Kerem Cantekin
Giriş
Bundan yaklaşık 4 yıl önceydi.
Doktorası yeni bitmiş bir iktisatçı olarak iş arıyordum. Çin’de başvurduğum
okullardan biri benimle görüştükten sonra, bir sayfalık bir yazı yazmamı istedi.
Bu bir sayfada Marksist iktisadın güçlü ve zayıf yanlarını değerlendirecektim.
Üniversitede okuduğum ilk alan
mühendislikti. İktisat alanında yüksek lisans yaptığım yıllarda iktisat bilimi
ile tanışmıştım. Bu bilim ile ilgili kafamda bir bakış açısı oturtmaya başladığım
ilk andan itibaren kendimi Marksist bir iktisatçı olarak tanımlamıştım. Üstelik
Marksizm ile ilk olarak üniversitede aldığım dersler sayesinde tanıştım. Kendimi
solcu olarak nitelendirsem de, lise yıllarım ve bir yere kadar üniversite
yıllarım arayışla geçmişti. Marksizm benim için öncelikle içinde yaşadığımız
toplumu ve bu toplumun yarattığı ekonomik sistemi anlamamı sağlayan büyük bir
bilimsel gelenekti. Sonradan adım adım, insanlığı daha güzel bir geleceğe
taşımamızı sağlayacak bir ideoloji ve benim bu dünyadaki yerimi, amacımı ve
değerlerimi tanımlamamı sağlayan bir tür yaşam rehberi haline geldi.
Ancak Marksist iktisatçı olduğunu
özgeçmişine yazmış bir doktora öğrencisi olsam da, Marksist iktisadı
değerlendirmeden önce durup düşünmem gerekiyordu. Marksist iktisadın, iktisat
bilimindeki yeri neydi?.. Bizim ana akım olarak adlandırdığımız, Türkiye ve
ABD’de neredeyse bütün okullarda iktisat bilimi olarak öğretilen bilimin içinde
Marksizm’in bir yeri var mıydı?.. Bunun ötesinde ana akım iktisat ile Marksist
iktisadı yan yana koyduğumuzda tam olarak ne görüyorduk? Marksist iktisat ve ana
akım iktisat birbirlerini tamamlıyor muydu? Yoksa ortada iki farklı iktisat
bilimi mi vardı? Bu iki bilimden biri diğerinden üstün müydü? Yoksa ikisinin de
üstün olduğu ve zayıf olduğu yanlar mı vardı?..
O gün bu soruları, sadece bir sayfalık
bir yazıyı birkaç gün içinde yazmak için kendime sormuştum. Ancak zamanı
geldiğinde, bu sorular üzerinde daha kapsamlı durmanın faydalı olacağını
düşünüyordum. Marksizm ve Ekonomi
isimli yazı dizisinde aklımdaki bu düşünceyi hayata geçireceğim. Kısaca yazmak
gerekirse, bu yazı dizisinde üniversitelerin büyük çoğunluğunda öğretilen
iktisat bilimi ile Marksist iktisadı karşılaştırmak, iki farklı iktisat
geleneğinin bakış açılarını, kullandığı yöntemleri, sorduğu soruları tartışmak
istiyorum. Yazının altında bu tartışmaya katkı sağlamak isteyen okurlar olursa,
bunu mutlulukla karşılayacağımı da belirtmek isterim.
Marx’ın iktisat bilimine katkısı
nedir?.. Bu soruyu Türkiye’de ve ABD’de üniversitelerde iktisat bölümü okumuş
bir öğrenciye sorarsanız, cevabın “hiçbir katkısı yoktur” olması olasıdır.
Cevap verecek azınlığın ciddi bir bölümünün ise, Marx’ın, çoğu zaman günümüz
iktisat bilimi ile ilgisiz ya da ideolojik amaçlarla oluşturulmuş, belki
geçmişte bir geçerliliği olsa da günümüzün ekonomik sistemini açıklamada bir
faydası olmayan bir iktisat geleneğinin kurucusu olduğunu söylemesi olasıdır.
İktisat bilimi bu açıdan çoğu sosyal
bilimden ayrışır. Sosyoloji, tarih ve siyaset bilimi gibi çoğu sosyal bilimde,
Marx’ın kurucusu olduğu gelenek önemli bir yere sahiptir. Daha da ilginç olan,
Marx’ın ismi en çok bilinen, baş eseri olarak adlandırılabilecek Kapital isimli kitabının iktisat bilimi
ile ilgili olmasıdır. Marksist gelenek, diğer sosyal bilimlerin içinde yerini
korurken, Marx’ın en büyük katkısını sağladığı alanda çalışan bilim adamları
tarafından neden bu kadar az bilinmektedir?..
Sorunun cevabı Marksist geleneğin ve
günümüz iktisat biliminin bilime bakışındaki farklılıkta gizlidir.
Yukarıdaki paragrafı okuyanlar kendilerine
şu soruları sorabilirler: Bu durumda bir iktisat bilim insanının, her hangi bir
konuda araştırma yapması için her şeyi bilmesi mi gerekir? Bir bilim insanının
her konuda bilgi sahibi olması mümkün müdür?.. Bu iki sorunun da cevabı hayırdır.
Bilim insanının yapması gereken sadece araştırmak istediği konuyu etkili bir
şekilde çalışabilmesi için, o konunun bütün ile bağlantısı üzerinde düşünmek ve
diğer bilimlerin hangi alanlarının o konuyu anlamak için bilinmesi gerektiği
hakkında kafa yormaktır.
Ancak Marksist gelenek bununla da
sınırlı değildir. Aynı zamanda iyi bir bilim insanının, içinde yaşadığı toplumla
özellikle o toplumun içinde kendi sesini duyurma imkanı sınırlı olan kesimlerle
bağ kurması gerektiği, bu kesimlerin ihtiyaçlarını, isteklerini ve bakış
açısını bilmesi gerektiği üzerine kuruludur. Ayrıca bilim insanları toplumun ne
yönde değiştiği ve değişmesi gerektiği konusunda fikir sahibi olmalı ve bu
değişim sürecinin bir parçası olmalıdır. Bunu yapmadan, özellikle sosyal
bilimlerle ilgili her hangi bir gerçeği, ki ekonomik sistem de bu gerçeklerden
birisidir, tam anlamı ile kavramak Marksist geleneğe göre mümkün değildir.
Bu değerlerin tamamı üniversitelerin
büyük bölümünde öğretilen ana akım olarak adlandırılabilecek iktisat bilimi ile
çelişir. Ana akım iktisat, büyük ölçüde farklı bilim dallarının kendilerine ait
alanlar üzerine yoğunlaşmaları durumunda daha etkili olacağı varsayımı üzerine
kuruludur. Bu bakış açısına göre örneğin, bir iktisatçı ve bir psikologun
yapacağı araştırma, bu bilimlerin kendilerine ait alanlarda, iki bilimin birbirleri
üzerindeki etkileri çok gerekli olmadığı sürece hesaba katılmadan yapıldığında
daha etkili olur. Ayrıca bilim, toplumun farklı kesimleri ile arasına bir
mesafe koymalıdır. Bu gelenek, toplumun farklı kesimleri ile fazla iç içe olmanın,
bir bilim adamının tarafsız olmasını önleyeceğini savunur.
Hiçbir şeyin siyah ile beyaz olmadığını,
bir iki gelenekten birisinde yer alıp öteki geleneğin bakış açısına açık olan
iktisatçıların bulunduğunu belirtmek lazım. Ancak iktisat biliminin nasıl
yapılması gerektiği konusunda birbirinden farklı bakış açılarına sahip olmaları,
Marksist iktisadi gelenekten gelen iktisatçılarla ana akım iktisat geleneğinden
gelen iktisatçıları, birbirlerinin dilinden bile anlamayan insanlar haline
getirir.
Bu iki iktisat geleneğini birbiri ile
karşılaştırmak için ilk yapılması gereken, iki geleneğin nasıl ortaya çıktığına
ve şekillendiğine bakmaktır. Bir sonraki yazım bununla ilgili olacak. Yazının
başlangıç noktası ise, iki iktisat geleneğinin de etkilendiği, iktisat
biliminin en önde gelen iktisatçılarından birisi hakkında olacak. İktisat
hakkında bir parça olsun bilgi sahibi olan herkesin muhtemelen bildiği bu
iktisatçının ismi, Adam Smith’tir.