahiptir ve farklı gruplara çelişkili vaatlerde bulunur (Adorno).

• Akademik "Özgünlük Hevesi": Her akademisyenin faşizme yeni bir tanım getirme çabası, kavramın içini boşaltan bir "çeşitlendirme" sürecine yol açmıştır.

• Mikro Uzmanlık: Faşizmin temel karakteri üzerinde bir uzlaşı yokken, "faşizmin estetiği", "gündelik hayat faşizmi" gibi spesifik alanlara odaklanmak, konunun nirengi noktalarından uzaklaşılmasına neden olmuştur.

• İdeolojik Perdeleme: Faşizmi kapitalizm ve yerleşik elitlerden yalıtarak komünizmle aynı "totalitarizm" başlığı altında inceleme çabası, en önemli karartıcı unsurdur.

Bu karmaşayı aşacak metodolojik araçlar şunlardır:

Önerilen Metodolojik Araçlar: Faşistleşme Süreci, Momenti ve Ön-Faşizm

Faşizmi statik bir tanıma hapsetmek yerine, onu diyalektik bir süreç olarak ele almak gerekir:

1. Faşistleşme Süreci: Bu, sadece faşist partilerin yükselişini değil, bütünsel bir dönüşümü ifade eder. Üç temel halkası vardır:

    ◦ Çoklu Kriz: Sistemin ekonomik, siyasi ve ideolojik alanlarda derin ve yapısal bir krize girmesi.

    ◦ Devlet Katında Otoriterleşme: Yürütmenin güçlenmesi, hukukun askıya alınması ve parlamenter sistemin işlevsizleştirilmesi gibi adımların "yukarıdan" atılması.

    ◦ Sivil Alanda Reaksiyon: Gerici, küçük burjuva reaksiyoner hareketlerin ("ön-faşist" hareketler) güç kazanması ve devlet/sermaye tarafından desteklenmesi.

2. Faşistleşme Momenti: Gerici bir küçük burjuva hareketini "faşist" kılan kritik an, bu hareketin "devlet ve büyük sermaye ile süreklilik arz eden biçimde ilişkilenmesi, eklemlenmesi" anıdır. Bu andan önce hareket, "ön faşizm" (proto-faşizm) olarak tanımlanmalıdır.

3. Ön Faşizm (Proto-Faşizm): Faşistleşme potansiyeli taşıyan ancak henüz devlet ve sermaye ile organik bağ kurmamış küçük burjuva reaksiyoner hareketler için kullanılan bir kavramdır. Bu hareketler, faşizmin potansiyel kitle tabanı ve paramiliter gücüdür.

Yaygın Metodolojik Zaafların Eleştirisi

• Birincil ve İkincil Nedensellikler Ayrımı: Literatür, sıkça dönemsel ve yerel faktörleri (I. Dünya Savaşı, liderlerin karizması, demokrasiye yabancılık vb.) faşizmin birincil nedeni olarak sunar. Oysa bunlar, faşizmin ortaya çıkışını kolaylaştıran "ikincil nedenselliklerdir". Faşizmin birincil nedeni, kapitalizmin olağan yöntemlerle aşılamayan yapısal krizidir.

• Zamansal ve Mekânsal Daraltma: Faşizmi sadece 1921-1945 arasına veya İtalya/Almanya örneklerine hapsetme eğilimi, faşizmin küresel ve süreğen bir tehdit olduğu gerçeğini perdeler. Bu yaklaşım, faşizmi "tarihte kalmış" bir olgu olarak göstererek güncel tehlikeyi önemsizleştirir.

• "Soy Kütüğü" Yöntemi: Faşizmi embriyo halinden başlayarak düz bir evrim çizgisiyle analiz etme çabası, sürecin çelişkilerini, kopuşlarını ve asıl karakterini veren "faşistleşme momenti"ni gözden kaçırır. Doğru yöntem, olgun halinden (bir rejim olarak faşizm) geriye doğru diyalektik bir analiz yapmaktır.

III. "Sol Faşizm" ve "Üçüncü Yol" Kavramlarının Eleştirisi

Faşizmi kapitalist sistemin dışına yerleştirmeye çalışan "sol faşizm" ve "üçüncü yol" gibi kavramların eleştirisi yapılmalıdır.

"Sol Faşizm": Akademik Bir Oksimoron

"Sol faşizm" kavramı, aşağıdaki yüzeysel ve dönemsel unsurlara dayandığı için reddedilmelidir:

• Faşist hareketlerin ilk dönemlerindeki anti-kapitalist ve sosyalizan söylemleri.

• Bazı faşist liderlerin (örn. Mussolini) sosyalist geçmişleri.

• Sol ile kitle tabanı için rekabet etme stratejisi.

Bu kavram, faşizmin kategorik olarak sola ve işçi sınıfı örgütlenmelerine düşman olduğu gerçeğini göz ardı eden, yöntemsel olarak hatalı ve ideolojik olarak yanıltıcı bir "oksimorondur".

Faşizmin “Üçüncü Yol” Teorisinin Reddi

Faşizmin ne kapitalizm ne de sosyalizm olan, kendine özgü bir "üçüncü yol" olduğu tezi de eleştirilmelidir.

• Bir Sistem Değil, Kapitalizmin Bir Biçimi: Faşizm, özel mülkiyeti ve piyasa ekonomisini ortadan kaldırmamış, aksine bu temelleri koruyarak tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda yeniden organize etmiştir. Uyguladığı "devletçi", "karma ekonomi" benzeri politikalar, kapitalizmin dışında yeni bir sistem değil, kriz dönemlerine özgü kapitalist birikim stratejileridir.

• "Üçüncü Yol" Söyleminin İşlevi: "Üçüncü yol" söylemi, 20. yüzyıl boyunca kapitalizmin, özellikle sosyalizmin bir alternatif olarak var olduğu koşullarda kullandığı savunmacı bir meşrulaştırma argümanıdır. Faşizm de bu argümanı, kendisini hem liberalizmin krizinden hem de komünist "tehditten" bir çıkış yolu olarak sunmak için kullanmıştır.

• Sermayenin Uyum Değil, Ortaklık İlişkisi: Passmore gibi yazarların "büyük işletmelerin ilke olarak karşı oldukları rejimlere uyum sağlama yeteneği" argümanı eleştiri konusudur. Büyük sermaye, faşizme sadece "uyum sağlamamış", aksine onunla aktif bir çıkar ortaklığı kurmuş, rejimden olağanüstü kârlar elde etmiş ve son ana kadar (askeri yenilgiye kadar) rejimi desteklemiştir. Bu durum, rejimin sermaye karşıtı olmadığını, bilakis onun hizmetinde olduğunu gösterir.

Daha detaylı bir okuma için:

https://drive.google.com/file/d/1_DaGw0RfSKVPIG3QrTwcCuNJc_oYOFQO/view?usp=sharing

19 Kasım 2025 Çarşamba

Marx’ın Hegel Eleştirisi ve 'Yöntem' Konfüzyonu

Mahmut Boyuneğmez

Kutsal Aile’deki “Meyve” Örneği ve Alman İdeolojisi’ndeki Spekülatif İnşaat

Marx, Hegel felsefesine yönelik en keskin, en eğlenceli ve aynı zamanda en yıkıcı eleştirilerini 1845-1846 yıllarında iki metinde ortaya koymuştur: Kutsal Aile (1845) ve Alman İdeolojisi (1845-46). Bu iki metin, aynı fikri iki farklı üslupla işler: biri alaycı bir karikatürle eleştiridir, diğeri soğukkanlı bir otopsi.

I. Kutsal Aile’deki “Meyve” Örneği

[[Gerçek elma, armut, çilek ve bademlerden "Meyve" genel fikrini oluşturursam, daha da ileri gider ve gerçek meyveden türetilen soyut "Meyve" fikrimin benim dışımda var olan bir varlık olduğunu, armut, elma vd.’nın aslında gerçek özü olduğunu imgelersem, o zaman spekülatif felsefenin dilinde "Meyve"nin armudun, elmanın, bademin vd. "Tözü" olduğunu ilan ederim. Dolayısıyla şunu söylerim; armut için armut olmak gerekli değildir, elma için elma olmak gerekli değildir; bu şeyler için esas olan, onların duyularla algılanan gerçek varlıkları değil, onlardan soyutladığım ve sonra onlara dayattığım öz, fikrimin özü “Meyve"dir. Bu nedenle elmaları, armutları, bademleri vd., varlığın ya da "Meyve"nin salt formları olarak ilan ederim. Duyularım tarafından oluşturulan anlayışım, elmayı armuttan ve armudu bademden ayırır elbette ama spekülatif aklım bu duyusal farklılıkların önemsiz ve konu dışı olduğunu ilan eder. Spekülatif aklım, elmada armuttakinin aynısını ve armutta bademdekinin aynısını, yani "Meyve"yi görür. Belirli gerçek meyveler artık, gerçek özü "töz" olan "Meyve"nin görünüşlerinden başka bir şey değildir.

Bu yöntemle bir insan, belirli bir tanım zenginliği elde etmez. Tüm bilimi, tüm minerallerin gerçekte "Mineral" fikri olduğunu söylemekle sınırlı olan bir mineralog, ancak imgeleminde bir mineralog olabilir. Spekülatif mineralog, her mineral için "Mineral" der ve bilimi, bu kelimeyi gerçek mineral sayısı kadar tekrarlamaya indirgenir.

Farklı gerçek meyveleri soyutlanmış tek "meyveye", yani "Meyve"ye indirgeyen spekülasyon, gerçek içeriğin bazı görünümlerini elde etmek için, bir şekilde "Meyve"den, Tözden çeşitliliğe yani çeşitli, sıradan gerçek meyvelere, armut, elma, badem vd.’na dönüş yolunu bulmaya çalışmalıdır. "Meyve" soyut fikrinden gerçek meyveler üretmek ne kadar zorsa, gerçek meyvelerden bu soyut fikri üretmek o kadar kolaydır. Gerçekten de, soyutlamadan vazgeçmeden soyutlamanın karşıtına (somut meyvelere-MB) varmak imkânsızdır.

Bu nedenle spekülatif filozof "Meyve" soyutlamasını terk eder ama spekülatif, mistik bir tarzda - ondan vazgeçmiyormuş gibi görünerek bunu yapar. Bu nedenle, soyutlamasının üzerine çıkması gerçekte yalnızca görünüştedir. Bir şekilde şunu öne sürer:

Elmalar, armutlar, bademler ve çilekler gerçekte "Töz"den, "Meyve"den başka bir şey değilse, şu soru ortaya çıkar: "Meyve" neden bana bazen elma, bazen armut, bazen badem olarak kendini gösterir? Benim spekülatif Birlik kavramım, "Töz", "Meyve" niye bu çeşitlilik görüntüsüyle açıkça çelişmektedir?

Spekülatif filozof şöyle cevap verir; bu böyledir, çünkü "Meyve" ölü, farklılaşmamış, hareketsiz değil, yaşayan, kendini farklılaştıran, hareket eden bir özdür. Sıradan meyvelerin çeşitliliği sadece benim duyusal anlayışım için değil, aynı zamanda "Meyve"nin kendisi ve spekülatif akıl için de önemlidir. Birbirinden farklı sıradan meyveler, "tek Meyve"nin yaşamının farklı tezahürleridir; onlar "Meyvenin" kendisinin kristalleşmeleridir. Böylece, elmada "Meyve" kendisine elmaya benzer bir varoluş, armutta ise armuta benzer bir varoluş verir. Bu nedenle, artık, Töz açısından söylenebileceği gibi, armut "Meyve"dir, elma "Meyve"dir, badem "Meyve"dir dememeliyiz, daha çok "Meyve" kendini bir armut olarak sunar, "Meyve" kendini bir elma olarak sunar, "Meyve" kendini bir badem olarak sunar; elmaları, armutları ve bademleri birbirinden ayıran farklar ise "Meyve"nin kendi kendine farklılaşmasıdır ve bu durum her bir meyveyi, "Meyve"nin yaşam sürecinin farklı üyeleri haline getirir. Böylece "Meyve" artık boş, farklılaşmamış bir birlik değildir; hepsi bir arada bir birlik, "organik olarak birbirine bağlı üyeler dizisini" oluşturan meyvelerin "bütünlüğü" olarak birliktir. Bu dizinin her bir üyesinde "Meyve" kendine daha gelişmiş, daha açık bir varoluş verir, ta ki sonunda tüm meyvelerin "özeti" olana dek, o aynı zamanda tıpkı onları içinden üreten olduğu gibi, kendi içinde çözüşmüş tüm bu meyveleri içeren canlı birliktir.

Görüyoruz ki, Hıristiyan dini Tanrı'nın yalnızca bir Enkarnasyonunu (vücut bulma) biliyorsa, spekülatif felsefenin cisim sayısı kadar cisimleşmesi vardır, tıpkı burada her meyvede Tözün, yani Mutlak Meyvenin cisimleşmesi gibi. Bu nedenle, spekülatif filozofun ana ilgisi, gerçek sıradan meyvelerin var oluşunu üreterek, gizemli bir şekilde elma, armut, badem ve kuru üzüm olduklarını söylemektir. Ama spekülatif dünyada yeniden keşfettiğimiz elmalar, armutlar, bademler ve kuru üzümler, elma, armut, badem ve kuru üzüm görünümlerinden başka bir şey değildir, çünkü onlar zihnin soyut yaratımı olan "Meyve"nin yaşam sürecindeki uğraklarıdır ve dolayısıyla kendileri zihnin soyut yaratımlarıdır. Dolayısıyla bu spekülasyonda hoş olan şey, oradaki tüm gerçek meyveleri yeniden keşfetmektir ama bunlar daha yüksek mistik öneme sahip meyveler olarak, maddi dünyada değil, beyninizin eterinde büyümüş, Mutlak Özne’nin, yani “Meyve”nin enkarnasyonları (cisimleşmeleri) olan meyvelerdir. Soyutlamadan, zihnin doğaüstü yaratımı olan "Meyve"den gerçek doğal meyvelere döndüğünüzde, doğal meyvelere doğaüstü bir anlam verirsiniz ve onları katıksız soyutlamalara dönüştürürsünüz. O halde asıl ilginiz, onun yaşam sürecinin -elma, armut, badem gibi- tüm tezahürlerinde "Meyve"nin birliğine işaret etmek, yani bu meyveler arasındaki mistik bağlantıları göstermek, her birinde “Meyve”nin kendini derece derece gerçekleştirmesini ve zorunlu ilerleyişleri, örneğin kuru üzüm olarak varoluştan badem olarak varoluşa ilerlemeyi göstermektir. Bu nedenle, sıradan meyvelerin değeri artık doğal niteliklerinden değil, "Mutlak Meyve"nin yaşam sürecinde her birinin belirli bir yer tutmasını sağlayan spekülatif niteliklerinden kaynaklanmaktadır.

Sıradan bir insan, elmalar ve armutlar olduğunu söylediğinde olağanüstü bir şey söylediğini düşünmez. Fakat filozof onların varlığını spekülatif bir tarzda ifade ettiğinde olağanüstü bir şey söyler. Aklın gerçek olmayan yaratımı olan "Meyve"den - ki filozof onu kendi dışında bir Mutlak Özne olarak dikkate alır, burada "Meyve" olarak temsil edilmiştir - gerçek doğal nesneleri, elmayı, armudu vb. üreterek, yani bu meyveleri kendi soyut aklından yaratarak bir mucize gerçekleştirir. Ve var oluşunu ifade ettiği her cisme karşılık düşen bir yaratma fiili gerçekleştirir.

Spekülatif filozofun, bu süreklilik içindeki yaratmayı ancak elma, armut vb.'nin evrensel olarak bilinen ve gerçekte var olan niteliklerini, kendi uydurduğu belirleyici özellikler olarak sunarak, gerçek şeylerin isimlerini soyut aklın ürettiğine, aklın soyut formüllerine vererek, son olarak da, bir elma fikrinden bir armut fikrine geçtiği kendi faaliyetini Mutlak Öznenin/" Meyve"nin öz-faaliyeti olarak ilan ederek başardığını söylemeye gerek yoktur.

Spekülatif tabirle bu işleme Tözü Özne olarak, içsel bir süreç olarak, Mutlak Kişi olarak kavramak denir ve bu kavrayış Hegel'in yönteminin temel karakterini oluşturur.]]

Bu pasaj, Hegel’in bütün yöntemini birkaç sayfada karikatürünü çizerek anlatır ve aynı zamanda onun sırrını açığa vurur: İnsan kendi beyninde yarattığı soyutlamayı dışarıda, bağımsız bir varlık haline getirip sonra ona inanır. Hegel’in yöntemi şöyledir:

  1. Normal soyutlama (herkes yapar)

Gerçek elma + armut + badem → “meyve” kavramı

  1. Spekülatif ters çevirme (Hegel’in hilesi)

“Meyve” asıl töz olur → elma, armut, badem onun “görünüşü”dür
→ Artık “elma olmak elma için zorunlu değildir”; öz “Meyve”dir

  1. Çeşitliliğin mistik açıklaması

“Neden farklı görünüyorlar?” sorusu → “Çünkü Meyve canlı, kendini-differentleyen bir özdür” → Elma = Meyve’nin kendini elma olarak cisimleştirmesi → Her meyve bir “enkarnasyon”dur (Hıristiyanlıkta tek İsa varsa, Hegel’de sonsuz İsa vardır)

  1. Mucizevi geri dönüş

Soyut “Meyve”den tekrar gerçek meyvelere dönülür → ama artık bunlar “Mutlak Meyve”nin yaşam sürecinin uğraklarıdır → Manavdaki elma artık metafizik bir nesnedir!

Özetle: İnsan kendi soyutlamasını yaratır → sonra ona inanır → bu inanışı/tapınmayı “Tin’in kendini gerçekleştirme süreci” diye adlandırır.

Marx ve Engels’in hedef aldığı bu spekülatif ters çevirmenin (Umstülpung) kökeni felsefe tarihinde, somut nesnelerin özünün idealarda bulunduğunu savunan Platoncu idealizmdir.

II. Alman İdeolojisi’nde Aynı Eleştirinin Sistematik Hali

Marx ve Engels, bir yıl sonra Alman İdeolojisi’nde ise şunları yazmıştır:

“Gerçek dünyanın Hegel’deki baş aşağı edilmiş yansıması şudur: Devlet, hukuk, ahlak, din vb. insan beyninin ürünleri olarak değil, Mutlak Tin’in kendi kendine yabancılaşmasının aşamaları olarak görünür.”

“Felsefe ile gerçek dünyanın ilişkisi, Onanizm ile cinsel üreme arasındaki ilişki gibidir.”

“Hegel, kavramın diyalektiğini önce kurar, sonra tarihi ve doğayı bu diyalektiğe zorla uydurur. Gerçek süreçleri araştırmaz; a priori bir spekülatif inşaat (spekulative Konstruktion) yapar.”

Alman İdeolojisi'nde Hegel'in perspektifini “tersyüz etme” ya da “ayakları üzerine oturtma” Marx tarafından felsefi bir manevradan öte, somut bir ihtiyaç olarak görülür: Felsefenin spekülatif temelden çıkarılıp maddi üretim ve toplumsal varoluş temeline oturtulması hedeflenir.

III. İki Metnin Karşılaştırmalı Okuması

Özellik

Kutsal Aile (1845) – “Meyve” Örneği

Alman İdeolojisi (1845-46)

Üslup

Alaycı, hiciv dolu, karikatürize

Soğukkanlı, sistematik, bilimsel

Ana hedef

Genç Hegelciler + Hegel’in yöntemi

Hegel’in yöntemi + tüm Alman ideolojisi

Ana suçlama

Soyut düşüncenin tanrılaştırılması

Gerçek dünyanın baş aşağı edilmesi (Umstülpung)

Kullanılan imge

Meyve → elma, armut, badem

Tin → devlet, din, hukuk, tarih

Yaratıcı olarak gösterilen

“Meyve” (Mutlak Özne)

“İdea” / “Mutlak Tin”

Gerçek yaratıcı

İnsan (gizlenmiş)

İnsan (açıkça ilan edilir)

Eleştirinin amacı

Gülünçlüğü gözler önüne sermek

Tarihsel materyalizmin temellerini atmak

En sert cümle

“Hıristiyanlıkta tek İsa varsa, spekülatif felsefede her elma bir İsa’dır”

“Felsefe ile gerçek dünya arasındaki ilişki, onanizm ile cinsel üreme arasındaki ilişki gibidir”

IV. Marksizm’de Yöntem Konfüzyonu: Hegel’in İdealist Diyalektik Yöntemi ile Marx ve Engels’in İncelediği Gerçekliğin Diyalektik Mantığı

“Konfüzyon” kelimesinin Türkçedeki en yaygın ve doğru karşılıkları şunlardır:

  1. Kafa karışıklığı
  2. Karışıklık
  3. Karmaşa

Kelime, Latince'de "birlikte dökmek, bir araya getirmek" anlamına gelen confundere fiilinden gelir. Bu, "bir araya dökülüp karıştırılmış, ayırt edilemez hale gelmiş" bir durumu ifade eder.

Marksizm’de “yöntem” konusunda bir kafa karışıklığı, bilinç bulanıklığı, hatta bir sorun ve sıkıntı bulunmaktadır.

Hegel akıl yürütme süreçlerinde olumlama-yadsıma-yadsımanın yadsınması idealist diyalektik yöntemini kullanır. Bu üçleme şeklindeki akıl yürütme yolu/yöntemi yanı sıra Hegel, kavramları devindirirken, kavramlardan farklı kavramlara geçerken çelişki ilkesine de yer verir. Aslında yadsımanın yadsınması ilkesi zaten çelişki oluşturma mekanizmasını barındırmaktadır. Fakat Hegel nesnel gerçeklikteki değişimi, oluşu, hareketi, nicel-nitel dönüşüm örneklerini vb. de yeri geldiğinde işlemekte, bunları felsefesinin bileşenleri kılmaktadır. Bir idealist de olsa bu tür değiniler yaptığında bir materyalist gibi konumlanır. İşte Hegel’in bu düşünceleri gerçekliğin barındırdığı diyalektik mantığa ilişkin önermelerdir. Hegel elbette tümevarım, tümdengelim, analoji, analiz ve sentez gibi düşünme yöntemlerini de kullanır.

Marx ve Engels’in soyutlamalar yaparken gerçekliğin diyalektik mantığını yakaladıkları ve oluşturdukları düşüncelere ve bilgilere bu mantığı nakşettikleri, felsefelerinde diyalektik mantığın içkin olduğunu bilmek gerekir. Marx ve Engels’in kullandığı yöntemler de Hegel ya da her insan için geçerli olan tümdengelim, tümevarım, analoji, sentez, analiz, modelleme, tasım gibi metotlardır. Fakat Hegel’in kullandığı yadsımanın yadsınması (olumsuzlamanın olumsuzlaması) ve salt düşünsel düzlemde çelişki oluşturma mekanizmasını kullanmazlar. Bunlar idealist düşünme yöntemleridir. Bunun yerine Marx ve Engels nesnel gerçekliğin, doğa/evrenin ve toplum/tarihin bağrındaki hareketi/akışı, devinimi, ilişki ve etkileşimleri, değişim ve dönüşümleri, karşıtlık ve çelişkileri, nicel-nitel dönüşümleri inceledikleri konu bağlamında soyutlarlar. Eş deyişle diyalektik-tarihsel materyalizmin ya da Marksist felsefenin dokusunda bulunan, ona içkin olan bir diyalektik mantık vardır fakat bu mantık gerçeklikteki diyalektiği yansıtır. Bu felsefenin özel olarak sahip olduğu diyalektik bir yöntem ise yoktur; Hegel’in idealist diyalektik yöntem(ler)ini barındırmaz. Tarihsel-diyalektik materyalistler bilim insanları ya da “sıradan” insanlar gibi realist düşünme yöntemleri olan tümevarım, tümdengelim, retrodüksiyon, modelleme, analoji, analiz ve sentez, tasım gibi metotları kullanırlar.

Marx’ın Kutsal Aile’deki “Meyve” örneğinde ve Alman İdeolojisi’nde, ayrıca Kapital’in 3. Almanca Basıma Sonsöz’ünde değindiği “yöntem”, düşünsel perspektifi anlatmaktadır.

Kapital’in Sonsöz’ünde Marx şöyle yazar:

“Benim diyalektik yöntemim, Hegelci yöntemden yalnızca farklı değil, onun tam karşıtıdır da. Hegel için insan beyninin yaşam-süreci, yani düşünme süreci —Hegel bunu "Fikir" ("Idea") adı altında bağımsız bir özneye dönüştürür— gerçek dünyanın yaratıcısı ve mimarı olup, gerçek dünya, yalnızca "Fikir"in dışsal ve görüngüsel (Phenomenal) biçimidir. Benim için ise tersine, fikir, maddi dünyanın insan aklında yansımasından ve düşünce biçimlerine dönüşmesinden başka bir şey değildir.” (Marx, Kapital 1. Cilt)

Hegel’in idealist felsefesinde gerçeklik, İdea/Tin’in tümdengelimle oluşturduğu görünümken, materyalist perspektif nesnel ve toplumsal gerçekliğin ideal/ideolojik alemi doğurduğu şeklinde tümevarımsal bir yaklaşıma sahiptir. Burada “yöntem”, idealistler ile materyalistlerin akıl yürütürken kullandığı yaklaşımdır, perspektiftir. Elbette biz materyalistler nesnel gerçekliğin ideal/ideolojik boyutunun maddi boyutuyla karşılıklı etkileşim içerisinde ve birbirini doğuran, besleyen, yeniden üreten ve değiştiren refleksiyonlar gösterdiğini benimsiyoruz. Ve elbette nesnel ve toplumsal gerçekliğin farklı yönlerini soyutlarken oluşturduğumuz teorik içerik, gerçekliğin mantığını yansıttığı oranda diyalektik bir tarz ya da gerçekliğe diyalektik bir yaklaşım gösterir. Fakat bu içeriği oluştururken kullandığımız yöntemler tasım, tümevarım, tümdengelim, analoji, analiz ve sentez, modelleme gibi metotlardır ve klasik mantığın kurallarını tutarsızlık ve mantıksal çelişme olmaması için dikkate alırız. Bugüne kadar hiçbir Marksist gerçekte “diyalektik yöntem” adında bir yöntem kullanmamıştır. Çünkü Marksizm’in böyle bir yöntemi yoktur. Diyalektik yöntem adında bir yöntemin Marksizm’in özünü oluşturduğu, önemli olanın bu yöntemi kullanmak olduğu yolundaki yaygın kanı (doxa) bir galat-ı meşhurdur ve okurun bunu şimdi anlaması mümkün hale gelmiştir.

Özetle:

  • Hegel: Yadsımanın yadsınması, salt düşünsel düzlemde çelişki oluşturma, Tümdengelimci (İdea'dan gerçekliğe).
  • Marx/Engels: Realist düşünme yöntemleri (Tümevarım, tümdengelim, analoji, analiz ve sentez, modelleme vb.), Gerçeklikteki diyalektik mantığı yansıtma, Tümevarımsal yaklaşım (Gerçeklikten ideolojik/teorik aleme).

Şimdi yazdıklarımıza bir katman ekleyebiliriz. Marx, insan bilimlerinde geçerli olan, ampirik somuttan soyutlamalar yapma, soyutlanmış kavramlardan düşünsel olarak yeniden üretilmiş/düşünülmüş somuta ulaşma yöntemini şu şekilde anlatır:

“Başlangıç noktamız olarak toplumu almak, o halde, bütünlüğün bulanık ve düzensiz bir tasavvuru olacak, bizim de buradan, daha ileri düzeyde belirlemeler yoluyla, analitik olarak gitgide daha basit kavramlara, veri alınan somutluktan hareketle gitgide saydamlaşan soyutlamalara doğru ilerlememiz gerekecektir- ta en basit karakteristiklere varıncaya kadar. O noktadan sonra ise, en sonunda yeniden topluma ama bu kez bir bütünlüğün bulanık tasavvuru olarak değil, çok sayıda belirlemeler ve ilişkilerden oluşan zengin bir bütünlük olarak topluma ulaşıncaya kadar aynı yoldan geriye dönmemiz gerekecektir. Bunlardan birincisi ekonominin yeni doğduğu sırada izlediği yoldur (…) Somut, çok sayıda belirlemenin bir noktada bağdaşması, dolayısıyla çoğulluğun birliği olduğu için somuttur. O halde somut, gerçek hareket noktası ve dolayısıyla gözlem ve tasavvurun da hareket noktası olduğu halde, düşüncede bir hareket noktası olarak değil bir toplama ve birleştirme süreci, bir sonuç olarak ortaya çıkacaktır. Birinci yol boyunca, tasavvurun bütünlüğü çözülüp soyut belirlemeler şekline dönüşmüştü; ikincisinde soyut belirlemeler somutun düşünce yoluyla yeniden-üretilmesine doğru giderler. Bu yoldan Hegel, gerçeği, kendini kendinde toplayıp odaklaştıran, kendi derinliklerine dönen, kendi kendine, kendi devinimine kaynak olan Düşünce’nin ürünü olarak kavrama hayaline kapıldı – Oysaki soyuttan somuta yükselme yöntemi düşünce için sadece somutu kendine mal etmenin, onu zihinde somut olarak yeniden-üretmenin yoludur. Ama somutun kendisinin oluştuğu süreç bu değildir.” (Marx, Grundrisse)

Marx’ın anlattığı bu yönteme, diyalektik yöntem denebilir mi ya da diyalektik yöntem bu olabilir mi? Burada değinilen yöntemler, analiz ve sentez ile tümevarım ve tümdengelim yöntemleridir. Hegel felsefesinde tümdengelimle İdea/Tin’den gerçekliği/somutu oluşturmuştur. Marx’ın yöntemi ise tam tersidir; gerçeklik analiz edilir ve tümevarımsal yolla soyutlamalara ulaşılır. Fakat bu izlek/yol içerisinde soyutlanmış kavramlar gerçeklikte taşıdığı ilişki ve etkileşimler gözetilerek değerlendirilir, düşünülmüş somutlara, sentezlenmiş bütünlüklere de ulaşılır. Somuttan soyuta-soyuttan düşünülmüş somuta ulaşma yöntemi, aslında analiz ve sentez ile tümevarım ve tümdengelim yöntemlerinin birleşiminden oluştuğundan özel bir adlandırmayla “diyalektik yöntem” olarak nitelenmesi doğru olmayacaktır.

Sonuç

Hegel’in bütün sistemi, insanın kendi soyutlama ürününü yabancılaştırıp (işte Marx’ın Hegel’de gördüğü yöntem, yaklaşım budur) ona tapmasından ibarettir. “Meyve” örneği bunu bir manav tezgâhında gösterir; Alman İdeolojisi aynı mekanizmayı devlet, din, hukuk ve tarih sahnesinde sergiler.

Gerçek elmalar, armutlar, bademler vardır çünkü ağaçlar tohum verir, köylüler çalışır, iklim elverir.

Tarih vardır çünkü insanlar ekmek için üretir, daha iyi yaşamak için mücadele eder, sınıflar çatışır.

Ne “Meyve” kendini elma yapar, ne “Tin” tarihi yazar.

Yapan, her zaman etten kemikten, aç, düşünen, çalışan insandır.

Marksizm’in “diyalektik yöntemi” yoktur; gerçekliğin soyutlanan ilişki ve etkileşimlerinde, karşıtlık ve çelişkilerinde, devinim/hareket ve değişimlerde diyalektik mantık vardır. Bu mantık yakalanıp sergilenebildiği oranda teorinin diyalektik bir yaklaşıma ya da tarza sahip olduğu söylenir. Marx ve Hegel’in kullandıkları, bilim insanlarının ve “sıradan” insanların kullanabilecekleri düşünme/akıl yürütme yolu/yöntemleri analiz, sentez, tümevarım, tümdengelim, retrodüksiyon, modelleme, analoji, tasım gibi metotlardır. Hegel “üçleme” olarak adlandırılabilecek idealist yöntemi de kullanmıştır. Marx ise bu yöntemi kullanmamıştır. Fakat gerçeklikte karşıtlık (tez-antitez karşıtlığı) ile bu karşıtlıkların oluşturduğu bütünler vardır. Ve yine gelişimsel süreçlerde karşıtlıklar çelişki formunu alır ve aşılır (yadsıma yadsınır).

17 Kasım 2025 Pazartesi

Küba Biyoteknoloji ve Sağlık Modeli | Akif Akalın

Özet

Bu yazı, Küba'nın biyoteknoloji alanındaki dikkate değer başarılarını ve bu başarıların temelinde yatan toplumcu sağlık modelini kapsamlı bir şekilde analiz etmektedir. Analizin merkezinde, Küba'nın "toplumsal fayda" odaklı yaklaşımı ile kapitalist dünyanın "kâr" odaklı biyoteknoloji anlayışı arasındaki temel karşıtlık yer almaktadır. Küba'nın, ABD ambargosu ve sınırlı ekonomik kaynaklara rağmen biyoteknoloji alanında bir dünya gücü haline gelmesi, bilinçli ve planlı bir devlet politikasının sonucudur. Bu başarının temel direkleri arasında, Devrim lideri Fidel Castro'nun kişisel vizyonu ve sarsılmaz desteği, araştırma, geliştirme, üretim ve tıbbi uygulamayı tek bir çatı altında bütünleştiren "kapalı döngü" (closed cycle) stratejisi ve kurumlar arasında rekabet yerine iş birliğini teşvik eden bilimsel kültür bulunmaktadır.

Yazı, Küba'nın inovasyon sürecinin, pazar potansiyelinden ziyade toplumun acil sağlık ihtiyaçları tarafından yönlendirildiğini vurgulamaktadır. Menenjit B ve Hemofilus influenza tip B'ye karşı geliştirilen aşılar gibi dünya çapında öncü ürünler, bu yaklaşımın somut örnekleridir. Buna karşılık, kapitalist modelin kârlılık odağının, yoksul toplumları etkileyen hastalıklara yönelik araştırma ve geliştirmeyi nasıl ihmal ettiği, "tıpsallaştırma" ve "aşırı teşhis" gibi kavramlarla pazarın nasıl yapay olarak genişletildiği ve fikri mülkiyet haklarının inovasyonu teşvik etmek yerine tekeller oluşturmak için nasıl kullanıldığı ayrıntılı olarak incelenmektedir. Sonuç olarak, Küba deneyimi, bilimin ve teknolojinin sermayenin birikim aracı olmak yerine, insanlığın ortak yararına hizmet edebileceği alternatif ve başarılı bir modelin mümkün olduğunu kanıtlamaktadır.

Giriş: İki Yaklaşımın Karşıtlığı

Biyoteknoloji, modern tıbbın ve sağlığın geleceğini şekillendiren en önemli alanlardan biridir. Ancak bu alana yapılan yatırımları ve inovasyonları yönlendiren temel felsefe, dünya genelinde iki zıt kutupta şekillenmektedir.

• Kapitalist Yaklaşım: Bu modelde biyoteknoloji, sermaye-yoğun bir yatırım alanı olarak görülür. Temel motivasyon "kâr" elde etmek ve "sermaye birikimini" sağlamaktır. Araştırma ve geliştirme (AR-GE) öncelikleri, büyük ölçüde pazar potansiyeli ve geri dönüşü yüksek olan alanlar (örneğin kronik hastalıklar için uzun süreli kullanılacak ilaçlar) tarafından belirlenir. Bu yaklaşım, teknolojik gelişmeyi teşvik etse de, kârlı görülmeyen alanların (örneğin yoksul ülkelerdeki salgın hastalıklar) ihmal edilmesine ve sağlık hizmetlerinin metalaşmasına yol açar.

• Toplumcu Yaklaşım (Küba Örneği): Bu modelde biyoteknoloji, ulusal sağlık sisteminin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilir. Temel motivasyon "toplumsal fayda" sağlamak ve tüm insanlığın sağlık sorunlarına çözüm üretmektir. AR-GE öncelikleri, ülkenin ve dünyanın en acil halk sağlığı sorunlarına göre belirlenir. Bu yaklaşım, kaynakların kâr potansiyeline göre değil, insani gereksinimlere göre tahsis edilmesini sağlar.

Bu yazı, Dr. Akif Akalın'ın çalışmalarına dayanarak, Küba'nın toplumcu yaklaşımının somut bir başarı öyküsünü nasıl yarattığını, bu modelin temel dinamiklerini ve kapitalist modele yönelik getirdiği eleştirileri derinlemesine incelemektedir.

Küba Biyoteknolojisinin Doğuşu ve Gelişimi

Küba'nın biyoteknoloji serüveni, ülkenin en üst düzey siyasi iradesinin doğrudan katılımı ve sarsılmaz bir kararlılıkla başlamıştır. Bu süreç, sadece teknik bir atılım değil, aynı zamanda ulusal egemenlik ve toplumsal kalkınma projesinin bir parçasıdır.

"149 Numaralı Ev": Bir Başlangıç Öyküsü

Küba biyoteknolojisinin temelleri, 1981 yılında Havana'nın Atabey mahallesindeki "149 numaralı ev" olarak bilinen bir villada atılmıştır. Bu süreç, Fidel Castro'nun vizyoner liderliğinin ve genç bilim insanlarının adanmışlığının bir sembolü haline gelmiştir.

1. Tetikleyici: 1980 yılında Fidel Castro, ABD'li kanser uzmanı Dr. Randolph Lee Clark'tan kanser tedavisinde umut vaat eden "interferon" adlı yeni bir maddeyi öğrenir. Castro, bu ilacın Küba için önemini anlar ve bu teknolojiyi ülkeye kazandırma kararı alır.

2. Bilgi Transferi: Kübalı uzmanlar önce ABD'deki MD Anderson Kanser Merkezi'ne, ardından ilacın seri üretim tekniğini geliştiren Finlandiyalı bilim insanı Kari Cantell'in Helsinki'deki laboratuvarına gönderilir. Cantell, patent alarak büyük bir servet kazanabilecek olmasına rağmen, yöntemini isteyen "herkesle" paylaşan idealist bir bilim insanıdır.

3. 42 Günlük Maraton: Mart 1981'de Helsinki'de eğitimi tamamlayan altı genç Kübalı bilim insanı (Manuel Limonta Vidal, Victoria Ramírez Albajés, Ángel Aguilera Rodríguez, Pedro Antonio López Saura, Eduardo Pentón Arias ve Silvio Barcelona Hernández), 11 Nisan 1981'de Küba'ya döner dönmez 149 numaralı evde laboratuvar çalışmalarına başlar. Fidel Castro'nun süreci bizzat takip ettiği ve ekibe "günde kaç saat çalışmayı planladıkları" gibi kilit sorular sorduğu bu dönem, 42 gün sürer.

4. Tarihi Başarı: Ekip, Finlandiya'dan döndükten sadece 42 gün sonra, 28 Mayıs 1981'de Küba'nın ilk lökosit interferonunu üretmeyi başarır. Bu başarı, Kari Cantell tarafından da bir "dünya rekoru" olarak nitelendirilmiştir. Üretilen interferonun kalitesi Cantell tarafından onaylanmış ve hemen ardından Küba'da Deng ateşi salgınına karşı kullanılmaya başlanmıştır.

Bu başlangıç, Küba'nın küçük imkanlarla, ancak büyük bir kararlılık ve kolektif ruhla neleri başarabileceğinin ilk kanıtı olmuştur.

Kurumsal Yapılanma ve Stratejik Büyüme

"149 numaralı ev"deki ilk başarının ardından Küba, biyoteknolojiyi kurumsal bir yapıya kavuşturarak stratejik bir sektör haline getirmiştir.

• Biyolojik Cephe (1981): Fidel Castro'nun öncülüğünde, biyoloji ve biyoteknoloji alanındaki çalışmaları koordine etmek amacıyla disiplinler arası bir danışma organı olarak kuruldu.

• Biyolojik Araştırma Merkezi (CIB) (1982): İnterferon üretimini artırmak ve çalışmaları daha organize bir yapıya taşımak için kuruldu. Bu merkez, daha sonra kurulacak dev tesisin öncüsü oldu.

• Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi (CIGB) (1986): Küba biyoteknolojisinin "amiral gemisi" olarak kabul edilir. Rekombinant DNA teknolojilerinde uzmanlaşan merkez, Hepatit B aşısı, streptokinaz ve diyabetik ayak ülseri tedavisinde devrim yaratan Heberprot-P gibi birçok kilit ürün geliştirmiştir.

• Finlay Enstitüsü (1991'de yeniden yapılandırıldı): Aşı ve serum araştırma ve üretim merkezi olarak yeniden açıldı. Dünyada bir ilk olan Menenjit B aşısını geliştirerek uluslararası alanda büyük bir başarıya imza attı.

• Moleküler İmmünoloji Merkezi (CIM) (1994): Özellikle terapötik kanser aşıları ve monoklonal antikorlar üzerine odaklanmıştır. Akciğer kanseri tedavisi için geliştirdiği CIMAvax-EGF ve Vaxira gibi ürünlerle tanınır.

• Diğer Merkezler: İmmunoassay Merkezi (CIE), Ulusal Laboratuvar Hayvanları Üretim Merkezi (CENPALAB) ve Küba Nörobilim Merkezi (CNEURO) gibi uzmanlaşmış kurumlar, sektörün bütüncül yapısını tamamlamaktadır.

2012 yılında bu kurumların tamamı, araştırma, üretim ve pazarlama faaliyetlerini tek bir çatı altında toplayan BioCubaFarma adlı kurum yapısı altında birleştirilmiştir. Bu yapı, sektörde daha yüksek bir bütünleşme ve verimlilik sağlamayı amaçlamaktadır.

"Özel Dönem" ve Stratejik Kararlılık

1990'ların başında SSCB'nin çözülmesiyle Küba, en büyük ekonomik ve siyasi müttefikini kaybederek tarihinin en derin ekonomik krizine girmiştir. "Özel Dönem" olarak adlandırılan bu yıllarda, ülke gayri safi milli hasılasının (GSMH) %30'unu, ihracatının %50'sini kaybetmiştir. Bu ağır koşullar altında her alanda kemer sıkma politikaları uygulanırken, Fidel Castro'nun stratejik öngörüsüyle biyoteknoloji sektörüne yapılan yatırımlar durdurulmamış, aksine 1 milyar dolarlık ek yatırım yapılmıştır. Bu karar, biyoteknolojiyi ülkenin ekonomik zorlukları aşmasında bir silah olarak görmenin ve bilime olan sarsılmaz inancın bir göstergesidir.

Küba'nın Başarısının Temel Dayanakları

Küba'nın biyoteknoloji alanındaki başarısı, tesadüflerin değil, bilinçli bir şekilde inşa edilmiş, birbiriyle entegre ve toplumcu ilkelere dayalı bir sistemin ürünüdür.

1. Devlet Liderliği ve Stratejik Vizyon

Küba biyoteknoloji sektörünün varlığı ve gelişimi, doğrudan Fidel Castro'nun vizyonuna ve kararlılığına bağlıdır. Castro, biyoteknolojinin potansiyelini neredeyse ABD ile eş zamanlı olarak fark etmiş ve bu alanı ulusal bir öncelik haline getirmiştir.

• Doğrudan Katılım: Castro, "149 numaralı ev"deki ilk çalışmalardan itibaren tüm süreci bizzat takip etmiş, bilim insanlarıyla düzenli toplantılar yapmış ve kurumların kuruluşuna öncülük etmiştir.

• Uzun Vadeli Taahhüt: En zorlu ekonomik koşullarda dahi (Özel Dönem) biyoteknoloji yatırımlarını kesmek yerine artırma kararı, bu alandaki devlet taahhüdünün ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.

• Stratejik Kontrol: Sektörün doğrudan Devlet Konseyi'ne bağlı olması, kaynakların stratejik hedefler doğrultusunda hızlı ve etkili bir şekilde yönlendirilmesini sağlamıştır.

2. "Kapalı Döngü" (Closed Cycle) Stratejisi ve Örgütsel Bütünlük

Küba modelinin en ayırt edici özelliklerinden biri, araştırma, geliştirme, üretim, klinik deneyler ve pazarlamayı kapsayan tüm zincirinin tek bir kurum veya sıkı bir şekilde koordine edilen bir sistem içinde bütünleşmesidir.

• Dikey Entegrasyon: AR-GE'den üretime ve satışa kadar tüm sürecin tek bir merkez tarafından yönetilmesi, verimliliği artırır ve bilgi akışını hızlandırır.

• Sağlık Sistemiyle Bütünleşme: Biyoteknoloji kurumları, ulusal sağlık sisteminin bir parçasıdır. Klinikler ve hastaneler, yeni ürünlerin geliştirilmesi için doğal bir "laboratuvar" işlevi görür. Klinisyenlerden gelen sürekli geri bildirimler, ürünlerin iyileştirilmesinde kritik rol oynar.

• Disiplinler Arası Yaklaşım: Uzmanlaşmanın "bütünün" yitirilmesine yol açmaması için disiplinler arası iş birliği teşvik edilir. Aşırı uzmanlaşma yerine, farklı kurumların ortak projelerde çalışması esastır.

3. İhtiyaç Odaklı İnovasyon: Pazara Değil Topluma Hizmet

Kapitalist şirketler AR-GE harcamalarının %90'ını dünya nüfusunun sadece %10'unu etkileyen hastalıklara yönlendirirken, Küba'nın inovasyon motoru toplumun sağlık ihtiyaçlarıdır.

• Halk Sağlığı Öncelikleri: AR-GE projeleri, "pazar ne kadar büyük?" sorusuyla değil, "toplumun en acil sağlık sorunu ne?" sorusuyla başlar. Menenjit B, Deng ateşi, kolera ve tifo gibi özellikle yoksul ülkeleri etkileyen hastalıklara karşı aşı geliştirme çabaları bu yaklaşımın kanıtıdır.

• Uygun Teknoloji Felsefesi: Teknoloji, sadece etkili değil, aynı zamanda ülkenin her yerindeki insanların "eşit ve ücretsiz" olarak erişebileceği şekilde tasarlanır. İmmunoassay Merkezi Başkanı José Luis Fernandez Yero'nun belirttiği gibi, "uygun teknoloji ekonomiden daha adildir."

4. İş birliği Odaklı Bilimsel Kültür

Küba'da kurumlar arasında rekabet değil, iş birliği esastır. Sektörün sloganı "rekabet yerine iş birliği" olmuştur.

• Ortak Projeler: Dünyanın ilk sentetik aşısı olan Quimi-Hib® (Hemofilus influenza tip B aşısı) bu kültürün en parlak örneğidir. Bu projenin başarısı için farklı kurumlardan (Havana Üniversitesi, Finlay Enstitüsü, CIGB vb.) 300'den fazla araştırmacı ve teknisyen birlikte çalışmıştır.

• Kaynak Paylaşımı: Kurumlar arasında patentli bilgiler, teknik donanım ve insan kaynağı serbestçe paylaşılır. Bu, maliyetleri düşürür ve yenilik sürecini hızlandırır. UMELISA COVID-19 tanı kitinin altı hafta gibi kısa bir sürede geliştirilmesi, Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi ile Pedro Kouri Tropikal Tıp Enstitüsü gibi kurumların kolektif çalışmasıyla mümkün olmuştur.

5. Fikri Mülkiyet ve Uluslararası İlişkilere Yaklaşım

Küba, Dünya Ticaret Örgütü üyesi olarak TRIPS gibi uluslararası anlaşmalara uymak zorundadır. Ancak bu dayatmaları kendi toplumcu ilkeleri doğrultusunda aşmıştır.

• Devlet Mülkiyetinde Patent Havuzu: Küba'da patentlerin sahibi devlettir. Bu patentler, bir "havuz" işlevi görerek tüm yerel kurumların kullanımına açıktır. Bu, bilginin ticarileşmesini ve tekelleşmesini önler.

• Stratejik Uluslararası Ortaklıklar: Küba, ürünlerini uluslararası pazarlara ulaştırmak için yabancı şirketlerle (GlaxoSmithKline, YM Biosciences vb.) ortaklıklar kurar. Ancak bu anlaşmalarda ürünler üzerindeki kontrolü ve hakları asla devretmez.

• Güney-Güney Teknoloji Transferi: Küba, elde ettiği bilgiyi bir sömürü aracı olarak değil, bir dayanışma unsuru olarak görür. Brezilya, Çin, Hindistan, Vietnam gibi ülkelere teknoloji transferi yaparak onların kendi ilaç fabrikalarını kurmalarına yardımcı olmaktadır.

Kapitalist Modelin Eleştirisi

Küba modelini açıklarken aynı zamanda kapitalist ilaç ve biyoteknoloji endüstrisine yönelik eleştiri de sunulmalıdır.

• Kâr Odaklılığın Sonuçları: İlaç şirketleri, kârlı görmedikleri için antibiyotik araştırmalarını terk etmişlerdir. Bu durum, antibiyotik direncinin küresel bir tehdit haline geldiği günümüzde ciddi bir halk sağlığı sorunu yaratmaktadır. Benzer şekilde, Ebola gibi yoksul ülkeleri vuran salgın hastalıklar için tedavi geliştirme çabaları da kârlı olmadığı için ihmal edilmektedir.

• Tıpsallaştırma ve Aşırı Teşhis: Şirketler, pazarlarını genişletmek için normal insani durumları (yaşlılık, menopoz vb.) tıbbi sorunlar olarak tanımlamakta ("tıpsallaştırma") ve insanları ilaç kullanmaya yönlendirmektedir ("ilaca yöneltme"). Tedavi eşiklerinin (örneğin hipertansiyon, yüksek kolesterol) finansal bağları olan uzman kurulları tarafından düşürülmesiyle, milyonlarca sağlıklı insan "hasta" olarak tanımlanarak yeni müşterilere dönüştürülmektedir.

• Teknolojinin İdeolojik İşlevi: Pahalı ve karmaşık tıbbi teknolojiler, bir "etkililik" mesajı taşıyarak dikkatleri hastalıkların altında yatan toplumsal nedenlerden (yoksulluk, mesleki stres, eşitsizlik vb.) uzaklaştırır. Bu teknolojiler, devlet için hem meşruiyet sağlama aracı hem de sermaye için yeni kâr kapıları açma işlevi görür.

Sonuç: Toplumcu Bir Alternatifin Kanıtı

Küba'nın biyoteknoloji ve sağlık alanındaki deneyimi, bir "mucize" veya "paradoks" değil, temelleri sağlam atılmış, toplumcu ilkelere dayalı, bilinçli ve tutarlı bir politikanın sonucudur. Sınırlı kaynaklara ve on yıllardır süren ağır bir ekonomik ablukaya rağmen elde edilen başarılar, aşağıdaki temel gerçekleri ortaya koymaktadır:

1. Bilim ve teknoloji, kâr amacı gütmeden, doğrudan toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için seferber edilebilir.

2. Devlet öncülüğünde, planlı ve bütüncül bir yaklaşımla, sermaye-yoğun bir alanda dahi dünya liderleriyle rekabet edilebilir.

3. Rekabet yerine iş birliğine dayalı bir bilimsel ortam, inovasyonu yavaşlatmak yerine hızlandırır.

4. Evrensel, ücretsiz ve önleyici hekimliği merkeze alan bir sağlık sistemi, çok daha az harcama yaparak zengin ülkelerden daha iyi sağlık sonuçları üretebilir.

Küba modeli, sağlığın bir meta, hastanın bir müşteri ve ilacın bir kâr aracı olmadığı, bilimin insanlığın ortak yararına adandığı farklı bir dünyanın mümkün olduğunun yaşayan kanıtıdır.

15 Kasım 2025 Cumartesi

Sosyalist Devrim Yürüyüşü: Metaforik Bir Modelleme

Mahmut Boyuneğmez

Bu makale çocuk ve gençlerin sahip olduğu merakı ve hakikat tutkusunu yitirmeyen erişkinlere gelsin!.. Elbette gençlere de...

su, Hava fotoğrafçılığı, havadan, anten, kuş bakışı görünüm içeren bir resim

Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Özet

“Praksis” teori ile pratiğin etkileşimli, dinamik/canlı, karşılıklı olarak birbirini doğuran, besleyen ve yeniden üreten birliğidir. Bilinçli eylemlilik anlamına gelen bu terim, teori, strateji, taktikler ile örgütlenmenin ilişkisel, karmaşık ve girift (iç içe geçmiş) birlikteliğini anlatır. Siyaset pratiklerinin teorik ve stratejik boyutu yanı sıra, bununla etkileşim içerisinde taktik, eylem ve örgütlenme boyutu vardır. Bu veçheler ya da boyutlar birbirini tümler/bütünler. Düşüncenin eyleme, eylemin düşünceye dönüşmesi; bilinçli, planlı, örgütlü harekettir. Siyasal mücadelenin dört temel unsuru/öğesi – teori, strateji, taktik, örgütlenme – birbirine o kadar iç içe geçmiştir ki, biri olmadan diğerleri eksik kalır.

Marksist “praksis” kavramını ve barındırdığı karmaşık diyalektiği, üç somut ve herkesin gözünde canlanabilecek metaforlar – Civilization video oyunu, hayali Stellar Odyssey uzay yolculuğu ve coğrafi kafile yolculuğu – aracılığıyla analiz etmek istiyoruz. Her metafor, teori (harita), strateji (rota), taktik (engellerin aşılması ve manevralar) ve örgütlenme/organizasyon kapasitesinin artışı (yükseltmeler) unsurları için benzeşimler kurmaktadır. Metaforları önce oyun/kurgu mekaniği içinde detaylıca, adım adım ve akıcı bir anlatımla açıklayacağız, ardından sosyalist devrim yürüyüşünde benzeştikleri yanları ortaya koyacağız. Böylelikle praksisin, nesnel süreçlerin ve koşulların diyalektik bir yaklaşımla ve teorik analiziyle şekillenen bilinçli eylemler ya da siyaset pratiği olduğu görülecektir.

Giriş

Praksis, “teori ile pratiğin diyalektik birliği” olarak tanımlanır. Bu birlik, analiz-sentez-analoji-modelleme gibi muhakeme (akıl yürütme) yolları/yöntemleriyle oluşturulan soyutlamalar birliği olan teori ile somut eylemlerin ve organizasyon kapasitesindeki artışın karşılıklı refleksiyonudur (geri beslemesi/birbirine yansımasıdır).

Bu yazıda sosyalizm mücadelesinin/praksisinin pedagojik ve analitik bir sunumunu yapıyoruz. Soyut kavramları somutlaştıracak ve anlaşılır kılacak üç stratejik metaforumuz var:

  1. Civilization VI (Firaxis Games, 2016) – medeniyetin teknoloji ağacı,
  2. Stellar Odyssey – kurgusal ara hedefleri olan bir uzay yolculuğu,
  3. Kafile – coğrafi engeller ve tuzaklar barındıran dinamik koşullara sahip bir kervanın yolculuğu.

Metaforların hepsinde, teori-strateji-taktik-örgütlenme dörtlüsüne karşılık gelen bileşenler bulunmaktadır. Önce her bir metaforu kendi içinde akıcı bir hikâye gibi anlatıp öğelerini adım adım inceleyelim; ardından sosyalist devrim yürüyüşündeki yaklaşık karşılığını bulup, eşleştirelim.

Yöntemimiz: Metaforik Modelleme

Bir strateji oyunu açtığınızda ne görürsünüz?

  • Bir harita (kabataslak bilinen=sisli arazi),
  • Bir hedef (zafer),
  • Bir rota (hedefe giden yol),
  • Birimler (sizin kontrol ettiğiniz insanlar, makineler, örgütler).

Oyun ilerledikçe birimleriniz güçlenir: Okçu topçuya, balıkçı teknesi uzay gemisine, çadır konsey binasına dönüşür. Tesadüflerle karşılaşılır: Volkan patlar, korsan saldırır, çığ düşer. Siz taktik hamlelerle bunların üstesinden gelirsiniz. Ama strateji değişmez: Hedefe ulaşma amacı sabittir.

Metaforik modelleme, karmaşık sosyo-tarihsel süreçleri oyun/kurgu mekaniğiyle açıklayan analitik bir yöntemdir (Lakoff, G., & Johnson, M. (1980). Metaphors We Live By. University of Chicago Press). Bu yöntemi kullanacağız. Yazımızda:

  • Harita = özneleri de içeren önemli nesnel öğelerin, ilişkilerin, süreçlerin, verilerin ve koşulların Marksist teorik değerlendirmesine (toplumu okuma),
  • Rota = sosyalist işçi iktidarına giden uzun vadeli stratejiye (sosyalist devrim stratejisine), (güncellenebilir; örneğin dağ geçidi çığla kapanırsa illegal rotaya geçilir, Lenin’in 1917 Nisan Tezleri’nde de bir güncelleme vardır),
  • Taktik = engellerin aşılmasına, tuzakların boşa çıkarılmasına, aktüel hamlelere ve manevralara (grevler, sokak gösterileri, savunma komiteleri vb.; bireysel terörizm stratejik sapmadır)
  • Yükseltme = örgütlenme kapasitesinin artışına (alternatif iktidar nüveleri, işçi/kültür/halk evleri, enstitüler, akademiler, dernekler, sendikalar, platformlar, cepheler, konseyle, kooperatifler, dijital platformlar vb.; kapasite ölçütü üye sayısı ve eylemlerdeki koordinasyon düzeyidir) karşılık gelmektedir.

Metafor 1: Civilization VI-Taş Devrinden Uzay Çağına Bir Medeniyetin Yükselişi

Oyun Hikayesi

Civilization VI, oyuncunun bir uygarlığı MÖ 4000’den MS 2050’ye taşıdığı sıra-tabanlı strateji oyunudur. MÖ 4000’de elinizde tek bir yerleşimci vardır. Harita sislidir. Etrafınızda nehirler, dağlar, ormanlar, ovalar bulunur. Oyun alanı hex grid’lerle bölünmüştür; her hex, üretim, yiyecek, bilim veya kültür sağlar. Her hex (altıgen) farklı kaynak verir:

  • Nehir kenarı → bol yiyecek, şehir büyür,
  • Dağ → savunma kolay, ama tarım zor,
  • Orman → kereste, hızlı bina,
  • Çöl → verimsiz, ama bazen petrol çıkar.

İlk iş yerleşim kurmaktır. Nihai hedef olarak bilim zaferine ulaşmak istiyoruz. Bunun için teknoloji ağacı takip edilmelidir. Teknoloji ağacı (tabloya bakınız), doğrusal olmayan ama yönlü bir rota sunar:

Çağ

Teknoloji

Açılan Birim/Bina

Ne İşe Yarar?

Antik

Tarım

Çiftlik

Nüfus artar

Klasik

Yazı

Kütüphane

Bilim hızlanır

Orta çağ

Matematik

Su değirmeni

Üretim artar

Rönesans

Barut

Musketçi (asker)

Savunma

Modern

Endüstri

Fabrika

Kitlesel üretim

Atom

Bilgisayar

Araştırma laboratuvarı

    Bilim fırlar

Bilgi

Roket Bilimi

Uzay limanı

     Zafer!

Her teknoloji, yeni bir “organ” açar. Şehir büyür. Nüfus artar. Yeni birimler doğar:

  • Okçular → barbarlara karşı,
  • İşçiler → fabrika kurar,
  • Bilim insanları → teknolojiyi hızlandırır.

Ama yol düz değildir.

  • Barbar kampı belirir → şehre saldırır. Hemen okçu birimi konuşlandırılır.
  • Volkan patlar → şehir hasar alır, ama verimli toprak kalır (teorik harita güncellenir).
  • Altın madeni bulursunuz → bir turda +500 altın kazanılır, kütüphane hemen inşa edilir.

Zafer momenti (uğrağı): Uzay limanı tamamlanır. Roket fırlar. Bilimsel zafer gerçekleşir. Kurgusal olarak düşünürsek, bu zafer, kapitalist iktidarın başkentini ele geçirmenin ön koşuludur – çünkü artık kitlesel organizasyonlar, koordinasyon ve bilinç düzeyi en üst seviyededir.

Sosyalist Devrim Yürüyüşündeki Eşleştirme:

Oyun Unsuru

Devrim Yürüyüşü

Hex grid’ler

Sınıf coğrafyası (fabrika/işyeri, kampüs, mahalle)

Nehir kenarı

İşçi sınıfı havzaları, mahallelerinde, çelişkilerin oluştuğu işyerlerinde örgütlenme

Dağ

Örgütlenmenin zor olduğu taşra bölgeleri veya köylü, esnaf toplulukları

Teknoloji ağacı

Örgütlenme aşamaları (işçi/kültür/halk evleri → işçi enstitüleri, akademiler, dernekler, meclisler → sendikalar → konseyler)

Kütüphane

İşçi/kültür/halk evleri, enstitüler, akademiler; eğitim ve ideolojik mücadele

Fabrika

İşçi sınıfının nesnel varlığı ve zamanla yoğunlaşması; sendikaların kuruluşu veya güçlenmesi, grevler ve kitlesel eylemler

Barbar kampı

Faşist çete saldırısı/provokasyon

Okçu birimi

Mahalle savunma komiteleri; geçici ve taktiksel koruma

Uzay limanı

Genel grev ya da ayaklanma koordinasyon merkezi; konseylerin olgunlaşması

Parti, oyuncuyu, şehir plancılarını, işçileri, aydınları vd. içerir. Öncü parti, demokratik merkeziyetçilikle işleyen yapıdır. Teori, oyuncunun akıl yürütmeleri ve araştırma laboratuvarında üretilen bilimsel ilerlemelerdir (pratik teoriyi geri besler). Sosyalist devrim stratejisi, bilim zaferi rotasına karşılık gelir. Bir taktiksel manevra olarak oyunda beliren barbar kampına karşı okçuların oluşturulması, toplumsal gerçeklikte/siyaset pratiğinde zuhur eden faşist çete saldırılarına karşı mahalle savunma komitelerinin oluşturulmasına benzetilebilir. Başarısız taktik, erken savaştır → kaynak kaybına yol açar = sekter erken ayaklanmaya karşılık olarak düşünülebilir. Oyundaki yükseltmeler, sosyalist praksiste organizasyon kapasitesindeki artışla eşleşir. Örgütlülük giderek artar ve çeşitlenir.

Metafor 2: Stellar Odyssey-Galaksi Boyunca Tehlikeli Bir Uzay Yolculuğu

Kurgu Hikayesi

Stellar Odyssey, Dünya yok olduktan sonra ayakta kalan ve 5.000 mürettebatı bulunan Argo gemisinin ve destek filosunun 200 ışık yılı ötedeki Proxima Centauri’ye, koloni kurmak için yaptığı yolculuğu konu alır. Harita, galaksiyi gösterir. Yıldızlardan yakıt sağlanır. Nebulalardan kalkan malzemesi temin edilir. Kara delikler tuzaktır. Rotada 10 zorunlu ara hedef bulunmaktadır (tabloya bakınız).

 Durak

Ne Sağlar?

Neden Gerekli?

1. Ay madeni

Titanyum gövde

Gemi parçalanmasın

2. Mars tersanesi

İyon motoru

Hız, yakıt tasarrufu

3. Asteroit kuşağı

Plazma kalkanı

Meteor savunması

4. Jüpiter rafinerisi

Hidrojen yakıtı

Uzun mesafe

5. Satürn halkası

Yapay zekâ çipi

Otomasyon

6. Kuiper kuşağı

Buz suyu

Yaşam desteği

7. Oort bulutu

Kriyojenik uyku

Mürettebat dinlensin

8. Alpha Centauri

İlk koloni denemesi

Prova

9. Barnard yıldızı

Yerçekimi sapanı

Hız kazan

10. Proxima

Koloni modülü

Zafer!

Rastgele (tesadüfi) olaylar: Korsan filosunun saldırısı, güneş patlaması, mürettebat isyanı.

  • Korsan filosu belirir → taktik savaş: Enerjinin kalkana mı, silaha mı yönlendirileceğine karar verilmelidir.
  • Güneş patlaması → kalkan test edilir.
  • Mürettebat isyanı → yiyecek paylaşımı yapılır, ikna toplantı düzenlenir.

Yükseltmeler:

  • Atış sayısı: lazer → plazma → kuantum,
  • Kalkan: manyetik → plazma → graviton,
  • Organizasyon: tek kaptan → uzman bölükler → yapay zekâ ile yönetici insanların ortaklaşa konseyi.

Kurgu sonundaki “büyük patron”: Daha önce Dünya’yı yok eden Nexus yapay zekâ filosudur. Tüm yükseltmelerle savaş yaşanır. Zafer, koloninin kurulmasıdır.

Sosyalist Devrim Yürüyüşü Eşleştirmesi:

Kurgu Unsuru

Devrim Yürüyüşü

Ay madeni

İlk Parti binasının açılışı, ilk işçi/kültür/halk evi

Mars tersanesi, plazma kalkanı gibi ara duraklar

Yeni örgütlenmeler, grevler ve dayanışma ağları, gazete ve dergiler, yerel ve genel seçim başarıları vb.

Korsan filosu

Faşist darbe girişimi/ölümcül baskı

Korsan filosuna karşı taktik savaş

Grevler + sokak gösterisi/kritik hamleler

Uzay gemisi Argo ve filosu

Parti + işçi konseyleri ve diğer örgütlenmeler

Mürettebat isyanı

Öncü Parti ve çevresindeki harekette hizipleşme ve ayrışma

Proxima kolonisi

Sosyalist işçi iktidarı

Parti ve destekleyici tüm organizasyonlar ile işçi konseyleri, Argo ve filosudur; teori, galaksi haritası ve bundaki verileri değerlendiren uzay gemisi ve filodakilerin muhakemesidir; strateji, 10 ara hedef zinciridir. Taktik, korsanlara karşı savaştır. Yükseltmeler, hedefe varma yolunda ara duraklarda elde edilen ara kazanımlardır. Mürettebat isyanı, öncü Parti ve çevresindeki harekette hizipleşme ile ayrışmaya karşılık gelir.

Metafor 3: Kafile-Bir Kervan Yolculuğu

100 kişilik bir kafilenin hedefi 300 km ötede bulunan bir vadideki kaleyi fethetmektir. Bazı kafileler aynı vadi kalesini hedeflerken, bazıları farklı hedeflere (örneğin kıyı şehri kurmak, yerel komünler oluşturmak) yönelir. Bizim kafilemiz 12 at, 3 öküz arabasına sahiptir. Ellerinde bölgenin haritası vardır. Teori, bu haritadır. Başka kafilelerin elinde ise yanlış çizilmiş haritalar bulunur. Keşif kolu önden gidip su kaynağı bulur, olanakları değerlendirir, düşman izi arar vb. Bunlar Parti’nin öncü örgütsel kadrolarıdır. Hedefimize ya da diğer hedeflere varmak için birçok rota (strateji) denenebilir, bunlardan bir tanesi ya da pek azı başarıyla sonuçlanır. Çevresel koşullar dinamik/değişken olduğundan rotalarda rötuşlar yapmak da gerekebilir. Örneğin dağ geçidi çığla kapanırsa/yasal olanaklar baskılanırsa, teorik/jeolojik değerlendirme sonucunda kıyı rotasına/illegal mücadeleye geçilebilir. Coğrafi unsurlar (tabloya bakınız):

Arazi

Günlük İlerleme

Taktik Gereksinim

Ova

20 km/gün

Hızlı yürüyüş, yük hafifletme

Orman

8 km/gün

Gece nöbeti

Nehir

1-2 gün

Sal yapımı, yükleri karşıya geçirme

Uçurum

2–3 gün

Halat köprü, alternatif dağ geçidi

Göl

1 gün

Bataklık; tahta yol, öküzleri dinlendirme

Yol boyunca rastlanılan köylerden ve karşılaşılan diğer kafilelerden kervana/kafileye katılımlar olur, geçilen yerleşimlerde kök salınır ve örgütlenilir, kazanımlar elde edilir. Yol üzerindeki başka hedeflere sahip hareketler/kafilelerle kesişimlerde etkileşimler yaşanır ve bunlar üzerinde hegemonya oluşturularak sosyalist iktidar rotasını izlemeleri yönünde çalışılır.

Sosyalist Devrim Yürüyüşü Eşleştirmesi:

Yolculuk Unsuru

Devrim Pratiği

Ova

İşçi mahallelerinde örgütlenme

Orman

Kapitalist devlet baskısı; hedeften ideolojik sapmalar, zigzaglar, savrulma ve yön kaybı; oportünizm, ideolojik kafa karışıklığı ve sekterizm (görüşün kısıtlandığı, rotayı kaybettiren iç zorluklar)

Nehir

İdeolojik mücadelenin önündeki engeller, gericilik, alışkanlıklar; Programatik veya taktiksel sıçrama gerektiren zorluklar

Uçurum

Faşist darbe girişimi; ani ve ölümcül

Halat köprü

Darbeye karşı grevler ve sokak gösterileri, kitleleri harekete geçirme

Köy

İşçi mahallesi, kampüs, işyerlerinde kök salıp örgütlenme, ekoloji-feminist hareketlerle etkileşim ve müttefik kazanma

Öncü parti, başlangıçtaki 100 kişilik kafiledir ve destekleyici organizasyonlar, işçi-öğrenci-aydın katılımları ve hegemonyası altına aldığı diğer hareketlerle organizasyonel kapasitede artış yaşanır; teori, eldeki harita, toplumsal/jeolojik analiz ve değerlendirmedir; strateji, vadi hedefine/sosyalist iktidara varılması için oluşturulan ve katedilen rotadır. Taktik, uçurum köprüsü oluşturmadır ve faşist darbeye karşı kitlelerin enerjisini harekete geçirmeye karşılık gelir.

Karşılaştırmalı Analiz

Şu tablo, üç metaforun ortak yapısını gösterir:

Kavram

Civilization

Stellar Odyssey

Kafile

Harita (teori)

Oyunun ekran ara yüzüyle oyuncunun etkileşimi ve akıl yürütmeleri

Galaksinin ultra-radar haritasıyla yapılan değerlendirmeler

Harita ve jeolojik değerlendirmeler

Rota (strateji)

Teknoloji ağacı

Hedef yolundaki 10 ara durak zinciri

Vadiye giden yollar

Taktik (manevralar ve engelleri aşma)

Barbar saldırısına karşı savunma

Korsanlara karşı savaş

Uçurumu halat köprü yaparak geçme

Yükseltme (organizasyon kapasitesindeki artış)

Fabrika

Plazma kalkanı

Yol üstündeki köylerden ve kafilelerden katılım ve destek

Büyük Patron (kapitalist siyasal iktidar)

YZ başkenti

Nexus filosu

Vadi kalesi

Praksis’in Diyalektik Birliği

Teori (Harita) ile;

  • Sınıfsal analizler yapılır, toplumsal hareketlerin durumu, eğilimleri ve kriz dinamikleri değerlendirilir.
  • Devlet organizasyonunun politikaları ve yönelimleri incelenir,
  • Uluslararası konjonktür yorumlanır.

Strateji (Rota) oluşturulur ve gerektiğinde güncellenir (Örnek; 1917 Nisan Tezleri’yle Lenin’in Bolşevik partinin rotasını güncellemesi):

  • İşçi/kültür/halk evleri kurulur.
  • Enstitüler, akademiler, dernekler, platformlar, sendikalar örgütlenir.
  • Konseyler oluşturulur.
  • İşçi iktidarına giden alternatif iktidar nüveleri inşa edilir.
  • Parlamenter mücadele yürütülür, seçimlere girilir.
  • İşçi sınıfının yakın ve uzak çıkarları, sosyalist iktidar hedefiyle bağlantılandırılır.
  • Ekoloji, feminist ve Kürt hareketleriyle etkileşim kurulur, üzerlerinde hegemonya kurulmaya çalışılır.

Taktik manevralar (Mini-Oyun) ile;

  • Faşist saldırılara karşı reaksiyoner olmayan ve kitlelerin enerjisini harekete geçirmeyi temel alan politik hamleler geliştirilir (grevler, gösteriler).
  • Darbe girişimine karşı grev, gösteri ve kitlesel eylemlerle yanıt üretilir.

Yükseltme (Organizasyonel Kapasite Artışı)

  • Enstitüler, akademiler, işçi/kültür/halk evleri, kulüpler, sendikalar, meclisler, dernekler, platformlar, internet ve sosyal medya ağları oluşur.
  • Siyasal, ideolojik ve kültürel mücadele organizasyonlarının sayısı ve çeşitliliği artar.

Devrimci durumu anlatan “Büyük Patron” (Big Boss) Savaşı sırasında;

  • Ordu tarafsızlaşır ya da yarılmaya uğrar.
  • Konseyler/meclisler/cephe örgütlenmeleri ve öncü parti fiilen iktidarı devralır.

Toplumsal gerçekliğe daha fazla yakınsayan modeller

Üç metafor (3M), praksisin dört boyutunu (4B) anlamayı kolaylaştırır:

  1. Teorik faaliyet haritayı çizip oluşturabilir, detaylandırabilir, okur ve onunla etkileşime girer. Teori, pratikten gelen verilerle sürekli geri beslenir ve gelişir. Buna göre rota/strateji oluşturulur.
  2. Strateji, izlenecek rotadır ve gerektiğinde güncellenir.
  3. Taktikler, engelleri aşmaya yönelik manevralar ve hamlelerdir.
  4. Kitleler öncü Parti ile etkileşim içerisinde, organizasyonel yükseltmeleri yapar.

Şimdi modellerimizi çok aktörlü şekilde yeniden düşünelim. Birden fazla oyuncu var: bizim uygarlığımız, rakip sol uygarlıklar, kapitalist uygarlık (Yapay Zekâ/YZ).

  • İş birliği, rekabet ve yarışma, savaş, hizipleşme/ayrışma, seleksiyon ve yok oluş, birleşme siyasal praksiste bulunur.
  • Harita kullanılır ama bazıları yanlış harita kullanır (örneğin devrimci demokrasi, narodnikler, anarşistler, “çocukluk hastalığı”na yakalanmış grupçuklar), bazıları haritayı yanlış okur (geleneksel solun ve devrimci demokrasinin bazı bileşenleri), bazıları haritayı reddeder (sol liberalizm).
  • Farklı rotalar olabilir– bazıları kısayol, bazıları dolambaçlı, bazıları yanlıştır.
  • Taktik manevralar farklılaşabilir.

Özetle praksisin şu 5 boyutunun (5B) olanaklı olan kombinasyonları toplumsal gerçeklikte bulunabilir:

  • Harita = teorik analiz ve değerlendirmeler; doğru/yanlış olabilir ya da dikkate alınıp kullanılmayabilir,
  • Rota = strateji (hedefe giden yol, güncellenebilir); farklı hedefler ve bu hedeflere giden farklı yollar olabilir,
  • Taktik = aktüel hamleler (grev, sokak eylemleri, savunma, dayanışma, boykot, ittifak, sabotaj, silahlı savunma, kitlesel ayaklanma vb.). Bireysel terörizm ise taktik değil, stratejik sapmadır ve kitleleri yabancılaştırır.
  • Yükseltme = örgütlenme kapasitesi (konseyler, sendikalar, dernekler, platformlar, enstitüler, akademiler, işçi/kültür/halk evleri, kulüpler, kooperatifler, komünler, sosyal medya ağları vb.),
  • Hizipleşme/yok oluş ya da birleşme/güçlenme = iç bölünme, yanlış rota tutturma, kapitalist iktidarın ezip yok edişi, birleşerek güçlenme (bazen birleşilse de güçlenme olmaz, zayıflama dahi olabilir).

Öyleyse analizimize eklediğimiz bu katmanı dikkate alarak karşılaştırmalı şu tabloya bakalım:

Kavram

Civilization VI

Stellar Odyssey

Kafile

Yarışan sol aktörler

Reformist uygarlık, sekter uygarlık, anarşist uygarlık

Reform-1 filosu, Sekter-7 filosu, Anarko filo

Reformist, sekter, anarşist kafile

Harita (teori)

Yanlış değerlendirme ve yorumlar mümkün

Yanlış sensör verileriyle oluşan yanlış ultra-radar haritası

Yanlış jeolojik analiz

Rota (strateji)

Farklı zafer türleri

Farklı ara durak rotaları ve farklı hedefler

Farklı hedefler ve coğrafi yollar

Rekabet

Altın madeni, hex

Jüpiter rafinerisi

Köy-2 katılımı

İş birliği

Birleşik cephe (barbarlara karşı)

Birleşik savunma (korsan filosuna karşı)

Birleşik nöbet (pusuya karşı)

Hizipleşme

Oportünist hizip reformistlere katılır

Oportünist mürettebat

Oportünist grup

Yok oluş

Kapitalist iktidarın fethi

Nexus’un yok edişi

Faşist çete saldırısı

Büyük Patron

YZ’nin kapitalist başkenti

Nexus filosu

Vadi kalesi

Şimdi tabloyu açıklayalım ve senaryo örnekleri verelim. Sosyalist praksis artık tek bir aktörün yolculuğu değil, çoklu sol hareketlerin rekabet/yarışma, iş birliği, hizipleşme ve yok oluşla dolu diyalektik bir arenasıdır.

Civilization VI’da beş sol uygarlık aynı haritada başlar: Öncü parti, reformist sol, sekter sol, anarşist sol ve kapitalist uygarlık (YZ). Harita paylaşılır ama yorum farklıdır; bizim teori nehir havzalarını işçi sınıfı olarak okurken, reformist sol parlamento zaferi görür, sekter sol her şeyi düşman ilan eder veya haritanın bir parçasını mutlaklaştırır. Teknoloji ağacı aynı olsa da rotalar ayrılır: siz bilim zaferi ya da YZ’nın kapitalist başkentini ele geçirme peşindeyseniz, reformist sol kültürel zafer, anarşist sol yerel komünler ister. Altın madeni için rekabet eder, barbar kampı için birleşik cephe kurarsınız; sekter uygarlık iş birliğini reddeder ve kapitalist tarafından fethedilir. Sizin uygarlığınızdan oportünist hizip (kısa vadeli kazanımlar uğruna stratejik rotadan sapma eğilimi) çıkar, reformistlerle ittifak kurar ve sizi zayıflatır; doğru rota tutturan öncü Parti büyür, diğerleri tarihten silinir.

Stellar Odyssey’de altı sol filo galakside yol alır: Argo, Reform-1, Liberal-3, Sekter-7, Anarko ve Nexus. Ultra-radar haritaları vardır ama yanlışlar içeriyor olabilir; Argo doğru sensör verileriyle oluşan ultra-radar haritasıyla ilerlerken, Reform-1 ve Anarko galaksiyi yanlış yorumlar, Liberal-3 haritayı reddeder, Sekter-7 haritanın bir kısmını görür ve yanlış yorumlar. On ara durak aynıdır ama rotalar farklıdır: Argo tam rotayı izler, Reform-1 kısayol dener ve başarısız olur, Sekter-7 bazı duraklara hiç yanaşmaz, Liberal-3 duraklar arasında zigzaglar çizip durur, Anarko yerel istasyon kurar ama genişleyemez. Jüpiter rafinerisi için rekabet eder, korsan filosu için birleşik savunma yaparsınız; Sekter-7 yalnız kalır ve Nexus tarafından yok edilir. Argo’dan oportünist mürettebat hizip oluşturur, Reform-1’e katılır ve Argo’yu zayıflatır; doğru rota tutturan öncü mürettebat kalır, Proxima’ya varır, diğer filolar uzayda kaybolur.

Kafile’de sol kervanlar coğrafyada ilerler: Öncü kafile, reformist kafile, sekter kafile, anarşist kafile ve bir de vadi kalesi bulunmaktadır. Haritalar vardır ama yanlışlıklar içerebilirler; sizin keşif kolu doğru jeolojik analiz yaparken, reformist kıyı rotasını zafer sanır, sekterin haritası yarımdır ve rotası eksik kalır. Rotalar farklıdır: Siz ova-orman-nehir-uçurum-vadi rotasını izlersiniz, reformist kıyı rotasını seçer, anarşist yerel köyde komün kurar. Köy-2 için rekabet eder, orman pususu için birleşik nöbet tutarsınız; sekter kafile yalnız kalır ve kapitalist/faşist çeteler tarafından yok edilir. Sizin kafilenizden oportünist bir grup hizip oluşturur, reformist kafileye katılır ve sizi zayıflatır; doğru rota tutturan öncü Parti büyür, vadiye varır ve kaleyi fetheder.

Praksis’te teori haritadır ama yanlış gösterimler ve yorumlar yok oluş ya da etkisizleşmeyi getirir; strateji rotadır ama yanlış rota geride bırakır ya da sosyalist devrim hedefi dışındaki hedeflere gider. Taktiksel hamleler (mini-oyunlar) rekabet ve yarışma, iş birliği, sabotaj, boykot, grev ve ittifaklardır. Yükseltme doğru ittifaklarla, yeni örgütlenmelerle, birleşmelerle kapasite artışıdır. Fakat yanlış ittifaklarla, etkisiz örgütlenmelerle ya da yanlış bir çatı örgüt altındaki birlikteliklerle zayıflama da olabilir. Doğru yönü siyasal ilkeler gösterir; teorik haritayla uyumlu olan siyasal ilkeler pusula işlevi görür. Bu ilkelerle geliştirilen politikalar etrafında örgütlenilir. Rota boyunca ilerleme politikalar üreterek sağlanır. Hizipleşme, seleksiyon ve yok oluş bazı durumlarda kaçınılmazdır: Oportünizm ve sekterlik tarihten silinir, öncü Parti zafere ulaşır. Devrimci durumdaki “büyük patron savaşı”, onun için işçi iktidarı öncesinde son bir sınama ve deneyimdir; diğer parti/örgütler ya yok olur ya da geride kalır. Zafer, doğru teori, strateji ve taktiklerle donanmış öncü Parti ve etrafında şekillenen hareketindir.

Sonuç

Üç metafor – Civilization VI’nın teknoloji ağacıyla yükselen medeniyeti, Stellar Odyssey adlı kurguda galaksideki tehlikeli yolculuk ve Kafile’nin coğrafi engellerle dolu kervan yürüyüşü – praksisin diyalektik birliğini somutlaştırırken, aynı zamanda onun oyun olmadığını gösterir. Oyunlarda hile kodu girilebilir, zaman geri alınabilir, save-load yapılabilir; tarihsel süreçte ise nesnel koşullar geri dönüşsüzdür.

Praksis, nesnel süreçlerin, ilişki ve etkileşimlerin, karşıtlık ve çelişkilerin teorik değerlendirmesiyle şekillenen bilinçli dönüştürme eylemidir. Harita (teori) pratikten doğar, pratik haritayı yeniden çizer. Rota (strateji) nesnel kriz dinamiklerine göre güncellenir. Taktik (manevra) kitlelerin enerjisini harekete geçirir. Yükseltme (örgütlenme) ise bu üçünün toplamında kapasite artışıdır. 3M’nin ortak dersi şudur: Praksis, kapitalist gerçekliğin “sisli arazisinde” bilinçli bir yürüyüştür; tesadüfler değil, sağlam ve gerçekçi bir teori-strateji-taktik-örgütlenme dörtlüsü belirleyicidir.

Praksis, soyut bir modelleme değil, tarihsel-toplumsal bir gerçekliktir. Civilization’da teknoloji ağacı takip edilmezse zafer gelmez; Stellar Odyssey’de ara duraklar atlanırsa gemi parçalanır; Kafile’de rota kaybedilirse kervan yok olur. Aynı şekilde, sosyalist devrim yürüyüşünde teori, strateji, taktik ve örgütlenme birliği olmadan zafere ulaşılamaz.

Ey okur!.. Kendi haritanı bir kolektif içerisinde çizmekle yükümlüsün. İşyerinde, mahallede, kampüste, ekoloji mücadelesinde, feminist harekette nesnel süreçleri analiz et. Hangi nehir havzası işçi sınıfı yoğunlaşması? Hangi dağ geçidi faşist baskı? Hangi köy müttefik kazanımı? Bu sorulara yanıt verecek teorik araç, Marksizm’dir. Ama teori tek başına yetmez. Rota, sosyalist işçi iktidarıdır. Taktik, grevdir, sokaktır, dayanışmadır. Yükseltme, konseylerdir, sendikalardır, işçi/kültür/halk evleridir. Öncü Parti’ye katılmadan ulaşılacak bir zafer yok. Çünkü öncü Parti, demokratik merkeziyetçilikle işleyen organizmadır: Haritayı okur, rotayı çizer, taktik kararları alır, yükseltmeleri koordine eder. O, kitlelerin içinde doğar, kitlelerle birlikte yükselir. Reformist sol tek başına “parlamento zaferi” peşinde koşarken, sekter sol “her şeyi düşman ilan ederken”, anarşist sol “yerel komün” hayaliyle yetinirken, öncü Parti sosyalist işçi iktidarını hedefler. Tarih, bu rotayı tutturanların zafere ulaştığını göstermiştir: 1917 Ekim Sosyalist Devrimi budur. Zafer, doğru teori, strateji, taktikler ve örgütlenmeyle donanmış öncü Parti ve etrafında şekillenen hareketindir. Praksis, bilinçli eylem çağrısıdır. Sosyalist devrim yürüyüşü seni bekliyor.

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]